MURATS44
Özel Üye
ŞÛLE
İ'lem eyyühe'l-aziz! Bütün Esma-i Hüsnanın ifade ettiği manalarla bütün sıfat-ı kemaliyeye, Lafza-i Celal olan Allah bil'iltizam delalet eder. Sair ism-i haslar yalnız müsemmalarına delalet eder, sıfatlara delaletleri yoktur. Çünkü sıfatlar müsemmalarına cüz olmadığı gibi, aralarında lüzum-u beyyin de yoktur. Bu itibarla, ne tazammunen ve ne iltizamen sıfatlara delaletleri yoktur. Amma Lafza-i Celal, bilmutabakat Zât-ı Akdese delalet eder. Zât-ı Akdesle sıfat-ı kemaliye arasında lüzum-u beyyin olduğundan, sıfatlara da bil'iltizam delalet eder.
Ve keza, ulühiyet ünvanı sıfat-ı kemaliyeyi istilzam etmesi, ism-i has olan Allah'ın da o sıfatı istilzam ettiğini istilzam ediyor.
Ve keza, Allah kelimesi de, nefiyden sonra sıfatlarla beraber düşünülür. Binaenaleyh La ilahe illallah kelamı, Esma-i Hüsnanın adedince kelamları tazammun ediyor. Bu itibarla, şu kelime-i tevhid kelamı, delalet ettiği sıfatlar itibarıyla bir kelam iken bin kelam oluyor: La halıka illallah, la fatıra, la razıka, la kayyüme illallah gibi... Binaenaleyh, terakki etmiş olan zakir bir zat, bu kelamı söylerken içindeki binlerce kelamları söylemiş oluyor.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Madem ki herşeyin Allah'tan olduğunu bilirsin ve ona iz'anın vardır. Zararlı, menfatli herşeyi tahsin ve hüsn-ü rızayla kabul etmek lazımdır. Ve illa, gaflete düşmeye mecbur olursun. Bunun için esbab-ı zahiriye vaz edilmiş ve gözlere de gaflet perdesi örtülmüştür. Kainat hadiselerinden insanın heva ve hevesine muhalif olan kısım, muvafık olan kısımdan daha çoktur. Eğer heva sahibi, bu esbab-ı zahiriyeyi görüp Müsebbibü'l-Esbabdan gaflet etmese, itirazlarını tamamen Allah'a tevcih eder.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Bütün Esma-i Hüsnanın ifade ettiği manalarla bütün sıfat-ı kemaliyeye, Lafza-i Celal olan Allah bil'iltizam delalet eder. Sair ism-i haslar yalnız müsemmalarına delalet eder, sıfatlara delaletleri yoktur. Çünkü sıfatlar müsemmalarına cüz olmadığı gibi, aralarında lüzum-u beyyin de yoktur. Bu itibarla, ne tazammunen ve ne iltizamen sıfatlara delaletleri yoktur. Amma Lafza-i Celal, bilmutabakat Zât-ı Akdese delalet eder. Zât-ı Akdesle sıfat-ı kemaliye arasında lüzum-u beyyin olduğundan, sıfatlara da bil'iltizam delalet eder.
Ve keza, ulühiyet ünvanı sıfat-ı kemaliyeyi istilzam etmesi, ism-i has olan Allah'ın da o sıfatı istilzam ettiğini istilzam ediyor.
Ve keza, Allah kelimesi de, nefiyden sonra sıfatlarla beraber düşünülür. Binaenaleyh La ilahe illallah kelamı, Esma-i Hüsnanın adedince kelamları tazammun ediyor. Bu itibarla, şu kelime-i tevhid kelamı, delalet ettiği sıfatlar itibarıyla bir kelam iken bin kelam oluyor: La halıka illallah, la fatıra, la razıka, la kayyüme illallah gibi... Binaenaleyh, terakki etmiş olan zakir bir zat, bu kelamı söylerken içindeki binlerce kelamları söylemiş oluyor.
İ'lem eyyühe'l-aziz! Madem ki herşeyin Allah'tan olduğunu bilirsin ve ona iz'anın vardır. Zararlı, menfatli herşeyi tahsin ve hüsn-ü rızayla kabul etmek lazımdır. Ve illa, gaflete düşmeye mecbur olursun. Bunun için esbab-ı zahiriye vaz edilmiş ve gözlere de gaflet perdesi örtülmüştür. Kainat hadiselerinden insanın heva ve hevesine muhalif olan kısım, muvafık olan kısımdan daha çoktur. Eğer heva sahibi, bu esbab-ı zahiriyeyi görüp Müsebbibü'l-Esbabdan gaflet etmese, itirazlarını tamamen Allah'a tevcih eder.