Haydi ,Gec olmadan Helallesalim…Hakkını helal et…”

Ayyüzlüm

Yeni Üyemiz
Haydi ,Gec olmadan Helallesalim…

Hakkını helal et…”
“Olur, edeyim!”
Hakkı hukuku çok gözetiriz ya…
Bir ayrılık esnasında, karşımızdakinden ayak üstü hakkını helal etmesini talep ederiz.
Biraz da usulen. Âdet yerini bulsun hesabı.
Ateş ister gibi… Saatin kaç olduğunu sorar gibi. Zırt pırt dilimizden dökülüverir… “Hakkını helal et.”
***********************
Yahu dur bakalım… O kadar kolay mı bu iş?
Madem ki sana hakkım geçtiğini düşünüyorsun, önce bir tartalım… Vaziyeti bir irdeleyelim.
Ne oldu, nasıl oldu, niçin oldu?
Benim hakkımı niye gasp ettin?
O zaman aklın neredeydi?
Tam ayrılacağımız zaman mı hatırlayıverdin hak hukuk meselesini?
Neye mukabil helal edeyim?
******************************
Yıllar önce bir fabrikada… Bir ustabaşı, işten çıkarılan işçisinden hakkını helal etmesini istemişti.
İşçi dönüp adamın yüzüne öyle bir baktı ki…
Hani küfür etse daha iyi. Kavgada öyle bakılmaz. Arenada, sırtından kanlar süzülen boğanın, mızrakları saplayan matadora bakışı bile daha masum kalır.
Ustabaşı işçinin elini tutmuştu. Bırakmıyordu. İstediği helalliği alana kadar da bırakmaya niyeti yoktu.
Fakat işçi, yıllarca kendisini ezen, itirazlarını umursamayan, gücünün şehvetine kapılarak konumunu istismar eden, sürekli emri altındakinin hakkını gasp eden ve nihayet işten ayrılmasına yol açan ustabaşına hakkını helal etmedi.
“Gerekmez” dedi, yürüdü gitti.
Ustabaşı arkasından bakakaldı. Diğer işçiler bakakaldı.
İşçinin hakkı da ustabaşının omuzlarında kalakaldı. Ağırdı o yük.
Yıllar geçti, ustabaşı yaşlandı. O işçiyi bir türlü unutamamıştı.
Ömrünün son günleriydi belki. Hasta yatağındayken haber gönderdi ve tekrar helallik istedi.
Tek kelimeyle cevap geldi:
“Niye?”
Kin mi bu? İnat mı? Değil. Hak, başka bir dâvâ.
Yüce Mevlâ isterse her tür günahı affedebileceğini, yalnızca kul hakkına karışmayacağını bildiriyor… Ki birbirimizi ezmeyelim.
Hepimizin çok iyi bildiği bu husus, nedense hep kulak ardı edilir.
Kul hakkı denilince, Kul Himmet gibi bir şairden bahsediyoruz sanki! Mahlâs mıdır o?
Ama insan yok mu insan! Hem yaratılmışların en şereflisi, hem en pespayesi.
Şayet dünyada düzgünce yaşamayı becerebilseydik, Yüce Mevlâ peş peşe yeni din göndermezdi.
Tek bir din ilelebet giderdi.
(Hatırlayın, kaç peygamber geldiği yazılıdır kitapta…)
Kul hakkına riayet edebilseydik, kimsenin kimseden helallik dilenmesine gerek kalmazdı.
Hayatın içinde harala gürele yaşarken, güçlü zayıfı ezecek, gözünün içine baka baka hakkını gasp edecek, sonra da bir çift lâfla yakayı sıyırıp, kurtulacak.
Efendi, o iş bu kadar basit değil.
İşçi, arayı bulmak için gelen adama derin hürmet duyardı. Buna rağmen dedi ki:
“Selâm söyle ustabaşına… Ben günahkâr biriyim. Üstelik zavallı. Dünyadayken hakkıma kavuşamadım. Hep hakkım yendi. Bir de öbür tarafta haklarımdan geçemem
Mehmet SEKER.
___________________________________
Şimdi düşünelim..
Kimlerde hakkımız kaldı?? Kimlerden zorla helalik istedik?? yada kimler gönlü razı ola ola yürekten ” helal olsun ” diyebildi??


 
Üst Alt