Sevilmek için randevu...

MURATS44

Özel Üye
Sevilmek için Randevu
Uykusunun baldan tatli oldugu sabahlarda, melek öpüslerle uyandirilmaz olur. Anne bagirir:
"Cabuk ol servisi kaciracaksin!"

Baba kükrer:

"Ne yatmasini biliyorsun, ne kalkmasini!"

Sabahlari günesin dogusunu bilmez cocuk. Hic aydinlanmadan kalkar ici. Taze bir sabah, bayat bir günün devamidir cok zaman.

Her sabah adina yuva denen, adina kres denen o yere birakilir. Baskalarinin annesinde, kendi annesinin hasretini ceker günboyu. Sabahin köründe „benim annem ne zaman gelecek“ diye gözyaslari eker solgun yüzüne dizi dizi.

Aksam ne uzundur. Yuva nice gürültülü.

Sevgilerini konusurlar efkarli saatlerde.

„Benim babam beni cok seviyor.“

„Hayir, benim babam beni daha cok seviyor.“

„Hadi ordan, beni hem babam hem annem daha cok seviyor.“

Baskalarinin babasi kendi cocuklarini cok severse, sanki kendi babalarinin sevgisi azalacakmis gibi kavga ederler. En cok sevilen olmaktir tutkulari. Her pazartesi ne kadar sevildiklerinin ispatini yapmaya koyulurlar.

„Benim babam beni hamburger yemeye götürdü.“

„Biz hem hamburger yemeye gittik, hem de Luna parka gittik.“

„N`apalim. Benim annem beni sinemaya götürdü. Arslan Kral filminde agladik annemle birlikte.“

„Kizlar aglar zaten. Aglamanin neresi eglenceli?“

„Biz babamla mac ettigimiz zaman cok egleniyoruz.“

„Benim babam benimle degil, arkadaslariyla mac etmeye gidiyor.“

„Bak demek ki benim babam beni daha cok seviyor. Bi kere biz ikimiz, yani babamla ben, mac ediyoruz.“

Pazartesileri hep böyle gecer.

Herkes kendi babasinin en sevgili baba oldugunu ispat etmeye calisir. Öteki cocuklar yeni sebgi ispatlarini ortaya koydukca icini bir ürperti kaplar. Baskalarinin babasi cocuklarini daha cok mu seviyordur acaba? O reklam gelir aklina. Kahrolasi reklam. „Evinizi seviyorsunuz, arabanizi seviyorsunuz... Beni sevmiyor musunuz?“

Inanmak üzeredir onu sevmediklerine. Arka koltuga gazoz döktü diye ne cok bagirmisti babasi. Ama olsun, arkadaslarina bunu anlatmazsa eger, babasinin arabasini kendisinden cok sevdigini nereden bilecekler.

Keske her Pazartesi en sevilen evlat oyununu oynamak zorunda kalmasaydi. Bunun icin Pazartesileri hep hasta numarasi yapmasi. Uyanamamasi. En sevilen cocuk olmak yarismasi, bilseniz ne kadar zor diyebilse bir gün, her sey ne kadar kolay olacak.

Oyunu degistirebilirdi. Bu oyunun maglubu oldugunu arkadaslari ögrenecek diye her Pazartesi karanlik bir kuyu olmazdi o zaman. Herkesin annesinin ve babasinin ne kadar iyi anne baba oldugu, cünkü onlara ne cok pahali oyuncak aldiklarinin konusulduklari bir sira „beni anneannem cok sever“ diye bagiriverdi. Sustu arkadaslari. Söyleyebilecek bir sey bulamadilar bir an.

Akin boynunu büküp „benim anneannem yok“ dedi.

Üzüldü o zaman. Ama geri dönemezdi. „benim anneannem beni cok sever. Masal anlatir bana. Yaramazlik yapinca `dayinda böyleydi` der gülerek.“

Arkadaslari ne kadar dinliyor diye sustu birden. Kendisine dogru yönelmis merakli bakislari keyifle seyretti.

Agizlari acik „Ee sonra?“ diyorlardi.

„Sever beni. Masal anlatir. Hic susturmaz beni. Ben konustukca güler. Hay cocuk der. Sen beni güldürdün. Allah da seni güldürsün, der.“

Herkes bir masal büyüsü ile dinlerken onu, anneannesini öteki cocuklarla paylastigini düsünüp susuverdi.

Üsteledi arkadaslari. „Hadi anlatsana!“ dediler.

Top havuzuna dogru kosup „Herkesin anneannesi kendine“ diye bagirdi.

Akin itiraz etti. Hic olmazsa arkadasinin anneannesinde tatmadigi bir duyguyu tadacagini düsünürken ne diye oyunbozanlik yapiyordu. Kizdi. „`Herkesin babasi kendisine` demiyordun ama!“

Duymazliga geldi. Anneannesini hic kimselerle yaristirmak istemiyordu, iste o kadar.

Aksam cabuk oldu. Bu oyunu kazanmisti. Muzaffer bir komutan edasinda dolasti bütün gün. Artik annesine neden Pazartesileri yuvaya gitmek istemedigini anlatabilirdi. Yorganin altina saklanmazdi bundan böyle. Her Pazartesi anneannesinden bir demet yapip götürürdü.

Kapidan iceri girer girmez neseyle bagirdi: „Anne biliyormusun bugün yuvada ne oldu?“

„Görmüyor musun? Telefonla konusuyorum.“

Hic kimsenin sevdigi sey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babasi arabayi seviyordu. Hersey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu oldugunda. Bir de eve misafir gelecek oldumu kendisine hic yer kalmiyordu. Nerelere gitsindi?

Annesi kapatti telefonu. Mutfaktan tencere kasik sesleri geliyordu. Kosarak yanina gitti.

„Sana yardim edeyim mi?“ dedi en sevimli halini takinarak. Annesi manali manali bakti.

„Hayirdir. Bir yaramazlik filan. Bak bir de seninle ugrasmayayim. Cok yorgunum zaten.“

Yorgunluk nasil bir seydi. Bazen elinde oyuncagiyla uykuya daldiginda anneannesi oyuncagi yavasca elinden alir „Nasil yorulmus yavrucak.“ diyerek alnina bir öpücük konduruverirdi.

Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eger, ne diye annesi kendisiyle böyle kizgin kizgin konusuyordu.

„Annecigim yoruldugun zaman gül kokulu uykulara dalarsin. Anneannem öyle söylüyor.“

„Uykuya dalayim da gül kokulari kusur kalsin. Yorgunluktan ölüyorum.“

Bu kelimeden nefret ediyordu. Yorgunum. Yorgun oldugumdan. Böyle yorgun yorgunken...

„Annecigim sen yorulma diye...“

„Yemekte konusuruz cocugum. Bankada isler yetismedi. Baban gelene kadar bunlari bitirmem lazim. Hadi sen oyne biraz.“

„Hani siz yoruluyorsunuz ya...“

„Eeee....“

„Ben de oynamaktan yoruluyorum.“

„Ne yapayim?“

„Bilmem...“

Yapilmamasi gerekenleri biliyordu da büyükler, yapilmasi gerekenleri hic bilmiyorlardi.

Isiklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye basladi. „Mum da yok“ diye diye karistirdi dolaplari el yordami.

Cocuk sirtüstü yatip, anneannesinin köyünü düsündü. Gaz lambasinin isiginda deli tavsan masalini anlatisini. Deli tavsanin duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birlestirip isaret parmaklarini yukari kaldirarak tavsan kafasi yapti. „bak deli tavsan“ diyerek parmaklarini oynatti. Yoldan gecen arabalarin farlari duvardaki tavsana yol acti. Tavsan alabildigine hür dolasti sagda solda. Otlarla kuslarla konustu. Sonra yorgun düstü. Duvardaki görüntü o minik avuclarin acilmasiyla kayboldu. Kolu yavasca kanepeden asagi sarkti.

Neden sonra isiklar geldi. Kadin cocugun hic konusmadigini akli etti birden. Kanepeye kostu. Kücücük dizlerini karnina dogru cekerek uykuya dalmisti.

Masanin üstündeki dosyalara bakti igrenerek. Dindirilmez bir pismanlik doldurdu icini. Uyandirmaktan korka korka kücük alnina bir öpücük kondurdu. Cocuk sankibu öpücügü bekliyormuscasina „Isin bitince beni sever misin anne?“ dedi.

Kadin, sevilmek icin randevu alan cocuguna bakarak sabaha kadar agladi.glüglüglüglüglü

 

MURATS44

Özel Üye
Sevgili Şevket Hocamızın bir şiiri vardı...Çocuklar için yazdığı şiir.Tam da bu konuyu destekler nitelikte bir şiir..
Çocuk deyip geçmemek lazım işte.. Küçük yaşlarda aklına , kalbine giren herşey bütün hayatını etkileyecektir.Onun için Çocukları sevmek için randevu verilmemeli.Günün her saniyesinde sevildiği hissettirilmeli.Günlük hayattan derlenmiş bir hikaye işte. Satır araları anlamak isteyen için ince ipuçlarıyla dolu.Okuyunca gerçekten etkiliyor insanı.
Okuyan gözlerine sağlık adminim..
 
Üst Alt