Al bastı ve al karısı

MURATS44

Özel Üye
Lohusa hanımların korkulu rüyası olan alkarısı, Çin Seddinden Akdeniz kıyılarına; Buz denizinden Hind'e kadar yayılmış bir inanıştır (1). Bütün Türk Boylarında bilinen alkarısı; al bastı, al albıs, albis, almış, almiş, gibi isimlerle anılır. Bu inanış sisteminin geçmişi, çok eskilere dayanmaktadır. Türklerin, İslamiyetten önceki dinleri olan Şamanizm'de, alkarısı ve al basması olarak nitelendirilen "kötü ruhla" ilgili birçok inanışlar vardır. Yakutlarda, Kırgızlarda, Kazaklarda, Özbeklerde, Kazanlarda, vs. lohusa hanımı, "al karısından korumak için değişik çarelere baş vurulur. (2) Al karısı, Kırgız - Kazak Türklerinin inanışına göre iki kısımdır:(32) Kara Albastı:Ciddi ve ağırbaşlı bir ruhtur.(33) Sarı Albasıtı: Doğum yapan kadının ve çocuğun ciğerini söküp suya atar. Hoca veya Baksı (Şaman)ların okumasıyla giderler. Sarışın bir kadın suretindedir. Bazen, keçi veya tilki suretlerine de girer. Baksı veya Ocaklı adamlar, "Albastı "yi yakaladıkları zaman :"Ey al bastı, zalim, Koy ciğerini yerine, Zavallının canın iade et. Sözümü tutmazsan, Bana hürmet etmezsen, Gözlerini çıkarırım" (3) şeklindeki efsunu söylerler.Genel olarak al karısı, lohusa hanımlara ve atlara musallat olan korkunç bir yaratıktır. Uzun boylu, uzun parmaklı ve uzun tırnaklıdır. Çok çirkin ve iğrenç bir suratı vardır. Bedeni yağlı, uzun ve siyah saçlıdır. Saçları, aynı zamanda darma-dağınıktır ve kocaman bir başa sahiptir. Dişlere at dişi gibi iri ve seyrek, ayakları ise terstir. Bunlar lohusa kadınların ve yeni doğan çocukların ciğerlerini yiyerek beslenirler. Daha çok kırmızı elbise giyerler; su başında ve ağaçlık yerlerde yaşarlar.(4) Gagauzlarda ise, insanlara kötülük yapan fene ruhlar olarak "Rusaliler", "Çarşamba karısı / Babası", "Cuma karısı/Babası" ve "Devler" vardır. Devlerin fiziki yapıları anlatılırken,bunların tepelerinde bir tek gözlerinin olduğu söylenir. (5). Dede Korkut Hikayelerinde de, Oğuz Boyunun başına bela olan bir "Tepegöz" vardır. Bu vücuduna, hiç bir silahın tesir etmediği olağanüstü özelliklere sahip bir yaratıktır ve insanla perinin evliliğinden dünyaya gelmiştir. Tepegöz, her gün çok sayıda hayvan ve iki insan yer (6) . Biz biliyoruz ki, al karısı da, periler taifesindendir. O halde Tepegözün annesinin bir peri kızı olmasını ve Gagauzlar'da kötü ruhların temsilcisi olan devlerin tek gözlerinin olması sebebiyle aralarında, rahatlıkla bir bağ kurabiliriz. Bazı araştırıcılara göre, albastı, Türklere Cermenlerden geçmiştir. Eski Cermenlerin Alp Ruhu ile, albastı aynı kaynaktan gelmektedir. Yani, "al bastı" aslında "Alp+bastı"dır. Zamanla değişikliğe uğranarak, bu hale gelmiştir. (7).Cahit Öztelli ise, "al karısı" ile ateş arasında bir bağ kurar(8). Hiç şüphesiz, alkarısınm varlığına inanılan her yerde, aynı zamanda bundan korunmak için de değişik çarelere başvurulmuştur. Bunlardan bir kaçı şu şekildedir: Kars'ta; özellikle geceleri, lohusa hanımı yalnız bırakmazlar, geceleri ışığı sürekli yakarlar, hasta yalnız kaldığı zamanlarda ise, ağzına sakız vererek onun uyumasına engel olurlar (9).Elazığ'da; Lohusanın başucuna su, süpürge ve Kur'an-ı Kerim koyulur, yakasına iğne türü bir şey takılır ve yanında sürekli bir erkek (eşi veya yakın akrabalarından bir erkek) bekler (10). Elazığ'ın diğer bölgelerinde ise kadının başına soğan, demir çubuk ve Kur'an-ı Kerim konur(11). Andolu'nun bir çok bölgesinde; lohusanın başına beyaz yaşmak ve kırmızı tül bağlarlar. Kırmızı altın takarlar ve hastaya kırmızı şeker hediye ederler (12). Çünkü, al karısı, kırmızı rengi hiç savmez. Manisa/Karacaoğlanlı köyünde ise, kapının ağzına kazma kürek konur. Bir şişin üzerine, elma, portakal, üzerlik, çörek otu ve mavi boncuk, kırmızı bir kordelayla bağlanıp, lohusanın başına bırakılır. (13). Çukurova bölgesinde de buna benzer tedbirler alınır. Çocuğun veya lohusanın yastığının altına soğan, ayna, tarak,ekmek, bıçak, hamayli koyarlar, yüzünü kırmızı bir örtü ile kapatıp, yatağına da bir iğne takarlar. Ayrıcı lohusanın bulunduğu yerdeki bütün suların ağzını kapatırlar. Çünkü, al karısı,bazen de kuş şeklinde gelip, suya boncuk atar ve o esnada çocuk ölür (14). Bu tedbirler alınmadığı taktirde, alkarısı, lohusanın yanına gelerek, onu rahatsız eder. Bu durum bölgelere göre, hıbilik, kekoz, pispatik karakura, kuşboğması, vs. gibi isimlerle anılır. Alkarısı, lohusanın yanına, değişik suretlerle gelir. Bazen, yakın bir akrabanın sıfatında, bazen çirkin bir kadın, bazen de kedi, köpek, keçi, kelle, vs. gibi şekillerde görünür, Alkarısı, daha kapıdan içeriye girer girmez, lohusanın üzerine bir ağırlık çöker. Hasta, o anda, aniden kalkıp dua okursa, alkarısı kaçar. Ama, hiç bir şey yapamaz, bağırmak istediği halde bağıramaz, al karısına yenik düşerse de, ya ölür, ya da büyük bir hastalığa maruz kalır. Buraya kadar, hep, lohusa hanımlara musallat olan al karılarından bahsettik. Ancak, bunların dışında, erkeklere, genç kızlara ve atlara gelen alkarıları da vardır. Çukurova insanın inanışına göre, kim şalvarını veya siyah renkteki bir kıyafetini, yastığının altına koyup yatarsa onu al basar (15). Elazığ'da, bu yaratığa Kekoz (16), Malatya'da ise Hıbilik (17) adları verilir. Ama bunlar, alkarısı şeklinde değildir, daha değişik varlıklardır. Çünkü, alkarısı, erkeklerden korkar. Ancak, Erzurum'da bir kaynak şahıstan aldığımız bilgiye göre, kendisini al basmıştır ve o al karısını görmüştür. Al karısı, çirkin, koca kafalı ve dağınık saçlı bir yaratıktır (18).Genç kızlara musallat olan alkarısı ise "albıs" adı verilir. Bu, evlenmeyen bir kızdan türemiştir. Genç kızların yanına giderek, onların hastalanmasına sebep olur (19). Al karısı aynı zamanda kısraklarında yanına gider. Ahıra giden al karısı, atı iyice yorduktan sonra, yelelerini de örerek kaybolur. Buraya kadar olan kısımda, "alkarısını" folklorik açıdan inceleyerek, onu, bir inanış sistemi içerisinde ele aldık. Ancak, al karısının efsaneler içerisinde de ayrı bir yeri vardır. Konuları bakımından, değişik şekillerde tasnif edilen efsanelerin bir bölümü de, "olağanüstü varlıklar"la ilgilidir. İşte bu olağanüstü varlıklar arasında, alkarısı ile ilgili olarak da çok sayıda efsane anlatılır.Halkın inanışına göre, lohusanın veya bebeğin ciğerini yemeye gelen alkarısı, bir takım hilelerle yakalanıp, göğsüne bir iğne saplanırsa, tekrar eski yerine dönemez, o aileye hizmet edermiş. Konuyla ilgili olarak, Kars'ta (20), Erzurum'da(21), Erzincan'da (22), Gümüşhane'de (23), Diyarbakır'da(24), Bingöl'de (25), Elazığ'da (26) ve Malatya'da(27), birbirine yakın efsaneler anlatılmaktadır. Bu efsanelerin bir benzeri ise, Çukurova bölgesinde, şu şekildedir. Hanımı yeni doğum olan bir adam, odaya giren al karısını görür. Al karısı, lohusanın ciğerini çıkartmak için uğraşırken, bir iğne bulup, bunun göğsüne saplar. İnsan şekline dönüşen al karısı, göğsündeki iğneyi çıkartması için adama yalvarır. Çünkü, kendisi iğneyi çıkaramaz ve çıkaramadığı için de, kendi taifesine dönemez. Al karısı, o ailenin işini yapmaya başlar. Bu, çok güzel hızlı bir iş yapar. Evin bereketi, gün geçtikçe artar. Birgün, ev sahipleri ile ekmek yapmaya başlayan al karısı, su getirmek için kuyu başına gider. Orada oynayançocuklardan birine, göğsündeki iğneyi çıkarması için yalvarır. Çocuk iğneyi çıkarınca, kadın yedi yıl hizmet ettiği eve doğru; "Evinizde hiç su bulunmasın; paranızın sayısını hiç bilmeyesiniz ve yaz-kış, evinizden odun ekmeksiz olmasın" der, sonra da çocuklara; suya atlayacağını, eğer suyun üzeri kan olursa, yakınlarının kendisini öldürmüş olabileceğini söyler. Al karısı suya atlayınca, suyun üzeri kanla dolar. O günden sonra da, bu ailenin evine hiç su bulunmaz, paralarının sayısını bir türlü öğrenemezler ve yaz-kış odunları hiç eksik olmaz (28) Bu efsanenin benzeri, al karısı inancının hakim olduğu, hemen hemen her bölgede anlatılmaktadır. Malatya'da Elazığ'da Erzincan'da, Kars 'ta Diyarbakır'da, Bingöl'de, vs.hep aynı efsaneler biraz değiştirilerek, hikaye edilmektedir.Mesela, Elazığ'da anlatılan bir efsanede:(34) İsmail Ağa adında bir kişi, uzaktan gördüğü ateşe doğru ilerler.(35) Oraya vardığında, bir al karısını ciğer pişirerek çocuklarına yedirdiğini görür. Çocuklar, doymadıklarını belirtince, al karısı; "Yarın da, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapacak, oraya gidip, o üçüncü lokmasını alırken, kıl şeklinde ağzına girip ciğerini alarak size getiririm" der. Gerçekten de, ertesi gün, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapar. İsmail Ağa, bunun yanında bekleyip, yemek yerken, üçüncü lokmayı gelinin ağzına vermeyip, yanında getirdiği ayran tuluğunun içerisine atar. Tuluk şişmeye başlar. Sonra, tuluğun içerisindeki kıl, alkarısı şeklini alınca,bunun göğsüne iğne saplayıp, evlerinde çalıştırmaya başlarlar.(36) Al karısı 1-2 yıl bu aileye hizmek eder, ancak hep söylenenlerin tersini yapar.(37) Sonra, onların sülalesine dokunmayacağına söz vererek, kendi taifesine dönmek için bir suya atlar. Fakat, periler taifesi, bunu kabul etmeyerek öldürürler. Köylüler, daha sonra, bu al karısının kanlı cesedini, gölde bulurlar (29). Al karısı, bazen de lohusanın yanına, bir kuş şekline girerek gelir. Buna, "Kuş boğması" adı verilir. Halkın inanışına göre, al; kocaman bir kuştur, buna "al kuşu" denir. Al kuşu, lohusanın yanındaki bebeğe basarak, onu öldürür. Bu, eve girerken, ağzı açık bir su kabı arar, bunun içerisine bir boncuk atar ve sırada etrafa bir ışık saçılır. Kuş, bu ışıktan faydalanarak bebeği öldürür. Suya atılan boncuğu, birisi görüp de eline alırsa, kuş kaçamaz ve oradakiler tarafından yakalanır (30) Bununla ilgili olarak, Çukurova bölgesinde, şöyle bir efsane anlatılmaktadır:(38) Lohusanın bulunduğu odaya, al kuşu gelip de oradaki bir su kalıbına boncuk atınca, bunu, orada bulunan bir adam hemen alır.(39) Boncuk alınınca, al kuşu, bir kadın şeklinde göze görünür ve buna yalvarmaya başlar.(40) Adam, bir daha, ailesine ve sülalesine dokunmamak şartıyla boncuğu geri verir (31). Bu efsanenin benzerine, diğer bölgelerde rastlayamadık, ancak, bazı bölgelerde, sebebi belirtilmeksizin, lohusanın yanında ağzı açık su kabının bulundurulmasının iyi olmayacağını belirtmişlerdir. Al basması, erkeklerde daha farklıdır. Bunlar, daha çok gece uyurken, bir sesle uyanırlar. Gaipten gelen ses, bunları çok uzaklara, tehlikeli yerlere kadar götürerek orada bırakır. Bazen de, kedi, köpek, sırtlan, merkeb, gibi hayvan şekillerine girerler. Elazığ'da bu yaratığa, "Kapos", Bingöl'de, "Harparik", Malatya'da "Kıbilik veya Hıbilik", Diyarbakır'da ise "Kepoz" adları verilir. Çukurova bölgesinde ise, bu durum "Kırk Basması" adı ile bilinmektedir ve umumiyetle, erkekler, yastıklarının altına şalvar koydukları vakit olur. Şu anda hayatta olan bir şahsımız, başından geçen "Kırkbasmasını" şuşekilde anlatmaktadır: "Gece, üzerimde büyük bir ağırlık hissettim, gözlerimi açtığımda, yanımda kısa kısa boyları olan kırk adamla karşılaştım. Bunlar, beni götürmek için uğraşıyorlardı.Kimi kolumdan çekiliyor, kimi bacağımdan, kimisi üzerime çıkıp, beni boğmaya çalışıyordu. O sırada, bazı akrabalarımı da gördüm, ancak hiç birisi bana yardım etmedi. Bir ara, dua okuyarak, biraz kendime geldim, o sırada baktım ki, gerçekten yatağın dışına çıkmışım, sanki beni birisi tutup çekmiş.Gözlerimi kapadığımda yine aynı kişilerle karşılaştım, yatağımı değiştirip başka bir odaya gittim, ama kırk adam da arkadan geldi. Neticede, bu durum sabaha kadar devam etti. Olanları anneme anlattığımda, annem ; "Şalvarını yastığının altına koyduğun için seni kırk basmış" dedi. Ancak, bu adamlar beni çekerken, ayağımı da ters tarafa doğru büktükleri için, bir hafta aksalarak yürüdüm ve ağrıyı hissettim" (32) Bazen, lohusa ve erkeklerin dışında, genç kızları da al bastığını, daha önce zikretmiştik. Bugün, bu inanış unutularak, çoğu bölgelerde anlatılmaz olmuştur. Ancak, Adana'nın Osmaniye ilçesinde ikamet etmekte olan bir kaynak şahsımız, kendisini sık sık al bastığını belirtmiştir. İstemediği halde, bir gençle nişanlanan kaynak şahsıg ece rüyasında al basar. Yanına gelen kişi ise sevmediği nişanlısıdır. Adam, bunun yanına yaklaşınca, buna bir ağırlıkçöker, bağırma istediği halde hiç sesi çıkmaz, ellerini tutmak ister, yine tutamaz. Adam, olduğundan daha iridir, öyle ki upuzun kolları vardır, her bir tırnağı, 25 - 30 cm. boyundadır. Adam, kızı parçalayarak öldürmek ister. Neticede, bu kız nişanlısından ayrılır, fakat, al basmasından bir türlü kurtulamaz. Bunu sık sık al basar ve :"Bizimle geleceksin" diye kızı zorla götürmek ister. Kız, uyandığında, kendisini çok yorgun ve halsiz hisseder (33) Halkın inanışına göre, periler de, bazen insanlara aşık olurmuş. İşte, o zaman, aşık oldukları kızın başkasıyla evlenmesine razı olmayıp, bunu yanlarına almak isterlermiş. O kıza da bir peri aşık olmuştur ve kendiyle gelmesi için, her gece zorlamaktadır. Bu durum, ünlü masal araştırıcısı Stith Thomsun'ın /Motif Indeks'inde de "F300. Perilerle irtibat kurma veya onlarla evlenme" şeklinde görülmektedir. (34) Netice olarak diyebiliriz ki : a) Alkarısı ve albasması, insanlığın var oluşundan beri devam eden inanış sistemidir. Ayrıca bu, sadece bir halk inanışı olmayıp, aynı zamanda efsane tipidir. Değişik konuları ihtiva eden efsanelerin, "Olağanüstü Varlıklarla İlgili Olan Efsaneler" kısmında yer almaktadır. b) Bu efsaneler, yurdumuzun hemen hemen her yöresinde, birbirlerine benzer şekillerde anlatılmaktadır. c) Al basması, sadece lohusa hanımlarda değil, erkeklerde, genç kızlarda ve kısraklarda görülür. ç) Efsanelerin dini ve inandırıcı bir özelliği vardır, aynı şeyler, al karısı içinde söylenebilir.(41) Bugüne kadar, birçok araştırıcı, al karısını veya al bastıyı bir inanış sistemi olarak değerlendirmiştir. Fakat biz, bu inanışların, zamanla nesilden nesile aktarılırken, inandırıcılık, kısa ve nesir şeklinde olma özellikleri ile efsaneleştiğini görüyoruz. Bunu da normal karışılamamız gerekir. Çünkü, hemen hemen her efsanelerin bir gerçeklik payıvardır.(42) Bu güne kadar, Çukurova ve çevresindeki al karısı ile ilgili derlemeler, daha çok folklorik bir değer taşımakta olup, bu durumdan kurtulma çareleri üzerinde durulmuştur. Bizim birkaç yıllık yeni derlemelerimizde, erkekleri ve gençkızları da al basabileceğinin tespit edilmesi, derlemenin önemini göstermektedir.(43) 4-5 satırlık bir al karısı efsanesi veya inanışı, Anadolu ve bütün Türk boylarında bilinmektedir. Bu da bize, Türk Kültür birliğinin bir ispatıdır. Prof. Dr. Esma Şimşek Fırat Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı
NOTLAR (5) Türker Acaroğlu (Bulgarcadan Çeviren), Gagauzlar(Hristiyan Türkler), Ankara 1939, 57, 72 - 73.

(10) Hülya Türkmen. Ağın(Elazığı) Folkloru ve Halk Edebiyatı. Elazığ 1990, 58 (F.Ü. Fen-Ed. Fak. Lisans Tezi) (11) İsmail Görkem. Elazığ Efsaneleri ÜzerineAraştırmalar (Metinler veİncelemeler), Elazığ 1987, 221. (14)1990 Yılının Ağustos ayında, tarafımızdan; Adana'nın Kadirli ilçesinde ikamet etmekte olan Zekiye Yücetürk'ten derlenmiştir. Yücetürk. ev hanımı olup. 45 yaşında ve okuma - yazması yoktur (15) 1990 yılının Ağustos ayında, Adana'nın Kadirli ilçesine bağlı Köseli köyünde ikamet etmekte olan Ayşe Şimşek'ten derlenmiştir.Kaynak şahıs, 65 yaşında, ev hanımı ve okuma - yazması yoktur. (22) Saim Sakaoğlu, 101 Anadolu Efsanesi, Ankara1989, 67 - 68. (26) Mithat Yılmaz, "Elazığ'da Al Karısı..." İsmailGörkem, 221 - 222. (30) Cahit Öztelli, "Albastı, Al Karış......" Zekiye Yücetürk, (31) Zekiye Yücetürk, ...... (34) Stith Thompson, Motif İndeks of Folk - Literatüre,Indiana Üniversity USA, 1955 - 1958. (44) Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara 1986. 169. (45) Abdulkadir İnan, 168 - 169. (46) Abdulkadir İnan, 169. (47) Daha geniş bilgi için bakınız :Cahit Öztelli, "Al bastı, Al karısı, Korunma ve Tedavisi"Türk Folklor Araştırmaları, 10 (48) Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, Ankara1971,168 - 184. (49) Abdulkadir İnan, "Albastı - Al Karısı Üzerine Bir Etüt "Türk Folklor Araştırmaları, 7 (51) Müsel Köse "Al - Al Karısı Hakkında.." (52) Abdulkadir İnan, 171, (53) Asker Kartları, Halk bilim araştırmaları, Gelenekler,İnançlar, Cilt1, Mersin 1988, 43 -44. (54) İsmail Görkem, 221 - 222. (55) Ali Berat Alptekin, Fırat Havzası Efsaneleri (Eser, yayınlanmak üzere hazırlanmıştır.) (56) 28 Eylül 1990 tarihinde, Öznur Yılmaz'dan aldığımız bilgiye göre ; Erzurum'da ikamet etmekte olan Fikri Olgunsu'yu al basmıştır. Kaynak şahıs, 45 yaşında, serbest meslek sahibi ve ilkokul mezunudur. (57) Abdulkadir İnan, 171. (58) Mürsel Köse, "Al - Al Karısı Hakkında...." (59) Bilge Seyidoğlu, Erzurum Efsaneleri (Erzurum'daBelli Yerlere Bağlı Olarak Derlenmiş EfsanelerÜzerinde Birİnceleme), Ankara 1985,91 - 103 (60) Saim Sakaoğlu, 69. (61) Muhsine Yavuz, Diyarbakır Efsaneleri Üzerine Bir Araştırma (Derleme - İnceleme), Diyarbakır 1988,78 - 89. (62) Ali Duymaz, Bingöl Efsaneleri (İnceleme - Metinler),Elazığ 1989, 379(63) Ali Berat Alptekin, Fırat Havzası....... (64) 1989 yılının Ekim ayında Ayşe Şimşek'ten derlenmiştir. (65) Mithat Yılmaz, "Elazığ'da Al Karısı..." (66) 1990 yılının Ağustos ayında, Adana'nın Kadirli ilçesine bağlı Köseli köyünde ikamet etmekte olan Mehmet Şimşek'ten derlenmiştir. Şimşek, 39 yaşında olup,lise mezunu ve D.S.I. de memur olarak çalışmaktadır., (67) 1990 yılının Temmuz ayında Nazife Gül Sekni tarafından, Fatma Güler Erdim'den derlenmiştir. Kaynak şahıs, 30 yaşında olup lise mezunudur ve memur olarak çalışmaktadır. (153), Eylül1990 13 - 22; (2) 13(154), Ekim 1990, 15-20. (158), Eylül 1962, 2926.(50) Cahit Öztelli. "Albastı, Al Karısı......." (185), Aralık 1963, 3605 - 3606.Ahmet Turan."Türk Folklorunda Al Basması" Erciyes, 13 (209), Aralık 1966, 4261-4264.Mürsel Köse, "Al - Al Karısı Hakkında", Türk Folklor Araştımaları 9
 

MURATS44

Özel Üye
Albastı ile ilgili inanışlar

Al karısı kısrak ata biner; atın saçını örer ve terletirmiş.
Al karısını yakalamak için atın üstüne acı sakız koyar, yakasına iğne batırır, her işte çalıştırırlarmış. Al karısı, yakasındaki iğne çıkarılınca kaybolurmuş.
Kızılcık çıkaran çocuğa al karısı tebelleş olmasın diye yalnız bırakılmaz; yoksa çocuk çalık olur.
Al karısından korunmak için bazı kadınlar da başlarına rapata koyarlar.
Rapataya çuvaldız, iğne sokulur ki al karısı gelmesin.
Al karısı uzun boylu, parmakları uzun, saçları dağınık, vücudu yağlı, el ve ayakları küçük, dişlek bir cindir.
Kısrak atlara ve loğusa kadınlara düşmandır.
Al karısı gerçektir.
Al karısı erkeklerden korkar.
Al karısı cin türü; samanlık ve ahırlarda bulunan öcü gibi bir şeydir.
Al, karanlık odalara gelir.
Yalnız olan loğusa kadına al gelir, ağırlık basar.
Loğusa kadınlar başlarına çuvaldız sokarlar ki al basmasın.
Loğusa kadınlar al basmasın diye baş uçlarına Kur'ân koyarlar.
Kırmızı elbise giyeni al basmaz.
Parmaklarının eklem yerleri olmadığı gibi, parmakları sivriymiş!
Al karısının pişirdiği ekmek hiç bitmezmiş, çok bereketliymiş!
Al karısının yakasındaki iğne çıkarılınca değirmen suyuna akıp, kaybolurmuş.
Al karısının kaybolduğu su bir hafta kan akarmış.
Al karısı elektrik gelmeden önce; karanlık olduğu için olurdu.
Al karısının bindiği at sabaha kadar ayaklarını yere veya müsüre vururmuş.
 

MURATS44

Özel Üye
Albastı: Lohusaya musallat olan sarışın bir peri kızıdır. Lohusanın başında erkek beklemezse, tedbir alınmazsa lohusanın ciğerini yer. Peri kız, erkekten korkar; onun için Kozan Kültlerinde lohusayı erkek bekler. Başının altına Kuran konur. 30-40 sene öncesine kadar lohusanın yastığının içine kurt postundan bir parça kesilip konurdu. (Bu Orta Asya Samanlığının en bariz bir devamıdır. Bu şekli en koyu Yörük, Türkmen ve Alevi Türkmenlerde bile bulamadık). Bu kurt postu parçası ana ve yavruyu (albastı) ya karşı korurdu. Kozan Kürtleri ile Orta Asya'nın (Samanlığının) ne kadar benzer olduğunu iyice belirtelim : Kırgız- Kazak Türklerinde " albastı iki nevi olup, biri (kara albastı) ve diğeri de (sarı albastı) dır. (Sarı albastı) lar hoca veya baskı (şaman) ların okumasıyla def olup giderler. (Kara albastı) ise, kendisini görmek iktidarına malik olan ocaklı adamdan başka kimseden korkmaz. (San albastı) sarışın bir kadın suretindedir. Bazen keçi veya tilki suretlerine de girer. Bu.ruh lohusalara musallat olup ciğerlerini alır, götürüp suya atar. Baskılar yahut ocaklı adam (albastı) yi ciğeri yerine koymaya mecbur ederler. (Albastı) yi yakalayan baskı, eline kopuz alarak şu afsunu söyler:

Ey, albastı zalim. Koy ciğerini yerine, Zavallının canın iade et. Sözümü tutmazsan, Bana hürmet etmezsen, Gözlerini çıkarırım.

Bu suretle merasim yapılırsa albastı ciğeri yerine koyar ve ölen loğusada iadeyi hayat edermiş. Baskılar (albastı)yı, ekseriya keçi suretinde görüyorlar.
 

MURATS44

Özel Üye
Eski Türk'lerde Albastı:

Albastı, bütün Türk boylarında ortak olarak inanılan bir kötü ruhtur. Yörelere ve tarihin akışına göre -birbirine benzer olmak üzere- şu sözcüklerle adlandırılmıştır: Abası, Al, Albas, Albastı, Albıs, Albız, Alkarası, Alkarısı, Almıs. Doğum sırasında ve sonrasında gerek ana için, gerek çocuk için çok büyük bir tehlike olan Albastı ve bu ruhla ilgili inançlar Türkler'in çok eski devirlerinden günümüze dek gelen, halâ Anadolu ve Anadolu dışı Türkler arasında yaşayan önemli bir mitolojik unsurdur. Karakteristik bir Türk motifi olan Al, Albastı ruhu Orta ve Batı Türkleri'nde Albastı, Alkarısı; Osmanlı metinlerinde Albız; Uranha-Tuba Türkleri'nde Albıs; Altay Türkleri'nde Almıs; Saha (Yakut) Türkleri'nde Abası olarak bilinir. Kam = Baksı = Şaman'lar, Albastı'yı genellikle keçi suretinde görürler. Bu inançla ilgili olarak yapılan törenlerde Albastı, ana ve çocuktan uzaklaştırılmağa çalışılır. Saptanmış böyle bir törende baksı bir yandan ilahi/afsun okur, öte yandan bir koyun ciğerini lohusanın ciğeri yerine Albastı'ya verir. Çünkü Albastı lohusanın ciğerini alıp kaçar ve suya atar. Ciğer suya düşerse lohusa ölür. Saptanan bu baksı ilahisi/afsunu şöyledir: Ey şeytanlar, şeytanlar,
Bu ciğeri alın,
Buna kanaat edin,
Bu kadını öldürmeyin,
Zarar dokundurmayın,
Koyun ciğeri size yetmez mi?
Bu koyun ciğerini ciğer saymıyor musunuz?
Öyle ise elime kılıç alırım,
Hesapsız ruhlarımla,
Size saldırırım.
Lohusa kadınlara musallat olan Albastı hakkındaki inançlar ve Albastı'nın musallat olma şekli Kırgız, Kazak ve Anadolu Türkleri'nde bütün ayrıntılarıyla aynı biçimdedir (lohusanın ciğerlerini alıp götürmesi ve suya atması, ocaklı adamlardan korkması, tüfek sesinden kaçması, demirden ürkmesi vb). Kazak ve Kırgız Türkleri'nde keçi biçminde görünen bu kötü ruhun Urenha-Tuba Türkleri'nde keçi sesi ile bağırması, Anadolu Türkleri'nde kötü sesle bağırması gibi ayrıntıları da özdeştir. Bu ruh bütün Türkler'de dişidir; hoppa, hilekar ve yalancıdır.
Urenha Türkleri'nin kam (şaman) dualarında anılan ve kayalarda bulunan 6 sarı Albastı, Kazak, Kırgız ve Başkurt Türkleri'nde Sarı Kız biçiminde olan ruh ve Anadolu Türkleri'nin Sarı Kızlar efsanesi arasında özdeşlik ilişkisi vardır. Erzurum ve Erzincan inançlarına göre Albastı, at yelesini örmekten zevk alır. Yenisey Türkleri'nin bir kolu olan Kalar Türkleri'nin inançlarında da Kaya ve Dağ Ruhu'nun en sevdiği eğlence at yelesini örmektir. Lohusanın Kara ya da Kara Bastı'dan korkusunu ve bu Kara'yı kovmak için Kara Bakşı çağrılmasını da Manas Destanı'nın devamı olan Yolay Kaan Destanı'nda görürüz: Kara bakşı bar edi
Karabaskan katındın
Evliyası bar edi...
Kara bakşı loğusaya gelen cinlere seslenerek:
Alıstan kelgen Al-bı deymen
Raktan kelgen can-bı deymen...

der.
Burada geçen Al, Albastı'dan başka bir şey değildir. Sözün özü, Türk boylarınca Al, Albastı, Albas, Albız vb sözcüklerle adlandırılan kavram hakkında bütün Türk boylarında aynı inanmalar vardır. Lohusalara musallat olan bu kötü ruh Çin Seddi'nden Akdeniz kıyılarına, Kuzey Buz Denizi'nden Hindistan'a dek yayılmış olan Türkler'in inançlarında yer alır. Kuşkusuz bu inanç Türk kültürünün derinliklerinden kaynaklanmakta ve kökleri Eski Türkler'in Atlı Bozkır Kültürü'ne dayanmaktadır. Dolayısıyla Albastı inancı, Türkler ve Türk kültürü için -tıpkı Bozkurt gibi- tipik ve ayırt edici bir kültürel motiftir. Şimdi Albastı inancını Türk boylarına göre madde madde değerlendirelim:

KIRGIZ ve KAZAK TÜRKLERİ'NDE Kırgız Türkleri ile Altaylılar'da doğum saatı yaklaştığında oba ya da oymak kadınları lohusanın evinde toplanırlar. Deneyimli bir kadın ebe (ineci) görevi yapar. Çadırın ortasına (ateş yakılan yerine) bir direk yerleştirilerek buna bir urgan bağlanır. Bu urganın bir ucu duvara bağlanır ve lohusanın koltuk altından geçirilir. Kadın çok acı çekmeğe başlarsa Albastı (Alkarısı) lohusaya musallat olmuş demektir.
Bunun üzerine Albastı'yı korkutmak üzere erkekler de toplanır ve "Hay! Huy!" diye bağırmağa başlarlar, tüfekle havaya ateş ederler. Bu gürültü, kadın doğuruncaya ya da baygınlığı geçinceye değin sürer. Kimi kez bir hoca ya da bir baksının işe karışması gerekir. Kazak ve Kırgız Türkleri'ne göre Albastı iki çeşittir:
Kara Albastı ve Sarı Albastı. Sarı Albastı'lar hoca ya da baksı'ların (şaman) okumasıyla kaçarlar.
Kara Albastı ise, kendisini görebilen ocaklı adamdan başka kimseden korkmaz. Sarı Albastı, sarışın bir kadın biçimindedir; bazan keçi ya da tilki biçimlerine de girer. Bu ruh lohusalara musallat olup ciğerlerini alır ve götürüp suya atar. Baksılar ya da ocaklı adamlar Albastı'yı ciğeri yerine koymağa mecbur ederler. Albastı'yı yakalayan baksı kopuzunu eline alıp birtakım afsunlar söyler. Bundan sonra Albastı ciğeri yerine koyar ve lohusada yaşama geri döner. Baksılar, Albastıyı genellikle keçi biçiminde görürler. Kara Albastı ya da öteki adıyla Kara, ciddî ve ağırbaşlı bir ruhtur. Sarı Albastı ise hoppa, hilekar ve şarlatandır. İnsanları çoğunlukla aldatarak ele geçirir. Kimi kez insana dokunmayacağına söz verir ve uzak durur. Ancak hep bir fırsat bekler ve kolayını bulduğunda da zararını verir. Albastı tüfek sesinden korkar. Lohusa albastı olursa tüfek patlatılır. Albastı demircilerden, demirden ve ocaklı adamlardan da korkar. Kazaklar, lohusayı Albastı'dan korumak için çekiç ve bir demir parçası alıp "Demirci geldi! Demirci geldi!" diye bağırırlar. Öyle kudretli demirciler ve ocaklı adamlar vardır ki bunların mendili, başlığı bile Albastı'yı korkutmağa yeter. Bu inançların aynısı Anadolu Türkleri'nde de vardır.
BAŞKURT TÜRKLERİ'NDE Başkurtlar'ın Albastı ile ilgili inançları Kazak ve Kırgız Türkleri'nin inançlarının aynısıdır.
KAZAN TÜRKLERİ'NDE Kazan Türkleri'nin inançlarına göre de Albastı kötü bir ruhtur. Boş evlerde, çöllerde bulunur. Çeşitli biçimlerde görünür. Yolcuların yolunu şaşırtır, uykuda basar.
URENHA-TUBA TÜRKLERİ'NDE Uluğ Kem ırmağının dolaylarında yaşayan şamanist Urenha-Tuba Türkleri'nde Albastı'ya Albas adı verilir. Albas, hiç evlenmemiş bir kızdan türemiştir. Albaslar kumsal yerlerde ve kayalarda bulunurlar, keçi gibi bağırırlar. Kızlara musallat olup hasta ederler. Güçlü kamlar ilahiler okuyarak albısları kovarlar. Kam dualarında Sarı Kız olarak nitelendirilerler: Altı sarı albıslarım.
ALTAY TÜRKLERİ'NDE Altaylılar'ın inançlarına göre Almıs (Altaylılar Albastı'ya Almıs der), kötü bir ruhtur. Kara Nemeler'in yani Kötü Ruhlar'ın başı olan Erlik 'in adamlarından ve hizmetkarlarındandır. Altay Türkleri'nin Albastı inançları da genel olarak Kazak ve Kırgızlar'ınki gibidir.
 

MURATS44

Özel Üye
Al karısı ile ilgili hikayeler:

AL KARISI - I Al karısı, lohusa kadınlara gider ve onların ciğerlerini çekermiş. Lohusa kadının yanında kimse olmadığı zamanlarda da evin bir yerinden çıkıp gelirmiş. Hele hastanın yeri karanlık oldu muydu, o muhakkak gelir ve kadının göğsüne oturarak elini kadının boğazına sokar, ciğerini koparır gidermiş. Bu esnada kadın, bir türlü kıpırdayamaz ve sesini çıkaramazmış. Çok ağır ve korkunçmuş. Yok eğer kadın, cesur çıkarsada Al Karısının mücevher dolu olan beresini eline geçirirse, o artık kaçıp gidemezmiş. Erkek sesi, öksürüğü bile, Al Kansı'nı korkutmaya yetermiş. Ocak olan ailelere gitmediği gibi, o aileden birisine ait bir giyecek eşyası loğusa kadının yanında bulundurulursa yahut giydirilirse, oraya da gitmezmiş. Elazığ'da Al Karısı ile ilgili anlatılan hikâyelerden birini derleyicisinin kaleminden kitabımıza aldık. Ninemin annesinin dayısı İsmail Hoca, bir bahar gecesi kırda tarla suluyormuş. Hava soğuk olduğu için üşümüş. Etrafına bakınca da ötelerde bir yerde yanan bir ateş kümesi görmüş. Isınmak için oraya doğru yürümüş. Yaklaştığında bir de ne görsün Al Karısı, loğusa bir kadın ciğerini kebap edip, çocukları ile birlikte yiyorlarmış. Bir yerde gizlenerek başlamış onları gözetlemeye... Yemişler, yemişler, fakat çocukları doymamış olacak ki, ciğerleri bittiği zaman: ''Anne, daha yok mu?" demişler. Al Karısı da onlara: "Şimdi yatın" demiş. "Yarın sabah İsmail Hoca'nın gelini doğuracak. Kaynanası da sarma saracak. Bir sahan da gelinine verecek. İşte gelinin yiyeceği üçüncü sarmaya bir kıl olup yapışacağım. Gelin beni yutacak ve içerden ciğerini çekip, çıkaracağım. Getiririm, yersiniz." diye onları uyutmuş. İsmail Hoca bütün konuşulanları duymuş tabiî. Sahiden de gelini o sabah doğuracakmış. Kalkmış, oradan doğruca eve gelmiş ... Kimseye de bir kelime söylememiş. Sabah olduğunda gelin doğurmuş ve hakikaten karısı da öğlen yemeği için sarma sarmaya başlamış. İsmail Hoca, yine bir şey dememiş. Sadece ayran tuluğuna su koyup ıslatmalarını tembih etmiş. Öğlen olmuş, sarma hazırlanmış; bakmış ki, karısı bir tabak da gelini için ayırmış. O zaman demiş ki: "Hanım, ben oğlumu evlendirirken ahdetmiştim ki, gelinim ilk doğurduğu zaman onun yiyeceği üç lokmayı ben kendi elimle vereyim. Şimdi ver o sarmayı bana, sen de tuluğu al, gel benimle." demiş. Gelinin odasına gitmişler. İsmail Hoca almış, tuluğu da yanına ve başlamış sarmalan geline yedirmeye. Birinci sarmayı vermiş, ikinci sarmayı vermiş, sıra üçüncüye gelince, onu tuluğun ağzını açarak, koymuş onun içine ve ağzını kendir ipiyle sıkı sıkı bağlamış. Sonra ayran tulumu başlamış şişmeğe. Şişmiş, şişmiş...Nihayet "boommp" diye patlamış. Al Karısı, meydana çıkmış ve hemen İsmail Hoca onu yakalamış. Bir daha salmamış, evinde çalıştırmış. Tam on iki sene Al Karısı, İsmail Hoca'nın evinde hizmet etmiş. Evin adamı gibiymiş artık. Ama bir aksiliği varmış. Ona, "filan işi çabuk yap" deyince Al Karısı, o işi çok ağır aheste yaparmış. Eğer "ağır yap" dedi mi, hem çabuk hem de çok güzel yaparmış. Fakat zamanla birgün Al Karısı, kendisini, salmalarım söylemiş. Tövbe ettiğini bildirmiş ve İsmail Hoca da bunu tutup salıvermiş. Serbest bırakılınca da "Hay vah hay. Tam on iki sene hizmet ettim de genç ölümün çaresi nedir, diye sormadınız." demiş. Yakalama çabaları sonuç vermemiş, kaçıp gitmiş. Ertesi gün köyün yakınlarında bir gölde kanlar içerisinde boğulmuş hâlde bulmuşlar.

Kaynak: Harput Efsaneleri (Meftune GÜLER) AL KARISI - II Ömer Dede'nin gelini doğum yapmış. Dedik ya Al Karısı, lohusalara başında kimse olmadığı zaman gider ciğerini çekermiş, diye. Bu nedenle yeni doğum yapmış kadınlar tek başlarına bırakılmazmış. Ömer Dede'nin ve karısının da gafletlerine gelmiş olacak ki, gelini tek başına bırakıp akşam gezmesine gitmişler. Geç vakit eve döndüklerinde Ömer Dede, merdivenlerden elinde ciğer olan bir kadının indiğini görünce onun Al Karısı olduğunu anlamış. Kadına: -Çabuk götür onu nereden aldıysan oraya koy, demiş. Kendisi de hemen gelinin odasına koşmuş. O'nun can çekişircesine çırpındığını görünce, baş ucunda, Kur'an okumaya başlamış. Gelin yavaş yavaş soluk alarak kendine gelmiş. Ömer Dede, lohusanın başına Kur'anı Kerim, soğan, sarımsak, tuz, iri iğne koyarsanız Al Karısı, lohusaya yaklaşmaz diye ev halkını tembihlemiş. Kaynak: Harput Efsaneleri (Meftune GÜLER) AL KARISI - III Genç bir delikanlı, dağda gezerken bir ev görüyor. Evde üç-beş tane kadın ve kız yaşamaktadır. Genç delikanlı, bunlardan birisine aşık oluyor ve evleniyorlar. Gel zaman git zaman, gelinle damat kızın annesinin evine misafir oluyorlar oturup sohbet ediyorlar. Vakit ilerleyince genç adam yatıyor. Kızlar ve anaları sohbete devam ediyorlar. Kızların Annesi soruyor: "Kızım, nasılsın? Evliliğin nasıl, memnun musun?" diye. Kız, "Anne, çok iyiler; fakat insan ciğeri yemiyorlar." der. Annesi, "Köylerinde loğusa var mı?" diye sorar. Kız; "Var, ama çok iyi birisi. Yazıktır anne!" diyor. Annesi, oklavaya binip genç adamın köyüne gidiyor. Loğusa kadının ciğerini alıp geliyor. Közde pişirip yiyorlar. Kız acıyor, "Anne, ölmüş müdür?" diyor. Annesi, "Ölmüştür ama kızım, eğer bu közlerden götürülüp ezilir ve suya atılıp suyundan geline içirilirse, loğusa kadın sağalır." diyor. Diğer tarafta uyur gibi gözüken genç adam, bunu duyuyor. Kadınlar yattıktan sonra genç adam, közden bir parça alarak doğru köye gidiyor. Al karısının anlattıklarını uygulayarak loğusa kadını hayata döndürüyor.

Kaynak : Hubyar Sultan Ocağı ve Beydili Sıraç Türkmenleri - A. KENANOĞLU - İ.ONARLI Hubyar Sultan Derneği Yayınları 1
 

MURATS44

Özel Üye
Türkçe'de 'saçı başı karmakarışık, üstü başı özensiz kadın' anlamında kullanılır, zaman zaman Alkarısı'na tekabül eder. Çarşamba gecesi işe başlanırsa, kızan ve o eve kötülük yapan kötücül çirkin bir kadın olarak tanımlanan Çarşamba Karısı, gelip -genelde- evin çocuğunu kaçırır. Yine anadolu inançlarında haftanın belirli bir günü, yarım kalan işlerin olduğu evlere gelerek işleri karıştıran, insanlara kötülük yapan dişi varlık olarak tanımlanır. Çarşamba karısından korunmanın bir yolu olarak, salı gününden çarşamba gününe yarım kalmış bir iş bırakılmaz.. Sözgelimi, örmekte olduğunuz bir kazak salı gecesi henüz bitmemişse, çarsamba karısi gelip kazağın örülmüş olan yarım parçalarını söker ya da karmakarışık eder. Bu yuzden kimi yörelerde çarsamba günü ev hanımlarının tatil günü gibidir. çamaşır yıkanmaz, ev süpürülmez vs. Mitolojik bir yaratıktan ziyade hortlak, hayalet, -genel anlamda- cin, peri, öcü, dunganga türünde bir memorat unsurudur.
 
Üst Alt