Tefsir dersleri

Mevsimsiz Kar

Aktif Üyemiz
Selamün Aleyküm ve Rahmetullahi...
Değerli kardeşlerim...

Nasip olursa bu konuda Allah'ın ayetlerini daha yakından tanıma fırsatı bulacağız.
İnşaAllah takip eder faydalanırız.

Bu dersleri Ali Küçük hocanın tefsir derslerinden alıntı olarak yayınlayacagız.
Eğer anlatılanlarda farklı bir görüş olursa hep beraber diğer tefsirlerede bakmayı yine burda beraber yapacağız.Derdimiz Allah'ın cc mesajlarını daha iyi anlamak olsun inşaAllah.
Derslere Kulluk kitabımızın 4. sırasındaki Nisa suresinden başlayacagı.Nedeni ise hayatın her alanıyla alâkalı yasala­rını, özellikle de bu sûrede yoğun olarak bize anlatıldığı içindir.İlk mesajımızdada sure hakkında geniş bilgi sunacağız inşaAllah


Bismillahirrahmanirrahim...

Nisâ sûresi Medineli bir sû­redir. Medine’de inmeye başlayan sûre Medine’de Müslümanların yeni başladıkları bu hayatlarında İslâmî bir cemiyet yapısını inşa et­meyi, İslâm cemaatının temellerini en güzel bir biçimde oluşturmayı hedefleyen bir sûredir. Yeryüzünde denge unsuru olarak çıkarılan, tüm in-sanlığın kendisini örnek alacağı, tüm insanlık problemlerinin kendisine havale edileceği, insanlığın kendisine bakarak sapma nok­talarını anlayabileceği, gelmiş geçmiş ümmetlerin en hayırlısı olan bu İslâm ümmetinin yeryüzünün en mukaddes emânetini yüklenebilmesi için, mükellefiyetlerinin, sorumluluklarının neler olduğunu? Bu ümmeti bekleyen tehlikelerin neler olduğunu en güzel bir şekilde ortaya koya­rak ümmeti geleceğe hazırlayan bir sûre. Medine’deki İslâm cemiye­tini içinden kopup geldiği Mekke cahiliye toplumunun pisliklerinden arındırmayı, Müslümanların oradan getirip üzerlerinde taşıdıkları cahili-yenin izlerini, kalıntılarını silmeyi ve İslâm’ın kendisine özgü şahsiyetini oluşturmayı hedefler. Rabbimiz bu sûresinde uzun uzun hıristiyan, yahudi, müşrik ve münâfıkların bozukluklarını, sapmalarını, kokuşmuş düşünce ve inanış yapılarını anlatarak Müslümanların on­lar gibi olma-malarını öğütler.

Sûrede cahiliyenin toplumda var olan fakirlik problemine, yetim­lik problemine bakış açıları, kadınlara bakış açıları, kadınlara zulmedişleri, kadınları mîrastan mahrum edişleri, temizlik ve pislik anlayışları, pis olanları temiz olanlara tercih edişleri, fâizi ve tüm ha­ram yollardan, bâtıl yollardan kazanmayı helâl kabul edişleri, emânet mefhumunu kaldırıp haince bir hayat yaşamaları, aile bağlarını kopa­rıp, akrabalık ilişkilerini bozup birbirlerine zulmedişleri gündeme geti­rile-rek Müslümanların onlar gibi olmamaları öğütlenir.

Allah’ın istediği biçimde içtimaî nizamın temelleri atılır. Top­lum­daki sosyal dengeyi ve huzuru sağlayan bu nizamın adı olan dinin tarifi yapılır bu sûrede. Toplumun üyelerinden erkek ve kadının top­lum içindeki yerleri belirlenir. Erkek ve kadının bir bütünün tamamla­yıcısı olarak her ikisinin de birbirlerine eşit oldukları, her ikisinin de kulluk noktasında, Allah’ın emirlerine muhatap olma noktasında eşit oldukları anlatılır. Herhangi bir konuda ihtilafa düştüklerinde mü’min-lerin başvuracakları itaat mekanizmaları anlatılır. Yine itikadî noktada mü’minlerin tâğutlarla münâsebeti, onlara karşı takınacakları tavır ortaya konulur.
Sonra yine bu sûrede Mekke’de Müslümanların zayıf oldukları bir atmosferde kendilerine pek rastlanılmayan, ama Medine’de mü’-minlerin güçlü oldukları bir ortamda yavaş yavaş oluşmaya başla­yan münâfıkların durumları anlatılır.

Yine ibâdet kurallarının da muamelât kurallarının da yaratıcı­dan gelmesi ilkesi anlatılır sûrede. Hayatı ikiye bölmenin ve birisinde Allah kaynaklı, ötekisinde de başkaları kaynaklı yaşamanın şirk ol­duğu vurgulanır. Yine mü’minlerin velîlerinin Allah olduğu, hayatlarına sadece Allah’ın karışması gerektiği, Allah’tan başkalarının velâyeti al­tına girerek onların kendileri adına aldıkları kararları uygulamalarının asla caiz olmadığı, ve hattâ mü’minlerin kendileri gibi inanmayan kim­selerle aile ve akrabalık bağları ne olursa olsun kesinlikle saflarını ayırmaları emredilmektedir. Bunun için de Müslümanların İslâm’ın ve Müslümanların hâkim olmadığı Mekke dar’ul harp konumundan İs­lâ-m’ın ve Müslümanların egemen olduğu Medine dar’ul İslâm orta­mına hicret etmek zorunda oldukları ve kıyamete kadar bu hicretin Müslümanlar için geçerli olduğu vurgulanır.

Ve Medineli Müslümanlara Müslüman oldukları halde Mekke’-den Medine’ye hicret etmeyenlerle hicret edecekleri ana kadar dostluğun kesilmesi emredilir. Sonra yine Mekke’deki Müslümanlarla alâkalı mus’taz’af kavramı kullanılır. Müslümanlara Mekke’deki mus’-taz’af kardeşlerini kurtarmak üzere harekete geçmeleri öğütlenir. Sonra uzunca bir bölüm Müslümanları malları ve canlarıyla Allah yo­lunda cihada teşvik eder. Ayrıca cihad esnasında, sıcak savaş orta­mında korku halinde kılınacak namazdan söz edilir. Sonra Allah’la, Allah’ın sistemiyle, Allah’ın âyetleriyle alay edilen bir mecliste otur­ma-ma emri gündeme getirilir. Sonra namazla alâkalı bir nifak alâmeti çizilir. Sonra yine Allah’ın tüm günahları affedeceği ancak şirki affet­me-yeceği anlatılır. Sonra sûre içinde yahudiler Allah’ın gönderdiği bu son dine iman etmeleri konusunda bir daha uyarılır. Ve nihâyet işte böyle Rabbimizin âyetleri devam eder.

Bu kısa mukaddimeden sonra inşallah sûrenin âyetlerini tek tek tanımaya çalışalım.

Az evvel de ifade etmeye çalıştığım gibi Nisâ sûresinin ilk bö­lümlerinde Rabbimiz Medine’de özgür bir hayata kavuşmuş Müslü­manların sadece Allah egemenliği altında Müslümanca bir aile haya­tının nasıl gerçekleştirileceğini, âhiret inancına ve Allah egemenliğine bina edilen böyle bir hayatta erkeğin ve kadının nelere dikkat edece­ğini ortaya koyar. Rabbimiz ilk âyetinde “Ey insanlar!” diyerek sözlerine başlamaktadır. Halbuki biz biliyoruz ki Medineli âyetlerde Rabbimiz genellikle “Ey Müslümanlar” diye söze başlıyordu. Bu­radan anlıyoruz ki sûrenin bu bölümünde Rabbimizin gündeme geti­receği konu sadece Müslümanları değil tüm insanlığı ilgilendiren bir konu olduğu için böyle hitap tarzı tercih edilmiştir. Çünkü ileride farklı coğrafyalarda yaşayan, farklı inanışlarda olan insanların birbirleriyle evlenmeleri, hayatlarını birleştirmeleri söz konusu olabilecekti.

İleride mü’min kâfirle, kâfir ve müşrikler de mü’minlerle karşı karşıya gelebilecekler, çeşitli ilişkiler içine girebileceklerdi. Onun için­dir ki Allah egemenliği altında yaşanacak bir hayatın temellerini atan Rabbimiz burada insanlığın tek asıldan, tek kaynaktan meydana gel­diğini gündeme getirerek insanların Hz. Adem’le Havva’dan türedikle­rini unutmadan, atalarının ve analarının tek olduğunu göz ardı etme­den, tek babanın ve ananın evlâdı olduklarını unutmadan birbirlerine karşı merhamet ve şefkat esasları üzerine hayatlarını bina etmeleri hatırlatılmaktadır.

Tek anadan babadan meydana gelmiş insanlar olarak birbir-lerine karşı zalim olmamaları, birbirlerine karşı haksızlık etmemeleri istenmektedir. Ama gelin görün ki Allah’ı tanımayanlar, Allah’ın kita­bı-nı tanımayanlar, Allah’ın bu emirlerinden gafil bir hayat yaşayanlar, yaratılış yasasından habersiz olanlar, yaratılış konusunda Allah’ı dev­reden çıkararak, Adem (a.s)’ı diskalifiye ederek kendilerinin maymun­dan geldiklerini iddia edenler Rablerinin kendilerine lütfettiği ellerin­deki güç ve kuvvetlerine güvenerek Allah’a rağmen, Allah’ın âyetle­ri-ne rağmen kendi kardeşlerine zulmetmektedirler.

Ama İslâm’dan habersiz yaşayan kâfirler ve müşrikler ne yapar­larsa yapsınlar, nasıl yaşarlarsa yaşasınlar yeryüzünde Allah’ın istediği hayatı gerçekleştirmek mecburiyetinde olan, yeryüzünde Allah yasaları çerçevesinde denge unsuru olarak bir hayat yaşamak zo­run-da olan mü’minlere Rabbimiz nasıl bir aile yapısı kurmaları gerek­tiği-ni, nasıl bir içtimaî düzen tesis etmeleri gerektiğini, birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini, kadınlar olarak, erkekler olarak, baba-lar evlâtlar olarak, ölenler doğanlar olarak, evlenenler boşanan­lar olarak, babalılar yetimler olarak Allah egemenliği altında nasıl bir hayat yaşamaları gerektiği konusunda işte Rabbimiz kitabını arz ediyor, bize âyetlerini sunuyor, hayatın her alanıyla alâkalı yasala­rını, özellikle de bu sûrede yoğun olarak bize gönderiyor.​
 
Üst Alt