Baskı yapmadan çocuklara nasıl söz geçirebiliriz?-Ali Çankırılı

ceylannur

Yeni Üyemiz
Baskı yapmadan çocuklara nasıl söz geçirebiliriz?-Ali Çankırılı
show_image.php


İsteğinizi açık, net ve kısa cümlelerle belli edin

Bir anne pijamalarını giymeden, günlük elbisesiyle yatağına uzanan çocuğundan yakınıyordu:

"Hep böyle yapıyorsun. Elbisenle yatağa uzanmaktan zevk mi alıyorsun? Böyle nasıl rahat ediyorsun? Pijamalarını giymek bu kadar zor mu?"

Bu yakınmalarda annenin ne istediği açık değil. Anne, isteğini açık ve net bir cümle ile;
"Lütfen o yataktan kalk, pijamalarını giy!" demeliydi.
Çocuğun isteği ile kendi isteğinizi birleştirin

ÇOĞU ANNELER kendi isteği ile çocuğun isteği arasında ilgi kurmak ve işbirliği yapmak yerine negatif bir dil kullanarak tehdit yolunu seçerler:

"Ödevini bitirmeden dışarı çıkamazsın!" "Yemeğini bitirmeden tatlı yiyemezsin!" "Oyuncaklarını toplamazsan çizgi film izleyemezsin!" Anne babalar, yukarıdaki tehdit ve şart cümlelerini kullanmadan kendi isteklerini çocuğun istekleri ile birleştirip anlaşma ve işbirliği yolunu seçebilirler. "Ödevini bitirdikten sonra sokağa çıkabilirsin." "Yemeğini bitirdikten sonra tatlını yiyebilirsin." "Oyuncaklarını topladıktan sonra çizgi film izleyebilirsin."

isteğinizi dayatma yerine seçenekler sunun

ÇOCUKLAR (yaşı ne olursa olsun) dayatmalardan, emirlerden ve yasaklardan hoşlanmazlar. Özgüveni yerinde, sorumluluk almaktan korkmayan, bağımsız çocuklar yetiştirmek isteyen anne babalar isteklerini dayatarak ifade etmek yerine seçenek sunmayı tercih ederler. Seçenek sunulan çocuk, seçme hakkını kullandığı için, zamanla doğru kararlar alma becerisi ve öz disiplin kazanacaktır.

"Oyuncaklarını toplamadan kahvaltıya gelme!" yerine "Oyuncaklarını kahvaltıdan önce mi yoksa sonra mı top*lamak istersin?"

"Ödevini yemekten önce bitirmelisin!"yerine "Ödevini şimdi mi yemekten sonra mı yapmak istersin?"

"Bu sabah kahvaltıda süt içeceksin!" yerine "Bu sabah kahvaltıda süt mü meyve suyu mu içmek istersin?"

"Dışarı çıkarken kazağını giy!" yerine; "Dışarı çıkarken kazağını giymek mi yoksa eline almak mı istersin?"

"Banyo zamanı, haydi banyoya!" yerine "Banyo yapar*ken şampuanını mı, yoksa güzel kokan sabununu mu kul*lanmak istersin?"

"Uyku zamanı, haydi yatağa!"yerine "Uyurken yanında beyaz ayınla mı, tavşanınla mı birlikte olmak istersin?"

Çocuk seçmeyi kabul etmezse

ÇOCUK sizin sunduğunuz seçenekleri kabul etmekte isteksiz davranabilir yada kendisi başka bir istekte buluna bilir. Seçenekler konusunda karar veremez de nazlanırsa; "Seçimini kendin yapacak mısın, yoksa senin yerine ben seçeyim mi?" diye sorabilirsiniz. Eğer seçmekte isteksiz davranmaya devam ederse; "Anlaşılan senin yerine benim seçmemi istiyorsun" der seçiminizi yapar, ondan da uymasını istersiniz. Bazen çocuğunuz sunduğunuz seçenekleri beğenmez, kendi seçeneğini yapmak isteyebilir. Eğer kendi seçeneği sizin onaylamayacağınız bir seçenek ise; "Ama seçenekler arasında bu yok" der; sunduğunuz seçenekleri tekrarlar, birini seçmesini söylersiniz.

Oyun oynayan çocuğa söz dinletmek zordur

OYUN, çocuk için sıradan bir oyalanma değil, onun en ciddi işidir. Ondan ciddi işini bırakıp sizin isteğinizi yerine getirmesini bekleyemezsiniz.

Çocuğunuz yeni bir arkadaşla oyuna dalmışken ondan sizin için bir şey yapmasını istemeyin; bir şey isteyeceğiniz zaman mutlaka süre verin. Bu süre oyunun tahmini bitiş süresi olsun.

Eğer süreyi ayarlamakta zorlanırsanız, çocuğunuza oyunun ne zaman biteceğini sorun.

Annesi örgü örerken, 4 yaşındaki oğlu da çocuk parkında arkadaşlarıyla oynuyordu. Anne saatine baktı.

"Oğlum yeterince oynadı; beş dakika sonra evimize gidebiliriz" diye düşündü.
Çocuğuna seslendi:
"Ali, beş dakika sonra gidiyoruz!" İki dakika sonra tekrar seslendi: "Ali, üç dakika kaldı!"
Çocuk, oyuna devam ederken: "Tamam anne!" dedi. Bir dakika kala anne son hatırlatmasını yaptı ve iki seçenek sundu:
"Aliciğim, son bir dakika! Son kere kaydırak mı ister*sin, salıncak mı?"
Çocuk:
"Kaydırak!" dedi ve kaydırağa koştu.
Kaydıraktan sonra anne "Gitme zamanı," dedi. "Arabamıza koşarak mı gidelim zıplayarak mı?"
Çocuk, "Zıplayarak!" dedi.
Zıplayarak arabalarına doğru gittiler.
Sözleriniz Önyargılı ve suçlayıcı olmasın

ANNE BABALAR genellikle çocuklarına soru sorarken suçlayıcı bir dil kullanır; kendi önyargılarını yansıtırlar.

işte size yabancı gelmeyen bazı sorular:
"Bu kaçıncı söz verişin?"
"Neden böyle davranıyorsun?"
"Çalışmaya ne zaman başlamayı düşünüyorsun?"
"Neden beni dinlemiyorsun?"

Bu tür sorular çocuğun doğru düşünme ve problem çözme yeteneğine bir katkı sağlamaz. Aksine çocuğun savunma geliştirmesine ve duygularını sizden gizlemesi*ne yol açar.

Eğer soru sorarken amacınız çocuğunuza doğru düşünmesini sağlamak ve problemi kendisinin çözmesine yardımcı olmaksa; o konu veya o olay hakkında kendi Önyargınızı bir tarafa bırakmanız gerekir.

Lise ikinci sınıfa giden bir genç kız arkadaşıyla cep telefonuyla ertesi günkü sınav hakkında görüşürken tele*fonun şarjı biter. Görüşmeye devam edebilmek için anne*sinin cep telefonunu alır.

Annesi komşuda olduğu için izin alma imkanı bulamaz. Kendi sim kartını annesinin kartı ile değiştirir; konuşmasına devam eder.

Anne, komşudan dönüp cep telefonunu koyduğu yerde göremeyince kızına sormak için odasına girer.

Telefonu kızının elinde, bir arkadaşıyla konuşurken görür. Sizce anne kızma ne söylemiş, nasıl davranmış olabilir? İki tahmin yapalım.

Diyalog-1
Telefonunu kızın elinde, konuşurken gören anne çok kızar:
"O kullandığın telefon kimin, küçük hanım?" Genç kız, arkadaşı annesinin sesini duymasın diye eliyle telefonun ahizesini kapatır.
"Anne şu anda arkadaşımla görüşüyorum, lütfen!.." "Konuştuğun benim telefonum! izinsiz nasıl alırsın?" "Anne, lütfen odamdan çıkar mısın? Konuşmam bitince görüşelim."
Bu tür yaklaşımın kavga ile veya en hafifinden çatışma ile biteceğini tahmin etmek zor değil...
Diyalog-2
Telefonunu kızının elinde konuşurken görünce:
"Özür dilerim kızım, telefonla konuştuğunu bilmiyordum..." der ve odadan çıkar.
Genç kız annesine gülümser ve konuşmasına devam eder. Konuşması bitince odasından çıkar, annesinin yanına gelir. Açıklama yapma gereği duyar:
"Anneciğim sen komşudayken arkadaşım aradı. Ko nuşma sırasında telefonumun şarjı bitti. Devam edebilmek için senin telefonunu almak zorunda kaldım, özür dilerim; ama kendi sim kartımı kullandım."
Acaba kaç anne böyle bir durumda önyargısız ve suçlayıcı bir dil kullanmadan, ikinci diyalog yolunu seçer?

Kuralsız ailede sorumluluk bilinci gelişmez

BİR KURUMU ayakta tutan ve diğerlerine göre üstünlük sağlayan etkili ve işleyen kurallardır. Aile sosyal bir kurumdur. Her kurum gibi ailenin de üyeler arası iş birliğini ve sorumluluk paylaşımını düzenleyen kuralları olmalıdır. Bu kurallar çocuklar açısından ne kadar az, basit ve anlaşılması kolay ise; akılda kalması ve uygulaması da o kadar kolay olur.

Olay anında kural koymamız bir işe yaramaz. Anne babayı o an için "kötü adam"pozisyonuna düşürür, ço*cuğu itiraza ve karşı koymaya itebilir. Kuralları aile top*lantısında karşılıklı tartışarak önceden koymamız gerekir. Koyduğumuz kural herkes tarafından anlaşılır olmalı; yoruma açık olmamalı. Özellikle çocuklar için geçerli olan şöyle bir kural koyduğumuzu düşünelim: "Isırmak, saç çekmek, itmek yok. Yumruk, şamar ve tekme atmak yasak." Cin fikirli bir çocuk kardeşine çelme taktıktan sonra "Ama kuralda bu yok!" diye kendini savunabilir. Kuralı şu şekilde basitleştirebiliriz:
"Birbirinizin canını acıtmak yok."

Kural koymamız işlerin yolunda gitmesini garanti*lemez. Önemli olan kuralın geçerli olması, yani günlük hayatta uygulanmasıdır. Kuralın geçerliliğini sağlamanın en mantıklı yolu, kural çiğnendiğinde, kuralı çiğneyen bir sonuçla karşılaşmak, yani bir bedel Ödemelidir. Çocuk*lara bir kuralı çiğnediğinde karşılaşacağı sonucu günlük hayattan örnekler vererek açıklamalıyız. Yoksa çocuk Sonuçla cezayı birbirine karıştırabilir. Yaratılış kanunlarına uygun hareket etmediğimiz zaman kötü bir sonuçla karşılaşır, çoğu kez hoşumuza gitmeyen bir bedel öderiz. Soğuk bir havada, ceketini ve paltosunu giymeden, gömlekle dışarı çıkan bir çocuk üşüyerek ve belki de hastalanarak bu hatalı ve ihmalkâr davranışının bedelini öder. Yaratılış kanununa göre, soğuk bir havada gömlekle dışarı çıkmanın sonucu üşümektir.

Çocuğa açıklama yaparken şöyle bir soru ile başlayabiliriz:
— Ocaktan yeni inmiş sıcak yemek yenir mi?.
— Yenmez.
— Sabırsız biri ocaktan yeni inmiş yemeği yese ne olur?
— Ağzı yanar.
— O zaman şöyle bir kural yazabiliriz değil mi: Ocak*tan yeni inmiş sıcak yemek yenmez.
— Evet.
— Sıcak yemek yiyen nasıl bir sonuçla karşılaşır? Yani sıcak yemek yemenin sonucu nedir?
— Ağzı yanar.

Çocuğa kural çiğnemenin bir sonucu olduğu, bunun ceza anlamına gelmediği açıklandıktan sonra sıra kuralları ve sonuçlarını belirlemeye gelecektir. Kurallar ve sonuçları aile toplantısında, herkesin görüşü alınarak tespit edilmelidir.Bunu sağlamanın en kolay yolu, her seferinde karar verilen kuralı ve çiğnenmesi halinde doğacak sonucu yazılı hale getirmektir. Böylece sonucu uygulayan anne baba kanun uygulayıcı yargıç gibi davranmış olmaktan ve cezacı pozisyonuna düşmekten kurtulmuş olacaktır.

"Birbirinizin canını acıtmak yok" kuralının sonucu "Canını acıttığı kişiden özür dileyecek. Onun yapmasını istediği bir işi yapacak"olsun. Bu kuralın yeni konduğu bir ailede kendisinden üç yaş büyük ablasının kolunu ısırarak kuralı çiğneyen bir çocuğa ablası, "özrünü kabul ediyorum; ama ben de senin kolunu ısıracağım" demiş; bütün ev halkı buna gülmüştü. Bu kural için konan sonucun açık olmadığını fark eden anne sonucu şu şekilde düzeltmişti: "Kuralı çiğneyen odasına gidip 10 dakika kalacak, yaptığı davranışının iyi olmadığını düşünecek, dışarı çıkıp canını acıttığı kişiden özür dileyecek."Bu anekdottan anlaşılaca*ğı gibi, bazen kuralı veya sonucunu günceilemek (revize etmek) gerekebilir.
Ödevler akşam yemeğinden önce bitirilmiş olacak. Bu kuralı bozan yemekten sonra oyun oynamayacak/televizyon izlemeyecek."

Yazılı hale getirilen kurallar ve sonuçları herkesin göreceği bir yere, örneğin buzdolabının kapağına, aşılmalı. Böylece kuralı unutma veya sonucunu hatırlamama gibi mazeretlerin önü alınmış olur.


Ali Çankırılı
 
Üst Alt