Kim Demiş Bekarlık Sultanlık diye?

ceylannur

Yeni Üyemiz
Kim Demiş Bekarlık Sultanlık diye?
Kim Demiş Bekarlık Sultanlık diye?
Geçenlerde bir anne epeyi dertlenmişti. Oğlundan şikâyet ediyor ve şöyle diyordu:



"Küçüklükleri başka bir sıkıntı, büyüklükleri daha başka bir sıkıntı. Vi, ne yapacağımı bilemiyorum."



Anlaşılan, bu anne bir konuda çok içlenmiş. "Hayırdır inş! Derdini söylemeyen derman bulamazmış" dedim, başladı anlatmaya.



"Oğlunun okulunu bitirdiğini, askerliğini yaptığını iyi bir işe girdiğini, artık baş göz etme zamanının geldiğini ama oğlunun buna yanaşmadığını, bir anne olarak çok üzüldüğünü anlattı. "Ne zaman bu konuları açsam, 'Aman annee! bırak da gençliğimi yaşayayım. Hem, bekârlık sultanlık. Bana sultanlığı yaşatmak istemiyorsun!' diyor."



Bakalım gerçekten de "bekârlık sultanlık" mı, bekârlığı yaşayanlar nasıl sultan olmuşlar, yine evlenmeyip bekâr kalanlar değil vezir olmak, nasıl perişan olmuşlar?



"Ben gençliğimi doyasıya yaşayacağım. Evlenmeyi düşünmüyorum" diyen gençler muhatabımız.



İsterseniz, önce, hiç evlenmemiş, gerçekten de gönüllerin sultanı olmuş, o tahtı kimseye bırakmayan bekârlarımıza bakalım.



İşte bunlardan birisi: İbrahim bin Ethem.

Allah yolunun yolcusu. O ki, Allah için gerçek sultanlığı, tacı, tahtı bırakıp yollara düşen kara sevdalı değil miydi?



İbrahim bin Ethem'in yakın bir arkadaşı anlatıyor:

"Bir defasında hasta olmuştum. İbrahim bin Ethem, elinde ne var ne yoksa benim için harcadı. Bir ara iştahım açıldı, yiyecek istedim. Eşeği satarak bana harcamış. İyileştiğim zaman sordum: 'Eşek nerede?' 'Sattık.' 'Şimdi neye bineceğiz peki?' 'Benim sırtıma' demez mi?



Gerçekten de beni sırtına aldı ve üç konak öteye taşıdı!"

Bir gün ibrahim bin Ethem Hazretlerine, "Ne mutlu sana ki, bekârlığı tercih etmekle tamamen ibadete bağlanmış oldun" derler.



Bunun üzerine İbrahim bin Ethem, "Çoluk çocuk içinde ;ektiğin bir sıkıntı, benim bütün yaptıklarımdan daha üstündür" şeklinde cevap verir.



Adamın biri ise, "Peki," der, "neden bekârlığı tercih ettin?"

Hazretin verdiği cevap, "Benim aileye ihtiyacım yok keyfi olarak bir kadını sefil etmek istemedim" olur.



Sultanlardan bir tanesi de Rabiatü'l Adeviye.



O da evlenmemiş…Hattâ Hasan Basri Hazretleri, hanımı vefat ettiği zaman Rabiatü'l Adeviye'ye evlenmeyi teklif etmiş. Hz. Rabia, Hasan Basri bile olsa kabul etmemiş, sultan kalmayı yeğlemiş. Tassavvufî düşüncede önemli bir yere sahip olan bu mübarek gönül sultanına bir gün sormuşlar, "Neden evlenmiyorsun?" diye. Verilen cevap çok manidar:

"Benim vücudum yok ki. Ben yaratanın varlığı ile varım, ben olarak yokum."



Yine bir gün sorarlar:

'Ya Rabia, neden evlenmiyorsun?"

Bu soru üzerine der ki:

"Benim üç büyük derdim var. Benim bu dertlerden kurtulmamı ve düşünmememi garanti ederseniz işte o zaman evlenirim.



Birincisi: Acaba son nefesimde imanımı kurtarabilecek miyim?

İkincisi: Kıyamet gününde amel defterim sağdan mı, yoksa soldan mı verilecek?

Üçüncüsü: Herkesin hesabı görüldükten sonra bir grup cennete, bir grup ise cehenneme gidecek. Acaba ben hangi grupta olacağım? Önümde bu kadar dehşetli günler varken, bu günlere hazırlanmak lâzımken evlenmeyi nasıl düşünürüm?"




Yine hayatı boyunca hiç evlenmeyen asrın mütefekkiri Şeyhü'l-İslâm Mustafa Sabri Efendi, "İslâm bugün öyle mücahitler ister ki, dünyasını değil, ahiretini dahi feda etmeye hazır olmalı" demiş.



İnsanlar en küçük maddî şeylerini bile vermezken insanlar için dünyasını da ahiretini de feda eden, "Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu. Milletimin imanını selâmette görürsem cehennem ateşinde yanmaya razıyım; vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur" diyen Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de hiç evlenmemiş; hem de paşalar, kızlarım teklif ettikleri halde. O ki, hayatını iman ve Kur’ân davasına adamış. Bir dava adamının dünyasında çoluk çocuk olur mu, o adam gerçek sultanlığı bırakır mı?



Sevgili genç insanlar!



İşte, evlenmeyip bekâr kalan, ama sultanlık tahtında Kalanlar işte bu gaye ve idealler uğruna evlenmemişlerdir. Sizler de böyle bir dava uğruna evlenmek istemiyorsanız sizleri yürekten tebrik ediyorum. Ne mutlu sizlere!



Ama bir de aile sorumluluğu almayıp gününü gün eden, gayrimeşru hayat yaşayan bekârlar var. Onlar ne sultan olmuş, ne de vezir; ama perişan oldukları kesin. Onlar mı?



İşte onlardan birisi şair Cahit Sıtkı Tarancı. Hayatı boyunca hiç evlenmemiş, ama her zaman da yalnızlığını, pişmanlığım dile getirmiş ve kendi kendine sormuş:



"Saadet, bu hayatın neresinde?"



Tarancı, bekârlığın acısını şu sözlerle dile getirirken, idealsiz ve boş bir hayatta yalnız yaşanamayacağını vurgulamış âdeta:

"Dün akşam ilk defa ağladım, bekâr odamın penceresinde."



Bir başka şair, Yahya Kemal Beyatlı, hiç evlenmemiş; daha doğrusu evlenmeye bir türlü cesaret edememiş.



Ahmet Hamdi Tanpınar da evlenmeyenlerden. Fakat arkadaşı Ahmet Kutsi Tecer'e yazdığı mektuplarda evlenememenin, bekârlığın zorluğunu durmadan dile getirmiş. Zaman zaman, "Evlen Kutsi evlen, evlilik ebedî bir şifadır" demekten kendini alamamış.



Ahmet Haşim, geciken yaşma rağmen zoraki evlenebilrniş ve demiş ki:

'Oh be! Ben de öldüğüm zaman arkamdan ağlayan birisini bıraktım."



İşte, hayatı yaşamak amacıyla yola çıkan ve ne sultan ne de vezir olan meşhurlar. Bir yanda evin sıcaklığı, çocuklarının kuş gibi cıvıldaşmaları; diğer yanda bekâr odasının yalnızlığı

soğukluğu. Günlerce açılmamış pencereler, solgun duvarlar, sararmış perdeler, cıvıltısız odalar, çiçeksiz bahçeler, güneşsiz sabahlar, sevgisiz akşamlar.

Ne acı bir şey!



Oysa insan niçin evlenir?



Dünya ve ahiret hayatında mutlu olmak için, değil mi?



Bir tarafta hayırlı nesiller bırakıp amel defterini kapatmamak, arkada hayırlı bir evlât bırakıp hayırlarla yâd edilmek, "Anam babam" diye ağlanıp sevgiyle anılmak, Fâtihalar gibi kıymetli hediyelere mazhar olmak.



Diğer tarafta, kuru bir ot gibi yaşamak ve hiçbir meyve vermeden, çiçek açmadan göçüp gitmek.



Tabiî, erkeklerin evlenmemelerinin bir başka nedeni deyok değil.



Erkekler evlilikten neden uzaklaşıyor, biliyor musunuz'



Erkekleri evlilikten uzaklaştıran, günümüz kızları, onların hal ve hareketleri.



Bakınız, bunun tespitini Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri nasıl yapıyor?



"En serseri genç dahi, hayat arkadaşını namuslu ister. Kendi gibi asrî, yani açık saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır. Belki de fuhuşa sülük eder."



Erkek, fıtratında olan kıskanma duygusuyla namahremini kıskanır.



Dikkat ediniz, en serseri adam bile mahallesinin namus bekçisidir.



Şimdi bu adam der ki:

"Benimle gönül eğlendiren kız, başka bir zaman başka biriyle de gayet rahat birlikte olur."



Bu düşünce erkeğin güvenini zedeler, onu evlenme fikrinden vazgeçirir.



Gençliği sefil bir hâle düşürmemek için genç kızlarınıza çok büyük sorumluluklar düşüyor.



Bunların en önemlisi di fıtraten bir kadında var olan namus ve iffetine sahip çıkmaları gereği.



Acaba bu dünyada böyle sefil bir hayatla sultan olmaya değer mi? Yoksa dünya gerçekten ebedî mi, günahlara girecek kadar?



Sevgili gençler, biliyorsunuz, her atasözümüzde gerçekbir ders vardır. Biz de "Bekârlık sultanlıktır"ı açıklarken hangi koşullarda sultan olunacağını, hangi şartlar altında rezillik olacağını anlatmaya çalıştık.



Helal dairesi keyfe kâfi, harama gitmeye hiç lüzum yok. İsterseniz hem helâl dairesinde sultan olur, hem de ebediyen sultan olarak kalırsınız. "İman, insanı insan eder, belki insanı Sultan eder"' sözünü unutmayınız!





Yazar: Esra Nuray Sezer
alıntı.
 

MURATS44

Özel Üye
Ne denebilir ki? Çok doğru sözler. Kendini bilen, biraz düşünme yeteneği olan insan bu yazıdan çok şey çıkarabilir.Emeğine sağlık.güzel konuydu
 
Üst Alt