Ahmet Şahin, Zaman Gazetesi

ceylannur

Yeni Üyemiz
Ahmet Şahin, Zaman Gazetesi

Bâzı âdetler İslâm'ın emri olarak hayatımıza girmiştir. Bâzıları da gayr-i müslimlerin âdeti olarak sokulmuşlardır. İkisini ayırmak ise, hiçbir zaman zor değildir.

Zira İslâm'ın emirleri akla, mantığa uygundur. İslâmî olmayanlar ise bunun tam aksinedir. Daha ilk bakışta aklî ve mantıkî olmadığı belli olur, akıl reddeder, mantık mâkul bulmaz.

Bir evden cenaze çıkması, o evin hem fiilen, hem de fikren meşgul olması demektir. O hâne halkının artık ne yemek yapmaya, ne de başka ikramla meşgul olmaya tâkat ve istekleri vardır.

Ama gayr-i müslimden gelme âdete bakın ki, cenaze helvası diye bir tatlı âdetini cenaze evine yerleştirmişler. Bunca acı ve kederi yetmiyormuş gibi tâziye için gelenlere, yahut okumak için gelmiş olanlara helva yapacak, mutlaka helva tatlısı ikram edecekler, göz yaşlarına baka baka helva yenecek.

Niçin? Din böyle istiyor da onun için mi? Hayır.

Gayr-i müslimler böyle yapıyorlarmış da onun için.. Başka izahı yok bunun. İşin garibi, buna kendilerini mecbur hissedenlerin bâzıları, gayr-i müslimlerin yaptıkları için yapıyor değiller. Sanki İslâm'ın emri, Müslümanlığın icabı, dinî örf, âdetin gereği zannediyorlar, bir vefâ borcu, bir sevap gereği sanıyorlar.

Bu niyet ve düşünce ile kendilerini buna mecbur biliyorlar..

Halbuki, İslâm'ın emri böyle değildir. İslâm, böyle zamanlarda kederli aileye yük üstüne yük yükleme yerine, onların yüklerini üzerlerinden almayı ister; hattâ onların ikram etmeleri yerine, onlara ikram etmeyi emreder; ellerinin, ayaklarının tutmaz olduğu bir zamanda yardımcı olmasını ister. Nitekim meşhur sahabî Hazret-i Ca'fer'in şehadet haberi gelmesi üzerine bir ara merhumun evine giden Resûlullah: — Ca'fer'in evine yemek getirin; onların yemek yapıp, çocuklarını doyuracak vakitleri yoktur, buyurmuşlardır.

Tefsir sahibi Kurtubî der ki: — Cenazeyi defnettikten sonra eve gelip de sesli ağlamaya devam etmek, sonra da yemek ve tatlı yedirmek cahiliyye âdetlerindendir.

Müslümana ise, cahiliyye âdetlerine tâbi olmak yakışmaz.. İslâm'ın emri, cenaze çıkan eve komşu evlerin bir müddet dışarıdan yemek getirmeleri, komşularının üzüntü ve elemlerine ortak olup, duydukları ıstırabı hafifletmeleridir. Nitekim aziz Anadolu'muzda bu güzel İslâmî âdet el'an pek güzel örnekleriyle devam etmektedir.

Cenaze çıkan eve en yakınından başlayarak komşuları yemekler getirirler. Onların tutmayan ellerini, bir lokma yemeye muktedir olmayan iştihalarını teselli ile harekete getirir, kara gün dostu olurlar. Bu güzel âdet, ailenin duyduğu teessürün şiddetine göre uzayabilir. Bir, iki, üç gün... Hattâ hafta boyu bile vefâlı komşuları onlara yemek getirir, dertlerine ortak olmaya devam ederler. Bu müddet içinde merhumun sadece iyiliklerinden bahsederler, bu bahsi uzatmazlar, tekrar tekrar akla getirip de zihni meşgul etmeye devam etmezler. Mümkünse unutulur, unutturacak başka mevzulara geçilir. Zaten tâziyenin müddeti üç gündür. Üç günden sonra tekrar aynı mevzuya girilip de başsağlığı dilemek, kederi yeniden ihyâdan başka bir netice vermez. Âlimlerin ekserisi, vefat gününde yemek yenmesini vasiyet edenin vasiyetinin yerine getirilmesi gerekmez, demişlerdir. Hele vefattan sonra cenaze helvası adında bir tatlı vasiyeti İslâmî olmadığından büsbütün bâtıl vasiyet olur. Ancak, vefat teessürünü yendikten sonraki günlerde merhumun ruhu için fakirlere yemekler yedirip, hayırlar işleyerek ihsanlarda bulunmak, elbette bir kadirşinaslık eseridir. Bir vefâ borcudur.
 
Üst Alt