Temizlik bölümü

ceylannur

Yeni Üyemiz
TEMİZLİK BÖLÜMÜ


I. ABDEST


1. Abdestin Almış Şekli ve Fazileti



"Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirsek­lerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesh edip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın."[7]

î. Abdülaziz b. Abdullah el-Üveysî > İbrahim b. Sa´d > İbn Şihab > Atâ b. Yezid isnadıyla nakledildiğine göre Hz. Osman (r.a.)´in azatlısı Humrân b. Ebân onu abdest alırken gördüğünü ifade ederek şöyle anlatmaktadır: Önce bir kap su istedi ve ellerine üç defa su döküp onlan yıkadı, sonra sağ eliyle kaba daldırarak aldığı su ile ağzını çalkaladı, burnuna su verip dışarı attı, sonra üç defa yüzünü yıkadı, sonra dirseklere kadar üç defa kollarını yıkadı, sonra başını mesh etti, sonra ayaklarını topuklarına kadar üçer defa yıkadı, ondan sonra da Hz. Peygamber (s.a.v.)´in şu hadisini nakletti: "Kim benim abdest aldığım gibi abdest alır da kendisini tamamen ALLAH´a vere­rek iki rekât namaz kılarsa, ALLAH onun geçmiş günahlarını affeder."[8]

Ebû Davud´un sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıklamada bulunmadan Ebû Alkame´den yaptığı rivayeti "Hz. Osman (r.a.) su istedi ve abdest al­dı. Suyu önce sağ eliyle sol eline döküp iki elini bileklerine kadar yıkadı"

şeklindedir. (Ebû Dâvûd, "Taharet", 51) İbn Hacer söz konusu hadisi et-Telhî-sü´l-habîr isimli eserinde ´Ebû Davud´un Hz. Osman (r.a.)´den rivayet et­tiği meşhur hadis´ diyerek nakletmektedir.

Müellif hadiste yer alan "ile´l-mirfakayn: dirseklere kadar" ifadesiyle ilgili Gunyetü´l-mütemellt (s. 16-17) isimli eserden özetle aşağıdaki bilgile­ri nakletmektedir. İmam Züfer ve Dâvûd ez-Zâhirî katılmasalar da dirsek­ler ve topukların yıkanması abdeste dâhildir. Bu iki âlim ihtilaf olmayan hususu esas almışlardır. Zira "ilâ" edatından sonra gelen kelime bazen ön­ceki kelimeye dâhil olurken bazen de aksi söz konusu olabilmektedir. Ni­tekim Zemahşerî "ilâ" edatının sadece sonuç noktası bildirdiğini, kendisin­den sonraki kelimenin ondan önce gelen kelimenin hükmüne dâhil olup ol­mamasının ise ayrı bir delile ihtiyacı bulunduğunu ifade etmektedir.

Dirsek ve topukların abdestte yıkamaya dâhil olduğu hususundaki deli­limiz konuyla ilgili icmâdir. Nitekim el-Bahrü´r-râik´ta da, "Doğrusu, bu konuda getirilen deliller sözü edilen hususların farziyeti için yeterli değil­dir. Bunların farziyetini belirlemede icmâ delili tercih edilmelidir" denil­mektedir. İmam Şafiî de el-Ümm isimli eserinde, "dirseklerin abdeste dâ­hil olduğu hususunda aykırı bir görüş belirten bir âlim bilmemekteyiz" açıklamasını yapmıştır. Böylece o konuyla ilgili icmâ bulunduğunu haber vermektedir. İbn Hacer de Fethu´l-bârf de İmam Şafiî´nin bu açıklamasını naklettikten sonra, "buna göre Züfer´in görüşü icmâ delili karşısında zayıf düşmektedir. Dâvûd ez-Zâhirî´nin durumu da aynıdır. Bu konuda İmam Mâlik´ten net bir görüş sahih olarak nakledilmemiştir. Eşheb onun "topuk­ların hükmü dirsekler gibidir" şeklinde farklı yorumlanabilecek bir görü­şünü haber vermiştir.

el-Müntekâ´da nakledildiğine göre Ebû Hüreyre (r.a.) abdest alırken yü­zünü iyice yıkadı. Sonra sağ ve sol ellerini pazılarına kadar yıkadı, başını mesh etti, sağ ve sol ayaklarını baldırlarına kadar yıkadıktan sonra ´Resû­lullah (s.a.v.)´i bu şekilde abdest alırken gördüm.´ O (s.a.v.) şöyle buyur­du: "Siz. abdesti mükemmel almanız, sebebiyle kıyamet gününde (abdest or­ganlarından) alınları ve ayakları nurlanmış olarak diriltileceksiniz. İmkâ­nı olan daha iyi yıkamak suretiyle kıyamet günü alınları ve ayaklarındaki nuru artırsın"[9] demiştir.

Konuyla ilgili Şevkânî Neylü´I-evtâr´da (I, 148) şöyle demektedir: Bu hadisten abdestte dirseklerin -keza ayak topuklarının- yıkanmasının farz ol­duğu anlaşılmaktadır. Zira âyet bu hususta kapalı (mücmel) olup Hz. Pey­gamber (s.a.v.)´in uygulaması onu açıklamaktadır. Buna göre dirseklerin yıkanması hususundaki kapalılık ortadan kalkmakta ve farz olduğu anlaşıl­maktadır. Azîzî, Resûlullah (s.a.v.)´ın abdest aldığında dirseklerini su ile döndürerek yıkadığını belirtmiş konuyla ilgili Dârekutnî´nin Cabir b. Ab­dullah (r.a.)´ten yaptığı rivayetin[10] hasen li-gayrihi olduğunu söylemiştir.

2. Tirmizî´nin hasen-sahih diyerek rivayet ettiğine göre Rubeyyi´ bint Muavviz b. Afra Resûlullah (s.a.v.)´in abdest alışını gördüğünü ifade etmiş ve "Hz. Peygamber (s.a.v.) başının ön ve arka tarafını, gözle kulak arasın­da kalan kısımlarını ve kulaklarını birer kere mesh etti" demiştir..[11]

Alimler ayakların mesh edilmesinin yıkanmaları yerine geçmeyeceği ve bunun abdest için yeterli olmayacağı hususunda icmâ etmişlerdir. Ancak ayakların mesh edilmesinin yeterli olacağına delâlet eden rivayetler de bu­lunmaktadır. Burada önce söz konusu rivayetleri zikredecek sonra da bu görüşün isabetli olmadığını ortaya koyacağız. Kenzü´l-ummâl´da (V, 102) bulunan bir haberde Abbâd b. Temîm´in nakline göre babası şöyle demiş­tir: "Resûlullah (s.a.v.)´i abdest alırken gördüm, sakalını ve ayaklarını su ile mesh etti." Bu haber İbn Ebî Şeybe, Ahmed b. Hanbel, Adenî, Begavî, Bâ-rûdî, Ebû Nuaym tarafından da rivayet edilmiş, ayrıca Buhâri et-Târîhi, Taberânî ise Mu´cemü´l-kebîr* inde ona yer vermişlerdir. el-İsâbe´de de ravilerinin güvenilir olduğu belirtilmiştir. Ben de haberin Heysemî tarafın­dan Mecmeu´z-zevâid´dt Taberânî´nin Mu´cemü´l-kebtr´i kaynak gösteri­lerek zikredildiğini ve ravilerinin güvenilir olduğunu belirttiğini gördüm.[12]

Hüseyin b. İsmail > Yusuf b. Musa > Hişam b. Abdülmelik ve Haccac b. Minhal > Hemmam > İshak b. Abdullah b. Ebî Talha > Ali b. Yahya b. Haİlad > babası > amcası isnadıyla Dârekutnı´nin rivayetine göre Hz. Ri-fâa b. Râfi (r.a.) şöyle anlatmıştır: Biz Resûiullah (s.a.v.)´in yanında oturu­yorduk veya Resûiullah (s.a.v.) oturuyordu biz de etrafında bulunuyorduk. Bir adam çıka geldi ve kıbleye yönelip namaz kıldı. Namazını bitirince [13] geldi ve Resûiullah (s.a.v.)´e ve çevresindekilere selam verdi. Resûluliah (s.a.v.) "ve aleyke" diye selamını aidi ve "Git, namazını tekrar kıl, çünkü namazın olmadı" buyurdu. Adam namazını kılmaya başladı. Biz de göz ucuyla onu izliyor namazındaki hatasının ne olduğunu bilmiyorduk. Adam namazını bitirince tekrar Resûiullah (s.a.v.)´e ve çevresindekilere selam verdi. Resûiullah (s.a.v.) selamını aldı ve "Git, namazını tekrar kıl, çünkü namazın olmadı" buyurdu. Ravi Hemmam der ki: Ona namazı iadesini iki mi yoksa üç defa mı emrettiğini hatırlamıyorum. Sonunda adam, ´nama-zımdaki eksiğimi bilmedikçe tekrar kılmayacağım´ dedi. Bunun üzerine Resûiullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Abdesti ALLAH´ın emrettiği gibi tam al­madığınız müddetçe namazınız eksik olur. Şöyle ki bir kimse yüzünü ve dir­seklerine kadar ellerini yıkar, başını ve topuklarına kadar ayaklarını mesh eder. Sonra tekbir getirerek namaza durur, ona hamd eder, fatiha sûresi ve Kur´an´dan dilediği sûreyi okur. Sonra tekbir alır ve rükûa gider, ellerini dizlerine koyup sırtı ve başı aynı hizada olacak şekilde bir müddet rükûda bekler, ´semiallahu limen hamideh´diyerek rükûdan doğrulup uzuvları sa­kin oluncaya kadar bir süre kıyam vaziyetinde bekler, sonra tekbir alır ve secdeye gider, yüzünü yere koyup uzuvları sükun buluncaya kadar bir sü­re secdede bekler, tekbir alarak oturağı üzerine sırtı düz olacak şekilde bir süre oturur, dört rekâtı da böylece kılar ve namazını tamamlar. Bu şekilde olmadığı sürece namazınız eksik olur. "[14]

Azîmâbâdî et-Ta´lîku´l-muğnî ale´s-sünen-i Dârekutnî isimli eserinde hadisin isnadında yer alan Hişam b. Abdülmelik´in güvenilir ravilerden hadiste hafız ve imam seviyesine ulaşmış bulunan Ebü´l-Velid et-Tayalisî, Hemmâm´ın ise güvenilir ravilerden Hemmam b. Yahya olduğunu ve is-nadda yer alan diğer ravilerin de güvenilir olduklarını söylemiştir.

Münkiri de et-Terğib´âe (i, 44) şöyle nakleder: Hz. Rifâa b. Râfi (r.a.) Hz. Pevgamber (s.a.v.)´in yanında oturmakta iken O (s.a.v./in şöyle bu­yurduğunu işitmiştir: "Abdesti ALLAH´ın emrettiği gibi tam almadığınız müddetçe namazınız eksik olur. Şöyle ki bir kimse yüzünü ve dirseklerine kadar ellerini yıkar, başını ve topuklarına kadar ayaklarını mesh eder." Hadisi İbn Mâce ceyyid bir isnadla rivayet etmiştir.[15]

Humrân b. Ebân Hz. Osman (r.a.)´i abdest alırken gördüğünü ifade ede­rek şöyle anlatmaktadır: Önce bir kap su istedi ve ellerini üç defa yıkadı, sonra ağzını çalkaladı, burnuna su verip temizledi, sonra üç defa yüzünü yı­kadı, sonra üç defa kollarını yıkadı, başını ve ayaklarının sırtını mesh ettik­ten sonra güldü ve "Niçin güldüğümü neden sormuyorsunuz?" dedi. Biz, "Müminlerin emiri niçin gülüyorsun?" diye sorunca, "Kul abdest alıp yü­zünü yıkadığında ALLAH onun yüzüyle işlediği günahları siler. Kollarını yı­kadığında başını mesh ettiğinde ve ayaklarını temizlediğinde de durum ay­nıdır" şeklinde cevap verdi. Söz konusu haberi Ahmed b. Hanbel (I, 58),[16] Bezzâr (Heysemî, Keşfü´l-estâr, s. 271), Ebû Ya´lâ[17] rivayet etmişlerdir. Ebû Nuaym haberin sahih olduğunu belirtmiş (Hılyetü´l-evliya, II, 224), Ali el-Muttakî de Kenzü´l-ummâVda (V, 106) zikretmiştir.[18]
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Abdest âyetinde geçen kelimenin "ercüliküm" şeklinde ´Lâm´ harfinin esresiyle okunması mütevâtirdir. Buna göre Kur´an ve hadislerden anlaşı­lan ayakların meshi olmalıdır. Konuyla ilgili mezheplerin görüşlerinin de­tayları hakkında Şevkânî´nin eserine (Neylü´Uevtâr, I, 163) bakılabilir. Neve-vî´nin konuyla ilgili açıklaması şöyledir: Bu konuda âlimlerin ihtilafı söz konusudur. Ancak asırlar boyunca değişik bölgelerdeki âlimlerin çoğu to­puklarla birlikte ayakların yıkanmasının farz olduğunu, mesh etmenin ye­terli olmadığını ve ayakları yıkadıktan sonra ayrıca meshe gerek kalmadığı görüşünü benimsemişlerdir. İcma hususunda görüşü dikkate alınan her­hangi bir âlimin buna aykırı bir görüşü bulunduğu bilinmemektedir. İbn Hacer el-Askalânî ise şöyle demektedir: Sahabeden Hz. AH, Hz. İbn Ab-bas ve Hz. Enes b. Mâlik (r.a.e.) dışında farklı bir görüş açıklayan olma­mıştır. Bunların da daha sonra bu görüşlerinden vazgeçtikleri bilinmekte­dir. Saîd b. Mansur´un rivayetine göre Abdurrahman b. Ebî Leylâ abdest-te ayakların yıkanmasıyla ilgili sahabenin icmâ ettiğini söylemiş, Tahâvî ve İbn Hazm da ayakları mesh etmenin mensuh olduğunu belirtmişlerdir. Bu­na mukabil İmâmiyye abdestte ayaklan mesh etmenin farz olduğunu iddia etmiştir. Müfessir, muhaddis, zahid Muhammed b. Cerir et-Taberî, Cübbâî ve Hasan-i Basrî ise abdest alırken ayaklarını yıkama veya mesh etme hu­susunda kişinin serbest olduğunu, ikisinden dilediğini tercih edebileceğini söylemişlerdir. (İbn Hacer, Fethü´l-bân, I, 320)

Bize göre ayakların mesh edileceğini ifade eden söz konusu rivayetle­rin delil olamayacağı iki açıdan ortaya konulabilir. İcma abdestte ayakların yıkanması yönünde olup bu meshle ilgili haberlerin nesh edildiğini göster­mektedir. Ayrıca Şevkânî´nin Neylü´l-evtâf´da (I, 164) belirttiği gibi ayak­ların yıkanmasını ifade eden rivayetler mütevâtir seviyesine ulaşırken mesh rivayetleri bu derecede değildir. Ayakların meshinin yeterli olacağını ileri sürenlerin aksini ifade eden mütevâtir seviyesine ulaşmış rivayetler karşı­sında ne diyeceklerini ben de merak ediyorum. Bunu iddia edenlerin Kur´ân´a ve kavlî ve fiili mütevâtir sünnete muhalefet etmelerinin dışında konuyla ilgili ikna edici bir delil getirebilmeleri de söz konusu değildir. Fakat onlar ´rivayetler arasındaki tearuzu gidermek amacıyla Taberî´nin de belirttiği gibi ayakların yıkanmasının da mesh edilmesinin de mümkün ola­bileceğini´ söyleyebilirler. Buna verilecek cevap şöyle olacaktır: Üstadımın da ifade ettiği üzere Resûlullah (s.a.v.) ökçelerini yıkamayan birini gördü­ğünde, "Ateşte yanacak Ökçelerin vay haline!" (Müslim, "Taharet", 242)[19] buyurmuştur. Yıkamamak sözü edilen adamın ıslak elini topuğuna değdir-mediği anlamına gelmez. Buna rağmen Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sözü edi­len tehdidi, abdestte ayaklan mesh etmenin yeterli olmadığına delalet et­mektedir. Böylece yasaklayıcı delilin, cevaz verici delile öncelenmesi söz konusu olmaktadır.

Önde gelen âlimlerden İbnü´t-Türkmânî´nin konuyla ilgili açıklaması ise şöyledir: Bu hadisle istidlal tartışmaya açıktır. Zira ayakların mesh edil­mesinin farz olduğunu ileri sürenler, meshin ayakların tümüne yapılması­nın gerekli olduğunu söylemektedirler. "Ayaklarınızı topuklarınıza kadar"[20] âyetinin zahiri de bunu gerektirir. Buna göre söz konusu teh-did ayağın tamamının mesh edilmemesiyle ilgilidir. Müslim´in rivayeti de (Müslim, "Taharet", 241) bunu gösterir. Ancak hadiste suyun topuklara ulaş­madığından bahsedilmektedir. Bu durum ise ayakların yıkanılacak uzuv ol­duğunu göstermekte, bunun dışındaki uygulamanın ise abdest için yeterli olmadığını göstermektedir. Daha önce ifade edildiği gibi hadisteki tehdit mesh hakkında olmayıp ayakların tamamının yıkanmamasıyla ilgilidir. İbnü´t-Türkmânî´nin bu açıklaması ikna edici değildir. Zira söz konusu hadi­sin diğer rivayeti ´biz ayaklarımıza mesh ederken Hz. Peygamber (s.a.v.), "Ateşte yanacak topukların vay haline!" diye uyardı (Müslim, "Taharet", 241) şeklindedir.

´Hz. Peygamber (s.a.v.) onların topuk ve ayaklarını mesh etmesine de­ğil, ayaklarını meshedip hem de yıkamalarına karşı çıkılmıştır´ denilebilir. Buna şöyle cevap verilir. Ancak onlara göre de ayakları yıkamak mesh ye­rine geçmektedir. Dolayısıyla ayakların hem mesh hem de yıkanması sebe­biyle karşı çıkılmış olduğu iddiası yerinde değildir.. Ayette geçen kelime­nin "ercüliküm" şeklinde ´Lâm´ harfinin esresiyle okunması hususuna ge­lince, bu konu temel kaynaklarda yeterince ele alındığı için burada tekrar etmeye gerek görmemekteyiz.


 

ceylannur

Yeni Üyemiz
2. Başın Dörtte Birini Mesh Etmek



3. Başın dörtte birinin meshinin yeterli olacağı hakkında Hz. Peygam­ber (s.a.v.)´in abdest alışıyla ilgili Hz. Muğire b. Şu´be (r.a.)´in rivayet et­tiği uzun hadiste "perçemine, sarığının üzerine ve mestlerine mesh etti" (Müslim, "Taharet", 81) açıklaması yer almaktadır.. Nesâî´nin rivayeti şöyle­dir. "Resûlullah (s.a.v.) abdest aldı. Perçemine, sarığına ve mestlerine mesh etti". O hadis hakkında herhangi bir değerlendirme yapmamıştır. (Nesâî, "Ta­haret", 87) Hocası hariç Nesâî´nin isnadı Müslim´in senediyle aynıdır. Ne­sâî´nin hocası ise İbn Hacer´in de belirttiği gibi (Takrîb, s. 16) Kütüb-i sitte ravilerinden olup güvenilir bir hadis hafızıdır.. Aynı hadisi Müslim´in isna­dıyla Tirmizî "Resûlullah (s.a.v.) perçemine ve sarığına mesh etti" (Tirmizî, "Taharet", 75) şeklinde rivayet etmiştir. Söz konusu hadisi Müsedded hariç Müslim´in isnadıyla Ebû Dâvûd da rivayet etmiştir. Müsedded ise Buhârî ravilerinden güvenilir bir hadis hafızıdır. Ebû Davud´un rivayeti "Resûlul­lah (s.a.v.) abdestte mestlerine ve perçemine mesh ederdi" (Ebû Dâvûd, "Ta­haret", 60) şeklindedir.

Müellif hadiste yer alan "perçem" kelimesi hakkında şöyle demiştir: el-Bahr´da. zikredildiği üzere nâsıye başın üst ön kısmından dörtte biridir, el-Bahr isimli eserde ifade edildiği gibi başın dörtte birinin mesh edileceği hususunda konunun başında zikredilen âyetin delil olarak kullanılışı şu şe­kildedir: Ayetteki "ruûs=baş" kelimesinin başında bulunan ba harfi bitiş­tirmeye (ilsak) delâlet etmektedir. M-s-h fiili bazen ba harfi ile meshin kendisiyle yapıldığı "yed=el" kelimesini tümleç olarak alır. Bu durumda "Yetimin başını elimle sıvazladım" cümlesinde olduğu gibi başın tamamı­nın mesh edileceğini ifade eder. M-s-h fiili bazen de ba harfi mahalle yö­nelik olur. Bu durumda fiil alet miktarı ile sınırlı kalır. Bu durumda âyette olduğu gibi "Elinizin tamamıyla başınızı mesh edin" anlamı çıkar. Buna gö­re baş bütünüyle değil elin tamamı kadarı mesh edilecektir. Genellikle elin tamamı ise sadece başın dörtte biri kadar yer tutar. Böylece âyette kastedi­lenin de bu olduğu anlaşılır. Teyemmüm yapılırken mesh edilecek uzunla­rın tamamının mesh edilmesi ise Kâsânî´nin belirttiği gibi âyetle değil sün­netle sabittir. (Bedâiu´s-sanâl, I, 15)

Başın dörtte birinin mesh edileceği hususunda sözü edilen hadis iki açı­dan delil olmaktadır. Birincisi âyette olduğu gibi ba harfinin mesh edilme­si gereken "ruus" kelimesinin başında bulunması, ikincisi ise hadiste yer alan "nâsıye" kelimesidir. Zira yukarıda ifade edildiği üzere nâsıye başın üst ön kısmından dörtte birine tekabül etmektedir. Hadisten dil özelliği ge­reği ilk anlaşılan nâsiyenin tamamının mesh edilmesidir. Aksi takdirde Hz. Peygamber (s.a.v.)´in abdestini anlatan söz konusu haberde Kur´ân´ın ifa­desi değiştirilmeden "meseha bi-re´sihi=başmı mesh etti" şeklinde ifade edilmesi daha uygun olurdu. Bu haberde âyette geçen re´s=baş yerine per­çem anlamındaki nâsiye kelimesi tercih edildiğine göre bundan anlaşılan perçemin tamamının mesh edilmesidir. Başın bundan daha azının mesh edi­leceğine dair herhangi bir bilgi nakledilmemiştir. Bu itibarla bize göre da­ha azının mesh edilmesi yeterli değildir. Başın tamamının mesh edileceği­ne dair rivayetler ise sünnet ve meshin kemal haline delâlet etmektedir.

Hadiste mesh edilecek yerin sınırları belirtilmeksizin mutlak olarak ifa­de edilmesi ile âyette mücmel olarak zikredilmesi meselenin aslını değiş­tirecek bir durum değildir. Zira el-Hidâye müellifi Merğinânî´nin de deği­şik vesilelerle zikrettiği gibi farz olmadığının açıkça belirtilmesi, kastın farklı olduğunun açıklanması ve benzeri aksini ifade eden aykırı bir delil bulunmadıkça Hz. Peygamber (s.a.v.)´in terk etmeden bir fiile devam et­mesi onun farz olduğuna dair müstakil bir delildir. Hz. Peygamber (s.a.v.) abdestte başın dörtte birinden daha az asla mesh etmiş değildir. Dörtte bir­le ilgili haberler ise tevatür seviyesine ulaşmıştır. Konuyla ilgili diğer ha­dislerin anlamları da açıktır.


 
Üst Alt