3. Sakalları Hilâllemek

ceylannur

Yeni Üyemiz
3. Sakalları Hilâllemek



Bu konu, suyu seyrek sakalın dibine ulaştırmanın, sık sakalın ise dışının yıkanmasının farz olmasıyla ilgilidir. Her iki hususta da sahih bir hadis bu­lunmamaktadır. Yüze dâhil olduğu ve dibine ulaştırmanın kolaylığı sebe­biyle suyu seyrek sakalın dibine ulaştırmanın gerekliliği "Yüzlerinizi yıka­yın"[55] âyetinden anlaşılmaktadır. Sık sakalın dışının yıkanması­nın farz olmasıyla ilgili İhya şerhindeki açıklama şöyledir: Sık sakalın sa­dece dışının yıkanması farzdır. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) abdest alırken bir avuç suyla yüzünü yıkamıştır. (Buhârî, "Vudu", 7)[56] Bir avuç suyla yıkan­ması durumunda genellikle suyun sık sakalın dibine ulaşması mümkün de­ğildir. Şu halde hadisten sık olan sakahn dibine suyun ulaşmasının gerekli olmayacağı anlaşılmaktadır.

Abüdlkerim b. Muhammed er-Râfiî´nin açıklaması şöyledir: Sık sakal sahibi kadın, sık sakalı olan sadece dışının yıkanmasının farz olması hük­münden istisna edilir. Böylesi kadının suyu sakallarının dibine ulaştırması farzdır. Çünkü kadınlarda sık sakal bir tarafa seyrek sakalın bulunması bile nadirdir. Sakalın bitmesini problemi giderici olarak düşünmediğimizde çift cinsiyetli veya cinsiyeti belirsiz kimseler için de durum aynıdır.

İhya şerhinde muhaddis Seyyid Mürtezâ ez-Zebîdî el-Hanefî aynı gö­rüşleri ifade ettikten sonra şu açıklamayı yapmaktadır: Mezhebimizin ki­taplarındaki açıklamalar da bu şekildedir. Nitekim kaynaklarımızda belir­tildiği üzere fetvaya esas olan görüşe göre sık sakalın dışının yıkanması ge­rekir. Çünkü bu durumda sakal yüz yerine geçmekte ve onu yıkamak farz olmaktadır. Bunun dışında yüzün üçte birinin veya dörtte birinin yıkanma­sı ya da tamamının mesh edilmesi ve benzeri açıklamalar dikkate alınma­ması gereken görüşlerdir. (îthâfü´s-sâdeti´l-muttakîn, II, 358)

Konuyla ilgili Tehânevî şöyle demektedir: Sözü edilen hüküm sakalın tamamı değil sadece yüz sınırları içinde kalan kısmı hakkındadır. Çene al­tındaki sakal bu hükmün dışındadır. Bu husus fıkıh kitaplarında da zikredil­mektedir. Başa kıyasla sakalın da dörtte birinin mesh edilmesini ileri smen kimse yanlış bir kıyas yapmış olur. Zira yüzün aksine saç olmasa da başın dörtte birini mesh etmek farzdır. Yüzün ise sakal olmasa da tamamını yıka­mak farzdır. Bu durumda nasıl yüz ile baş birbirine kıyas edilebilir? Fıkıh kitaplarında mezhebin diğer görüşleri de yer almaktadır. Üstadımın da ifa­de ettiği üzere burada ihtiyata uygun olanı zikredilmiştir.

es-Siâye´de şöyle denilmektedir: Hatîb eş-Şirbînî´nin el-İknâ isimli eserinde belirttiğine göre sakal kadını erkekleştirirse böyle durumlar nadi­ren görüldüğü için sık bile olsa iç ve dış ayırımı yapılmaksızın her tarafı yı­kanır. Çift cinsiyetli veya cinsiyeti belirsiz kimseler için de durum aynıdır. Bu, mezhebimizin kurallarına aykırı değildir. (es-Siâye, I, 100)

Kenzü´î-ümmâl´de (V, 102) bulunan rivayette Abbâd b. Temîm´in nak­line göre babası, "Resûlullah (s.a.v.)´i abdest alırken gördüm. Suyla saka­lına ve ayaklarına mesh etti" demiştir. Söz konusu haberi Ahmed b. Han-bel, İbn Ebî Şeybe, el-Adenî, Begavî, Bârûdî rivayet etmiş, Buhârî Tâ-n´/z´inde, Taberânî ise Mu´cemü´l-kebîfİnde zikretmişlerdir. İbn Hacer´in el-îsâbe´âe belirttiğine göre Ebû Nuaym söz konusu haberin ravilerinin güvenilir olduğunu söylemiş, Heysemî de Mecmau´z-zevâid´de (I, 95) Ta-berânî´nin Mu´cemü´l-kebîr´İnde rivayet edildiğini zikrettikten sonra ravi­lerinin güvenilir olduğunu ifade etmiştir. Mecmau´z-zevâid"´deki (I, 93) bir başka rivayete göre Humrân b. Ebân şöyle anlatmaktadır: Mescidin kapı­sında abdest almak amacıyla su isterken Hz. Osman b. Affân (r.a.)´i gör­düm. Önce ellerini yıkadı, sonra ağzını çalkaladı, burnuna su verip temiz­ledi, sonra üç defa yüzünü yıkadı, sonra dirseklere kadar üç defa kollarını yıkadı, başını mesh etti, sonra parmaklarıyla kulaklarının dışını mesh etti, sakalını hilâlledi, ayaklarını topuklarına kadar üçer defa yıkadıktan sonra iki rekât namaz kıldı ve "Resûlullah (s.a.v.)´den gördüğüm gibi abdest aldım ve onun kıldığı gibi iki rekât namaz kıldım" dedi ve Hz. Peygamber (s.a.v.)´in iki rekât namazdan sonra, "Kim benim abdest aldığım gibi ab­dest alır da gönlünden hiç bir şey geçirmeyerek iki rekât namaz kılarsa, ALLAH onun bir gün önce kıldığı namazdan bu namazına dek günahlarını af­feder" buyurdu. Haberi Ahmed b. Hanbel de (i, 68) rivayet etmiştir.[57] Özet halinde Buhârî´nin el-Câmiu´s-sahîh´m´dt de bulunmakta olup ravileri gü­venilirdir.

Dârekutnî´nin rivayetine göre Hz. Osman (r.a.), "Gelin size Resûlullah (s.a.v.)´in abdestini göstereyim" dedikten sonra yüzünü ve pazılarını da ıs­latacak şekilde dirseklere kadar kollarını yıkadı, başını mesh etti, parmak­larıyla kulaklarını mesh etti, sakalını hilâlledi ve ayaklarını yıkadı. (Dârekut-nî, Sünen, I, 31; Azîmâbâdî, et-Ta´lîku´l-muğnî, III, 81). Hz. Osman (r.a.) hadisiyle ilgili Fethü´l-bârfde İbn Hacer´in yaptığı açıklama şöyledir: İsnadı hasen seviyesindedir. Ancak bu hadis yüz yıkama esnasında sakalın mesh edilme­si hususunda delil olarak kullanılamaz. Sakalın hilâllenmesi ilgili yerde zikredilmiş olup abdestin gereklerindendir. Burada söz konusu edilen ise kulaklardan sonra sakalın mesh edilmesi olup abdestin müstehapl arından -dır. Zira Hz. Osman (r.a.)´in bu hadisinde sakalın kulaklardan sonra mesh edilmesi açıkça ifade edilmektedir. Bu durum da söz konusu edilen meshin sakalın hilâllenmesiyle iîgili olmadığını göstermektedir. Üstadımın açıkla­ması da bu şekildedir.


 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Hz. Peygamber (s.a.v.)´in Sakalı



Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sakalı hakkında İbn Hacer´in (et-Tdhîsü´l-habîr, 1,20) açıklaması şöyledir: Kadı İyaz Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sakalının gür olduğunun sahih isnadla birçok sahâbîden nakledildiğini ifade etmiştir. İmam Müslim´in Câbir´den rivayetine göre de Resûlullah (s.a.v.)´în saka­lı gür idi. (Müslim, "Fedâil", 109) Beyhakî´nin Hz. Ali (r.a.)´den naklinde de Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sakalının gür olduğu ifade edilmektedir. (Beyha­kî, Delâil, I, 217; Zebîdî, İthâfd´s-sâdeti´l-muttakîn, II, 396) Hind b. Ebî Hâle (r.a.), Hz. Âişe (r.a.) ve Ümmü Ma´bed (r.a.)´den yapılan rivayetlerde de Resû­lullah (s.a.v.)´in sakalının gür olduğu belirtilmektedir.

Burada konuyla ilgili şu açıklamayı yapmalıyım: Azîzî (III, 106) Hz. Ali (r.a.)´in söz konusu hadisini naklettikten sonra üstadının görüşlerini naklet-miştir. Buna göre Hz. Ali (r.a.) hadisi sahihtir. Ümmü Ma´bed hadisini Be-gavî, İbn Şahin, İbnü´s-Seken, İbn Mende, Taberânî, Hâkim en-Nîsâbûri rivayet etmiştir. Beyhakî onun sahih olduğunu söylemiş, Ebû Nuaym hadisi Hizam b. Hişam b. Hubeyş b. Halid > babası > dedesi isnadıyla nak­letmiş[58], el-Hasâisü´l-kübrâ´da (I, 188) olduğu gibi hadisi ayrıntısıyla zik­retmiştir. Ancak orada sakalın gür olduğunu ifade etmek üzere kesâfe ke­limesi yerine kesâse denilmektedir. Büyük ihtimalle bu durum kitabın ço­ğaltılması esnasında yazanlardan kaynaklanmıştır. Aynı hadis Târîhu´l-hu-lefada (s. 171) da bulunmaktadır. İbn Asâkir´in birçok tarikten yaptığı nak­le göre Hz. Osman (r.a.)´de orta boylu ve gür sakallı bir kimseydi. İbn Ha-cer de Hz. Osman (r.a.)´in orta boylu, güzel şimali, nazik tenli ve gür sa­kallı olduğunu ifade etmektedir.


4. Ellerin Yıkanmadan Kaba Sokulmasının Yasak Oluşu



8. Ebû Hüreyre (r.a.)´nin rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), "Biri­niz uykudan uyandığında elini üç defa yıkamadan su kabına daldırmasın. Zira elinin nerede gecelediğini bilemez" buyurmuştur.[59]

Müellifin Ebû Hüreyre (r.a.)´in rivayetiyle ilgili açıklaması şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.v.)´in "Zira elinin nerede gecelediğini bilemez" bu­yurması, yasağın tenzihen mekruh olduğunu göstermektedir. Dihlevî ab-dest almak isteyen kimsenin yıkamadan abdest suyu bulunan kaba elini daldırmasının yasak oluşunu şöyle izah eder: Uyku halinde insan temizlik halinden uzak olur, gaflet halinde bulunur. Bu da ellerine pislik ve kir bu­laşması ihtimalini artırır. Bu halde iken ellerini suya daldırması halinde, su­yu kirletir veya bulandırır yahut tiksinti uyandırır. O, içilecek suya üfleme­nin yasaklanmasının sebebinin de aynı olduğunu belirtir. (HUccetullahi´l-bâli-ğa, s. 180) İçilecek suya üflemeyi yasaklayan hadis Mecmaü´z-zevâid´âe (I, 175) bulunmaktadır. Zeyd b. Sabit (r.a.)´in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.) secde yerine ve içilecek suya üflemeyi yasaklamıştır. Hadisi Tabe-

rânî de Mu´cemü´l-kebîr´mĞQ rivayet etmiştir.[60] Ancak isnadında bulunan Halid b, İlyas metruk ravilerdendir.


5. Abdestte Besmelenin Müstehap Oluşu



9. Rebah b. Abdurrahman b. Huveytıb´ın nakline göre ninesi şöyle an­latır: Hz. Peygamber (s.a.v.)´den duydum o şöyle diyordu: "Bana iman et­meyen ALLAH ´a iman etmiş olmaz. Ensârı sevmeyen de bana iman etmiş ol­maz. Abdesti olmayanın namazı, abdeste başlarken besmele çekmeyen kimsenin de abdesti yoktur."[61] Ahmed b. Hanbel söz konusu hadisi hem doğrudan Rebah´ın ninesinden hem de babasından rivayet etmiştir.

Buharı, "fi hadîsihi nazar" tabirini kullanmak suretiyle isnadında bulu­nan Ebû Sifal´m son derece zayıf olduğunu ifade etmiştir. İsnadda yer alan diğer raviler ise Sahih´in ravilerindendir. (Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 92) Rebah´ın ninesinin hadisi doğrudan kendisinin duyması da başkasından işitip kendisine ulaşan lafızlarla nakletmesi de mümkündür. İsnadında bu­lunan Ebû Sifal, Sümâme b. Vâil b. Husayn olup künyesiyle tanınmakta­dır. İbn Hacer´e göre "makbul" bir ravidir. (İbn Hacer, Takrîb, s. 17) Ancak hakkında ihtilaf edilmiştir. Bu onun hakkında olumsuz düşünmeyi gerek­tirecek bir durum değildir.

İsnadda yer alan Rebah, Tirmizî´de zikredildiği gibi ("Taharet", 20) Rebah b. Abdurrahman b. Huveytıb, Abdurrahman b. Ebî Süfyan b. Huveytıb´ın oğlu Rebah´Ur. Etbâü´t-tâbiînden olan bu Rebah´ı İbn Hibbân es-Sikât´ta zikretmiş, İbn Hacer de beşinci tabakadan makbul bir ravi olduğunu ifade etmiştir. (İbn Hacer, Tehzîb. III, 234; Takrîb, s. 57) Bu İtibarla EbÛ Hatim ve Ebû Zür´a´nın onun hakkında meçhul olduğuna dair görüşleri (İbn Hacer, Telhî-sü´l-habîr, 1, 27) dikkate değer değildir. Zira ravi hakkında bilgi sahibi olan bilgisiyle onun hakkında bilgi sahibi olmayana öncelenir. İbn Hacer´in be­lirttiği gibi (bk. TeMsü´l-habîr, I, 27; Takrîb, s. 289) Rebah´ın ninesi Esma bint Saîd b. Zeyd b. Amr olup sahabeden olduğu söylenmektedir.

Rebah´ın ninesi Esma bu rivayette Hz. Peygamber (s.a.v.)´den bizzat işittiğini söylemiştir. Zebîdî´nin İhya şerhindeki nakline göre Nevevî´nin el-Ezkâr isimli eserindeki açıklaması şöyledir: Abdestte besmele çekmek konusunda birçok zayıf hadis bulunmaktadır. Nitekim Ahmed b. Hanbel´in "Abdestte besmele hususunda sabit bir hadis bilmiyorum" dediği bilin­mektedir.

İbn Hacer et-Telhîsu´l-habîfdt şöyle demektedir: Bilmemek yokluğu gerektirmez. En azından sabit olmaması zayıf olduğu anlamına gelmez. Çünkü sabit ile sahih olması da kastedilebilir. En azından bazılarının sabit olmadığını söylemek tamamının sabit olmadığı anlamına gelmez. Abdestte besmele çekmekle ilgili hadislerin tamamını zikrettikten sonra İbn Hacer, Ebü´1-Feth el-Ya´murî´nin, "konuyla ilgili hadislerin delaletleri açık ancak sahih olmadıkları ortadadır. Ne var ki İbnü´s-Salah bütün rivayetler birlik­te düşünüldüğünde hadisin hasen seviyesine ulaşacağını söylemektedir" şeklindeki açıklamasını nakletmektedir.

İbn Seyyidinnâs en-Nef´u´ş-şezîfîşerhi´l-Câmii´t-Tirmizîisimli eserin­de, Şevkânîde Neylü´l-evtâr´mâa (1,131) bu konudaki hadisler ya hasen ve delaleti açık, ya da sahih fakat delaleti kapalı durumda bulunduğunu ifade etmişlerdir. el-Bahrü´r-râik isimli eserde "Abdeste başlarken besmele çekmeyen kimsenin abdesti yoktur" hadisi nakledildikten sonra şöyle de­nilmektedir: Hadisin zahirinden besmelesiz abdest olmayacağı anlaşılmak­tadır. Ancak haber-i vâhid olması hasebiyle onunla Kur´ân´a ilave hüküm getirilemez. Engelleyici bir durum olmadığı sürece emir farziyet ifade eder. Birkaç satır sonra şöyle devam eder. el~Mebsût´da Tirmizî´nin hasen ola­rak nitelediği hadiste abdest öğrettiği bedevîye Hz. Peygamber (s.a.v.)´in besmeleden söz etmemesinin farziyetini engelleyici bir durum olduğu zik­redilmektedir. et-Telhîsu´l-habîfâz (I, 27) nakledildiğine göre Bezzâr´ın açıklaması ise şöyledir: Hadisle besmele çekmeyenin abdestinin olmaya­cağı değil, faziletinden mahrum olacağı kastedilmektedir. Beyhakî abdest­te besmele çekmenin farz olmadığına dair delil olarak Rifaa b. Râfi hadisi­ni zikretmektedir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v.), "Abdestini ALLAH´ın emrettiği gibi tam alıp yüzünü iyice yıkamadıkça namazı tam olmaz" bu­yurmuştur. Merfû olan bu hadis Ebû Dâvûd tarafından uzunca haliyle riva­yet edilmiş ve sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıklama yapılmamıştır.[62]

10. Ebû Hüreyre (r.a.)´den nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ebû Hüreyre! Abdest aldığında ´bismillah´ ve ´el­hamdülillah´ demeyi ihmal etme. Buna devam edersen abdestin bozulun-caya kadar senin için sevap yazılır. "[63]

Hadis Taberânî´nin Mu´´cemü´s-sağîf´inde hasen bir isnadla rivayet edilmiştir. (Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 89) Reddü´l-muhtâr isimli eserde (I, 113) de Aynî´nin Şerhu´l-Hidâye´´sinden naklen hadisi Taberânî´nin Mu´ce-mü´s-sağîr´İnde hasen bir isnadla rivayet ettiği belirtilmektedir.

Yukarıdaki hadis hakkında zikredilen gerekçelerle bu hadiste söz konu­su edilen besmele çekmenin de farz değil müstehap olduğunu hatırlatmalı­yız.

11. Berâ b. Âzib (r.a.)´den nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kul abdeste besmeleyle başladıktan sonra her bir uz­vunu yıkarken ´ALLAH´ın bir ve ortağı bulunmadığına, Muhammed (s.a.v.)´in onun kulu ve elçisi olduğuna şahadet ederim´der, abdesti bitir­diğinde ise ´ALLAHım beni tövbe edip temizlenen kullarına dâhil et/´ diye dua ederse cennetin sekiz kapısı da onun için açılır ve dilediğinden içeri girer. Sonra da hemen akabinde kalkar ve bilinçli bir şekilde iki rekât na­maz kılarsa namazın bitiminde annesinden doğduğu günkü gibi tertemiz olur ve ona ´haydi hayata yeniden başla´ denilir." (Ali el-Muttakî, Kenzü ´l-üm-ınâl, IX, 299)

Müstağfirî ed-Deavât isimli eserinde hadisin hasen garib olduğunu söy­lemiştir. (AH el~Muttakî, Kenzü´l-ümmâl, V, 72) Hadisin abdest alırken besmele çekmenin ve dua etmenin faziletiyle ilgili olduğu açıktır..

12. Münzirî´nin nakline göre Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, "Hz. Peygamber (s.a.v.)´in, ´Besmele çekmeden abdest alanın abdesti yoktur´ buyurduğu sabittir" (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 3) demiştir. (Münzirî, et-Terğîb, I, 42)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
6. Misvak Kullanmanın Sünnet Oluşu



13. Ebû Hüreyre (r.a.)´den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her ab­dest aldıklarında misvak kullanmalarını emrederdim. "[64]

Hadisi İmam Mâlik, Ahmed b. Hanbel, Nesâî rivayet etmiş, İbn Huzey-me sahih olduğunu söylemiş, Buharı ise muallak olarak rivayet etmiştir. İbn Hacer de Bulûğu´´Ümerâm isimli eserinde muallak olarak zikretmiştir.

Hadisin misvak kullanımını teşvik ettiği açıktır. Ancak misvak kullanı­mının ıstılahı mânada sünnet olduğuna delâlet etmemektedir. Zira bu hadis­te Resûlullah (s.a.v.)´in misvak kullanmaya sürekli devam ettiğine dair herhangi bir delâlet bulunmamaktadır. Aşağıdaki hadiste ise Resûlullah (s.a.v.)´in misvak kullanmaya devam ettiği açıktır. Zira onda süreklilik ifa­de eden bir kelime bulunmaktadır. el-Hidâye müellifinin Resûlullah

(s.a.v.)´in devam ettiğine işaret ederek misvak kullanmayı abdestin sünnet­leri arasında zikretmesi isabetlidir. İbnü´l-Hümam, "Açıkça ifade eden bir hadis bilmemekle birlikte misvak kullanmak abdestte devam edilmesi is­tenen bir husustur" dedikten sonra misvak kullanmanın faziletiyle ilgili ha­disleri zikretmiştir. (Fethü´l-kadir, 1,22) Onun söz konusu açıklamasıyla ama­cı misvak kullanmanın mendup olduğunu ifade etmektir. Ona göre misvak kullanmak müstehaptan başka bir şey olamaz. Onun böyle bir sonuca var­ması kendi bilgisi ile sınırlı kalması sonucudur. Bilindiği üzere misvak kul­lanmaya devam etmek Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sünnetinde sabittir. Keza diğer hadislerin misvak kullanmanın faziletine delâletleri açıktır. Bütün bunlardan abdest esnasında misvak kullanımının müstehap değil sünnet ol­duğu sonucu çıkar.

Kütüb-i sitte´de Ebû Hüreyre (r.a.)´den merfû olarak rivayet edilen "Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her namazda misvak kullan­malarını emrederdim"[65] hadisinde Şevkânî´nin de belirttiği gibi {Neylü´l-ev-tar, 1, 101) "her namazda" ifadesi takdirî bir tamlama ile "namaz için alman her abdestte" anlamındadır.. Özellikle İbn Hibbân rivayeti olmak üzere ko­nuyla ilgili diğer hadisler bu hadisi açıklamaktadır. Misvak kullanmak, akılla kavranabilir bir hükümdür. Konuyla ilgili diğer hadislerin de delâlet ettiği üzere her namazda değil abdest alırken yapılması gereklidir. Zira misvak kullanmak sonuçta bir temizliktir. Temizlik ise namazdan önce ab­dest alırken yapılır.

Burada hem mutlak hem de mukayyetle amel edip misvakın hem abdest esnasında ve hem de namaz öncesinde kullanılabileceği ileri sürülebilir. Ancak bize göre misvakın amacı dikkate alındığında bu mümkün gözükme­mektedir. Zira abdest alırken misvak kullanmakla ağız temizliği yapılmış­tır. Bu durumda namaz öncesinde tekrarlanan misvak kullanımı boşuna ve gereksiz olur.

Hadiste bulunan "her namazda" ifadesi namaz öncesinde ağzın temiz­lenmesinin, namaz için gerekli olduğuna "her abdestte" ifadesi ise misva­kın kullanılacağı zamana işaret olur.

14. Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.a.)´in nakline göre Resûlullah (s.a.v.) evinden namaz için her çıkışında misvak kullanırdı.

Hadisi Taberânî sahih sayılabilecek bir isnadla rivayet etmiştir. Heyse-mî (Mecmau´z-zevâid, I, 181)[66] de hadisin ravilerinin güvenilir olduğunu ifade etmiştir.

15. Hz. Ali (r.a.)´den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her abdest al­dıklarında misvak kullanmalarını emrederdim. "[67]

Taberânî Mu´cemü´l-evsaf ında (II, 138) rivayet etmiştir. İsnadında güve­nilir fakat müdellis olan İbn İshak bulunmaktadır. Ancak burada hadisi doğrudan hocasından aldığını ifade etmiştir. Dolayısıyla isnadı hasen sevi­yesindedir. (Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 89)

16. Hz. Aişe (r.anhâ)´dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ´´Eğer ümmetime zorluk vermeyecek olsaydım her na­maz esnasında abdest alırken misvak kullanmalarını emrederdim. "[68]

Hadisi İbn Hibbân Sahih1 inde rivayet etmiştir, (bk. İbn Hacer, Telhtm´l-habîr, I, 23)

17. Hz. Aişe (r.anhâ)´dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Misvak ağzı temizler ve ALLAH ´in rızasını kazandırır." Ebû Ya´lâ iki ayrı isnadla rivayet etmiştir. Birinde güvenilir fakat müdellis olan İbn İshak bulunmakta, diğerinin isnadı ise Sahih´in ravilerinden mey­dana gelmektedir. Ahmed b. Hanbel ve Nesâî sahih isnadla rivayet etmiş­lerdir. Buhârî (Nimevî, Âsârü´s-sünen, s. 34) muallak olarak nakletmiştir.[69]

Azîzî´nin (II, 331) "misvak kullanmak, cuma günü boy abdesti almak her müslümana vaciptir" hadisini Ebû Nuaym Kitâbü´s-sivak isimli ese­rinde Abdullah b. Amr b. Halhala ve Râfi b. Hadîc´ten merfû olarak riva­yet etmiştir. Bu hadisle ilgili Üstat şöyle demiştir: Hadis hasen seviyesin­dedir. Burada zikredilen vaciple vacibe yakınlık kastedilmiştir. Söz konu­su hadis de bu durumu desteklemektedir. Nevevî´nin açıklaması ise şöyle­dir: İcmada görüşü esas alınan âlimlere göre namaz için veya başka bir amaçla misvak kullanmak vacip değil sünnettir. Cuma günü boy abdesti almanın "vacip"liği konusu ise ilgili kısımda ele alınacaktır. (Nevevî, eUMin-hâc fi Şerhi Sahîh-i Müslim, I, 127)


 

ceylannur

Yeni Üyemiz
a. Dişleri Parmaklarla Ovmak



Misvak bulunmadığında parmaklar onun yerine kullanılabilir. Nitekim et-Telhîsü´l-habîr´dt (1,25) zikredilen bir hadis böyle durumlarda parmak­ların misvak yerine geçtiğini ifade etmektedir. Hadisi İbn Adiy, Dârekutnî ve Beyhakî[70] Abdullah b. Müsennâ vasıtasıyla merfû olarak Nadr b.

Enes´ten rivayet etmişlerdir. İsnadı problemlidir. Ancak Ziya el-Makdisî isnadında bir sakınca görmediğini et-Telhîsü´l-habîr müellifinin de aynı görüşte olduğunu iddia etmiş ve konu ile ilgili Ahmed b. Hanbel´in Müs-/Winde Ali b. EbîTalib (r.a.)´den naklettiği hadisin daha sahih olduğunu ileri sürmüştür. Buna göre Ali b. Ebî Talib (r.a.) bir su testisi istemiş onun­la yüzünü ve ellerini üç defa yıkadıktan sonra birkaç parmağını ağzına so­kup ovarak ağzını yıkamıştır. Daha sonra, "bu Resûlullah (s.a.v.)´in aldığı abdesttir" demiştir. (Ahmed b. Hanbel, I, 158)[71]

Bize göre hadisin sıhhatiyle ilgili ihtilaf onu delil olarak kullanmaya en­gel değildir. Bu hususta İbnü´t-Türkmânî´nin açıklaması şöyledir: Güveni­lir bir ravinin itimat ettiği isnad hakkındaki ihtilaf dikkate alınmaz. Nite­kim bu nevi ihtilaftan Sahihayn hadislerinin çoğu kurtulamaz. Kitabının başlarında yer alan "suyu temiz--" hadisi hakkında Beyhakî de benzeri şe­yi yapmıştır. O söz konusu hadisle ilgili ihtilafları zikrettikten sonra, "An­cak isnadı güvenilirdir. Onu İmam Malik el-Muvatta´mda, Ebû Dâvûd da Sünen´inde. rivayet etmiştir" açıklamasını yapmıştır. (İbnü´t-Türkmânî, el-Cev-herü´n-nakî, I, 40) Zeylaî, Ebû Davud´un rivayet ettiği "ALLAH da kula yönel­meye devam eder... "[72] hadisini bunun başka bir misali olarak zikretmekte­dir. Buna göre Münzirî´nin Uddu´l-mevdûd fi havâşî Sünen-i Ebî Dâvûd isimli eserinde hadisle ilgili açıklamaları şöyledir: Hadisin isnadında yer alan Ebü´l-Ahvas kimdir? İsmi bilinmemektedir. Benî Leys kabilesinin azatlısıdır. Benî Gıfar kabilesinin azatlısı olduğu da söylenmiştir. Ondan Zührî´den başka rivayette bulunan bilinmemektedir. Yahya b. Maîn şiddet­li cerh lafızlarından "Ieyse bi-şey" ile cerhetmiş, Kerâbîsî, onun hadis mü­nekkitlerine göre sağlam olmadığını söylemiştir. Nevevî el-Hulasa isimli eserinde "Ebü´l-Ahfas tam olarak tanınan bir ravi değildir. Ancak bundan dolayı hadis zayıf olarak nitelenemez" demiştir. Ona göre hadis hasendır. {Zeylaî, Nasbu´r-râye, I, 265) Burada Ebû Davud´un Sünen´ınde "zayıf olma­dıkça hadisi delil olmaya elverişli (salih) kabul ettiği" kaidesini hatırlatma­lıyız.

İbn Hacer´in Beyhakî´nin tenkit ettiği hadisle ilgili açıklaması da şöy­ledir: Ahmed b. Hanbel ve İbnü´l-Münzir bu hadisi delil olarak kullanmış­lardır. Onların bu husustaki kesin tavrı onlara göre hadisin sahih olduğunu göstermektedir. Mecmau´z-zevâid´de (I, 81) Kesir b. Abdullah b. Amr b. Avf el-Müzenî > babası > dedesi isnadıyla rivayet edildiğine göre Resûlul­lah (s.a.v.), "Misvak bulunmadığı zaman parmaklar misvak yerine geçer" buyurmuştur. Hadisi Taberânî[73] rivayet etmiştir. İsnadda bulunan Kesir b. Abdullah b. Amr b. Avf el-Müzenî zayıftır. Tirmizî ise hadisin hasen sevi­yesinde olduğunu söylemiştir. (İbn Hacer, et-Telhîsü´l-habîr, I, 170) Burada ha­disin sıhhatiyle ilgili ihtilafın delil olarak kullanılmasına engel teşkil etme­diğini hatırlatmalıyız. Mutlak ifadeler bazen mukayyed esas alınarak yo­rumlanabilir. Böylece misvak bulunmadığı zaman parmakların onun yeri­ne kullanılması sonucuna ulaşılır.


b. Misvakın Kullanılış Şekli



Dişlerin misvakla enine, dilin ise uzunlamasına temizleneceğine dair hadisler rivayet edilmiştir. İbn Hacer, Ebû Davud´un MerâsiFmde[74] Atâ vasıtasıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)´in "Suyu süzerek içiniz. Dişlerinizi eni­ne misvaklayınız" buyurduğunu rivayet ettiğini haber vermektedir. (İbn Ha-cer, et-Telhîsü´l-habîr, I, 23)

Burada Atâ ile ilgili bazı açıklamalarda bulunmamız yerinde olacaktır. el-MerâsîVde de zikredildiği üzere o, Mısırlı Atâ b. Ebî Rebah´trr. Mürsel rivayetleri zayıf olup âlimlere göre delil olarak kullanılamaz. Bu hususta­ki İbn Hacer´in açıklamaları da şöyledir: Ali b. Medînî, "Mücâhid´in mür-sellerini Atâ´mnkilere tercih ederim. Zira Atâ her raviden hadis almakta­dır" demiştir. Fadl b. Ziyad´ın nakline göre de Ahmed b. Hanbel "Mürsel-lerin en sahihi Saîd b. Müseyyeb´e ait olanlardır. İbrahim en-Nehâî´nin mürsellerinde de bir sakınca yoktur. Mürsellenn en zayıf olanları ise Atâ ve Hasan-ı Basrî´ye ait olanlardır. Zira onlar her raviden hadis almaktadırlar" açıklamasını yapmıştır. (İbn Hacer, Tehzîb, VII, 202)

Burada söz konusu mürselin zayıf olduğunu belirtmeliyiz. Ancak konu­su haram-helâl değil fezâil ile ilgilidir. Alimler fezail konusunda bu nevi zayıf hadislerle yetinmektedir. Ayrıca İbn Hacer´in Fethü´l-bârî isimli ese­rinde belirttiğine göre Ukaylî´nin ed-Duafâ adlı kitabında sözü edilen ha­disin muttasıl rivayetleri de bulunmaktadır. Hasan-ı Basrî ve İbrahim en-Nehâî´nin mürselleri hakkında ilerleyen sayfalarda değerlendirmelerde bu­lunulacaktır.

Misvakın kullanılışıyla ilgili İbn Hacer´in açıklaması şöyledir: Ebû Mu­sa´nın Sahihayn´da yer alan rivayetine göre misvakın enine kullanılması diş temizliğiyle ilgilidir. Dil temizliğinde ise misvak uzunlamasına kullanılır. Ahmed b. Hanbel´in lafzı "misvakın ucu dilinin üzerinde ağzın üst kısmına doğru temizlerdi" şeklindedir. Hadisi nakleden ravi bunu "misvakı uzunla­masına kullanırdı" şeklinde açıklamıştır. (İbn Hacer, et-Telhîsü´l-habîr, I, 23)

Misvakın Erâk ağacından olması uygun olur. İbn Hacer´in verdiği bilgi­ye göre Abdullah b. Mes´ûd (r.a.), "Ben Resûlullah (s.a.v.)´e Erâk ağacın­dan misvak devşirirdim" demiştir. (et-Telhîsü´l-habîr, I, 23) Hadisi Taberânî başta olmak üzere Ebû Ya´lâ Müsned* inde, İbn Hibbân da Sahih´inde riva­yet etmiş, Ziyâüddin el-Makdisî de el-Ahkâm isimli eserinde sahih oldu­ğunu söylemiştir.[75] Heysemî´nin Ebû Hayre es-Sabâhî´den nakline göre o şöyle anlatmıştır: Ben Resûlullah (s.a.v.)´e gelen heyet içerisindeydim. Ei-ze dişlerimizi temizlemek üzere Erâk ağacından yapılmış misvak verdi. "Ey ALLAH´ın Elçisi, yanımızda ceridden misvak bulunmaktadır. Ancak se­nin bize olan ikram ve bağışım kabul ediyoruz." dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), "ALLAHım Abdülkays kabilesini zorla değil gönül rıza­sıyla müslümanlığı kabul etmeleri halinde bağışla! Islâmı kabul etmeyip geride kalanları ise rezil et" diye dua etti. Hadisi Taberânî Mu´cemü´l-ke-bîr1 de (XII, 179)[76] rivayet etmiş olup isnadı hasendir.


 

ceylannur

Yeni Üyemiz
7. Ağza ve Burna Su Vermenin Sünnet Oluşu



Bu başlık altında abdestte ağza ve burna su vermenin sünnet olduğu, her biri için ayrı ayrı su verilmesi gerektiği ve bunların ramazan ayı dışında bol su ile temizlenmeleri ile ilgili rivayetler ele alınacaktır.

18. Ebû Vâil Şakik b. Seleme şöyle anlatmaktadır: Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Osman (r.a.)´m abdest azalarını üçer defa yıkadıklarını, ağza ve burna ayrı ayrı su verdiklerini gördüm. Daha sonra onlar, "Resûlullah (s.a.v.)´i böyle abdest alırken gördük" demişlerdir.[77] İbn Hacer´in et-Telhîsü´l-habîr´de be­lirttiğine göre söz konusu haberi Ebû Ali b. es-Seken Sahih´inde rivayet et­miştir.

Müellif Asârü´s-sünen üzerine yazdığı et-Ta´lîku´l-hasen´de söz konusu haberi naklettikten sonra şu bilgileri vermektedir. Bu haberin isnadım bu­lamadım. Onu İbn Hacer et-Telhîsü´l-habîr´de nakletmiş ve Ebû Ali b. es-Seken´in Sahih´inde rivayet ettiğini söylemiştir. Onun açıklaması şöyledir: Rafiî, Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Osman (r.a.)´le ilgili haber konusunda İmâmü´I-Haremeyn Cüveynî´nin Nihâyetü´l-matlab eserindeki bilgilere dayanmak­tadır. İbnü´s-Salah buna karşı çıkmış ve konuyla ilgili geniş açıklamalarda bulunduktan sonra böyle bir haber bilinmediğini, Ebû Davud´un Hz. Ali (r.a.)´den bunun aksini rivayet ettiğini söylemiştir. Bize göre bu haberi Ebû Ali b. es-Seken´in Sahih´inde Ebû Vâil Şakik b. Seleme´den rivayet etmiştir. Bu bilinen bir husus olup İbnü´s-Salah´ın açıklamalarını boşa çı­karmaktadır.. Bize göre İbn Hacer´in açıklamaları söz konusu haberin sa­hih olduğunu göstermektedir. İbnü´s-Seken´in Sahih´ine alması da bu se­beple olmalıdır. Hadisin metninde yer alan "efredâ" kelimesinden Hz. Ali (r.a.) ve Osman (r.a.)´in ağız ve burnu ayrı ayrı suyla temizledikleri anlaşıl­maktadır. Söz konusu ifade ağız ve burun temizliğini aynı tek sayıda yap­mış oldukları şeklinde de yorumlanabilir.

19. Abdestle ilgili bir soruya İbn Ebî Müleyke şöyle cevap vermiştir: Abdest Hz. Osman (r.a.)´e da sorulmuştu. Önce su istedi, kendisine bir le­ğen getirildi. Önce leğeni eğdirerek sağ eline döktü ve yıkadı. Sonra elini suya daldınp aldığı su ile üç defa ağzını çalkaladı, üç defa burnuna su verip temizledi, sonra üç defa yüzünü yıkadı, sonra üçer defa sırayla sağ ve sol kollarını yıkadı, elini suya sokup aldığı suyla başını mesh etti, kulaklarının içini ve dışını bir defa yıkadı, en sonunda da ayaklarını yıkayıp, "abdest hakkında soranlar nerede? Ben Resûlullah (s.a.v.)´i böyle abdest alırken gördüm" dedi.[78]

Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir ("Taharet", 51). Sıhhatiyle ilgili Ebû Dâvûd da Münzirî de herhangi bir açıklama, yapmamıştır. (İbn Hacer, et-Tel-hîsü´l-habîr, I, 31) Âsârü´s-sünen de (I, 31) ise isnadının sahih olduğu belirtil­miştir.

20. Süfyan es-Sevrî´nin rivayetlerini topladığı cüzde Ebû Bişr ed-Dûlâ-bî, Muhammed b. Beşşâr > Abdurrahman b. Mehdi > Süfyan > Ebû Ha-şim > Asım b. Lakit > babası isnadıyla rivayet ettiğine göre Hz. Peygam­ber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Oruçlu olmadığın zaman abdest alırken ağız ve burnu bol su ile temizle."

Neylü´l-evtar´da.(1,178) belirtildiğine göre İbnü´l-Kattân el-Mağribî ha­disin sahih olduğunu söylemiştir. Hadisin son kısmının ağız ve burnu bol su ile temizlemeye delalet ettiği açıktır.

21. Amr b. Yahya el-Mâzinî babasından nakleder: Bir adam Amr b. Yah­ya´nın dedesi Abdullah b. Zeyd (r.a.)´e, "Resûlullah (s.a.v.)´in abdest alışı­nı bana gösterebilir misin?" diye sordu. Abdullah b. Zeyd (r.a.), "Evet" de­dikten sonra su istedi. Eline su dökerek onu iki defa yıkadı. Üç defa ağzını çalkaladı, üç defa burnuna su verip dışarı attı, üç defa yüzünü yıkadı. İkişer defa dirseklerine kadar kollarını yıkadı. Ön taraftan arkaya ve arkadan öne olmak üzere iki eliyle başını mesh etti. Mesh ederken başının ön tarafından başlayıp ellerini ensesine götürüyor sonra da ellerini gerisin geriye ilk baş­langıç yerine getiriyordu. En sonunda da ayaklarını yıkadı. Hadisi Buharı rivayet etmiştir.[79]

Hadisin metninde bulunan "kâne" devamlılığa delalet etmektedir. Böy­lece ağza ve burna su vermenin sünnet olduğu ortaya çıkmaktadır. Aynî el-Hidâye´ye yazdığı şerhte "ağza ve burna su vermenin birleştirilmesi husu­sundaki rivayetler bunun caiz olabileceği şeklinde yorumlanmalıdır" de­mektedir. (Aynî, el-Bidâye fîşerhi´l-Hidâye, i, 93)

İbn Hacer´in açıklaması ise şöyledir: Abdullah b. Zeyd b. Asım´ın riva­yeti Buhârî ve Müslim´in ittifakla rivayet ettiği hadislerden olup birçok is-nadla nakledilmiştir. "Ağzını ve burnunu aynı avuçla aldığı suyla temizle­di ve bunu Üç defa yaptı", (Buhârî, "Vudu", 41; Müslim, "Taharet", 18) Buhârî´nin rivayetine göre "ağzım ve burnunu üç avuç suyla üç defa temizledi", (Bu­hârî, "Vudu", 39) Buhârî ve Müslim´in rivayetine göre "ağzını ve burnunu üç avuç suyla Üç defa temizledi", (Buhârî, "Vudu", 41; Müslim, "Taharet", 18) İbn Hibbân´ın rivayetine göre "ağzını ve burnunu ayrı ayrı üç avuç suyla üç de­fa temizledi"[80], Buhârî´nin diğer rivayetine göre "ağzını ve burnunu bir avuç suyla üç defa temizledi" (Buhârî, "Vudu", 46) bunlardan bir kısmıdır. Dâ-rimî, İbn Hibbân ve Hâkim en-Nîsâbûrî´nin İbn Abbas (r.a.)´den rivayeti­ne göre ise Resûlullah (s.a.v.) birer birer abdest almış, ağız ve burun temiz­liğini birleştirmiştir.[81] Aynı hadis Buhârî´nin rivayetinde "bir avuç suyla ağız ve burnunu temizledi" şeklindedir. (Buhârî, "Vudu", 7)

Aynî´nin açıklaması şöyledir: Şöyle denilemez: Hz. Peygamber (s.a.v.)´in bir fiili devamlı yapması onun farz olduğuna delâlet eder. O yüz­den Ehl-i hadis Resûlulîah (s.a.v.)´ın devamlı yapmasından hareketle ağız ve burun temizliğinin hem gusül hem de abdestte farz olduğu sonucuna varmışlardır. Buna cevabımız şu şekildedir: Bize göre Hz. Peygamber (s.a.v.) bazı dua ve zikirleri iki defa yapmasında olduğu gibi ibadetlerle il­gili bir fiili farz olduğu için değil bazen faziletinden dolayı devamlı yapar­dı. Bu durumda ayrıca bir delil bulunmadıkça sadece devamlı yapması bir fiilin farz olduğuna delalet etmez. Nitekim Kur´an-ı Kerim´de abdest için belirli uzuvların yıkanması emredilmiştir. Bunlar arasında ağız ve burun yoktur. (Aynî, el-Bidâye fîşerhi´l-Hidâye, I, 91)

Hz. Peygamber (s.a.v.)´in ağız ve burun temizliğinin yapılmasını emret­tiği sabittir. Emri ise esas itibariyle vücup ifade eder. Bu böyle olmakla bir­likte burada zahir (vücup) anlamında alınamaz. Zira abdestle ilgili âyette yüzün yıkanması emri yeterince açıktır. Bu durumda ağız ve burun temizli­ği emri abdestin farzlarını tamamlayıcı mahiyette olabileceği gibi âyette zik­redilmeyen ilave bir farzın konulması mânasına da gelebilir. Böyle bir ihti­male açık olan bir nas delil olma özelliğini kaybeder. Bu itibarla söz konu­su emir kipiyle farz değil sadece kesin olan müstehaplık hükmü sabit olur.

Sözü edilen emir, şu hadislerde geçmektedir: Buhârî´nin Ebû Hüreyre (r.a.)´den rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.), "Abdest alan burun te­mizliği yapsın, kaza-yi hacetten sonra taşla temizlenen (bîr, üç, beş gibi) tek taşla yapsın!" buyurmuştur. (Buhârî, "Vudu", 25) Ebû Dâvûd ve başkalarının Lakit b. Subre´den rivayetlerine göre de Hz. Peygamber (s.a.v.), ´´Ab­dest aldığın zaman ağzına su ver!" buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, "Taharet", 56)[82] İbn Hacer ve Şevkânî (Neylü´l-evtar, I, 135) hadisin isnadının sahih olduğunu söylemişlerdir.

İbn Hacer, "Abdest alan burun temizliği yapsın!" hadisi hakkında şöyle demektedir: Âlimlerin çoğunluğu buradaki emrin mendup olduğu görüşün­dedir. Nitekim Tirmizî´nin hasen olarak nitelediği, Hâkim en-Nîsâbûrî´nin de sahih olduğunu belirttiği hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) bir bedeviye "ALLAH´ın emrettiği gibi abdest al" (Tirmizî, "Salât", 226; Hâkim en-Nîsâbûrî, ei-Müsîedrek, 1,242)[83] buyurmak suretiyle âyetteki gibi abdest almasını istemiş­tir. Bilindiği gibi âyette burun temizliğinden bahsedilmemektedir. İbnü´l-Münzir´in nakline göre konuyla ilgili emir sahih olmasına rağmen İmam Şâfıî terk edenin namazı iade edeceğine dair aykırı bir görüşün bulunmama­sını abdestte burna su vermenin farz olmadığının delili olarak kabul etmiş­tir. Bu, sağlam bir delildir. Zira Atâ dışında sahabe ve tabiîn âlimlerinden herhangi birinin böyle bir durumda namazın iade edileceği görüşünde oldu­ğu bilinmemektedir. Atâ´nın da görüşünden vazgeçtiği bilinmektedir.

Burada şunu da belirtelim ki hocamın da ifade ettiği gibi Hz. Peygam­ber (s.a.v.)´in söz konusu emrinin müstehaplığa delalet etmesi abdestte bu organların yıkanmasının sünnet oluşuna engel değildir. Zira sünnet hükmü, Hz. Peygamber (s.a.v.)´in bunları devamlı olarak yıkamasıyla sabit olmak­tadır.


 

ceylannur

Yeni Üyemiz
8. Ağız ve Burun Temizliğini Ayrı Ayrı Yapmak



22. Abdullah es-Sanâbihî (r.a.)´in nakline göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kul abdest alırken ağzını temizlediğinde ağzıyla işlediği, burnunu temizlediğinde burnuyla işlediği günahlardan kurtulur. Yüzünü yıkadığında göz kenarlarındakiler de dâhil yüzüyle işlediği, ellerini yıka­dığında tırnak altları da dâhil elleriyle işlediği günahlardan temizlenir. Başını mesh ettiğinde kulakları da dâhil başıyla işlediği günahlardan kur­tulur. Ayaklarım yıkadığında ayak tırnaklarının dipleri de dâhil ayaklarıy­la işlediği günahlardan temizlenir. Daha sonra namaz kılmak için mesci­de yürümesi ve kıldığı namaz kâr hanesine ayrıca yazılır. "[84]

Hadisi İmam Malik, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiş (el-Muvatta, "Taha­ret", 30; Nesâî, "Tahâret",108; İbn Mâce, "Taharet", 6), Hâkim en-NîsâbÛrî de (el-Müstedrek, I, 129) Buhârî ve Müslim´in şartlarına göre sahih olduğunu ve sıh­hatini zedeleyici bir kusurunun bulunmadığım söylemiştir. et-Terğîb´de (I, 40) de belirtildiği üzere Abdullah es-Sanâbihî (r.a.) tanınmış sahâbılerden-dir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)´in, "kul abdesî alırken ağzını temizlediğinde ağ­zıyla işlediği, burnunu temizlediğinde burnuyla işlediği günahlardan kur­tulur" şeklindeki ifadesi ağız ve burun temizliğinin ayrı ayrı yapılacağına delalet etmektedir. Zira hadisin metninde bulunan "fa" harfi iki fiilin peş peşe yapılacağına delalet etmektedir. "İstinşar" kelimesi "istinşak" mana­sında olup burna su çekerek temizlemek anlamındadır. Taberânî´nin Ebû Hüreyre´den istinşak kelimesini kullanarak "abdest alırken burnunu te­mizlediğinde burnundan akan her su damlasıyla koklayarak işlediği her günah da temizlenir" şeklindeki rivayeti de bunu göstermektedir. Heyse-mî´nin de ifade ettiği gibi söz konusu rivayetin ravileri güvenilirdir.

23. Talha b. Musarrıf ´m babasından nakline göre dedesi şöyle demiştir: Resülullah (s.a.v.) abdest alırken huzuruna girdim. Sular yüzünden ve sa­kalından bağrına doğru akıyordu. O´nu ağzına ve burnuna ayrı ayrı su ve­rirken gördüm.[85]

Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. ("Taharet", 55) Kendilerine göre delil olarak kullanılacak seviyede bulunmasına rağmen gerek kendisi gerekse Münzirî sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıklama yapmamıştır. (Azîmâbâdî, Ğa-yetü´l-maksûd, I, 137) Şevkânî es-Seylü´l-cerrâr´da. ve Bulkînî´nin ise el-Ar-fu´ş-şezfde (s. 31) nakline göre İbnü´s-Salah söz konusu hadisin hasen se­viyesinde olduğunu söylemiştir. Aşağıda zikredeceğimiz üzere Taberâ­nî´nin rivayeti "her biri için yeniden su alırdı" şeklindedir.

es-Siâye (i, 23) müellifi, Talha b. Musarrıf > babası > dedesi isnadıyla ri­vayet edilen hadislerin sahih olduğunu, hadis âlimlerinin bunları delil ola­rak kullandıklarını söylemiştir. Ebû Dâvûd ve Münzirî´nin sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıklama yapmamaları, İbnü´s-Salah´m ise hasen olduğunu ifade etmesi bu durumu teyit etmektedir. Nitekim Aynî de, "Ebû Davud´un sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıklama yapmaması sahih olduğunu düşün­düğü anlamına gelmektedir" açıklamasını yapmıştır. (el-Bidâye fi şerhi ´l-Hidâ-ye, 1,691) Zeylaî, Ebû Davud´un rivayet ettiği "ALLAH da kula yönelmeye de­vam eder..." hadisini bunun başka bir misali olarak zikretmektedir. Buna göre Münzirî´nin Uddu´l-mevdûdjf havâşî Sünen-i EbîDâvûd isimli ese­rinde hadisle ilgili açıklamaları şöyledir: Hadisin isnadında yer alan Ebü´I-Ahvas kimdir? İsmi bilinmemektedir. Ondan Zührî´den başka rivayette bulunan yoktur. Nevevî el-Hulasa isimli eserinde "Ebü´l-Ahvas tam ola­rak tanınan bir ravi değildir. Ancak Ebû Dâvûd bundan dolayı hadisi zayıf olarak nitelenemez. Ona göre hadis hasendir" demiştir. (Zeylaî, Nasbu´r-râye, I, 265) Bize göre bazıları Musarnf ´in tanınmayan bir ravi olması sebebiyle zayıf olduğunu ileri sürseler de Talha b. Musarrıf hadisi de böyledir. Zira Ebû Dâvûd onun zayıf olduğunu söylememiş Münzirî de sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıklama yapmamıştır. Bu durum ona göre hadisin hasen ol­duğunu göstermektedir.

İbn Hacer de hadisin zayıf olduğunu söyleyenlerdendir. Ona göre el-Mahşî şöyle der: Söz konusu hadis Leys b. Ebî Süleym´in rivayetindendir. O zayıftır. Süfyan es-Sevrî, "onun zayıf olduğu hususunuda âlimlerin itti­fakı bulunmaktadır" demektedir. (Bulûğu´l-merâm, I, 10) Ancak biz Tirmi-zî´nin onun rivayetini hasen olarak nitelediğini bilmekteyiz. (Tirmizî, "Eşri-be", 3) Heysemî´nin Mecmaü´z-zevâid´de onunla ilgili açıklaması ise şöy­ledir: O müdellis olmakla birlikte güvenilir bir ravidir. İbn Hacer et-Teh-ztb´de İmam Müslim ve sünen müelliflerinin ondan hadis rivayet ettikleri­ne Buhârî´nin ise onun rivayetine eserinde muallak olarak yer verdiğine işaret etmektedir. Daha sonra İbn Hacer, Ebû Davud´un sorduğu soru üze­rine onun hakkında Yahya´nın "lâ be´se bih: onda bir sakınca yok", İbn Adiy´in ise "onun elverişli rivayetleri bulunmaktadır. Zayıf olmasına rağ­men Şu´be b. Haccâc ve Süfyan es-Sevrî ondan hadis rivayet etmişlerdir. Hadisleri yazılabilir" şeklinde cevap verdiklerini nakletmektedir. Berkâ-nî´nin açıklaması da şöyledir: Onu Dârekutnî´ye sordum. "Sâhibu sünne, hadisleri rivayet edilebilir. Ancak o Atâ, Tâvûs ve Mücâhid´in rivayetleri­ni birbirine karıştırdığı gerekçesiyle eleştirilmiştir" şeklinde cevap verdi. Söz konusu ravi, hakkında ihtilaf edilen bir kimsedir. Hadisi hasen seviye­sinden aşağı düşmez.

Yukarıdaki açıklamalarda Leys b. Ebî Süleym´in müdellis olduğu ifade edilmektedir. Ancak Taberânî´nin Mu´cem´inde yaptığı rivayette onun tedis yapmadığı ortaya çıkmaktadır.[86] Nitekim Taberânî´nin Hüseyin b. İshak ;t-Tüsterî > Şeybân b. Ferrûh > Ebû Seleme el-Kindî > Leys b. Ebî Sü-eym > Talha b. Musarrıf > babası > dedesi Ka´b b. Amr el-Yâmî isnadıy-la rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken üç defa ağzına üç defa da burnuna su vermiş ve her biri için yeniden su almıştır. Rivayet Ğaye-tü´l-maksûd´´da (1, 137) da aynı şekildedir. Burada Leys b. Ebî Süleym ha­disi Talha b. Musarrıf´tan semâ yoluyla bizzat aldığını "haddesenî" lafzını kullanmak suretiyle ifade etmiştir. Böylece Musarrıf´m tanınmayan birra-vi olması dışında hadisin sıhhatiyle ilgili herhangi bir kusur kalmamıştır. Yukarıdaki açıklamalarımızla Musarrıf hakkındaki bilgi eksikliği de gide­rilmiştir. Tedrîb´de ifade edildiği üzere bu şekilde tanınmayan raviler İbn Hibbân´a göre güvenilirdir. Bu husustaki açıklaması şöyledir: Hakkında cerh ve ta´dil ile ilgili bilgi bulunmayan, hadis aldığı hocası ve kendisinden rivayet eden talebesi güvenilir ve münker rivayeti de bilinmeyen ravi gü­venilirdir. O´nun es-Sikât isimli eserinde böyle raviler bulunmaktadır. İbn Hibbân hakkında cerh ve ta´dil ile ilgili bilgi bulunmayan ravileri güveni-İir oJarak nitelediği için tenkide uğramıştır. Ancak bu ona ait özel bir yak­laşım olduğu için tenkit edilmemesi gerekir.

Hadisi Musarrıf´tan rivayet eden oğlu Talha Kütüb-i süte ravilerinden olup güvenilirdir. Onun hadisi aldığı Ka´b b. Amr´ın sahâbî olduğu söylen­miştir. Nitekim Ğayetü´l-maksûd´da (1,130) şöyle denilmektedir: Bilindiği gibi hadis âlimlerinin çoğuna göre Ka´b b. Amr Hz. Peygamber (s.a.v.)´i görmüştür. Onu destekleyen sahih hadislerin bulunması rivayetinin mün­ker olmadığını göstermektedir.. Nitekim yukarıda zikredilen Ebû Vâil Şa-kik b. Seleme rivayeti bunlardan biridir. Buna göre o şöyle anlatmaktadır: Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Osman (r.a.)´in abdest azalarını üçer defa yıkadıkları­nı, ağza ve burna ayrı ayrı su verdiklerini gördüm. Daha sonra onlar "Re­sûlullah (s.a.v.)´in böyle abdest aldığını gördük" dediler. İbn Hacer´in et-Telhîsü´l-habîr´de. (I, 38) belirttiğine göre söz konusu haberi Ebû Ali b. es-Seken Sahih´mdt rivayet etmiştir.

Bütün bu açıklamalardan sonra Talha rivayetinin delil olabileceği kesin­lik kazanmaktadır. Ayrıca bu bilgiler Ebû Vâil Şakik b. Seleme rivayetin­de söz konusu olabilecek ihtimali de ortadan kaldırmaktadır. Zira bu riva­yete göre aynı suyla ağız ve burunun ayrı ayrı temizlendiği de anlaşılabilmektedir. Taberânî´nin Resûlullah (s.a.v.)´in ağız ve burun temizliğinde her biri için yeniden su aldığına dair rivayeti ise sözü edilen ihtimali orta­dan kaldırmaktadır. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v.) ağız ve burun temiz­liği için ayrı su kullanmıştır.

Talha rivayetini destekleyen bir diğer haber de yukarıda zikredilen Asım b. Lakît hadisidir. Zira bu hadiste ağız ve burnun bol su ile temizlenmesi söz konusu edilmektedir. Bilindiği gibi bu, ağız ve burun temizliğinde ay­rı ayrı su kullanmayı gerektirmektedir. Zira ağız ve burun temizliğinin ay­nı suyla yapılması durumunda bol su kullanmaktan bahsedilemez. Buna göre Ebû Hanife (r.a.) ve onun görüşünü benimseyenler isabet etmişlerdir. Çünkü bu hususta Hz. Peygamber (s.a.v.)´in hem açıklaması hem de uygu­laması bulunmaktadır. Ağız ve burun temizliğinin aynı suyla yapılmasını sa­vunanlar için böyle bir durum söz konucu değildir. İleride zikredileceği üzere bunların delili farklı şekillerde anlaşılabilecek bir uygulamadan iba­rettir.

24. Hz. Osman (r.a.)´in nakline göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Ellerini, sonra ağzını, sonra burnunu, sonra yüzünü üçer defa, dirseklerine kadar kollarım yıkayıp başını mesh ettikten sonra ayaklarını yıkayarak abdest alan kimse başka bir şey konuşmadan ´ALLAH´ın bir ol­duğuna, ortağı bulunmadığına ve Muhamnıed´in O´nun kulu ve elçisi ol­duğuna şahadet ederim´ derse iki abdest arasında işlediği günahları ba­ğışlanır. "[87]

Kenzü´l-ummârde de zikredildiği üzere Ebû Ya´lâ tarafından rivayet edilen bu hadis zayıftır. Burada bir önceki rivayeti desteklemesi amacıyla zikredilmiştir.

Hadiste burun temizliğinin ağız temizliğinden sonra ayrı olarak zikre­dilmesi bunların ayrı ayrı temizleneceğini açık bir şekilde ortaya koymak­tadır. Hadis zayıf olsa da daha önce zikredilen ve aşağıda söz konusu edi­lecek rivayetler tarafından desteklenmektedir.

25. Habbân´ın rivayetine göre babası Vâsi´, Abdullah b. Zeyd b. Asım el-Mâzinî´yi Resûlullah (s.a.v.)´i gördüğünden bahsedip abdest alışını nak­lederken işitmiştir. Abdullah b. Zeyd (r.a.) şöyle demiştir: Ağzına, sonra burnuna su verdi, sonra yüzünü üç defa yıkadı...

Hadisi Saîd b. Mansur, Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî rivayet etmiş­tir.[88]

Hadisin ağız ve burun temizliğinin ayrı ayrı yapılacağına dair delâleti açıktır. Hadiste yer alan "istinsâr" kelimesiyle, burun temizliği anlamına gelen "istinşâk"ın kastedildiği yukarıda zikredilen Hz. Osman (r.a.) hadisi, Talha b. Musarrıf in babası vasıtasıyla dedesinden nakli ve diğer rivayetler­den anlaşılmaktadır.

Ağız ve burun temizliğinin aynı su ile birlikte yapılacağını ifade eden ri­vayetler abdestte böyle bir kolaylığın da olabileceği şeklinde anlaşılmalı­dır. Hz. Peygamber (s.a.v.)´in bazen bir[89] bazen iki[90] defa yıkadığı rivayet edilmesine rağmen abdest uzuvlarının üçer defa yıkanmasının daha fazilet­li olduğunda İslâm ümmetinin icmâ etmesi de böyledir. Hz. Peygamber (s.a.v.)´in az yıkaması abdest uzuvlarının üçten az da yıkanabileceğim gös­termektedir. Bize göre ağız ve burun temizliğini ayrı suyla ve ayrı ayrı te­mizlemek daha faziletli olmakla birlikte bunları aynı suyla birleştirerek yapmak da mümkündür.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
9. Kulakların Mesh Edilmesi



Bu başlık altında başın mesh edildiği suyla kulakların da mesh edilece­ği ve bunun şekli ele alınacaktır.

26. Resûlullah (s.a.v.)´in abdest alışını İbn Abbas (r.a.) şöyle anlatmak­tadır: Bir avuç su alıp yüzünü, sonra bir avuç su alıp sağ kolunu, sonra bir avuç su alıp sol kolunu yıkadı. Sonra bir avuç su alıp başını ve kulaklarını mesh etti. Kulak içlerini şahadet parmakları, kulak dışlarını ise başparmak-larıyla mesh etti. Böylece hem içlerini hem dışlarını mesh etmiş oldu. Ar­dından bir avuç su alıp sağ ayağını, tekrar bir avuç su alıp sol ayağını yıkadı.

Hadisi İbn Hibbân, İbn Huzeyme ve İbn Mende rivayet etmişlerdir.[91]

Hadis başın ve kulakların aynı suyla mesh edileceği ve kulakların mesh ediliş şekli hususunu açıkça ortaya koymaktadır.

27. İbn Abbas (r.a.)´den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.), "Ku­laklar baştandır" buyurmuştur.

Hadisi Dârekutnî {Sünen, I, 98-99J rivayet etmiştir. Zeylaî, Îbnü´l-Kattân el-Mağribî´nin, "isnadı muttasıl, ravileri güvenilirdir" dediğini nakletmiş-tir.

Zeylaî hadisi zikrettikten sonra ayrıca şu bilgilere de yer vermektedir. Dârekutnî hadisin isnadında problem olduğunu söylemiştir. Ona göre ha­disin isnadında bir yanılma söz konusudur. Zira hadis mürseldir. Dârekut­nî onu İbn Cüreyc > Süleyman b. Musa isnadıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)´den mürsel olarak rivayet etmiştir. (Dârekutnî, Sünen, I, 99) Azimâbâ-dî de Dârekutnî gibi düşünmekte ve şöyle demektedir: İsnadın kendisine dayandığı İbn Cüreyc, hadisi Süleyman b. Musa vasıtasıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)´den mürsel olarak rivayet etmektedir. Bu durum hadisin sıhhatine zarar vermez. Çünkü hadisin hem mürsel hem de muttasıl olarak nakledil­mesine herhangi bir engel bulunmamaktadır. (Zeylaî, Nasbu´r-râye, I, ! i)

İbn Abbas (r.a.)´in rivayet ettiği söz konusu iki hadisin delil olmasıyla ilgili Kureşî´nin açıklaması şöyledir: Resûlullah (s.a.v.), sözü edilen hadi-siyle ya kulakların başta olduğunu veya onların da baş gibi ayrıca mesh edileceğini açıklamıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.)´in bununla kulakların baş­ta olduğunu açıkladığı söylenemez. Zira O (s.a.v.)´in gönderiliş amacı bu olmadığı gibi herkes tarafından bilinen hususta böyle bir açıklamaya da ih­tiyaç bulunmamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu hadisiyle kulakların baş gibi ayrıca mesh edileceğini açıkladığı da söylenemez. Zira iki şeyin bir hususta müşterek olması onlardan birinin diğerine dâhil olmasını gerektir­mez. Nitekim her ikisinin de abdestte yıkanması sebebiyle "ayaklar yüz­dendir" veya mesh etmekteki müşterekliklerinden dolayı "mest baştandır" denilemez. O halde Hz. Peygamber (s.a.v.) söz konusu hadisiyle kulakla­rın baştan arta kalan suyla mesh edileceğini açıklamıştır. Çünkü kulaklar hakiki veya mecazî olarak başa dâhil ise baştan arta kalan suyla mesh edi­lebilirler. "Madem kulaklar baştandır. Öyle ise onları mesh etmekle başın meshine gSrek kalmamalıdır" şeklinde bir itiraz söz konusu olabilir. Bu eleştiriye "kulakların baştan olduğu haber-i vâhidle belirlenmiştir. Bizzat Kur´an´ın tespit ettiği başın meshi hükmünün yerini tutmaz. Aksi halde ha­ber-i vâhidle Kur´an´ın neshi gibi bir durum söz konusu olur." tarzında ce­vap verilebilir. (Kureşî, elAnâye fi ´ tahrîcıl-Hidâye, I, 24)

Bize göre Kureşî´nin bu cevabı Tahâvî´nin şu sözleriyle reddedilebilir gözüküyor: "Kulakların bütünüyle baştan olduklarına dair rivayetler teva­tür seviyesine ulaşmıştır. Aksini ifade edenler ise mütevâtir değildir". (Şer-hu meâni´l-âsâr, I, 20) Buna göre kulağın baştan olduğu hükmü mütevâtir bir haberle sabit olmakta, kulakların baştan olduğuna dair hükmün haber-i vâ­hidle belirlendiği ileri sürülerek verilen cevap itirazı giderememektedir. Buna verilecek asıl cevap şu olmalıdır.: Kulakların meshinin başın meshi yerine geçmeyeceğine dair ümmetin icmâı bulunmaktadır. Bu ise baş yeri­ne kulakların meshinin yeterli olmasının önündeki en önemli engeldir. Rahmetti´l-umme´de "Baş yerine sadece kulağa mesh vermek yeterli de­ğildir. Bu konuda icmâ vardır" denilmektedir.

28. Abdullah b. Zeyd (r.a.)´in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.), "Kulaklar baştandır" buyurmuştur.

Hadisi İbn Mâce ("Taharet", 53) rivayet etmiştir. İsnadı Habib b. Zeyd ha­riç Müslim´in ravilerinden meydana gelmektedir. Zeylaî (Nasbu´r-mye, I,13) ve İbn Hacer´in (et-Telhîsü´l-habîr, I, 33) de ifade ettikleri üzere İbn Hibbân onu es-Sikât´mda etbeü´t-tâbiîn arasında zikretmektedir. Münzirî ve İbn Dakîkul´îd de bu görüşü desteklemişlerdir.

Müellif hadisin konuyla ilgili delil oluş şeklinin İbn Abbas (r.a.) riva­yetinde zikredildiğini söylemiştir. îbn Hacer et-Telhîsu´l-habîr´de söz ko­nusu hadisi zikrettikten sonra, "onun müdrec olduğunu da ifade etmeli­yim" açıklamasına yer vermektedir. Suyûtî Tedrîbü´r-râvVdt şöyle demek­tedir: ´´Kulaklar baştandır" hadisi zayıf ve meşhur hadisin misallerinden ı biridir. Hâkim en-Nîsâbûrî de onu meşhur hadise örnek olarak zikretmek­tedir. Konuyla ilgili diğer hadisler kulakların mesh ediliş şekli hususunu | açıkça ortaya koymaktadır.

Kulakların baştan olmadığını ifade eden hadisler de bulunmaktadır. Bu-Irada önce bu hadisleri zikredecek sonra da gerekli açıklamaları yapacağız, jlbn Hacer et-Telhîsu´l-habîr´de Hz. Peygamber (s.a.v.)´in abdest alışıyla il­gili naklettiği Abdullah b. Zeyd (r.a.) hadisine göre Resûlullah (s.a.v.) kulaklarını başından arta kalan suyla değil ayrı bir suyla mesh etmiştir. Hâ­kim en-Nîsâbûrî´nin hadisi sahih bir isnadla rivayet ettiği görülmektedir. O hadisi Harmele > İbn Vehb > Amr b. Haris > Habbân b. Vâsi´ > babası isnadıyla rivayet etmiştir. Beyhakî ise Osman ed-Dârimî > Heysem b. Ha­rice > İbn Vehb isnadı ve "Resûlullah (s.a.v.) kulaklarını mesh etmek için başını mesh ettiği sudan başka bir su kullanmıştır" lafzıyla rivayet etmiş ve "isnadı sahihtir" açıklamasını yapmıştır. Ancak İbn Dakîkul´îd el-İmâm isimli eserinde İbnü´l-Mukrî´nin İbn Kuteybe > Harmele isnadıyla rivaye­tinde söz konusu hadisi "Resûlullah (s.a.v.) başını elinde arta kalan sudan başkası ile (yeni bir suyla) mesh etmiştir" şeklinde gördüğünü ve bu riva­yette kulaklardan bahsedilmediğini ifade etmiştir. Burada İbn Hibbân´m Sahih´inde îbn Müslim > Harmele isnadıyla Tirmizî´nin de Ali b. Haşrem > İbn Vehb isnadıyla aynı şekilde rivayet ettiklerini hatırlatmalıyız.[92]

İmam Malik´in Nafi > İbn Ömer (r.a.) isnadıyla rivayet ettiğine göre Resûlullah (s.a.v.) kulaklarını mesh etmek üzere parmaklarını ayrıca suyla ıslatırdı. (el-Muvatta, "Taharet", 37) İbn Hacer´in de belirttiği üzere kulaklar baştandır hadisi sihhatiyle ilgili eleştirilmiştir. İbn Hacer´in Bulûğu´l-me-ram isimli eserinde nakline göre Abdullah b. Zeyd (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)´i başını meshten sonra kulakları için ayrı su kullandığını görmüştür. Bu haberi Beyhakî rivayet etmiş ve isnadının sahih olduğunu söylemiş, (es-Sünenü´l-kübrâ, I, 65) Tirmizî eserine almış sahih olduğunu belirtmiştir. (Tir-mizî, "Taharet", 27) Müslim´de söz konusu hadis aynı isnadla "Resûlullah (s.a.v.) başını ellerden arta kalan suyla değil ayrı bir suyla mesh etti" (Müs­lim, "Taharet", 19) şeklinde rivayet edilmiştir. Sahih olan da budur. Burada müellifin "Tirmizî sahih olduğunu belirtmiştir" sözünden kastın, İmam Müslim´in rivayetinin sahih olduğunu ifade etmeliyiz. Nitekim Tirmi­zî´nin rivayeti de "Resûîullah (s.a.v.) başını ellerden arta kalan suyla değil ayrı bir suyla mesh etti" şeklindedir. (Tirmizî, "Taharet", 27) Buna göre söz konusu iki hadis aynı isnadla rivayet edilmiş demektir. Bu rivayetlerle il­gili Zeylaî´nin "mezhebimizin ravilerinin ve isnadlannm çokluğunu esas alarak yaptıkları tercih yerindedir ve kulakların meshi için ayrıca su kullan­mak bunun da olabileceğine (cevazına) delâlet etmektedir" (Nasbu´r-râye, i, 13) şeklindeki açıklaması yerindedir. Nitekim konuyla Şevkânîİbnü´1-Kay-yim´in şöyle dediğini nakletmektedir: Resûlullah (s.a.v.)´in kulakların meshi için ayrı su kullandığına dair sahih bir haber nakledilmemiştir. Bu konuda sahih olan haber İbn Ömer (r.a.)´le ilgilidir. (Neylü´l-evtar, I, 57) Ay­nî de Hz. Peygamber (s.a.v.)´in kulakların meshi için ayrı su kullandığına dair hadisleri "kollarım yıkadıktan sonra elinde ıslaklık kalmadığı için ayrı bir su almıştır" şeklinde anlaşılacağını söylemiştir. (el-Bidâyefîşerhi´l-Hidâye, I. 96-96) Burada kulakların meshi için ayrıca su kullanıldığına dair rivayet­lerin de böyle olabileceğine (cevaza) delâlet ettiğine veya Hz. Peygamber (s.a.v.)´in kollarını yıkadıktan sonra elinde ıslaklık kalmadığı için ayrı bir su aldığı şeklinde anlaşılabileceğini hatırlatmalıyız.

Müellif, İbn Abbas (r.a.) hadisinden itibaren söz konusu edilen rivayet­lerin kulaklara meshin şekline delâlet ettiklerinin açık olduğunu belirtmiş­tir.

29. İbn Abbas (r.a.)´in nakline göre Resûlullah (s.a.v.) kulak içlerini şa­hadet parmaklan, kulak dışlarını ise baŞparmaklarıyla mesh etti. O kulak­ların hefiı içlerini hem de dışlarını mesh etmiştir.

Hadisi İbn Mâce rivayet etmiştir.[93] Zeylaî de İbn Dakîkul´îd´in el-îmâm isimli eserinde isnadının sahih olduğunu ifade ettiğini nakletmiştir. (Nas-bu´r-râye. I, 12)

30. Mahmud b. Halid ile Hişam b. Halid el-Ma´nî "Velid bize bu isnad-la Resûlullah (s.a.v.) kulaklarının içini ve dışını mesh etti şeklinde naklet­ti" demişler, Hişam ise "Parmaklarını kulak deliklerine soktu" cümlesini de ilave etmiştir.

Ebû Dâvûd hadisi rivayet etmiş ve sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıkla­ma yapmamıştır. (Ebû Dâvûd, "Taharet", 51) İbn Hacer et-Telhisu´l-habîr´de, "Ebû Dâvûd ve Tahâvî Mikdam b. Ma´dîkerib hadisini rivayet etmişlerdir. Mikdam hadisinin isnadı hasen seviyesindedir" açıklamasını yapmıştır.

31. İbrahim b. Saîd´ın Veki > Hasan b. Salih > Abdullah b. Muhammed b. Akîl isnadıyla nakline göre Rubeyyi´ bint Muavviz "Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken iki parmağını kulak deliklerine soktu" demiştir.

Ebû Dâvûd hadisi rivayet etmiş ve sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıkla­ma yapmamıştır. (Ebû Dâvûd, "Taharet", 51)

Burada hadisi Tirmizî´nin de, Abdullah b. Muhammed b. Akîl vasıtasıyla Rubeyyi´den rivayet ettiğini ve hasen-sahih diye nitelediğini hatırlatma­lıyız. Tirmizî hadisle,ilgili şu açıklamayı yapmaktadır: Hadisin isnadında bulunan Abdullah b. Muhammed b. Akîl, zabtı itibariyle bazı âlimlerce ten­kit edilmişse de sadûk (doğru sözlü) bir ravidir. Onun hakkında Buhârî´nin "Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûye ve Humeydî, Abdullah b. Muhammed b. Akîl´in hadisini delil olarak kullanmışlardır" dediğini işittim. Ayrıca Bu-hârî onu mukaribüT-hadîs (rivayetleri güvenilir ravilerin rivayetlerine ya­kındır) şeklinde nitelemiştir. (Tirmizî, "Taharet", 26) Bize göre Buhârî´nin bu açıklaması onun güvenilirliği için yeterlidir. Bu durum, özellikle rivayetle­rinin diğer ravilerin nakilleriyle uyum halinde olduğunda daha da geçerli olmaktadır. Hadisin diğer ravileri ise İmam Müslim´in de ravileridir.

32, Rebi el-Müezzin´in Esed > İbn Lehîa > Muhammed b. Aclân > Ab­dullah b. Muhammed b. Akîl isnadıyla Rubeyyi´ bint Muavviz b. Afrâ´dan nakline göre Resûlullah (s.a.v.) onun yanında abdest aldığında, başını saç­larının tamamını kapsayacak şekilde, şakaklarını ve kulaklarının içini ve dı­şını mesh etmiştir.[94]

Hadisi Tahâvî rivayet etmiş olup ravileri güvenilirdir. îsnadda bulunan İbn Lehîa´yı Ahmed b. Hanbel güvenilir olarak nitelemiş, Tirmizî de riva­yetlerinin hasen olduğunu söylemiş, birçok âlim de onun rivayetlerini de­lil olarak kullanmıştır. Hâkim en-Nîsâbûrî isnadda yer alan Abdullah b. Muhammed b. Akîl´in rivayetlerini el-Müstedrek (1,152) isimli eserinde de­lil olarak zikretmek ve hakkında "müstakîmü´l-hadîs (rivayetleri sağlam­dır), şerefçe öndedir" demek suretiyle onun durumunu güçlendirmiştir. Ta­hâvî çok sayıda farklı tarikten Abdullah b. Muhammed b. Akîl > Rubeyyi´ > Hz. Peygamber (s.a.v.) isnadıyla benzeri anlamda hadis rivayet etmiş ve bunları değerlendirmek amacıyla şöyle demiştir: Bu rivayetlerde ön ve ar­ka taraflarıyla kulakların hükmünün başa dâhil olduğu görülüyor. Bu hu­susla ilgili rivayetler tevatür seviyesine ulaşmıştır. Aksini ifade edenler ise tevatür seviyesinde değildir.

Rebi el-Müezzin hadisinin konuya delâleti açıktır. Kulakların başa dâhil olduğuna dair merfû ve mevkuf birçok rivayet bulunmaktadır. Bunun an­lamı Kureşî´nin açıklamasında şöyle ifade edilmektedir: Kulakların baştan

olması, onların baş suyu ile mesh edilmesi demektir. Bu durumda "kulak­ların baştan olduğu haber-i vâhidle belirlenmiştir. Bizzat Kur´an´ın tespit ettiği başın meshi hükmünün yerini tutmaz. Aksi halde haber-i vâhidle Kur´an´ın neshi gibi bir durum söz konusu olur." (el-înâye fi tahrîri´´l-Hidâye, 1,24) Bu görüşe "Tahâvî bu konudaki rivayetlerin tevatür seviyesine ulaş­tığını iddia etmektedir" şeklinde itiraz edilebilir. Ancak Tahâvî bu konuda mütevâtir bir hadisin bulunduğunu değil, konuyla ilgili rivayetlerin hepsi birlikte düşünüldüğünde tevatür seviyesine ulaştıklarından bahsedilebile-ceğini iddia etmektedir. Ona göre konuyla ilgili bütün rivayetler birlikte düşünüldüğünde kulaklar yüz ile değil başla birlikte mesh edilmelidir ve kulakların meshi için ayrıca su kullanmaya da gerek yoktur. Onun "bu ri­vayetlerde ön ve arka taraftarıyla kulaklar başa dâhildir" şeklindeki açık­laması buna delâlet etmektedir. Zira Tahâvî´nin zikrettiği rivayetlerin ta­mamı -ki çoğu uygulamayla ilgilidir- kulakların baştan olduğuna değil baş­la birlikte mesh edileceğine delâlet etmektedir. Onun rivayet ettiği kavli hadis sadece Şehr b. Havşeb isnadıyla naklettiği Ebû Ümâme hadisidir. Buna göre Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken kulaklarını başıyla birlikte mesh etmiş ve "Kulaklar baştandır" buyurmuştur. Şevkânî´nin nakline göre bu kısmın müdrec olduğu (hadise sonradan ilave edildiği) tespit edil­miştir (Neylü´l-evtar, 1,155) "Kulaklar baştandır, onları da mesh ediniz" (a.g.e., i, 203) şeklinde İbn Ömer (r.a.)´ya nispet edilen mevkuf bir rivayet de bu­lunmaktadır. Her iki mevkuf rivayet de mütevâtir değildir. Bu durumda Ta­hâvî´nin "kulaklar baştandır" hadisi´ hakkında tevatür iddiasında bulundu­ğunu söylemek isabetli değildir. Onun tevatür iddiasında bulunduğu husu­sun kulakların başla birlikte mesh edileceği meselesi olduğu ortaya çık­maktadır. Burada problem kulakların baştan olduğu değil, meshi meselesi­dir. Zira kulakların başla birlikte mesh edilmesi hükmü onunla aynı olma­sını gerektirmez. Bu durumda da kulakların meshinin başın meshi yerine geçeceği söylenemez.

el-lnâye sahibi Kureşî´nin "kulakların baştan olduğu haber-i vâhidle belirlenmiştir" sözü doğrudur ve Tahâvî´nin açıklamasıyla çelişmemekte­dir. Zira dikkatle inceleyen kimselerin fark edebileceği üzere Tahâvî bu konuda mütevâtir haberin bulunduğunu iddia etmemektedir. Yukarıda onun kastettiği mütevâtirin hangi mânada olduğuna işaret edilmiştir.

"Tedrîbü´r-râvfds belirtildiği üzere Hâkim en-Nîsâbûrî ´Kulaklar baş­tandır ´ hadisini zayıf ve meşhur hadisin misallerinden biri olarak zikretmektedir" şeklinde bir itirazda bulunulabilir. Bu itirazla ilgili şunları söy­lemeliyiz. Meşhur hadisin tek bir sahih isnadının bulunması, bizzat o se­netle şöhret bulmadıkça onun "sahih meşhur" olmasını gerektirmez. "Ku­laklar baştandır" hadisi sahih bir isnadla meşhur olmamış, aksine eleşti­riye açık bir senetle şöhret bulmuştur. Beyhakî şöyle bir açıklamada bulu­nur: Hadisin en meşhur isnadı Hammad b. Zeyd > Sinan b. Rebîa > Şehr b. Havşeb > Ebû Ümâme (r.a.) tarikidir. Ahmed b. Hanbel, Kuteybe riva­yetinde hadisin merfû veya mevkuf olduğunda tereddüt etmiş ve "Bu Hz. Peygamber (s.a.v.)´in mi yoksa Ebû Ümâme (r.a.)´in sözü müdür? Bilmi­yorum" demiştir. Diğer yandan Süleyman b. Harb, onu Hammad b. Zeyd´den rivayet etmekte ve "o Ebû Ümâme (r.a.)´in sözüdür" açıklama­sını yapmaktadır. (Beyhakî, es-Sünenü´l-kübrâ, I, 65-66) İbn Dakîkıl´îd´in söz konusu hadisle ilgili el-İmâm isimli eserindeki açıklaması da şöyledir: Ha­dis iki açıdan illetlidir. Birincisi isnadında bulunan Şehr b. Havşeb ve Si­nan b. Rebîa´nın tenkit edilmesi, ikincisi ise merfû olup olmadığı hususun­daki şüphedir. Ancak Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn ve Ya´kub b. Şey-be, Şehr b. Havşeb´in güvenilir olduğunu söylemişlerdir. Sinan b. Re­bîa´nın ise Buhârî rivayetlerini eserine almıştır. Ayrıca rivayetlerinde gev­şek olsa da onun hakkında İbn Adiy "ercû ennehû lâ be´se bih: bir sakın­cası bulunmadığını ümit ediyorum", Yahya b. Maîn ise "leyse bi´1-kavî: çok da güçlü değil" açıklamasını yapmışlardır. Bu durumda bize göre hadisi ha-sen seviyesindedir. Zeylaî´den yaptığımız özet bundan ibarettir. (Nasbu´r-râ-ye, I, 10-11) Sonuç itibariyle söz konusu hadis hakkında onun sahih meşhur değil hasen meşhur olduğu söylenebilir.

Burada "hasen meşhur hadisle de Kur´an hükmüne ilavede bulunulabi­lir" şeklinde bir görüş ileri sürülebilir. Hadisin Hz. Peygamber (s.a.v.)´e aidiyeti hususunda kesin bilgimiz ve delâletinin açık olması durumunda buna evet diyebiliriz. "Kulaklar baştandır" hadisi ise meşhur olsa da Hz. Peygamber (s.a.v.)´in kendi sözü olduğu hususunda kesinlik söz konusu değildir. Zira bilindiği gibi hadisin merfû veya mevkuf olduğunda şüphe bulunmaktadır. Burada, "merfû veya mevkuf olduğu hususundaki şüphe Hammad´la ilgilidir. Nitekim ondan rivayette bulunan İbn Harb, mevkuf Ebü´r-Rebi´ ise merfû olarak rivayet etmiştir" denilebilir. Ancak aynı du­rum Müsedded´in Hammad´dan rivayetinde de söz konusudur. Hadisi Mü-sedded, Hammad´dan merfû olarak rivayet ederken başkaları mevkuf ola­rak nakletmektedir. Zeylaî´nin de belirttiği gibi bir hadisi güvenilir ravi merfû diğerleri mevkuf olarak veya kendisi bir defa merfû başka bir za­man ise mevkuf olarak rivayet ederse merfû rivayet tercih edilir. Çünkü si­ka ravilerin ziyadesi makbuldür. Bir kimsenin bir defasında onunla fetva vermesi bir başka zamanda ise merfû hadis olarak onu nakletmiş olması pekâla mümkündür. Bu, ravinin yanıldığı şeklindeki yaklaşıma tercih edi­lir. Bütün bunlara rağmen bu haliyle hadisin merfû olduğunda kesinlik bu­lunmamaktadır. Merfu olması ancak zan ifade edecek düzeydedir.

İbn Hacer, İbn Mâce´nin sahih bir isnadla rivayet ettiği (İtm Mâce, "Taha­ret", 53)[95] ve Münzirî ile İbn Dakîkı´l-îd´in de ona katıldıkları Abdullah b. Zeyd (r.a.) hadisinin müdrec olduğunu söylemiştir. Şevkânî de aynı husu­su ifade etmektedir. (Neylü´l-evtar, I, 155) Bu durumda İbnü´l-Kattân´ın ravi-lerinin güvenilir ve isnadının muttasıl olmasını zikrederek sahih olarak ni­telediği İbn Abbas (r.a.) hadisi dışında konuyla ilgili sahih merfû hadis bu­lunmamaktadır. Ancak o da zan ifade etmektedir. Zeylâî´nin yaptığı araş­tırmadan anlaşılacağı üzere diğer hadislerin tamamı zayıftır. Ayrıca söz ko­nusu hadisin delâleti de açık değildir. Zira hadis mesh konusunda kulakla­rın baştan olduğunu veya böyle olmamakla birlikte onlann başla beraber mesh edilecekleri manalarına gelebilmektedir. Meşhur hadisin delâleti açık değil, farklı şekillerde ani aş ıîab iliyorsa haber-i vâhid gibi kabul edilir ve onunla Ku´an´a ilave hüküm söz konusu olamaz. Sonuç itibariyle Kure-şî´nin "kulakların başa dâhil olduğu haber-i vâhidle belirlenmiştir" açıkla­ması isabetlidir.

33. Ebû Ümâme (r.a.)´in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kul abdest alırken ellerini yıkadığında elleriyle işlediği günahlardan temizlenir. Yüzünü yıkadığında gözüyle bakıp işlediği günah­lardan temizlenir. Başını mesh ettiğinde kulaklarıyla işlediği günahlardan kurtulur. "[96]

Hadisle ilgili Mecmau´z-zevâid´de şu açıklamalara yer verilmiştir: Ha­disin Ebû Galib dışındaki ravileri güvenilirdir. Ebû Galib´in rivayetlerinin delil olarak kullanılabileceği ise ihtilaflıdır. Onun rivayetini Tirmizî hem sahih hem de hasen olarak nitelemiş, Ahmed b. Hanbel de onun bu hadi­sini birçok sahih yoldan rivayet etmiştir. Burada, Abdullah es-Sanabihî ta­rafından "Başını mesh ettiğinde kulakları da dâhil başıyla işlediği günahlardan kurtulur" lafzıyla rivayet edilen hadisi Hâkim en-Nîsâbûrî´nin Sa-hîhaynm şartlarına uygun olduğunu ifade ettiğini, Münzirî´nin de buna katıldığını hatırlatmalıyız.

Hadisin burada delil olarak zikredilmesi "Başını mesh ettiğinde kulak­larıyla işlediği günahlardan kurtulur" cümlesiyle ilgilidir. Zira burada ku­lakların baştan olduğu ve yüz ile değil başla birlikte mesh edileceği açık­ça ortaya konmaktadır. Zeylâî´nin belirttiğine göre (Nasbu´r-râye, i, 12) İbn Abdilber et-Temhîd isimli eserinde Abdullah b. es-Sanabihî hadisinin Ebû Hanife (r.a.) için delil olduğunu zikrederek şöyle demektedir: Zira hadiste "Kul abdest alırken ellerini yıkadığında elleriyle işlediği günahlardan te­mizlenir. Yüzünü yıkadığında gözüyle bakıp işlediği günahlardan temizle­nir. Başını mesh ettiğinde kulaklarıyla işlediği günahlardan kurtulur" buymlmaktadır. Aksi görüşü savunanlar kulakların yüze dâhil olduğuna dair Hz. Ali (r.a.) hadisini delil olarak zikrederler. Buna göre Resûlullah (s.a.v.) namaza başladığında "veccehtü vechı yüzümü çevirdim..." duasını okurdu. Secdeye vardığında ise "ALLAHım sana secde ettim, sana inandım, sana teslim oldum, yüzüm kendisini yaratan, şekillendiren, kulak ve göz verene secde etmiştir" diye dua etti. (Müslim, "Müsâfirîn", 201) Bu hadiste ku­lak ve gözün yüzün bir parçası olduğu ifade edilmektedir. Buna şöyle ce­vap verilebilir. O ´nun yüzünden başka her şey yok olacaktır,[97] âyetinde olduğu gibi bu hadiste de yüz ile kastedilen "zaf´tır. Vücudun bir organının zikredilip tüm bedenin (zat) kastedilmesi bir mecaz şekli olarak dilde yaygın olarak kullanılır. Yüzle birlikte diğer azaların da secdeye git­mesi bu durumu desteklemektedir. Öte yandan "şehrin bahçeleri" ifadesin­de olduğu gibi bazen bir şey zikredilir ve bitişik şeyler de kastedilir. Bu da bir başka mecaz yoludur.

 

ceylannur

Yeni Üyemiz
10. Sakalı Hilallemenin Sünnet Oluşu ve Şekli



34. Hz. Osman (r.a.)´in rivayetine göre abdest alırken Resûlullah (s.a.v.) sakalını hilallerdi.

Hadisi Tirmizî rivayet etmiş ve hasen-sahih olarak nitelemiştir (Tirmizî, "Taharet", 23). İbn Hacer´in Bulûğu´l-merâm"da nakline göre îbn Huzeyme de söz konusu hadisin sahih olduğunu söylemiştir,[98]

Müellif, hadisin sakalı hilallemenin sünnet olduğuna delâletinin açık olduğunu ifade etmiştir. Zira hadiste yer alan "kâne" lafzı, Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sakalını hilallemeyi sürekli bir biçimde yapmakta olduğunu gös­terir. Sünnet bu şekilde sabit olmaktadır.

35. Hz. Aişe (r.anhâ)´mn rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.), abdest alır­ken sakalını suyla hilallerdi.[99]

Mecmau´´´z-zevâid´´de belirtildiğine göre hadisi Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir (Ahmed b. Hanbel, VI, 234) ve ravileri güvenilirdir. İbn Hacer´in de ifade ettiği gibi hadisin isnadı hasendir. (et-Telhîsu´t-habîr, s. 31 i)

Hadisin sakalı hilallemenin sünnet olduğuna delâleti açıktır.

36. Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatmaktadır: Abdest alırken Resûlullah (s.a.v.)´e hizmet ediyordum. Çene altından parmaklarını daldırdı ve sakalı­nı hilalledi. Ben, "Bu nedir?" diye sordum. Resûlullah (s.a.v.) "Rabbim bana böyle emretti" şeklinde cevap verdi.[100]

Hadisi Taberânî Mu´cemü´l-evsaf da (III, 466) rivayet etmiştir. Heysemî de ravilerinin güvenilir olduğunu söylemiştir. (Heysemî, Mecmau´z-zevâid, 1,96)

Hadisin sakalı hilallemenin sünnet olduğuna delâleti açıktır. Ağız ve burna su alma konusunda açıklandığı üzere, burada da Resûlullah (s.a.v.)´in "Rabbim bana böyle emretti" buyurmasından sakalı hilalleme­nin farz olması hükmü çıkmaz.

37. Sadûk (doğru sözlü) bir ravi olan Muhammed b. Halid es-Saffâr´m Muhammed b. Harb > Zebîdî > Zührî > Enes (r.a.) isnadıyîa rivayetine gö­re Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken parmaklarını çenesinin altından sakalı­nın arasına sokarak hilaller ve ´Rabbim bana böyle emretti´buyururdu.[101]

İbn Hacer´in et-Telhîsü´l-habîr´dc belirttiğine göre hadisi Zühlî ez-Züh-riyyâf ında rivayet etmiş, Hâkim en-Nîsâbûrî ve İbnü´l-Kattân el-Mağribî de sahih olduğunu söylemişlerdir.

İbn Hacer et-Telhîsü´l-habîr´de hadisi naklettikten sonra şu açıklamayı yapmıştır: Ravileri güvenilir olmakla birlikte hadis illetlidir. Zira Zühlî ha­disi Yezid b. Abdirabbih > Muhammed b. Harb > Zebîdî > Enes (r.a.) isna­dıyla rivayet etmiştir. Bu isnadda Zebîdî (hocası Zührî´yi zikretmeden) ha­disi Enes b. Malik (r.a.)´ten aldığını belirtmektedir. Hâkim en-Nîsâbûrî ve İbnü´l-Kattân el-Mağribî de sahih olduğunu söylemişlerdir. Ancak söz ko­nusu illet onlara göre hadisin sıhhatine zarar verecek bir seviyede değildir.

Bize göre de hadis sahihtir. Sahih olarak gelen bir hadisi, onun zayıf bir isnadını esas alarak reddetmek doğru değildir. Sözü edilen hadis Zebîdî´ye önce Zührî olmadan ulaşmış daha sonra ise Zührî vasıtasıyla ulaşmış ola­bilir. Zebîdî önce belirli bir sebeple Zührî´den bahsetmemiş daha sonra bu ortadan kalkınca zikretmiş de olabilir. Hadisin sakalı hilallemenin sünnet olduğuna delâleti ise açıktır. İsnadı hakkında hadisin sıhhatine zarar verme­yecek seviyede tenkitler bulunmaktadır. Gayetü´l-maksûd´´da zikredildiği üzere İbnüT-Kayyim bu eleştirileri delilleriyle reddetmiştir.

38. Enes b. Malik (r.a.)´in rivayetine göre Resûlullah (s.a.v.) abdest es­nasında aldığı bir avuç suyla elini çenesinin altından sokarak sakalını hilal­ler ve "Aziz ve Celil olan Rabbim bana böyle emretti" buyururdu.

Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Gerek Ebû Dâvûd gerekse Münzirî hadisin sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıklama yapmamıştır. Azîzî de hadisi Ebû Dâvûd ("Taharet", 57) ve Hâkim en-Nîsâbûrî´nin {el-Müstedrek, I, 149) ri­vayet ettiğini ifade ederek sahih olduğunu söylemiştir.[102]

Abdullah b. Ahmed´in nakline göre babası "sakalı hilalleme konusunda sahih bir rivayet bulunmamaktadır" demiştir. İbn Ebî Hâtim´in rivayetine göre de babası "sakalı hilalleme konusunda Hz. Peygamber (s.a.v.)´den ha­dis sabit olmuş değildir" açıklamasını yapmıştır.

Oysa biz konuyla ilgili sahih hadislerin bulunduğunu görmüştük. Bura­da Azîzî´deki (III, 121) rivayetleri de tekrar hatırlatalım. Resûlullah (s.a.v.)´in abdest esnasında suyla sakalını hilallediğini Ahmed b. Hanbel ve Hâkim en-Nîsâbûrî Hz. Âişe (r.anhâ)´den,[103] Tirmizî ve Hâkim en-Nîsâbû-ri Hz. Osman (r.a.)[104] ve Ammar b. Yasir (r.a.)´den,[105] Hâkim en-Nîsâbûrî Bilal-i Habeşî (r.a.)´den,[106] İbn Mâce ve Hâkim en-Nîsâbûrî Enes b. Malik (r.a.)´ten,[107] Taberânî Mu´cemü´l-kebîr´de (VIII, 278)[108] Ebû Ümâme (r.a.), Ebu´d-Derdâ (r.a.) ve Ümmü Seleme (r.a.)´den, Mu´cemii´i-evsafta (ı, 317)[109] ise Abdullah b. Ömer´den sahih isnadlarla merfû olarak rivayet et­mişlerdir.


 

ceylannur

Yeni Üyemiz
11. Parmakları ve Diğer Abdest Uzuvlarını Ovalamak



39. Lakît b. Subre (r.a.)´in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.), "Abdest aldığında parmaklarım hilalle (aralarını ovarak yıka)!" buyurmuştur.

Hadisi Tirmizî rivayet etmiş ve hasen-sahih olarak nitelemiştir.[110]

40. tbn Abbas (r.a.)´m nakline göre Resûlullah (s.a.v.), "Abdest aldığın­da el ve ayak parmaklarını ovala" buyurmuştur.[111]

Hadisi Tirmizî rivayet etmiş ve hasen-garib olarak nitelemiştir. (Tirmizî, "Taharet" 30) İbn Hacer et-Telhîsü´l-habîf´de hadisle ilgili şöyle demekte­dir: İsnadında bulunan Salih Mevle´t-Tev´eme zayıftır. Ancak Musa b. Uk-be > Salih isnadıyla naklinde Musa b. Ukbe´nin ondan hadisi ihtilat önce­sinde sema yoluyla alması sebebiyle Buhârî hadisin hasen olduğunu söy­lemiştir.

41. Müstevrid b. Şeddâd el-Fihrî (r.a.), "Resûlullah (s.a.v.)´i abdest es­nasında serçe parmağı ile ayak parmaklarının arasını ovduğunu gördüm" demiştir.[112]

Hadisi Tirmizî rivayet etmiş ve "Bu sadece İbn Lehîa vasıtasıyla bildi­ğimiz garib hadistir" demiştir. İbn Hacer et-Telhîsü"I-habîr´de hadisle ilgi­li şöyle demektedir: Ancak Leys b. Sa´d ve Amr b. Haris, İbn Lehîa´ya mütabaat etmişlerdir. Hadisi Beyhakî ve Ebû Bişr ed-Dûlâbî rivayet et­mişlerdir. Dârekutnî de Garaibi Mâlik´de İbn Vehb vasıtasıyla üç kişiden rivayet etmiştir. İbnü´l-Kattân el-Mağribî de hadisin sahih olduğunu söy­lemiştir.

42. Abdullah b. Zeyd (r.a.)´in nakline göre (abdest alırken) Resûlullah (s.a.v.) 2/3 müd miktarında getirilen suyla kollarını ovalamıştır.[113] İbn Hacer´in Bulûğu´1-meranC´da (s. 9) verdiği bilgiye göre hadisi Ahmed b. Han-bel rivayet etmiş İbn Huzeyme de sahih olduğunu söylemiştir. Şevkânî´nin Neylü´l-evtar´âa nakline göre Abdullah b. Zeyd b. Asım (r.a.) "Hz. Pey­gamber (s.a.v.) abdest aldı ve uzuvlarını böyle ovaladı" demiştir.. O hadisi Ahmed b. Hanbel´in rivayet ettiğini ve bunun Abdullah b. Zeyd b. Asım (r.a.)´in naklettiği üç meşhur hadisten biri olduğunu da söylemiştir.

43. İbn Ömer (r.a.)´mn nakline göre Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken yanaklarını ovalar, sakalını parmaklarıyla alttan hilallerdi.[114]

İbn Hacer, et-Telhîsü´l-habîr´dt verdiği bilgiye göre hadisi İbn Mâce, Dârekutnî ve Beyhakî rivayet etmiş İbnü´s-Seken de sahih olduğunu söy­lemiştir. Ayrıca o hadisle ilgili bazı eleştirilere de yer vermiştir. Ancak ha­disin sıhhatini belirlemede ihtilaflara itibar edilmeyeceği için bunlar hadi­se zarar verecek seviyede değildir. Azîzî de, hadisi İbn Mâce´nin rivayet ettiğini ve isnadının hasen olduğunu söyler.

Müellifin açıklaması şöyledir: Hadislerin konuya delâletleri açıktır. Başka türlü su ulaşmadığında abdest uzuvlarını hilallemenin farz olduğun­da şüphe yoktur. Uzuvlara su ulaştığında ise onları hilallemek müstehaptır. Uzuvları ovalamak da müstehaptır. Zira emredilen yıkamak bu şekilde mümkün olabilmektedir. Bazı fakihler ovalamanın sünneti müekkede oldu­ğunu söylemişlerdir. Bize göre de doğrusu budur. Son hadisteki "kâne" lafzı buna delâlet etmektedir. Bu hadiste sadece yanakların ovalanması söz konusu edilmişse de diğer hadislerden Resûlullah (s.a.v.)´in abdest uzuv­larını ovalaya geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim ed-Dürrü´l-muhtaf´da ova­lamak abdestin sünnetleri arasında zikredilmiş, Reddü´l-muhtar´da ise el ve diğer abdest uzuvlarının ovalanması güzeldir denilmiştir. Abdest uzuv­larını ovalamak el-Feth´de abdestin mendupları arasında zikredilmiş, el- Bahr ve´n-nehr´de ise buna uyulmamıştır. Aşağıda zikredileceği üzere mü­ellif mendup olduğu görüşünü benimsemiştir. Bize göre Dürrü´l-muhîar müellifinin çelişkili açıklamalarda bulunması sonucunda el-Bahr ve´n-nehr müellifi ovalamayı sünnet, el-Feth yazarı ise mendup olarak kabul et­mişlerdir.


 

ceylannur

Yeni Üyemiz
12. Abdestte Uzuvları Üçer Defa Yıkamanın Sünnet Oluşu



Bu başlık altında abdest uzuvlarının üçer defa yıkanmasının sünnet olu­şu, bir veya iki defa yıkamanın yeterli olabileceği, ve üç defadan fazla yı­kamanın yasaklandığı hususları incelenerektir.

44. Abdülaziz b. Abdullah el-Üveysî > İbrahim b. Sa´d > İbn Şihab > Atâ b. Yezid isnadıyla rivayet edildiğine göre Hz. Osman (r.a.)´in azaJısı Humrân b. Ebân onu abdest alırken gördüğünü ifade ederek şöyle anlat­maktadır: Önce bir kap su istedi ve ellerine üç defa su döküp onları yıkadı, sonra sağ eliyle aldığı su ile ağzını çalkaladı, burnuna su verip temizledi, sonra üç defa yüzünü yıkadı, sonra dirseklere kadar üç defa kollarını yıka­dı, başını mesh edip ayaklarını topuklarına kadar üçer defa yıkadıktan son­ra Hz. Peygamber (s.a.v.)´in şu hadisini nakletti: "Kim benim abdest aldı­ğım gibi abdest alır da gönlünden hiç bir şey geçirmeyerek iki rekât namaz kılarsa, ALLAH onun geçmiş günahlarını affeder". (Buhârî, "Vudu", 24)

Hadisi Buhârî rivayet etmiştir. Hadisin abdest uzuvlarının üçer defa yı­kanmasının sünnet oluşuna delâleti açıktır. Yukarıda "Ağza ve Buruna Su Vermenin Sünnet Olduğu" başlığı altında zikredilen Abdullah b. Zeyd ha­disinin söz konusu fiili Hz. Peygamber (s.a.v.)´in devamlı yaptığına delâle­ti de açıktır. Azizi"de nakledildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) abdest uzuvla­rını birer defa, ikişer defa ve üçer defa yıkar, bunların her birini uygulardı. Bunu Taberânî Mu´cemü´l-kebir´de Muaz (r.a.)´dan rivayet etmektedir. Al-kamî de hadisin hasen olduğuna işaret etmiştir. Onda ayrıca Hz. Peygam­ber (s.a.v.)´in abdest uzuvlarını çoğu kez üçer defa yıkadığı da kaydedil­mektedir. (Azîzî, III, 154)

45. Enes b. Malik (r.a.) şöyle anlatır: Resûlullah (s.a.v.) abdest için su istedi ve onunla yüzünü, ellerini ve ayaklarını birer defa yıkadıktan sonra, "Bu daha azını ALLAH´ın kabul etmeyeceği kimsenin abdestidir" buyurdu. Bir müddet sonra tekrar su istedi ve onunla yüzünü ve ellerini ikişer defa yıkadıktan sonra, "Bu ALLAH´ın sevabını artırdığı kimsenin abdestidir" bu­yurdu. Bir müddet sonra tekrar su istedi ve onunla yüzünü ve ellerini üçer defa yıkadıktan sonra, "Bu da, Peygamberimiz (s.a.v.) ´in ve O (s.a.v.) ´nden önceki peygamberlerin abdestidir" buyurdu.

İbn Hacer´in nakline göre (et-Telhîsü´l-habîr, I,85) hadisi Ebû Ali b. Seken Sahih´inde rivayet etmiştir.

Bu ve sonraki hadisler abdestte uzuvları üçer defa yıkamanın en fazilet­lisi ve peygamberlerin sünneti olduğuna, fazilet açısından daha sonra sıra­sıyla ikişer ve birer defa yıkamanın geldiğine, uzuvları en az birer defa yı­kamadan alınan abdestle namazın sahih olmayacağına delâlet etmektedir­ler. Abdest uzuvlarını üçer defa yıkamak Hz. Peygamber (s.a.v.)´le birlikte diğer peygamberlerin de sünneti olduğu için Resûlullah (s.a.v.) de genelde bu şekilde davranmış, nadiren birer veya ikişer defa yıkamıştır. Böylece yukarıda zikredilen Muaz (r.a.) hadisinde uzuvların üçer, ikişer ve birer de­fa yıkanmasının aynı olduğuna dair görüşe de cevap verilmiş olmaktadır. Zira Muaz (r.a.) hadisinde hepsinin başında süreklilik bildiren "kâne" bu­lunduğu için hepsini aynı şekilde uyguladığı anlamı çıkmaktadır.

46. Übey b. Ka´b (r.a.)´in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Uzuvlarını birer defa yıkayan abdestini almış olur. Uzuvla­rını ikişer defa yıkayarak abdest alan iki kat sevap kaz.anmış olur. Uzuvla­rını üçer defa yıkayan ise benim ve benden önceki peygamberlerin abdes­tini almış olur."[115]

et-Terğîb´de de belirtildiğine göre hadisi Ahmed b. Hanbel ve îbn Mâ-ce rivayet etmiştir. Her ikisinin isnadında da Zeyd el-Ammî bulunmakta olup güvenilirliği bazı âlimler tarafından ifade edilmiştir. Ahmed b. Han-bel´in diğer ravileri ise Sahih´in ravileridir.

47. İbn Abbas (r.a.)´den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) uzuv­larını birer defa yıkayarak abdest aldı. (Buhârî, "Vudu", 22)

48. Abdullah b. Zeyd (r.a.)´den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) uzuvlarını ikişer defa yıkayarak abdest aldı. (Buhârî, "Vudu", 23)

Hadisin abdest uzuvlarının ikişer defa yıkanacağına delâleti açıktır. Hz. Peygamber (s.a.v.)´in bir gerekçeye dayalı olarak böyle davranma ihtima­li söz konusu olabilir ve gerekçe olmadığında uygulama değişebilir düşün­cesiyle Resûlullah (s.a.v.)´in sözü edilen uygulamasının cevaza delâleti reddedilemez. Zira hadiste herhangi bir gerekçe zikredilmemekte, zahirin­den böyle bir gerekçe bulunmaksızın da uzuvların ikişer defa yıkanacağı anlaşılmamaktadır. Hz. Peygamber (s.a.v.)´in önceki iki hadisindeki açık­lamalarıyla bu konuda cevaz olduğu sabit olmaktadır. Uygulamanın ceva­za delâleti ancak konuyla ilgili açıklamayla birlikte düşünülebilir. Âyetten anlaşıldığı üzere uzuvların birer defa yıkanabileceği Kur´an´la ortaya ko­nulmaktadır.

49. Amr b. Şuayb (r.a.)´in babası vasıtasıyla dedesinden nakline göre bir adam Resûl-i Ekrem (s.a.v.)´e gelip "Yâ Resûlallah (s.a.v.) abdest nasıl alı­nır?" diye sordu. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) de bir kap su isteyerek, ellerini üç kere, yüzünü üç kere, kollarını üç kere yıkadı. Başını mesh etti. Şahadet parmaklarını kulaklarına sokarak uçlarıyla içini, başparmaklarıyla dışlarını mesh etti. Daha sonra ayaklarını üç kere yıkadı ve "Abdest böyle alınır. Bu­na bir şey ilave eden veya eksilten (Resûlullah (s.a.v.)´a muhalefetten do­layı) kendisine kötülük etmiş ve abdestin hakkını vermeyerek (zulmetmiş) olur" buyurdu.[116]

Hadisle ilgili müellifin açıklaması şöyledir. Ebû Dâvûd Haşiye ´sinde verilen bilgiye göre eş-Şeyh Veliyyüddin şöyle demektedir; Resûlullah (s.a.v.)´n uzuvlarını ikişer ve birer defa da yıkaması ve âlimlerin de birer kere de yıkanabileceğinde icmâlarının bulunması sebebiyle el-Hâkim ab­dest uzuvlarını üçten az yıkayan kimsenin kötülük veya zulmetmesi mese­lesinin izaha muhtaç olduğunu söylemiştir. Azîmâbâdî, Gayetü´l-maksûd isimli eserinde bunun izanıyla ilgili şöyle demektedir: Önde gelen bazı âlimler hadisin metninde hazif bulunduğunu ve metnin "bir defa yıkamayı eksik yaparsa" şeklinde olduğunu böylece onunla uzuvlarda yıkanmamış yerin kastedildiğini ifade etmişlerdir. Nuaym b. Hammad b. Muaviye´nin Muttalib b. Hantab vasıtasıyla rivayet ettiği merfû hadis de bunu teyit et­mektedir. Buna göre Resûlullah (s.a.v.) "Abdestte uzuvlar birer ve üçer defa yıkanır. Birden az üçten fazla yıkayan kimse hata etmiş olur" buyurmuş­tur. Muttalib b. Hantab küçük tabiîlerden olduğu için hadis mürseldir. Ra-vileri güvenilirdir. Hadis Amr b. Şuayb rivayetindeki kapalılığı açıklamak­tadır. Bize göre de Azîmâbâdî´nİn bu yorumu, sözü edilen problemle ilgili güzel bir açıklamadır.
 
Üst Alt