c. Mafsalları Gevşeyecek Şekilde Uyumanın Abdesti Bozacağı

ceylannur

Yeni Üyemiz
c. Mafsalları Gevşeyecek Şekilde Uyumanın Abdesti Bozacağı



106. İbn Abbas (r.a.)´in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.), "Uzanıp uyumadıkça secdede iken uyuyana abdest gerekmez. Zira kişi uzanıp uyu­duğunda mafsalları gevşer" buyurmuştur.[198]

Hadisi Ahmed b. Hanbel, Ebû Ya´Iâ rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir­dir. (Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 101)

107. Hz. Ali (r.a.)´in nakline göre Resûlullah (s.a.v.), "Dübürün bağı gözlerdir (Göz uyudu mu bağ çözülür). Bu sebeple uyuyan kimse abdest al­sın."

Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiş, Münzirî, İbnü´s-Salah ve Nevevî ha-sen olduğunu söylemiştir.[199]

108. Yezid b. Kasît´in nakline göre Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir: Oturarak, ayakta iken veya secde ederken uyuyana abdest gerekmez. Ab­dest ancak yatarak uyuyana lâzımdır.[200]

İbn Abbas (r.a.) hadisinin konuya delâleti açıktır. Hz. Peygamber (s.a.v.) abdestin bozulmasının sebebini uzanmak halinde mafsalların gevşemesi olarak belirlemiştir. Öyle ise asıl olan mafsalların gevşemesidir. Bunun so­nucu da mafsalların gevşemesi sonucunu doğuracak şekilde uyumanın ab-desti bozacağıdır. Zikredilen diğer hadislerin konuya delâletleri de açıktır. et-Telhîsü´l-habîr´ĞQ zikredildiğine göre ikinci hadisin isnadı eleştirilmiş­tir. Ancak önemli değildir. Dışkı, idrar ve uykunun abdesti bozduğuna da­ir Afvân b. Assai rivayeti konunun başında geçmişti.

Konuyla ilgili sözü edilen hadislere aykırı rivayetler de bulunmaktadır. Bunlardan biri İbn Hacer´in Bulûğu´l-merâm´da zikrettiği Enes b. Malik (r.a.) hadisidir. O şöyle haber vermiştir: Resûlullah (s.a.v.)´in ashabı, baş­ları öne düşecek kadar (uyuklayarak) yatsı namazını beklerlerdi. Daha sonra abdest almadan namaz kılarlardı.[201] Hadisi Ebû Dâvûd rivayet etmiş, Dârekutnî ise sahih olduğunu söylemiştir. Hadisin aslı Müsiim´de de bu­lunmaktadır.

Mecmaü´z-zevâid´de zikredilen başka bir rivayete göre Enes b. Malik (r.a.) şöyle demiştir: Resûlullah (s.a.v.)´in ashabı yanları üzerine uzanıyor­lardı. Daha sonra namaz kılmak için kimi abdest alır, kimi ise abdest alma­dan namazlarını kılardı. (Heysemî, Keşfü´l-estâr, I, 147; Mecmaü´z-zevâid, 1,248)[202] Haberi Bezzâr rivayet etmiştir. İsnadı, Sahihin ravilerinden meydana gel­mektedir. Ebû Ya´lâ´nın Enes b. Malik (r.a.) vasıtasıyla bazı sahâbîlerden nakline göre de Resûlullah (s.a.v.)´in ashabı yanlan üzerine yatıyor ve uyu­yorlardı. Daha sonra namaz kılmak için bir kısmı abdest alıyor, bir kısmı ise abdest almadan namazlarını kılıyordu. (Ebû Ya´lâ, Müsned, V, 467)[203] İsnadı, sa­hih hadis ravilerinden meydana gelmektedir. Birinci hadis Nasbu´r-râ-ye´de özet halinde zikredilmekte ve Ebû Dâvûd tarafından rivayet edildiği ve Nevevî´nin isnadının sahih olduğunu söylediği ifade edilmektedir.

Dârekutnî´nİn Abdullah b. Muhammed b. Abdülaziz > Muhammed b. Humeyd > Abdullah b. Mübarek > Ma´mer> Katâde isnadıyla nakline gö­re Enes b. Malik (r.a.) şöyle demiştir: İçlerinden birinin horlamasını duya­cak şekilde uyumakta olan ashabın namaza uyandıklarını gördüm. Onlar namazlarını kılıyor abdest almıyorlardı. Abdullah b. Mübarek, "Bizdeki ri­vayet oturarak uyumakta oldukları" şeklindedir demiştir. Dârekutnî, hadi­sin bu haliyle sahih olduğunu söylemiştir. (Dârekutnî, Sünen, I, 130)[204]

Bu üç rivayetle ilgili verilecek cevap şöyledir: Birinci rivayet sahabe­nin yatsıyı oturarak bekledikleri şeklinde anlaşılabilir. Nitekim Zeylaî ba­şın öne düşmesinin oturarak uyuyan kimse için söz konusu olacağını be­lirtmiştir. (Nasbu´r-râye, I, 66) İkinci ve üçüncü rivayetler, iyice uykuya da­lınca abdest alınacağı aksi halde abdeste gerek olmadığı şeklinde anlaşıla­bilir. Dördüncü rivayet ise birinci hadiste olduğu gibi hafif uyuma ile ilgi­li olduğu şeklinde yorumlanabilir. Şeyhimin halifelerinden Doktor Mevle-vî es-Sûfî Muhammed Yusuf el-Becnûrî ve Doktor Muhammed Haşim et-Tehânevî´nin de tecrübelerine dayanarak ifade ettikleri gibi horlama hafif ve oturarak uyuma halinde de olabilir ve her zaman uykunun derinliğine alamet sayılmaz.

Hocam kadınla teni tene değecek şekilde kucak kucağa olmanın abdes-ti bozmasının da bu hadisle desteklendiğini söylemiştir. Zira ResûluUah (s.a.v.) uykunun abdesti bozmasının sebebinin uyunduğunda mafsalların gevşemesi olduğunu, gözlerin ise dübürün bağı konumunda bulunduğunu açıklamıştır. Nitekim başka bir hadiste de asıl abdesti bozanın yellenmek olduğu açıkça belirtilmiştir. Mafsalların gevşemesi yellenmeye sebep ol­maktadır. Böylece hadiste gerçek sebep yerine abdestin bozulmasına vesi­le olan mafsalların gevşemesi zikredilmiştir. Kadına sarılma da buna kıyas edilebilir. Nitekim böyle bir durumda asıl abdesti bozan mezi gelmesidir. Zira kadına sarılma sonucunda genellikle mezi gelir. Burada da kadına sa­rılma mezinin gelmesine sebep olmaktadır. Böylece gerçek sebep yerine abdestin bozulmasına sebep olan kadına sıkı sarılmak zikredilmektedir. Bu­rada şu husus akla takılabilir. Bir kere uyku ile kucak kucağa olma arasın­da fark vardır. Çünkü uyku, vücuttan çıkanı bilmemeyi gerekli kılar. Oysa kucaklamada kişi uyanık olduğu için vücudundan neyin (mezi) çıkıp çık­madığını bilir. Bu durumda bu ikisi birbirine nasıl kıyas edilebilir? Bu te-reddütü şöyle izale edebiliriz. Vücuttan çıkanı bilmeme hali uykuya mansus değildir. Vücuttan çıkanın az ve gözden uzak olması ve bedene bulaş­ması ihtimaline de bağlıdır. Bu yüzden ihtiyata riayet ilkesi bu durumda ab­destin iadesini gerekli kılar.

Bazı fakihlerin konuyla ilgili açıklamaları da uyku halinde abdesti asıl bozanın yellenmek olduğu görüşünü desteklemektedir. Onlara göre sürek­li yellenme hastalığına tutulan kimsenin abdesti uyku sebebiyle bozulmaz. Şu halde abdesti bozduğu kesin olan abdesti bozmayınca abdesti bozma ih­timali olanla abdest nasıl bozulur? Bu, ihtilaflı olsa da içtihat ve araştırma konusudur. Kadına dokunmadan dolayı abdestin bozulması da farklı görüş­lerin ileri sürülebileceği içtihat konusudur. Bizim burada asıl dikkat çek­mek istediğimiz husus İse verilen hükmün sadece re´ye dayanmadığı, dinî bir delile de dayandığıdır. Konuyla ilgili delil hakkında fakihlerin açıklama­larına göre kadına sarılma genellikle mezi gelmesine sebep olmaktadır. Böyle bir durumda mezi gelmeyeceğini söylemek kabul edilemez. Zira bu gibi hallerde az da olsa mezi gelebilir ve vücuda yayılacağı için de fark edilmeyebilir. Bu durumda gerçek sebep yerine abdestin bozulmasına se­bep olarak kadınla kucak kucağa olmanın zikredilmesi ve abdesti yenile­menin gerekli görülmesi ihtiyata uygun olmaktadır.


 

ceylannur

Yeni Üyemiz
d. Namazda Kahkaha İle Gülmek



109. Ebû Musa el-Eş´arî (r.a.) şöyle anlatmaktadır: Gözleri iyi görme­yen bir adam ResûluUah (s.a.v.) namaz kılarken mescide girdi ve orada bir çukura düştü. Namaz kılanlardan birçok kimse güldü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) gülenlerin yeniden abdest alıp namazlarını tekrar kılma­larını emretti.

Bu haberi, Taberânî Mu´cemü´l-kebîf´inde rivayet etmiş olup isnadında bulunan ravileri güvenilirdir. Ancak bazıları ile ilgili değerlendirmede ihti­laf vardır. (Heysemî, Mecınau´z-zevâid, II, 82)

Hadisin konuya delâleti açıktır. Heysemî hadisi zikrettikten sonra, "is­nadında yer alan Muhammed b. Abdülmelik ed-Dakîkî hakkında bilgi bu­lamadım, diğer ravileri ise güvenilirdir" demiştir. Hadisin metninden bah­sederken de bir vesileyle isnaddaki bazı raviler hakkında ihtilaf bulunmak­la birlikte diğerlerinin güvenilir olduğunu ifade etmiştir. Öyle anlaşılıyor ki o, Muhammed b. Abdülmelik ed-Dakîkî hakkında bazı bilgiler elde et­miş ve senedi ceyyid göstermiştir. Sonra kendisine Muhammed b. Abdül­melik ed-Dakîkî´nin Dârekutnî´de mevkuf bir rivayeti de bulunduğu ve Dârekutnî´nin onu zikrettikten sonra sahih olduğunu da ifade ettiği bildi­rilmiştir. (Dârekutnî, Sünen, 1,118) Bu ise onun Muhammed b. Abdüİmelik ed-Dakîkî´nin güvenilir olduğunu söylediği anlamına gelmektedir. İbn Hacer onu Tehzîbü´t-Tehzîb´de (IX, 317) zikretmiş, özetle Ebû Dâvûd dışındaki âlimlerin onu güvenilir olarak nitelediklerini, Ebû Davud´un ise, "hadis naklinde sağlam değildir" dediğini ifade etmiştir.

Şu halde hadis delil olarak kullanılabilir. Ancak et-Ta´lîku´l-hasen´de (I, 36) hadisin muttasıl olmadığı ileri sürülerek şöyle denilmektedir: Hadi­sin bir başka illeti de Mehdî b. Meymun dışında Hişam b. Hassan´dan ri­vayette bulunan hadis hafızlarının isnadda Ebû Musa (r.a.)´ı zikretmeden mürsel olarak rivayet etmeleridir. Hadisin muttasıl olarak bir başka riva­yeti ise Dârekutnî´de bulunmakta olup bu şekilde nakleden tek ravi de Ha­lid b. Abdullah el-Vâsitî´dir. Halid, hadisi "Ebü´l-Âliye > Ensardan bir adam" şeklinde nakletmektedir. Hadisle ilgili Dârekutnî´nin açıklaması şöyledir: Hadisin rivayetinde beş güvenilir hadis hafızı Halid b. Abdullah el-Vâsıtî´ye muhalefet etmektedir. Doğru olanı güvenilir ravilerin rivaye­tidir.

Hadisin mürsel olarak rivayetiyle ilgili bu itiraza şunları söylemeliyiz. Hadisi muttasıl olarak rivayet eden Mehdî b. Meymun İbn Hacer´in de ifa­de ettiği gibi (Takrîb, s. 215-216) Kütüb-i sitte ravilerinden olup güvenilir bir kimsedir. Halid b. Abdullah el-Vâsitî de Kütüb-i sitte ravilerinden güveni­lir bir ravidir. (îbn Hacer, Takrîb, s. 50) Her ikisi de güvenilir olan Mehdî b. Meymun ve Halid b. Abdullah el-Vâsıtî isnada Ebû Musa (r.a.)´i ilave et­mek suretiyle hadisi muttasıl olarak rivayet etmişlerdir. Bu bir ziyadelik-tir. Aksini tercihi gerektirecek bir durum bulunmadığı sürece güvenilir ra-vinin ziyadesi makbuldür. Burada da tercihi gerektirecek bir durum bulun­mamaktadır. Gerçi iki ravinin mürsel rivayetine karşılık beş ravinin mutta­sıl rivayeti tercihi gerektirecek bir durum olarak düşünülebilir. Ancak ba­zen ravi hadisin hem muttasıl hem de mürsel rivayetini bilmekte fakat ho­casından aldığı şekliyle rivayet etmektedir. Bu sebeple Heysemî hadisin mürsel olduğundan bahsetmemiştir. Sonuç itibariyle söz konusu hadis muttasıldır ve delil olarak kullanılabilir.

110. Ebû Hanife (r.a.), Mansur b. Zâzân > Hasan-ı Basrî isnadiyla şöy­le anlatılmaktadır: Hz. Peygamber (s.a.v.) namaz kılarken a´mâ olan bir adam namaz kılmak üzere kıble tarafından gelmişti. İnsanlar da sabah na­mazı kılmaktaydı. Adam bir çukura düşünce bazıları kahkahayla güldü.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), "Kahkaha ile gülenler yeniden abdest alıp namazlarını tekrar kılsınlar" buyurdu.[205]

Hadisi İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî Kitâbu´l-âsâr´ında ri­vayet etmiştir. Hadisle ilgili İbnü´t-Türkmânfnin açıklaması şöyledir: İbn Mende Ma´rifetü´s-sahâbe isimli eserinde söz konusu hadisi Ebû Hanife (r.a.)´in Mansur b. Zâzân > Hasan-i Basrî >Ma´bed b. Ebû Ma´bed isna-dıyla Hz. Peygamber (s.a.v.), Namazda kahkaha ile gülen yeniden abdest alıp namazını tekrar kılsın buyurdu şeklinde naklettiğini söylemiştir. Da­ha sonra Ma´n vasıtasıyla Ebû Hanife (r.a.) isnadını zikrettikten sonra İbn Mende, "Bu ondan rivayet edilen meşhur bir hadistir. Ebû Yusuf, Esed b. Amr ve başkaları da rivayet etmiştir" açıklamasını yapmıştır. (İbnü´t-Türk-mânî, el-Cevherü´n-nakit I, 42)

Burada hadisin İmam Ebû Hanife (r.a.) isnadıyla hem muttasıl hem de mürsel olarak rivayet edildiğini, el-Âsâr´dakı ravilerin güvenilirliğini ve isnaddaki Ma´bed´in sahâbî olduğunu hatırlatmalıyız.

İsnadda bulunan Mansur ve Hasan-ı Basrî Kütüb~i sitte ravilerinden olup güvenilir ve tanınmış ravilerdir. İmamımız Ebû Hanife (r.a.) gibileri­nin durumu ise araştırılmaz. İbnü´t-Türkmânî´nin belirttiği üzere İbn Hib-bân Sahih´inde ondan rivayette bulunmuş, Hâkim en-Nîsâbûrî ise Müs-tedrek´mde onun rivayetini destekleyici olarak zikretmiştir. (el-Cevherü´n-naki, II, 172) İbnü´t-Türkmânî´nin Ma´bed hakkında verdiği bilgi ise şöyle­dir: İbn Mende´nin Ma´rifetü´s-sahâbe´de zikrettiğine göre Ma´bed b. Ebî Ma´bed, İbn Ümmî Ma´bed olup Resûlullah (s.a.v.)´i gördüğünde henüz çocuktu. İbn Mende daha sonra Resûlullah (s.a.v.)´in Ümmü Ma´bed´in çadırına uğradığım, annesinin küçük Ma´bedi kendisine gönderdiğini zik­retmekte ve "Ebû Hanife (r.a.) ondan hadis rivayet etmiştir" diyerek söz konusu hadisi nakletmektedir. Tecrîdü Üsdü´l-ğâbe´ût zikredildiğine (ii, 92) göre Ma´bed b. Ebî Ma´bed el-Huzâî, henüz müslüman olmamasına rağmen Uhud harbinden sonra Ebû Süfyan´ın Medine üzerine yürümesi­ne engel olan kişidir. Daha sonra da müslüman olmuştur.

Hadisle ilgili Zeylaî´nin açıklaması şöyledir: Kahkaha hadisini el-Kâ-miTinde Ali b. Medînî´den muttasıl olarak rivayet eden İbn Adiy, onun açıklamalarını da nakletmiştir. Buna göre Ali b. Medînî hadis hakkında şu

açıklamaları yapmıştır. Kahkaha hadisini en iyi bilenlerden Abdurrahman b. Mehdî bana onun Ebü´l-Âliye´ye dayandığını söyledi. Ben, "Hasan-ı Basrî onu Hz. Peygamber (s.a.v.)´den miirsel olarak rivayet etmekte değil mi?" diye sorunca o, "Hadis bana, Hammad b. Zeyd > Hafs b. Süleyman > Hasan-ı Basrî > Hafsa > Ebü´l-Âliye isnadıyla gelmiştir" şeklinde cevap verdi. Ben, "İbrahim en-Nehâî de hadisi Hz. Peygamber (s.a.v.)´den mür-sel olarak rivayet etmiştir değil mi?" diye sordum. O, "Hadis bana, Şerîk > Ebû Haşim < İbrahim > Ebü´l-Âliye isnadıyla gelmiştir" diye cevap ver­di. Ben, "Zührî de hadisi Hz. Peygamber (s.a.v.)´den mürsel olarak rivayet etmiştir değil mi?" deyince o, "Ben bu hadisi Zührî´nin kardeşinin oğlu­nun kitabında okudum, Zührî´nin yeğeni > Zührî > Süleyman b. Erkam > Hasan-ı Basrî isnadıyla nakledilmekteydi" dedi.

Beyhakî´nin Sünen´inds nakline göre Ahmed b. Hanbei´in açıklaması ise şöyledir: Zührî ve Hasan-ı Basrî konuyla ilgili sahih bir hadis bilseler­di, aksi görüşü benimsemezlerdi. Nitekim Hasan-ı Basrî´nin namazda iken gülen kimsenin abdestinin bozulmayacağı görüşünde olduğu Katâde´den sahih olarak rivayet edilmiştir. Zührî´nin de namazda iken gülen kimsenin abdestini de namazını da iade etmeyeceği görüşünde olduğu Şuayb b. Ebî Hamza ve başkalarında nakledilmiştir. Beyhakî, "hadis muttasıl isnadlarla rivayet edilmiştir, ancak hepsi de zayıftır" demiştir. O konuyla ilgili hadis­ler el-Hilâfiyyât isimli eserinde zikretmiştir.

İbn Adiy el-Kâmil´mde şöyle demektedir: Bu hadisi Hasan-ı Basrî, Ka-tâde, İbrahim en-Nehaî ve Zührî mürsel olarak rivayet etmişlerdir. Ancak hadis onların her birinden hem mürsel hem de muttasıl olarak nakledilmiş­tir. Hepsinin hadisi aldığı kaynak Ebü´l-Âliye´dir. Hadisin kaynağı Ebü´f-Aliye´dir ve o bu rivayetle tanınmaktadır. Âlimler onu bu rivayeti sebebiy­le tenkit etmişlerdir. Diğer rivayetleri ise sahihtir. Zeylaî´nin verdiği bilgi­ye göre İbn Adiy, Yahya b. Maîn´in "İbrahim en-Nahaî´nin tâcirü´1-bah-reyn ve kahkaha hadisleri dışındaki mürselleri sahihtir" dediğini de naklet-miştir. (Zeyiaî, Nasbu´r-râye, I, 51-52) Kahkaha hadisi bilinmektedir. Burada tâciru´l-bahreyn hadisi hakkında da bilgi vermemiz faydalı olacaktır. İbn Ebî Şeybe´nin, Veki > A´meş > İbrahim en-Nehaî isnadıyla nakline göre bir adam, "Ben ticaretle meşgul biriyim, Bahreyn´e gidip geliyorum" de­yince Hz. Peygamber (s.a.v.) "Dört rekâtlı namazları iki rekât olarak kıl" buyurdu. (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, II, 448) Müellif bu mürsel rivayetin isna­dının Kütüb-i sitte ravilerinden meydana geldiğini, ancak A´meş´in müdellis olduğunu söylemiştir.

Zeylaî´den yaptığımız nakillerde, İmam Ebû Hanife (r.a.)´in rivayeti metin bakımından eleştirilmekte, aynı şekilde metnin sonunda zikredilen Ebü´l-Âliye rivayetinde eleştiri konusu edildiği anlaşılmaktadır. Buna bir cevap vermek gerekmektedir. Hasan-ı Basrî rivayeti hakkında yöneltilen eleştiriyle ilgili onun yanında söz konusu rivayetin isnadının bundan ibaret olmayacağını onu başka isnadlarla da elde etmiş olabileceğini hatırlatma­lıyız. Hasan-ı Basrî´nin konu hakkında farklı bir görüş benimsemesi onun rivayet ettiği hadis için bir eleştiri olamaz. Zira onun sözü edilen görüşü kendisine bu hadis ulaşmadan önce benimsemiş olması da söz konusudur. Ebü´l-Âliye´nin mürsel rivayetine yönelik eleştiriye gelince, bir kere onun isnadı sahih, muttasıl rivayeti de delil olarak kullanılabilir. Dolayısıyla ha­disi bir defa mürsel başka bir defa muttasıl rivayet etmiş olması hadisin eleştirilmesini gerektirmez. Zira hadis ona her iki şekliyle de gelmiş ola­bilir. Bu rivayet, Hasan-ı Basrî´nin mürsel rivayeti ile de güçlenmiştir. Böylece kahkaha ile gülmenin abdesti bozduğu makbul isnadlarla tesbit edilmiştir.

İbnü´t-Türkmânî´nin nakline göre İbn Hazm sözü edilen mürsel rivaye­tin ravilerinin çokluğu sebebiyle Mâlikî ve Şafiî´lerin onunla amel etmeyi gerekli gördüklerini söylemiştir. Bize göre Hanbelî´leri de onlara dahil et­mek gerekir. Zira Hanbelîler de mürsel hadisi delil olarak kullanmaktadır. Haydi diyelim ki onlar mürseli delil saymıyorlar. Bir mürselin en alt dü­zeyde değerlendirilmesi onu zayıf hadis saymaktır. Onlara göre zayıf hadis, bu konuda dayandıkları kıyasa tercih edilmelidir. Bize göre İbnü´t-Türk­mânî´nin "onlara göre zayıf hadis kıyasa tercih edilmelidir" açıklaması de­lili olmayan bir iddiadan ibarettir. Zira önde gelen âlimlerin zayıf hadisi delil olarak kullanırken kastettikleri hasen hadisin altında kabul edilen za­yıf değildir. Onlar zayıfla sahih seviyesine ulaşmayan hadisi kastetmektey­diler. Istılahta bu, hasen hadis olarak ifade edilmektedir. Doğrusu ben uzun zamandan beri önde gelen âlimlerin zayıf hadisle amel ettikleri konusunu düşünüyor ve bu âlimlerin zayıf hadisi delil olarak kullanmalarını bir türlü anlayamıyordum. Sonra konuyu ALLAH´ın yardımıyla anlayabildim. Özetini burada zikrettim. Konuyla ilgili geniş bilgi almak isteyen büyük âlim mu-haddis el-Kadî eş-Şeyh Hüseyin b. Muhsin el-Ensârî el-Yemânî´nin et-Tuhfetü´l-merdıyye (s. 270) isimli eserine bakabilir. Onun nakline göre ho­calarımızın da hocası olan büyük âlim es-Seyyid Abdurrahman b. Süleyman el-Menhecü´s-sevîy isimli eserinde konuyla ilgili bilgiler vermektedir. Zayıf hadisle mutlak olarak amel edileceğine -ki bunu başkaları da reddet­memektedir- ve zayıf hadisin re´ye tercih edileceğine dair Ahmed b. Han-bel ´den nakledilen görüşle ilgili İbn Allan şöyle demektedir: Ahmed b. Hanbel ve ilk dönem âlimlerine göre burada kastedilen zayıf, sahih olma­yan anlamındadır. Zira onlara göre hadis sahih ve zayıf olmak üzere iki kıs­ma ayrılmaktaydı. Sahih olmayan her hadis zayıf olarak nitelendirilmekte ve hasen hadisleri de ihtiva etmekteydi. Daha sonra meşhur olan ıstılaha göre ise zayıf, kabul şartlarını taşımayan hadis anlamında kullanılmaktadır. Bu durumda Zerkeşî´nin belirttiğine göre İbnü´I-Arabî´nin hocasından naklettiği zayıf kastedilmemektedir. İbn Huzeyme´nin, "Hanefîler Ebû Ha-nîfe (r.a.)´in zayıf hadisi re´ye tercih ettiğinde ittifak etmişlerdir" şeklinde­ki açıklamasında söz konusu edilen zayıf da bu mânada olmalıdır.

Tuhfetü´l-merdıyye´de (s. 270) zikredildiğine göre konuyla ilgili İbn Tey-miye´nin açıklaması da şöyledir: Hasen, Tirmizî´ye ait bir ıstılahtır. Tirmi-zî´nin dışındakilere göre hadis sahih ve zayıf olmak üzere iki kısma ayrıl­maktadır. Bunlara göre sahih seviyesine ulaşmayan hadislere zayıf den­mektedir. Bu durumda zayıf, bazen yalanla itham edilen veya çok hata ya­pan ravinin rivayet ettiği metruk, bazen da yalanla itham edilmeyen ravi-nin naklettiği hasen olabilir. Ahmed b. Hanbel´in, "Zayıf hadisle amel, kı­yasa tercih edilir" şeklindeki açıklamasının mânası da budur.

Tuhfetü´l-merdıyye´Ğe (s. 270) zikredildiğine göre İbnüM-Kayyim´in î´lâmü>l-muvakkıîn´´dQkı konuyla ilgili açıklaması ise şöyledir: İmam Ah­med b. Hanbel´in dördüncü temel prensibi konuyla ilgili daha güçlü bir de­lil bulunmadığında mürsel ve zayıf hadisi delil olarak kullanmasıdır. O za­yıf hadisi kıyasa tercih etmektedir. Ancak onun zayıf hadisle kastettiği de­lil olarak kullanılmaları ve kendileriyle amel edilmesi asla uygun olmayan uydurma, münker ve yalancılıkla itham edilen ravilerin rivayetleri değildir. Onların zayıfla kastettiklerinin bir kısmı sahih bir kısmı da hasen hadise dâ­hildir. Zira onların döneminde hadis sahih, hasen ve zayıf olmak üzere üç kısma ayrılmamıştı. Sahih ve zayıf olmak üzere iki kısımda incelenmektey­di. Ahmed b. Hanbel´e göre zayıf hadis farklı seviyelerde olabilmektedir. Ona göre bir konuda aksini ifade eden daha güçlü bir rivayet, sahâbî kav­li ve icmâ bulunmadığında zayıf hadisi kıyasa tercih edip delil olarak kul­lanmak gerekmektedir.

Bir başka yerde İbnü´l-Kayyim şöyle demektedir: Hanefîler, Ebû Hanife (r.a.)´nin zayıf hadisi kıyas ve re´ye tercih ettiğinde ittifak etmişlerdir. Ebû Hanife (r.a.) mezhebini bu temel prensip üzerine kurmuştur. Ebû Ha-nife (r.a.) ve Ahmed b. Hanbel´in zayıf hadis ile sahâbî kavlinin kıyas ve re´ye tercih edileceğine dair ifadelerinde zikredilen zayıf, müteahhirûn âlimleri tarafından kullanılan zayıf hadis değildir. Zira mütekaddimûn âlimlerinin zayıf olarak niteledikleri bu hadise müteahhİrûn âlimleri hasen demektedirler.

Açık gerçek budur. Gerçek araştırmacı bundan başka bir sonuca ulaşa­maz. Yani, onların kastettiği zayıf, delil olabilecek seviyede olan hadistir. Bu ise müteahhirûn âlimlerinin hasen olarak niteledikleri hadistir. Nitekim müteahhirûn âlimlerine göre zayıf hadisin herhangi bir değeri bulunma­maktadır. Bu durumda âlimlerin böylesi zayıf hadisi delil olarak kullandık­ları nasıl düşünülebilir? Doğru yola ileten Elçisi (s.a.v.)´in faziletli âlimle­rinin de delaletiyle bu konudaki problemin çözümünü bize nasip eden Al­lah´a sonsuz şükürler olsun.

Merğinânî sözü edilen hadisin rüku ve secdesi olan namazlarla ilgili ol­duğunu söylemiştir. (el-Hidâye, I, 12) Şerhu´l-vikâye´ğq namazda iken kah­kaha ile abdestin bozulmasının akıl baliğ kimseler için söz konusu olduğu, böyle bir durumda çocukların abdestinin bozulmayacağı ifade edilmekte­dir. Konuyla ilgili hocam şöyle demektedir: Namazda iken kahkaha ile ab­destin bozulmasının akıl baliğ kimselerle sınırlandırılmasının delili, dikkat­lerimi hadisin kıyasa aykırı olduğu hususuna çekti. Kıyas dışı bir konuda hüküm verilirken konuyla ilgili hadiste bulunan kayıtlara riayet edilir. Sö­zünü ettiğimiz hadiste ise çocukların bulunduğu kesin değildir. Bu durum­da onların da abdestlerinin bozulacağını söylediğimizde kıyas yapmış olu­ruz. Kıyasa uygun olmayan hususlarda kıyas yapılmayacağını ise bilmekte­sin. Biz böyle bir durumda çocukların abdestinin bozulmayacağına bu ko­nuda bir delil bulunduğu için değil, bozulacağına dair delil bulamadığımız­dan dolayı hükmetmekteyiz. Zira biz böyle bir durumda çocukların abdest­lerinin bozulmayacağını biliyorduk. Ancak söz konusu hadisle bozulup bo­zulmayacağı hususunda şüphe oluştu. "Kesin bilgi şüpheyle ortadan kalk­maz" kuralı gereği böyle bir durumda çocukların abdestlerinin bozulmaya­cağına hükmettik. Kadınlarla ilgili durum ise böyle değildir. Hadiste kadın­ların sözü edilen namazda bulundukları kesin değilse de onlar hakkında ih­tiyat prensibine göre hükmettik. Zira ahkâm konusunda erkeklerle kadın­lar arasındaki farklar son derece azdır. Kadınlar için farklı bir hüküm söz konusu olabilmesi, ayrıca bir delil bulunmasını gerektirmektedir. Böyle bir delil bulunmadığında erkekler hakkındaki hüküm onlar için de geçerlidir. Böylece, "Çocuklar hakkında neden ihtiyat prensibi esas alınarak hüküm verilmemiştir?" sorusuna da cevap verilmiş olmaktadır. Kadınlar da erkek­ler gibi mükellef oldukları için onlar hakkında ihtiyat prensibi uygulanmış, çocuklar ise mükellef olmadıklarından dolayı söz konusu prensibin uygu­lanmasına gerek görülmemiştir.

Bazı fakihler Hz. Peygamber (s.a.v.)´in kahkahanın abdesti bozması se­bebiyle değil, yaptıklarının doğru olmadığını belirtmek ve onları uyarmak amacıyla yeniden abdest almalarını emrettiğini söylemişlerdir. Bu sebeple çocukların bu hususta uyarılmalarına gerek olmadığı gibi kahkaha onların abdestini de bozmaz. Bu konuda geniş bilgi için es-Siâye isimli esere ba­kılabilir. Fethü´l-kadîr´de (I, 47) kahkahanın çocuğun abdestini hem bozar hem de bozmaz diyenlerin bulunduğu ifade edilmektedir. Dürrü´l-muh-tar´da (1,150) ise kahkahanın çocuğun ve uyuyanın abdestini hatta namazı­nı bozmadığı belirtilmekte fetvanın da buna göre olduğu hatırlatılmaktadır.

el-Vikâye sarihinin, "kahkaha çocuğun abdestini bozmaz" diyerek yap­tığı açıklamalar hakkında es-Siâye (I, 246) müellifi şöyle diyor: Bu konuda bir sözüm bir de cevabım olacaktır. Sözüm şudur: Abdestin bozulmasıyla kastedilen yeniden abdest almadan namaz kılınamayacağı ise bu, diğer ab­desti bozan hususlarda olduğu gibi çocuk için geçerli değildir. Çünkü ab­desti bozulduktan sonra yeniden abdest almadan namaz kılan çocuğun ha­ram işlediği ve günah kazandığı söylenemez. Zira çocuk mükellef değildir. Eğer, "kahkaha çocuğun abdestini bozmaz" sözleriyle bunu kastediyorlar-sa o takdirde de bunu tahsis etmeye gerek yoktur. Eğer bununla, "abdesti bozan diğer hususlarda olduğu gibi bu durumda da velisi yeniden abdest almasını isteyemez" demek istiyorlarsa bu kabul edilemez. Zira mükelle­fin sorumlu olduğu her husus çocuğa da öğretilmeli ve buluğ çağına erme­den önce alışkanlık kazanmasına yardımcı olunmalıdır.. Cevaba gelince o da şudur: Onlar birinci anlamı kastetmektedirler. Bunun sonucu da şu ör­nekte ortaya çıkmaktadır. Örneğin çocuk, abdest alıp namaz kılarken kah­kaha ile gülmesi sonra da buluğ çağına ulaşması durumunda abdesti bozan diğer hususların aksine kahkaha abdestini bozmadığı için ilk abdestiyle na­mazını tamamlayabilir.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
111. Ma´mer > Katâde > Ebü´l-Âliye er-Riyâhî isnadıyla nakledildiği­ne göre Resûlullah (s.a.v.) ashabıyla namaz kılarken a´mâ biri kuyuya düş-

tü. Namazdakilerden bazıları güldü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) namazda gülenlerin yeniden abdest almalarını ve namazlarını tekrar kılma­larını emretti.[206]

Hadisi Abdürrezzak b. Hemmam e I-M usannef inde rivayet etmiş olup isnadı Sahîhayn ravilerinden meydana gelmektedir ve sahihtir. Âsârü´s-sü-«erc´deki (1,36) rivayetin isnadı mürseldir ve senedin hepsi zikredilmemek­tedir.

112. İbn Cevsâ > Atıyye b. Bakıyye > Babası > Amr b. Kays es-Sukûnî > Atâ > îbn Ömer (r.a.) isnadıyla nakledildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) "Kahkaha ile gülen kimse yeniden abdest alıp namazını tekrar kılsın" bu­yurdu.[207]

Hadisi Beyhakî rivayet etmiştir. (İbnü´t-Türkmrnî, el-Cevherü´n-nakî, I, 43) İbnü´l-Cevzî, isnadda bulunan Bakıyye´nin genelde tedlis yaptığını, bu ri­vayeti de bazı zayıf ravilerden alıp ismini zikretmemiş olabileceğini belir­terek rivayeti eleştirmiştir. İbnü´t-Türkmânî ve Zeyiaî bu iddiaya, "Bakıy­ye sadûk (doğru sözlü) bir ravidir. Bu rivayetinde hadisi hocasından aldı­ğını açıkça ifade etmiştir. Sadûk (doğru sözlü) olup tedlis yapan ravi hadi­si hocasından aldığını açıklarsa tedlis yapmadığı anlaşılır" şeklinde cevap vermişlerdir. (Nasbu´r-râye, I, 26) Bize göre, İbnü´l-Cevzî´nin zikretmeme­sinden de anlaşıldığı gibi isnaddaki diğer raviler güvenilirdir. İbn Cevsâ hakkında ihtilaf edilmişse de güvenilir olduğu söylenmiştir. Atâ´nın İbn Ömer (r.a.)´dan hadis işittiği ihtilaflıdır. Tercih edilen görüş Atâ´nın İbn Ömer (r.a.)´dan hadis işittiği şeklindedir. Kaldı ki isnaddaki inkıta bize gö­re yeterli bir illet değildir. Destekleyen başka rivayetler de bulunması se­bebiyle hadis hasendir.

İbn Hacer, Tehzib´de Atâ b. Ebî Rebah´m hayatından bahsederken Ha-lid b. Ebî Nevf den Atâ b. Ebî Rebah´ın "ikiyüz sahâbîye yetiştim" dedi­ğini nakletmektedir. Onun nakline göre İbn Abbas (r.a.) de, "Ey Mekkeü-ler! Yanınızda Atâ varken niçin bana geliyorsunuz" demiştir. Aynı açıkla­manın İbn Ömer (r.a.)´dan da nakledildiği kaydedilmektedir. (Tehzîb, VII, 201) Tezkiretü´l-huffâz´da (VII, 201) verilen bilgiye göre Süfyan es-Sevrî, Amr b. Saîd´in babasının şöyle dediğini nakletmiştir: Mekke´ye geldiğin­de İbn Ömer (r.a.)´e soru sorulmaya başlanınca, "Yanınızda Atâ varken so­rularınızı bana getiriyorsunuz" dedi. İbn Ömer (r.a.)´nm böyle bir sözü Atâ´nın sahip olduğu bilgiye vakıf olmadan söylemesi düşünülemez. Bu ise ancak uzun süre birlikte olmakla mümkün olabilir. İbn Hacer´in belirt­tiğine göre Atâ Hz. Osman (r.a.)´in hilafeti döneminde 27 senesinde doğ­muş, İbn Ömer (r.a.) ise 73 senesi sonlarına doğru ya da bir sonraki sene­nin başında vefat etmiştir. İbn Ömer (r.a.) vefat ettiğinde Atâ 46 veya 47 yaşlarındaydı. Bu durumda bu uzun süre içinde Atâ´nın İbn Ömer(r.a.)´dan hadis işitmemiş olması düşünülemez. Bu durum özellikle Atâ´nın Mekke-li olduğu, İbn Ömer (r.a.)´rım ise hac, umre ve başka amaçlarla sık sık Mekke´ye gittiği dikkate alındığında daha da netleşmektedir. "An" sigasıy-la nakledilmesi durumunda iki ravinin buluşma imkânını esas alanlara gö­re bu rivayet muttasıldır. İmam Müslim´in el-Câmiu´s-sahih mukaddime­sinde belirttiği üzere hakim olan görüş de budur. Kesin olarak yerini hatır­lamamakla birlikte İmam Müslim´in Atâ´nın İbn Ömer (r.a.)´dan nakletti­ği hadisi rivayet ettiğini zannediyorum.[208]

İbn Ebî Hâtim´in el-Merâsü´ınde nakline göre Ahmed b. Hanbel, "Atâ, İbn Ömer (r.a.)´dan hadis işitmerniştir", Ali b. Medînî ve Ebû Abdullah ise "Atâ, İbn Ömer (r.a.)´yı görmüş fakat ondan hadis işitmemiştir" demişler­dir. (İbn Hacer, Tehzîb, VII, 203) Câmiu-mesânîdi´l-İmâm´da (II, 494) nakledildiğine göre BuhârîTârîh´inde Atâ hakkında şöyle demektedir: Atâ b. Ebî Rebah´ın künyesi Ebû Muhammed´dir. Benî Cehm´in azatlisıdır. el-Kure-şî, el-Fihrî, el-Mekkî nisbeleri bulunmaktadır. Ebû Rebah´ın ismi Es-lem´dir. Hayve b. Şureyh´in Abbas b. Fadl´dan nakline göre Hammad b. Zeyd, "Mekke´ye Atâ´nın vefat ettiği 114 senesinde geldim" demiştir. Ebû Nuaym ise Atâ´nın 115 senesinde vefat ettiğini söylemiştir. Atâ, İbn Ab­bas, Ebû Hüreyre, Ebû Saîd, Cabir ve İbn Ömer (r.a.e.)´den hadis işitmiş-tir. Bize göre de doğru olan budur. Yani Atâ, Buhârî´nin de açıkladığı gibi İbn Ömer (r.a.)´dan hadis işitmiştir. Kitabımızın bazı yerlerinde Atâ´nın îbn Ömer (r.a.)´dan rivayetlerinin munkati olduğundan söz ettik. Bu açıklama­lar bizzat yaptığımız araştırmalara değil, Ahmed b. Hanbel ve diğer bazı âlimlerin görüşüne dayanmaktadır.

Konuyla ilgili aksi görüşü benimseyenler delil olarak Buhârî´nin mual­lak olarak rivayet ettiği Cabir b. Abduilah (r.a.)´in görüşünü zikretmekte­dirler. Buna göre Cabir b. Abdullah (r.a.), "Namaz kılarken gülen kimse abdestini yenilemeden namazını tekrar kılar" demiştir.[209] Bu görüşe Aynî şöyle cevap vermektedir: Ebû Hanife (r.a.)´irt görüşü onun zikrettiği gibi değildir. Ebû Hanife (r.a.)´in görüşü Cabir ile aynıdır. Ona göre de gülmek namazı bozar, abdesti bozmaz. Kahkaha, hem abdesti hem de namazı bo­zar. Tebessüm ise her ikisini de bozmaz. Gülmek, kişinin sadece kendisi­nin işitebileceği miktardır. Kahkaha, kişinin hem kendisinin hem de yanın-dakinin işiteceği kadar gülmektir. Tebessüm ise gülümsemedir ve sessiz olur. "Kahkahadan bahsetmeyip sadece gülmekten söz eden Dârekutnî´nin rivayetini Hanefîler nasıl delil olarak kullanmaktadır?" sorusuna şöyle ce­vap verilebilir: Hadiste yer alan "gülen kimse" ile kastedilen "kahkaha ile gülen"dir. İbn Ömer (r.a.) rivayeti de buna delâlet etmektedir. İbn Ömer (r.a.) rivayetiyle ilgili İbnü´l-Cevzî´nin eleştirisi hakkında Zeylaî ve İb-nü´t-Türkmânî´nin cevaplan yerindedir Hadisler, birbirlerini tamamlar ve açıklar. (Aynî, Umdetü´l-kârî, 1,793)

Bize göre Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî´nin el-Âsâr´mdakl rivayeti de bu görüşü desteklemektedir. Nitekim Ebû Hanife (r.a.)´in Mansur b. Zâzân > Hasan-ı Basrî isnadıyla mürsel olarak rivayetine göre namaz kılarken bazıları kahkahayla gülmüşlerdi. Bunun üzerine namazı bitirince Re-sûlullah (s.a.v.), "Kahkaha ile gülenler yeniden abdest alıp namazlarını tekrar kılsınlar" buyurmuştur. (Şeybânî, el-Âsâr, 1,421-422) Hadisin isnadı ta­nınmış güvenilir ravilerden meydana gelmektedir. İbn Mende Ma´rifetü´s-sahâbe´sinâo, Ma´n > Ebû Hanife > Mansur b. Zâzân > Hasan-i Basrî > Ma´bed b. Ebî Ma´bed isnadıyla Hz. Peygamber (s.a.v.), "Namazda iken kahkaha ile gülen yeniden abdest alıp namazını tekrar kılsın" şeklinde ri­vayet etmiştir. Daha sonra İbn Mende hadisin Ebû Hanife (r.a.) rivayetiy-le meşhur olduğunu, ondan da Kadı Ebû Yusuf, Esed b. Amr ve başkaları tarafından da nakledildiğini söylemiştir. (İbnü´t-Türkmânî, el-Cevherü´n-nakî, 1, 42)

İsnadda yer alan Ma´bed, İbn Ümmî Ma´bed (r.a.)´dir. Medine´ye hic­ret ettiğinde Resûlullah (s.a.v.) onun çadırına uğramıştır. Ma´bed, Hz. Pey­gamber (s.a.v.)´i çocukluğunda gören bir sahâbîdir. İbn Mende onu eserin­de bu şekilde zikretmiştir. İbn Hacer el-îsâbe´s´ınde (VI, 142) İbn Ebî-Ma´bed ile İbn Ümmî Ma´bed´in ayrı kimseler olduğuna dikkat çekmekte­dir. Onun açıklamasına göre her ikisi de sahâbî olup İbn Ebî Ma´bed Üm-mü Ma´bed´in oğlundan daha büyüktür. Burada söz konusu edilen Ma´bed, Beyhakî´nin iddia ettiği gibi kader hakkında konuşan Ma´bed el-Cühenî değildir. Beyhakî bu bilgiyi herhangi bir isnad zikretmeden ver­mektedir. Bu sebeple de inceleme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca onun kader hakkında konuşan Ma´bed el-Cühenî olduğu düşünülse bile kesin bir şekilde sahâbî olmadığı söylenemez. Nitekim İbn Abdilberr´in el-İstî-âfc´ında verdiği bilgiye göre Vâkıdî onun sahâbî ve erken yaşlarında müs-lüman olduğunu söylemiştir. İbn Ebî Hatim ve el-Künâ´sında Ebû Ahmed de her ikisinin de sahâbî olduğunu söylemişlerdir. Aynı bilgiler el-Cevhe-rü´n-nakVde (1,42) de bulunmaktadır.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
"Hasan-ı Basrî´nin Ma´bed b. Ebî Ma´bed´den hadis işittiği bilinme­mektedir. Üstelik o mürsel rivayetleriyle tanınmaktadır. Buradaki rivayeti­ni de "an" sigasıyla yapmıştır" şeklinde itiraz edilebilir. Bu itiraza cevabı­mız şöyledir: Bize göre bunun hadise herhangi bir zararı yoktur. Çünkü biz isnaddaki kopukluğu bir kusur olarak görmemekteyiz. Ayrıca İbnü´t-Türk­mânî, "Ben hadisi İmam Ebû Hanife (r.a.)´in Müsned´mde okudum. Hadi­si Mekkî b. İbrahim > Ebû Hanife > Hasan-ı Basrî > Ma´kıl b. Yesâr > Ma´bed isnadıyla rivayet etmektedir" demiştir. Aşağıda zikredileceği üzere Hasan-ı Basrî´nin Ma´kıl b. Yesâr´dan hadis işittiği ise bilinmektedir. Bu

durumda isnad hakkında iddia edilen inkıta kusuru da bulunmamaktadır.

Beyhakî´nin iddia ettiği gibi isnadda bulunan Ma´bed´in Ma´bed el-Cü-henî olduğu kabul edilse bile, bize göre burada zikredilen kader hakkında konuşan Ma´bed değildir. Nitekim İbn Hacer Ma´bed el-Cühenî başlığı al­tında şunu söyler: "Ebû Ömer bu kader konusunda konuşan Ma´bed değil­dir" açıklamasını yapmıştır. Onun kader hakkında konuşan Ma´bed el-Cü­henî olduğu da söylenmiştir. Ancak bize göre bu ikinci görüş yanlıştır. Çünkü kaderi" olan Ma´bed´in ismi, nesebi ve babasmm ismi sözü edilen sahâbî ile aynıdır, (el-îsâbe, VI, 118) Buna göre muhtemelen Beyhakî de sa­hâbî ravinin el-Cühenî nisbesini görünce onu kader konusunda konuşan Ma´bed el-Cühenî zannedenlerdendir. Aslında bunlar iki ayrı şahıstır. Biri sahâbî olan Ma´bed b. Halid el-Cühenî (r.a.) diğeri ise sahâbî olmayan Ma´bed´dir. Bu durumda İbnü´t-Türkmânî´nin onun kader konusunda ko­nuşan Ma´bed olduğunu kabul ettikten sonra sahâbî olmasını iddia etmesi isabetli değildir. Onun yapması gereken sahâbî ravinin el-Cühenî nisbesi bulunduğunu kabul etmesi, kader konusunda konuşan Ma´bed´in ise sahâ­bî olduğunu ise reddetmesi ve bizim yaptığımız gibi bu ikisinin ayrı ayrı iki kişi olduklarını tespit etmektir.

113. Bakıyye > Muhammed el~Huzâî > Hasan isnadıyla nakledildiğine göre İmran b. Husayn, namaz kılarken gülen bir adama Hz. Peygamber (s.a.v.)´in "Yeniden abdest al" buyurduğunu haber vermiştir.[210]



[1] Bakara, 30-33

[2] Tin, 4

[3] Zariyat, 56

[4] Enbiya, 107

[5] Haşr, 7

[6] Âl-i İmran, 31

[7] Mâide 5/6

[8] Buhârî, "Vudu", 24. Hadisi Ebû Dâvûd, İçinde makbul olarak nitelenen bir ravinin bulunduğu bir isnadla nakletmiş ("Taharet", 51) ve isnad açısından Buhârî´ye mütabaat etmiştir.

[9] Müslim, "Taharet", 34.

[10] Dârekutnî, es-Siinen, I, 83. Dârekutnî bu rivayetin İsnadında yer alan Abdullah b. Akîl sebebiyle illetli olduğunu söylemiştir. Bize göre ravilerinden Kasım da zayıf­tır. Konuyla ilgili Sa´lebe b. Abbâd´ın babası vasıtasıyla rivayet ettiği meıfû bir ha­dis de bulunmaktadır. Abdestin faziletiyle ilgili bu hadiste "sonra kollarını dirsek­lerine de su değdirerek yıkadı" denilmektedir. Hadis Tahâvî´nin Şehıı meâni´l-âsâr´ı (I. 22), Taberânî´nin Mu´cetniİ´İ-kebîr´ı ve Heysemî´nin Mecmau´z-zevâ-/

[11] Tirmizî, "Taharet", 25; Ebû Dâvûd, "Taharet", 51; İbn Mâce, "Taharet", 52; Ah­med b. Hanbel, VI, 359. Tirmizî hadisi hasen bir isnadla rivayet etmiştir. Ancak onun bu değerlendirmesi muhtemelen hadisin birçok isnadla nakledilmesi sebebiy­ledir. Ayrıca İmam Tirmizî, "gerek sahabe gerekse daha sonraki âlimler uygulama­da bunu esas almışlardır" açıklamasını yapmıştır. O devamla Ca´fer b. Muhammed, Süfyan es-Sevri, Abdullah b. Mübarek, İmam Şafiî ve İshak b. Râhûye´nin de bu görüşü benimsediklerini ve başın bir defa mesh edilmesini yeterli gördüklerini ha­ber vermiştir. Nitekim Muhammed b. Mansur el-Mekkî´nin nakline göre Süfyan b. Uyeyne Ca´fer b. Muhammed´e "başı bir defa mesh etmek yeterli midir?" diye sor­duğumda "Evet vallahi" şeklinde cevap vermiştir.

[12][12] Müellif haberin söz konusu lafızlarla zikrettiği kaynaklarda bulunduğu hususunda yanılmıştır. Zira bu haberi zikredilen kaynaklardan rivayet edenler "sakal" lafzı ol­maksızın nakl etmişi erdir. Nitekim "sakal" lafzının geçtiği tek kaynak Taberânî´nin Mu´cemü´l-kebîr´ıdır (II, 60). Konuyla ilgili İbn Hacer´in el-İsâbe´de (I, 185) yer alan açıklaması şöyledir: Sözü edilen haber İbn Ebî Şeybe, Ahmed b. Hanbel, İbn Ebî Amr, Begavî, Taberânî, Bârûdî ve başkaları tarafından rivayet edilmiş, Buhârî et-Târîh´İnde zikretmiştir. Hepsi de sözü edilen haberi Ebü´l-Esved> Abbâd b. Te-mîm el-Mâzinî > babası vasıtasıyla rivayet etmişlerdir. Temîm el-Mâzinî: "Resûiul­lah (s.a.v.)´i abdest alırken gördüm, ayaklarını su ile mesh elti" demiştir. Ravilerİ-nin tamamı güvenilirdir. İsnadın zayıf olduğunu sadece İbn Ebî Ömer ileri sürmüş­tür. Begavî İse Abbâd´ın babasından bundan başka bir rivayetini ve ona mütabaatı bulunan olup olmadığını bilmediğini ifade etmiştir. Ancak bunun doğruluğu tartış­maya açıktır. Nitekim İbn Mende bundan başka Abbâd´dan biri abdestin bozulup bozulmadığında şüphe etmekle ilgili olmak üzere İki hadis daha rivayet etmiştir. İbn Lehîa bunu amcasından naklettiği hususunda hata etmiştir. İkinci hadisi İse ön­ce Ebü´I-Hasen el-Hâşimî´nin´(ö. 415/1024) Fevâid W I-İsevî´den Leys > Hişam b. Sa´d > İbn Şihab > Abbâd b. Temîm > babası ve amcası isnadıyla elde etmiştik. Bu­na göre onlar Resûiullah (s.a.v.)´i sırt üstü yatarken görmüşlerdir. Bu, Abbâd´ın amcasından rivayeti olarak bilinmektedir. Abbâd´ın hem babası hem de amcasından rivayet etmesine engel bir durum da söz konusu değildir. Bârûdî ise sözü edilen ha­beri Ebû Bekir el-Hüzelî - İbn Şihab ez-Zührî - Abbâd isnadıyla babasından veya amcasından olduğu hususundaki şüphesini de ifade ederek nakletmektedir. Ayrıca o çoğunluğa göre söz konusu haberin Abbâd´ın babası ve Hz. Abdullah b. Zeyd b. Asım el-Mâzinî´nin kardeşi Hz. Temim b. Zeyd el-Ensârî´den de rivayet edildiği­ni söylemiştir. Temim b. Zeyd el-Ensârî´nin Abdullah b. Zeyd b. Asım el-Mâzİ-nî´nin anne bir kardeşi, babasının İse Gaziyye b. Abd-i Amr b. Atıyye b. Hansa ol­duğu da söylenmiştir. Dimyâtî İse İbn Sa´d´ı esas alarak bunun kesinliğine hükmet­miştir. İbn Hibbân da Temim b. Zeyd el-Mâzinî´nin sahâbî olduğunu, hadislerinin •oğlunun yanında bulunduğunu, onların Ahmed b. Hanbe! el-Müsned, IV, 40 ve İbn Huzeyme (Sahih, I, 101) tarafından rivayet edildiğini söylemektedir. Burada Temim´den de rivayet edildiğini de hatırlatmalıyım.

[13] Dârekutnî´nin Sünen´inde ´namazını tamamlayınca´ şeklinde de geçmektedir. Ayrıca ´Resûiullah (s.a.v.) ona dedi..´ ifadesi de yer almaktadır. Bk. Dârekutnî, Sünen, I, 96; Azîmâbâdîet-Ta´lîku´l-muğnû 1,95. Bu hadisenin aslı Sahihayn´da da bulun­maktadır.

[14] Dârekutnî, Sünen, I, 35.

[15] İbn Mâce, "Taharet", 57.

[16] Hadis sahihtir.

[17] Ebû Ya´Iâ´nın Müsned´lnde söz konusu hadis bulunamamıştır (Çev.).

[18] Heysemî haberin sahih ve muhtasar olduğunu, Ahmed b. Hanbel ve Ebû Ya´lâ ta­rafından tam oiarak rivayet edildiğini ra-vilerinin güvenilir olduğunu söylemiştir (bk. Mecmaü´z-ıevâid, V, 106). Münzirî de haberin Ahmed b. Hanbel tarafından ceyyid bir isnadla rivayet edildiğini, Ebû Ya´lâ´nın eserine aldığını Bezzâr´ın da "başını mesh ettiğinde de durum aynıdır" ilavesiyle ve güvenilir bir isnadla naklet­tiğini söylemiştir (Münzirî, et-Terğfb, I, 152).

[19] Müslim´in lafzı "iki topuğunu" şeklindedir.

[20] ei-Mâide 5/6

[21] Ebû Dâvûd, "Taharet", 58; Ahmed b. Hanbel, V, 277; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müs-îedrek, 1, 169. Hadîsle ilgili İbn Hacer´in açıklaması şöyledir: Hadisi Ahmed b. Han­bel, Ebû Dâvûd ve Hâkim en-Nîsâbûrî munkati bir isnadla rivayet etmişlerdir. Bey-hakî de, zayıf olduğunu belirttikten sonra Buhârî´nin ´sahih olmayan bir hadistir´ açıklamasını yapmıştır (İbn Hacer, ed-Dirâye, 1, 72). Bizim tercihimiz de bu şekil­dedir. Zeylaî ise söz konusu hadisin sahih olduğu görüşündedir. Hâkim en-Nîsâbû rî ´nîn ´bu hadis Müslim´in şartına uygundur´ şeklindeki açıklaması üzerine Zey-laî´nin değerlendirmesi şöyledir: Bu tartışmaya açık bir husustur. Zira hadis Sevr b. Yezid vasıtasıyla Râşid b. Sa´d´dan rivayet edilmektedir. Halbuki Sevr b. Ye zid´in Müslim´in el-Câmiu´s-sahih´ındo rivayeti bulunmadığı gibi Buhârî ve [viüs-lim Râşid b. Sa´d´ın rivayetlerini de delil olarak kullanmamıştır. Ahmed b. Hanbel, "daha önce vefat ettiği için Râşid b. Sa´d´ın Sevbân´dan işitmiş olamaz" şeklinde­ki açıklaması da tartışmaya açıktır. Zira âlimler Râşid b. Sa´d´ın Muâviye ile birlik­te Sıffin savaşına katıldığını, Sevbân´m 54 senesinde vefat ettiğini söylemişlerdir. Ayrıca İbn Maîn, Ebû Hatim, İclî, Ya´kub b. Şeybe ve Nesâî onun güvenilir oldu­ğunu ifade etmişlerdir. İbn Hazm onlara muhalefet ederek zayıf olduğunu söyle-misse de bu doğru değildir. Hadiste yer alan "asâib" kelimesi sarık, "et-tesâhîn" ise ayakkabı anlamındadır.

Nevevî´nin nakline göre {el-Mecmıı, 1,499-500) İbnü´l-Münzir ve Tehzîbü´s-Sünen (I, 121-122) İsimli eserinde ise İbnü´l-Kayyim çorap üzerine meshin Hz. Ali, Hz. Ammâr, Hz. Ebû Mes´ud el-Ensârî, Hz. Enes, Hz. İbn Ömer, Hz. Berâ b. Azib, Hz. Bilal, Hz. Abdullah b. Ebî Evfâ ve Hz. Sehl b. Sa´d (r.a.e.) olmak üzere dokuz sa-hâbîden rivayet edildiğini söylemişlerdir. Ebû Dâvûd söz konusu sahâbîlere Hz. Ebu Ümâme, Hz. Amr b. Hureys, Hz. Ömer ve Hz. İbn Abbas (r.a.e.)´i de ilave et­miştir. Saîd b. Müseyyeb, Atâ, Hasan-ı Basrî, Saîd b. Cübeyr, İbrahim en-Nehâî, A´meş, Süfyân es-Sevrî, Hasan b. Salih, Abdullah b. Mübarek, Züfer, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûye, Ebû Sevr, Ebû Yusuf ve Muhammed de bu görüştedirler.

[22] Ahmed b. Hanbel, VI, 13. Müellif bazı açık hatalar ve metinde değişiklikler yap­mıştır. VI, i 3 şeklinde verdiği cilt ve sayfa numarası doğrudur. Burada hadis ve is­nadı şöyledir. Abdürrezzak > Muhammed b. Râşid > Mekhûl > Nuaym b. Hımar > Bilal isnadıyla nakledildiğine göre Resûlullah (s.a.v.), "Mestlere ve başlığa mesh ediniz" buyurmuştur. Bu rivayette tespit edilen hatalar şunlardır:

1. Mekhûl hadisi Nuaym´dan aldığını açık bir şekilde İfade etmemiştir. Hadis met­ninin söz konusu şekilde olması da düşünülemez. Zira MekhûTün sahabeden riva­yetleri mürseldir. O Hz. Enes b. Mâlik (r.a.) dışındaki sahâbîlerden doğrudan hadis almamıştır (İbn Ebî Hatim, el-Merâsîl, s. 165).

2. Nuaym b. Hımar´ın hadisi aldığı Hz. Bilal (r.a.) isnaddan düşmüştür. Bana göre bu durum metinin naklinde yapılan bir değişikliktir. Zira Ahmed b. Hanbel eserin­de bîr sonraki hadisin isnadında Hz. Bilal (r.a.)´i zikretmektedir. Bu durumda söz konusu isnad zayıftır. Hadis el-Müsned´de iki ayrı İsnadla daha rivayet edilmekte olup buniar da aynı gerekçeyle zayıftırlar. Hadisi Süyûtî el-Câmîu´s-sağîr, Münzirî ona yazdığı şerhte Şevkânî ise Neylü´l-evtâr´da. (I, 208) zikretmişler fakat hadisin sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıklama yapmamışlardır..

Burada Hz. Peygamber (s.a.v.)´İn mestlere ve serpuşa meshettiğİnin sahih olarak nakledildiğini, Mestlere ve serpuşa mesh ediniz şeklinde emir olarak naklinin ise sahih olmadığını ifade etmeliyim. Hadis "Mesh ediniz" şeklinde emir olarak gel­seydi engelleyici başka bir delil bulunmadığı takdirde farziyet İfade ederdi. Halbu ki biz Hz. Peygamber (s.a.v.)´in fiillerinin zorunlu bir durum ifade etmediği süre­ce farziyete delil olarak kullanılamayacağı görüşündeyiz. İleride zikredileceği üze­re müellif senedinde ve metninde bulunan problemler sebebiyle hadisi reddetmiş­tir.

[23] Ayrıca bk. İbn Hacer, Fethu´l-bârî, I, 351.

[24] Şafiî, Müsned, s. 6. Atâ´nın Hz. Peygamber (s.a.v.)´e yetişememesi sebebiyle hadis mürseldir. Ancak Buhârî ve Müslim´in Muğire b. Şu´be´den "Resûlullah (s.a.v.) perçemine, sarığına ve mestlerine mesh etti" şeklindeki rivayetleri onun sahih ol­duğuna delâlet etmektedir. Buhârî, "Vudtı", 48; Müslim, "Taharet", 83.

[25] el-Muvatta, "Taharet", 38. Süz konusu hadisi Tirmizî de sahih bir isnadla rivayet etmiştir. ("Taharet", 75)

[26] Taberânî, el-Mu´cemtl´I-kebîr, VIII, 131; Heysem?, Mecmaü´z-zevâid, I, 264; Zey-laî, Nasbu´r-râye, I, 98. İsnadı zayıftır. Heysemî isnadmdaki Hafs b. Ömer el-Adenî´nin zayıf olduğunu söylemiştir.

[27] Konuyla ilgili detaylı açıklama yukarıda geçmişti.

[28] Dârekutnî, et-İlel, VII, 171; Nevevî, el-Minhâc fî Şerhi Sahıh-i Müslim, I, 135. Dâ­rekutnî el-İİel isimli eserinde Hz. Ali b. EbîTâlib (r.a.)´m Hz. Bilâl (r.a.) vasıtasıy­la naklettiği "Hz. Peygamber (s.a.v.) mestleri ve başlığı Üzerine mesh etti" hakkın­daki soruyu şöyle cevaplamıştır: Bu hadisi Hakem b. Uteybe rivayet etmiş ancak bununla ilgili ihtilaf edilmiştir. Seyhan´ın Leys > Hakem >Şureyh b. Hâni > Ali > Bilâ! isnadıyla yaptığı rivayete Mu´temir muhalefet etmiş bunda da ihtilaf edilmiş­tir. Nitekim Müsedded, Amr b. Ali ve A1İ b. Hüseyin ed-Dirhemî, Mu´temir > Leys

 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Hakem > Habib b. Ebî Sabit > Şureyh b. Hâni > Bilâl isnadıyla nakletmişler an­cak İbn Ebi´s-Seri, Mu´temir > Leys >Talha b. Miısarrıf > Şureyh b. Hâni > Bilâl isnadıyla nakletmek suretiyle onlara muhalefet etmiştir. Ayrıca Musa b. A´yen, Mu´temir > Leys > Hakem > Habib > Şureyh b. Hâni > Bilâl isnadıyla; Ebü´l-Mih-yât, Leys > Hakem > İbn Ebî Leylâ > Ka´b b. Ucre > Bilâl isnadıyla rivayet etmiş­lerdir. A´meş de ona muhalefet etmiştir. Nitekim Ebû Muaviye ed-Darîr, Ali b. Müshir, İsa b. Yunus Ebû Züheyr Abdurrahman b. Miğrâ, Ebû Ubeyde b. Ma´n, Ebû Hamza es-Sükkerî, Abdullah b. Nümeyr, Ebû İshak el-Fezârî ve Mııhammed b. Fııdayl, A´meş > Hakem > Abdurrahman b. Ebî Leylâ > Ka´b b. Ucre > Bilâl is­nadıyla rivayet etmek suretiyle ona muhalefet etmişlerdir. Ziyad b. Eyyüb de Mıı­hammed b. Fudayl´dan rivayet etmiş ancak isnad´dan Ka´b b. Ucre´yi düşürmüş­tür. İsnaddan Ka´b´ı kendisi de hocası da düşürmüş olabilir. Abdüsselam b. Harb, A´meş Hakem > İbn Ebî Leylâ > Ka´b b. Ucre isnadıyla rivayet etmiş Bilâl´i ise zikretmem iştir. A1İ b. Abis de Yezid b. Ebî Ziyâd > İbn Ebî Leylâ > Ka´b b. Ucre isnadıyla rivayet etmiş Bilâl´i zikretmemiştir. Zaide b. Kudâme, Ammâr b. Rezîk, Hafs b. Gıyâs ve Ravh b. Müsnfir ise A´meş > Hakem > Abdurrahman b. Ebî Ley­lâ > Berâ > Bilâl isnadıyla rivayet etmişlerdir. Süfyan es-Sevrî ve Şerik de A´meş

> Hakem > İbn Ebî Leylâ > Büâl isnadıyla rivayet etmişler ikisi arasında herhangi bir ravi zikretmemişlerdir. Ebû Sa´d Muhammed b. Mey sere, Süfyân es-Sevrî >

. Mansur ve A´meş > Hakem > İbn Ebî Leylâ > Bilâl isnadıyla rivayet etmiştir. Zeyd b. Ebî Enîse, Ömer b. Âmir, Haccac b. Ertât, Ebû Şeybe İbrahim b. Osman e!-Vâ-sıtî ve Abdullah b. Muharrer de Hakem > İbn Ebî Leylâ > Bilâl isnadıyla rivayet etmişlerdir. Sözü edilen hadisi Şu´be de rivayet etmiştir. Ancak ondan rivayette ih­tilaf edilmiştir. Bakıyye > Şu´be > Haccac b. Ertât > Hakem İsnadıyla yapılan riva­yet hatalıdır. Zira Şu´be b. Haccac > Hakem > İbn Ebî Leylâ > Büâi isnadıyİa ya­pılan rivayet sahihtir. Muhammed b. Abdurrahman b. Ebî Leylâ rivayetinde de ih tilaf edilmiştir. Zira Süfyan b. Uyeyne > Ebân b. Tağlib ve İbn Ebî Leylâ > Hakem > İbn Ebî Leylâ > Bilâl şeklinde iki farklı şekilde nakledilmiştir. İbrahim b. Tah-man ve Ömer b. Yezid´in İbn Ebî Leylâ´dan rivayetleri de aynı şekildedir. Yezid b. Hâdî´nin Muhammed b. Abdurrahman b. Ebî Leylâ > babası > Bilâl isnadıyla riva­yetinde de Hakem senedden düşürülmüştür. Ebû Sa´d el-Bakkal´in Abdurrahman b. Ebî Leyîâ > Bilâl isnadıyla rivayeti ise muhtemelen mevkuf bir rivayettir.

[29] Tirmtzî hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

[30] isnadı zayıftır. Taberânî, Mu´cemii´l-evsat, II, 25-26; Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 256; Ukaylî, ed-Duafâ, III, 439-440.

[31] Bu haber, sahih olması durumunda, Kur´an´da olanla yetinme iddiasıyla Hz. Pey­gamber (s.a.v.)´in hadisini reddetmeye kalkışan kimsenin reddine yönelik olur.

[32] el-Bakara 2/177

[33] el-Mâide 5/6

[34] Hadis hasendir.

[35] Ibn Hacer, bu rivayetin hasen olduğuna işaret etmekle yetinmiştir (İbn Hacer, Fet­hü´l-bârî, I, 590). Taberânî olayın veda haccında meydana geldiğini ifade eden ila­ve kısmını Mu ´cemü ´l-evsat´mda Muhammed b. Nuh b. Harb b. Şeyban b. Ferruh > Harb b. Şureyh > Halid el-Hazâ > Muhammed b. Şîrîn > Cerir b. Abdullah el-Becelî isnadıyla rivayet etmiştir, (bk. Zeylaî, Nasbu´r-râye, I, 163).

[36] Hadis sahihtir.

[37] Hadis zayıftır. Hadisi ayrıca Ebû Dâvûd et-Tayâlisî (Müsned, II, 46), İbn Ebî Şey-be (ei-Mıısannef, I, 23), İbn Mâce ("Taharet", 89), Dûlâbî {el-Künâ, II, 113), İbn Hibbân {Sahîh, IV, 175) ve Ebû Nuaym {et-Tûrîh, II, 96) rivayet etmişlerdir. Söz konusu âlimlerin hepsi hadisi Ebû Şureyh > Zeyd b. Savhân el-Abdî´nin azatlısı Ebû Müslim > Selman isnadıyla "Resûlullah (s.a.v.)´i mestlerine ve başörtüsüne meshederken gördüm" şeklinde rivayet etmişlerdir. Tirmizî´nin rivayeti ise "mest­lerine ve perçemine mesh etti" şeklindedir. İbn Hibbân´in es-Sikâfında, belirttiği üzere bu, Ebû Şureyh ve Ebû Müslim´in hatasıdır. Bize göre hadis hakkında hüküm verilirken üzerinde tartışılan Muhammed b. Zeyd hakkında söz konusu edilen kim olduğunun bilİnmemesinin (cehâletü´I-ayn) ortadan kaldırılması onun nasıl biri ol-duğuyia ilgili cehaleti ortadan kaldırmaz. Ebû Şureyh ve Ebû Müslim ise makbul ravilerdir.

[38] Hadisin senedi zayıftır.

[39] Hadisin sıhhatiyle ilgili açıklamalar yukarıda zikredilmiştir.

[40] isnadında meçhul bir ravi bulunmaktadır. Hadisi Bezzâr ve Taberânî (el-Mu´ce-mü´l-kebîr, II, 92) de rivayet etmiş, Heysemî de Mecmau´z-zevâid´mde (I, 255) zikretmiştir.

[41] Hadis zayıftır. Taberânî onu Mu´cemii´l-evsafta Abdurrahman > Ömer ve Ebû Zür´a > Ali b. Ayyaş el-Elhânî > Ali b. Fudayl b. Abdülazîz el-Hanefî isnadıyla nakletmiştir.

Hadisi "Ölümünden bir ay önce" kısmı hariç İbn Mâce de aynı isnadla riva­yet etmiş ("Taharet", 84), Heysemî de Mecmau´z-zevâid´inde (I, 255) zikret­miştir. Ebû Ya´lâ da Müsned´ine (V\l, 18-119) almıştır. Onun İsnadında zayıf ra-vilerden çok tedlis yapmasıyla tanınan Bakıyye b. Velid bulunmaktadır.

[42] Hadis zayıftır. İsnadında güvenilirliği hakkında bilgi bulunmayan (mestur) bir ravi olan Ömer b. Müsennâ bulunmaktadır.

[43] Ebû Dâvûd, "Taharet", 59. Hadisle ilgili İbn Hacer´in açıklaması (bk. Fethü´l-bâ-rî, I, 351) yerindedir.

[44] Taberânî, Mu´cemü´l-kebîr, VIII, 169; Mu´cemü´l-evsat, II, 61; Heysemî, Mec-tnau´z.-zevâid, I, 257. Hadis Heysemî´nin de ifade ettiği gibi zayıftır.

[45] Taberânî, Mu´cemü´l-kebîr, VIII, 122; Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 260. Hadis Heysemî´nin de İfade etliği gibi zayıftır.

[46] Hadis Heysemî´nin de ifade ettiği gibi zayıftır.

[47] Taberânî, Mu´cemü´l-kebîr, IV, 153; Heysemî, Mecmau´z-zevâid, 1, 275. Rivayet son derece zayıftır.

[48] Ahmed b. Hanbel, V, 421; İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, I, 176; Beyhakî, es-Süne-nü´t-kübrâ, I, 293; Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 255. Ayrıca Zeylaî (bk. Nasbu´r-râye, 1, 168) Taberânî, Mu´cemü´l-kebîr´e aldığını belirtmiş, İshak b. Râhûye ve Haris b. Ebî Üsâme de rivayet etmişlerdir.

[49] Hadisi Taberânî´den başka İbn Mâce ("Taharet", 88) ve Tahâvî (Şerhu meânİ´l-âsâr, I, 97) rivayet etmişlerdir. Hepsi de hadisi İsâ b. Sinan > Dahhak b. Abdurrah­man > Hz. Ebû Musa el-Eş´arî (r.a.) isnadıyla "Resûlullah (s.a.v.)´i abdest aldı. Ço­raplarına ve pabuçlarına mesh etti" şeklinde rivayet etmişlerdir. Tİrmizî konuyla il­gili kısımda buna işaret etmiş, Ebû Dâvûd da hadisi naklettikten sonra "isnadı mut­tasıl değil, sıhhat bakımından güçlü değil" açıklamasını yapmıştır. Bununla Ebû Dâ­vûd, Dahhak b. Abdurrahman´ın Hz. Ebû Musa el-Eş´arî (r.a.)´den hadis işitmedi­ğini ve îsâ b. Sinan´ın da hakkında ihtilaf edildiğini kastetmektedir. Nitekim Iclî ve bazı âlimler onun güvenilir olduğunu söylerken Zehebî rivayetlerinde gevşek oldu­ğunu, hadisi ancak yazılabilecek seviyede bulunduğunu ifade etmiştir.

[50] Taberânî, Mu´cemü´l-evsat, I, 439. Taberânî hadisi Hz. Enes b. Malik (r.a.)´ten de rivayet etmiştir. Ebû Zer hadisi ise Muhammed b. Ali es-Sayİğ > Müseyyeb b. Vâdıh > Mahled b. Hüseyin > Hişam b. Hassan > Humeyd b. Hilal > Abdullah b. Sâmit isnadıyla "Resûlullah (s.a.v.)´i çizmelerine ve başındaki örtüye mesh ederken gördüm" şeklinde rivayet edilmştir.

[51] Benzeri açıklamalar için bk. İbn Hacer, Lisânü´l-Mîzân, VI 40.

[52] Taberânî, Mu´cemü´s-sağîr, II, 95; Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 255. Ömer b. Şebbe hadisi Haremey b. Umâre´den rivayetinde tek kalmıştır. Taberânî, Mu´cemü´s-sağîr´dc hadisi Muhammed b. Fadl b. Esved en-Nadrî > Ömer b. Şebbe en-Nümeyrî > Haremey b. Umâre > Şu´be > Amr b. Dînâr > Yahya b. Ca´de > Abdül-kadir > Hz. Ebû Talha (r.a.) isnadıyla "Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken mestlerine ve başındaki örtüye mesh etmiştir" şeklinde rivayet etmiştir. İsnaddaki ravilerin hepsi güvenilirdir.

[53] Taberânî, Mu´cemü´l-evsat, II, 256; Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 256.

[54] Ahmed b. Hanbel, VI, 12; Müslim, "Taharet", 84; Tirmizî, "Taharet", 75; Nesâî, "Taharet", 86; İbn Mâce, "Taharet", 89. Ayrıca bk. Azimabâdî, Ğâyetü´l-maksûd, I, 143.

[55] el-Mâide 5/6

[56] Burada hadisin sadece ilgili kısmı nakledilmiştir. Hadis için ayrıca bk. Şevkânî, Neylü´t-evtâr, 1, 143.

[57] Aslı itibariyle Buhârî´de de bulunmaktadır. Bk. Buhârî, "Vudu", 24, 28; Müslim, "Taharet", 3,4.

[58] Hadis sahihtir. Begavî, Şerhu´s-sünne, XIII, 262; Taberânî, el-Mu´cemü´l-kebîr, II, 1916; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, III, 9. Hâkim hadisin sahih olduğunu be­lirtmiş Zehebî de onunla aynı görüşü paylaşmıştır. Burada İbn Ebî Hâtim´in hadi­sin ravilerinden Hişam b. Hubeyş hakkında cerh veya ta´dil ifadesi zikretmeksizin eserine aldığını ve oğlundan başka kimsenin ondan rivayette bulunmadığını kaydet­tiğini hatırlatmalıyız. Bu durumda hadisin isnadı sahih olamaz. Hadis Hâkim en-Nî-sâbûrî´nin zikrettiği diğer tariklerin desteğiyle hasen veya sahih mertebesine ula­şabilir. Nitekim Zehebî de söz konusu tariklerin Sahih´\n şartlarına uyduğunu ifa­de etmiştir. Hadisi Beyhakî (Delâil, I, 278) ve Ebû Nuaym da {Delâil, s. 117) riva­yet etmişlerdir.

[59] Müslim, "Taharet", 87.

[60] Taberânî, Mu´cemü´l-kebîr, V, 137; Mu´cemii´l-evsat, II, 288; Heysemî, Mec­mau´z-zevâid, II, 83. Heysemî hadisin isnadının kopuk olduğunu, Dakîkî´nin Övgü­de bulunmasına rağmen isnadındaki ravilerden Muallâ b. Abdurrahman´ın son de­rece zayıf olduğunu söylemiş, İbn Adiy´in onda bir beis bulunmadığı görüşünü de nakletmİştir (Heysemî, Mecmau´z-zevâid, V, 20).

[61] Ahmed b. Hanbel, II, 418; VI, 382; Ebû Dâvûd, "Taharet", 48; İbn Mâce, "Taha­ret", 41; Dârekutnî, Sünen, s. 29; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Miistedrek, I, i46; Beyha-kî, es-Sünenü´l-kübrâ, I, 43, Hadis Ya´kub b. Seleme > Babası > Ebû Hüreyre İs-nadıyla merfu olarak rivayet edilmiş Hâkim en-Nîsâbûrî de sahih olduğunu söyle­miştir. Ya´kub b. Seleme ve babasının meçhul olduğu gerekçesiyle onun bu görü­şü reddedilmiştir. Ancak hadisi güçlendirecek birçok rivayet bulunmaktadır. Nite­kim Münzirî, İbn Hacer bunları zikrederek hadisin güçlendiğini belirtmişlerdir. Ira-kî, İbııü´s-Salah, İbn Kesîr hadisin basen seviyesinde olduğunu ifade etmişdir.

[62] Ebû Dâvûd, "Salât", 148. Hadis sahihtir.

[63] Taberânî Mu´cemü´s-sağîr´de rivayet etmiş, Heysemî Mecmau´z-zevâid´de zikret­miştir (bk. I, 220). İbn Hacer´in Telhîsü´l-Habtr´de (I, 73) nakline göre söz konu­su hadisi Taberânî Mu´cemü´l evsaf´da Ali b. Sabit > Muhammed b. Şîrîn > Ebû Hüreyre isnadıyla rivayet etmiştir. Buna göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş­tur: "Ebû Hüreyre! Abdest aldığında ´bismillah´ ve ´elhamdülillah´ demeyi ihmal etme. Buna devam edersen abdestin bozuluncaya kadar senin için sevap yazılır." Sözü edilen hadisin naklinde Amr b. Ebî Seleme İbrahim b. Muhammed´den riva­yetinde tek kalmıştır. Ayrıca bk. İbnü´l-Cevzî, el-Mevzûâî, III, 186.

[64] Hadis sahihtir. Hadis "her abdest aldıklarında"-şeklinde rivayet edildiği gibi "her namaz kıldıklarında" lafzıyla da nakledilmiştir. Ebû Hüreyre, Zeyd b. Halid, Ali b. Ebî Talib, Abbâs b. Abdülmuttalib, İbn Ömer, Abdullah b. Hanzele ve ismi zikre­dilmeyen bir başka sahâbî olmak üzere yedi sahabe (r.a.e.)´den rivayet edilmiştir. Ebû Hüreyre (r.a.)´den nakledilen hadisin farklı isnadları şöyledir:

a. Ebü´z-Zinâd > A´rec > Ebû Hüreyre (r.a.). Bu isnadla hadis "her namaz kıldıkla­rında" şeklinde nakledilmektedir. Bk. Buhârî, "Cum´a", 8; "Temenni", 9; Müslim, "Taharet", 42; Ebû Dâvûd, "Taharet", 25; Tirmizî, "Taharet", 18; Nesâî, "Taharet", 6; "Mevâkît", 20; İbn Mâce, "Taharet", 7; Ahmed b. Hanbel, II, 531; Şafiî, Tertî-bü´i-Müsned ve´s-sünen, I, 27; Tahâvî, Şerhu Müşkili´l-âsâr, 1, 26-27; Beyhakî, es-Sünenü´l-kübrâ, I, 35.

b. Muhammed b. Amr > Ebû Seleme. Bk. Tirmizî, "Taharet", 18; Ahmed b. Han­bel, II, 339, 419. Bazıları da Ebû Seleme > Zeyd b. Halid isnadtyla rivayet etmiş­tir. Tirmizî, "Bana göre her iki isnad da sahihtir" demiştir.

c. Ubeydullah b. Ömer > Saîd b. Ebî Saîd el-Makburî > Ebû Hüreyre. Bk. İbn Mâ­ce, "Taharet", 107; Ahmed b. Hanbel, II, 433. Aynı isnadla Beyhakî "abdest alır­ken" lafzıyla rivayet etmiştir. Ahmed b. Hanbel de aynı lafızla nakletmiştİr. Ayrıca Beyhakî Abdurrahman b. Serrâc > Saîd b. Ebî Saîd el-Makburî isnadıyla ve "ab­dest alırken misvak kullanmayı farz kılardım" şeklinde de rivayet etmiştir. Hâkim en-Nîsâbûrî el-Müstedrek´´ine almış (I, 146) ve Buhârî ve Müslim´in şartlarına gö­re sahih olduğunu belirtmiş, Zehebî de bunun isabetli olduğu görüşüne varmıştır. O Ebû Ma´şer > Saîd b. Ebî Saîd el-Makburî isnadjyla naklettiği hadiste hem "her abdest aldıklarında" hem de "her namaz kıldıklarında" lafızlarına yer vermektedir. Bu isnadla Tayâlisî de rivayet etmiştir {el-Müsned, I, 48).

d. Mâlik > İbn Şihab > Humeyd b. Abdurrahman b. Avf > Ebû Hüreyre isnadıyla "her abdest alındığında" lafzıyla rivayet edilmiştir. Bk. Ahmed b. Hanbel, II, 460, 517. Tahâvî ve Beyhakî de aynı isnadla rivayet etmişlerdir. Buhârî aynı isnadla ve "her abdest alındığında" lafzıyla muallak olarak rivayet etmiş, îbn Hacer ise bu ri­vayeti Nesâî ve İbn Huzeyme´nin İmam Mâlik´ten muttasıl olarak naklettiklerini söylemiştir.

e. İbn İshak > Saîd b. Ebî Saîd el-Makburî > Ümmü Habîbe´nin azatlısı Atâ > Ebû Hüreyre isnadıyla "her namaz kıldıklarında" lafzıyla rivayet edilmiştir. Ahmed b. Hanbel (II, 509), Tahâvî ve Beyhakî rivayet etmişlerdir. Bir önceki ile bunun isna­dı hasen seviyesindedir. Zeyd b. Halid el-CÜhenî hadisini İbn İshak > Muhammed b. İbrahim et-Teymî > Ebû Seleme b. Abdurrahman isnadıyla Ahmed b. Hanbe! (IV, 114, 116) Ebû Dâ-vûd, Tirmizî, Tahâvî ve Beyhakî (es-Sünenü´I-kübrâ, I, 37) "her namaz kıldıkların­da" lafzıyla rivayet etmişlerdir. Tirmizî söz konusu rivayeti hasen-sahih olarak ni­telemiştir.

A1İ b. Ebî Talib hadisini İbn İshak > Abdurrahman b. Yesar > Ubeydullah b. Ebî Râfi > Ebû Râfi isnadıyla Ahmed b. Hanbel, oğlu Abdullah ve Tahâvî rivayet et­miştir.

Abbas b. Abdülmuttalib hadisini Ca´fer b. Temmâm > babası isnadıyla "onlara ab-desti farz kıldığım gibi her namazda misvak kullanmalarını da farz kılardım" şek­linde Hâkim en-Nîsâbûrî (bk. el-Müstedrek, I, 146) rivayet etmiştir. Abbas b. Ab-dülmuttalib´in müsnedleri arasında naklettiği halde Ahmed b. Hanbel başka bir ta­rikten Ca´fer b. Temmâm > babası isnadıyla Hz. Abbas b. Abdülmuttalib´i zikret­meden mürsel olarak rivayet etmiştir. Beyhakî aynısını Abdullah b. Abbas (r.a.) ha­disi olarak muttasıl bir isnadla rivayet etmiştir. Müsned´i neşreden Ahmed Şakir söz konusu hadisin isnadıyla ilgili geniş açıklamalar yaptıktan sonra, "rivayetlerin tamamı hadisin sahih olduğuna delâlet etmektedir. O Temmâm b. Abbas > babası isnadıyla da nakledilmiştir" demiştir.

Abdullah b. Ömer (r.a.) hadisini Tahâvî rivayet etmiş ve hasen-garib olarak nitele­miştir. Nitekim Ukaylî de onun rivayetlerinde hataların bulunduğunu belirtmiştir. Ancak Taberânî başka bir tarikten Ubeyd b. Ömer > Nâfi > Abdullah b. Ömer is­nadıyla, Lisânü´l-Mîzân´da ifade edildiği üzere Ahmed b. Hanbel de Nâfİ´den üçüncü bir isnadla rivayet etmişlerdir. Bütün bunlar Abdullah b. Ömer hadisinin aslının bulunduğunu göstermektedir.

Sahabeden ismi zikredilmeyen kişinin hadisini Ahmed b. Hanbel (V, 410) rivayet etmiştir ve isnadı sahihtir. Bunu Tahâvî de "Muhammed (s.a.v.)´in ashabı" şeklin­de n ak I etmiştir.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Zeyneb binî Cahş hadisini Ahmed b. Hanbel (Vİ, 429) Ümmü Habibe vasıtasıyla rivayet etmiştir. Ahmed b. Hanbel (VI, 325) doğrudan Ümmü Habibe´den de riva­yet etmiştir. İbn Hacer´in belirttiğine göre {eî-Telhîsü´l-habîr, s. 23) İbn Ebî Hay-seme de aynı isnadla Târîh´inde nakletmİştir.

Abdullah b. Hanzala b. Ebî Âmir hadisini ise Ebû Dâvûd, Hâkim en-Nîsâbûrî ve başkaları basen bir isnadla rivayet etmişlerdir.

[65] Buhârî, "Cum´a", 8; "Temenni", 9; Müslim, "Taharet", 42; Ebû Dâvûd, "Taharet", 25; Tirmizî, "Taharet", i 8; Nesâî, "Taharet", 6; "Mevâkît", 20; İbn Mâce, "Tahâ ret", 7.

[66] Ayrıca bk. Münzİrî, et-Terğîb, I, 43.

[67] Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 221.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
[68] İsnadı hasendir. İbn Hibbân hasen bir isnadla rivayet etmiştir (bk. Sahih, III, 351, 352). Bezzâr İdris b. Yahya el-Vâsıtî > Muhammed b. Hasan el-Vâsıtî > Muaviye b. Yahya > Zührî > Urve > Aişe isnadıyla rivayet etmiştir (Müsned, 493). Bezzâr hadisi Ebû Hüreyre´den Zührî vasıtasıyla hadis hafızlarının rivayet ettiğini» bu riva­yette Muaviye b. Yahya´ya mütebaat eden birini bilmediğini söylemiş ve hakkında leyyinü´l-hadis tabirini kullanmak suretiyle onun zayıf olduğunu ifade etmiştir. Heysemî de, "Bezzâr rivayet etmiştir. Ancak isnadında bulunan Muaviye b. Yahya es-Sadefî zayıftır" açıklamasını yapmıştır (Mecmau´z-zevâid, I, 97).

[69] Hadis sahihtir. Ebû Ya´lâ, Müsned, I, 103; VIII, 51, 73, 315. Aşağıda görüleceği üzere Ahmed b. Hanbel eserinin birçok yerinde rivayet etmiştir. Nesâî eserine aj-mış, Buhârî de muallak olarak nakletmiştir. Burada hadisin kaynakları, İsnadları ve sıhhatiyle ilgili aşağıdaki açıklamaları yapmalıyız. Hadisi Ahmed b. Hanbel (VI, 47, 62, 124, 238), Şafiî (el-Üm, I, 20), Nesâî (Taharet, 4) nakletmişlerdir. Beyhakî. Ab­dullah b. Muhammed b. Abdurrahman b. Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.)´den iki ay­rı isnadla rivayet etmiştir (es-Sünenü´l-kübrâ, I, 34). Bu rivayette "Hz. Âişe´yi Re­sûlullah (s.a.v.)´den naklederken işittim" denilmektedir. Hadisi İbn Huzeyme ve İbn Hibbân da Sö/w7ı´terinde rivayet etmişlerdir. Beyhakî hadisi Kasım b. Muham­med vasıtasıyla Hz. Âişe (r.anhâ)´dan iki farklı isnadla nakletmiştir. Bunlar İbn Hu-zeyme´nin Sahih´ı (I, 70) ve İbn Hibbân´ın Sahih´inde (II, 201) yer almaktadır. Bu­hârî bu rivayeti söz konusu ilave olmadan İbn Abbas´tan et~Târîhu´l-kebîr´mde (VIII, 396) rivayet etmiştir. İsnadı zayıftır. Ancak destekleyen diğer rivayetlerle güç kazanmaktadır. İbn Adiy aynı hadisi başka bir isnadla Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.)´den merfû olarak rivayet etmiştir.

[70] Hadis zayıftır. İbn Adiy hadisi es-Sâcî > Muhammed b. Musa > İsa b. Şuayb > Ab-dülhakem el-Kasmelî > Enes isnadıyla rivayet etmiştir (el-Kâmil, V, 334) Beyhakî ise hadisi İsa b. Şuayb > Abdülhakem el-Kasmelî el-Basrî > Enes isnadıyla merfû olarak rivayet etmiştir. Bu rivayette "yucziu" yerine "tücziu" yer almaktadır. Hadis zayıftır. Nitekim Buhârî "Abdülhakem el-Kasmelî el-Basrî, Enes ve Ebû Bekir (r.a.)´den rivayet etmekte olup rivayetlerinin çoğu münkerdir" demiştir. Sözü edi­len hadisi Beyhakî de rivayet etmiştir. O, İsa b. Şuayb´ın her iki isnadda da tefer-rüt ettiğini, sahih olanın İbnü´l-Müsennâ rivayeti olduğunu söyleyerek birinci isna­dı Abdullah b. Müsennâ el-Ensârî > ailesinden biri > Enes b. Malik olarak zikret­mektedir. Daha sonra ikinci isnadla da hadisi nakletmektedir. Ancak bu isnadda meçhul ravi bulunmaktadır. Beyhakî hadisi Ebû Ümeyye et-Tarsûsî > Abdullah b. Amr el-Hammal > Abdullah b. Müsennâ > Sümâme > Enes isnadıyla da rivayet et­miştir. Abdullah b. Amr el-Hammal Hatîb el-Bağdâdî´nin Târîlıu Bağdâfte (X, 23) söz konusu ettiği Abdullah b. Amr el-Hammal´dır. Onun Medine´li olduğunu ve273 tarihinde Bağdat´a geldiğini zannediyorum. Hatîb el-Bağdâdî hakkında cerh veya ta´dil ile İlgili herhangi bir açıkiama yapmamıştır. Amr b. Avf rivayeti onun hadisini desteklemektedir. Ancak Taberânî´nin Mu´cemü´l-evsat´mda. rivayet ettiği bu hadis de son derece zayıftır. İsnadında yalancılıkla itham edilen Kesir b. Abdul­lah b. Amr bulunmaktadır.

[71] Hadis zayıftır. Ahmed b. Hanbel onu Muhammed b. Ubeyd > Muhtar > Ebû Matar isnadıyla nakletmektedir. Bu isnadla hadis "Biz mescitte müminlerin emiri Ali ile birlikte otururken..." şeklindeki ifadelerle başlamaktadır. Burada isnadla ilgili şu bilgileri kaydetmeliyiz. Muhtar b. Nafi et-Temmâr zayıf bir ravidir, Buhârî onu et-Tânhu´l-kebîr´´inde (VII, 386) zikretmiş fakat cerh etmemiştir. et-Târîhu´s-sa-ğîr´de (11, 93) ise onun zayıflığını ifade etmek üzere münkerü´l-hadîs lafzını kullan­mıştır. ed-Duafâ´da (s. 34) da Ebû Zür´a´nın onun hakkında vâhi´l-hadîs lafzını kul­landığını ifade etmiştir. İbn Hacer´in Ta´cîlü´l-menfaa´da (s. 595) verdiği bilgiye göre isnaddaki diğer ravi Ebû Matar eî-Cühenîel-Basrî hakkında Ebû Hatim meç-hu! olduğunu ve Hafs b. Gıyâs´ın onu terk ettiğini, Ebû Zür´a da isminin bilinme­diğini söylemiştir. Buhârî el-Künâ´da (s. 75) "Hz. Ali (r.a.)´den hadis işİtmiştir. Kendisinden de Muhtar b. Nâfİ hadis rivayet etmiştir" demektedir.

[72] Hadis zayıftır. Ebû Dâvûd, "Salât", 161. Münzirî´nin de ifade ettiği gibi ondan Zührî´den başka kimse rivayette bulunmamıştır.

[73] Hadis son derece zayıftır. Taberânî Mu´cemü´l-evsat´´mda rivayet etmiş, Heysemî ise Mecmau´z-zevâid´de (II, 100) zikretmiştir. Ebû Nuaym da "Kitâbü´s-sivâk"t& rivayet etmiştir. Suyutî zayıf olduğuna işaret etmiş, Münâvî de Kesir b. Abdullah ve Ebû Gaziyye sebebiyle zayıf olduğunu söylemiştir.

[74] Hadis zayıftır. Beyhakî (es-Sünenti´l-kübrâ, I, 40) Ebû Davud´un Merâsil´indeki is­nadıyla rivayet etmiştir. Ebû Dâvûd hadisi Hüşeym > Muhammed b. Halid el-Ku-reşî > Atâ b. Ebî Rebah isnadıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)´den rivayet etmiştir. Mü-nâvî´nin eleştirisi şöyledir: Suyutî Îbnii´l-Kattân´ın "isnadında vefatı bilinmeye Muhammed b. Halid bulunmaktadır" açıklamasını esas almak suretiyle yanılmıştır. Zira İbn Hacer "İbn Maîn ve İbn Hibbân onun güvenilir bir ravi olduğunu söyle­mişlerdir" diyerek İbnü´I-Kattân´ın yanlışlığım ortaya koymuştur. Münâvî´nin bu eleştirisi araştırmadan İbn Hacer´i taklide dayandığı için zayıf kalmaktadır. Nitekim İbn Hacer´in et-Telhîsü´i-hahîr isimli eserindeki (I, 23) ifadeleri de aynen Miinâ-vî´nin naklettiği gibidir. Burada her yiğidin bir tökezlemesi olduğu gibi Münâ-vî´nin fark edemediği husus, İbn Maîn´nin Muhammed b. Halid hakkında güveni­lir olduğunu söylediğine dair sözü edilen açıklamayı başta İbn Hacer´in kendisi dâ­hil hiçbir âlimin söz konusu etmemesidir. Bunun Münâvî´nin kendi hatası olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim İbn Hacer Takrtbü´t-Tehzîb´de onun meçhul bir kimse ol­duğunu açıkça belirtmiş, İbnü´l-Kattân da tanınmayan biri olduğunu ifade etmek suretiyle ona katılmıştır. Zehebî de Mîzânü´l-i´tidaVde aynısını söylemiştir. Bu âlimlerin meçhul biri olduğunu söyledikleri bir kimseyi İbn Maîn´in güvenilir ola­rak nitelemesi makul olabilir mi? Bunun olabileceğini kabul etsek bile söz konusu isnad tedlis ve irsal illetlerinden kurtulabilir mi?

[75] Hadis sahihtir. İbn Sa´d, et-Tabakât, III, 155; Tayâlisî, Müsned, 355; Ahmed b. Hanbel, I, 420-421; Fesevî, el-Ma´rife, II, 545-546; Bezzâr, Müsned, 2678; İbn Hibbân, Sahih, XVI, 53; Ebû Ya´lâ, Müsned, IX, 209-210; Ebû Nuaym, Hılyetü´l-evliya, I, 127; Heysemî, Mecmau´z-zevâid, IX, 289. Heysemî´nin hadisle ilgili açıklaması şöyledir: Hadisi Ahmed b. Hanbel, Ebû Ya´lâ, Bezzâr ve Taberânî ben­zeri isnadlarla rivayet etmiştir. İsnadda bulunan Asım b. Ebi´n-Nücûd zayıf olmak­la birlikte hasenü´I-hadis olarak nitelendirilebilir. Ahmed b. Hanbel ve Ebû Ya´lâ´nın diğer ravileri güvenilirdir. İbn Hacer´in verdiği bilgiye göre (et-Telhîsü´l-habîr, I, 26) söz konusu hadisi İbn Hibbân Sahih´inde rivayet etmiş, Ziyâüddin el-Makdisî de el-Ahkâm isimli eserinde sahih olduğunu söylemiştir. Ahmed b. Han­bel´in Hz. Ali (r.a.)´den rivayeti de (I, 114) bunu desteklemektedir. Ancak isnadı hasen olan bu rivayette Erâk ağacı zikredilmemektedir. Tayâlİsî´nin (Müsned, I, 186) Muaviye b. Kurre´den rivayetine göre Abdullah b. Mes´ud (r.a.) Hz. Peygam­ber (s.a.v.)´e bir misvak getirdiğinde ashâb dikkatlice ona bakıyordu. Hadisin ravi­leri güvenilirdir. Ancak isnadı kopuktur. Tayâlİsî´nin Müsned´imn ravisi Yunus b. Habib, "Ebû Dâvûd da aynı isnadla rivayet etmiştir. Ebû Davud´un dışındakiler Şu´be > Muaviye b. Kurre > babası isnadıyla rivayet etmiştir" açıklamasını yapmış­tır. Heysemî´nin de belirttiği gibi ravileri güvenilirdir. Hâkim en-Nîsâbûrî de hadi­si rivayet etmiş ancak misvak kısmını zikretmemiştir. O isnadının sahih olduğunu söylemiş Zehebî de aynı görüşü paylaştığını belirtmiştir.

[76] Hadis sahihtir. Heysemî, Mecmau´z-zevâid, II, 100.

[77] İbnü´s-Seken´in Sahih´irim günümüze ulaştığı bilinmemektedir. Söz konusu haber için bk. İbn Hacer, et-Telhîsü´l-habîr, I, 79.

[78] Hadis sahihtir.

[79] Buhârî, "Taharet", 38, 39, 41, 42, 45, 46; Müslim, "Taharet", 18, 19; Ebû Dâvûd, "Taharet", 51; Tirmizî, "Taharet", 24; Nesâî, "Taharet", 79, 80; İbn Mâce, "Taha­ret", 51.

[80] İsnadı Sahihayn isnadı şartlarını taşımakta olup hadis sahihtir. İbn Hibbân, Sahih, III, 340.

[81] Hadis sahihtir. Dârimî, "Vudu", 28; Nesâî, "Taharet", 84; İbn Hibbân, Sahih, III, 340 (sahih isnadla); Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müsîedrek, h 150 (Zehebî de Hâkim en-Nîsâbûrî ile aynı görüştedir); Beyhakî, es-Siinenü´l-kübrâ, I, 50.

[82] İbn Hacer´in ifade ettiği gibi hadis sahihtir.

[83] Hadis sahihtir. Hâkim en-Nîsâbûrî hadisin Sahihayri´m şartlarına göre sahih oldu­ğunu söylemiş, Zehebî de aynı görüşü paylaşmıştır.

[84] Hadis sahihtir.

[85] Hadis zayıftır. Taberânî, Mu´cemü´l-kebîr, XIX, 181. Bize göre de isnadında yer alan Musarrıf b. Amr tanınmayan bir ravidir.

[86] Biz burada müellifin görüşüne katılmamaktayız. Daha önce müellifin naklettiği âlimlerin görüşleri ile zikrettiklerimizden kanaatimiz anlaşılmaktadır.

[87] Hadis zayıftır. Ebû Ya´lâ ve Dârekutnî (Sünen, I, 92) tarafından rivayet edilmiştir. Hadisle ilgili Heysemî´nin açıklaması şöyledir: Ebû Ya´lâ tarafından rivayet edilen hadisin isnadında bulunan Muhammed b. Abdurrahman el-Beylemânî´nin zayıf bir ravi olduğunda icmâ edilmiştir {Mecmaü´z-zevâid, I, 238-239). İmam Busûrî´nin de belirttiği gibi hadisi Muhammed b. Abdurrahman el-Beylemânî´den alan SaÜh b. AbdÜlcebbar da zayıftır.

[88] Müslim, "Taharet", 19; Ebû Dâvûd, "Taharet", 51; Tirmizî, "Taharet", 36.

[89] İbn Abbas (r.a.)´İn Hz. Peygamber (s.a.v.)´in abdest uzuvlarını birer defa yıkadığını haber verdiğine dair bk. Buhârî, "Vudu", 22.

[90] Abdullah b. Zeyd (r.a.)´in Hz. Peygamber (s.a.v.)´İn abdest uzuvlarını İkişer defa yıkadığını haber verdiğine dair bk. Buhârî, "Vudu", 23.

[91] İbn Hibbân, Sahih. III, 340; İbn Huzeyme, Sahih, I, 77. Hadis hasendir. Hadis için ayrıca bk. İbn Mâce, "Taharet", 52; Beyhakî, Sünen, I, 55, 73.

[92] Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müsîedrek, I, 151; Beyhakî, Sünen, I, 65. Hadisi Tirmizî, Beyhakî ve İbn Hibbân (Sahih, III, 324) sahih isnadla rivayet etmişler ve sahih ol­duğunu belirtmişlerdir.

[93] İbn Mâce, "Taharet", 52.

[94] Tahâvî, Şerhıı meâni´l-âsâr, I, 33. Burada hadisin isnadında bulunan İbn Lehîa´nın tercih edilen görüşe göre zayıf olduğunu hatırlatmalıyız. Hadis için ayrıca bk. Tİr-mizî, "Taharet", 25; İbn Mâce, "Taharet", 52.

[95] Hadis sahihtir.

[96] Ahmed b. Hanbel, V, 263; Hâkim en~Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 129. Hadisin diğer kaynaklan 22 nolu hadiste zikredilmiştir.

 

ceylannur

Yeni Üyemiz
[97] el-Kasas 28/88

[98] İbn Huzeyme, 1, 78-79. Hadis sahihtir.

[99] İsnadı hasendir. Ahmed b. Hanbel´in hocası olan Zeyd b. Habbâb dışındaki ravile­ri güvenilirdir. Zeyd b. Habbâb İse sadûk (doğru sözlü) olmakla birlikte hata yapa­bilmekteydi.

[100] Hadis sahihtir. Ebû Dâvûd, Velid b. Zevran > Enes (r.a.) isnadıyla rivayet etmiş ("Taharet", 57), Velid b. Zevran´ın hadis rivayetine ehliyeti hakkında açıklama bu­lunmamıştır. Ancak İbn Dakîku´1-îd Kütüb-i sitîe müelliflerinin ondan rivayette bu­lunduklarını söylemiştir. İbnü´l-Kattân el-Mağrİbî´nin onu meçhul olarak niteleme­si, Kütüb-i sitte müellifleri rivayet etseler bile raviyi ta´dildeki titizi iğinden kay­naklanmaktadır. Gerek İbnü´l-Kattân´in bu tutumu gerekse İbn Dakîku´l-îd´İn Kü­tüb-i sitte müelliflerinin ondan rivayette bulunmalarını ravinin güvenilirliği İçin esas alıp yeterli görmesi İlginçtir. Doğrusu Velİd b. -Zevran kendisinden dört ravİnİn riva­yette bulunmasıyla zatıyla ilgili meçhul olmaktan kurtulmuştur. Ancak hadis rivaye­tine ehliyeti hakkında açıklama bulunmaması sebebiyle vasfıyla ilgili meçhul olma­sı devam etmektedir. İbn Hibbân onu bilinen prensipleri çerçevesinde es-Sİkâf\x\&& zikretmiştir. Hadis Enes b. Malik (r.a.)´ten birçok İsnadla rivayet edilmiştir. Bunlar­dan Hâkim en-Nîsâbûrî´nin İbrahim b. Muhammed el-Fezârî > Musa b. Ebî Âişe is-nadıyfa nakline göre Enes b. Malik şöyle demiştir: "Resûlullah (s.a.v.)´i abdest es­nasında sakalını hilallerken gördüm. Rabbim böyle yapmamı emretti buyurdu." Hâ­kim en-Nîsâbûrî hadisin sahih olduğunu ifade etmiş, Zehebî de ravileri güvenilir ol­duğu İçin aynı görüşü paylaşmıştır. Ancak hadiste illet bulunmaktadır. İbn Adiy Mu­sa b. Ebî Âişe hadisini rivayet etmiş ve şu açıklamayı yapmıştır: Hadis Zeyd b. Ebî Enîse > Yezid er-Rakkâşî >.Enes isnadıyla da rivayet edilmiştir. Bu İsnadda yer alan Yezİd er-Rakkâşî zayıftır. Ebü´l-Eşheb Ca´fer b. Haris rivayeti de tenkit edilmiştir. Alimler onun güvenilir olduğunu söyleseler de o yanılmasıyla tanınmaktadır. Hâkim en-Nîsâbûrî´nin benzeri bir rivayeti Muhammed b. Vehb b. Ebî Kerîme > Muham­med b. Harb > Zebîdî > Zührî > Enes b. Malik (r.a.) isnadiyladır. Hâkim en-Nîsâbû rî hadisin sahih olduğunu ifade etmiş, Zehebî de ravileri güvenilir olduğu için aynı görüşü paylaşmıştır. İbnü´l-Kattân el-Mağribî de bu rivayetin sahih olduğu görü­şündedir. Hadisin illetli kabul edilmesi Muhammed b. Yahya ez-Zühlî´nin ez-Züh-riyyâfte Yezid b. Abdirabbih isnadıyla nakliyle ilgilidir. Zira bu isnadda Zebîdî (ho­cası Zührî´yi zikretmeden) hadisi Enes b. Malik (r.a.)´ten aldığını belirtmektedir. An­cak bu hadisin sıhhatine zarar verecek bir illet değildir. Hadisin bir başka rivayeti ibn Ebî Şeybe´nin el-Musannef indeki Veki > Heysem b. Cimar > Yezid b. Ebân > Enes b. Malik (r.a.) isnadıyla naklidir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v.), "Bana Cibril geldi ve abdest aldığında sakalım hilalle! dedi" buyurmuştur. İsnadda yer alan Heysem b. Cimar zayıf bir ravidir.

[101] Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 149; İbn Hacer, et-Telhîsu´l-habîr, I, 86.

[102] Hadis sahihtir.

[103] Hadis hasendir. Ahmed b. Hanbel, VI, 234 (Heysemî ravüerİnin güvenilir olduğu­nu söylemiştir); Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 150 (İbn Hacer et-Telhîsu´l-habir´ûç, I, 86 İsnadının hasen olduğunu belirtmiştir).

[104] Tirmizî, "Taharet", 23; İbn Mâce, "Taharet", 50; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 149.

[105] Tirmizî, "Taharet", 23; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 149.

[106] Hadis bulunamamıştır.

[107] İbn Mâce, "Taharet", 50; eUMüstedrek, I, 149. Hadis sahihtir.

[108] Taberânî´nin Ebû Ümâme (r.a.) rivayetinde isnadında bulunan Salt b. Dînar metruk bir ravidir. Ebu´d-Derdâ (r.a.) rivayetinde isnadında yer alan Temmam b. Necih´i Yahya b. Maîn güvenilir olarak nitelemişse de Buhârî ve birçok âlim onun zayıf ol­duğunu söylemiştir. Ümmü Seleme (r.a.) hadisinin {Mu´cemii´i-kebîr, XXIII, 297) isnadında bulunan Halid b. İlyas´ın kim olduğunu ise bulamadım. Heysemî onu son derece zayıf raviler hakkında kullanılan metruk (Mecmau´z-zevâid, II, 83), miinke-rü´1-hadis ve leyse bi şey (Mecmau´z-zevâid, IX, 392) lafızlarıyla nitelemiştir.

[109] Heysemî isnadında yer alan ravîlerden Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bezze´yi bu­lamadığını söylemiştir {Mecmau´z-zevâid, II, 235).

[110] Tirmizî, "Taharet" 30. Hadis sahihtir. İbn Huzeyme, İbn Hibbân, Hâkim en-Nîsâ­bûrî, Begavî, İbnü´j-Kattân da hadisin sahih olduğunu soylemişdir.

[111] Hadis sahihtir.

[112] Ebû Dâvûd, "Taharet", 59; Tirmizî, "Taharet", 30; İbn Mâce, "Taharet", 54.

[113] Ahmed b. Hanbel, IV, 390; İbn Huzeyme, Sahih, I, 62; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müs­tedrek, I, 161. Hadis sahihtir,

[114] İbn Mâce, "Taharet", 50; Dârekutnî, Sünen, I, 152; Beyhakî, es-Sünenü´l-kübrâ, I, 77. Hadis zayıftır. Busîrî Zevâidi İbn Mâce´âe hadisle ilgili şöyle demektedir: Ha­disin isnadında bulunan Abdülvahid hakkında İhtilaf edilmiştir. Dârekutnî de hadi­si Sünen´mde onun vasıtasıyla rivayet etmiştir. İbn Ebî Hatim babasının hadisle il­gili görüşlerini şöyle aktarmaktadır: Bu hadisi Velid, Evzâî > Abdülvahid > Yezİd er-Rakkâşî ve Katâde (r.a.) isnadıyla rivayet etmiştir. Yezid er-Rakkâşî ve Katâde (r.a.) "Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle yapardı" diyerek mürsel olarak rivayet etmiş­lerdir. Doğru olan da budur. İbnü´l-Kattân el-Mağribîde "Hadisi Ebü´l-Muğîre Ev­zâî vasıtasıyla İbn Ömer (r.a.)´ya nispet etmiştir, doğru olan da budur" demiştir. İbn Ebî Şeybe de hadisi Mıısannef´inde Nafİ > İbn Ömer (r.a.) isnadıyla rivayet etmiş­tir.

[115] Hadis zayıftır. Ahmed b. Hanbel, İbn Ömer (r.a.)´den rivayet etmiştir (II, 92. tbn Mâce ise Übey b. Ka´b (r.a.) ve İbn Ömer (r.a.Vdan rivayet etmiştir ("Taharet", 47) İsnadda bulunan Zeyd el-Ammî ve Abdullah b. Urâre eş-Şeybânî zayıftır. Bize gö­re Übey b. Ka´b (r.a.) hadisinin Ahmed b. Hanbel´de bulunduğu bilgisi Münzi-rî´nin (eî-Terğîb, I, 220) hatasıdır. Heysemî ise İmam Busîrî´nin Zevâid´inden şu bilgileri aktarmaktadır. Bu isnad zayıftır. Gerek Zeyd Ebü´l-Hıvârî -ki- o el-Am-mî´dir - gerekse ondan rivayette bııiunan ravi zayıftır. Dârekutnî de hadisi Sü-«e/7´iııde bu İsnadla rivayet etmiştir. Ahmed b. Hanbel ise onu Esved b. Amir > is-râîl > Zeyd el-Ammî > Nafi isnadıyla İbn Ömer (r.a.)´dan rivayet etmiştir.

[116] Ebû Dâvûd, "Taharet", 52; Nesâî, "Taharet", 105; İbn Mâce, "Taharet", 48; İbn Huzeyme, Sahih, I, 89 "Eksiltirse" kısmı hariç hadis sahihtir. İbn Hacer Fethu ´l-bâ-rf de güzel bir şekilde yorumlamıştır.

[117] İbn Sa´d, et-Tabakât, III, 267; Beyhakî, es-Sünenü´l-kübrâ, II, 219. Hadis hasen-dir. İbn Hacer´in Fethu´l-bârî´Ğe belirttiğine göre Dârekutnî, el-Metâlibü´l-âli-;ye!de(IV, 193) zikrettiğine göre Beyhakî ed-DelâiVûe zikretmiş, Ebû Ya´lâ´da ese­rine almıştır. Mecmaü´z-zevâid´dç (IX, 62) de Taberânî´nin rivayet ettiği belirtil­miştir. Hadisin başka birçok isnadı bulunmakta hepsi birlikte değerlendirildiğinde hasen olduğu ortaya çıkmaktadır.

[118] Furkan 25/48

[119] Hadis sahihtir. Ahmed b. Hanbel, II, 237; Ebû Dâvûd, "Taharet", 41; Tirmizî, "Ta­haret", 53; Nesâî, "Taharet", 46; İbn Mâce, "Taharet", 38; İbnü´l-Cârûd, el-Münte-ka, s. 23; İbn Huzeyme, Sahih, I, 59; İbn Hibbân, Sahih, IV, 49; Hâkim en-Nîsâbû­rî, el-Müstedrek, I, 140-141. Âlimlerin büyük çoğunluğu hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

[120] el-Enfâ! 8/11

[121] el-Mâide 5/6

[122] ei-Müddessir 74/4

[123] Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) rivayetiyle ilgili müellifin açıklaması aşağıda gelecektir. Bize göre de doğru olan müellifin açıklamasıdır.

[124] İsnadı zayıftır.. İsnadında İbn Lehîa bulunmaktadır. Ayrıca isnadında kopukluk da vardır. Bk. Ahmed Şakir, Şerhul-Müsned, IV, 25-26.

[125] Hadis hasendir.

[126] Buhârî, "Taharet", 38, 39, 41, 42, 45, 46; Müslim, "Taharet", 18, 19.

[127] Hadisi Taberânî Mu´cemü´l-evsafta rivayet etmiştir. Bk. Heysemî, Mecmau´z-ze-vâid. I, 93, 230.

[128] Hadisin isnadı sahihtir. Ahmed b. Hanbel, IV, 40.

[129] Ebû Dâvûd, "Taharet", 51. Hadis zayıftır. Hadis için ayrıca bk. Nesâî, "Taharet", 84; Tirmizî, "Taharet", 28; İbn Mâce, "Taharet", 52. Ahmed b. Hanbel rivayetinde (I, 369) isnadda "an" sigasıyla nakleden ve müdellis olan Abbâd b. Mansur bulun­maktadır.

[130] Hadis son derece zayıftır. Taberânî, Dehsem b. Kıran > Nimran b. Câriye > babası vasıtasıyla merfû olarak rivayet etmiştir. (Mu´cemü´l-kebîr, li, 260-261) İbn Hacer isnadda bulunan Dehsem b. Kıran´ın metruk bir ravi olduğunu söylemiştir. Heyse­mî hadisi Taberânî´nin Mu´cemü´l-kebîr´de rivayet ettiğini ve âlimlerin isnadında yer alan Dehsem b. Kıran´ın zayıf olduğunu belirttiklerini İbn Hibbân´ın ise onu es-Sikût´mda zikrettiğini haber vermiştir (Mecmau´z-zevâid, I, 234). Onun son derece zayıf bir ravi olduğunu Ahmed b. Hanbel metrukü´1-hadîs (rivayetleri terkedilir), Nesâî ise leyse bi sika (güvenilir bir ravi değildir) lafizlanyla ifade etmişlerdir. İs­nadda yer alan Nimran b. Câriye ise Zehebî ve İbn Hacer´in de belirtikleri gibi meçhul (tanınmayan) bir ravidİr. Benzeri mânada bir hadis Beyhakî tarafından da rivayet edilmiştir. Beyhakî´nin Heysem b. Harice > Abdullah b. Vehb>Amrb. Ha­ris > Hibbân b. Vâsi´ el-Ensârî > babası vasıtasıyla nakline göre Abdullah b. Zeyd (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)´i abdest alırken gördüğünü ve O (s.a.v.)´in kulaklarını ba­şını meshten artan suyla değil ayrı bir su alarak mesh ettiğini söylemiştir. Beyhakî isnadın sahih olduğunu da açıklamıştır. Beyhakî aynı hadisi Abdülazîz b. Amman b. Miklâs > Harmele b. Yahya > İbn Vehb isnadıyla da rivayet etmiştir. İmam Müs­lim´de el-Câmiu´s-Sahîh´de Harun b. Ma´rûf, Harun b. Saîd el-Eylî ve Ebü´t-Tâhir > İbn Vehb İsnadıyla - ki sahih bir isnaddır - Abdullah b. Zeyd´in Resûfuliah (s.a.v.)´i abdest alırken gördüğünü ve abdest alış şeklini naklettiğini rivayet etmiş­tir. Buna göre Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken başını kollardan arta kalan suyla de-ğîl ayrı bir su kullanarak mesh etmiştir. Öncekinden daha sahih olan bu rivayette kulakların meshİnden bahsedilmem ektedir. İbnü´t-Türkmânî "İbnü´l-Mukrî > Har­mele > İbn Vehb isnadıyla nakline göre de Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken başını kollardan arta kalan suyla değil ayrı bir su kullanarak mesh etmiştir" diyerek eleş­tiride bulunmuştur. Yukarıda geçtiği üzere Beyhakî bunun daha sahih olduğunu söylemiştir. Bu birinci rivayetin şâz olduğu anlamına gelmektedir. Nitekim İbn Ha­cer de Bulûğu´î-merâm isimli eserinde söz konusu rivayetin şâz olduğunu belirt­miştir. Bana göre de bu noktada herhangi bir şüphe bulunmamaktadır. Zira Ebü´t Tâhir ve diğer üç raviyi destekleyen rivayetler bulunmaktadır. Nitekim Haccac b. İbrahim el-Ezrak, Ahmed b. Abdurrahman b. Vehb ve Süreye b. Nu´mân rivayet­leri onları desteklemektedir. Haccac b. İbrahim el-Ezrak, Ahmed b. Abdurrahman b. Vehb´in rivayetleri Ebû Avâne´nin Sahîh´inde (I, 249), Süreye b. Nu´mân´m ri­vayeti ise Ahmed b. Hanbel´in Müsned´mde (IV, 41) yer almaktadır. Rivayetler arasında birbirine aykırılık bulunduğunda altı ravinin rivayetinin onlara muhalefet eden üç ravinin rivayetlerine tercih edileceğinde ise herhangi bir şüphe yoktur. Ay­rıca İbn Hibbân´ın Abdullah b. Lehîa vasıtasıyla İbn Vâsi´den yaptığı rivayette söz konusu altı raviyi desteklemektedir. Zayıf da olsa Dârimî ("Vudu", 37) ve Ahmed b. Hanbel (IV, 39-42), İbn Lehîa´dan rivayette bulunmuşlardır. Zira birçok hadis âliminin de belirttiği gibi İbn Lahîa´nın sözü edilen üç Abdullah´dan rivayetleri sa­hihtir. Nitekim Ahmed b. Hanbel´e göre Abdullah b. Mübarek de ondan sözü edi­len üç Abdullah´dan birinin rivayetini almıştır. Bu durum da altı raviyi destekle­mekte, diğer üç ravinin rivayetlerinin şâz olduğu hususundaki görüşü teyit etmek­tedir. Şu halde konusunda başka bir rivayet bilmediğimiz ve son derece zayıf olan söz konusu hadisi destekleyen herhangi bir rivayet bulunmamaktadır. Şayet bu ri­vayet şâz değil de sahih olsaydı yine de onu destekleyen başka bir rivayet buluna­mazdı. Zira o zahiri itibariyle Hz. Peygamber (s.a.v.)´in uygulamasının aksine bir hüküm ifade etmektedir.

Kulakların baştan arta kalan suyla veya ayrı bir suyla mesh edileceği hususunda âlimler ihtilaf etmişlerdir. İmanı Şafiî ve Ahmed b. Hanbel kulakların baştan arta kalan suyla mesh edileceği görüşündedirler. Hz. Peygamber (s.a.v.)´in başı ve ku­lakları mesh ettiği nakledilmiş fakat her biri İçin ayrı su kullandığı zİkrediimemiş-tir. Eğer Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu yapsaydı mutlaka nakledilirdi. "Kulaklar baştandır" hadisi de bunu desteklemektedir. Hadis hakkında San´ânî "isnadı tenkit edilmişse de birçok tarikten nakledilmiştir ve bunlar birbirini takviye etmektedir" açıklamasını yapmıştır (I, 71). Biz onun birçok sahih isnadı bulunduğunu tespit et­tik ve el-Ehâdîsü´s-sahîha isimli eserimizde zikrettik. Sonuç itibariyle kulakları mesh için ayrı su kullanılacağına dair herhangi bir sünnet bulunmamaktadır. Başın kollardan arta kalan suyla mesh edildiği gibi kulaklar da baştan arta kalan suyla mesh edilebilir. Nitekim Rubeyyi´ b. Muavviz´in "Resûlullah (s.a.v.) kollarından arta kalan suyla başını mesh etmiştir" (Ebû Dâvûd, "Taharet", 5 I) hadisi bunu ifa­de etmektedir. Sahih-i Ebû Dâvûd isimli eserimde açıkladığım üzere bunu Ebû Dâ­vûd ve başkaları hasen bir isnadla rivayet etmişlerdir. Bu hadis konunun başında zikredilen hadisin zayıf olduğunu da teyit etmektedir. Ayrıca el-Ehâdîsü ´d-daîfe (II, 421) İsimli eserime de bakılabilir.

[131] Hadis sahihtir.

[132] İbn Hacer et-Telhîsu´l-habîr´de (I, 59) söz konusu hadis hakkında şöyle demekte­dir: Daha önce Râfiî ve İbnü´s-Semânî de zikretmelerine rağmen "ALLAH, abdesti önce yüzünü sonra kollarım yıkamak, başını mesh etmek ve ayakları yıkamak sure­tiyle tertip üzere almayan kimsenin namazını kabul etmez" hadisini bu lafızla bu­lamadım.

[133] Hadis sahihtir. Ahmed b. Hanbel, V, 384, 394, 398; Ebû Dâvûd, "Edeb", 84; Dari-mî, "İsti´zân", 63; Tahâvî, Müskilü´l-âsâr, 1, 90; Beyhakî, es-Sünenü´l-kübrâ, III, 216. Ahmed b. Hanbel, hadisi Şu´be > Mansur b. Mu´temir> Abdullah b. Yesar > Huzeyfe (r.a.) isnadıyla rivayet etmiştir. Nesâî ve İbn Hİbbân onun güvenilir oldu­ğunu söylemişlerdir. Muhtasarü´l-Beyhakî´de Zehebî de söz konusu hadisin isna­dının salih olduğunu ifade etmiştir. Bize göre de hadisi destekleyen başka rivayet­ler de bulunmaktadır.

[134] Taberânî, Mu´cemü´l-kebîr, X, 231; Heysemî, Mecmau´z-zevâid, 1, 113, 273.

[135] Dârekutnî, Sünen, I, 91, 885. Dârekutnî sözü edilen haberi Ahmed b. Muhammed b. Ziyad > Abdullah b. Ahmed b. Hanbel > Ahmed b. Hanbel > İbnü´l-Eşcaî > ba­bası > Süfyan es-Sevrî > Salim > Ebü´n-Nadr > Büsr b. Saîd isnadiyla rivayet et­miştir. Buna göre Hz. Osman (r.a.)´e oturması için bir oturak ve abdest suyu geti­rildi. Ağız ve burnunu temizledi. Sonra yüzünü, kollarını ve ayaklarını üçer defa yı­kadı, sonra başını mesh etti ve ´Resûlullah (s.a.v.)´i böyle abdest alırken gördüm. Öyle değil mi?! diye sordu. Orada bulunan Ashâb (r.a.e.) ´evet´ diye cevap verdi­ler. Hadisi naklettikten sonra Dârekutnî şöyle demiştir: Başın meshinin sona bıra­kılması kısmı hariç haber sahihtir, bu kısmı ise sahih değildir. Zira İbnü´l-Eşcaî ba­bası > Süfyan isnadıyla bu kısmı rivayette tek kalmıştır. Abdullah b. Velid, Yezid b. Ebî Hakîm, Firyâbî, Ebû Ahmed ve Ebû Huzeyfe Süfyan es-Sevrî´den aynı isnad-la nakletmişler ve "başını mesh etti" kısmını zikretmemişlerdİr. Vekİ´ b. Cerrah, Süfyan es-Sevrî > Ebü´n-Nadr > Ebû Enes > Hz. Osman (r.a.) isnadıyla nakletmek suretiyle onlara muhalefet etmiştir. Veki´ b. Cerrah, "Haber, Ebû Ahmed > Süfyan es-Sevrî > Ebü´n-Nadr > Ebû Enes Malik b. Ebî Âmir isnadıyla da nakledilmiştir. Ancak Süfyan es-Sevrî > Ebü´n-Nadr > Büsr b. Saîd > Hz. Osman (r.a.) meşhur is­nadıdır" demiştir.

[136] Ahmed b. Hanbel, IV, 132; Ebû Dâvûd, "Taharet", 51. Hadis sahihtir.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
[137] Dârekutnî, Sünen, I, 96, 97. Hadisin isnadı hasendİr.

[138] Hadis için ayrıca bk. Abdürrezzak es-San´ânî, el-Musannef, I, 37; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 9.

[139] Dârekutnî, Sünen, I, 88, 89; Beyhakî, es-Sünenü´l-kübrâ, I, 87; Azîmâbâdî, et-Ta´lîku´l-muğnî, I, 89. Bu rivayet zayıftır.

[140] Ebû Dâvûd, "Libas", 44; Tirmizî, "Libas", 28. İbn Mâce, "Taharet", 42. Hadis sa­hihtir. Tirmizî´nin rivayeti "Resûlullah (s.a.v.) elbisesini sağdan başlayarak, giyer­di" şeklindedir ve İsnadı sahihtir. Hadis için ayrıca bk. Ahmed b. Hanbel, H, 354; İbn Huzeyme, Sahih, I, 91; İbn Hibbân, III, 370; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, VI-II, 415. İbn Ebî Şeybe, rivayeti Ebû Hüreyre (r.a.)´in sözü olarak nakletmektedir.

[141] Dârekutnî, Sünen, I, 89. Haber sahihtir. Dârekutnî de haberin sahih olduğunu açık­lamıştır.

[142] el-Muvatta, "Taharet", 43. Hadis sahihtir. Hadisin isnadı Malik > Nafi´ > İbn Ömer (r.a.) şeklinde olup sahihtir.

[143] Hadis sahihtir. Ebû Dâvûd hadisi Bakıyye > Buhayr b. Sa´d > Halid b. Ma´dân > sahâbîlerden biri isnadıyla rivayet etmiştir. Zehebî´nin Telhts´te belirttiği gibi (s. 35) gerek Ahmed b. Hanbel´in MüsnecTİnde gerekse el-Müstedrek´te Bakıyye´nin hadisi semâ yoluyla aldığı ifade edilmektedir. Burada da hadisin "Peygamber (s.a.v.)´in zevcelerinden birinden" nakledildiği belirtilmektedir. Böylece hadiste tedlis bulunmadığı ve hadisin sahih olduğu tespit edilmektedir. Bazıları, sahâbî ra-visinin bilinmemesinin hadisin sıhhatini engelleyen bir kusur olduğunu İleri sür­müşlerdir. Ancak bu durum hadisin sıhhatine zarar vermez. Zira sahabenin tamamı adaletlidir. Sahîhi Sünen-i Ebû Dâvûd isimli eserimde (Hadis. No: 167) bu husus­ta geniş bilgi verdim. Orada Ahmed b. Hanbel´in söz konusu hadisin isnadını cey-yid (sahih) olarak nitelediğini, İbnü´t-Türkmânî ve İbnü´l-Kayyim´in de hadisin sahih olduğuna dair deliller zikrettiklerini ifade ettim. Hadisi destekleyen başta Ebû Dâvûd olmak üzere (Ebû Dâvûd, "Taharet", 66) temel hadis kaynaklarında yer alan Enes b. Mâlik (r.a.) rivayeti de bulunmaktadır (bk. Ebû Avâne, Sahih, I, 253; İbn Mâce, "Taharet", 139; Cürcânî, Târih, s. 361; Dârekutnî, Sünen, I, 40; Beyha-kî, es-Sünenü´l-kübrâ, I, 83; Abdullah b. Ahmed, Zevâidü´l-Müsned, III, 146; İbn Adiy, el-Kâmil, II, 51; Ebû Nuaym, Ahbâru İsbahân, I, 123; Makdîsî, el-Muhtâre, I, 180). Enes b. Mâlik (r.a.)´in rivayetine göre bir adam abdest almış fakat ayağı üzerinde tırnak kadar kuru bir yer bırakmış olduğu halde Resûluîlah (s.a.v.)´in hu­zuruna geldi. Resûî-i Ekrem (s.a.v.) de ona; "Dön, abdestini güzelce al" buyurdu. Yukarıda zikrettiğim eserimde açıkladığım üzere hadisin isnadı sahihtir. Konuyla il­gili hadisi destekleyen bir başka hadis de Müslim´in rivayet ettiği Hz. Ömer (r.a.) hadisidir. (Müslim, "Taharet", 31) Hz. Ömer (r.a.) hadisini Ebû Avâne, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel ve Ebû Arûbe Ebü´z-Zübeyr vasıtasıyla Cabir b. Abdullah (r.a.)´den da rivayet etmişlerdir. Hz. Ömer (r.a.) hadisini Ukaylî, Muğire b. Siklâb > Vâzi´ b. Nâfı > Salim b. Abdullah b. Ömer > Ömer isnadıyla nakletmiş ve "böy­lesi bir raviyi ancak kendisi gibi başka bir ravi destekleyebilir" açıklamasını yap­mıştır (Ukaylî, ed-Duafâ, s. 413). Ukaylî bu açıklamasıyla zayıf bir ravi olan Mu-ğire´yi kastetmektedir. Vâzi´ b. Nâfı ise metruk bir ravidir.

Burada Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvûd´da hadisin Ma´dân vasıtasıyla ismi zikre­dilmeyen bir sahâbî´den rivayet edildiğini, müellifin ise sahâbîden söz etmeden mürsel olarak naklettiğini hatırlatmalıyız. Bu durumda Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvûd´da "sahabeden biri" ve "Hz. Peygamber (s.a.v.)´in eşlerinden biri" olmak üzere iki farklı şekilde zikredilmesi ve müellifin sehven kaydetmemesinin sebep olduğu söylenebilir.

[144] Müslim, "Taharet", 31.

[145] Müellifin İbn Hacer´in hadisle ilgili açıklamalarının tamamını zikretmemesini an­layabilmiş değilim. Ebü´l-Hasan b. Faris´in söz konusu açıklamasını zikrettikten sonra İbn Hacer şöyle demiştir: İbn Faris ile Füleyh arasında kopukluk bulunmak­tadır. Buna dikkat edilmelidir {Telhîsü´l-habîr, I, 93. İbn Ömer (r.a.) rivayeti Ebû Nuaym´ın Târihu İsbahân´ mda. (II, 115) bulunmaktadır. Ali el-Kâri eI-Mevzuat´ın-da (s. 73) Firdevs´in Müsned´mde. zayıf bir isnadla nakledildiğini zikretmiştir. Yahya b. Saîd el-Kattân "Hasan´dan tuhaf rivayetleri vardır" demek suretiyle onun son derece zayıf olduğunu ifade etmiştir. İbn Arrak Tenzîhü´s-şerîa isimli eserinde söz konusu hadisi Ebû Nuaym´ın Târîhu İsbahân´möan naklettikten sonra, "Ira-kî´nin belirttiğine göre onun zayıf olmasının sebebi Ebû Nuaym´ın hocası Ebû Be­kir el-Müf id´in isnadda bulunmasıdır" açıklamasını yapmıştır.. Resûluîlah (s.a.v.)´in abdest alınışını anlatan rivayetlerden Talha b. Musarrıf dışındakilerde boynunu mesh ettiğinden söz edilmemektedir. Talha b. Musamf´ın babası vasıtasıyla nakli­ne göre dedesi, "Resûluîlah (s.a.v.)´i başını bir defa mesh ederken gördüm. Ensesi­ne kadar mesh ediyordu" demiştir. Diğer rivayet, "Resûluîlah (s.a.v.)´i başını ön ta­rafından arkaya doğru mesh etti, ellerini kulaklarının altından çıkardı" şeklindedir. Hadisi Ebû Dâvûd ve başkaları rivayet etmiştir. İbn Uyeyne bunun münker oldu­ğunu zikretmiştir. O bu görüşünde haklıdır. Zira sözü edilen hadisin zayıf olmasına sebep olacak üç illeti bulunmaktadır. Bunlar, Talha b. Musamf´ın babasının zayıf kabul edilmesi, tanınmaması ve sahâbî olduğunda İhtilafın bulunmasıdır. Nevevî, İbn Teymiyye, İbn Hacer el-Askalânî ve başka âlimler de bu sebeple hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir. Bu durumu Datfü Sünen-i Ebû Dâvûd isimli eserimde (Hadis no: 15) ben de açıkladım. Ancak sonradan söz konusu rivayetin bir başka kusuruna daha rastladım. İsnadda bulunan Amr b. Muhammed b. Hasan´Ia ilgili Hatîb el-Bağdâdî şöyle demektedir: O A´sem diye tanınırdı. Aslen Basra´li olup Bağdat´a yerleşmiştir. Dârekutnî ondan rivayette bulunmuş ve onu "münkerü´l-ha­dîs (rivayetlerinin çoğu münker)", başka bir nakle göre de "zayıf ve çok yanılgan" olarak nitelemiştir (Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, XII, 204). Lisânü´l-Mî-zâtt´da zikredildiğine göre ise onun hakkında Hâkim en-Nîsâbûrî, "Bazılarından onların nakletmediği mevzu hadisler rivayet eden düşük biridir" açıklamasını yap­mıştır. Benzeri açıklamalar İbn Hibbân ve en-Nikâşî tarafından da yapılmıştır. Do­layısıyla bu rivayetinde onu yalancılıkla itham etmek Ebû Nuaym´ın hocası hakkın­da ithamda bulunmaktan daha iyidir. Zira Ebû Nuaym´ın hocası hem isnadda on­dan daha önce hem de ondan daha zayıftır.

[146] Hadis zayıftır. Hadis için ayrıca bk. Tahâvî, Şerhu meâni´l-âsâr, I, 30; Taberânî, Mu´cemii´l-kebîr, XX, 276-277. Nevevî, İbn Teymiyye, İbn Hacer el-Askalânî ve başka âlimler de bu sebeple hadisin zayıf olduğunu söyfemişlerdİr.

[147] el-Mâide 5/6

[148] Hadisin isnadında bulunan Mes´ûdî hafıza kaybına (ihtilata) maruz kalmıştır. Bu se­beple hadis merfû da olsa delil olamaz.

[149] İsnadının kusuru Ebû Halid el-Vâsıtî´dir. Bk. Şevkânî, Neylü´l-evtar, I, 207.

[150] Hadisin isnadı zayıftır. Hadisle ilgili müellifin açıklaması isabetlidir.

[151] Fuleyh b. Süleyman rivayetinde Nuaym "İmkân ölçüsünde" kısmının Ebû Hürey­re (r.a.)´in sözü veya hadisin bir parçası olduğunu bilemiyorum" açıklamasını yap­maktadır. İbn Hacer rivayeti naklettikten sonra şöyle demektedir: Ebû Hüreyre (r.a.)´in de dâhil olduğu on sahabeden rivayet eden raviler arasında Nuaym´ın yap­tığı söz konusu açıklamayı yapan başka birine rastlamadım. İbnü´I-Kayyim´in Hâ-di´l-ervaKdaki (I, 316) açıklaması da şöyledir; Bu kısım Ebû Hüreyre (r.a.)´in sö­zü olup hadise sonradan ilave edilmiştir. Birçok âlîm bu durumu ifade etmiştir. Ni­tekim hocamız da, "Bu kısmın Hz. Peygamber (s.a.v.)´in açıklaması olması düşünü­lemez. Zira sözü edilen parlaklık elde değil yüzde olur ve uzatılması da mümkün değildir. Çünkü söz konusu parlaklık başa dâhil olduğunda hadiste belirtildiği gibi "gurre" olarak ifade edilmez" demiştir. İbnü´l-Kayyim Zâdü´l-meâd´da. (I, 69) sö­zü edilen Ebû Hüreyre (r.a.) hadisini aynı şekilde zikrettikten sonra, "Hadis abdes-tin sözü edilen uzuvlarda uzatılmasına değil dirsek ve ayak topuklarının abdeste dâ­hil olduğuna delâlet etmektedir" açıklamasını yapmıştır. Ancak Müslim´in İbn Ebî Hilâl´den "kollarını omuzlarına kadar yıkar" şeklinde rivayet ettiği hadis İbnü´I-Kayyim´in görüşünün doğru olamadığını ortaya koymaktadır. Zira bu rivayette kol­ların omuzlara kadar yıkanacağı açık bir şekilde ifade edilmektedir. Bu rivayetle il­gili İbnü´l-Kayyim´in itiraz edebileceği nokta Müslim´in Sahih´inde bulunmasına rağmen Ahmed b. Hanbel´in de belirttiği üzere İbn Ebî Hilâl´İn İhtilata maruz kal­ması (hafızasının son derece zayıflaması) ve bu hadisi ihtilat öncesi veya sonrasın­da rivayet ettiğinin bİlinmemesidir.

ip.gif
Kayıtlı
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
152] Bize göre inançla ilgili olmayan ve konu hakkındaki hadislere aykırı bulunmayan bu tür haberlerin isnadlarında mütesahil davranıp ve onların hasen olduğuna hük­medilebilir. Haber için bk. İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 55.

[153] Ahmed b. Hanbel, VI, 68; Tirmizî, "Taharet", 79; Nesâî, "Güsl", 24; İbn Mâce, "Taharet", 96; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 153. Hadis sahihtir. Hâkim en-Nîsâbûrî hadisin sahih olduğunu söylemiş Zehebî de ona katılmıştır.

[154] Hadis son derece zayıftır. Hepsinin isnadında Süleyman b. Ahmed bulunmaktadır.

[155] Tirmizî, "Taharet", 48.

[156] Heysemî, Kegfü´l-estâr, I, 132; Ebû Ya´lâ, Müsned, IV, 301; Dârekutnî, Sünen, I, 15; İbn Huzeyme, Sahih, I, 48; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek. I, 159. Hadis sa­hihtir. Hâkim en-Nîsâbûrî hadîsin sahih olduğunu belirtmiş, Zehebî de ona katıl­mıştır.

[157] Ahmed b. Hanbel, IV, 213; Ebû Dâvûd, "Taharet", 40; Tirmizî, ´Taharet", 47; Ne­sâî, "Miyah", i I; İbn Mâce, "Taharet", 34.

[158] Ahmed b. Hanbel, IV, 110, 111; V, 329; Ebû Dâvûd, "Taharet", 40; Tirmizî, "Taha­ret", 47; Nesâî, "Miyah", 11; İbn Mâce, "Taharet", 34.

[159] Hadisin isnadı sahihtir. Ahmed Muhammed Şakİr de hadisin isnadının sahih oldu­ğunu söylemiştir (Fethu´r-rabbânî, I, 208). Ahmed b. Hanbel, II, 103.

[160] Hadisin isnadı sahihtir.

[161] Hadis sahihtir.

[162] Ebû Dâvûd, "Taharet", 64; Tirmizî, "Taharet", 38; Nesâî, "Taharet", 101; İbn Mâ­ce, "Taharet", 58.



[163] Ahmed b. Hanbel, III, 410; IV, 179,212; Ebû Dâvûd, "Taharet", 64; Nesâî, "Taha­ret", 102; İbn Mâce, "Taharet", 58; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 171. Ha­dis sahihtir. Hâkim en-Nîsâbûrî hadisin SahihayrCm şartlarına göre sahih olduğunu ifade etmiş, Zehebî de ona katılmıştır.

[164] Hadisin isnadı zayıftır. Ahmed b. Hanbel, V, 203. Âlimlerin çoğu isnadda bulunan Rişdîn b. Sa´d´m zayıf olduğu görüşündedir. "Raviler hakkındaki ihtilafın bir zara­rının bulunmadığı" kuralını her zaman uygulanacak bir kaide olarak kabul ettiğimiz zaman isnadlarla ilgili hatalı kararlara sebep olabiliriz. Dolayısıyla bir kaide olarak kabul etmekle birlikte bunun mutlak olarak her zaman kullanılacağı söylenemez.

[165] Biz müellifin "hadisteki kopukluğun herhangi bir zararı yoktur" görüşüne katlimi yoruz. Zira isnaddaki kopukluk hadisin sıhhatine zarar vermektedir. Nitekim uy­durma hadislerin çoğunun isnadında kopukluk bulunmaktadır. Ayrıca başta İmam Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce olmak üzere hadis âlimlerinin ço­ğuna göre isnaddaki kopukluk hadisin sıhhatine zarar vermektedir.

[166] Hadis sahihtir. Ahmed b. Hanbel, II, 258. Ahmed Muhammed Şakir de hadisin sa­hih olduğunu söylemiştir.

[167] Ebû Dâvfıd, "Taharet", 51; Tirmizî, "Taharet", 29; İbn Mâce, "Taharet", 53. Hadis sahihtir.

[168] Hadis İçin ayrıca bk. İbn Mâce, "Taharet", 39; Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek, I, 152; İbn Hacer, et-Telhîsü´l habîr. I, 97.

[169] Ebû Ya´lâ, Müsned, 231. Heysemî söz konusu hadisi Bezzâr ve Ebû Ya´iâ´nın riva­yet ettiğini isnadda bulunan Ebu´l-Cenub´un İse zayıf olduğunu söylemiştir (Hey­semî, Mecmaü´z-zevâid, I, 227). Bize göre ise her ikisinin de isnadında bulunan Nadr b. Mansur da zayıftır.

[170] Hadisin isnadı zayıftır. İbn Mâce, "Taharet", 30. Burada hadisi Dârekutnî´de bula­madığımızı hatırlatmalıyız. Burada ya müellif hata yapmış veya hadis Dârekutnî´nin Sünen dışındaki eserlerinde yer almaktadır. Suyûtî el-Câmiu´l´kebîr´ınde hadisin sadece İbn Mâce´de bulunduğunu zikretmiştir. Bûsîrî de hadisin isnadının zayıf ol­duğunu, isnadda bulunan Alkame b. Ebî Hamza´nın meçhul, Matar b. Heysem´in ise zayıf olduğunu söylemiştir (bk. Misbâhu´z-zücâce, I, 154).

[171] Ebû Dâvûd, "Taharet", 65; Müslim, "Taharet", 17.

[172] Suyutî´nin de belirttiği gibi hadisin isnadı zayıftır., (bk. Suyutî, cl-Hâvîfı´l-fetâvâ, I 542)

[173] Taberânî, Mu´cemü´l-kebîr, VI, 121; Ali el-Muttakî, Kenzü´l-ummâl, V, 72. Hadis zayıftır. Suyutî hadîsin zayıf olduğuna işaret etmiştir.

[174] Beyhakî, es-Sünenü´l-kübrâ, I,44; Zebîdî, Şerhu İhyâü´l-ulûm, I, 39. Beyhakî ha­disle ilgili şöyle demiştir: Bu, zayıf bir hadistir. A´meş´ten onu Yahya b. Ha-şim´den başka rivayet edeni bilmiyorum. Yahya b. Haşim ise metruk bir ravidir. Hadis İbn Ömer (r.a.)´dan başka isnadla da rivayet edilmiştir.

[175] Tirmizî, "Taharet", 71; Nesâî, "Taharet", 98; İbn Huzeyme, Sahih, I, 99; İbn Ha-cer, Bulûğu´l-merâm, s. 11. Hadis hasendir.

[176] Meni, erlik suyu; Mezi, halk arasında abdest bozan diye bilinen erkeklik organının uyanması sonucunda gelen beyaz yapışkan İnce sıvı; Vedi ise, erkeklik organından idrardan sonra prostat salgısı olarak gelen koyu-beyaz sıvıdır.

[177] Buhârî, "İlim", 51; Müslim, "Hayız", 17; Ebû Dâvûd, "Taharet", 83.

[178] İbn Mâce, "İkâme", 137. Bûsîrî bu isnadın zayıf olduğunu, İsmail b. Ayyaş´ın ha­disi zayıf olan Hicazlılar vasıtasıyla naklettiğini söylemiştir (Bûsîrî, Misbâhu´z-zü-câce, I, 399). Ancak İbn Ebî Şeybe´nin Musannef inde Şa´bî, Hakem, Miksem, Se­lâm ve diğer ravİler vasıtasıyla nakledilen rivayetler söz konusu hadisi destekle­mektedir. Bûsîrî´nin sözü edilen eserinde zikrettiği üzere Tİrmizî el-Câmi´inde bunlardan bir kısmını Ebü´d-Derdâ (r.a.)´den rivayet etmiştir.

[179] Dârekutnî, Sünen, I, 155. Zeylaî´nin verdiği bilgiye göre Dârekutnî, İbn Cüreyc´in ravilerinden hafız seviyesinde olanların hadisi İbn Cüreyc > babası isnadıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)*den mürse! olarak rivayet ettiklerini söylemiştir. İbn Adiy e/-Kâmil´inde İsmail b. Ayyaş´ın tercümesinde hadisi naklettikten sonra şöyle demiş­tir: İsmail hadisi bazen bu İsnad bazen da İbn Cüreyc > babası > Aişe (r.anhâ) İs­nadıyla rivayet etmiştir ve her ikisi de sahih değildir. Netice itibariyle İsmail b. Ay­yaş´ın sadece Şamlilar´dan rivayetleri yazılıdır ve delil olarak kutlanılır. Onun Hi-cazlılardan rivayetlerinde ise mevkufu merfu, munkatıyı muttasıl, mürseli müsned yapmak gibi hataları bulunmaktadır. Hazimî´nİn en-Nasih ve´l-mensuh İsimli ese­rindeki açıklaması ise şöyledir: Kendisi Şamlı olduğu için İsmail b. Ayyaş sadece Şamlılardan yaptığı rivayetlerde güvenilir kabul edilmiştir. Zira hadisleri almada, gevşeklik, titizlik ve benzeri hususlarda her bölgenin kendine özel ıstılahları bulun­maktadır. Kişi kendi bölgesinin ıstılahını ise daha iyi bilir. Onun rivayetleri arasın­da çok tanınmayan bazı kimselerden münker rivayetleri bulunmaktadır. Söz konu­su sebeple âlimler onun Şamlılardan rivayetlerini delil olarak kullanırken Hicaz, Küfe ve diğer bölgelerden yaptığı rivayetleri terk etmişlerdir. Beyhakî de Sünen´in­de İbn Adiy´in yukarıdaki açıklamalarını naklettikten sonra hadisle ilgili Ahmed b. Hanbel´in görüşlerine yer vermektedir. Buna göre Ahmed b. Hanbel şöyle demiş­tir: İsmail b. Ayyaş´in İbn Cüreyc > İbn Ebî Müleyke > Aişe (r.anhâ) isnadıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)´den "Abdestli iken kusan veya burnundan kan akan..." şeklin­de naklettiği hadisi İbn Cüreyc, babası vasıtasıyla Hz. Aİşe (r.anhâ)´yi zikretmeden doğrudan Resûlullah (s.a.v.)´den de rivayet etmiştir. İsmail b. Ayyaş´ın Şamlılardan yaptığı rivayetler sahih, Hicazlılardan yaptıkları ise sahih değildir. Beyhakî hadisi Dârekutnî vasıtasıyla Abdürrezzak > İbn Cüreyc > babası > Hz. Peygamber (s.a.v.) isnadıyia mürsel olarak rivayet etmiş ve "İbn Cürec´in sahih rivayeti budur" de­miştir. Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Ebû Asım en-Nebîl, Abdülvehhab b. Atâ ve diğer raviler de Abdürrezzak gibi rivayet etmişlerdir. Başkalarının da rivayet et­tiği gibi İsmail b. Ayyaş da hadisi bazen mürsel olarak rivayet etmiş sonra da Şa­fiî´ye nispet etmiştir. Bu rivayet sahih değildir. Sahih olsa bile abdestin alınmasına değil kanın yıkanmasına delâlet ettiği şeklinde anlaşılmalıdır. Beyhakî´nin bu yoru­mu İsabetli değildir. Zira bu hadisteki "vudu" kelimesi sadece kanın yıkanmasına delâlet etseydi, namazdan ayrılması sonra da kanı yıkamasıyla namazı bozulur ve namazına tekrar devam etmesi de söz konusu olmaz, aksine namazı yeniden kılma­sı gerekirdi. İbn Maîn İsmail b. Ayyaş´ın güvenilir olduğunu söylemiştir. O, isnada Aişe (r.anhâ)´yı ilave etmiştir. Güvenilir ravinin ziyadesi ise makbuldür. Ayrıca mezhebimize göre mürsel hadis de delildir (bk. Zeylaî, Nasbu´r-râye, I, 38).

[180] Hadisin isnadı zayıftır. Dârekutnî hadisi Muhammed b. Ahmed b. Amr b. Abdiilha-lik > Ebû Alâka Muhammed b. Halid > babası > İbn Seleme > Süleyman b. Erkam > Atâ > İbn Abbas (r.a.) isnadıyla rivayet etmiş ve Süleyman b. Erkam´ın metruk olduğunu söylemiştir. Ebû Dâvûd onun metruk olduğunu belirtmiş, Ebû Zür´a´da zayıflığını zahibü´l-hadis lafzıyla ifade etmiştir.

[181] Hadis zayıftır. İbn Hibbân´ın isnadı zayıftır. İsnadında bulunan Müslim b. Sellâm meçhul bir ravidir. Burada İbn Mâce´nin söz konusu hadisi müellifin delil olarak kullanmasına uygun şekilde rivayet etmediğini de hatırlatmalıyız.

[182] Burada müellifin İbn Hacer´den yaptığı nakilde ciddi bir hata yaptığını hatırlatma­lıyız. Zira İbn Hacer hadisin isnadının hasen olduğunu söylememiş aksine hadisi zayıflıkla nitelemiştir. Müellifin bu hususu gözden kaçırdığı görülmektedir. İbn Ha-cer´in hadisle ilgili açıklaması şöyledir: Konuyla ilgili İbn Abbas (r.a.)´in hadisini Dârekutnî, İbn Adiy ve Taberânî rivayet etmişlerdir. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v.), "Namazda iken burnundan kan gelen kimse kanı yıkasın, abdestini yenile­sin ve namazını baştan yeniden kılsın" buyurmuştur. Hadisin isnadında metruk ra-vilerden Süleyman b. Erkam bulunmaktadır. Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) rivayeti ise şöyledir: "Biriniz namazda iken kusarsa, burnundan kan gelirse veya abdesti bo­zulursa namazdan ayrılıp abdest alsın sonra da namazına kaldığı yerden devam et­sin." Bu hadisi Dârekutnî rivayet etmiştir. İsnadı zayıftır. İsnadında metruk raviler-den Ebû Bekir ed-Dâhirî bulunmaktadır. Abdürrezzak b. Hemmam eUMusan-nef inde bunu Hz. Ali (r.a.)´e nispet etmektedir ve isnadı hasendir. Benzeri el-Mu-vatta´da Süleyman b. Erkam tarafından İbn Ömer (r.a.)´nın sözü olarak da rivayet edilmektedir. Buna göre İbn Ömer (r.a.), "Biriniz namazda iken burnundan kan ge­lirse namazdan ayrılıp abdest alsın sonra da konuşmadan namazına kaldığı yerden devam etsin" demiştir. İmam Şafiî´nin başka bir isnadla nakline göre göre İbn Ömer (r.a.), "Namazda iken burnu kanayan, mezisi gelen veya kusan kimse namaz­dan ayrılıp abdest alsın sonra da namazına dönsün" demiştir. (İbn Hacer, et-Telhî-su´Uhabtr, I, 275)
 
Üst Alt