Modern Asrın Kadını ve Müslüman Kadının Özellikleri

ceylannur

Yeni Üyemiz
45990.jpg



Kültürleri iyi tanıyan uzmanlar, bir toplumun kültürel durumu araştırılmak isteniyorsa, o toplumdaki kadınların durumunun araştırılması gerektiğini ileri sürerler.

Kadınlara nasıl bakıldığı ve kadınların bulundukları konumlar incelenmelidir. Hz. Peygamber Efendimiz (sav) bu doğrultuda şunları buyurmaktadır: “İyi ve kerim insanlar kadınlara hürmet ederler, kötü ve düşük insanlar ise kadınlara hürmetsizlikte bulunurlar” Allah Resulü (sav) kadını, keramet gösterilmesi gereken kişi ve aynı zamanda toplum ile ferdin bir değeri olarak açıklamaktadır.
Toplumbilimciler, yirminci yüzyılın sonlarında dünyanın iki büyük düşünce ve akımla karşı karşıya bulunduğunu ileri sürerler. Bunlardan biri postmodern düşünce, diğeri ise kadın hareketi ya da feminizmdir. Kadın hareketi ya da feminizmin hedefi, kadın haklarını korumak ve kadın ile erkek arasında iki cins olarak eşitliği sağlamaktır. Bu hareketin esasına göre yeni dönemde birçok düşünce ve kültür adamı kadınların haklarını korumak ve kadın ile erkek arasındaki eşitliği sağlamak için harekete geçtiler ve kültürel alanlarda feminizmle ilgili değişik eserler ürettiler.

Özellikle kadınların merkez alındığı filmler, romanlar, piyesler, fotoğraf ve resimler, kültürel, sanatsal ve ilmi birçok alanda dünya çapında kadınlara verilen ödüller, birçok hassas ve kilit noktada yöneticilik ve bakanlık gibi üst görevlerde bulunmaları, bütün eğitim dallarında özellikle de üniversitelerde eğitim görmeleri, kadınlar adına ve onların yöneticiliğinde kültürel müesseselerin tesisi ve kadın haklarının korunması, ülkelerin kanunlarının kadınların menfaati esasına göre düzenlenmesi, kadınlarla erkeklerin yaşamlarında kadınlara daha fazla irade verilmesi, iş fırsatları sunulması, siyasi ve toplumsal işlerde oy ve seçme hakkının tanınması, seçilme ve meclisin iradesinde söz sahibi olma hakkını kullanması gibi birçok çok alanda kadınların çaba ve gayretleri devam etmekte ve şahsiyetlerine saygı duyulmaktadır.

Genel olarak değerlendirilirse yukarıdaki gelişmeler, kadınlarla erkekler arasında eşitliği sağlama uğraşısına dayanmakta olup takdir edilecek şeylerdir. Burada, kadınların hukuki durumunu söz konusu etmeden saygı duyuyoruz. Ancak ciddi sorularla karşı karşıya gelmekteyiz. Kadın hareketinin gayesi kadın ile erkek arasındaki hakların eşitliği midir? Kadın ile erkek arasındaki farkları görmezden gelerek kadın ile erkeğin eşit olduğu nasıl izah edilebilecek? Diğer bir soru ise kadın ile erkek arasında sağlanacak hukuki eşitlik kadınla erkek arasında insani eşitliği sağlayabilir mi? Kadın ile erkek arasındaki yaratılışı, cismi ve ruhi farklılıkları görmezden gelince, hak açısından eşitliklerine hükmedilince, bu durumda insani eşitlik konusunda da hükmedilebilir mi?

Son yıllarda kaybettikleri bazı haklarına kavuştukları görünse de, kadın hareketi ya da feminizm, kadınlarla erkekler arasında insani eşitlik oluşturma ve kadının faziletlerine saygı gösterme çabalarını sürdüreceğine, kadın ile erkeğin bütün alanlarda eşit olduğunu, aralarında hiçbir farklılığın bulunmadığını savunmakla yetinmektedir.

Ancak adaletin, eşitlik manasında olmadığı bilinmelidir. Her şeyin kendi konumuna yerleştirilmesi ve kendi konumunda değerlendirilmesi manasınadır. Yani bir kurumun müdürünün o kurumdaki hademeyle aynı maaşı alması eşitliktir ancak adalet değildir. Zira adalet, herkesin kendi konumuna ve değerine göre maaş almasıdır.

Farklılıkları görmezden gelip herkesi aynı sayma adalet değildir. Kadın hareketinde de böyledir. Bazıları kadınlarla erkeklerin aynı işi yaptıklarında aynı maaşı almalarını tasavvur etmektedirler. Böylece her ikisi arasında eşitlikle hükmedilmektedir. Oysa adalet her birinin iş yapım gücü ve kabiliyeti ölçüsünce çalışmasını ve maaş almasını gerekli kılar. Her ikisinin aynı işi yapmalarını değil… Gerçekten, kadın ve erkeğin hayatta ve toplumda birbirlerinin tamamlayıcıları olmaları gerekir. Her birinin vazifesi ve gücüne göre amel etmesi durumunda adalet sağlanabilir.

Üzülerek söylemek gerekirse, düşüncesinin ürünü kadın hareketi ya da feminizm olan yeni asrın kadını, belki de erkeklerle eşitliğe ulaşmış olduğunu zannetmektedir. Belki de bazı alanlarda böyle bir seviye tutturulmuş, ancak bazı alanlarda henüz başarı yakalanamamış. Oysa kadın ve erkeğin hukuksal olarak eşitliğe ulaştığı alanlarda insani eşitlikten söz etmek mümkün değildir. Aynı şekilde yeni asrın kadını heva ve heves peşindeki insanların elindeki bir oyuncak hükmündedir.

Evde küçük düşürülen kadının evin dışına çıkarıldığı, okuryazar olmayışının verdiği eziyetle tahsile başladığı, üniversitelerdeki öğrenci sayısının yarısını teşkil ettiği ileri sürülmektedir. Bugün ev hanımı olmayı kabul etmeyen kadın evin dışına çıkıp iş peşine düşmüştür. Bu işe yeni başlandığında var olan durumunu değiştirmek için, erkekler gibi elbise giydiğinde, dinlendiğinde, erkeklerle omuz omuza devlet dairelerinde çalıştığında, erkeklerle kadınlar arasındaki adalete yaklaşabilir ve hakkını erkeklerden alabilir diye düşünülüyordu.

Ancak, bütün bunlarla beraber kadın yalnızca hukuksal alanda eşitlik değil başka alanlarda da eşitliğe ulaşabileceğinin beklentisi içinde idi. Sağlanan hukuksal alandaki insani eşitlik ile kadının fazilet ve kerametine saygıda bir artış söz konusu olmadı.



devam edecek...
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
Bugünkü modernist toplumlarında kadınlarla erkeklerin eşitliğinden bahsetmek mümkündür. Kadının cinsiyetinden istifade onların en fazla kullandığı alandır. Kadınlar, bütün özgürlükleriyle birlikte cinsi açıdan büyük bir aşağılama ile karşı karşıyadırlar. Oysa kadınlar, kadın oldukları için değil de fazilet ve kerametlerinden dolayı erkekler tarafından saygı görmeyi arzulamaktadırlar.

Ancak gelişmelere yapılacak küçük bir bakış, modernitenin ikili çalıştığını ortaya koymaktadır. Teknolojik alanda kadınlardan yapılan istifade onların pazularının güçlülüğünden ve ilimlerinden ötürü değildir. Tam aksine bu yolla kadınlıklarından istifade edilmeye çalışılmaktadır. Etrafımızda sıkça rastladığımız gelişmelere baktığımızda, bir derginin kapağında sanatçı bir kadının resminin bulunması, bir şirkette, elbise üretim fabrikasında, konfeksiyonda, makyaj veya süs mağazalarında çalıştırmak için eli ayağı düzgün makyajlı genç kızların tercih edilmesi, kadınların kerametlerinden ve hürmetlerinden dolayı değildir.

Aksine modern çağda bütün bunlarla daha fazla kazanmak, heva ve hevesi amaçlayıp, şehvet ve lezzete dayanan bir dünya oluşturulmaya çalışılmaktadır. Rönesans ve teknolojinin ürünü olan modern insan, kadınların hareketini veya modernizmi savunuyorsa, onu buna sürükleyen sebep hakarete uğramak istemeyen, çirkinliğe bulaşmak istemeyen ve iffet içinde yaşamak isteyen kadınların düşüncelerinden tamamıyla farklıdır.

Son zamanlarda az da olsa bazı kadın hareketlerinin sadece hukuksal açıdan kadın haklarına sahip çıkmayla ilgili hedeflerinin ötesine adım attıkları görünmektedirler. Bu hareketler, erkekler tarafından gasp edilmiş haklarının geri verilmesi ve kendilerine yöneltilen bakışların da insani olması gerektiğini savunmaktadırlar. Bedensel zaaflarını ileri süren bazı kadınlar zor işlerde çalışmaya mecbur olmadıklarını ileri sürmektedirler. Aksine erkeklerin maddi olarak onları korumaları gerektiğini, aynı durumda, maden işleri gibi zor işlerde çalışamayacaklarını dillendirmektedirler. Aynı şekilde haklarının korunmasını istiyorlar. İşte bu adaletin kendisidir. Oysa modern çağın verilerine göre hareket eden kadınların zor işlere katıldıklarına, bu yolla erkeklerin zahmetlerini azalttıklarına ve geçmişteki gibi erkeklerin sui istifadeleriyle karşılaştıklarına da maalesef sıkça rastlamaktayız.

Geçmiş zamanlarda tamamıyla erkek hâkimiyetindeki kadın fazlaca baskı altındaydı. Çocuğunu sırtına bağlayıp tarlalarda çalışırken, erkekleri kahvelerde çay içme, sigara dumanlama ve kağıt oyunlarıyla meşguldü. Ancak bugünkü kadınlar bir miktar da olsa haklarına ulaştılarsa da sui istifadeleri eskisinden çok daha fazla bir seviyeye ulaştı. Erkeklerin zahmetlerini ve ekonomik yüklerini azalttıkları halde, aynı şekilde toplumsal bakışta cinsiyetlerinden ve kadın olduklarından dolayı dikkatleri üzerlerine celp etmektedirler. Oysa bu işe dikkat etmesi gereken kadın hareketlerinin kadınların gelişmesi ve kemale ulaşmaları için uygun ortam oluşturmayı hedeflemeleri gerekirdi. Kadınların özgürlüğü bahane edilerek kadınların dinin inanç, örf ve geleneklerden dolayı hürmet ettikleri dini anlayıştan ve dinden kaynaklanan geleneklerden koparılmaları yerine, bugün başlarına bela olan büyük musibetlere karşı koymaları için yönlendirilmeleri gerekirdi.

Bugün kadınların karşılaştıkları zulmün ve sıkıntının büyük kısmına bizzat kendileri sebep olmaktadır. Ticaret, reklam, internet, televizyon ve sanal alemde var olan sui istifadelere karşı kendilerine sahip çıksalardı ve tepki gösterselerdi çok daha iyi bir konumda bulunacaklardı. Oysa modern asırda dikkatleri üzerine çeken kadının en önemli özelliği cinsiyet ve kadın olmasıdır. Ve bu özellik, kadının insani özelliklerini tamamen gölgede bırakmıştır. Kadın hareketinin ya da feminizmin oluşmasında bu özelliğin payı kesinlikle inkar edilemez.

Oysa ilahi dinlerde kadının en önemli özelliği ruhunun latif ve temiz oluşudur. İslami görüşe göre kadın, güzellik sıfatını yansıtan bir kul olarak Allah Teala’nın lütfü ve rahmetidir. Dini metinlerde Müslüman kadınlarla ilgili geçen bahislerde hiçbir şekilde kadının cinsiyeti üzerinden hareket edilmez. İslam’da kadın, kadınlığından dolayı teveccühü üzerine celp etmemiştir. Hatta kadın sadece çocuğu terbiye etme, anne olma ve eş sahibi olma gibi sıfatlarla da sınırlandırılmamış. Bunlar hem erkeklerin hem de kadınların sırtlarına vazife olarak yüklenildi. Aynı şekilde İslam, bazı alanlarda erkekleri, bazı alanlarda da kadınları görevlendirmiş. İslam’da erkek ya da kadın söz konusu olduğu zaman iyilik ve erdemle bahsedilir. İnsani değerleri ön planda tutulur. İşte bu, insanın fazilet ve kerametine verilen önemi göstermektedir. Yukarıda anlatıldığı gibi insanın faziletleri ve insani değerleri cinsiyeti tamamıyla aşan durumlardır. Kadının veya erkeğin cinsiyetiyle hiçbir irtibatı yoktur. Bir kadın ya da bir erkek insani vazifesini ve yaratılışının gereğini yerine getirince saygı duyulmayı hak eder ve büyüklükle yâd edilir.

Tevhid tarihi fazilet ve keramet sahibi büyük kadınlara tanık olmuştur. Örneğin Hz. Fatıma, Hz. Ayşe, Hz. Meryem, Hz. Asiye, Hz. Zeynep, Rabiat-ul Adeviye ve bunlar gibi birçok kadında bulunan ortak özellikler bir bir zikredilebilir. Onların iffetli ve pak oluşlarına, kulluklarını hakkıyla yerine getirişlerine ve batıni özelliklerine işaret edebiliriz. Ki bu özelliklerin tümü, cinsiyet ve kadın olmaktan tamamıyla ayrı olup onları aşmaktadır.

Tevhidi dinlerde kadınlar keramet ve fazilet sahibidirler. İslam tarihine kısa bir göz atıldığı zaman Efendimiz Hz. Peygamber (sav)’in gönderildiği yıllarda Arap kültüründe kadının ticari bir metadan öteye bir şey ifade etmediği görülür. Bir adama eşinin doğum yaptığı, kızının dünyaya geldiği söylendiğinde Kur’an’ın tabiriyle yüzü adeta simsiyah kesilirdi. Öfkesinin şiddetine boyun eğip kız çocuğunu diri diri toprağa gömerdi. O zamanlarda kız çocuğu ve kadın cinsi, erkekler için sadece ticari mal gibi bir karşılığa sahip olup insani hiçbir değeri yoktu.

Bu cahili toplumda tebliğine başlayan Hz. Peygamber (sav) kadının da insan olduğunu haykırıp konumunu ve değerini tayin etti. Kur’an-ı Kerim, Allah katında kadın ve erkeklerin en iyilerinin takvalı olanlar olduğunu bildirdi. Kız babası olmanın ağır sıkıntılar doğurduğu bir dönemde Hz. Resulullah (sav) kızının elini öpüyordu. O zamanın hukuk nizamında kadınlar hiçbir ekonomik özgürlüğe sahip değilken, Hz. Peygamber (sav), kızı (Hz. Fatıma) vasıtasıyla neslinin devam edeceğini bildiriyordu.

Bununla birlikte kadının cinsini konu alıp bu konuda din ve din büyüklerinin görüşlerini değerlendirmeyi arzuladığımızda, o zamanın insanlarının düşüncelerini bilmeli ve yaşamlarına yakından haberdar olmalıyız. Böylece Hz. Peygamber (sav)’in hangi adetleri değiştirdiğini, toplumda nasıl bir inkılâp gerçekleştirdiğini rahatlıkla müşahede edebiliriz.

Hz. Peygamber (sav) sadece kadınların haklarını resmiyette tanımakla kalmadı, onları mirastan, diyetten, nafakadan ve mehriyeden faydalandırarak kadınlara mali bağımsızlık getirdi. Onlara insani bir konum oluşturup, insani açıdan erkeklerle eşit hale getirdi. Bir hadislerinde Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurmaktadırlar: “Kadınlar gül gibi kırılgan ve zarar görmeye müsaittirler. Onlara ruhi ve fiziki baskı yapılmamalıdır”

İslam, manevi keramet ve insani konum biçmekle birlikte onlara mali bağımsızlık bahşetti. Erkeklere tavsiyelerde bulunup, kadınları zor işlerde çalıştırmamaları ve baskı yapmamalarını istedi. İşte bu, İslam’ın kadına bakışını ortaya koymaktadır. Oysa günümüzdeki kadın hareketi ya da feminizm, bedensel olarak zor olan işleri kadınların sırtına yükleyip kadın ve erkeğin eşitlendiğini ileri sürmektedirler. Oysa İslam, kadınların haklarına kavuşturulmasını savunmakla birlikte, onları zor işler yapmaktan ve geçim peşinde koşmaktan muaf tutmaktadır. Bu zor işleri erkeklerin vazifesi olarak kabul eder. Hz. Resulullah (sav) erkeklere hitaben şöyle buyurmaktadır: “Kadınlar sizin elinizde emanettir! Öyleyse onlara hoşgörülü davranın!” İşte bu söz, kadınların azamet ve şerafetinden haber vermektedir. İslam, Müslüman kadınları bu güzel vasıfların sahibi kabul etmektedir.

Bununla birlikte İslam, hem kadının insani yönüne dikkat çekmekte ve hem de hukuki yönüne. Allah Teala, kadını bedensel işlerin zorluklarından muaf tutmuş, işlerin zorluklarını kadınların sırtından kaldırmıştır. Bütün bunlar göz önüne alındığında, çağdaş ve moderniteden etkilenen kadının Kur’an-ı Kerim’de ve sünnette bahsi geçen kadından daha fazla zarar görmeye ve ezilmeye müsait olduğu ortaya çıkacaktır. Böylece şahsiyeti cinsiyetine ve kadın olmasına dayanmakta olan modern asrın kadını sui istifadelere tamamen açık hale gelmektedir.

Razi Musevi / Tooba Dergisi’nden

Çeviren, A. Hikmet Akdeniz
 
Üst Alt