O > İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik) >

ceylannur

Yeni Üyemiz
ÖLÜM HALİNDE AVRET
Kocasının ölmesi halinde, ölümünün ardından, karısının "bâin talak"la boşanmış olmasını gerektiren bir durum bulunmamışsa, erkek yıkayıcı bulunmaması durumunda karı kocasını yıkayabilir; ama aynı durumda, koca karısını yıkayamaz (Fetâvâ-yi Hindiyye, I/I25)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ÖLÜM HASTASININ HİBEDE BULUNMA YETKİSİ


</B>Ölümle sonuçlanan ağır bir hastalığa yakalanan kimsenin kavlî tasarrufları bazı kayıt ve şartlarla geçerli olur Bu yüzden onlar kısmen kısıtlı sayılırlar Ezcümle; hasta iken yaptıkları vakıf, borç ikrarı ve hibe gibi yükümlülük doğuran tasarrufları, ancak mallarının I/3 ünden geçerli olur Fazlası, vasiyette olduğu gibi tenkise tabi tutulur (es-Serahsî, XIII,101 vd; Ali Haydar, age, II, 736, 740; Mecelle, mad,
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ÖLÜ İÇİN KUR'AN-I KERİM OKUNUR VE OKUTULUR BUNUN ADI VAR MIDIR, ÖLÜYE FAYDA VERİR Mİ? Dua hayatta olan kimseye fayda verdiği gibi ölüye de fayda verir Bu husus, hem ayet, hem de hadis ile sabit olmuştur Cenab-ı Hakk buyuruyor ki: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla” Peygamber (sav) de şöyle buyuruyor: "Ademoğlu ölürse ameli kesilir, ancak üç şey müstesna; devam eden sadaka, kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden salih evlad”
Fakat Kur'an-ı Kerim okumanın, ölüye fayda vereceğine dair bir ayet veya hadis varid olmamıştır Fukaha da, fayda verip vermeyeceği hususunda ihtilaf etmişlerdir İmam Şafii (ra) ve birçok ulema: Ölüye Kur'an-ı Kerim-i okumak hiçbir fayda vermez Ne peygamberin zamanında, nesahabe devrinde ölü için Kur'an-ı Kerim okunmamıştır, demişlerdir Bazı ulemaya göre –duaya kıyasla- Kur'an-ı Kerim'i tilavet etmek ölüye fayda verir İmam Muhammed (ra) kabristanda Kur'an-ı Kerim'i tilavet etmek mekruh değildir, demekle iktifa etmiş Fayda verir, vermez dememiştir Fayda verir diyen Şafii'nin bazı ashabına göre, ölünün ruhuna ithaf etmek üzere ücreetle Kur'an-ı Kerim'i okutmak da caizdir Fakat Hanefi mezhebi, Kur'an-ı Kerim'i tilavet etmek ölüye fayda verir demekle beraber onu ücret mukabılinde okutmayı kat'iyetle yasaklamaktadır Ücretle okuyan kimse vebale girdiği gibi, okutan da vebale girer Bugün maalesef bir çok kimse, Kur'an-ı Kerim'i süfli gayelerine basamak yapıp ses san'atkarları gibi Allah'ın kelamını istismar ederek halkı soyuyorlar Muhammed b Mübarek'in bu husustaki sözü en güzeldir: "İnsanların en alçağı, dinlerini dünyalarına alet eden kimselerdir”
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ÖLÜNÜN HAFTASI, KIRKINCI, ELLİİKİNCİ GECESİ: Bu tür şeyler Islâm'da bulunmayan ve İslam'ın canlı dönemlerinde uygulanmayan bid'at davranışlardır Buna benzer bid'atler, hep dini hayatın ve inançların zayıflamasıyla ortaya çıkar ve iki şeyi ispata yarar: Bir; demek ki insanlar inançsız yaşayamazlar Eğer Allah'ın gönderdiği gerçek dini öğrenip ona uymazlarsa kendilerinin icat ettikleri Saçma dinleri uygularlar Iki; dini bütün ve A1lah'ın gönderdiği dini bilinçle yaşayan insanlar, bu tür bid'atlara ihtiyaç duymazlar
Ancak bazı işlerin ölüye yarar sağlayacağı ve bazı davranışların sevabının onlara ulaşacağı da bir gerçektir Âlimlerin çoğu meselâ; ölen birisi için verilen sadakanın, şartlarına uygun olarak okunan Kur'ân-ı Kerîm'in, yapılan duâların ona ulaşacağını söylemişlerdir (bk Nevevî, Fetâvâ 92; Ibn Âbidîn, el-Ukâd l1/297) Fakat ölenin mü'min olarak gitmiş olması, bunun birinci şartıdır Mü'min olarak ölmeyenler için yapılan bağış dileklerinin aslâ kabul olunmayacağını, Allah (cc) Kur'ân'da haber vermektedir (Tevbe (9) 80) Hattâ Kur'ân'ın bazı âyetlerini de olsa kabul etmeden ölen birisi için duâ etmenin, duâ edeni de kâfir edeceğini söyleyenler vardır Çünkü onun kâfir olduğu, Allah'ın indirdiğini kabullenmemesiyle belli olmuştur Allah ise kâfiri bağışlamayacağını bildirmiştir Buna rağmen onun bağışlanmasını istemek, Allah'a karşı çıkmak sayılmış ve insanı küfre sokacağı bildirilmiştir
Böyle belirli gecelerde toplanıp ölen için birşeyler yapmaktansa, imkân bulunulan herhangi bir zamanda onun ruhuna göndermek üzere Kur'ân okumak, onun için hayırlar yapmak sadaka vermek gerekir
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ÖLÜNÜN KIRKINCI VEYA ELLİ İKİNCİ GECESİ MÜNASBETİYLE MERASİM TERTİP EDİLİP SADAKA VERİLİR İSLAM DİNİNDE BUNUN YERİ VAR MIDIR? Ölünün kırkıncı ve elliikinci gecesi ile ilgili hiç bir şey varid olmamıştır Böyle geceler için özel merasim tertip etmek doğru değildir Cahil halkın uydurduğu bir bid'attır Meyyit için dua ve tasadduk etmek her zaman iyidir Şu veya bu geceye tahsis edilmez
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ÖLÜNÜN NAMAZ, ORUÇ VE YEMİN GİBİ ŞEYLERİN MESULLİYETİNDEN KURTULMASI İÇİN VERİLEN KEFFARET VE YAPILAN DEVİRİN DİNİMİZDEKİ YERİ NEDİR? Keffaret, oruç tutmamak, namaz kılmamak ve yalan yere yemin etmek gibi kusur ve cinayetlerin sorumluluğundan kurtulmak için muhtaç kimselere verilmesi gereken maddi cezadır Yemin ile oruç'un keffareti Kur'an-ı Kerim ve ehadis-i Nebeviyye ile sabit olmuştur İnkarına mahal yoktur Bir kimse kaç defa yalan yere yemin etmiş ise kendisi bizzat fidyesini vermeğe mecburdur
İmkan bulamaz veya kusur işleyerek vermezse, malından verilmesi için vasiyet etmesi gerekir Yaşlılık veya müzmin hastalıktan dolayı oruç tutmayan kimse yine hayatta iken keffaretini (fidyesini) vermeğe mecburdur Hayz ve nifas gibi bir ma'zeret veya kusurdan dolayı oruç tutmayan kadın da orucunu kaza etmekle mükelleftir Tutamayacak bir hale gelinceye kadar tutmamış ise yine keffaretini bizzat verecektir Aksi takdirde malından verilmesi için vasiyet edecektir
Namaz meselesine gelince:
Şafii mezhebinde Cumhur-u ulemaya göre, namaz için keffaret yoktur
Hanefi mezhebine göre ise, ölen kimse kılmadığı namazlarınkeffaretinin verilmesini vasiyet etmiş ise her bir namaz için üç avuç buğday veya kıymeti verilecektir Yoksa, varisleri ölenin malından vermeye mecbur değildir Keffaretten maksat, ceza vermek olduğu gibi, muhtaçlara da yardım sağlamaktır Fakat maalesef son zamanlarda muhtaç kimselerin hakkının kayb olmasına vesile olacak bir hile buldular Cüz'i bir menfaat için Allah'ın emri olan keffareti maksadından uzaklaştırdılar Şöyle ki: Ölünün zimmetinde mesela beşbin fidye varsa, yüz fidye gibi az bir şey ortaya getirilir Ve İslam dininin hiç bir surette kabul etmediği bir merasim yapılır Ölünün velisi veya vekili o yüz fidyeyi muhtaç birkaç kişiye verir, onlar da kabul ettikten sonra velisi veya vekiline devrederler Bu iş vacib olan fidye mikdarına ulaşıncaya kadar tekrar edilir Ve nihayet beş bin fidyenin işi yüz fidye ile hall edilmiş olur Halk arasında buna devir denir Böyle usul caiz olsa idi zekat ve fitre gibi bütün malı ibadetlerde aynı muameleye tabi tutulabilirdi, üçmilyon, dört milyon zekatıbulunan bir zengin, onbin liralık gibi cüz'i bir para ile yakasını kurtarabilirdi O zaman keffaret, zekat ve fitre gibi müesseseler, maksadından uzaklaşır ve yardımlaşma mefhumu da ortadan kalkmış olurdu
Yalnız bazı alimler: Ölünün mirası olmazsa, keffaretini eda etmek için varisi bir miktar ödünç alırve bugün yapılan merasim yapılırsa faydası olabilir demişler Bunu istismar edip fakir ve zengine şamil kılmak doğru değildir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ÖŞRÜ –ZEKATI- ÇIKARILMAMIŞ MAHSÜLÜ SATMAK VEYA İPOTEK ETMEK CAİZ MİDİR? Öşrü –zekatı- çıkarılmamış mahsulde alış-veriş gibi bir tasarrufta bulunmak Şafii mezhebine göre caiz değildir Çünkü mutaç olan kimseler bu malda ortak sayılır
Binaenlaleyh adı geçen malın zekat miktarında yapılan tasarrufu batıldır Onu geri çevirmek icabeder
Hanefi mezhebine göre de öşrü çıkarılmayan malda tasarruf etmek haramdır Tasarruf edildiği takdirde öşür –zekat- miktarı, satanın zimmetine geçer, onu ödemesi gerekir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
ÖŞÜR Ondalık; onda bir; toprak ürünlerinden veya diğer bazı kazançlardan alınan bir tür vergi anlamında bir Islâm hukuku terimi; vergilendirmede kullanılan ve müslüman vergi mükelleflerinden belirli sınıflar için, mahsulden alınan onda veya yirmide bir oranındaki verginin adı
Bu kelimenin, Asurluların altın veya ayn olarak aldıkları "ışru-u" adlı vergiden veya Ibranice "ma'şer" denilen, tapınak yahut krallara verilen onda bir oranındaki verginin adından geldiği ileri sürülmüştür Bu duruma göre öşür, etimoloji bakımından, İslam'ın çıkışından önceki bazı toplumların vergi statüsünü ifade etmektedir Islâm, zekât yükümlülüğünü getirirken, bazı arazı mahsullerinden alınacak zekat miktarını da belirlemiş ve buna "öşür" adını vermiştir Öşür vergisi daha sonra, mülk arazının bir çeşidine ad olmuş ve müslümanların elindeki öşre tâbi arazıye "öşür arazısi" denilmiştir (Ali Şafak, Islâm Arazı Hukuku, Istanbul 1977, s 105)
Öşür vergisi Kitap, Sünnet ve Icmâ delillerine dayanır Tahıl ve meyvelerde zekâtın gerekli olduğu, Kur'an-ı Kerim'de ifade edilmektedir "Ey iman edenler, kazandıklarınızın temizlerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan sarfedin" (el-Bakara, 2/267) Ayetteki; Kazandığınız şeylerden maksat ticaret malları olup, bunların zekâtı söz konusudur Size yerden çıkardığımız şeylerden maksat ise tarım ürünleri olup, bunların da öşrü kastedilir (es-Serahsî, el-Mebsût, III, II) Başka bir ayette bazı ürünlerden şöyle söz edilir: "Çardaklı ve çardaksız bağları, tatları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı birbirine benzer ze benzemez şekilde yaratan O'dur Ürün verdiği zaman ürününden yiyin Devşirildiği ve biçildiği gün de hakkını verin" (el-En'âm, 6/141) Ibn Abbas (ö 68/687) ve Enes b Mâlik'e (ö 91/717) göre buradaki "hak"tan maksat, farz olan zekât olup, bu da, onda bir veya yirmide bir nisbetinde alınır
Hadislerde şöyle buyurulur: "Toprağın bitirdiği mahsulde onda bir zekat vardır" (es-Serahsî, age, III, 2)
"Nehirlerin ve yağmur sularının suladığı mahsullerde öşür (onda bir); hayvanla sulanan mahsullerde yarım öşür (yirmide bir) vardır" (Sahîh-i Müslim, terc ve Şerh A Davudoğlu, Istanbul 1977, V, 280)
Öşür yükümlüsünün müslüman olması gerekir Gayrı müslümlerden öşür vergisi alınmaz Mümeyyiz ve gayrı mümeyyiz küçüklerle akıl hastalarının ürünleri de, arazı, öşür arazısi olunca öşre tabidir Çünkü öşür bir ibadet olmaktan çok, nimetin külfeti kabılinden sayılmıştır Halbuki öşür dışındaki diğer zekât yükümlülerinin âkıl ve bâliğ olmaları şarttır Bu konuda ibadetle yükümlü olmayanların zekâtla da yükümlü olmayacakları prensibi benimsenmiştir (es-Serahsî, age, III, 4; Ibn Nüceym, el-Bahru'r-Râik, el-Matbaatül-Ilmiyye, (ty), II, 254)
Öşür, nimetin külfeti ve verimli toprağın ürünü üzerinden alınan bir vergi olduğu için, Islâm devleti tarafından zorla alınıp mahalline sarfedilebilir
Öşür için toprağın öşür arazısi statüsünde bulunması gerekir Hz Peygamber devrinde başlayıp giderek gelişen ve çeşitlenen arazı statüleri şunlardır: Mülk, mîrî, vakıf, metruk ve ölü (mevât) arazı Bunlardan mülk arazı, mülkiyeti ve yararlanma hakkışahıslara ait olan arazıler olup, üçe ayrılır:

a Süknâ ve tetimme-i süknâ denilen yerler: Evler, arsalar, meskûn mahaller, köy, kasaba ve şehir içindeki topraklardan ibarettir Bunlar için öşür vergisi söz konusu olmaz Islâm devleti başka vergi koyabilir
b Harac arazısi: Fetih sırasında, gayrı müslim olan eski sahiplerinin elinde bırakılan ve haraç vergisine tabi bulunan arazılerdir
c Öşür arazısi: Düşmanla, yapılan savaş neticesinde ele geçirilerek gazıler arasında paylaştırılan arazılerle, isteyerek Islâm'ı kabul eden toplum fertlerinin ellerinde bırakılan topraklardan ve müslümanlar tarafından imar ve ihyâ edilen yerlerden ibarettir

Öşür arazısinin menşei ve meydana geliş yılları:

a Silah zoruyla fethedilip sahiplerinden zorla alınan ve savaşçılara veya savaşa katılmayanlara dağıtılan topraklar Buna Hayber toprakları örnek verilebilir Hz Peygamber'in Hayber'i fethetmesi üzerine, yahudilerle arazıler için ziraat ortakçılığı sözleşmesi yapılmış; Hz Ömer devrinde yahudiler bu bölgeden sürgün edilince, arazıler beytülmâle ve gazılere intikal etmiştir (Ibn Hişam, es-Sîre, Mısır 1938, III, 255, 256)
b Islâmı kendi istekleriyle kabul edenlerin ellerinde bırakılan arazıler Yemen ve Bahreyn toprakları gibi Hz Peygamber devrinde Yemen halkı kendiliğinden Islâm'a girdiği için topraklarına dokunulmadı Resulullah (sas) onlara dinlerini öğretmek üzere Ebû Musa (ö 44/664) ve Muaz b Cebel (ö 18/639)'i gönderdi ve dört çeşit üründen zekât alınmasını emretti Bunlar; buğday, arpa, kuru hurma ve kuru üzümdür (es-Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, Kahire 1368, I, 294)
c Ölü (mevât) arazıden müslümanların ihyâ ettiği topraklar

Sahipleri öşür arazısi üzerinde dilediği şekilde tasarruf edebilirler Alınıp satılması, kiralanması, rehin, hibe veya âriyet olarak başkasına verilmesi mümkün ve caizdir Öşür arazılerinden elde edilen mahsuller öşre tabi olur (Ebû Yusuf, Kitabül-Harâc, Mısır 1352, s 62, 63)
Hangi çeşit toprak ürünlerine öşür gerekir?
Ebû Hanîfe'ye göre toprağın bitirdiği her çeşit ürüne onda bir veya insan eliyle sulama vb masraf yapılmışsa yirmide bir zekât gerekir Tahıl, sebze, meyve gibi Bu konudaki ayet ve hadisler umum (genellik) bildirir Ayette şöyle buyurulur: "Topraktan sizin için çıkardığımız mahsulden (zekât) veriniz" (el-Bakara, 2/267) Hz Peygamber de şöyle buyurmuştur:
"Yağmur suyu ile sulanan yerden çıkan mahsulde öşür vardır" (Buhârî, Zekât, 55; Müslim, Zekât, 8; Ebû Dâvud, Zekât, 5,12; Tirmizî, Zekât,14)
Odun, kamış, ot ve saman gibi şeyler genellikle kendiliğinden yetiştiği veya ziraattan maksat bunları ekip biçmek olmadığı için öşre tabi bulunmazlar (es-Serahsî, el-Mebsût, III, 2) Ebû Hanîfe'nin her çeşit mahsulün öşre tabi olduğu görüşü, Ibrahim en-Nehaî, Mücahid, Hammad, Imam Züfer ve Ömer b Abdülazîz'in benimsediği görüş olup, Ibn Abbas (ranhümâ)'dan nakledilen bir rivayete dayanır (A Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Terc, V, 281)
Ebû Yusuf ve Imam Muhammed'e göre, özel bakım gerektirmeden, bozulmaksızın bir yıl kalabilen ölçü veya tartı ile alınıp satılan mahsullerde öşür gerekir Ancak dayanıklı olmayan ve uzunca süre bozulmadan kalamayan sebzelerle kavun, karpuz ve hıyar gibi ürünlerde öşür yoktur (es-Serahsî, age, III, 2-4)
Bir arazıden hem öşür, hem vergi veya harac birlikte alınmaz
Imam Şâfiî'ye göre, topraktan çıkan, biriktirilebilen, gıda maddesi yapılan ve insan eliyle yetiştirilen buğday, arpa, pirinç, mercimek gibi tarım ürünlerinde öşür gerekir (es-Seyyid Sabık, age, I, 295, 296)
Hasan el-Basrî, (ö 110/728) eş-Şa'bî (ö 103/721) ve es-Sevrî'ye (ö 161/777) göre tarım ürünlerinden yalnız haklarında nass bulunanlar zekâta tabidir Hadiste sayılan maddeler ise şunlardır: Buğday, arpa, Mısır, hurma ve kuru üzüm
Toprak ürünlerinin öşre tâbi olması için belirli bir nisap miktarı konulmuş mudur? Çok az miktarda çıkan ürünlerden de öşür vermek gerekir mi?
Ebû Hanîfe'ye göre; öşür toprağından çıkan ürün az olsun çok olsun, özel sulama yapılmamışsa, yani yağmur veya nehir suları ile sulanmışsa onda bir; dolap, su motoru, baraj ve benzeri teknik vasıtalarla sulanan toprak ürünlerinden ise yirmide bir nispetinde zekât alınır
Ebû Yusuf ve Imam Muhammed'e göre, toprak mahsulleri beş vesk (bir ton)'a kadar zekâttan muaftır Hadiste "Beş vesk'ten az olan mahsulde zekât yoktur" (eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, IV, 126,138; Buhârî, Tecrîd-i Sarıh (Terc), V, 32, H No: 692) buyurulur Bir vesk 200 kglık bir ağırlık birimidir Öşür, mâlî bir hak olup, Allah'ın teklif etmesiyle vacib olmuştur Bu yüzden diğer zekât nisabında olduğu gibi burada da nisaba itibar edilir Ebû Hanîfe ise öşrü, ziraat yapılabilen toprağın külfeti sayar ve bu yüzden nisabı gerekli görmez Yukarıdaki beş vesk hadisini de ticaret mallarının zekâtı ile ilgili olarak kabul eder (es-Serahsî, age, III, 3)
Öşür, arazıden elde edilen ürünün tamamı üzerinden verilir Ekip, biçme ve sulama masrafları, yükümlünün diğer borçları veya aslî ihtiyaçları dikkate alınmaz Zaten masraflı bir tarım yapılmışsa -sulama, gübreleme gibi- zekât miktarı yirmide bir'e düşeceği için, masraf fazlalığı bu yolla giderilmiş olur Bir yıl içinde birden fazla ürün elde edilirse, her ürün için ayrı ayrı öşür gerekir Kısaca tarım ürünlerinin öşrü için yıllanma zorunluluğu yoktur (Ibnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, II, 8-9; el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 187)
Öşür, topraktan yararlanmanın bir karşılığı olduğu ve nimete karşılık bir külfet kabılinden sayıldığı için, bunun Islâm devleti aracılığı ile toplanması ve Tevbe Süresi 60 ncı ayette belirlenen yerlere sarfedilmesi asıldır Zekâta tabi mallar bâtınî ve zahirî olmak üzere ikiye ayrılır Nakit paralarla, altın, gümüş; evlerde veya mağazalarda bulunan ticaret malları bâtınî çeşidine girer Bunların zekâtı İslam'ın ilk devirlerinde devlet tarafından toplanıp, gerekli yerlere sarfedilirken; Hz Osman devrinden itibaren sahiplerinin diyânetine bırakılmıştır Zekât yükümlüsü bunların zekâtını yoksullara bizzat verir Ancak bu hükme uymadıkları ortaya çıkarsa, Islâm Devleti zekâtı zorla alıp, yoksul ve muhtaçlara dağıtabilir Hz Ebû Bekir, hilâfeti zamanında zekât vermek istemeyenlere karşı savaş açmıştır
Sâime denilen hayvanlar, öşür ve memleket arazısinin ürünleri, madenler, yer altındaki hazıneler, gümrüklere uğrayan ticaret malları zahirî mal adını alır Bunların zekâtını ve belirli oranlardaki vergilerini Islâm devleti, görevli memurları aracılığı ile tahsil ederek yerlerine sarfeder
Sonuç olarak, insan eliyle yetiştirilen ve ekonomik değeri olan tüm tarım ürünlerinin prensip olarak onda bir veya yirmide bir oranında zekâta tâbi olması daha uygundur Hadîs-i şeriflerde bazı tarım ürünü çeşitlerinin isim olarak belirtilmesi, "örnek kabılinden" sayılabilir Amaç, toprakta insan emeğiyle yetiştirilen ürünlerin bir bölümünden yoksul kesimi yararlandırmak ve bu arazılerden yararlananlara bir vergi yükü getirmek olduğuna göre, bu prensibi tüm toprak mahsullerine uygulamak gerekir Toprak sahibinin yoksulluk sınırını aşması için bir ton'luk nisap muâfiyetinden yararlandırılması da hakkanıyete uygun düşer
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
PAMUK KULLANMA VE ABDEST
Sürekli pamuk kullanmak sağlığı olumsuz yönde etkilıyor, ne yapmamız gerekir? ·
Önce pamuk kullanmak normal bir durum değildir, fıtrata aykırıdır; gerek yoksa kullanılmaması iyidir Akıntı, abdest tutulamayacak düzeyde olursa, pamuk kullanmak müstehap olur Dezenfekte edilmiş hidrofil pamuğun sağlıga zararlı olacağını sanmıyorum Yine de bir tabibe sormak gerekir Zararlı olacağı bir mütehassıs doktor söylerse, artık iki durum söz konusu olur:1 Akıntı zaman zaman gelmekle beraber her namaz vakti bir namaz kılacak kadar gelmediği oluyorsa, bu gelmediği zamanlarda abdest alıp namazları kılmak gerekir 2 Bir namaz vakti o vaktin namazını kılacak kadar bir zaman bulamayacak şekilde geliyorsa, ondan sonra da her namaz vaktinde en az bir defa görülüyorsa, kişi özür sahibi demektir, her vakitte alacağı bir abdestle diledigi kadar namaz kılabilir: Ancak pamuk ya da tampon (kürsüf) zarar vermiyor ve akıntı onunla kesilebiliyorsa kişi özür sahibi olmaz Akıntı pamuğun dışına çıkmadıkça da abdesti bozulmaz
__________________
 
Üst Alt