S Ş İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik)

ceylannur

Yeni Üyemiz
SALÂT" VE "SELÂM"I TEKRARLAMAK
Kitap okurken yahut sohbet yapılırken Rasûlüllah'ın (sa) Ismi geçtiği her yerde "salât-ü selâm" getirmeli miyiz?
Bir mecliste bir konu konuşulur ya da bir kitap okunurken, Rasûllüllah'a bir defa "salât'ü selâm" okumak yeterlidir, diyenler vardır ama, en güzeli her defasında söylenmesidir Suyûtî"yi vefatından sonra rüyasında cennette gören bir dostu, bu makama ne ile eriştiğini sorunca, "Şu kadar bin hadis yazdım Rasûlüllah'tan, ya da, Râsûlüllah buyurdu, denen her yerde ona salât ve selâmı ihmal etmedim Işte bu makama erişmemin sebebi budur" dediği nakledilir
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SALİH VE TAKVA SAHİBİ KİMSELERİN İLHAMI İLİM SAYILABİLİR Mİ, BİR BAŞKA İFADEYLE İLHAM İLİM İÇİN BİR KAYNAK SAYILABİLİR Mİ ? Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in inancına göre ilmin vasıta ve kaynakları üçtür Bunların dışında elde edilen herhangi bir şey zan ifade ederVasıtalar:

1- Sağlam olan beş duyu Yani görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma duyuları

Allah Teala bu beş duyudan herbirini kendini has şeyleri idrak etmesi için yaratmıştır Kısacası görülebilen şeyler görme duyusu ile, işitilebilen şeyler işitme duyusu ile, koklanabilir şeyler koklama duyusu ve tadılabilen şeyler tatma duyusu ve nihayet dokunulabilen şeyler de dokunma duyusu ile idrak edilebilir Biz şartlarına riayet etmemiz halinde ve bu duyuları yerinde kullandığımız taktirde bunlar aracılığıyla ilim sahibi oluruz

2- Doğru haber Doğru haber de ikiye ayrılır: Birincisi, mütevatir haberdir Yani Yalan söylemek için anlaşma yapıp ittifak etmeleri mümkün olmayan bir cemaat yolu ile gelen haberdir Şayet bu haber el değiştirirse mütevatir olabilmesi için her tabakada böyle bir cemaatin bulunması gerekir

Tevatür için habercilerin iman veya salahı şart değildir
İkincisi, Peygamber (sav)'in sözüdür Çünkü Peygamber (sav) yalandan masum olduğuna göre sözü kesinlik arzeder Bunun için Saadet asrında yaşayıp peygamberin sözünü duyan kimsenin işittiği şeyin doğruluğuna iman etmesi gerekir Kısacası Resulüllah'ın sözü işiten kimse için kesin bir bilgi kaynağıdır Aynı doğrultuda Resulüllah'dan (sav) tevatüren rivayet edilen bir şey de bilgi ifade eder Ancak tevatür derecesinde olmayan ve peygambere isnad edilen bir hadis bilgi değil zannı ifade eder Yalnız bazan peygamberin sözünde değil rivayet sabit olmadığından ravinin rivayeti açısından zannı ifade etmektedir

3- Akıl'dırAkıl insana has bir kuvvettir İnsan bu kuvvet sayesinde idrak etme imkanına kavuşabilmektedir Ancak akılla idrak edilen şeyler de iki kısma ayrılmaktadır

1- Bedihi
2- Kesbi

Bedihi, yani açıkca sabit olan şeyler "Ateş sıcaktır” "Yer altımızdadır”, gibi Kesbi ise "Ateş olan yerde duman görülür" gibi
İlham ve keşif gibi şeyler ilim sayılamazlar ve hüccet teşkil etmezler Dolayısıyla salih ve takva sahibi kimselerin ilham ve keşfe dayanarak bir şey söylemeleri bilgi ifade etmez, ancak işaret ve zan olabilir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
BİR KİMSE İÇKİ İÇİP SARHOŞ OLUR VE BUNUN NETİCESİNDE ZEVCESİNİ BOŞARSA BOŞANIR MI? Bir kimse hasta olur, sarhoşluk veren ilaçtan başka bir ilaç bulamadığı için onu içer veya zorla kendisine içki içirilir ve bunun neticesinde sarhoş olup karısını boşarsa dinen karısı boşanmış sayılmaz (al-Mühezzeb, Mecma'ül-Enhur)
Ama mazereti olmadan içki içip sarhoş olursa karısını boşadığı takdirde Hanefi ve Şafii mezheplerinin Cumhur-u ulemesına göre zevcesi boşanmış sayılır(al-Mühezzeb, Mecma'ül-Enhur)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SARIK Başa giyilen giysiler (başlıklar) üzerine sarılan tülbend veya şala verilen ad
Başı soğuk ve sıcaktan korumak ve daha güzel görünmek için erkekler, eski zamanlardan beri başlarına taktıkları başlıklar üzerine değişik şekil ve renklerde kumaşlar sarmışlardır Bölgelere, iklimlere, örf ve âdetlere, milletlere, dinlere, sosyal ve dini statülere göre değişik sarık şekilleri vardır Arabistan çöl ikliminin gereği olarak cahiliye Arapları da başlarına sarık sarıyorlardı Hz Peygamber ve Ashab-ı Kiram da, Islâm öncesinde olduğu gibi Islâmdan sonra da sarığı, günlük normal bir giysi olarak kullanmışlardır Hz Peygamber'in yeni müslüman olanlara emir veya tavsiye ettiği özel bir sarık şekli olmamış, bu hususta oluşan örf ne ise öyle devam edilmiştir Tirmizî'nin rivayet ettiği, Müşriklerle aramızdaki fark, başlıkların üzerine sarık sarmaktır" (Tirmizi, Libas, 42) hadisi, yine Tirmizî'nin bildirdiğine göre isnadı sağlam olmayan yani, Rasûlüllah (sas)'e aid oluşunda şüphe olan ve başkaları tarafından da benzeri rivayet edilmeyen hadis anlamına gelen Hasen-garîb bir hadistir ve ravilerinden ikisinin kimliği tam bilinmemektedir Sarığın mutlaka kullanılması gereken islâmi bir kisve olduğunu ifade eden sahih bir hadis de yoktur Aslında Hz Peygamber ve Ashab-ı kiram sarık sarıyorlardı Meselâ Mekke Fethi günü Rasûlüllah (sas)'in siyah bir sarık sardığı, sarığın ucunu (taylesân) iki omuzu arasına sarkıttığı (Tirmizî, Libas,12; Ebû Dâvud, Libas, 51) şeklinde rivayetler vardır Fakat sarık, dinî bir kisve değil, örfün gereği olan bir âdet ve alamettir Zamanla sarık, müslümanlara özgü bir kıyafet haline dönüşmüş ve adeta alâmet-i fârıka haline gelmiştir Mesela Osmanlılarda, sadece müslümanlar başlıklarına sarık sarabilirler; gayr-i müslimler sarık kullanamazlar, ancak kendi özel kıyafetlerini giyebilirlerdi Sosyal, idarî, askerî, ilmî vb statülere göre farklı sarık şekilleri vardı 25 Kasım 1925'te çıkarılan Şapka Iktisâsı (şapka giyilmesi) kanunu ile erkeklerin şapkadan başka bir şey giymeleri yasaklanınca sarık da yasaklanmış oldu
Hz Peygamber'in günlük kıyafeti ne ise, onunla namaz kılıyor, ibadet için ilave bazı özel giysiler giymiyordu Sarıkla namaz kılması da böyledir Sarıkla kılınan namazların sarıksız kılınanlardan daha üstün olduğu hakkında rivayet edilen hadisler sahih değil, hatta uydurmadır Güvenilir hadis kaynaklarında görülmeyen, sadece zayıf ve uydurma haberlerin yer aldığı Deylemî'nin el-Firdevsi, Ibn Asâkir'in Tarihu Dımeşk'inde rivayet edilen; "Sarıkla kılınan namaz, sarıksız kılınan 25 namaza, sarıklı cuma da sarıksız 70 cumaya bedeldir Melekler sarıklı olarak cuma namazını müşahade eder ve güneş batıncaya kadar, sarıkla namaz kılanlara dua ederler",
"Sarıklı kılınan iki rekat, sarıksız 70 rekattan daha hayırlıdır", "Sarıkla kılınan namaza on bin sevap vardır" hadisleri hakkında; Ibn Hacer (Lisânûl-Mîzân, III-244), Suyûtî, Ibn Arrâk, Aliyyul-Kârî, Sehâvî gibi, hadis diye uydurulmuş sözleri tanımada uzman olan hadis imamları, yukarıda geçen bu hadislerin tamamının uydurma olduğunu belirtmişlerdir Bu hadislerin uydurma olduğunun iki delili vardır: 1 Bu uydurmalarda vadedilen faziletler, vahyin ışığı altında oluşan Islâm akl-ı seliminin kabul edemeyeceği kadar fazladır 2 Bu hadislerin hiç birisi güvenilir hadis kaynaklarında yoktur ve ravileri zayıf, metruk veya hadis uyduran kimselerdir Bu tür uydurmalar müslümanları ihlâs ve gayretten kopararak basit şekillere ve tembelliğe sevketmekte, dini doğru anlamalarını önlemektedir Fazilet, namaz kılanın dış görünümünde değil, kalbi ve gönlü ile, huşû içinde namaz kılabilmesindedir (Daha geniş bilgi için bak: Nâsiruddin el Elbani, Silsiletul-Ehâdîsud-Daîfe, vel-Mevdûa, s 158-162)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SARIK SARAR VEYA BAŞINA TAKKE KOYAR İSLAM DİNİNDE BUNUN YERİ VAR MIDIR? Sarık ve takke mübah şeylerdendir Herkes sarık sarma veya takke giyme hususunda serbesttir Zira İslam dini, müslümanlara sarık sarma veya takke takma mecburiyeti getirmemiştir Yeter ki küfre Şi'ar olarak kabul edilen şey başa konulmasın (Papazlara has olan külah gibi) Yalnız namaz için başka sarık sarmak herkes için sünnettir Allah'ın Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Sarıkla kılınan iki rekat namaz, sarıksız olarak kılınan yetmiş rek'attan daha hayırlıdır” Bunun için namazda sarığı ihmal etmemek daha uygundur Sarığın kaç metre olması hakkında bir şey varid olmamıştır O örfe bağlı bir şeydir Takkenin, sarığın yerini tutup tutmadığı hakkında ihtilaf vardır İbn Hacer'e göre, sarığın yerini tutmaz Buğyetü'l-Müsterşidin isimli kitapta kayd edildiğine göre onun yerini tutar
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SARIK, SAKAL, BIYIK BİR ÖRF MÜDÜRLER, YOKSA İSLAMÎ Şİ'ÂR MIDIRLAR? Bu soruda adı geçen sakal, bıyık ve sarığı ayrı ayrı ele almak gerekir:
a- Sarık: Sarığı, namaz sarığı şeklinde düşünmek gerekir Ancak hemen kaydedelim ki, sarıkla kılınan namazın faziletinden bahseden bütün hadisler, ya "Mevzû'dur, ya da "Sâbit değildir" damgasını yemişlerdir" Fakat bu, sarıkla namaz kılmanın memnu' olduğu ya da genel olarak sarığın şiar olmadığı anlamına gelmez Gerçi namazın bir sünneti olduğunu söyleyenler de vardır Nitekim Allah Resûlü'nün sarıkla namaz kıldığı sabittir Bahsi geçen görüş sahipleri de bunu sünnet derecesinde değerlendirmişlerdir
Fakat genel olarak, sarığın bir Islâm şiarı olduğunda çoğunluk müttefiktir Bazan hadis olarak, bazan da Hz Ali'ye nisbeten söylenen,"Sarık Arabın tacıdır" anlamındaki, sarığı kavmî bir şiar olarak gösteren haber ve bütün benzerleri, mevzuat kitaplarında yer alırve hepsinin zayıf olduğu söylenir (Muhammed Tâhir b Ali el-Hindî, age156 )
Ebû Davûd'un ve daha başkalarının rivayet ettikleri: "Müşriklerle bizim aramızdaki fark, kalan süveler üzerindeki sarıklardır" hadis-i şerifi, her ne kadar sahihlik derecesini ihraz etmiş değilse de, bir çok rivayetlerle desteklendiği için, zayıf olarak da görülmemiştir Meselâ Süyûtî, mezkûr hadisi andıktan sonra, Beyhakî'nin rivayet ettiği "Sarık sarın, sizden önceki milletlere muhalefet edin" hadisi ve yine Beyhakî'nin tahrici olan, "Size sarık gerekir, çünkü o meleklerin simasıdır (görünümüdür)" hadisini buna sahid olarak zikreder (Suyûtî, el-Le'âli'l-mesnû'a, N/260 ) Ibn ‚Asâkir, Tarih'inde Imam Mâlik'in, "Sarığın terki uygun olmaz Ben daha yüzümde tüy bitmemişken sarık sardım" (el-Münâvî, age IV/225) sözünü naklederImam Suyûtî, sadece siyah renkle alâkalı bir sadette ve tek bir yerde, Resulullah'ın ve sahabenin sarık giydiklerine dair elliye yakın rivayeti verir (Süyûtî, el-Hâvî, I/110-121) Keza HzCebrail'in sarıklı olarak indigi, meleklerin sarıklı olarak yardıma geldikleri hakkındaki rivayetler de sarığın bir şiar olduğunu gösterir(Bk Süyûtî, age N/196)Yine Resulullah'ın kendisini temsilen gönderdiği kimselere bizzat kendi eliyle sarık sarması, (Bk Süyûtî, age I/118)şeklî temsilin de matlup olduğuna bir delildir
el-Münâvî, "Sarık peygamberlerin sünneti, nebilerin de sâdâdin âdetidir" derIbnü'1-Arabî'de "Sangin, başın sünneti, peygamberlerin ve sâdâtin adeti" olduğunu söylerSarığın vazgeçilmez bir şiar olduğundandır ki, yahudiler ve hiristiyanların da sarık giymeleri halinde, onlara muhalefetin, sarığı terkle değil, rengini değişik tutmakla olduğu söylenmiştirAllâme Muhammed Bahît bu konuda yazdığı müstakil bir risâlede, sarık hakkındaki haber ve uygulamaları naklettikten ve Abdullah b Ömer'in "Sarık sünnet midir?" sorusuna "Evet!" cevabını verdiği naklettikten sonra, "Bütün bunlardan anlaşılmış oldu ki, sarık giymek bir sünnettir; sarık müslümanların şiaridir; müslüman başkalarından onunla ayrılır" hükmünü veriyor (Ancak sarığın, dinin esasından olan bir şiar olmadığı, terkedilmesiyle dinin yıkılmış olmayacağı da açıktır Öyleyse sarığı ihtirazî bir şiar değil de, vakiî bir şiar olarak değerlendirmek daha doğrudur denebilir)
Sakal
Sakal: Sarığa göre daha özel bir durum arzeder Zira sakalın bırakılması ve salıverilmesi hususundaki hadis-i şerifler, son derece sahih olmaları yanında, sayıca da çoktur Sakalı âmir olan bu haberlerden başka Müslim, Ebu Davud ve daha başkalarının rivayet ettikleri ve on şeyin fıtrattan olduğunu bildiren, sakalı da bunlardan birisi sayan hadis-i şerif (Müslim, tahâret, 56; Ebû Dâvûd, tahâret, 29; Tirmizî, edeb 15, Nesaî zîne, 1; Ibn Mâce, tahâra, 8; Ahmed b Hanbel, VI/l37) kanaatimize göre sakalın bulunması gerektiği hususunda şüpheye mahal bırakmayacak kadar açıktır Yani, sakal fıtratın gereğidir Bir başka deyişle, Allah'ın kendi yaratışı olarak görmek istediği şeklin de tamlayacısıdır Kadının saçına saç takması, kaşlarını alması, vücutta kalıcı döğmelerle süslenmeler yapması Hep fıtratı bozdukları gerekçesiyle yasaklanıyor, lânet ediliyor; dişlerini güzellik için seyrelten, keza yaratılış yani fıtratı bozduğu için lânete uğruyordu (Aynî, Umdetü'l-Kâri; XXN/66 ) Sakal da fıtrattan olduğuna göre, aynı gaye ile traş edilmesi, onlar gibi nehyedilmiş olur
Ebu Davud sârihi Mahmud Muhammed Hattâb es-Sübkî, sakalı emreden on kadar sahih hadis zikrettikten sonra, aksine delil olmadığı için, bu emirlerin vücûb ifade ettiğini, bu yüzden sakalı kesmenin dört mezhebe göre de haram olduğunu söyler (Hattâb es-Sübkî, el-Menhel,I/186 ) Daha sonra da dört mezhepten çeşitli fukahanın görüşlerini naklederek, söylediklerine destek arar Kezâ bir kabzeden az olan sakalından almanın muhameslik ve bazı Magribliler'e benzemek olduğunu, bir kabzeden fazlasının ise alınması gerektiğini delilleriyle anlatmaya çalışır (Aynı kaynak )
Bıyık
Bıyık: Bıyık çoğu zaman sakalla beraber zikredilmiş ve bıyık için bazen "Kass" bazen da "Ihfa" istenmiştir Birisi kısaltmak, diğeri ise tamamen kesmek demektir Meselâ Tahavî, bıyığı kısaltmanın güzel, kazıtmanın ise sünnet olduğundan daha güzel olduğunu söylemiş, Ibnü'1-Kasim da Mâlik'ten kazıtmanın müsle olacağını, ihfayı aşırı kısaltmak şeklinde anlamak gerektiğini bildirmiştir Binaenaleyh, bıyığı kesmekle, dudakları kapatmamak üzere uzatmak arasındaki tercih kişiye aittir denebilir Ya da her iki emre imtisal için bazan kesip bazan kısaltmak tavsiye edilebilir (Hattâb es-Sübki; age I/185'(ten bazı tasarruflarla)) Ancak bütün bunlar, sakalla beraber olarak düşünülen bıyığın durumudur Sakal yokken bıyığı da kazımak, kadına benzemek sayılacağından, muhanneslik olması itibariyle ikinci bir mahzurlu iş olmalıdır
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SARIKLA İSLAM'IN İLGİSİ NEDİR? Sarığın İslam'ın bir şiari (görüldüğünde Islâm'ı hatırlatan bir işaret) olduğunu Islâm alimleri tescil etmişlerdir Rasulüllah Efendimiz (sav)'in sarık sardığı ve sarıkla namaz kıldırdığı sabittir Ama sarık, namazın değil, İslam'ın şiarıdır Yani sadece namaza has bir kiyafet değildir Namazda saranlar, başka yerlerde saramadıklarından, hiç olmazsa bu şiarı namazda gösterebilme düşüncelerinden ötürü bunu yapıyor olmalıdırlar Gerçi sarığın, namazın bir sünneti olduğunu söyleyenler de vardır (Ramlî, Fetavâ (Heytemî ile beraber), 28,117) Fakat sarıkla kılınan namazın faziletinden sözeden hadisler, ya mevzudur (uydurma), ya da asılları yoktur Diğer yönden, bazan hadis olarak, bazan da Hz Ali'ye nisbeten söylenen, "sarık Arap'ın tacıdır" anlamındaki, sarığı kavmi bir şiar olarak gösteren haber ve benzerleri, mevzuât kitaplannda yer alırve hepsinin zayıf olduğu söylenir (Örnek olarak bk Aclüni, kesfu'1-hafa, N/94) Ebu Dâvud'un ve daha başkalarının rivayet ettikleri: "Müşriklerle bizim aramızdaki fark, kalensüverler üzerindeki sarıklardır", hadisi her ne kadar sahihlik derecesine ulaşmış değilse de birçok rivayetlerle desteklendiği için zayıf da sayılmamıştır Meselâ Imam Suyutî, "sarık sarın, sizden önceki milletlere muhalefet edin" hadisi ile, "size sarık yaraşır, çünkü o, meleklerin simasıdır" hadisini buna şahid olarak zikreder (Suyuti, el-Leâli'1-masnu'a, N/260) Ibn Asâkir Tarih'inde Imam Malik'in "sarığın terki uygun olmaz Ben daha yüzümde tüy bitmemişken sarık sardım" (Münâvî, Feyz, NV/225) dediğini nakleder Suyûtî, sadece siyah renkle alâkalı bir sadette ve tek bir yerde Rasulüllah (sav)'in ve sahabenin sarık giydiklerine dair elliye yakın rivayet verir (Suyuti el-Havî, I/110-121) Yine Cebrâil'in sarıklı olarak indiği, meleklerin sarıklı olarak yardıma geldikleri hakkındaki rivayetler de sarığın bir şiar olduğunu gösterir Rasûlüllah (sav)'in kendisini temsilen gönderdiği kimselere, bizzat kendi eliyle sarık sarması şeklinde temsil etmenin istendigine bir delildir Münavi; "sarık peygamberlerin sünneti, nebilerin ve sâdâtın adetidir" der Ibnü'I Arabî de, sarığın başın sünneti, peygamberlerin ve sadâtın âdeti olduğunu söyler Sarığın vazgeçilmez bir şiar olduğundandır ki, Yahudiler ve Hiristiyanların da sarık giymeleri halinde, onlara sarığı terk etmekle değil de rengini değişik tutmakla muhalefet edilmesinin söylenmesidir Allâme M Bahît bu konuda yazdığı müstakill bir risalede sarık hakkındaki haber ve uygulamaları naklettikten ve Ibn Ömer'in, "sarık sünnet midir?" sorusuna "evet" cevabını verdiği aktardıktan sonra, "bütün bunlardan anlaşılmış oldu ki, sarık giymek bir sünnettir; sarık müslümanların şiarıdır, müslüman başkalarından onunla ayrılır" hükmünü verir Ancak sünneti sünnet olarak görmek ve farza ya da vacibe engel olduğu yerde farzı ya da vacibi tercih etmek gerektiğini de "nasların tearuzu" çerçevesinde iyi bilmek gerekir
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SATRANÇ Iki kişi arasında, altmış dört kareye bölünmüş dört köşe tahta üzerinde onaltışardan otuz iki taşla oynanan, yargıya ve zekâya dayanan bir oyun Satranç, eskiden beri düşünmesini ve zihnini işletmesini seven kimselerin zevk aldığı bir oyundur
Bazı tarihçilere göre satrancı ilk defa, Truva'nın kuşatılması sırasında askerlerin oyun oynayıp vakit geçirmeleri için Palamides adında bir komutan bulmuştur
Arap kaynaklarına göre, satranç, Hindistan'da genç bir prense ders veren bir Brahman rahibi tarafından, kralların bile tek başına hiç bir şey yapamayacağını, başkalarının yardımına muhtaç olacağını göstermek için düzenlenmiş bir oyundur Bu oyun çok beğenilir ve rahibe bir ödül verilmek istenir Rahip, satrancın her karesi için bir öncekinin katıolan sayıda buğday tanesi verilmesini rica eder Ancak hesabı yapılınca altmış dört karenin katlarına isabet eden buğday tanelerinin bütün dünya kıtalarının yetmiş altı kat daha geniş toprak parçasına buğday ekilse, bunların toplam ürünü kadar tuttuğu hesaplanır
Satranç oynamanın Islâmî hükmü onun kumar sayılıp sayılmaması ile yakından ilgilidir Islâm fakihleri kumar çeşitlerinin haramlığı konusunda görüş birliği içindedir Çünkü Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Sana şarabın ve kumarın hükmünü sorarlar De ki: Bu ikisinde büyük bir günah ve insanlar için bazı faydalar vardır Ancak bunların günahı, kazandıracağı faydadan daha büyüktür" (el-Bakara, 2/219) Kendisinde, oynayanlardan bir taraf için kazanç, diğer taraf için zarar bulunan her oyun haram kılınan kumar niteliğindedir Bu, tavla, satranç ve benzeri oyunlardan olabilir Günümüzde yaygın olan piyango oyunları da bu kapsama girer Bunların bir hayır amacı taşıması veya mücerret kazanç için oynanması, hükmü değiştirmez Bunlardan elde edilen kazanç (habis, pis, kirli) kazanç" sayılır Hadiste:" Âllah temizdir, ancak temiz olanı sever" (Müslim, Zekat, 64; Tirmizî, Tefsîru Süre, 3/26) buyurulmuştur
Satranç haram olan kumara vesile yapılarak oynanırsa, haram olduğunda fukahanın icma'ı vardır Çünkü harama alet olmuştur Harama alet olan şey ise haramdır Ama kumar sayılacak bir şekilde oynanmıyorsa, yâni araya bir şeyler koymadan, sırf zihin jimnastiği olmak veya yarışma yapmak için oynanıyorsa, bu konuda Islâm hukukçuları farklı görüşler belirtmişlerdir
Şiîlerden Imamıyye ve Zeydiyye'ye göre, ne şekilde oynanırsa oynansın, satranç, haramdır (el-Huliyy, Şeraiul-Islâm, II, 9; Ibn Miftâh, Şerhul-Ezhâr, IV, 383)
Hanbeli hukukçuların sahih olan görüşü de satrancın her ne olursa olsun haram olduğu şeklindedir Ancak Hanbelîlerin diğer görüşüne göre, oynarken araya bir şey konmazsa, farzı terke ve haramı işlemeye sebep olmazsa satranç oynamak mekruhtur Buna bağlı olarak satranç aletini alıp satmak da haramdır (Ibn Kudame, el-Muğnî, IX, 171)
Hanefî ve Malıkilere göre satranç tahrimen mekruhtur yani harama yakındır (el-Bâci, el-Münteka, VII, 278; Ibn Abidin Haşiyesi, VI, 394)
Haram olduğunu söyleyenler şu delilleri ileri sürüyorlar:
Ey iman edenler; şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal okları şeytan işi birer pisliktir Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz Şeytan şarap ve kumar yolu ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak istiyor Artık vazgeçtiniz değil mi?" (el Maide, 5/90-91) âyetine göre satranç haramdır Bu âyetin tefsirinde Imam Kurtubî şöyle der: "Bu âyet kumara alet olsun, olmasın tavla ve satranç oynamanın haram olduğuna delâlet etmektedir Çünkü Allah Teâlâ şarabı haram kıldığı zaman, Ey iman edenler, şarap, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz" buyurdu Bunun gerekçesi olarak da şunu gösteriyor: "Şeytan şarap ve kumar yolu ile aranıza düşmanlık ve kin salmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak istiyor " Demek ki azı, çoğunu yapmaya sevkeden, oynayanlar arasına kin ve düşmanlık girmesine sebep olan ve Allah'ın zikriyle namazdan alıkoyan her oyun, aynen şarap içmek gibidir Bu da o oyunun haram olmasını gerektirir Şayet, "şarap içmek sarhoşluk verir ve içen namazı kılmaya güç yetiremez Tavla ve satranç oynamakta bu yoktur" denilirse buna şöyle cevap verilir: "Allah, şarapla kumarı, haram olma bakımından aynı manâ içine aldı ve insanlar arasında kin ve düşmanlık salmak, Allah'ın zikri ile namazdan alıkoymak gibi vasıf larla vasıf ladı Şu bilinen bir şeydir ki şarap sarhoşluk verir, fakat kumar sarhoşluk vermez Ancak mahiyetleri değişik olmakla beraber, Allah katında bu ikisi haram olmak bakımından aynı seviyededir
Aynı şekilde şarabın azı sarhoşluk vermez Nitekim tavla ve satrancı oynamak da sarhoşluk vermez Sonra da şarabın çoğunun haram olduğu gibi azı da haram olur Bu durumda sarhoşluk vermese dahi tavla ve satranç oynamak şarap gibi haramdır Bunlarla oyuna başlandığında insana gaflet gelir Kalbi etkisi altına alan bu gaflet, bir tür sarhoşluk verir Şarap sarhoşluk vermek suretiyle namazdan alıkoyduğu için haram olmaktadır; Tavla ve satranç oynamak da önce insanı gaflete sevkedip oyalamakta ve dolayısıyla namazdan alıkoymaktadır" (Kurtubî, el-Cami' li Ahkamil-Kur'an, VI, 291)
Ebû Bekr b el-Esrem, el-Cami' isimli eserinde Vâsile b el-Eska' (ra)'dan şu hadisi rivayet eder: Rasûlüllah (sas):
"Her gün ve gecede Cenabı Hak mahlûkatına üç yüz altmış defa (rahmet) nazarıyla bakar "Şah" diyenlerin bu bakıştan nasibi yoktur" buyurur
Bilindiği gibi satrançtaki taşlardan birisinin adı şahtır ve oynanırken sık sık "şah!" kelimesi kullanılır
Deylemî, Enes (ra)'den Rasûlüllah (sas)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Satranç oynayan mel'undur"
Bu konuda hadis olarak nakledilen başka sözler de vardır, ancak bunların sıhhati şüpheli görülmektedir Zira satranç Rasûlüllah (sas) döneminde bilinmiyordu O, Sahabe döneminde ortaya çıktı (Ibn Hacer el Heytemi, ez-Zevâcir, II/320)
Ibn Ebî Şeybe, Ibnül-Münzir ve Ibn Ebî Hatim, Hz Ali'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Tavla ve satranç kumardandır" (ez-Zuhayli, el-Fıkhul-Islâmî, Dımaşk 1985, III, 572-573)
Abd b Humeyd de Hz Ali'nin şu sözünü rivayet etmiştir: "Satranç acem (Arab olmayan)ların kumarıdır" (Şevkânî, Neylül-Evtâr, VIII, 108)
Ebû Mûsa el-Eş'arî şöyle demiştir: "Hatalı kişiden başkası satranç oynamaz"
Ibn Abbas'a sorulduğunda şöyle dedi: "O, kumarın en şerlisidir" (Ibn Hacer, ez-Zevâcir, II, 321)
Satranç konusunda rivayet edilenlerin en sıhhatlisi Hz Ali'den rivayet edilenlerdir (Ibn Kudâme, el-Muğnî, IX, 121)
Şafiîlere göre satranç tenzihen mekruhtur, haram değildir Mezhebin sahih görüşü budur Bunlara göre satranç tavladan hafiftir Tavlanın özünde, fal oklarında olduğu gibi, atmak vardır Satrançta ise düşünme temel esastır Bu da savaş taktiğini öğrenmekte faydalıdır Yine Şafiîlere göre satranç aletini alıp satmak mekruhtur (Nevevi, el-Mecmu', IX, 244; Ibn Hacer, ez-Zevâcir, II, 326)
Zahirîler'de satranç mubahtır Ibn Hazm, satranç hakkında nakledilen rivayetlerin sıhhatini kabul etmemektedir (Ibn Hazm, el-Muhallâ, IX, 55-61)
Müfessir Alûsî ise, tavla ve satrancın, hatta çocukların oynadığı ceviz, bilye, bezik ve kur'a oyununu kazanma ve kaybetme duygularını hortlattığı için haramdır ve kumarın bir çeşididir (Alûsî, Ruhul-Meanî, II,114) demektedir
Hanefîlerden Imam Ebû Yusuf'a göre de satranç mubahtır (Ibn Abidin Haşiyesi, VI, 394)
Hanefilere göre Ibn Abbas, Ebû Hureyre, Ibn Sîrîn, Hişam b Urve, Saîd b el-Müseyyeb ve Saîd b Cübeyr gibi Sahabe ve Tabiîn satrancı mubah görmüşlerdir (Yusuf el-Kardavî, el-Helâl vel-Harâm fil-Islâm, s 217)
Malıkîlerden Ibn Kudâme, Şafiîlerin "savaş taktiğini öğretir" şeklindeki ifadelerini şöyle reddediyor: "Satranç oyununda böyle bir maksat yoktur Oynayanların çoğu ya sırf oyalanmak veya kumar kastıyla oynarlar
"Satrançta temel esas savaş taktiğini öğretmektir" Sözlerine şu cevabı veririz: "Böyle bir kasıt olmayıp sadece insanı bol bol meşgul edip Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaktan başka bir faydası yoktur" (Ibn Kudâme, el-Muğnî; IX, 171)
Satrancı mekruh ve mubah görenler de bunun için bir takım şartlar ileri sürmektedirler Bu şartlara uymadığı takdirde onlara göre de haramdır:

1- Hanbelîler gibi, haramlığına inanan birisi için, harama yardımcı olduğundan dolayı haramdır
2- Oynarken namazı geçirmemek gerekir Çünkü bu çeşit oyunlar vakit hırsızıdır Namaz geçirmeye sebep olursa, bu, haram olur
3- Düşük karakterli kimselerle oynanmamalıdır
4- Kin, düşmanlık ve yalan yere yemin etmeye sebep olmamalıdır

Oyun heyecanına kapılıp sövmekten, çirkin sözler söylemekten kaçınılmalıdır (Ibn Hacer, ez-Zevâcir, II, 326-327)
__________________
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SATRANÇ OYNAMANIN ISLÂMÎ HÜKMÜ NEDIR? ZİHNİ ÇALIŞTIRMAK İÇİN OYNANABİLİR Mİ? Sâtranç Hint kaynaklı, çok eski bir oyun olmakla beraber, müslümanlar onu Ömer Efendimizin halîfeligi döneminde, Iran kanalıyla öğrenmişlerdir Yani satranç Resûlullâh (sas) döneminde Müslümanlar arasında bilinmemekte idi Bu yüzden çoğunluğa göre Rasûlullah Efendimiz satranç hakkında birşey söylememiştir Onu sahabe daha sonra tanımış ve cevazı konusunda fikir birliğine varamamış, bu yüzden fıkıhçıların fetvâsı da değişik olmuştur Mesela sahabeden Ibn Abbâs ve Ebû Hureyre gibi satrancın mübah (sakıncasız) bir oyun,olduğu görüşünde iken, Ali Efendimiz gibiler de satrancın Kur'ân-ı Kerimin yasakladığı kumar (meysir) (Bakara 2/219; Mâide 5/90) cinsinden olarak haram olduğu kanaatindedirler (Sabûnî, Ravayı', I/280) ZaMahşerî haramlığı konusunda Rasûllullah Efendimiz'den (sav) de bir hadîs nakleder (ZeMahşerî, I/199) Ancak bunun sahih olamayacağını daha önce görmüş olduk Alûsî de satrancı sözkonusu âyetle yasaklanan kumar (meysir) türünden sayar (Alûsî, N/114) Hanbelî ve Mâlikî mezhebinde satranç da diğer kumar türleri gibi haramdır (Bk Davudoğlu V/34; Cezirî, el-Fikh ale-I-mezâhib N/51) Bu konuda en müsamahalı görüş, mezhep olarak Imam Sâfîî'nin görüşüdür Ona göre satranç zekâyi geliştirdiği ve düşmana karşı savunma tekniklerini öğrettiği için mübahtır (sakıncasızdır) Ancak mübah olabilmesinin de bazı şartları vardır Para için olması oyun sırasında dilin taşkınsözlerden korunması, oyun yüzünden namazın ve diğer ibadetlerin geciktirilmemesi (Alûsî, N/114; Kardâvî, el-Helâl ve'I-harâm 280) Bu üç şartın bulunmaması halinde satranç Sâfîî'lere göre haram olur Nevevî, Imam Sâfîî'ye göre de mekruh olduğunu söyler (Nevevî; Fetâva 261)
Hanefîlere göre ise, satranç haram ya da harama yakın mekruhtur (Davudoğlu V/33; ibn Âbidîn VI/394; el-Cezîrî N/52; Hidâye (Hidâye sahibi Merginânî, Rasûlüllah Efendimiz'den: "Satranç ve tavla oynayan elini domuz kanına bulamış gibidir " diye bir hadis nakleder Ancak Hidâye'nin hadislerini tahriç eden Zeyla'î onun satranç konusunda verdiği bu ve başka bir hadîsin her ikisininde son derece zayıf olduğunu söyler bk Nasbu'rrâye IV/275 Konkordans'ın indekslediği dokuz meşhur hadis kitabında da satrançla ilgili bir hadis yoktur Bu durumda ZeMahşerî'nin verdiği hadîse de sahih gözüyle bakılamaz) Yalnız Hanefî mezhebinden Ebû Yusuf da satranci bazı şartlarla mubah görmüştür Kumar anlamı içermemesi, sürekli olmaması, bir dînî göreve zarar vermemesi (Ibn Âbidin VI/394) Ancak Hanefî mezhebinde Ebû Yusufun görüşü fetvâya elverişli görüş sayılmamış ve satrancın haram olmaktan öte büyük günah olduğunu söyleyenler bile çıkmıştır Çünkü onu mübah saymak, Islâma ve müslümanlara karşı şeytana yardımcı olma anlamı taşır Satranç oynayanlara selâm vermek mekruh görülmüş, selâm vermemekle, yaptıkları işin hoş olmadığı hatırlatılmış olacağından güzel bir iş yapılmış olur ( Hindiyye V/326) denilmiştir Ali Efendimiz, satranç oynayan bir topluluğu kınamış ve siz bunun için yaratılmadınız demiştir (Nevevî, Fetâvâ 262 (Hâsiye, I'ânetü't-tâlibîn'den IV/280) Abdullah b Ömer satrancı tavladan daha kötü bir oyun diye nitelemiştir (Kâmil Miras, Tecrîd XI/96 (ibn Kesir'den); Daha değişik bilgiler için bk Kurtubî VI/291-92) Keşfu'z-zunûn'dan satrancın haram olduğunu konu edinen bir kitabın bulunduğunu da öğrenmiş bulunuyoruz Tahrimüs-Satranç Muhammed b Ali (I/959)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
SATRANÇ OYNAMAK CAİZ MİDİR?
Satranç, düşünme ve aklı kullanmağa sevk eden bir oyundur Şartsız olduğu takdirde bazı sahabe ile Şafii mezhebine göre caiz ise de Hanefi Malıki ve Hanbeli mezheplerine göre haramdır Şartlı olursa şüphesiz haramdır
 
Üst Alt