Kim Kendi Evini Yakar? !

_bamteli_

Aktif Üyemiz
Kim Kendi Evini Yakar? !Elimizde bulunanla üstünlük taslamak bize yasaklandı. Üstünlük yalnızca takvadadır, bunu hepimiz kabul ederiz. Acaba insan kendi takvasıyla üstünlük taslamaya kalkabilir mi? Yahut takva sahibi olma isteği başkalarına üstün olmak için ortaya çıkar mı? Bu soruların çok vahim bir cevabı var. Evet, insan kendi eliyle evini ateşe verebilir...

Binbir zahmetle para kazanan bir insanın, bu zahmetle kazandığı parayla güzel bir ev inşa ettiğini dü şünün.
Sonra sebepsiz bir paranoyaya kapılıp, bir bidon benzinle evini ateşe veriyor.
Üstelik kendisi de içeride bulunarak !..

Böyle bir insanın yaptığına kim “iyi yapmış” diyebilir? Olsa olsa “aklını kaybetmiş, delirmiş bu adam” denilir.

Binbir emekle kurup inşa ettiklerimizi kendi elimizle mahvetme hali, dünyalık bir çok meselede rastlanan bir durumdur.
Ama bu hal asıl manevi hayatımız için daha çok geçerlidir.

Farz olsun, nafile olsun, yaptığımız ibadetlerle, hayırlı işlerle Rabbimiz'in rızasını, ahiret saadetini kazanmaya çalışırız. Ama bunları yaparken Allah rızası niyetinden saparsak, ibadetlerimizle kibirlenip başkalarından üstün olduğumuz vehmine kapılırsak, o adamın durumuna düşmüş oluruz. Kendi amellerimizle kendimizi, ahiret yurdumuzu yakmış oluruz.

Mevlâna Halid el-Bağdadî k.s. Hazretleri'nin bu konuya dikkat çeken bir mektubu var. Mekke'de bulunan halifesi allâme Molla Ahmed el-Hakkâri'ye göndermiş. Mektubun tercümesi şöyle:

“ Bismillahirrahmanirrahim ;

Gafur olan Bârî Tealâ'nın affına çok muhtaç kul Halid'den , saydığı ve sevgi beslediği Molla Ahmed el-Hakkâri'ye…

Selamlar size; akar sular gibi berraklığı getiren selamlar…

Dualar üzerinize…
Dua edileni beşerî perdelerden ve gizli-karanlık yollardan kurtaran dualar…

Gönlümüz iyiliğinizi ve güzelliğinizi düşünmekle meşgul olduğu, gözlerimiz cemalinizi görmeye arzulu olduğu bir esnada, sizleri bu kağıt parçası ile hatırlamak, dua ile de yardım etmek istedik.

Sizlere, parlak Tarik-i Âliye'ye tamamıyla yapışmanızı tavsiye ederim.

Nafileler ile çokça meşgul olmak sizleri aldatmasın.
Çünkü nafile ibadetler haddizatında güzel olmakla beraber, nefsini hiçe saymayan kişiler için öldürücü zehir gibidir. Görmez misin ki, bazı kişilerde zahirî ibadetlerle meşgul oldukları için bir enaniyet ve hatta zulüm baş göstermi ştir. O kadar ileriye giderler ki, kendilerinin daha fazla takva ehli olduklarını zannederek yoldan ve yolda gidenlerden yüz çevirirler. Halbuki zahir ve batın ehli büyük alimlerin ittifak ettikleri gibi, kişinin kendini başkalarından daha fazla takva sahibi görmesi büyük günahların en büyüklerindendir.

Bundan başka, kendilerini ibadet ehli zanneden kimselerden bazıları, aşikâr olarak tasavvuf ehline de düşmanlık yaparlar.

Halbuki İbn -i Atâ, el-Hikem isimli eserinde şöyle demiştir:

‘Alçak gönüllülük ve boyun bükmeye sebep olan bir hata, övünmeye ve böbürlenmeye sebep olan bin tattan daha hayırlıdır.'

Hamd , alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir.”

Mektubun muhatabı, Mevlâna Halid k.s. Hazretleri'nin hem ilim hem gönül yönüyle yetiştirerek Mekke'de irşad için görevlendirdiği halifesidir.
Onun şahsında hepimizi uyarmaktadır.
Demek ki bu hastalık herkese bulaşabilir.
İnsandaki benlik duygusu şeytanla bir olup insanı mağlup edebilir.
Kişinin varlığını Allah'ın önünde yerle bir ettiği secdeyi bile benlik vesilesi yapabilir.

Nefs denilen benlik duygusundan ve onun ortağı şeytanın vesvesesinden kurtulmanın kolay bir yolu yok mu? Var elbette. Onları sahibine şikayet etmek…

Bunun nasıl olacağını bir kıssa ile izah edelim:

Bir gönül adamı talebesine sorar:

- Oğlum , yolcu olsan ve yol üzerinde bir dağdan geçerken önüne koyun sürüsü çıksa ve sürünün köpekleri sana saldırsa ne yaparsın?

Delikanlı cevap verir:

- Efendim , sopamla, taşlarla onları kovarım.

Üstad:

- Oğlum bunlar koyun köpekleri, büyük ve kalabalık… Sopaya, taşa aldırırlar mı? Üstüne gelir seni parçalarlar, diye sözüne devam edince, bu sefer talebe üstadına sorar:

- Peki üstadım, ne yapmalıyım?

Üstadı herkes için kurtuluş yolunu şöyle açıklar:

- Oğlum koyun sürüsü olur da, bir sahibi olmaz mı?
Onların başında bir çobanları mutlaka vardır.
Sen ona seslensen, “şu köpekleri üzerimden çek” diye ondan rica etsen ve o da köpekleri çağırsa, bu köpekler sahiplerinin sözüne itaat etmezler mi?

Talebe:

- Sahiplerine mutlaka itaat ederler efendim, der.

Bunun üzerine üstad şunları söyler:

- Oğlum , insanın nefsi ve şeytan Allah'ın bir nevi köpekleridir.
Onların sahibi Allah'tır.
Sana saldırdıklarında onları sahiplerine şikayet etsen ve:
“Ey Rabbim, bunlardan beni koru. Ben ibadetlerimi sadece senin rızan için yapmak istiyorum. Ama içimden bir duygu beni bırakmıyor, şeytan sürekli kalbime vesvese veriyor. Diğer insanlardan üstün olduğumu bana söylüyorlar. Bu düşünceler bana ait değil; şeytanın vesveseleridir. Beni onlardan koru...” diye yalvarsan Allah seni korumaz mı?

Evet; ibadetlerimizden, hayırlı işlerden asla geri duramayız. Çünkü onları yaptıkça Allah'a yaklaşabiliriz. Fakat ihlâsı, yani onları sadece ve sadece Allah için yapmayı unutmamalıyız.


Mehmet IŞIK • Semerkand Dergisi 73. Sayı
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt