N İsLami Fıkıh AnsikLopedisi (Alfabetik

ceylannur

Yeni Üyemiz
YEMIN KEFFARETI Mü'akide yemininin hangi türünden olursa olsun bozulması, keffareti gerektirir Normalde keffaret yemin bozulduktan sonra ödenir Yemin bozulduktan sonra ödenen kefaretin mûteber olduğu konusunda ulema arasında hiç bir ihtilaf yoktur Ancak önce kefaretin ödenip sonra yeminin bozulması durumunda bu kefaretin yeterli olup olmayacağı tartışmalıdır Hanefilere göre, keffaret ister malla, ister oruçla ödensin mutlaka yemin bozulduktan sonra ödenmelidir Bozulmadan önce ödenmesi caiz değildir Şafiilere göre keffaret malla ödenecekse yemin bozulmadan önce de ödenebilir Hanbelî ve Mâlikîlere göre kefaretin ister malla ister oruçla, yemin bozulmadan önce de sonra da ödenmesi caizdir
Yemin edilmeden önce keffaret ödenip daha sonra yemin edilmesi ve bozulması durumunda bu keffaret mûteber değildir Bu konuda hiçbir görüş ayrılığı yoktur (Kâsânî, age, III,18; Ibn Kudâme, age, XI, 223-226; Şevkânî, Neylü'l-Evtar VIII, 268, 269; Necati Yeniel-Hüseyin Kayapınar, age, XII, 237, 138)
Yemin keffareti; gücü yeterse bir köle azad etmek veya on fakiri sabahlı akşamlı doyurmak ya da on fakiri alışılmış biçimde giydirmektir Kişi bu üçü arasında muhayyerdir Ama bunlara gücü yetmezse,peşi peşine üç gün oruç tutar Orucun arası hayız dahil hiç bir özür sebebiyle kesilmez, kesilmesi halinde yeniden başlanmalıdır Yemin kefaretinin gereği ve bu şekilde ödeneceği Kur'ân-ı Kerîm'le sabittir Ve âyet gayet nettir (Bkz Maide, 5/89) Onun için konu ile ilgili görüş farklılığı yoktur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
YEMININ HÂKIM KARARINA ETKISI Davacı, mahkemede davasını isbat edemezse, davalıya yemin teklif etme hakkına sahiptir Yemin onun kendi fiili veya başkasının fiili hakkında olumlu veya olumsuz yönde olabilir; "Allah'a yemin olsun ki, satmadım yahut satın almadım yahut da sattım veya satın aldım" demek gibi Çünkü insan kendi durumunu ve fiillerini başkalarından daha iyi bilir Bu yüzden onun yemini anlaşmazlığı sona erdiren bir delil sayılır
Ibn Abbas (ra)'den rivâyete göre Hz Peygamber (sas) bir adama"yemin teklif etti ve ona şöyle dedi: "De ki, kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, davacının bende hiç bir hakkı yoktur" Yine Eş'as b Kays'dan rivâyet edilmiştir O şöyle dedi: Kindeli bir şahısla Hadramutlu birisi Yemen'deki bir toprak için Hz Peygamber'in önünde hasımlaştılar Hadramutlu hasımının babasının kendi toprağını gasbettiğini ve halen bu toprağın hasmının elinde bulunduğunu iddia etti Hz Peygamber davacıya delilini sordu O, "Delilim yok, fakat yemin ederim ki, o toprağın babası tarafından gasbedildiğini bilmiyor" dedi Bunun üzerine Kindeliye yemin teklif edildi (Ebû Davud nakletti)
Islâm hukukçuları mahkemedeki yeminde yedi şartın bulunması gerektiğini belirtirler Bunlar şöylece sıralanabilir:
1- Yemin edenin buluğ çağına gelmiş olması, temyiz kudretini hâiz bulunması ve iradesinin hür olması;
2- Davalının, davacının hakkını inkâr etmesi;
3- Hasımın hâkimden yemin talep etmesi ve hakimin yemin edecek olana teklifte bulunması;
4- Yemin şahsa bağlı olup, yeminde vekâlet kabul edilmez Yemin, yemin edecek olanın zimmeti ve dini ile bağlantılı olduğu için veli veya vekil bu hakkı kullanamaz
5- Hadler gibi Allah'a ait haklarla ilgili olmaması gerekir
6- Ikrar caiz olan haklarla ilgili olması Hadis-i şerifte Delil davacıya, yemin ise davalıya aittir" buyurulur Ikrar caiz olmayan haklar konusunda yemin geçerli olmaz
7- Isbat için delil olmaması veya mevcut delillerin yetersiz bulunması
Mahkemedeki yeminlerin çeşitleri:
1- Şâhidin yemini: Bu, şâhidin, şehadetten önce doğru söyleyeceğine dair yaptığı yemindir Günümüzde, şahidin tezkiyesi yerine geçmek üzere başvurulan bir yoldur Malıkiler, Zeydiyye, Zâhiriye, Ibn Ebî Leyld ve Ibnü'l-Kayyim, devrin bozulması ve dinî duyguların zayıflaması sebebiyle bu yemine cevaz vermişlerdir Islâm hukukçularının çoğunluğu ise şahid yeminine karşıdır (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l Islâmî ve Edilletuhû, VI, 600):
3- Davacının yemini: Hanefiler dışında diğer çoğunluk hukukçulara göre, kendisinden töhmeti kaldırmak için davacı da yemin edebilir Bu yemin, hakkını isbat veya aleyhindeki yemini reddetmek için de olabilir
Islâm hukukçularının çoğunluğu bir şahid ve davaya verilecek yemin delilleri ile hüküm verilebileceğini söylerken Hanefîler, âyetlerde iki şahidin öngörüldüğünü, bu olmadığı takdirde, davalıya yemin teklif etme hükmünün hadisle sabit bulunduğu görüşünü benimser (Ibn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, III, 456, 459)
Yemin ancak hâkimin veya naibin huzurunda onların teklifi ile geçerli olur Mahkeme dışındaki yemin veya yeminden kaçınma muteber değildir Çünkü, yemin husumeti kesmek için söz konusu olur Yemin hasmın talebi üzerine verilir Ancak beş yerde hâkim re'sen yemin teklifi eder:
1- Bir kimse bir mirastan alacak veya bir mal dava edip de isbat ederse, hâkim başka hukukî yollarla bu hakkıdüşüren bir muamelenin olmadığı konusunda davacıya yemin teklif eder
2- Bir malı dava edip kendisine ait olduğunu isbat eden kimseye hâkim "malın onun mülkünden başka bir muamele ile çıkmadığı" konusunda yemin teklif eder
3- Müşteri, malı ayıp sebebiyle reddederse, ayıba razı olmadığı konusunda yemin teklif eder
4- Hakim şüf'a hakkı sebebiyle bu hakkıdaha önce düşürmediği konusunda yemin teklif eder
5- Kocası kayıp olan bir kadının lehine nafaka ile hükmedilince hâkim, evliliğin devam ettiği, nafaka olmadığı ve onun yanında mal bırakmadığı, konusunda yemin teklif eder
Kendisine yemin teklif edilen kimse, yemin ederse dava konusunda hak kazanır Yeminden kaçınırsa dava konusu şeyi kaybetmiş olur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
YIKANMA (GUSÜL)
Gerektiğinde, hiç kuru yer kalmamak üzere baştan ayağa yıkanmaya gusül denir ki, biz onu hep dilimizdeki "yıkanma" kelimesi ile anlatacağız Yıkanma da abdest gibi bedeni maddi kirlerden temizledigi gibi, cünüplük denen hükmî pislikten de temizler Esas gayesi de budur Yani insanın bedeni, maddî pislik ve kirden temiz olsa bile, cünüp olduğu zaman yıkanması şarttır
Yıkanmayı gerekli, yani farz kılan şeyler beş maddede toplanabilir: Meninin, yani ersuyunun yerinden şehvetle ayrılması Bu, kadın için de erkek için de aynıdır Çünkü erkekler bakmakla, düşünmekle, elle boşalabileceği gibi, kadınlar da hazneye birşey sokulmadan bile, meselâ okşamakla ve tahrik etmekle boşalabilirler Uyanan kimse kilotunda ya da yatakta islaklık gördüğünde rüya hatırlamasa bile yıkanır Bu da her iki cins için geçerlidir Kadın, âdeti sona erdiğinde, lohusalığı sona erdiğinde Sağ bir kimsenin önünden ya da arkasından birine, erkek cinsel organının sünnet yerine kadar olan kısmı yani basçıgı girdiğinde, boşalma olsun olmasın, yapana da yapılana da yıkanmak farz olur Boşalma olmadan görülen rüya yıkanmayı gerektirmez Kadınlarda şehvetsiz gelen akıntılar, özür kanı ve erkeklerde de vedî ve mezî yıkanmayı gerektirmez Bu sayılanlardan ötürü sadece abdest alınır Vedî genellikle idrârını yaptıktan sonra parça parça gelen ve meniye benzeyen koyu maddenin adıdır Sebebi çoğunlukla soğuk almadır Mezi ise oynaşmalarda organın uyanmasıyla gelen ince ve telli sıvının adıdır
Yıkanmanın farzı üçtür: Ağzı yıkamak, burnu yıkamak, bütün bedeni yıkamak
Yıkanmaya niyet ve besmele ile başlamak, başlarken edep yerini, pis olmasa dahi yıkamak, yıkanmaya başlarken normal bir abdest almak ve ayakları su biriken bir yerde ise sonunda yıkamak, bedeni yıkamayı üçlemek ve her seferinde suyu bütün bedenine yayıp ilk döktügünde ovalamak, suyu dökerken önce baştan, sonra sağdan, sonra soldan düzenine uymak gibi şeyler yıkanmanın sünnetidir Bu sıralama aynı zamanda, nasıl yıkanılır? sorusunun da cevabıdır
Abdestin edepleri, yıkanmanın da edepleridir Ancak yıkanırken edep yerleri peştemalgibi bir şeyle örtülü olmazsa kıbleye dönmez Yıkanırken yalnız olsa bile örtünmeye çok dikkat eder Çünkü "Allah, utanılmaya daha lâyıktır"(Beyhakî, es-Sünen el-Kübrâ I/199) Küçük banyolarda peştemalsiz de yıkanabilir
Yine abdestte mekruh olan şeyler yıkanırken de mekruhtur Fazla olarak dua okumak da mekruhtur Çünkü yıkanılan yer vücudun pis suyunun aktığı yerdir
Arefe günü, bayramlar, ihram ve cuma için yıkanma sünnettir Farz ve sünnet olan yıkanmaların dışında Kadir Gecesi, yağmur duası ölü yıkama gibi meşru işler için yıkanma ise müstehaptır
Yıkanmayı emreden âyette, aırılık ifade eden kalıp kullanıldığından, yani "tertemiz yıkanın" dendiğinden, bedenin zorlanmadan yıkanabilen heryerini; kulak, göbek, bıyık, kaş, sakal arası, keçeleşmiş de olsa baştaki saçlar, yuzük altı, kürdan gibi bir alet sokmadan su girebilecekse küpe delikleri, hamur, oje gibi cirmi olan maddelerin koparılmak suretiyle altı, burnun içi, hattâ burundaki kurumus kirin altı, ağız, kadının fercinin dış kısmı, en az bir defa yıkanmalıdır Kadının, fercinin iç kısmının yıkanması farz değildir, dolayısı ile yıkanırken parmağını fercine sokmaz
Gözünün içini, tıkanmış küpe deliğini, kadının saçları örgülü ise örüğünün içini, sünnetsiz erkeğin kılıfının içini yıkaması farz değildir Örgülü saçların diplerini ıslatmak yeter Ancak saçları örgülü olmayan kadın ve saçları örgülü olan erkek saçları da ıslatmak zorundadır Kınanın bıraktığı renk gibi cirmi olmayan boyalar, kir, pas, sıvı yağ, toz, tırnak kiri, bit ve pire pisliği, mesleği boyacılık olanın ellerindeki boya yıkanmaya engel olmaz
Su bulamadığı için, ya da bulduğu halde soğuk, namahremden sakınamamak, şaibe altında kalmak, suyu biterse içmeye su bulamamak gibi endişelerden ötürü yıkanma yerine bir teyemmüm yapar ve abdest alarak ibadetlerini sürdüiür, imkân bulduğunda da yıkanır Yıkandıktan sonra teyemmümle kıldığı namazlarını tekrar kılması iyidir
Yıkanması gereken kimse, yani cünüp (âdetli ve lohusa kadın da aynıdır) Mescide giremez Kur'ân kastıyla bir âyetten az da olsa Kur'ân okuyamaz, duâ kastıyla Kur'ân'daki duâlardan okuyabilir, öğrenmek maksadıyla aralarını açarak kelime kelime okuması câizdir Mushafa ve âyet yazılı herhangi bir şeye, bitişmemiş kılıfı olmadan el süremez, ayrı kılıfla ya da örtü ile tutabilir Yemesi ve içmesi helâldir Bunun için ellerini yıkar ve ağzını çalkalar Çalkalamazsa hafif de olsa mehruh olur Cünüp erkek, hanımıyla yıkanmadan sonra tekrar cima edebilir Ancak rüyalanarak (ihtilam) cünüp olmuşsa, cima etmek için yıkanması güzel olur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
YILBAŞI KUTLAMALARINA KATILMAK, HINDI VB SATMAK Yılbaşı münasebetiyle Hindi alıp satma, tebrikleşme, tebrik satma, yılbaşı programları için sipariş edilen davetiye, kart, poset vb imal etme caiz midir?
Bu meseleyi iyi kavrayabilmek için önce şu ayet ve hadisleri gözönüne getirmek gerekir 1 "Iyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah'tan korkup sakının" (K Mâide (5) 2 )

2 "Zulum yapanlara en ufak meyil göstermeyin, yoksa size ateş dokunur sizin Allah'tan başka velileriniz de yoktur sonra yardım da göremezsiniz (KHûd (ll) 113)
3 "O (Allah) size Kitapta : " Allah'ın ayetlerine küfredildiğini ve onlarla alay, edildiğini isittiğinizde, onlar bir başka söze geçip dalıncaya dek onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi Doğrusu Allah münafıkların da, kâfirlerin de tümünü cehennemde toplayacaktır" (K Nisâ (4) 140 ) Buraya kadar olanlar ayet mealleridir Konuyu başkalarına benzeme noktasından ele alan sayılamayacak kadar hadis-i şerifler vardır Bunlardan birinin mealini vermekle yetinebiliriz :
4 "Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır "(Ebu Davûd, Libas 4; Müsned N/50) Özellikle bu hadis-i şerif çok önemli psiko-sosyal gerçeklere işaret eder Şekli benzeşmenin sonuçta itikadı benzeşmeye götüreceğini anlatır: Ibn Haldun da konuyla ilgili olarak önemli tarihi gerçeklere parmak başar Maglupların galipleri taklid etme psikolojisi yaşadıklarını anlatır (Ibn Haldun, Mukaddime (trc) I/374-75) Sonuç şudur: Insan ancak sevdığını, takdir ettiğini ve büyük gördüğünü taklit eder Şekli taklit itikadi taklide götürür Bu ilmi gerçege de dikkat çektikten sonra genel bir fıkhî kaideyi hatırlatıp, mesele hakkında alimlerimizin istinbatlarını (bir kısmını verdiğimiz naslardan çıkardıkları hükümleri) nakledeceğiz Ittifakla kabul edilen bu fıkhı kaide şudur: "Müslümanın, bir başka dinin şiarı (alameti farikasi) olan bir fiili kendi ihtiyarı ile yapması küfürdür" Nevruz ve yılbaşı kutlamaları alimlerimizce başka dinlerin ve inanç sistemlerinin şiarları olarak görülmüş ve bu konudaki hüküm ona göre verilmiştir Görebildiğimiz kadarıyla, Buhara bölgesi alimlerimizden Baytekin et-Türkmeni bu tür konularda en geniş bilgiler veren alimlerimizden biridir Buna benzer meseleleri müstakil bir kitapla anlatmış ve sözünü ettiğimiz konu üzerinde özellikle ve sayfalarca durmuştur "Bazı Hanefi alimleri demişlerdir ki, adı geçen bütün bu (başka inançların gereğiolan bayram ve kutlamalara) katılan ve bundan tevbe etmeyen onlar gibi kâfirdir Imam Malık'in arkadaşlarından biri de demiştir ki, Nevrûz Günü ( o günü ta'zim için) bir karpuz kesen sanki domuz kesmiş gibidir Dolayısı ile müslüman, böyleleriyle oturması, kesmede ve pişirmede onlara yardımcı olması ile günahkâr olmuş olur" (Türkmanî, Kitabu'l-üma fil-havâdisi vel-bida' I/293-94) Meselenin hem hukuki hem de itikadı yönü bulunduğu için fıkıh kitaplarımızın "mürtedle ilgili hükümler", ya da "Küfür sözler" yer alırve özet olarak şunlar söylenir : "Mecusilerin Nevruz (yeni gün, yeni yıl, yılbaşı) kutlamalarına katılmakla da kâfir olur Çünkü bunda onların o gün yaptıkları şeylere muvafakat anlamı vardır Daha önce satın almamakta olduğu bir şeyi Nevruz'da, o günü tâzim için -yeme içme için değil- satın alması, keza yine o günü kutlayan şirk ehline Nevrûz Günü, velev bir yumurta olsun, bir şey hediye etmesi de aynıdır" (Hindiyye N/276-77) "Nevruz'da (yılbaşı gününde) bir müslüman diğerine bir şey hediye etse, ama bununla da o günü tazımi (kutlamayı) düşünmüş olmasa, fakat bir takım insanların o güne mahsus böyle bir uygulaması bulunmuş olsa bunu yapan kâfir olmaz, ancak o günlerde yapmaması, daha önce veya daha sonra yapması gerekir Ta ki onlara benzemiş olmasın Ibadette muvafakat, yani, onlara has ibadet saatleri olan üç vakitte namaz kılmak haram olursa, ibadet olmayanları bir düşünün!? Imam Ebu Hafs demiştir ki, "Bir adam Rabbine elli yıl ibadet etse, sonra nevrûz (yılbaşı) geldiğinde, o günü kutlamak için şirk yapanlardan birine bir hediye gönderse kâfir olur" (Bezzâziye VI/333; Abdullah b Muhammed es-Sîbî, el-Abdevî, ed-Delilül-kavim, ales-siratil-müstakîm 143 ) Imam Rabbanî de benzer şeyleri kendi zamanındaki Hindistanli müslüman kadınların yaptıklarını, başka inançlarda olanlar gibi belli günlerde, o günlere has hediyelerle hediyeleştiklerini anlatır ve bütün bunların şirk ve Islam dinini inkâr demek olduğunu söyledikten sonra şu mealdeki ayeti zikr eder (Imam Rabbanî, Mektûbat NI/55 (Mek 4l))"Onların çoğu şirk koşmaksızın Allah'a iman etmezler "(K Yusuf (12) 106) Bu A1lah'a inandığını söyleyenlerin de şirk koşuyor olabileceklerini, ya da şirk koşanların da Allah'a inandıklarını söyleyebileceklerini anlatır

Hülâsa :

1 Yılbaşı gibi başka inançların şiari olan günlere, o güne tazîm ve kutlama maksadıyla katılmak, aynı maksatla o günlerde tebrikleşmek ve hediyeleşmek, yine aynı maksatla hindi vb almak, yemek, ziyafet çekmek, aynı maksatla bu tür kutlamalara katılmak küfürdür Bunu yapmış ve tevbe etmemiş bir insanın imanından, nikahından, ibadetlerinin boşa gitmesinden korkulur
2 Böyle zamanlarda, böyle zamanlara has hindi vb şeyleri sırf gıdalanmak için almak, PTT'nin ucuz hizmetinden yararlanmak için tebrikleşmek küfûr değilse de, onlara (isteyerek şirk yapanlara) benzeme ve onların uygulamalarını yaygınlaştırma ve meşru gösterme anlamı taşıdığından tehlikeli ve mahzurludur müslümanların, hangi maksatla olursa olsun, o günlere mahsus birşey yapmamaları gerekir
3 Hindi gibi sırf o günlere mahsus şeyleri, o günlerde satmak, fasıklara "günahta yardım" anlamı taşıdığından, haram ya da tahrimen mekruhtur Ancak alacağı para haram değildir Haram ve günah olan o işi yapmasıdır Bu hindilerin besmele ile kesilmiş olması halinde böyledir Besmele ile kesilmemişse "meyte" olacaklarından satılmaları hiç bir surette caiz olmaz
4 Yılbaşı kutlamaları için matbaa sahiplerinin davetiye, afiş, kart vb şeyleri basmaları da aynıdır Yani bunlar sırf yılbaşına özel olarak kullanılacaklarsa yapılıp satılmaları aynı derecede mahzurludur: Eşantiyon eşya için de aynı şey söylenir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
YOL KESME CEZASI
Yoldan geçenlerin önünü kesmek, kuvvet kullanarak geçişi engellemek ve yolcuları soymak Yol kesme suç, tek kişi veya topluluk, silah veya silahsız, meskun alanda veya kırda yahut şehir içinde ya da şehir dışında işlenmiş olabilir Bütün bu durumlarda suç işlenmiş sayılır ve şu âyette belirlenen ceza uygulanabilir: "Allah ve Rasûlüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları, yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir Bu dünyada onlar için bir zillettir Âhirette ise, onlar için büyük bir azap vardır Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler olursa, bilin ki, Allah, "Gafûr'dur, Rahîmdir" çok bağışlayan ve çok merhamet edendir" (el-Mâide, 5/33, 34)
Bu âyete ve Islâm hukukçularının bundan çıkardığı hükümlere göre, yol kesenin cezası şu şekilde belirlenmiştir

a) Soygun yapıp, adam öldürmüşse, yol kesici öldürülür ve ibret için asılır ‚
b) Yalnız adam öldürmüş olup, soyguna katılmamış bulunursa, asılmaksızın öldürülür
c) Adam öldürmeksizin, yalnız soygun yapmışsa, çapraz bir şekilde eli ve ayağı kesilir
d) Adam öldürmeden ve soygun da yapmaksızın, yalnız yolda korku ve terör meydana getirenlere "sürgün cezası" uygulanır Mâlikîlere göre ise; yalnız soygun yapılmışsa Devlet başkanı öldürme, asma ve çapraz kesim konusunda seçimlik hakka sahiptir Yolda öldürme soygun yapmaksızın yalnız korku ve terör yaratırsa, Devlet başkanı, öldürme, asma, çapraz kesim ve sürgün için seçimlik hakka sahip olur (Ibn Teymiyye es-Siyâsetü'ş-Şer'iyye, Mısır 1951, s 82, 83; Ibn Kudâme, el-Muğnî,1367, yy VIII, 228)

İslam'ın koyduğu bu cezaları uygulamakta titiz davranılması ve kesinlikle tavız verilmemesi gerektiği birçok hadis-i şerifle bildirilmiştir Bu konuda acıma duygusuna kapılınmaması uyarısı da yukarıda ilgili âyet meâlinde geçmiştir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
YOLCULUK NAMAZI Islâm dini kolaylık dinidir Yolculukta genellikle bir takım sıkıntılar olabileceği için yolcuya bazı ibadetlerin ifasında kolaylıklar getirilmiştir Ramazanda yolculuğa çıkan kimsenin orucunu kazaya bırakmasının mübâh oluşu, abdestte mest üzerine mesh süresinin üç güne çıkarılması ve dört rek'atli namazı iki rek'at olarak kılması bunlar arasında sayılabilir Işte bu sonuncuya "kasr-ı salât" denir
Sabah ve akşam namazlarının farzları ile sünnetlerde kısaltma söz konusu değildir
Hanefilere göre yolcunun dört rek'atlı namazı iki rek'attan ibarettir Bu gerçekte, dördü ikiye indirme anlamında olmayıp, yolcunun farzının tamamı o kadardır Dörde tamamlarsa son iki rek'at nâfile olur Ancak bu mekruhtur Kötü bir iş yapılmış ve sünnete muhalefet edilmiş sayılır Şâfiîlere göre iki rek'at kılmak ruhsat, dört kılmak azîmettir (el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut 1402/1982, I, 91, 92; Ibnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Mısır 1389/1970, II, 27 vd)
Hanefiler bu konuda kitap ve sünnete dayanır
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Yeryüzünde yolculuğa çıktığınız zaman, kâfirlerin size fenalık yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur" (en-Nisâ, 4/101)
Hz Âişe'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Namaz ikiser rek'at olarak farz kılınmıştır Mukîmın namazına ilâve yapıldı, yolcunun namazı ise aslı üzere bırakıldı" (Buhârî, Salât, 1; Müslim, Müsâfırîn,1; Ebû Dâvud II, 3)
Abdullah b Abbas ve Enes (r anhüm) Rasûlüllah (sas)'ın yolculuk sırasında, dönünceye kadar namazlarını iki rek'at olarak kıldığını bildirmişlerdir (Ahmed b Hanbel, III, 45; Buhârî, Taksîr, 2; el-Askalânî, Fethu'l-Bârî, Mısır 1378/1959, III, 216, 217)
Diğer yandan Hz Ömer yolcunun namazının, Rasûlüllah (sas)'ın diliyle kısaltma söz konusu olmaksızın tam iki rek'at olduğunu belirtmiştir (Buhârî, Küsûf, 4; Ibn Mâce, Ikâme, 73, 124)
Abdullah b Ömer'den de şöyle dediği nakledilmiştir: "Rasûlüllah ile yolculuk yaptım Iki rek'at üzerine ilâve yapmadı Yine Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile yolculuk yaptım Onlar da bu şekilde kıldılar" (Buhârî, Taksîr, II)
Imam Şâfiî'ye göre, yolcunun namazı, mukimin farzı gibi dört rek'attır Ancak yolcu için namazı iki rek'at olarak kılmak bir ruhsattır Dört rek'at kılması ise azîmet niteliğindedir Şafiîler de bu konuda kitap ve sünnete dayanırlar Onlara göre yolcunun namazı kısaltabileceğinden söz eden âyetteki (en-Nisâ, 4/101) "sakınca yoktur" ifadesi farzlar ve azîmetler için değil, mübah ve ruhsata bağlı ameller için kullanılır (el-Kâsânî, age, I, 91, 92)
Şafiîler sünnetten ise şu hadise dayanırlar: Âllah Teâlâ, yolculukta size namazın yarısını bağışlamıştır O'nun bağışını kabul ediniz" (Müslim, MüŞâfirîn, 4; Ebu Dâvud, Sefer, 1; Tirmizî, Tefsîru Sûre, 4/20; Nesaî, Havf 1; Ibn Mâce, Ikame, 73; Dârimî, Salât, 179; Ahmed b Hanbel, Müsned, I, 25, 36, VI, 63) Şâfiîler bu hadisi şöyle yorumlar: Kendisine bağış yapılan kimse, bağışı kabul edip etmemekte serbesttir Nitekim, insanlar arasındaki bağışlarda da durum böyledir Diğer yandan,namazdaki bu kısaltma, yolculukta karşılaşılan güçlükler yüzündendir Ramazan orucunda olduğu gibi, yolcular kendi durumuna göre, dileyen tam, dileyen kısaltarak kılabilir (el-Kâsânî, age, I, 92)
Yukarıda verdiğimiz Hz Aişe'den nakledilen ve namazın iki rek'at olarak farz kılındığını bildiren hadisi, Şâfiîler; "Iki rek'at olarak takdir edildi veya kısaltmak isteyen yolcu için iki rek'at olarak farz kılındı" şeklinde değerlendirirler Ahmed b Hanbel'e ve Imam Şâfiî'den bir görüşe göre, namazları kısaltarak kılmak daha fazîletlıdır Imam Şâfiî, başka bir görüşünde yolcunun oruç tutmasına kıyas yaparak, yolculukta namazları tam kılmanın daha faziletli olacağını ifade etmiştir Imam Mâlik ise, yolculukta namazın iki veya dört kılınması hâlinde her ikisinin de sünnete uygun düşeceğini belirterek birleştirici bir yol izlemiştir (bk Ibn Abdilber, el-Kafi, Riyad 1400/1980, I, 244; Behûtî, Şerhu Müntehâ'l-Irâdât, Beyrut ty, I, 277; Ahmed Davudoğlu, Müslim Şerhi, IV, 85)
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
YOLCULUKTA MAHREMLIK Erkeğin mahremi olan kadınlarla sefer müddeti yola çıkması, şehvetten emin olunması halinde câizdir Kadın da sefer müddeti yola ancak mahremiyle çıkabılir (Serahsi, age X/150; Tahavi Muhtaşar (Ebu'l-Vefâ tahkiki) Kâhire 1370 s 442-43: Resülullah: "Kadın, yanında mahremi ya da kocası yokken üç günü aşkınyola çıkmasın" buyurmuştur (Buhâri, Taksir 4, Mescid-i Mekke 6; Müslim, Hac 413-434; Ebû Davûd, Menâsik 2)) Mahreminin köle ya da kâfir olması hükmü değiştirmez Dolayısı ile kadın, zengin olsa dahi, yanında mahremi yokken hacca gidemez
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
YUNANİSTAN GİBİ İSLAM'A İNANMAYAN BİR DEVLET TARAFINDAN TAYİN EDİLEN BİR DİN GÖREVLİSİNİN ARKASINDA NAMAZ KILMAK CAİZ MİDİR? İslam'a inanmayan bir devlet tarafından tayın edilen din görevlisi müslüman ise, yani İslam'ın bütün ahkamını kabul ediyorsa arkasında namaz kılmak caizdir
İslam devleti tarafından tayın edilen bir din görevlisinin görevi kabul edip maaş alması din görevliliğine ve imamet yapmasına zarar vermediği gibi müslüman olmayan bir devlet tarafından tayın edilerek görevi kabul edip maaş alması da zarar vermez
Hatta devlet kafir bile olsa İslam'a hizmet etmek gayesiyle böyle bir görevi kabul edip ehil olmayan kimselere bırakmamak lazımdır Kadı Şureyh ve Tabiinin bir çok ileri gelenleri zalım ve müstebid ve hatta Cassas'ın ifadesine göre bir kısmı mürted olan Emevi hükümdarlarınıın zamanında Kadılık görevinde bulunup maaş almışlar ama hilafetlerini kabul etmemişlerdir
Hazret-i Hasan Said bin Cubeyr, Şa'bi ve Tabiinin ileri gelenleri de bu zalimlerden maaşlarını almakla beraber onlara karşı geldiler Dört bin Kurra ve hafız Haccac-ı Zalım'e karşı savaş açıp, Ahvaz, Basra ve Deyr El-Cemacım gibi yerlerde Allah rızası için kendisiyle çarpışarak kanlarını dökmüşlerdir
Ancak böyle bir görev için dinden tavız verip ehli küfrün düzenini benimseyen kimse, mürted olduğundan, arkasında namaz kılmak caiz değildir
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
YÜZ DEĞNEK CEZASI Bekâr erkekle bekâr kadının zina etmesi halinde, ceza her birine yüz değnek vurulmasıdır Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Zina eden kadın ve erkekten her birine yüz değnek vurun" (en-Nûr, 34/2)
Zina cezası uygulanan kimsenin, toplum nezdindeki itibar kaybını önlemek, belki olayın unutulmasını sağlamak amacıyla bir yıl süreyle sürgüne gönderilmesi İslam'ın ilk yıllarında ek bir ceza olarak veriliyordu Ubâde b Sâmit (ra)'tan rivâyete göre şöyle demiştir: Resulullah (sas) şöyle buyurmuştur: "Zinanın hükmünü benden öğrenin Allah o kadınlara bir çıkar yol gösterdi Bekârla bekâr zina ederse yüz değnek ve bir yıl sürgün; evli ile evliye yüz değnek ve recm vardır" (Ibn Mâce, Hudûd, 7; Müslim, Hudûd, 12) Ancak bu uygulama Nûr Suresi'nin inmesinden önceye aittir Bu sure inince bekârlar için yalnız değnek, evli olanlar için sünnetle recm cezası belirlenmiştir (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/ 1978, IX, 36 vd)
Hanefilere göre, bekârların zina cezası olan yüz değneğe ayrıca sürgün eklenmez Çünkü ayette sürgünden söz edilmemiştir Ancak sürgün bir had cezası değil; Islâm devlet başkanının takdirine bırakılmış bir ta'zir cezası niteliğindedir Nitekim zina edenin tövbe edinceye kadar hapsedilebilmesi de, fuhşa düşenleri bir süre toplumdan tecrid etmek amacıyla alınan bir önlemdir
Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise bekârların zinasında yüz değnek ve bir yıl sürgün birlikte uygulanır Delil, sürgün bildiren hadistir Ancak kadın kocası veya bir mahremi ile birlikte sürgüne gönderilir Ayrıca sürgün yerinin sefer mesafesinden yakın olmaması da gerekir Hz Peygamber "Kadın, yanında kocası veya bir mahremi bulunmadıkça yolculuğa çıkamaz" (Buhârî, Taksîr, IV, Sayd, 26, Savm, 67; Ebû Dâvud, Menâsik, III) buyurmuştur
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
YÜZÜK TAKMAK Islâm'a göre; erkekler de kadınlar da yüzük takabılirler Ancak, yüzüğün takılış maksadı ve yapıldığı madde ile ilgili bazı şartların gözetilmesi gerekir
Hanefî mezhebine göre, maddesi ne olursa olsun ihtiyaç duyulmaması halinde yüzük takılmaması daha iyidir
Altından yapılan yüzükleri erkekler takamazlar Takarlarsa haram işlemiş olurlar Kadınlar ise takabılirler (el-Mevsılî, el-Ihtiyar fi Ta'lili'l-Muhtar, Mısır IV, 224: Merginânî, el-Hidaye, IV, 82; Ibn Abidîn, Reddü'lMuhtar, Ist 1233, V, 216) Hz Peygamber bir hadisinde; Ipek ve altın ümmetimin erkeklerine haram, kadınlarına helal edilmiştir" buyurmuştur (Tirmizî, Libas, 1)
Gümüşten yapılan yüzüğü hem erkekler hem de kadınlar takabılirler Ancak, erkeklerin takacakları yüzüğün, kadınların taktıklarına benzememesi ve ağırlığının üç gramdan daha az olması gerekir (el-Cezîrî, Kitabü'l-Fıkh ale'l-Mezahilai'l-Erbaa, II, 16; Alâuddin Abidin, El-Hediyyetü'l-Alâiyye, 1978, 318)
Demir, bakır, kurşun ve tunç gibi madenlerden yapılan yüzükler hem erkeklere hem de kadınlara mekruhtur (el-Mevsılî, age, IV, 224) Akîk ve yeşim gibi kıymetli taşlardan yapılanlar ise kadın erkek herkes için caizdir (Ibn Abidin, age; V, 315)
Yüzüğün kaşına Allah'ın, Peygamberin ya da kişinin kendi adını işletilmesi de mahzur yoktur Fakat insan ve hayvan gibi bir canlının resminin konulması günahtır Kaşında Allah'ın ismi veya Peygamber'in adının yazılı olduğu bir yüzükle helâya giren kişi, yüzüğünü gizlemelidir Eğer yüzük sol elinde ise taharetleneceğinde parmağından çıkarmalıdır (Ibn Abidin, age, V, 317)
Yüzük, her iki elin her hangi bir parmağına takılabilir Ancak, küçük parmağa takılması sünnettir (Ibn Abidin, age, V, 316; Kamil Miras, Tecrid Tercemesi, XII, 108)
 
Üst Alt