Risale-i kudsiyye beyt-4

abdusselam

New member
Görünmek istedi ol Zât-ı Yezdân
Zuhura geldi ol Sultan-ı Ekvân

Muhammed âleme rahmettir ey can
Ânın nurundan oldu cümle imkân
Bu benlikten geçip Hakk'a gidelim
Azizim seyr-i fi'l-eşya gel edelim"​
]Mevlâ Tealâ kendini göstermek istedi"
](Mevlânı]n aynası olmak üzere) kâinatın padişahı (Salallahu Aleyhi ve
]Sellem) ]meydana geldi."
]E]y canım kardeşim O, Muhammed (Salallahu Aleyhi ve Sellem) dir, âleme rahmettir."]"Bütün kâinat onun nurundan yaratılmıştır."]"Bu benlikten geçip Hakk'a gidelim" "Azizim Seyr-i Fil Eşya gel idelim."



]Neler bilmemiz lâzım değil mi? İnsan cahil olunca neye benzer?
]Herhangi bir bahçede bulunan bir meyva ağacının dalındaki bir meyvanın içindeki bir böceğe benzer.

]O böceğin ne bahçeden haberi vardır, ne bahçıvandan haberi vardır, ne meyva ağacından haberi vardır, ne meyvanın dalından haberi vardır, ne meyvanın yaprağından haberi vardır, ne de içinde bulunduğa meyvadan haberi vardır. Ancak içinde barındığı yuvacığı bilir. İnsana bunun gibi yaşamak yakışır mı?

]İ]nsan bahçeyi de bilecek, bahçıvanı da bilecek, ağacıda bilecek,, dalınıda bilecek, yaprağını da bilecek, meyveyi de bilecek, içinde barındığı yuvayı da bilecek...

]Görüyorsunuz koca bir feza içindeyiz. Altımızda yerler, üstümüzde gökler.
]Gökler, güneş ay ve yıldızlarla süslenmiş, Bunların yaratılışını bileceğiz.

]Eserden müessire geçeceğiz. Meselâ cami eser, ustası müessirdir. İnsanın camiyi de, ustasını da, bilmesi lâzımdır. Ustaların ustası Mevlâ Tealâ'yı da bilmesi lâzımdır.

]Mevlâ Tealâ buyuruyor ki:

]"İnsanı yarattı. Ona beyanı ]-ifade-i meramı- öğretti."
](]Rahman Suresi:3-4)

]Şimdi beytimize gelelim:

]"Görünmek istedi ol Zat-ı Yezdan.

]Bir hadis-i şerifde buyuruluyor ki:

]"Allah vardı Allah ile beraber hiçbir şey yok idi."
]Yerler, gökler, melekler, cinler, insanlar yok idi. Sadece Mevlâ vardı. Bir hadis-i kudsîde buyuruluyor ki:

]"Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliği sevdim beni bilsinler için
]mahlûkâtı yarattım."

]Halk ve mahlûk her iki kelimede arapçadır.
]Mahlûk kelimesi harfiyle söylendiğinde: "Traş ol- muş"harfiyle söylendiğinde ise: "Yaratılmış" anlamına ge
] birisi de biziz, Mevla Tealâ' mahlûkâtı
]"Beni bilsinler için yarattım." ]b]uyuruyor.

]Eğer Allah'ı bilmeye çalışmazsanız siz ne için yaratılmış oluyorsunuz? Siz hangi vazifeyle mükellef kılındınız?
]Kulluk vazifelerinizi yapmıyorsanız, Mevlâ'ya aldırmıyorsunuz demektir. Allah (Celle Celalühü) bundan üzülmez mi? Öyleyse hemen vazifelerimize başlayalım.

]Vazife nedir? Mevlâyı bilmek ve bulmaktır. İşte bu Risale-i Kudsiyede bunu anlatıyor.

]"Görünmek istedi ol Zat-ı Yezdan"
]"Mevlâ Tealâ kendini göstermek istedi"

]"Görünmek istedi" türkçedir. Zât: Arapça Yezdan: ise farsçadır, Allah'ın ismidir. Zat-ı Yezdan: Mevlâ'nın Zatı yani Cemali, demektir.
]Bunu bize söylemeselerdi, biz bilemezdik. Halbuki bu çetin mi? Yok, hayır değil. Kiminizin yaşı altmış, kiminizin otuz, kiminizin yirmi, bu ilimler olmasaydı bu kadar seneleriniz nereye harcanacaktı.
]Günler geçiyor ama Mevlâ az bir çalışmayla bizi nelerden haberdar etti. Bu müddet içerisinde yediniz, içtiniz, uyudunuz, çeşitli işler gördünüz, onların yanında bunlarda oldu.


]Yarabbi! Yememizi, içmemizi, yatmamızı, kalkmamızı, uykumuzu, hava almamızı ölçülü yap. Bu yola çalışmamızı, amel etmemizi de öyle yap.


]"Görünmek istedi ol Zat-ı Yezdan"

]Bunun manasını bilmiyorduk. Zaten ne biliyorduk ki Mevlâ Tealâ görünmeyi arzu etti. Ne oldu?

zuhura geldi o sultanı ekvan

]"(Mevlânı]n aynası olmak üzere) kâinatın padişahı (Salallahu Aleyhi ve
]Sellem) ]meydana geldi."

]Zuhur: ]Meydana gelmek,
]Sultan-ı Ekvân: ]Kâinatın sultanı, demektir.

]Hiçbir peygamber hakkında böyle denilmemiştir. Ancak Efendimiz hakkında denildi. O Kâinatın Sultanı da kimdir?

]"Muhammed âleme rahmettir ey can "
]"E]y canım kardeşim O, Muhammed (Salallahu Aleyhi ve Sellem) dir, âleme rahmettir."

]Bu mısrada geçen: "Muhammed" kelimesi atful beyandır. Bir üst mısradaki: "Sultan-ı Ekvân" ı izah için getirilmiştir.

]Tekrar beytimize dönelim. Ne buyuruluyordu?
]"Muhammed âleme rahmettir ey can."
]Peygambe]r Efendimiz Muhammed Mustafa (Salallahu Aleyhi ve Sellem)
]bütü]n âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

]Şu ayet-i kerime bu manaya işaret eder:

]"Habibim! Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." ](En]biya
]Sure]si:107)

]Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Cebrail (Aleyhisselâm) a sordu: "Allah-u Tealâ beni âlemlere rahmet olarak gön- derdi. Sende o âlemlerden birisin. Sana ne gibi rahmet oldum?"
]Ceb]r]ai]l (Aleyhisselâm) dedi ki: "Şeytan bunca sene kılı kırk ya-rarcasına bize vaaz etti. Sonra kovuldu. Hepimiz korkuluyduk. Ta ki sen gelinceye kadar. Ne zaman ki ben sana:

]"Onu emin olan Cebrail ](Aleyhisselâm) ]İ]ndirdi"
](Şuara suresi:193)

]ayet-i kerimesini indirdim. Allah Tealâ bana: "Emin" buyurunca ben, eminim elhamdülillah dedim."

]Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz hakkında
]Mevlâ Tealâ Hazretleri şöyle buyuruyor:

]"Muhakka]k Allah ](-]u Tealâ Hazretleri) ve bütün melekleri o peygamber üzerine salât ediyorlar. Ey iman edenler! Sizde o peygamber üzerine salât edin ve tam manasıyla selâm edin." (Ahzab Suresi:56)

]Böyle bir ayet hiçbir peygamber hakkında buyurulmamıştır. Böyle büyük bir peygamberin ümmetiyiz. Bu şerefler ki O'na verilen ümmetine de verilmiştir. Bu ümmet hakkında:


]"O' öyle Allah ki sizin üzerinize melekleriyle beraber salât ediyor."
](Ahzab suresi:43) ]buyurulmuştur.

]Cenab]-]ı Hakkın müminler üzerine salât etmesi rahmet yağdırması, nur yağdırması, feyiz yağdırması demektir. Güneş doğduğu zaman ışıksız hiçbir yer kalmaz değil mi? Mevlâ Tealâ'nın nurundan ise hiçbir karanlık kalmaz. Güneş batınca karanlıklar başlar, ancak Mevlâ'nın nuru için böyle birşey söylenemez. Kimin kalbinin kapısı ve penceresi kapalı ise ona nur girmez.

]Kalp kapısının açılmasının anahtarı zikirdir. Eğer siz kapınızı açmazsanız suç kimdedir? Anahtar kimin elinde? Sizin elinizde. Kalbinizin anahtarını niye sizin elinize verdi. Kendisinden akan nura kalpler açılsın diye. Kalbinizin kapısını açmazsanız Allah'ın rahmeti gelip içine giremez, sadece dışına vurur.

]Güneş doğunca hiç ışık vurmayan yer kalır mı? Kalmaz. Ancak hangi evin kapısı penceresi kapalı ise o eve girmez.

]Sanki güneş diyor ki: "Ben senin kapına a kadar geldim. Yol bulsam içeri gireceğim" Musluğu açsanız bir güğümün kapağını kapatıp altına koysanız musluktan akan sular kapağa vurup etrafa dağılsa elli sene aksa dolar mı? İşte Mevlâ'nın nuru da, sürekli akıyor. Sizin kalbinizin etrafına vuruyor. Kapalı olduğundan içeri girmiyor. Anahtar kimin elinde ev sahibinin. Ev sahibi anahtarı çevirirse kapı açılır, çevirmezse açılmaz.

]Kalbin kapısı ne zaman açıktır? Allah Tealâ zikredilince. Allah Tealâ çok zikredilirse kalbe nur çok girer. Hiç zikredilmezse hiç girmez. Az zikredilirse az girer. İşte rabıta üzere zikir ettin mi hep Mevlâ'nın nurundan alırsın.

]Peki Resulullah nasıl bizlere rahmet olmaktadır? Şöyle ki: İnsanın asıl maksûdu olan Rabbİne kavuşması O'nun vasıtalığı, O'nun aynalığı sebebiyle oluyor. Rabıta edildiğinde bu rahmet-. ten alınıyor.
]Bizim tarikatımızın nisbeti insibağîdir. (boyanma yolludur) İnsibağ, güneş karşısında meyvaların olgunlaşıp güneşin renklerine boyanması gibi, müridin, mürşidin teveccühüne mazhar olarak yetişmesi, şeyhinin rengiyle renklenmesi, onun ahlakıyla ahlâklanması demektir.
]Toprağın üzerine gelen güneş ışınlarını düşünün. O güneş kavun ve karpuza himmet ediyor. Kavun karpuzu büyüttüğünden güneşin haberi var mı? Yok. Kavun karpuzun haberi var mı? Yok. Kimin haberi var? Bahçıvanın.

]Bu misalde mecazen güneşten murad mürşiddir. Kavun karpuzdan murad müriddir. Bahçıvandan da murad Mevlâ Tealâ Hazretleridir. Mürşidde güneş gibi müridlerini yetiştirdiğini bilmez. Ama bazen Allah bildirirse bilir. Mürşid, Rabbinden aldığı kuvvetle müridine yardım ediyor.
]Buradan Amerikaya faks çekiliyor. Tel yok, birşey yok. Buradaki yazıyı Amerika'ya yazdırıyor. Telefon da aynen öyle, Meselâ bizim arabada telefon var. Bir yere bağlı değil.

]Çevir numaraları Ankara ile görüşüyorsun, Mekke ile Medine ile konuşup haberleşiyorsun. Öyleyse zahiren haberleşme olurda batınen olmaz mı? Madde ne kadar ileri gitse batın kadar olamaz. Zahiren insanlara lâzım olan şey batına lâzım olmaz.

]Hazret-i Ömer Nihavent'teki kumandana kendisi cuma günü hutbe okurken Medine'den seslendi. Kumandan, uzak bir mesafede olduğu halde onun:]"Ey Sariye dağdan sakın!" ]sözünü duydu.
]Sahabeler, hutbe esnasında bir şey yokken Hazreti Ömer'in böyle söylemesine çok taaccub ettiler. Ve o günün tarihini kaydettiler, Kumandan savaştan dönünce ona sordular: ''Falanca gün falanca saatte ne oldu?" O da: "Biz savaşı kaybetmek üzere idik. Hazreti Ömer bana seslendi. Biz de dağa doğru gidip pusuda olan düşmanı yendik. Böylece savaşı kazandık." dedi.

]Zevken bu himmet meselesini anlamak için zikre ve sohbete devam etmek lâzımdır. Bunları bir profesöre anlatsan anlamaz. Bunlar manevî kuvvetle anlaşılan şeylerdir. Sizin anladığınız gibi kimse anlayamıyor.


]"Anın nurundan oldu cümle imkân."
]"Bütün kâinat onun nurundan yaratılmıştır."

]İ]mkan: ]Mahlûkat, demektir,

]Kâfirler de Resulullahın nurundandır. Ama onlar o nuru söndürdüler. Eğer aynı nurdan yaratılmasaydılar ayrıcalık olurdu. O nuru kâfirler kaybetti. Müslümanlar muhafaza etti.

]Efendimi]z (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:

]"İlk evvel yaratılan benim nurumdur. Ben Allah'ın nurundan yaratıldım. Müminler de benim nurumdan yaratıldı."

]İ]nsanın ruhu bedenle birleşmeden önce terakki edemez, ilerleyemezdi. Kendine mahsus makamda, derecede bağlı ve mahbus idi. Fakat bu bedene indikten sonra yükselebilmek hassası ve kuvveti ona verilmiştir.

]Ruh ve beden her bakımdan birbirinin zıddı ve aksi olduğundan bunların bir arada kalabilmesi için Allah Tealâ ruhu nefse aşık etti. Bu sevgi bunların bir arada kalmasına sebep oldu.

]Mevlâ Tealâ Hazretleri bunu bize şöyle haber veriyor:

]"Elbette muhakkak biz insanı en güzel surette yarattık sonra onu aşağıların aşağısına reddettik." ](Tîn Suresi 4-5)

]Ruhun bu dereceye düşürülmesi, bu aşka tutulması, kötülemeye benzeyen bir medihtir. Ruh nefse olan bu sevgisi sebebiyle kendisini nefis âlemine attı ve nefse esir oldu.

]Hatta kendinden geçti, kendini unuttu. Nefsi emmare hâlini aldı. Sanki nefsi emmare oldu. Ruh her şeyden daha lâtif olduğundan, madde olmadığından her ne ile birleşirse onun hâline şekline ve rengine girer.

]Allah-u Tealâ hakkındaki bilgisini de unuttu. Cahil ve gafil oldu. Nefis gibi cehalet karanlığıyla karardı.

]Allah Tealâ çok merhametli olduğu, çok acıdığı için peygamberler gönderip, onlar vasıtasıyla ruhu kendine çağırdı ve sevdiği nefse uymamasını, nefsi dinlememesini ona emretti. Ruh, bu emri dinleyip nefse uymaz, ondan yüz çevirir ise felâketten kurtulur, yok eğer nefisle beraber kalmak isterse yolunu şaşırır.

]Allah Tealâ Hazretleri bizi makam olarak daha yükseklere çıkarmak için indirdi. Rahmeten lil âlemin gönderdi:

]Bu hususta Mevlâ Tealâ Hazretleri şöyle buyuruyor
]"O öyle Allah'dır ki Resulünü hidayetle ve hak din ile gönderdi." ](Fe]t]i]h Süresi 28 den) ]Ş]e]r]iatl]a tarikatla gönderdi. "Ahsen-i Takvim" üzere yaratılan herkese.
]Tin Suresi ayet 4 de geçen: deki : istiğrak içindir. Bu kelimenin bütün fertlerini içine almaktadır. Bunun için müslümanlar da kâfirler de ayet-i kerimede geçen, "Fî ahsen-i takvim" içerisine girmişlerdir.

]Allah]-]u Tealâ Muhammed Mustafa'yı (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ebu Bekr (Radiyallahu Anh) a gönderdiği gibi Ebu Cehil'e de gönderdi. Hazreti Ömer (Radiyallahu Anh) a gönderdiği gibi Ebu Le-, heb'e de gönderdi.


]Hepimizi yaratıp bu âleme indirmedi mi? Onlara ve hepimize aynı muallimi göndermedi mi? Evet. O hâlde Rahmeten lilâlemin olan Efendimize tam manasıyla itaat edelim.

]"Bu benlikten geçip Hakk'a gidelim" "Azizim Seyr-i Fil Eşya gel idelim."

]Hepimiz Resulullah'ın nurundan yaratıldık. Hakikatte, imkân âleminde sadece O vardır. Bizler O'nun nurundan parlıyoruz. O hâlde ben, ben dememelidir.

]Seyr-i sülûkun en son yürüyüşü budur. Arşın fevkinden bu âleme dönmeye Seyr-i Fil Eşya denir. Seyr-i İlallahın karşılığıdır. Salik Seyr-i Anillah ile Seyr-i Fil Eşyayı bitirdiği zaman Davet Makamını tamamlamış olur.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Eserden müessire geçeceğiz. Meselâ cami eser, ustası müessirdir. İnsanın camiyi de, ustasını da, bilmesi lâzımdır. Ustaların ustası Mevlâ Tealâ'yı da bilmesi lâzımdır.

 
Üst Alt