'Beni terk etme namazım'

Ayyüzlüm

Yeni Üyemiz
Ezanmi okundu hemen namaza

[FONT=comic sans ms,sans-serif]Ezanmi okundu hemen namaza

[FONT=comic sans ms,sans-serif]Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz nasıl ölürseniz öyle de dirilirsiniz.
Onun hayatının en özel anları
her mü’min için miraç olan namaz vakitleriydi.
Hayatının en önemli meselesi namazdı.
Ölüm anında da son kelamı elbette namaz olacaktı.
miracnamaz.jpg


Sıradan bir gündü. Telefonum çaldı. Telefondaki ses “Biliyor musun Birinci ağabey ölmüş” diyordu.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Bir anda gözlerim karardı. Hayat bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Rahmetli ağabeyimiz, şu karşımdaki koltukta az mı bizlere imani sohbetler etmiş, şu masada az mı yemek yemiş, şu koridorlardan kim bilir kaç defa gelip geçmişti.
Ayağa kalktım ve bize geldiği zaman yattığı çekyatlı odaya gittim. Hatıralar gözümün önünde canlandı. Bir gün bize geldiğinde aynı çekyatı açmıştık. Eşim, “Bunun üzerine bir yün döşek koyalım, Birinci Ağabey rahat uyusun” demişti. Yün döşeği serdik. Birinci Ağabey içeri girince, “Bu ne? Kaldırın bunu, sabaha kadar tatlı tatlı uyumak yok. İbadet var. Burada bu kadar rahat ederseniz yarın kabirde nasıl yatacaksınız?” diyerek döşeği kaldırtmıştı.


Bu hadise bana Asr-ı Saadet’i hatırlatmıştı.[FONT=comic sans ms,sans-serif] Efendimiz uzanıp dinleneceği zaman bir hasırın üzerine yatarmış. Hz. Aişe Validemiz bir gün dayanamayıp otlardan yapılmış bir döşek getirip hasırın üzerine yerleştirmiş. Hiç değilse
b478.gif
Resulü biraz rahat uyusun istemiş. Efendimiz eve gelip de hasırın yerinde kabarık bir döşek görünce Hz. Aişe’ye, “Biz dünyaya talip değiliz, kaldırın bunu” demiş.
Onlar her şeyleriyle ebediliğe taliptiler. Mehmed Emin Birinci Ağabey de hayatı boyunca
b478.gif
Resulü’nün yolunda gitti, dünyanın rahatına dönüp bakmadı.

“Hizmet zahmet ister”


[FONT=comic sans ms,sans-serif]Birinci Ağabey’le çok uzun yıllar önce tanışmıştık. Yeni evliydim. Bize akşam yemeğine gelmişti. Yanında altın kaplamalı bir dolma kalem getirmişti. Bana hediye etmeye niyetliymiş ama evde diğer kardeşlerim de olduğu için hemen bana verememiş. Bir ara şöyle dedi: “Bu kalemi kura çekip kime çıkarsa ona vereceğim.” Kura bana çıktı. Rahmetli hediyesini kimseyi kırmadan istediği şekilde verdi.
İlk tanışmamız böyle olmuştu ama onunla hizmet adına tanışmamız 1991 yılında Almanya’nın Disburg şehrinde oldu. Disburg’a 15 günlüğüne gitmiştim. Orada Birinci Ağabey ile karşılaştım. Bana, “Ne zaman İstanbul’a döneceksin?” dedi. Ben de, “Ağabey birkaç gün sonra döneceğim. Oğlumu anneme bıraktım” deyince, “Yok öyle! Hizmet etmeden kolay kolay gitmek yok. Oğlan kız olmaz kardeşim! Bu hizmet zahmet ister, emek ister, fedakarlık ister. Oğlun sokakta değil ya annende” diye cevap verip programımı bir hafta daha uzatmıştı.

“Kardeşim kalbini bozma”


[FONT=comic sans ms,sans-serif]O gece Almanya’nın Köln şehrinde kaldık. Hanımlar için bir sohbet ayarlanmıştı. Sohbette bir hanımın tavrı beni çok rahatsız etmiş ve içimden kızmıştım. O gece rüyamda Birinci Ağabey, “Kardeşim kalbini neden bozuyorsun? Bozma” dedi.
Ertesi sabah erkenden eşim, ben, Birinci Ağabey ve şoförümüz özel bir arabayla Viyana’ya yola çıktık. Rüyanın o kadar tesirinde kalmışım ki, Birinci Ağabey’e dönüp, “Ağabey bana bu gece çok kızdınız” dedim. Bana bakıp şöyle dedi: “Kardeşim sen kalbini bozma, ben de sana kızmayayım.” Mesaj alınmıştı.


[FONT=comic sans ms,sans-serif]Yıl 2005. Bu defa Birinci Ağabey ile birlikte Almanya’nın Mainz şehrindeydik.

Program gece geç vakitte bitti.
[FONT=comic sans ms,sans-serif]Ertesi gün erkenden başka bir programımız vardı ve en kısa sürede Stuttgart’a dönmemiz gerekiyordu. Gece saat üç gibi şehre girerken, arabayı kullanan hanım Hamide Öksez bir an dalgınlıkla şehir içi hızı 50’yi geçmiş, 90’a ulaşmış. Hemen flaşlar patladı, radar resimlerimizi çekti. Hamide Hanım’ın hem ehliyetine el koyulabilir hem de puanı düşebilirdi.
Eve dönünce Birinci Ağabey’i arayıp olanları anlattık. “Korkmayın, bir şey olmaz. Siz hizmete devam edin” dedi. Aradan haftalar geçti ne ceza geldi, ne de ihtar. Sonradan öğrendik ki, radarda film bitmiş ve bizi çekememiş. Bu Almanya’da olabilecek en son şeydi. Onlar varsınlar film bitmiş desinler. Hayatını iman ve Kur’an hizmetine vermiş Bediüzzaman’ın talebesi korkmayın der de hizmet için yollara düşmüş insanları engelleyecek resimler melekler tarafından yırtılmaz mı?

“Vitrinde gördüğünüzü düşünmeyin”[FONT=comic sans ms,sans-serif]Birinci Ağabey’in bende o kadar çok hatıraları var ki… Bir gün Kadıköy’de vitrinde bir kıyafet beğendim. Mağazaya girdim. “Şu vitrindeki kıyafeti alabilir miyim” dedim. Tezgâhtar, “O tek kaldı, şu an vitrini bozamayız, birkaç gün sonra gelin verelim“ dedi.
O akşam Birinci Ağabey akşam yemeğine geldi. Yemekler yenildi, çaylar içildi ve hemen sohbet başladı. Birinci Ağabey iman hakikatlerini anlatırken bir ara bana bakarak, “Kardeşim dünya fani. Vitrinde gördüğünüz bir kıyafeti beğenip de onu düşünmeyin, alın. Aklınızda kalmasın” dedi. Ben de, “Ağabey alacaktım da adam vitrini bozmadı” dedim.
Bir gün yine rahmetli ağabeyimiz bize gelmişti. Eşim Birinci Ağabey yesin diye kiraz almış, dolaba koymuş, ama bana söylemeyi unutmuş. Birinci Ağabey hem sohbet ediyor hem de devamlı kiraz misali veriyordu. Bir değil iki değil. Eşim beni hemen mutfağa çağırdı, “Ben Birinci Ağabey’in yemesi için kiraz almıştım onu bize hatırlatıyor” dedi.

“Namazınızı kılın, TV’ye bakmayın”
Birinci Ağabey’in en büyük özelliği namazı vaktinde kılmasıydı. İşi her ne olursa olsun ezan okunduğu vakit onu bırakır hemen namazı kılmaya başlardı. Bizlere de her sohbetinde, “Bacılar ezan mı okundu, ocağın altını kapatın, çamaşır yıkanıyorsa makineyi kapatın, ne olursa olsun hemen namazınızı kılın, gıybet etmeyin, televizyona da bakmayın. Ben size ahirette kefilim” derdi.

Son zamanlarında hastanede koma halinde yattığı halde, kendine geldiği zaman ilk sorduğu soru, “Namaz vakti girdi mi?“ oluyordu.
Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz nasıl ölürseniz öyle de dirilirsiniz. Onun hayatının en özel anları her mü’min için miraç olan namaz vakitleriydi. Hayatının en önemli meselesi namazdı. Ölüm anında da son kelamı elbette namaz olacaktı.

Üstad alıp götürdü


[FONT=comic sans ms,sans-serif]Üstadın uzun yıllar hizmetinde bulunan Emirdağlı Hamza Emek Ağabey vefat ettiği zaman defin işlerinde ağabeyler uğraşırken Birinci Ağabey bir kenarda seyre dalmış. Bir ağabey de gelip ona, “Birinci Ağabey, Hamza Ağabey bu gece kabirde acaba ne yapacak?” demiş.
Birinci Ağabey de, “Kardeşim ne yapacak Üstad onu birazdan gelip alıp götürecek” demiş.
Soruyu soran ağabey kendi kendine içinden şöyle demiş: ”Kolay mı öyle hemen gitmek.”
O gece bu soruyu soran ağabeyin rüyasına Hamza Emek Ağabey gelmiş. Ağabey hemen sormuş: “Ağabey bu gece ne yaptın.”
Hamza Emek Ağabey: “Kardeşim ne yapacağım. Üstadım gelip götürdü” demiş.

Şimdi o da Üstadının yanında…

[FONT=comic sans ms,sans-serif]Dostlarla sohbet ediyor
Birinci Ağabey kabrine koyulurken adeta hayattayken okuduğu gibi, adeta Yirminci Mektub’un şu kısmını okuyordu:
“Mevti (ölümü) veren O’dur. Yani, hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzâd eder. Yani, hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır.”
O şimdi Eyüp sırtlarında serin selviler altında dostlarıyla ebedi saadet sohbetleri yapıyor. Bir zamanlar Mekke’den Medine’ye gelen Allah’ın Habibi’ne kucak açan Eyüp el-Ensarî şimdi de Bediüzzaman’ın talebelerine kucak açmış. Zübeyirler, Bekir Berkler, Tahiri Mutlular, Mustafa Polatlar, Sadullah Nutkular… Böyle kucağa koşulmaz mı, böyle dostların sohbetine gidilmez mi?
 
Üst Alt