Ramazan Ayı

ceylannur

Yeni Üyemiz
Ramazan Ayı


Bu mübarek ay; teravih namazlarıyla, sahurdaki güzellikleriyle, mukabelelerde okunan Kur'an-ı Kerîm tilavetleriyle, hatimleriyle, sahurdan evvel kalkıp kılınan teheccüd namazlarıyla, iftar anının heyecanıyla, Kadir gecesindeki mânevi coşkusuyla, hayır ve hasenatıyla, fitre ve zêkatıyla , bayram sabahı neşesiyle yaşadığımız bir ömrün hasat vaktidir.

Âlimlerimizin anlattığına göre sahâbe-i kirâm, altı ay boyunca ALLAH Teâlâ’ya, kendilerini ramazan ayına ulaştırması için dua ederler, yılın diğer altı ayında ise oruçlarının kabul edilmesi için Cenâb-ı Hakk’a yalvarırlardı.

Müminlere farz olduğunu bildirilen âyette de, “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulurki korunursunuzz” (Bakara 2/183) zikredildiği gibi oruç ibadeti, insanı birtakım günahlardan korur ve takvaya ulaştırır.

Demek ki lâyıkıyla tutulan oruç, insanı kötülüklerden alıkoyar, kendi helâl malını yemediği gibi bir başkasının da malını yemez. İnsan kendisine helâl olduğu halde hanımına el sürmediği, sınırlarına dikkat ederek kendini şehvî duygulardan muhafaza ettiği gibi, harama bakmaz. Gözünü korur. Yalan söylemez. Zina etmez. Bu sayede oruç, kişiyi dünyada günahlardan, ahirette ise cehennem azabından korumuş olur. Kendimizi günahlardan korumaya “takva” denir.

Şu halde bize düşen görev, günaha girmekten kendimizi korumaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), “Ümmetime ramazan ayında daha önceki ümmetlere verilmeyen beş özel şey verilmiştir” ifadeleriyle başlayan uzunca bir hadisinde şöyle buyurur.

“…Diğer aylarda yapabildiklerini bu ayda yapamasınlar, diye azgın şeytanlar bağlanır ve hapsedilir. Zira bu ayın son gecesinde oruçlu olanlar bağışlanır.”
 
Üst Alt