Ramazan ayi ve oruÇ

ceylannur

Yeni Üyemiz
Hamd alemlerin rabbi ALLAH Tealaya mahsuustur. O'na hamdederim. Salat ve selam O'nun rasulünün ve ashabının üzerine olsun.

Yüce ALLAH (c.c) şöyle buyurur: يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنوُا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (183)
Kur'an-ı Kerim, eski milletlere de orucun farz edildiğini bildirir: "Ey iman edenler oruç sizden öncekilere farz edildiği gibi.. size de farz edildi." Ayette işaret edilen "sizden öncekiler"den maksad sadece yahudi ve hıristiyanlar değildir. Belki Hz. Âdem'den beri yeryüzüne gelen bütün insanlar kastedilmektedir, zira dinler tarihi, hemen hemen bütün dinlerde bir nevi orucun varlığını ortaya çıkarmıştır. Kütüb-i sitte 9/418


ramazan ayı ile ilgili olarak yüce rabbimiz شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذى اُنْزِلَ فيهِ الْقُرْانُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَريضًا اَوْ عَلى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَ يُريدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُريدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّهَ عَلى مَا هَديكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (185)
185. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. ALLAH sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, ALLAH'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Bakara 2/185



Beğavî şöyle der: "Doğru olan görüşe göre bu aya isim olan Ramazan kelimesi ‘kızgın taş’ manasına gelen ‘Ramzâ’ kelimesinden gelmektedir. Araplar şiddetli sıcaklarda oruç tutarlardı. Araplar, aylara isim koymak istedikleri zaman, bu ay şiddetli sıcaklara denk geldiği için bu aya Ramazan ismini verdiler. Bu ayda günahlar yakılıp eritildiği için Ramazan isminin verildiğini söyleyen âlimler de olmuştur."

Ramazan orucu hicretin ikinci yılında farz kılındı. Dinin kesin olarak bilenen hükümlerinden biri olduğu için farz olduğunu inkâr eden küfre girer.
Ramazan ayının fazileti hakkında pek çok hadis-i şerif varid olmuştur. Bunlardan birinde Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:

"Ramazan ayının ilk gecesi gelince sekiz cennetin bütün kapıları açılır. Bu ay boyunca cennet kapılarından hiçbiri kapanmaz. Cenab-ı Hak (c.c), bir nidacıya şöyle ilân etmesi için emir verir:
– Ey hayır arayan kişi, gel! Ey kötülükte ileri giden kişi, bırak! Günahlarının bağışlanmasını dileyen yok mu, bağışlansın! Dilekte bulunan yok mu, dileği verilsin! Tevbe eden yok mu, tevbesi kabul edilsin!
Bu durum fecir doğup sabah oluncaya kadar böyle devam eder. Cenab-ı Hak (c.c), her akşam iftar vakti azabı hak etmiş bir milyon kişiyi cehennemden azat eder." (Beyhakî)

Rasûlullah (s.a.v), Ramazan ayını “sabır ayı” diye isimlendirmiştir. Çünkü sabır; nefsi arzularından alıkoymak ve ALLAH’ın emrine karşı hapsetmektir.
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Sabır, imanın yarısı ve oruç da sabrın yarısıdır.” (Taberânî)
Sabır fazîletinden mahrum olan bir kimseyi, ömrünün her ânında ya hastalık veya ölüm tehlikesi beklemektedir. Böyle bir insanı aldığı âni bir âcı haber, karşılaştığı kötü bir vaziyet birden yere serebilir.
Zamanımızda şeker, kalb ve tansiyon hastalıklarının alabildiğine arttığı malûmdur. Bu artışın sebeblerinden biri ve hekimlerin dediğine bakılırsa en ehemmiyetlisi; üzüntü, huzursuzluk, yâni, sabırsızlıktır. Her gün nâhoş vaziyetlerle karşılaşan günümüz insanları sabır fazîletinden mahrum oldukları için, içlerini kemirmekte ve çok sevdikleri hayatı kendilerine zehir edip hastalanmaktadırlar.
En yakın ve sevdiği bir kimsenin ölüm haberini alan bir mü'minin sabırlı ve cesaretli bir edâ ile "Hepimiz ALLAH'ın inâyeti ile vâr olduk ve hepimiz dönüp ALLAH'a gideceğiz" meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuyarak sükûta varması ne ulvî bir levhadır. Bir de bunun yanında feryâd edip saçını başını yolan münkirin perişan hâlini düşünürseniz, sabrın insan hayatı için ehemmiyetini anlarsınız.
Her nimet gibi ahlâkî fazîletler de cehd ile ve eleme tahammül idmanıyla elde edilir. Sabır fazîletinin idmanı da, İslâm'ın farz kıldığı oruçtur.
Rasûlullah (s.a.v) ibadet ehli ile oruç tutanın ortak özelliğini şöyle ifade buyurmuştur:

“ALLAH Teâlâ, ibadet eden genci meleklerine göstererek şöyle buyurur:
“Ey benim için şehvetini, isteklerini bırakan, gençliğini benim için harcayan genç, sen benim yanımda bir melek gibisin.” (Deylemî)

Oruç tutan hakkında da: “Ey meleklerim, şu kuluma bakınız, şehvetini, lezzetini, yemesini ve içmesini benim için terk etmiştir” (Ahmed b. Hanbel) buyurmuştur
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:

Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resûlullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur.

Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.

Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. ALLAH Teâlâ’nın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.

Kur’an-ı Kerim Ramazan’da indi. Kadir gecesi bu aydadır. Ramazan-ı şerifte iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resûlullah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.

İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısıyla her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.

Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince,

“Zehebe’z-zama’ vebtelleti’l-uruk ve sebetil-ecrü inşaallah”

Manası: “Susuzluk gitti, damarlar ‎ıslandı‎, ecir de hak oldu in‏âALLAH” (Hâkim) duasını okumak, teravih kılmak ve hatim okumak önemli sünnettir.
Bu ayda, her gece, cehenneme girmesi gereken, binlerce müslüman affolur, azat olur.

Bu ayda, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. ALLAH Teâlâ, bu mübarek ayda O’nun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin!

Açıktan oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur. Namaz kılmayanın da, oruç tutması ve haramlardan kaçınması gerekir. Bunların orucu kabul olur ve imanları olduğu anlaşılır.

Rasûlullah (s.a.v), bir hadis-i kutsîde ALLAH Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“Ademoğlunun her ameli kendisine aittir; ancak oruç hariç. Oruç benim içindir ve onun karşılığını ben vereceğim.” (Buhârî)

Selmân-ı Fârisî (r.a) Resûlullah’tan (s.a.v) şöyle rivayet eder:

"Resûlullah (s.a.v) Şâban ayının son günü bize bir hutbe okudu ve buyurdu ki:

– Ey insanlar! Büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüş bulunuyor! O ay içinde bulunan Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Cenab-ı Hak (c.c), bu ayda oruç tutmayı farz ve geceleri ibadet etmeyi nafile kılmıştır. Kim bu ayda hayırlı bir haslet ile ALLAH Teâlâ'ya yaklaşırsa, diğer aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap kazanır. Yine bu ayda bir farzı yerine getiren diğer aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi sevap kazanır.

– Bu ay sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir. Bu ay yardımlaşma ayıdır. Bu ayda müminin rızkı artar. Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse, bir köle âzat etmiş gibi sevap kazanır ve günahları mağfiret edilir.”

ـ3112 ـ6 -وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال. ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : منْ فَطَّرَصَائِماً كان لهُ مثْلَ أجْرهِ غَيْرَ أنَّهُ َ يَنْقُصُ منْ أجْرِ الصَّائِمِ شَيئْاً [. أخرجه الترمذي .
6. (3112)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksiltme olmaz." [Tirmizî, Savm 82, (807); İbnu Mâce, Sıyâm 45, (1746).]
Bu sözler üzerine biz dedik ki:

Ey ALLAH'ın Resûlü! Bizim hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkâna sahip değiliz!

Rasûlullah (s.a.v) sözlerine şöyle devam etti:

– Oruçluya bir içim süt, bir içim su ve birkaç hurma vererek iftar ettirene de ALLAH Teâlâ bu sevabı verir! Kim bir oruçlunun karnını doyurursa, ALLAH Teâlâ onun günahlarını mağfiret eder. Yine onu benim Kevser havuzumdan içirir ve ondan sonra hiç susuzluk çekmez. Oruç tutan kişinin sevabından bir şey eksilmeden, kendisinin kazandığı sevap kadar da iftar ettiren kişiye sevap verilir.

– Bu ay öyle bir aydır ki, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden azat olmaktır! Bu ayda kölesinin (hizmetçisinin, işçisinin) işini hafifleten kişiyi ALLAH Teâlâ (c.c) ateşten azat eder.

– Bu ayda şu dört haslete sıkıca sarılın; iki haslet ile rabbinizin rızasını kazanır, ikisine ise her zaman ihtiyaç duyarsınız. Rabbinizin rızasını kazandıracak iki haslet şudur: ALLAH'tan başka ilâh bulunmadığına şehadet getirmek ve ALLAH'tan günahların bağışlanmasını dilemek. Her zaman ihtiyaç duyduğumuz iki haslet ise; rabbinizden cenneti istemek ve cehennemden O'na sığınmaktır." (Beyhakî)

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:

"İman ederek ve sevabını yalnız ALLAH Teâlâ'dan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş ve gelecek günahları mağfiret edilir." (Buhârî)

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:

"Âdemoğlunun her ameli katlanır. Hayırlı ameller en az on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline kadar çıkar. ALLAH Teâlâ (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: "Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükâfatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti." (Buhârî)

Mevlâ Teâlâ'nın, “Benim için…” dediği bir ibadet için başka söz söylemeye gerek var mı!

Yine Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:

"Ramazan ayında diğer ümmetlere verilmeyen beş haslet benim ümmetime verilmiştir:

1. Oruçlu kişinin ağız kokusu ALLAH Teâlâ katında miskten daha hoştur.
2. İftar edinceye kadar melekler onlar için istiğfar eder.
3. Şeytanların azgınları bu ayda zincire vurulur.
4. Cenab-ı Hak (c.c). hergün cenneti süsler ve ona, “Salih kullarımın kötülüklerden ve ezadan kurtulmaları yakındır!” der.
5. Ramazanın son gecesi günahları bağışlanır.

Sahâbe-i kirâm sordular:

– Ey ALLAH'ın Resûlü! O gece Kadir gecesi midir?

Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki:

– Hayır! Fakat her iş yapan kişiye işini bitirince ücreti eksiksiz olarak verilir!" (Ahmed b. Hanbel)

ـ3199 ـ10 -وعن أبى هريرة رَضِي اللّه عنه قال : ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ لَمْ يَدَعْ قَوْلَ الزُّورِ وَالْعَمَلَ بِهِ، فَلَيْسَ للّهِ تَعَالَى حَاجَةٌ فِي أَنْ يَدَعَ طَعَامَهُ وَشَرَابَهُ [. أخرجه البخاري وأبو داود والترمذي.
10. (3199)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına ALLAH'ın ihtiyacı yoktur." [Buhari, Savm 8, Edeb 51; Ebu Dâvud, Savm 25, (2326); Tirmizî, Savm 16, (707).]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, zâhirde yalan, gıybet gibi dînen yasaklanmış sözleri bırakmayan kişinin orucu bırakmasını emrediyor gibidir. Ancak ulemâ bunu, yalandan zecr ve yasaklama olarak anlamıştır.
İbnu Battâl der ki: "Hadisin mânası, öylesi kişilere oruçlarını terketmeyi emretmek değildir. Asıl gayesi, yalandan ve onunla birlikte zikredilenlerden sakındırmaktır."

Beyzâvî daha farklı bir yaklaşıma yer verir: "Orucun emredilmesinden maksad sâdece açlık değildir. Bilakis ona bağlı olarak şehvetlerin (nefsânî arzuların) kırılması, nefs-i emmârenin nefs-i mutmainne'ye itaat ettirilmesidir. Öyleyse bu söylenenler hâsıl olmazsa, ALLAH oruca kabul nazarıyla bakmaz. "ALLAH'ın ihtiyacı yoktur" sözü adem-i kabul'den mecazdır. Sebebi nefyederek müsebbebi kastetmiştir."

ـ3180 ـ1 -وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: تَسَحَّرُوا فَإِنَّ فِي السَّحُورِ بَرَكَةً[. أخرجه الخمسة إ أبا داود .
1. (3180)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket var." [Buhari, Savm 20, Müslim, Sıyâm 45, (1095); Tirmizî, Savm 17, (708); Nesâî, Savm 18, (4, 141).]

Sahura kalkmak veya sahur yemeği yemek, oruç tutacak kimsenin, orucun başlama (imsak) vakti olan fecirden önce bir şeyler yemesidir. Bundan murad çok şeyler yemek değildir. تَسَحّرُوا وَلَوْ بِجُرْعَةِ مَاءٍ
Resûlullah:

Bir yudum su ile de olsa sahur yapın" buyurmuştur. İbnu Hacer: "Az miktardaki yiyecek ve içecekle de sahur yapılmış olur" der. Ahmed İbnu Hanbel'in Ebu Saîdi'l-Hudrî (radıyallahu anh)'den kaydettiği bir hadiste Aleyhissalâtu vesselâm: "Sahur berekettir, sakın onu bırakmayın. Bir yudumluk su ile de olsa sahur yapın. Zira ALLAH ve melekleri, sahur yapanlara rahmet okurlar" buyurmuştur.

Şunu da belirtelim ki, Ebu Ubeyde'den gelen bir rivayette, gıybetin oruca zarar vereceği belirtilmiştir. Hz. Aişe'den gelen bir rivayette ise gıybetin orucu bozacağı ifâde edilmiştir. İmam Evzâî bu hadisi esas alarak gıybetle orucun bozulacağına, o gün tutulan orucun kaza edilmesinin gerektiğine hükmetmiştir. Zâhirî fakihlerden İbnu Hazm daha da ileri giderek oruçlu olduğunu bilerek fiilî veya kavlî herhangi bir günaha âmmden tevessül eden oruçlunun orucunun bozulacağına hükmetmiştir. İbnu Hazm'ı bu hükme sevkeden hususun, hadiste gelen
فََ يَرْفُثْ وََ يَجْهَلْ
"Kötü söz sarfetmesin, (bağırıp çağırmak gibi) cahillik yapmasın" emrinin mutlak olmasıdır. Bir başka hadiste gelmiş olan,
مَنْ لَمْ يَدَعْ قَوْلَ الزٌّورِ وَالْعَمَلَ بِهِ فَلَيْسَ للّهِ حَاجَةً فِي اَنْ يَدعَ طَعَامَهُ وَشَرَابَهُ
Kim yalan söylemeyi, yalanla iş yapmayı bırakmazsa, ALLAH'ın onun yemesini içmesini terketmesine ihtiyacı yoktur" ifadesi de İbnu Hazm'a delil olmuştur.
Bu meselede cumhur, nehyi tahrime hamletmiş olmakla birlikte, orucun bozulması meselesinde farklı düşünmüştür: Evet cumhura göre, orucun bozulması üç sebepten biri ile meydana gelir: Yemek, içmek ve cima.

ORUCUNUZ HANGİ CİNSTEN?
Biz oruç tutmuş olmanın verdiği huzur ve saâdet içinde mübarek günleri yaşarken, acaba hiç düşünmüş müyüz:
- Nasıl oruç tutuyoruz?
Diyeceksiniz ki:
- Orucun da nasılı olur mu? Normal oruç tutuyoruz işte. Oruç bozucu şeyleri yemiyor, içmiyor, kitablarda orucu bozucu olduğu bildirilen hususlardan uzak duruyoruz.
- Doğrudur. Orucu bozucu şeylerden uzak kalınca oruç tutulmuş, borçtan kurtulunmuş olunur. Ancak böylesi oruç (avâm) orucudur. Bir de (havâs), ondan sonra da (havâssü'l-havâs) orucu vardır. Acaba bunlardan da hissemiz var mı? Yoksa sadece (avâm) orucu ile mi iktifâ etmiş oluyoruz?
Zannederim, bu tasnifi pek işitmediniz. Birazcık açayım:
Üç türlü oruç vardır; avâmın orucu, havâs'ın orucu, havâssü'l-havâs'ın orucu.
* Avâmın orucu bizimkidir. Sadece orucu bozucu yemek-içmek gibi maddî şeylerden kaçınırız.
* Havâssın orucu sadece bunlardan kaçınmakla kalmazlar. Onlar bütün (uzuvlarıyla) oruçludurlar. Meselâ, oruçlu ağızlarıyla asla gıybet etmezler, yalan söylemezler, birinin aybına bakmazlar, bilseler bile açıklamazlar. Ayaklarıyla haram yola gitmezler. Elleriyle haram şey tutmazlar. Yani, özel bir hayatları olur oruçlu iken...
* Havâssü'l-havâs'ın oruçları ise, aynı şeyleri fiilleriyle yaptıkları gibi kalbleriyle de aynı titizliğe sâhip olurlar. Kalblerine ALLAH'tan, ALLAH rızâsından gayri bir şey getirmemeğe gayret gösterirler.
Mübah olan dünyevî sohbetler bile, onlara orucu bozucu hallerden sayılır. Gönüllerine dünya endişesi sokmazlar. Âhiret saâdetinden gayri şeyi akıllarına getirmemeye ehemmiyet verirler. Şâyet dünya endişesi, para arzûsu, câh hissi kalblerine gelirse çok üzülürler, oruçlarını yaraladıklarını kabûl ederler...
Şimdi, sizler, bizler, yani, hepimiz bir düşünelim:
- Orucumuz kimin orucu cinsindendir? Avâmınkinden mi? Havâssınkinden mi, yoksa siz daha da ileri gitmişsiniz de Havâssü'l-havâs'ın orucundan mı nasiblisiniz? (Ahmed Şahin, Bakışlar).

ORUÇ TEDAVİSİ
Oruç, islâm ülkelerini ndışında da hızla yayılıyor. Bu konuda bir çok kişi araştırma yaparken, hastalıkların önlenmesi için orucu tavsiye eden mütehassıs doktorların sayısı da her geçen gün artıyor.
Şu anda Batı Almanya'daki pek çok klinikte, oruç ile tedavi yapılıyor. Ve oruç, hemen hemen her hastalığı tedavi ettiği gibi, fazla kiloların da sağlıklı bir şekilde atılmasını sağlıyor. Oruç Mütehassısı olarak bilinen Dr. Hellmut Lützner'e göre oruç, vücudun senelerce depo ettiği zehirleri ve pislikleri dışarıya atmanın en tabiî yoludur.
BİR DOKTORUN TESBİTLERİ
Dr. Buchinger'in oruç üzerindeki araştırmalarında tesbit ettiği bazı hususlar:
* Oruç sırasında, daha iyi bir konsantrasyon (düşünceleri bir noktada toplama kabiliyeti) sağladım.
* Vücudumla birlikte düşünce ve his dünyamda, büyük bir hassasiyet elde ettim.
* Günlük streslerimin (gerginliklerimin) azaldığına şahit oldum.
* Yürüme ve bisiklete binme gibi bazı sporlarda, vücut dayanıklığının arttığını farkettim.
BIÇAKSIZ AMELİYAT: ORUÇ
Vücut, acıktığı zaman, bünyede birikmiş olan zararlı maddeleri ve hatta hücreleri yiyerek temizlemek suretiyle kanser ve verem dâhil her çeşit hastalığa sebep olan dâhilî âmilleri bertaraf etmektedir. Bu sebeple Dr. Berholet oruç için: "Bıçaksız ameliyat" tâbirini kullanmaktadır. İlk günlerde oruçluda görülen ağız kokusu, sözünü ettiğimiz zararlı maddelerin temizlenme ve tasfiye edilmesi sonucu vukua gelmektedir. Tedâvi alâmeti olan bu koku için Hz. Peygamber (sav): "Nefsimi kudret elinde tutan ALLAH'a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu ALLAH katında misk kokusundan da hoştur" der.
ORUÇ İNSANI BAĞLILIK DUYGUSUNDAN KURTARIYOR
Oruçlu bir insan, yemek yeme telâşesinden kurtulduğu gibi, ikide bir de yemek hazırlamak derdinden de kurtuluyor. Bu arada insan, bambaşka şeylerden kurtulduğunu da anlıyor. Psikolog Jurgen Von Scheidt, bu konuda şunları söylüyor: "Özellikle kendini eşyaya bağımlı hissedenler için bağımsızlık kazanmak, son derece kıymetlidir. Orucun verdiği bağımsızlık duyguları ile, böyle bir hazineye sahip olmak mümkündür. Oruç ile, esas problemleri bağımlılık olan bütün insanların, psikoterapi yoluyla tedavi edilmeleri mümkün oluyor."
***
Emre Şükür
 
Üst Alt