Zekâtın Miktar ve Nisabı:

ceylannur

Yeni Üyemiz
Zekâtın Miktar ve Nisabı:



Sâri', mal sahiplerinin mallan elde etme yolunda çalışmalarına, malı elde etmenin kolaylığına veya zorluğuna göre zekâtın mallardan alınacak miktarlarını birbirinden farklı, ayrı ayrı düzenlemiştir. İnsanın toplu ve biriktirilmiş bir vaziyette tesadüf ettiği mallardan yani rikâz ( = define)'dan[4] beşte bir oranında zekât verilmesini farz kılmış ve bunun için üzerinden bir sene geçmesini itibara almamış, ne zaman bulmuşsa o zaman beşte bir oranında zekât vermesini farz kılmıştır.

Elde etme zorluğu, yorgunluğu ve külfeti bundan daha yukan olan mallarda bu oranın yarısı olan onda bir oranında zekât verilmesini farz kılmıştır. Bu oran, arazilerinin sürülmesini ve sulanmasını, tohumlarının ekilmesini insanın bizzat kendisinin yaptığı; kulun herhangibir külfete kat­lanmasına, su satın almasına, kuyu açıp dolap çalıştırmasına gerek kal­maksızın ALLAH'ın (yağmurla) sulamayı bizzat kendisinin üstlendiği meyve­lerde ve ziraî mahsullerde verilmesi farz olan orandır.

Kulun külfete katlanarak kovalar, su çeken develer vs. ile sulamayı üstlendiği mahsulatta yirmide bir zekât verilmesini farz kılmıştır.

Artışı, mal sahibinin kimi zaman yolculuğa çıkarak, kimi zaman do­laştırarak ve kimi zaman da bekleyerek aralıksız çalışmasına bağlı bulunan mallarda bunun yarısı yani kırkta bir oranında zekât verilmesini farz kıl­mıştır. Kuşkusuz bunun külfeti ziraî ürün ve meyvelerin külfetinden daha büyüktür. Hem ziraî ürün ve meyvelerin artışı, ticaretin artışından daha net ve daha fazladır. Bu yüzden onlardan verilmesi farz olan zekât, ticaret mallarının zekâtından daha fazla olmuştur. Yağmur ve nehirlerle sulanan mahsulattaki artışın açıklığı kova ve su develeriyle sulanan mahsulatınkin-den daha fazladır. Kenz ( = gömülü mal, hazine) gibi biriktirilmiş ve toplu halde bulunan mallardaki artışın açıklığı ise diğer bütün mallarmkinden daha fazla ve daha nettir.

Her mal az da olsa denklik taşımadığından dolayı denklik taşıyan mal için, denk olduğu takdir edilen ve mal sahiplerini fakir düşürmeyen, yok­sulların da işini gören nisablar tayin etmiştir. İşte bu yüzden gümüşün ni­sabını 200 dirhem,[5] altınınkini 20 miskal,[6] tahıllar ile meyvelerinkini 5 vesk[7] —beş Arap devesi yükü—, davarınkini 40 baş, sığınnkini 30 baş ve deveninkini de 5 baş olarak tayin etmiştir. Ancak develerin nisabı kendi cinslerinden denklik taşımadığı için beş devede bir koyun verilmesini farz kılmıştır. Beş deve beş kere tekrarlanıp 25 olduğunda develerin nisabı bir deveyle denklik taşır ve dolayısıyla bunun verilmesi farz olur.

Develerin çokluğuna, ve azlığına göre verilmesi farz olanın yaşını, art­tırma ve eksiltme suretiyle bir yaşını doldurmuş ikisine basmış erkek deve (ibn mehâd) ve dişi deve (binti mehâd); daha yukarısını iki yaşını doldur­muş üçüne basmış erkek deve (ibn lebûn) ve dişi deve (binti iebûn); daha yukarısını üç yaşını doldurmuş, dördüne basmış erkek deve (hıkk) ve dişi deve (hıkka) ve daha yukarısını dört yaşını -doldurmuş beşine basmış erkek deve (ceze') ve dişi deve (cezea) olarak tayin etmiş ve develerin sayısı arttı­ğında zekât verilecek devenin yaşını da arttırmış; işte o zaman malın sayısı­nın artımı karşılığında verilmesi gereken zekâtın sayısının artımım koymuştur. [8]

[4] Mâlik, Muvatta, 2/868-869; Buharı", 24/66; Müslim, 1710; Tirmizî, 642,1377; Ebu Da-vud, 3085; Nesâî, 5/45. Hz. Peygamber (s.a.) buyuruyor ki: "Hayvanın yaralaması he­derdir. Kuyu (zaran) hederdir. Maden (zararı) hederdir. Rikâzda (definede) beşte bir ora­nında zekât vardır." İmam Mâlİk'in Muvatta1 fa kaydettiğine göre rikâz, toprağa gö­mülmüş mala verilen addır. el-Emvâl&dh eserinde Ebu Ubeyd'İn Mâlik'den nakline gö­re ise rikâz, mal sarfiyatı ve büyük bir iş istemeksizin çıkartılan cahiliye devrinde gö­mülmüş defineye denir. Beyhakî'nin, el-Ma'rife adlı eserinde rivayet ettiğine göre Şafiî: "Kendisinden beşte bir oranında zekât alınan rikâz, hiç kimsenin mülkiyeti altında ol­maksızın bulunan cahiliye devrinde gömülmüş defineye denir." demiştir. Ebu Davud'­un rivayetine göre Hasan el-Basrî: "Rikâz, eski devirlerden kalma hazinedir." demiştir.

[5] Tirmizî, 620; Ebu Davud, 1574; İbn Mâce, 1790. Hz. Ali'den (r.a.) gelen bu hadiste Hz. Peygamber (s.a.) buyuruyor ki: "Atların ve kölelerin zekâtını kaldırdım. Gümüşün ze­kâtını kırk dirhemde bir dirhem olarak getirin. 190 dirhemde zekât yoktur. 200 dirheme ulaşınca 5 dirhem zekât verin." Buharî'nin (24/40) zekât nisbetleri konusunda Hz. Ebu Bekir'den (r.a,) rivayet ettiği hadiste "Gümüşte kırkta bir oranında zekât farzdır. Gü­müş miktarı yalnız 190 dirhem olursa bunda zekât yoktur. Ancak bu kadar gümüşe sa­hip olan kişi dilerse nafile olarak verebilir." buyurulmaktadır. İlim adamlarının çoğun­luğu bu görüştedir. Yani atlarda ve kölelerde zekât yoktur. Ancak bunlar ticaret için el­de bulunduruluyorsa kıymetleri üzerinden ticaret zekâtı verilir. Bu görüş Hz. Ömer'den rivayet edilmiştir. Saîd b. Müseyyeb, Ömer b. Abdülaziz, Mâlik, Şafiî, Ahmed, Ebu Yu­suf ve İmam Muhammed de bu görüştedirler. Ebu Hanife'ye göre, atlardan zekât verilir.

[6] 20 miskale ulaşıncaya kadar altından zekât vermenin farz olmadığında âlimler icmâ et­mişlerdir.

[7] Mâlik, Muvatta, 1/244; Buharı, 24/44; Müslim, 979. Ebu Saîd el-Hudrf'den rivayet edilen bu hadiste Hz. Peygamber (s.a.) buyuruyor ki: 5 vesk miktarından daha az hurmada zekât yoktur. 5 ukıyye (200 dirhem) miktarından daha az gümüşte zekât yoktur. 5 deve­den aşağısında zekât yoktur.

[8] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/18-20.
 
Üst Alt