Kurbanlarını Kesişi:

ceylannur

Yeni Üyemiz
Kurbanlarını Kesişi:



Sonra Mina'daki kurban kesim yerine gitti. Altmış üç deveyi kendi eliyle kesti. Develer ayakta ve sol ön ayaklan bağlanmış iken onları ke­siyordu.[582]

Kendi eliyle kestiği develerin bu sayısı, O'nun ömrünün yılları sayısm-cadır. Sonra kendisi kesim işini bıraktı ve yüz deveden geri kalanını kesme­sini Hz. Ali'ye emretti. Sonra Hz. Ali'ye (r.a.) develerin hepsini çullan, etleri ve derileriyle birlikte yoksullara sadaka olarak vermesini, kasaba kes­me işi karşılığında ücret olarak kurbandan hiçbir şey vermemesini emretti. "Biz ücretini kendi yanımızdan veririz." dedi ve "Dileyen kendisine ayıra: bilir." buyurdu[583]

Soru: Peki Sahihayn'da, Enes'den (r.a.) rivayet edilen şu hadisi ne ya­pacaksınız? Enes anlatıyor: ALLAH Rasûlü (s.a.) öğle namazını Medine'de dört rekât, ikindi namazını Zülhuleyfe'de iki rekât kıldırdı ve geceyi orada geçirdi. Sabah olunca devesine bindi. "Lâilahe illallah" ve "Sübhânallah" demeye başladı. Beydâ tepesi üzerine çıkınca hac ve umreye birlikte telbiye getirdi. Mekke'ye girince sahabîlere ihramdan çıkmalarım emretti. ALLAH Rasûlü (s.a.) kendi eliyle ayakta oldukları halde yedi deve kesti. Medine'de (bir kurban bayramında) alacalı iki koç kesti.[584]

Cevap: İki hadis arasında bir çelişki yoktur. Ebu Muhammed İbn Hazm diyor ki: Enes hadisi şu üç şekilden biriyle açıklanabilir:

1- Hz. Peygamber (s.a.), Enes'in dediği gibi kendi eliyle yedi deveden fazla kesmemiş ve bundan sonra altmış üçe tamamlanıncaya kadar bir baş­kasına kesmesini emretmiştir. Sonra o yerden ayrılmış ve Hz. Ali'ye (r.a.) de geri kalanı kesmesini emretmiştir.

2- Enes, Hz. Peygamber'in (s.a.) kendi eliyle yalnızca yedi tane kestiğini görmüştür. Câbir ise Hz. Peygamber'in (s.a.) geri kalanı kesmeyi ta­mama erdirdiğini görmüştür. Böylece her ikisi de gördüğünü, gözlemlediği­ni haber vermiştir.

3- Hz. Peygamber (s.a.), Enes'in dediği gibi yedi deveyi kendi eliyle tek başına kesmiştir. Sonra kendisi ve Hz. Ali, kargıyı birlikte tutmuşlar ve bu şekilde altmış üçe tamamlayıncaya kadar beraberce kesmişlerdir. Ni­tekim Garafe b. Haris el-Kindî'nin söylediğine göre kendisi o gün Hz. Pey­gamber'in (s.a.) kargının üst tarafını tuttuğunu, Hz. Ali'ye ise alt tarafını tutmasını emrettiğini ve ikisinin o kargı ile develeri kestiklerini görmüş­tür[585]' Sonra Hz. Ali, Câbir'in dediği gibi yüz deveden geri kalanı tek başına kesmiştir. En iyi bilen ALLAH'tır.

Soru: Peki İmam Ahmed ve Ebu Davud'un Hz. Ali'den rivayet ettik­leri şu hadisi ne yapacaksınız? Hz. Ali diyor ki: "ALLAH Rasûlü (s.a.) deve­lerini kestiğinde, otuzunu kendi eliyle kesti. Geri kalanını da benim kesme­mi emretti. "[586]

Deriz ki: Bu bir hatadır, râvî tarafından tersine çevrilmiş (maklûb ha­distir). Çünkü otuz deveyi kesen Hz. Ali'dir. Hz. Peygamber'in (s.a.) yedi deveyi kendi eliyle kestiğini ne Hz. Ali ve ne de Câbir görmüştür. Sonra öteki altmış üç deveyi kesmiş, yüz deveden geriye otuz deve kalmıştır. On­ları da Hz. Ali kesmiştir. Râvi, Hz. Ali'nin kestiği deve sayısını Hz. Pey­gamber'in (s.a.) kestiği ile yer değiştirtmiştir.

Soru: Peki şu Abdullah b. Kurt hadisini ne yapacaksınız? Hz. Pey­gamber (s.a.): "ALLAH katında en azametli gün kurban günü, sonra yevmü'I-karr'dır." buyurdu. — Yevmü'1-karr, kurban bayramının ikinci günüdür.— ALLAH Rasülü'ne (s.a.) beş deve yaklaştırıldı. Kendisine hangisi yaklaşmışsa ondan başlayıp kesti. Develerin yanları yere yıkılınca kısık sesle bir söz söyledi, anlamadım. "Ne dedi?" diye sordum. "Dileyen kendisine ayırsın" buyurdu, dediler.[587]

Cevap: Kabul eder, doğru olduğunu söyleriz. Çünkü yüz deve, Hz.Peygamber'e (s.a.) bir defada toptan yaklaştırılmadı. Küçük topluluklar halinde yaklaştırıldılar. O develerden beş tanesi küçük bir grup halinde O'na yaklaştırıldı. İşte bu grup, her birini kesmesi için Hz. Peygamber'e (s.a.) gelmiş, yaklaşmıştır.

Soru: Peki Sahihayn'da, Hz. Peygamber'in (s.a.) kurban günü Mina'-da yaptığı konuşmaya dair Ebu Bekre'den rivayet edilen şu hadisi ne yapa­caksınız? Ebu Bekre, hadisin sonunda diyor ki: "Sonra alacalı iki koçun yanına gitti, onları kesti ve birkaç koyunun yanına gitti, onları aramızda paylaştırdı." Metin, Müslim'dedir[588]' Buna göre iki koçun kesilmesi Mek­ke'de olmuştur. Enes hadisine göre ise Medine'de olmuştu.

Cevap: Bu konuda âlimler iki yol tutmuşlardır:

Birinci yol: Söz, Enes'in sözüdür. Hz. Peygamber (s.a.) Medine'de alacalı ve boynuzlu iki koç kurban etti. Bayram namazını kıldırdı. Sonra iki koçun yanına gitti. Görüldüğü gibi Enes, Hz. Peygamber'in (s.a.) Mek­ke'de develeri kesmesiyle Medine'de iki koç kesmesini birbirinden ayırmış, bunların ik ayrı olay olduğunu ortaya koymuştur. Hz. Peygamber'in (s.a.) Mina'da kurban kesimini anlatan herkesin O'nun deve kurban etmiş oldu­ğunu söylemeleri de bunu göstermektedir. Hz. Peygamber'in (s.a.) sevket-miş olduğu hedy ( = hacda kesilen kurban) da devedir. Deve kesimi sevk işlemi yapmaksızın orada davar kesmekten daha faziletlidir. Câbir, Veda haccı kıssasında: "Hz. Peygamber (s.a.) şeytan taşlamadan döndü ve deve­leri kesti." demektedir. İki koçun bayram günü kurban edildiğini ifade eden kıssa, râvilerden biri tarafından karıştırıldı ve bu olay Mina'da iken meydana gelmişti zannetmekle yanılgıya düştü.

ikinci yol: İbn Hazm'ın ve onun yolundan gidenlerin tuttuğu yol: Bunlar birbirinden tamamen ayrı iki işlem olup, bunları anlatan her iki hadis de sahihtir. Ebu Bekre, Hz. Peygamber'in (s.a.) Mekke'deki (hedyden farklı) kurban kesimini, Enes ise Medine'deki kurban kesimini anlatmıştır. Hz. Peygamber (s.a.) kurban günü davar, sığır ve deve kesmiştir. Nitekim Hz. Aişe: "ALLAH Rasûlü (s.a.) o gün hanımları adına sığır kurban etti." de­mektedir. Bu hadis, Sahihayn[589] dadır

Sahih-i Müslim'de: "ALLAH Rasûlü (s.a.) kurban günü Hz. Âişe adına bir sığır kurban etti." diye kaydedilmektedir.[590]

Sünen'de: "Hz. Peygamber (s.a.), Veda haccında Muhammed ailesi adına bir tek sığır kesti." diye rivayet edilmektedir[591]

îbn Hazm'ın mezhebine göre hac yapan kimsenin hedy (hac için kesi­len kurban) yanında bir de kurban kesmesi meşru kılınmıştır. Doğrusu — inşALLAH— birinci yoldur. Hac yapan kimse için hedy, mukîm için kurban neyse odur. Hiç kimse Hz. Peygamber'in (s.a.) ve ashabının hedy ile kur­banı birleştirdiğini aktarmamıştır. Aksine onların hacda kestikleri hedy, kurbanları oluyordu. Mina'da kesilen hedy'dir, diğer yerlerde kesilen kur­bandır.

Hz. Âişe'nin: "Hz. Peygamber (s.a.) hanımları adına sığır kurban et­ti." sözünde[592]' hedy'e kurban adı verilmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.) hanımları temettü' haccı yapmaktaydılar. Onların hedy kesmeleri gereki­yordu. Hz. Peygamber'in (s.a.) onlar adına kestiği sığır, onların kesmeleri, gereken hedy'dir.

Hz. Peygamber'in (s.a.) hanımları adına bir sığır kurban edilmesi ola­yında bir mesele vardır: Hanımları dokuz tane idi. Bir sığırın, yediden faz­la kişi adına kesilmesi yeterli olur mu?

Ebu Muhammed İbn Hazm bu meseleyi kendi kabul ettiği prensibe dayalı olarak, yani "Hz. Âişe, bu konuda Hz. Peygamber'in (s.a.) diğer hanımlarıyla aynı durumda değildi. O kıran haccı, ötekiler ise temettü' haccı yapmaktaydılar." prensibine göre cevaplamaya çalışmıştır. Ona göre kıran yapana kurban (hedy) kesmek gerekmez. Kendi görüşünü, Müslim'in Hişâm b. Urve'den, onun da babasından rivayet ettiği şu hadisle destekle­miştir: Hz. Âişe anlatıyor: Biz Zilhicce ayının başlarına doğru ALLAH Rasû­lü (s.a.) ile birlikte yola çıktık. Ben umreye niyetlenip ihrama girenler ara­sında idim. Yola çıktık, Mekke'ye geldik. Ben hayızlı iken arefe günü eriş­ti. Yapmakta olduğum umrenin ihramından çıkmamıştım. Bu durumdan Hz. Peygamber'e (s.a.) yakındım. "Umreni bırak, başım çöz, saçlarım ta­ra ve hacca niyetlenip ihrama gir, telbiye getir." buyurdu. Dediğini yap­tım. Muhassab'da kaldığımız gece —ALLAH haccımızı sona erdirmişti.— Hz. Peygamber (s.a.) yanımda kardeşim Abdurrahman b. Ebu Bekir'i gönder­di. O da beni terkisine alıp Ten'îm'e çıkardı. Umreye niyetlenip ihrama girdim. ALLAH, haccımızı ve umremizi tamamladı. Bundan dolayı ne kur­ban lâzım geldi, ne sadaka, ne de oruç.[593]

Bu fasit bir yoldur. İbn Hazm bununla insanlardan ayrılmış, tek başı­na bir yol izlemiştir. Sahabe, tabiin ve onlardan sonra gelenlere göre temettü' haccı yapana lâzım geldiği gibi kıran yapana da kurban kesmek lâzım ge­lir. Hatta yukarıda geçtiği üzere sahabe lisanında gerçekte temettü1 yapan da odur. Bu hadise gelince doğrusu bu son söz Hişâm b. Urve'nin sözü­dür. Sahıh-i Müslim'de bu şekilde açık olarak gelmiştir. Müslim, Ebu Kü-reyb — Vekî — Hişâm b. Urve — babası Urve — Hz. Âişe (r.a.) senediyle hadisi kaydetmiştir ki, hadisin sonunda Urve "ALLAH, onun haccını ve um­resini tamamladı." demektedir. Hişâm diyor ki: "Bundan dolayı ne kur­ban lâzım geldi, ne oruç, ne de sadaka."[594]

Ebu Muhammed diyor ki: Şayet Vekî bu sözü Hişârn'm saymışsa, İbn Numeyr ile Abde sözü Hz. Âişe'nin sözü araşma katmışlardır. Her iki râvi de sikadır. Öyleyse sözü Vekî, Hişâm'a nisbet etmiştir; çünkü Hişâm'm söylediğini işitmiştir. Hişâm'm ona söylemesi, o sözü Hz. Âişe'nin söyle­miş olmasını ortadan kaldırmaz. Kişi, senediyle bir hadis rivayet eder; son­ra onu isnâd etmeden fetva olarak söyler. Hiçbiri diğerini ortadan kaldır­maz. Böylesini ancak insafsızlar ve nevalarına uyanlar kusur sayarlar. Bu­rada doğru olan, her sika râvinin rivayet ettiği konuda tasdik edilmesidir. O halde Abde ve tbn Nümeyr, sözü Hz. Âişe'ye nisbet ettiklerinde, adalet sahibi olmalarından dolayı tasdik edilirler. Vekî de o sözü Hişâm'a nisbet ettiğinde adalet sahibi olmasından dolayı o da tasdik edilir. Hepsi sahihtir. O sözü Hz. Âişe de söylemiştir. Hişâm da söylemiştir.

Een derim ki: Onun zâhirîliğine ve hadis illetlerinin doktorları olan, bu illetlere karşı özel ilgileri bulunan hadis tenkitçileri imamların ince anla­yışları gibi hadislerin illetleri konusunda ince anlayışa sahip olmayan onun emsali kimselerin zâhirîliğine yakışan da budur. Bu büyük imamlar kendilerinin hadis zevkine ve bilgisine sahip olmayanların kendilerine muhalif sözlerine iltifat bile etmemektedirler. Hatta değerli ve değersiz madenleri ayırt eden usta sarraflar gibi onların kesinlikle hatalı olduklarım söylemek­tedirler ve bu işi bilmeyenlerin hatalarına da iltifat etmemektedirler.

Malumdur ki, Abde ve İbn Nümeyr bu sözü söylerken "Hz. Âişe dedi" demediler. Onlar bu sözü, kendilerinin sözü, yahut Urve'nin sözü veya Hişâm'm sözü olması muhtemel bir şekilde hadise sokuşturmuşlardır. Ve­kî, gelip ayırt etti ve açıklığa kavuşturdu. Ayırt eden ve açıklığa kavuştu­ran kimse başkalarının mutlak bıraktığını iyi bellemiş ve sağlama almış demektir. Evet, İbn Nümeyr ile Abde "Hz. Âişe dedi1' ve Vekî' "Hişâm dedi" demiş olsalardı elbet Ebu Muhammed'in dediği mümkün olur ve burası tartışma ve tercih konusu olurdu.

Hz. Peygamber'in (s.a.) hanımlarının dokuz, kesilen kurbanın bir tek sığır olmasına gelince: Bu, şu üç metinle rivayet edilmiştir: 1) Onların ara­sında bir tek sığır kesildi. 2) Hz. Peygamber (s.a.) o gün onlar adına sığır kurban etti. 3) Hz. Âişe dedi ki: Kurban günü sığır eti ile yanımıza girildi. Ben: "Bu nedir?" diye sordum. "ALLAH Rasûlü (s.a.) hanımları adına kur­ban kesdi." dediler.

Alimler bir deve ve bir sığırın kaç kişi adına kesilebileceği konusunda ihtilâf etmişlerdir. Kimileri yedi demiştir. Şafiî ve kendisinden gelen meş­hur rivayete göre Ahmed bu görüştedir. Kimileri de on demiştir. İshak da bu görüştedir. Sabittir ki, ALLAH Rasûlü (s.a.) sahabîlerin aralarında ganimetleri paylaştırmış, bir deveyi on koyuna eş tutmuştur[595]' Bu ha­diste de Hz. Peygamber'in (s.a.) dokuz hanımı adına bir sığır kurban ettiği sabit olmuştur.

Süfyan'ın Ebu'z-Zübeyr yoluyla Câbir'den rivayetine göre sahabîler, ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte yaptıkları hacda bir deveyi on kişi adına kesmişlerdir. Bu hadis Müslim'in şartlarına uymaktadır, ama kitabına al­mamıştır. O, kitabına (Câbir'in) şu sözlerini almıştır: ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte hacca niyetlenip yola çıktık. Yanımızda kadınlar ve çocuklar da vardı. Mekke'ye varınca Kabe'yi tavaf ettik. Safa-Merve arasında sa'y yaptık. ALLAH Rasûlü (s.a.) develerde ve sığırlarda ortak olmamızı, yedi kişimizin bir deve veya sığır kesmesini emretti.[596] Müsned'de İbn Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilir: "Bir yolculukta Hz. Peygamber (s.a.) ile birlikte idik. Kurban bayramı geldi. Bir sığırda yedi ve bir devede on kişi birleşip kurban kestik." Bu hadisi Nesâî ve Tirmizî de rivayet etmiştir. Tirmizî: "bu hadis hasen-garibdir" diyor.[597]

Sahihayn'de ise İbn Abbas'ın: "Hudeybiye senesi ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte bir deveyi yedi ve bir sığırı yedi kişi kurban ettik." dediği riva­yet edilmektedir[598]

Huzeyfe diyor ki: "ALLAH Rasûlü (s.a.), müslümanlar arasında, yaptığı hac sırasında yedi kişiyi bir sığırda ortak yaptı." Bu rivayeti İmam Ahmed (r.h.) kaydetmiştir.[599]

Bu hadisler şu üç Şekilden biriyle açıklanabilir:

1- Ya yedi hadisleri daha çok ve daha sahihtir, denir.

2- Ya bir devenin on davara denk tutulması paylaştırmanın denk gel­mesi için ganimetler konusunda bir değerlendirmedir, hacda kesilen kur­banlarda yedi kişi adına geçerli olması ise şer'î bir takdirdir, denir.

3- Yahut da şöyle denir: Bu durum zaman, yer ve develerin değişimiy­le değişir. Bu durumların bazısında bir deve, on koyuna denk geliyordu. (Hz. Peygamber), bir deveyi on kişi için geçerli saydı. Bazısında da yedi koyuna denk geliyordu, yedi kişi için geçerli saydı. En iyi bilen ALLAH'dır.

Ebu Muhammed diyor ki: "Hz. Peygamber (s.a.) hanımları adına hedy olarak bir sığır kesti. Yine onlar adına bir sığır kurban etti. Kendisi adına iki koç kurban etti, hedy olarak da altmış üç deve kesti." Buradaki yanıl­gıyı yukarıda öğrendin. Kurban sığırı, hedy sığırından başka değildir, aynı­sıdır. Hac yapan kimsenin kestiği hedy, memleketlerinde bulunan insanla­rın kestiği kurban yerindedir.

ALLAH Rasûlü (s.a.) kurbanını Mina'daki kurban kesme yerinde kesti ve insanlara bütün Mina'nm kurban kesme rinin hem yol, hem de kurban kesme yeri olduğunu bildirdi.[600] Bu hadis göstermektedir ki, kurban kesim işi yalnız Mina'ya özgü değildir. Mekke caddelerinin, sokaklarının neresinde keserse yeterli olur. Nitekim Arafat'ta vakfe yaptığında: "Ben burada vakfe yaptım. Bütün Arafat vakfe yeri­dir." buyurdu. Müzdelife'de vakfe yaptığında: "Ben burada vakfe yaptım. Bütün Müzdelife vakfe yeridir." buyurdu[601] Mina'da kendisine, sıcak­tan korunacağı bir bina yapmak istediler. "Hayır. Mina önce gelip kona­nın konakladığı, devesini çökerttiği bir yerdir." diyerek engel oldu.[602] Bu hadis göstermektedir ki, müslümanlar Mina'da ortaktırlar; önce gelip ora­da bir yere konaklayan kimse ayrılıncaya kadar oraya daha çok hak sahi­bidir; ancak bununla oraya sahip olamaz. [603]

[582] Ebu Davud, 1767. Râvileri sikadır. Buharı (25/121) ve Müslim (1320) şu şekilde riva­yet etmişlerdir: Ziyâd b. Cübeyr diyor ki: İbn Ömer'i (r.a.) gördüm. Bir adamın yanına geldi. Adam devesini kurban etmek için çökertmişti. İbn Ömer: "Onu, Hz. Muhammed'in (s.a.) sünnetine uyarak ayakla, bağlı olarak kes." dedi.

[583] Buharı, 25/121, 122, 123; Müslim, 1317.

[584] Buharı, 25/119; Ebu Davud, 2793.

[585] Ebu Davud, 1766. Senedindeki Abdullah b. Haris el-Kindî'yi İbn Hibbân'dan başka­sı sika kabul etmemiştir. Diğer râvileri sikadır.

[586] Ahmed, Müsned, 1374 (1/159); Ebu Davud, 1764. Senedinde İbn İshak'ın îedlisi vardır.

[587] Ebu Davud, 1765. Senedi ceyyiddir. Yukanda geçti. Yevmü'1-karr: Kurban bayramı­nın ikinci günüdür. Bu isimle adlandırılmasının sebebi, o gün insanların Mina'da yerleşmeleridir. Çünkü ifaza tavafım ve kurban kesim işini bitirince orada istirahata çekilirler ve ikamet ederler.

[588] Müslim, 1679 (30). Buharî'nin rivayeti yukarıda geçti. Bk. Dipnot: 301.

[589] Buharı, 25/115; Müslim, 1211 (119). Buraya kadar "kurbanlık sevketmek" diye ter­cüme ettiğimiz deyimin içinde geçen "kurbanlık" sözü, "hedy" karşılığıdır. Hedy: Özel olarak hacda Kabe'ye hediye olarak, hac yapan kişinin sunduğu kurbana denir. Hanefî mezhebinde vacip kabul edilen ve kurban bayramlarında kesilen kurbana ise Arapça'da "Udhiyye" denir. Bilhassa bu bölüm okunurken bu ayrımın gözönünde bulundurulması konunun anlaşılması için gereklidir.

[590] Müslim, 1319.

[591] Ebu Davud, 1750; İbn Mâce, 3135. Kavileri sikadır. Hafız İbn Hacer'İn Feihu'l-Bârî'de (3/440) yazdığına göre Nesâî, hadisi: "Veda haccında Muhammed ailesi adı­na yalnız bir sığır kesti" metniyle rivayet ediyor.

[592] Buharı, 73/5; Müslim, 1211 (119).

[593] Buharî, 6/16; Müslim, 1211 (115).

[594] Müslim, 1211 (117). Buharî'de de aynı şekildedir.

[595] Buharı, 47/16.

[596] Müslim, 1318 (351).

[597] Ahmed, Müsned, 1/275; Nesâî, 7/222; Tirmizî, 905. Tirmizî'nin dediği gibi senedi hasendir. İbn Hİbbân (1050) ise sahih saymıştır.

[598] Müslim, 1318. Câbir'den rivayet etmiştir; merhum müellifin dediği gibi İbn Abbas*-tan değil. Hem bu hadisi yalnız Müslim rivayet etmiş olup Buharî rivayet etmemiştir.

[599] Ahmed, 5/406. Senedi zayıfsa da Câbir hadisinin şahidliği ile kuvvet kazanır.

[600] Müslim, 1218 (149); Ebu Davud, 1937; İbn Mâce, 3048; Ahmed, Müsned, 3/326; Dârimî, 2/56, 57.

[601] Bk. Bir önceki dipnot (325).

[602] Ahmed, 6/187, 207; Ebu Davud, 2019; Dârimî, 2/73; tbn Mâce, 3006, 3007. Senedi­nin hasen sayılması kabildir. Hâkim (1/467) sahih saymış, Zehebî de ona muvafakat etmiştir.

[603] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/366-273.
 
Üst Alt