Muarrem ve hicri yılbaşı

Ayyüzlüm

Yeni Üyemiz
Muarrem ve hicri yılbaşı

Bütün Müslümanların 1431

Hicri Yılbaşlarını Tebrik Ederim




İslam Dininde Muharrem Ayının Önemi

Muharrem ayının, dinimizdeki yeri ve önemi çok büyüktür. Muharrem hicri sene başımızdır. Zilhicce ayını son günü, muharrem ayının ilk gecesidir. Bu kutsal geceyi ve mübarek günü, ne şekilde geçirirsek, 365 günlük bir yılımızın defteri kapanıp, yeni yılımızın ilk sahifesi o şekilde açılmış olur. Bu yazımızla, Muharrem ayı hakkındaki bilgilerinizi tazelemek ve bu gecenin önemi belirtilmek istenmiştir. Cenab-ı Hakk (cc) bu ve bunun gibi nice sene başlarını idrak edip, Müslümanlık ve insanlık alemi için mutlu ve hayırlı olmasını dilemeyi, memleket ve milletimize saadet, sulh ve selamet getirmesini can-ı gönülden tazarru ve niyaz etmeyi nasib-i müyesser buyursun.


Hepimizin malumudur ki; zaman akımı, elektrik akımından daha süratli geçmektedir. Geçen bir anın, bir daha iadesinin mümkün olamayacağı aşikardır. Öyleyse cümlemiz, her gün yirmi dört saatlik mesaimizin; sene sonunda da geçirdiğimiz bütün senenin bilançosunu yaparak, kendimize hesap vermek zorundayız. Bu hesap lehimize tecelli ederse; Cenab-ı Halık-ı Zülcelal’e hamd-ü senalar edip, yeni yılımıza yüz aklığı, alın paklığı ile girmiş oluruz. Şayet aksi zuhur ederse, pişmanlık duyarak telafisine çalışmalıyız. Yeni yılımıza daha uyanık, Hak yolunda daha hesaplı bir tarzda girmemiz icap eder. Zira Cenab-ı Peygamber (sav): “ Menisteva yevmahu fehüve mağbunün – İki günü bür geçen ziyandadır.” Kelam-ı mübarekeleri ile bizleri uyarıp, dünkü günümüzden bugünümüzü, bugünümüzde yarınımızı, daha verimli kılmayı emretmişlerdir. “ Günahlarına sıdk ile tevbe edenler, hiç günah işlememiş gibi olurlar.” müjdesiyle de bizleri uyandırmış, bir an evvel zarar ve ziyandan dönüş yaparak hayıra koşmamızı tavsiye ve emir buyurmuşlardır.

Muharrem ayının, şu üç esas üzere ayrı bir kıymeti vardır. Birincisi; kameri (astronomik) bir esasa dayanan bir takvimde ilk ay olmasıdır. İkincisi; dini bir sene başı olmasıdır. Üçüncüsü de bu ayın sene başı olarak tesbitinde, ilk muhacir kafilesinin Mekke’den Medine’ye başlaması gibi kıymetli bir tarihi hadisenin sebep olarak kabul edilmesidir.

Hz. Ömer (ra) nezdinde, eshabı kiramdan kurulan bir mecliste Hz. İmam-ı ali Kerremallahu Veçhe’nin teklifi üzerine ittifakla muharrem ayı hicri sene başı olarak kabul edilmiştir. O günden itibaren, İslamıın sene başı olarak bir değer taşımakta ve bu mana üzerine tes’id edilmektedir (kutlanmaktadır). Oruç, namaz ve sadaka gibi ibadet ve taatlerle ihya edilegelmiş ve ilanihaye edilecektir.

Muharrem ayı hicret gibi müstesna bir hadisenin yıldönümüdür. Onun için bu tarih bizim dini yılbaşımızdır. Hicret hadisesinden otuz yıl kadar kısa bir müddet sonra, Endülüs’ten Çin’e kadar dünyanın en kıymetli bölgelerine yayılan İslam Devleti, işte bu hicret hadisesiyle gelişti, olgunlaştı ve kainatı zulmetten kurtardı. Ehl-i imanın bu günü unutmaması gerekir.bu mutlu gün şerefine, birbirimizle tebrikleşmeliyiz. Bu günü büyük bir huşu içinde, ibadet taatle geçirip, Allah-u Teala’ya hamd-ü senalarda bulunmalıyız.

İbrahim Bin Bedevi’nin, Muharrem hutbesi ne kadar manidardır:

- “ Ey Allah’ın kulları! Bu ay yeni bir aydır. Onun gelişini kutlayınız. Onda sizin için, birçok tembih ve ikaz alametleri vardır. Bunlara dikkat ediniz. Zira bu ay ikaz ve inzar (ihtar) edicidir. Her geçen gün, lisan-ı hal ile size seslenir: “İşte ben herkese, yolculuğunun yakın olduğunu ilan ediyorum ki, ahiret yurdu için sefere hazırlansın.” Ey yılların yenilenmesiyle sevinen, ayların gelmesi ve geçmesiyle aldanan insan! Bilmez misin ki; bunlar senin kısa ömrünü daha da kısaltıyor. Gecelerin gündüzlerin birbirini takip etmesi, ömründen çok az bir kısmını geriye bırakıyor. Görmüyor musun ki günlerin gaflet ve uyku ile geçmesi, büyük zarar ve mahrumiyetlere sebep olacaktır. Zaman ve asırlarla birlikte, ömrünün tükenişinin, bir ibret ve öğüt olduğunu anlamıyor musun? Zannediyor musun ki; senden başka herkes dünyayı terk edecek de, sen orada baki kalacaksın? Hayır, Allah’a kasem olsun ki; bir gün gelecek, sen de onların arasına katılacaksın. Gözünü aç! Dünya, karmakarışık hallerden ibarettir. Bu fena (yokluk) yurdu, ikamete uygun değildir. Dünyada yaşarken, başkalarından ibret al. Akıllı adam, başkalarından ibret alan adamdır. Uzun yolculuk için azık hazırla; haramları terk et; en doğru yoldan yürü; farz ve sünnetlerin edasına azami itina eyle, sakın onları ihmal etme; ölmeden evvel Salih ameller işle; ölümü gözünden ayırma; Allah’a O seni görüyormuş gibi ibadet et; O’nun yasak ettiklerinden şiddetle kaçın!”

Zamanı yıllara, yılları aylara ve günlere ayıran ve bir yıla muharrem ayı ile başlayan ve bu ayı da aşure günü ile zenginleştiren Allah-ü Teala’ya hamdolsun. O’na hamd eder, nimetlerine şükreder, günahlarımızdan dolayı kendisine tevbe ederiz. Mağfiretini diler, büyüklüğüne sığınırız. Cenab-ı Hakk nice yıllara ermeyi, hesabını güzelce vermeyi, cenneti ala’da Cemalullah’ı görmeyi, cümlemize nasib-i müyesser buyursun.

Adem Ata’mızdan beri devam edegelen aşuremizi, Rıza-i Bari için pişirip yemeyi ve ikramda bulunmayı; bu ayda buna mümasil salih amelleri çokça yapmayı, hulk-u cemil ile muttasıf olan sevgili büyüklerimizin, sırat-ı müstakim olan nurlu yollardan -gerekeni yapmak suretiyle- yürümeyi ve bu suretle makam-ı safiyeye ayak basıp, olgun birer ervah olarak, Rabbimiz’in rızasına ve Habib-i Edib’i Sevgili Peygamberimiz’in şefaatine nail olmayı ve cennet-i ala’da Cemal-i Ba Kemal’i müşahede etmeyi ve Huzur-u Resulullah’ta büyüklerimizle birlikte bulunmayı, Cenab-ı Halık-ı Zülcelal’den cümlemiz için, tazarru ve niyaz ederek saadet-i dareyn dilerim.​
 

Ayyüzlüm

Yeni Üyemiz
muharremayi.jpg

Her kim Muharrem ayının birinci ve onuncu Aşû-ra günleri sabahleyin üç kere bu duâyı okursa Allah Zü'l-celâl Hazretleri'nin o kimseyi tâ gelecek senenin Muharrem ayına kadar cemî' belâlardan emîn ve muhafaza buyuracağı rivâyet olunmaktadır.



116_2.gif






MUHARREM AYI VE AŞURE

“Şehrullahi’l-Muharrem” olarak meşhur olan, yani “Allah’ın ayı Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.

Allah’ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah’ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.
Âşura Günü ise Muharrem’in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.
Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır.

Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan “On geceye yemin olsun” ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz.
Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem’in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir.(1)

Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.

Bugüne “Âşura” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:

1. Allah, Hz. Musa’ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
4. Hz. Âdem’in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.
7. Hz. Davud’un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim’in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakub’un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.(2)

Hz. Âişe’nın belirttiğine göre, Kabe’nin örtüsü daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi.
İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bugünlerde yapılan ibadetleri, edilen tevbeleri kabul edeceğine dair hadisler mevcuttur.

Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
“Bu ne orucudur?” diye sordu.
Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti.(3)
Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh Aleyhisselâmdan itibaren mukaddes olarak biliniyor, İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim Aleyhisselâmdan beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu.

Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:

“Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı.” ‘Buhari, Savm: 69.

O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. “İsteyen tutar, isteyen terk edebilir” buyurdu.(4) Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu.

Âşura orucunun fazileti hakkında da şu mealde hadisler zikredilmektedir:

Bir zat Peygamberimize geldi ve sordu:

“Ramazan’dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?”
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam, “Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah’ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir” buyurdu.(5)

Yine Tirmizi'de de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum.”(6)
“Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur.(7) hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade etmektedir.
Bu hadisin açılamasında İmam-ı Gazali, “Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir” demektedir.
Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için, Muharrem’in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir.
Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir. Bunun için, müstehap olan, aşure Gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır.
Bu günde oruçtan başka hayır, hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Herkes imkânı nisbetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunur; bugünlerin faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa şüphesiz sevabını kat kat alacaktır. Bilhassa, Peygamberimiz, mü’minin aile efradına Âşure Gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.
Bîr hadiste şöyle buyurular: “Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder.”(9) Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Fakat, bunun İçin fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder.
Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem’ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ’da hunharca şehit edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimizin bizzat haber verildiği bu ciğerleri yakan olay Hazret-i Hüseyin’i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.

Şehitler mükâfatını almış en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allah’ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kader hükme boyun eğen her mü’min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir “yas merasimi” haline dönüştürmek ehli-i sünnetin itikat ve inancına aykırıdır.

1) Hak Dini Kur ân Dili. 8 5793.
2) Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.
3) Ibtıı Mâce, Siyam: 31.
4) Müslim. Siyam: 117.
5) Tîrmizî. Savm: 40.
6) A.g.e., Savın: 47.
7) İbni Mâce. Siyam: 43.
8) İhyâ, 1:238
9) et-Tergîb ve’l-Terhİb, 2:116.
 
Üst Alt