Ermeni Sorunu ve Türk Arşivleri

MURATS44

Özel Üye
Ermeni Sorunu ve Türk Arşivleri
*Doç.Dr Yusuf SARINAY
Devlet Arşivleri Genel Müdürü

Bazı ülkelerde tarihçilere bırakılması gereken geçmiş olaylar siyasî alana taşınmakta ve maalesef bilimin objektif sınırları içinde değerlendirilmesi gereken tarihî olaylar, siyasî çıkarların ve ideolojik tutumların katı önyargılarına kurban edilmektedir. Örneğin bazı ülkelerde böyle bir yaklaşımla ele alınan Ermeni sorununun, tarihin asıl kaynaklarına inilerek değerlendirilmesi gerekir. Bu konuda karar vermeden önce başta Türk arşivleri olmak üzere diğer ülke arşivlerinde mutlaka araştırma yapılarak objektif bir yaklaşım sergilenmelidir. Aksi hâlde objektif kaynaklara dayanmayan kanaatler ile sübjektif yaklaşımlar uluslar arasında küllenmiş düşmanlıkları yeniden canlandırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Tarihin yanlış yorumlanmasına ve siyasal amaçla kullanılmasına karşı objektif belgeleri sunmak biz arşivcilerin en önemli görevleri olmalıdır.
Halbuki Ermeni soy kırım iddiaları bugüne kadar doğruluğu ispatlanmamış olan hatırat türü sübjektif bazı yayınlara dayanmaktadır.
Bunların başında, Aram Andonian isimli bir Ermeni tarafından 1920 yılında yazılan "Naim Bey'in Anıları; Ermeni Tehcir ve Katliamına İlişkin Resmî Türk Belgeleri" adlı kitap gelmektedir. Bu kitapta yer alan ve Talat Paşaya atfedilen telgrafların, bir soy kırım suçlusu yaratmak amacıyla üretilmiş sahte belgeler olduğu, Osmanlı Arşivi'nde yapılan incelemeler sonucu ispatlanmıştır. Bir başka kitap Amerikan Büyükelçisi olarak 1913-1916 yılları arasında 26 ay İstanbul'da görev yapmış olan Henry Morgenthau'nun Hatıratı'dır. Heath W. Lowry, H. Morgenthau'nun bu kitabı yazma amacının savaş karşıtı Amerikan kamuoyunu etkilemeye yönelik olduğunu belirtmekte ve bu kitapta yer alan Ermeni soy kırım iddiasını bilimsel metotlarla çürütmektedir. Kitabın hazırlanmasında önemli rol oynayan Morgenthau'nun tercümanı Schmavonian ve katibi Agop S. Andonian'ın Avrupa'da bulunan Ermeni örgütleri ile iş birliği içinde Osmanlı Devleti aleyhine casusluk yapan kişiler olduklarına dair Osmanlı Arşivlerinde önemli belgeler bulunmaktadır. Diğer bir kitap ise Arnold Toynbee tarafından yazılan "1915-1916 Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilere Yapılan Muamele" olarak bilinen ve 1916 yılında yayınlanan "Mavi Kitap"tır. İngiliz Hükümeti tarafından hazırlattırılan bu kitap savaş propagandası amacıyla kaleme alınmıştır.
Ermeni iddialarına dayanak olan ve sık sık dile getirilen diğer bir kaynak ise. I. Dünya Savaşı sonrası kurulan Osmanlı Divan-ı Harb Mahkemeleri'dir. Bu mahkemeler İstanbul'u ve Osmanlı topraklarını işgal etmiş olan İtilaf devletlerinin ortak düşmanı olan İttihat ve Terakki mensuplarını mahkum etme çabası sonucunda kurulmuşlardır. Bu mahkemelerde ispatlanmamış tek taraflı suçlamalar yer almaktadır.
Yukarıda bahsedilen sübjektif eserlerin dışında, Ermenilerin asılsız soy kırım iddialarını delillendirebilecekleri kayda değer bir belge bulunmamaktadır. Nitekim işgal döneminde İngilizler İstanbul'da ve Malta'da tutuklu bulunan kişiler hakkında suç kanıtlarının bulunabilmesi için Osmanlı arşivlerinde konu ile ilgili araştırma yapmışlardır. Araştırma sonucunda tutuklular hakkındaki suçlamaları ispat edebilecek nitelikte hiçbir delili mahkemeye sunamamışlardır.
İngiliz hükümeti kendi arşivlerinde ve ABD'nin (Washingtondaki) arşivlerindeki raporlar üzerinde de araştırmalar yapmış, ancak yine hiçbir sonuca ulaşamamıştır.
Bu nedenle arşivlere inilme zorunluluğu vardır ve arşivlere dayalı bilimsel çalışmalar önyargı ve yanlı bilgilendirilmeden kaynaklanan taraflı siyasî yaklaşımları ortadan kaldıracaktır.
Başta Ermeni sorunu olmak üzere Türk arşivlerinde araştırma yapmadan yazılacak bir bölge ve dünya tarihinin eksik kalacağının bilinciyle, modern arşivciliğin ana ilkesi olan "açıklık prensibini temel dayanak kabul eden Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, araştırmacılara sunulan hizmetlerde çağın gereklerine uygun yeni düzenlemeler yapmıştır. Bu çerçevede;
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü başta Ermeni sorunu olmak üzere birçok konuda tasnif çalışmalarını hızlandırarak, tamamlamış ve araştırma hizmetine sunmuştur.
Türkiye'ye yasal yollardan girmiş yabancılar ve bunların vekilleri araştırma yapacakları arşivlere veya arşivlerin bağlı bulunduğu idareye bizzat veya posta ile müracaat edebileceklerdir. Müracaat eden kişilere aynı gün araştırma izni verilmektedir. Müracaatlar, yurt dışından T. C. büyükelçilik've başkonsoloslukları aracılığıyla da yapılabilecektir.
Tasnif edilmiş ve son işlem tarihi üzerinden otuz (30) yıl geçmiş arşiv malzemesi hiçbir kısıtlama olmadan araştırma ve incelemeye açılmaktadır.
Araştırmacılara bir iş günü içerisinde verilen belge, defter veya dosya sayısı artırılmıştır.
Araştırmacılar, araştırma ve incelemeleri esnasında arşiv yönetiminin uygun göreceği mahallerde portatif yazı makinesi veya bilgisayar kullanabilecektir.
Yine dünya bilim çevrelerine ve bilim adamlarına kolaylık sağlamak, bilginin paylaşılmasını ve öğrenmenin önündeki engelleri azaltmak maksadıyla internette bir web sayfası açılmış ve bilgisayar ortamında belge kataloglarımız yayınlanmıştır. Bu konudaki talep, istek vb. "http://www.devletarsivleri.gov.tr." adresinden temin edilebilir.
Osmanlı dönemi arşiv belgelerinin mikrofilme alınması ve elektronik ortama aktarılması çalışmaları 2001 yılında başlatılmış olup, araştırma hizmetlerinin elektronik ortamda verilmesi hedeflenmiştir.
Bu düzenlemelerle, Türk arşivlerini çağın gereklerine uymasını sağlayarak kolay ulaşılabilir bir arşiv haline getirmek amaçlanmıştır. f
Türk arşivlerinin temel ilke olarak kabul ettiği "açıklık prensibi" doğrultusunda Ermenistan, Rusya ve Ermeni Patrikhanesi ve bağlı kiliselerdeki arşivlerinde bulunan konuyla ilgili belgelerin de açılması ve meydana gelen olayların tarihçiler tarafından objektif bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Osmanlı Arşivlerinde genel olarak Ermeni sorunu ve tehcir uygulaması ile ilgili Sadaret Evrakı, Zaptiye Nezareti, Yıldız Sarayı Evrakı, Meclis-i Vükela Mazbataları, Şurayı Devlet,. Dahiliye Nezareti ve bağlı kuruluşları (Emniyet-i Umumiye ve Şifre Kalemi vb.) ile Hariciye Nezareti'ne ait fonlarda yüzbinlerce belge , bulunmaktadır.
Nitekim Osmanlı arşiv belgeleri objektif bir şekilde değerlendirildiğinde, Osmanlı Devleti'nin son elli yılına damgasını vuran Ermeni sorununda dönemin büyük devletlerin desteği ile Ermeni Komitacılarının 1890'lı yıllarda başlattıkları terör olaylarının Birind Dünya Savaşı içinde silâhlı isyana kadar vardığı görülecektir.
Osmanlı hükümeti sevk ve iskân uygulamasını o günün şartlarında bir kanuna dayandırmış, keyfî bir uygulamaya gitmemiştir. Öncelikle İçişleri Bakanlığı 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komite merkezlerini kapatarak, komite ele başlarının tutuklanması için emir vermiş, İstanbul'da 2345 Ermeni komitacı tutuklanmıştır. Ancak olayların giderek tırmanması ve Van olayları üzerine, 27 Mayıs 1915 tarihinde. "Vakt-i Seferde İcraat-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyyece ittihaz olunacak tedbir hakkında kanun" kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur. Osmanlı hükümeti bu yasayı çıkararak halkın güvenliği ve cephe gerisinin emniyeti bakımından gerekli görülen yerlerdeki halkı, savaş alanından uzaklaştırma ve güvenlikli bölgelere sevk etme kararı almıştır.
Bu kanunla askerî yetkililere; asayişi bozan silâhlı saldırgan ve direnişçileri, casusluk ve vatana ihanet eden köy ve kasaba halkını tek tek veya toplu hâlde başka yerlere sevk ve iskân etme yetkisi veriliyordu. Dört maddelik olan bu kanun tamamen devleti ve kamu düzenini korumaya yönelik, şiddete karşı yetki kanunudur. En önemli özelliği ise, kanun metninde herhangi bir etnik veya dinî grubun belirtilmemiş olmasıdır. Ayrıca kanunda tehcir kelimesi geçmemekte sadece "diğer mahallere sevk ve iskân" ibaresi kullanılmaktadır.
Diğer taraftan çıkarılan sevk ve iskân kanununun uygulanması, idarecilerin yorum ve kabiliyetlerine bırakılmamış, uygulamada idarecilerin neyi nasıl yapacaklarına dair kararlar alınmıştır.' Bu amaçla çıkarılan kanun ve talimatnamelerle sevk ve iskânın nasıl yapılacağı ayrıntılarıyla hükme bağlanmıştır. Buna göre: göçe tâbi tutulan ahali, kendilerine tahsis edilen bölgelere rahat bir şekilde, can ve mal emniyetleri sağlanarak nakledilecektir. Yeni evlerine yerleşene kadar iaşeleri göçmenler ödeneğinden karşılanacaktır. Eski malî ve iktisadî durumları göz önünde tutularak kendilerine emlâk ve arazi verilecek, muhtaç olanlara hükümetçe mesken inşa edilecek, çiftçi ve zenaat erbabına tohumluk ve alet temin edilecektir. Geride bıraktıkları taşınabilir mal ve kıymetler kendilerine uygun şekilde ulaştırılacaktır. Ermenilerin boşalttıkları şehir ve köylerdeki gayrimenkulleri tespit ve kıymetleri takdir edildikten sonra bu köylere yerleştirilecek muhacirlere tevzi edilecektir. Muhacirlerin zeytinlik, dutluk, bağ, dükkân, fabrika, depo gibi gelir getiren yerleri müzayede ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir.
Ayrıca Osmanlı hükümeti göçün düzenli ve güvenli bir şekilde uygulanması ve sevk edilen Ermenilerin can ve mallarının korunması amacıyla mümkün olan önlemleri almak için büyük çaba harcamıştır. Ermenilerin sevki esnasında meydana gelen suistimalleri incelemek üzere, Temyiz Mahkemesi ile Şuray-ı Devlet üyelerinden ve ceza mahkemeleri başkanlarından Eylül 1915 tarihinde soruşturma komisyonları oluşturup Anadolu'ya gönderilmiştir.Hükümet özellikle can ve mal emniyetinin üzerinde önemle durmuş ve gerekli tedbirlerin alınması için devamlı talimatlar vermiştir.Bu konularda suç işleyenler veya ihmali görülenler sıkıyönetim mahkemelerine sevk edilmişlerdir. Suçlu bulunarak mahkemeye verilen 1397 kişi çeşitli cezalara çarptırılmıştır.
Tehcir sırasında İstanbul'dan Dahiliye Nazırı Talat Paşa tarafından taşra yöneticilerine gönderilen talimatlar ve hükümet tarafından alınan kararlar oldukça dikkat çekicidir. Bu talimatlarda;
1- Sevk edilen Ermenilerin canlarının korunması ve iaşelerinin sağlanması, suistimali görülen görevlilerin görevlerinden alınmaları ve Divanı Harbe teslim edilmeleri,
2- Katolik, Protestan ve hasta Ermenilerin sevk edilmemesi,
3- Devlete ihanet etmeyen ve Komitelerle ilişkisi olmayan Ermenilerin sevk edilmemesi,
4- Kimsesiz ve muhtaç Ermenilerin iaşesinin temin edilmesi,
5- Sevk edilen Ermenilerin mallarının muhafaza edilmesi ve geri dönüşlerinde mallarının kendilerine nasıl iade edileceğine dair nizamname (1915),
6- Ermenilerin sevkleri sırasında iaşelerinin temini ve güvenlikleri için muhacirin tahsisatından para tahsisi yapılması,
7- Kullanılmakta olan emlâkin Ermeniler geldikçe boşaltılarak sahiplerine iadesi,
8- Ermenilerin geri dönüşlerinde kolaylık gösterilmesi ve ihtiyaçlarının sağlanması,
9- Gayrimüslim çocukların akrabalarına veya cemaatlerine teslim edilmesi,
10- Ermenilerin geri dönüşlerinde uygulanacak esaslarla ilgili nizamname ve talimatlar konularında binlerce belge bulunmaktadır.
Belgelerden de anlaşılacağı gibi yapılan sevk ve iskân plânlı ve siyasî amaçlı değil, askerî ve güvenlik nedeniyledir. Zaten Mayıs 1915 yılında başlatılan tehcir, 25 Kasım 1915 tarihinde geçici olarak, 24 Ekim 1916 tarihinde de tamamen durdurulmuştur. Osmanlı Devleti'nin aldığı kararlara baktığımızda bu tedbiri geçici olarak aldığını görmekteyiz. Katliam yapmak amacında olan bir yönetimin iaşe, can güvenliği, malların muhafazası ve iadesi, ihmali görülen ve suç işleyen görevlilerin görevlerinden alınmaları, cezalandırılmaları vb. konularda bu kadar hassas davranması mümkün müdür?
Ayrıca, Ermeni olaylarının arttığı ve tehcirin yapıldığı dönemlerde dahi Ermenilerden Osmanlı merkezi yönetiminde üst düzey görevlerde bulunan pek çok kişi bulunmaktadır.
Katliâm uygulama niyeti ve kararlılığında olan bir devletin merkez yönetiminde bu kadar görevliyi çalıştırması mümkün müdür?
Böyle bir anlayış ve hareket tarzı içinde bulunan bir devletin 1.500.000 Ermeniyi soy kırıma tâbi tuttuğu gibi bir iddia, bilimsel dayanaktan ve tarihî gerçeklerden uzaktır. Zira Osmanlı Devleti'nin resmî nüfus sayımlarında 1.500.000 Ermeninin yaşamadığı bilinmektedir. Nitekim 1893 yılında yapılan nüfus sayımında Osmanlı devletinde 1.001.4139. 1914 nüfus istatistiklerinde ise 1.1161.169 Ermeni yaşamaktadır. 1897 yılında Fransız hükümeti tarafından yayınlanan sarı kitapta Osmanlı devletinde yaşayan Ermenilerin miktarı 1.475.000 olarak gösterilmektedir.
Ayrıca Osmanlı Hükümeti Ermeni iddialarının araştırılması için Birinci Dünya Savaşı'nda taraf olmayan İspanya, Hollanda. Danimarka ve İsveç'e gönderdiği notalarla bu ülkelerden ikişer hukukçu gönderilmesini istemiştir. Bu notalarda tarafsız hukukçuların oluşturacağı komisyonun Ermeni iddialarını tahkik etmesi istenmiştir.
Sadrazam Salih Paşa da 17 Mart 1920 tarihinde Fransa, İtalya ve İngiltere Yüksek Komiserliklerine verdiği notada, bu olaylar hakkında karma bir komisyon oluşturularak, soruşturma açılması teklifini tekrarlamıştır.
Ne yazık ki bu girişimler İngilizlerin müdahalesi üzerine sonuçsuz kalmış, ilgili ülkeler temsilci göndermeyi reddetmiş, dolayısıyla konunun soruşturulması engellenmiştir. Osmanlı devletinin bu girişimi, gerçekleştirmiş olduğu sevk ve iskan işlemlerinde, uluslar arası hukuk çerçevesinde yanlış bir şeyin bulunmadığını ortaya koyan, kendisine olan özgüvenin önemli bir göstergesidir. Eğer bu komisyon kurulsa idi. günümüzde Türk ulusuna yönetilen asılsız ithamlar gerçek muhatabını bulacak, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik bu gerçek dışı iddialar da o zaman tarihin derinliklerine gömülebilecekti.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan "Ermeniler Tarafından Yapılan Katliâm Belgeleri (1914-1921) adlı iki ciltlik kitap Ermeni komitelerinin 518.105 Türk'ü öldürdüklerini belgelerle ortaya koymaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün özdeyişiyle "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Tarih yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, maalesef, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet almaktadır."
 
Üst Alt