Mütareke ve Milli Mücadele Dönemi (1919-1922)'nde Mersin ve Tarsus'ta Ermeni Mezalimi

MURATS44

Özel Üye
Mütareke ve Milli Mücadele Dönemi (1919-1922)'nde Mersin ve Tarsus'ta Ermeni Mezalimi
*Erdal İLTER
*Tarih Doktoru, Atatürk Haberleşme Merkezi Haberleşme Üyesi

Mütareke Döneminde Mersin ve Tarsus'ta Ermeni Mezalimi
İşgaller ve Ermeni Lejyonu
Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonunda Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi'ni imzalamak zorunda kalmıştı. Agamemnon zırhlısında yapılan görüşmelere İngiltere ve müttefikleri adına Amiral Arthur Calthrope, Osmanlı Hükümeti adına da Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) Bey Hariciye Müsteşarı Reşat Hikmet Bey ve Genelkurmay subaylarından Sadullah Bey katılmışlardı. Dört gün süren (27-30 Ekim 1918) ve beş oturumda tespit edilen mütarekenin en önemli maddeleri 7. ve 24. maddelerdi1. Bu maddelerde, "Müttefikler emniyetlerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkması hâlinde herhangi mühim strateji noktasını işgal hakkına sahip olacaklardır (7. Madde); Vilâyât-ı Sitte'de karışıklık çıkması hâlinde bu vilâyetlerin herhangi bir kısmını işgal hakkını İtilâf Devletleri muhafaza ederler (24. Madde)" ifadelerine yer verilmekte idi.
İtilâf Devletleri, Birinci Dünya Savaşı sırasında aralarında yaptıkları gizli antlaşmalarla, Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarını paylaşmışlardı. Mütareke'den sonra, mütarekenin ilgili maddelerini bahane ederek, Çukurova'nın boşaltılmasını istediler. Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Cevat Paşa tarafından İkinci Ordu Kumandam Nihad Paşa'ya çekilen telgraftaki işgal haberi Çukurova'da bomba tesiri yarattı. Buna azınlıklar sevinirlerken, Türkler telâş ve heyecan içindeydiler. Bu arada Nihat Paşa, Adana'dan ayrılarak Konya'ya gitmiş, Onikinci Kolordu Kumandanı Albay Fahrettin (Altay) Bey de 15 Aralık 1918 tarihinde karargâhı ile birlikte Adana'dan ayrılmıştı.
En son birliklerin Adana'dan çekilmesiyle, gelecek karanlık günlerin dehşeti bütün ağırlığı ile halini üzerine çökmüştü. Türklerin ilk devresi, Çukurova'nın Türklere ait olduğunu ispata çalışmak oldu.Adanalı aydınlar bölgenin nüfus çoğunluğu ve tarih bakımından Türklüğünü belirten bildiriler yayınlıyorlardı.
16/17 Aralık 1918 gecesi düşman çıkartma gemilerinin Mersin iskelesine yanaşmaya başladıkları öğrenildi. İşgal hazırlıklarına başlanmıştı. Nihayet sabah saat O9'da, bir İngiliz subayının getirdiği yönetime hitaben yazılan mektupta, "Mütareke'nin 7.maddesi uyarınca ve son anlaşmaya göre, asayişi sağlamak amacı ile Kilikya'nın işgaline Mersin'den başlanacağı çıkarmanın istasyon yakınındaki iskeleden yapılacağı, Osmanlı idaresine ve memurlarına karışılmayacağı, işgalin geçici olduğu, halkın heyecana kapılmaması, herhangi bir karşı koyma sorumluluğunun idare amirliğine ait olacağı" bildiriliyor ve "iskele civan meydanlığı, İngiliz fabrikaları, istasyon binası ve Amerikan Koleji'nin işgal edileceği ve gerekli tedbirlerin alınması" isteniyordu.
17 Aralık'ta Albay Romieu'nün komutasında bulunan Fransız birliği Mersin'de karaya çıktı. 1500 kişilik birlikte, yalnız 150 Fransız askeri vardı. Geri kalanlar, Fransızlar tarafından oluşturulan Doğu Lejyonu (Legion d'orient)'na bağlı Ermeni gönüllüler (Kamavorlar) idi. Bunlar iskeleye çıkar çıkmaz, küfürler savurarak Gümrük Meydanı'na geldiler ve eski Gümrük Binası'nın kapı ve pencerelerindeki ayyıldızları parçaladılar.
Tarsus ta, 19 Aralık 1918 tarihinde işgalden kurtulamadı. 20 Aralık'ta, Fransa'nın Suriye işgal ordusu komutanı General Hamlin Adana'ya girdi. Silâhlandırılmış Ermeni fedaileri (Kamavorlar) ise Adana bölgesine toplanmışlardı. Çukurova'ya akın eden sivil Ermeniler de kasaba ve bucaklara yayıldılar.
Birleşik Ermeni Cemiyeti ve "Tece Faciası"
Mersin'e Fransız kuvvetleriyle gelen Ermeniler bölgede oturan Ermeni azınlıkla işbirliğine girişerek teşkilâtlanmışlardı. Bunlar, Fransızların istekleri üzerine "Ermeni Cemiyeti Müttehidesi" (Birleşik Ermeni Cemiyeti)'ni kurdular. Bu cemiyetin yöneticileri şunlardı:
Başkan: Manolyan.
Başkan Yardımcısı: Mıgırdiç Zelveyan.
Guvernörlük Mümessili: Kirkor Zelveyan.
Üyeleri: Mardiros Dellelyan, Hagop Şekerciyan, Muhtar Saatçi Artin.
Bunlar toplantılarını Ermeni kilisesinde yapıyorlardı. Merkezi Kırobası (Mağara)'nda olmak üzere Silifke ve ilçelerinde de şubeler açmışlardı. O zamanlar, Silifke, Kırobası ve Mut havalisinde Orta Çağlardan kalma Ermeniler ve Rumlar vardı. Bunlar çoğunluk teşkil etmiyorlar, genellikle el sanatlarıyla uğraşıyorlardı. Amaçları, Merkezi Haçin (Saimbeyli) olarak tasavvur edilen Ermeni Devleti'nin kurulmasına yardım etmekti.
Birleşik Ermeni Cemiyeti, Türk köylerine saldırmak için Mersin'de bulunan Ermenilerden Zeytunlu Arsak Çavuş idaresinde 30 kişilik bir Ermeni eşkıya çetesi oluşturarak, bunlara Fransız asker elbiselerini giydirip, silâh ve bombalarla donatıp harekete geçirdi. 18/19 Şubat 1919 gecesi Silifke istikametinde yola çıkan Ermeni eşkıyası 20 Şubat'ta Tece'ye geldi. Tece'yi saran ve halkını köy meydanında yakılan ateşin etrafında toplayan Ermeni eşkıyası, evlere de girerek buldukları değerli eşyaları yağmaladılar. Bununla da yetinmeyen Ermeni eşkıyaları geri çekilirlerken evleri ateşe verdiler ve tepelere çekilerek Tece'yi kurşun yağmuruna tuttular. "Tece Faciası" adı verilen bu baskın sonunda birçok masum insan öldürülmüş, yüzden fazla hayvan telef olmuştu. Eşkıyanın takibine çıkıldıysa da, takip müfrezesinde bulunan Ermeni ve Hıristiyanlar'ın işi gevşetmeleri ve kasıtlı hareketleri sonunda başarı sağlanamadı.
Bu Ermeni eşkıyası, 23 Şubat 1919 gecesi, Bahçe Mahallesi Yeniköy mevkiinden Mersin'e girerken yine vahşice katliamlarına devam ettiler.
Tarsus Olayları
Ermeniler, Fransızlar'ın himayesinden destek alarak Tarsus'da da Türkler aleyhine çeşitli olaylar çıkarıyorlardı, işgalden 15 gün kadar sonra Hancı Abdo (Benli), Fransız Cizvit Kız Okulu'nun önünden geçerken Ermeni askerleri ile komitacılarının hücumuna uğradı. Süngü ile göğsünden yaralanan Abdo, Fransızlar tarafından kurtarılarak tedavi altına alındı. Olay şehre yayılınca gençler silâha sarıldılar ve hükümet konağı önünde toplanarak Ermeniler'in bu hareketlerini protesto ettiler. Durumun kötüye gittiğim gören Fransızlar, Türkler tarafından ileri sürülen ve Tarsus Müftüsü Hilmi ile Şuberizâde Hafız Efendi tarafından kaleme alınan istekleri kabul etmek zorunda kaldılar. Türklerin bu istekleri şunlardı:
1. Abdo Efendiyi öldürmek kasdıyla yaralayan Ermeni askerinin ve arkadaşlarının cezalandırılması,
2. Tarsus'taki Ermeni askerlerinin çekilerek yerine, Fransız ve Müslüman sömürge askerlerinin getirilmesi,
3. Ermenileri himaye eden ve onları kışkırtan Guvernör'ün değiştirilmesi.
Bu istekler, Adana'dan gelen Baş Administrateur (Genel Vali) Albay Bremond tarafından kabul edildi. Guvernör değiştirildi ve yerine Binbaşı Coustillere getirildi. Ermeni askerlerinin yerini Cezayir ve Tunus'lu Müslüman askerler aldı. Abdo Efendiyi yaralayan Ermeni ve komitacı arkadaşları da cezalandırılmak üzere mahkemeye verildi. Kasım ayı sonunda başlamış olan Ermeni intikam hareketleri, Şubat 1919'da o derece korkunç bir ölçüde çoğalmıştı ki, Fransız askerî komutası Ermeni gönüllülere karşı müdahaleye kendini mecbur görmüştü. Tarsus Amerikan Koleji müdürü, bütün olaylarda ilk hareketin Ermenilerden geldiğini ifade etmiştir.
Millî Mücadele Dönemi'nde Mersin ve Tarsus'ta Ermeni Mezalimi

Temmuz 1919'daki Clemenceau ve Lloyd George arasındaki Antlaşması'dan sonra, Suriye ve Kilikya Olağanüstü Komiserliği ve Doğu Orduları Başkumandanlığı'na General Gouraud tayin edildi. Mersin İşgal Kuvvetleri Kumandanı ve Guvernörü Binbaşı Anfre tarafından General Gouraud için bir karşılama ve ağırlama programı yapıldı. 10 Aralık 1919 tarihinde, General Gouraud ve maiyeti Mersin Gümrük Merkez İskelesi'nde karşılandılar. Burada Türkler tarafından soğuk karşılanan Gouraud, Baş Administratör Bremond'a hislerini şöyle açıklamıştır: "Türkler ile iyi münasebet kurunuz, onlara karşı şiddet hareketleri yapmaktan sakınınız.". Ertesi günü Mersin'den ayrılan General Gouraud'nun Tarsus ve Adana'da da aynı şekilde Türkler tarafından soğuk bir şekilde karşılandığı, hatta halkın pencerelerini bile kapadığı görülmüştü. General Gouraud, Çukurova gezisini tamamladıktan sonra Mersin'den deniz yolu ile ayrıldı. O, Ermenilerin, Çukurova'da bir Ermeni Devleti kurulması isteklerine sıcak bakmadı. Ermenilerin bütün sahte gösterilerine rağmen Gouraud, Türklerin durumunu yakından görüp öğrendiği için bir daha Çukurova bölgesine gelmek lüzumunu duymadı.
Fransızlar'ın baskıları ise gün geçtikçe artıyordu. Can ve mal güvenliği kalmamıştı. Bölge halkı büyük bir ıstırap içinde kıvranırken Anadolu'dan yıldırım hızıyla bir ses yükseldi. Mustafa Kemal Paşanın mert ve kahramanca haykırışı, umutsuzluk içinde bulunan Türkler'in iman ve azmini kuvvetlendirmeye kâfi gelmişti. Mut, Silifke, Anamur, Gülnar, Ermenek, Mersin ve Tarsus'da Müdafaa-i Hukuk Teşkilâtlan kuruldu.
Sivas Kongresi (4-12 Eylül 1919) tarafından seçilen Heyet-i Temsiliye millî kuvvetlerin ne suretle kurulacağına dair gizli bir talimat hazırlamış, bunları ilgili makamlara ve Müdafaa-i Hukuk Teşkilâtları'na göndermişti. Bu talimat henüz elde edilmemiş olmasına rağmen Mersin cephesinde, Fransızlar tarafından silâh aranması bahanesiyle yapılan baskınlar ve Ermeni eşkıya çetelerinin küstahça hareketleri halkı uyarmıştı. Türklerin bölgedeki hareketleri ağırlık kazandığı zaman Amerikan Yüksek Komiseri Amiral Bristol, Mart 1920'de Dışişleri Bakanlığına çektiği bir telgrafta, Türkiye'de durumun son derece ağır olduğunu belirttikten sonra, bunun nedenini Fransızların Çukurova'da yüz kızartıcı davranışlarına bağlamakta, Yunan ve Ermeni propagandasıyla dürüst ve doğru bir millet olan Türklerin insanlık niteliklerinin karanlıklara boğulduğunu ifade etmekte idi.
Türk kuvvetlerinin baskısı karşısında Fransızlar, Mayıs 1920 başlarında Ankara hükümeti ile temas kurarak mütareke yollarını aradılar. Önceleri görüşmelerden bir sonuç alınamadıysa da Mayıs sonunda, General Gouraud adına hareket eden M. Robert de Cain başkanlığındaki Fransız heyeti Ankara'ya geldi ve 23 Mayıs 1920 tarihinde 20 günlük bir ateşkes anlaşması (mütareke) yapıldı. Mütareke gereğince, Fransızlar'ın Mersin-Adana demiryolu hattının kuzeyinde bulunan bütün birliklerini bu hatın güneyine çekmesi gerekiyordu. Ancak Fransızlar, Tarsus'un iki kilometre kuzeybatısındaki "Bağlar" adı verilen tepelerde mevcut silâhlarla donatılmış 400 kişilik birliğini hattın gerisine çekmediği gibi, burasını Kuvay-ı Milli-ye'nin kuzeyden Tarsus'a yapacağı hareketleri de engellemek için tahkim etmişti. Millî Kuvvetler'in Tarsus bağlarına yaptıkları askerî hareketin başarıyla sonuçlanması ve düşmanın çok güvendiği ve makinalı tüfeklerle tahkim ettikleri Hacı Talip Çiftliği (Karakolu)'nin ele geçirilmesi, Mersin ve Tarsus'taki Fransızların durumunu çok kötüleştirmişti. Fransızlar burayı kurtarmak ve Adana-Mersin arasındaki demiryolu ile şose ulaşımını sağlamak üzere büyük bir kuvvetle 27 Temmuz 1920 sabahı Adana'dan Tarsus istikametinde yola çıktılar. Fransızların Adana'dan Mersin'e gidiş ve dönüşlerinde bir hayli kayıp verdikleri anlaşılmaktadır. Onların, Mersin'de yedi gün kalmaları ve diğer taraftan, Türklerin de Fransızların Çukurova'dan gidecekleri propagandasını yapmaları bölge Ermenilerini telâşlandırmıştı. Bölgede bulunup, sonradan kitap yazan Paul du Veou, "La Passion de la Cilicie" (Kilikya Faciası) adlı eserinde Ermenilerin telâşını şöyle nakletmektedir:
"Mersin'e girdiğimizi telsizle haber alan General Dufieux, Albay Grasi'yi tebrik etmek için uçakla oraya geldi. Bununla beraber, şehirler kuşatma altında kalmakta devam etti. Zırhlı trenlerin işlemesine demiryollarındaki kesiklikler engel oldu. Bu nedenle General Dufieux, Karataş'da bir deniz üssü kurdu. Laure'nin taburu buradan karaya çıkmıştı. Bu çıkıştan sonra çeteler Seyhan ve Ceyhan nehirleri arasındaki Yüreğir Ovası'ndaki köyleri terkettiler. Fakat Albay Grasi'nin Mersin'de bir hafta kalmasından Kemalistler faydalandılar. Çukurova'dan gideceğimiz propagandasını yaptılar. Bunun üzerine Ermeniler'in lideri Dr. Mihran Damadyan, Beyrut'taki Ermeni Komitesi Başdelegesi Dr. Malezyan'dan durumu bir mektupla sordu. Aldığı cevap tatmin edici değildi. Bunu öğrenen Kilikya adındaki Ermeni gazetesinin başyazarı Verazdin, birkaç partizanı ile Aptioğlu köyünde yerleşerek, Fransız mandası altında, kuzey sınırı demiryolu, doğu ve batısı Ceyhan ile Seyhan nehri olmak üzere "Kilikya-Mezopotamya Cumhuriyeti"ni ilân etti. Verazdin, aldığımız tedbirlerle kovuldu. Ancak bundan sonra da ikinci bir Cumhuriyet doğdu. Bütün Hristiyanlar'ın temsilcileri bir deklarasyon yayınlayarak "Kilikya Cumhuriyeti"ni kurduklarını bildirdiler. Dr. Mihran Damadyan, 5 Ağustos 1920 sabahı saat 10.00'da Ermeni siyasî şefleri ile vilâyete geldi. Cumhuriyet'in geçici hükümet başkanı olduğunu söyleyerek kabinesi ile Hükümet Konağı'na yerleşti. Ermeniler, Damadyan'ın bu hareketleri alkışladılar. Bremond ise, Damadyan'ın telefonunu kestirdi ve özel sekreteri Teğmen de Perrien'i göndererek vilâyetten ayrılmasını istedi. Damadyan ise Ermenilere danışmadan Hükümet Konağı'nı terk etmeyeceği cevabını verdi. Bunun üzerine Fransız Avcı Bölüğü'nden erler yollanarak, Bakanları ile birlikte Damadyan oradan atıldı. Bu uzaklaştırmadan sonra Ermeniler gösteriler yaptılar. Fakat kuvvetlerimiz sükûneti sağladılar. Mersin'den çıkış hareketinde 11 ölü ve 5 subay yaralı vermiştik. 200 asker de Mersin hastahanesine yatırıldı. Dönüşte, bir subayımızı da Hacı Talip'te kaybettik. Türkler makineli tüfeklerle bize tepelerden kayıplar verdirmeye çalıştıklarından Albay Grasi'nin kolu seyrekleşmişti. Böylece Tarsus'a girdik.".
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı gibi Fransızlar'ın, şımarttıkları ve korudukları Ermeni Komitecileri'nin üzerindeki otoriteleri çok sarsılmıştı.
Fransızlar ile işbirliği yapan Ermeni Komitecileri, savaş ve başka yollarla Mersin ve Tarsus köylerinde katliam ve tahribat yapmışlardı. Mersin'in Arpaçsakarlar köyünden 7 ev tamamen, 4 ev kısmen, Mezitli köyü ise hemen tamamen yakılmıştır. Yakaköy, Teke, Tece ve Bekirde köyleri kısmen yakılmak suretiyle tahrip edilmiştir. Tarsus'un Sarı İbrahimli köyünde 60, Evci köyünde 80 ev; Homurlu köyünde 3, Hacı Talip'de 2, Cincioğlu köyünde 6, Sapandere'de 2 çiftlik; Ali Fakıh köyünde 170, Kara Fakılı'da 70, Kulakta 30, Nacarlı'da 30, Sayköy'de 30, Kadirlik'te 45, Ulaş'ta 150, Sıraköy'de 15, Çeşmekaşı'nda 5 ev yakılmış; Kayadibi, Çamtepe, Dadalı, Bayramlı, Karayayla köyleri tamamen yakılmıştır. Ayrıca yine Tarsus'ta Hakkı Bey çiftliği, Ziya Bey çiftliği, Bobuş Ağalar'ın çiftliği, Adil Bey çiftliği, Kargılı'da Duran Efendi çiftliği, Hahdağı çiftliği tamamen tahrip edilmişti. Kamberhöyüğü köyünden 100, Yenice köyünden 350,Nemiroğlu'ndan 30, Avadan'dan 90, Arıklı'dan 60 ev kısmen tahrip edilmişti.

Ankara Antlaşması, Ermenilerin Bölgeden Kaçmaları ve Lozan

Türkler'in yenilmez azmi karşısında başarılı olamayacaklarım anlayan Fransızlar, anlaşmayı tercih ettiler. 20 Ekim 1921 tarihini taşıyan Ankara Antlaşması ile batılı devletlerden biri, Fransa, Türkiye Büyük Millet Meclisini tanımış oluyordu. Fransızlar bu antlaşma ile Çukurova'yı tahliye edeceklerdi. Daha 3 Ağustos 1920 tarihinde Pierre Loti, "Kuvvetlerimizin Şark'ta Çöküşü" başlıklı yazısında, "Bu çöküş, ırkımızın tarihinde siyasetimizin ilk lekesi olacaktır. Fakat Fransız vicdanı sonunda zaafını anlayacak ve bu yoldan dönecektir. Çukurova, hakikî Türk namuskârlığının koparılmaz bir parçasıdır." Türk dostu Pierre Loti'nin ifade ettiği gibi, Fransızlar hatalarını geç de olsa anlamışlardı."
Ermeni sempatizanı Arnold J. Toynbee de, Güney Cephesi'ndeki Ermeni olayları ile ilgili şu dikkat çekici değerlendirmeyi yapmaktadır: "Fransızlar ordunun yükünü azaltmak için Kilikya'da kurdukları Doğu Lejyonu'na Ermeni gönüllüleri katmakla sorumsuz bir politika izlemişlerdir. Fransızlar, Ermenilerin başı bozuk çeteler kurup, silâhlanmalarına imkân sağladılar...Sonra da acı olaylara seyirci kalan Fransa, Ermenilerden çok daha fazla suçludur."
Kuvay-ı Milliye'ye taraftar olmayanlar Fransız kıtaları çekilmeden önce, bölgeden kaçmak için adeta yarış ediyorlardı. Mersin'de 10.000 göçmenin toplandığı tespit edilmişti. Binlerce Ermeninin Mersin çevresine göç etmesiyle bulaşıcı hastalıktan korkulmakta idi. Bunun için gerekli tedbirlere önem verilmişti. Bölgenin Fransızlar tarafından boşaltılması sırasında 120.000'den fazla Ermeni, Mersin'den deniz ve kara yolu ile Suriye'ye kaçmış, 30.000 kadarı Kıbrıs'a, Mısır'a ve İstanbul'a gitmişti. Onlar Fransızlar ile birlikte geldikleri gibi gitmişler, Türklerden kazandıkları ile refah içinde yaşarlarken, emperyalizmin ve komitecilerin aleti ve kurbanı olmuşlardı.
Artık İtilâf Devletleri, sözde "Büyük Ermenistan" davasından ümitlerini kesmişler, fakat eski müttefikleri Ermeniler'i Çukurova'da kurulacak ve 500-600 bin Ermeni yerleştirilecek olan "Ocak" veya "Ermeni Yurdu" gibi boş sözler ile avutmak ve Ermeni hâmiliğinden sıyrılmanın çarelerini aramak istemişlerdi. Lozan'da da bu yolda gayret göstermişler, ancak netice alamamışlardır. Böylece, Millî Mücadele'de dökülen kan ve ter ile, sözde "Ermeni Meselesi", Lozan Antlaşması ile kesin şekilde kapanmıştır.
Çukurovalıların cesaretleri, kahramanlıkları ile bir destan yarattıkları Millî Mücadele'yi, yine bir Çukurovalı şair Lütfi Oğuzcan, "Kurtuluş Destanı"nda şöyle dile getiriyordu:
"Mersin, Tarsus, Bahçe, Ceyhan, Osmaniye, Adana,
Saimbeyli şehit ili armağandır vatana,
Mut'la Gülnar, Güzel Oluk, Silifke'yle Mağara,
Göz açtırmaz İçelliler hiçbir vakit düşmana,
Çarpışırlar, şehit olur, gömülürler yan yana..."

Sonuç

Fransızların, Ermenilerin sırtından gerçekleştirmeye çalıştıkları sömürgeci çabaları, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile suya düşmüştü. Ama onlar Ermeniler'in yakasını bırakmadılar. Onları önce Hatay'a, Hatay anavatana kavuşunca da Haleb'e ve Lübnan'a taşıdılar. Ama bugüne kadar hiçbir Ermeni'nin aklına, Fransa'nın yakasına yapışmak gelmedi.
Aslında, Fransız generalleri ve subaylarının büyük çoğunluğu Ermeni Lejyonu'ndan bezmişlerdi. Fransa'ya çektikleri mesajlarda, bu lejyona mensup Ermenilerin sadece intikam hisleri ile davrandıklarını, Türk köylerini yakıp yıktıklarını, böylece Fransız aleyhtarlığının süratle yayıldığını bildirmişlerdir. 1920 Ocak ayının ilk günlerinde Fransız komutanı General Gouraud, Paris'e çektiği telgraflarda, Ermeni Lejyonu'nun dağıtılmasını, bu lejyona sarfedilen paralara ve emeklere yazık olduğunu bildirmiş, ancak 17 Ocak 1920 tarihinde seçimi kaybederek ertesi günü Başbakanlıktan istifa eden Clemanceau'yu ikna edememişti.
Fransızlar, üç yıl aralıksız, "Sizlere bu bereketli topraklarda yeni bir vatan kuracağız." diye, dünyanın dört bir yanından koparıp getirdikleri Ermenilere, bu defa, Millî Mücadele sonunda, "Türkler geliyor, katliama girişecekler." sözleri ile onları peşlerine takarak sürüklemişlerdir. İşte Suriye ve Lübnan'a yerleşen Ermeniler, iki-üç kuşak sonra, 1973 yılında, yine bir hayal uğruna, milletlerarası terörizmin bir temsilcisi olarak yeniden gündeme geliyorlardı.
 
Üst Alt