Hücredeki Bilinç

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Hücredeki Bilinç

Bedenimiz yeryüzündeki en karmaşık makinedir. Hayatımız boyunca bu bedenle görür, işitir, nefes alır, yürür, koşar ve hissederiz. Bedenimizdeki kemiklerin, kasların, damarların, iç organların hepsi mükemmel bir düzen ve tasarımla yaratılmıştır. Bu tasarımın detayına inildiğinde ise çok daha şaşırtıcı gerçeklerle karşılaşılır. Birbirinden farklı gibi görünen vücut parçalarının tamamı aslında aynı malzemeden oluşmuştur: Hücrelerden...
Aynı Hücrelerden Nasıl Olup da Farklı Organlar Oluşuyor?
Vücudumuzdaki herşey milimetrenin binde biri büyüklüğündeki hücrelerden oluşur. Bu hücrelerin kimi biraraya gelerek kemikleri, kimi sinirleri, kimi karaciğeri, kimi midemizi, kimi derimizi, kimi ise gözümüzü oluşturur. Hücreler vücudun hangi parçasını oluşturuyorlarsa, bu bölgede ihtiyaç duyulan boyuta ve şekle gelene kadar birleşirler. Bugün sizin bedeninizi oluşturan yaklaşık 100 trilyon hücrenin tamamı, tek bir hücreden çoğalarak meydana gelmiştir. Şu an vücudunuzdaki hücrelerle aynı yapıya sahip olan bu tek hücre de, annenizin yumurta hücresi ile babanızın sperm hücresinin birleşmesiyle oluşmuştur.
Sperm ve yumurtanın birleşmesiyle oluşan 46 kromozomlu bu ilk hücre, yaklaşık 9 ay sonra gözlerini dünyaya açacak olan bebeğin ilk hücresidir. Tüm vücudun planını içinde barındıran bu ilk hücreye "zigot" adı verilir. İlk hücrenin bölünmesi spermle yumurtanın birleşmesinden 24 saat sonra gerçekleşir. Yani artık 2 ayrı hücre vardır ve daha sonra bu rakam 4'e ulaşır ve bu bölünme katlanarak devam eder. Zigotun büyümüş haline "embriyo" adı verilir. Embriyo bir yandan sürekli bölünerek büyümeye devam eder, bir yandan da sonraki 9 ayı geçireceği yere doğru ilerler. Bu yer ana rahmidir. Her 30 saatte bir bölünme gerçekleşir. 2, 4, 8, 16 olarak bölünen hücreler bir süre sonra küçük bir hücre kümesi oluşturarak fallop tüpünden ana rahmine doğru yavaşça yol alır.
Fallop tüpü kanalında olup bitenler büyütülerek incelendiğinde ortaya çıkan görüntü, sanki bir okyanus dibini seyretmek gibidir. Embriyo, yolculuğuna ancak fallop tüpünde meydana gelen bu dalgalanmalar sayesinde devam edebilir. Tüpün iç yüzeyinde bulunan "silya" isimli tüycükler aynı yöne doğru hareket ederek, çok kıymetli bir yükü taşır gibi, yumurta hücresini gitmesi gereken yere doğru götürürler. Embriyo fallop tüpündeyken birçok bölünme aşamaları geçirir ve yaklaşık 100 hücreli bir küme olarak ana rahmine girer. Ancak bütün bu bölünme işlemlerinin gerçekleşmesi için hücrelerin beslenmesi gerekmektedir.

Bu da fallop tüpünün iç yüzeyini oluşturan tüycük hücrelerin "sekretuvar" denilen hücrelere dönüşmesi ile olur. Bu hücrelerin özelliği bir uyarı karşısında cevap olarak organik moleküller, iyonlar ve su salgılamalarıdır. İşte bu sıvılar fallop tüpündeki hücre topluluğunun (embriyo) beslenmesini sağlar. Embriyo, yolculuğunu tamamlayarak rahme ulaşır.
Embriyo burada hem beslenmeli, hem korunmalı, hem de doğumun gerçekleşebileceği nitelikte bir yer bulmalıdır. Nitekim embriyo bu iş için en uygun yeri, yani rahim duvarlarında, kan damarlarının en yoğun olduğu bir bölgeyi bulur ve buraya tutunur. Burada önemli bir noktaya dikkat çekmekte yarar vardır: Embriyonun kendisi için en uygun yeri seçebilmesi başlı başına bir mucizedir. Bu aşamada embriyo henüz insan bile değildir. Yani en fazla birkaç yüz hücreden oluşan, eli, kolu, kulağı, gözü, beyni bile olmayan bir çiğnem et parçasıdır.
Hücrelerin İnşasındaki Mucizevi Olaylar Devam Ediyor…
Embriyonun rahim duvarına tutunurken kullandığı yöntem son derece dikkat çekici ve karmaşıktır. Embriyonun en dış tabakasındaki hücreler, "hiyaluronidaz" adı verilen bir enzim salgılar. Bu enzimin özelliği, rahim duvarı dokusundaki asit tabakasını (hiyalünorik asit) parçalamasıdır. Bu şekilde embriyo rahim duvarına sıkı bir şekilde tutunur. Şüphesiz bu noktada, embriyonun "akıl ve irade kullanırcasına", rahim duvarındaki hiyalünorik asidi analiz edip, bazı hücrelere bunun yapısını bozacak hiyalünoridaz enzimini salgılatmaya başlaması da başlı başına mucizevi bir olaydır.
Bundan sonraki dönemde hücreleri izlediğimizde çok yoğun bir trafikle karşılaşırız. Birbirinin aynı olan hücreler belli bir süre sonra bölünerek yine çoğalmakta ve bu hücrelerin bazıları, diğerlerinden farklı bir yapıya bürünmeye başlamaktadırlar. Bu trafik o an için anlaşılmazdır. Ancak ilerleyen günlerde, bu trafik esnasında vücudun inşa edilmesi için gerekli işlemlerin çok süratli ve programlı bir şekilde gerçekleştiği anlaşılır. Bütün hücreler adeta görev yerine dağılan işçiler gibi bölük bölük hareket ederler. Sonra aynı organı oluşturacak hücre grupları birbirine yapışarak birikir, katlanır ve organları oluşturmak için hazırlanır.
Bu yoğun faaliyet sonucunda bazı hücreler kemik hücresi, bazıları deri, bazıları da kas hücresine dönüşür. Kemik hücreleri, kemiklerin olması gereken yerde toplanır. Kas hücreleri, kasların olması gereken yerde biraraya gelirler(!). Bazıları da daha iç kısımlara giderek iç organları inşa etmeye başlarlar. Bazıları beyni, bazıları gözleri, bazıları da damarları oluştururlar.
Bu işlemlere zamanla yeni işlemler eklenir. Örneğin hücrelerin tespit edilmiş yönlere doğru göç etmesi, programlanmış toplu hücre ölümleriyle bazı organların inşa edilmesi ve bunun gibi yüzlerce işlem...
Her Hücre Grubuna Nasıl Hareket Etmesi Gerektiği Ayrı Ayrı İlham Edilmiştir
Her hücrenin DNA'sındaki bilgi birbirinin aynıdır. Üstte bahsettiğimiz bu muhteşem organizasyon asla bir anarşi içinde gerçekleşmez. Dokuz aylık zaman içinde kalp, göz, beyin, kol, bacak ve diğer organlar oluşurken vücut yavaş yavaş şekillenir ve doğuma, yani dışarıdaki ortama elverişli hale gelir.
Allah, bedenlerimizi en güzel şekilde tek bir hücreden düzgün birer insan olarak yaratmıştır. Hepimizin bu gerçeği düşünüp yüce Allah'a şükretmemiz gerekir...
Unutmamalıyız ki, bedenimizi bir kez yaratmış olan Rabbimiz, bizi ölümümüzden sonra bir defa daha yepyeni bir yaratılış ile yaratacak ve dünya hayatında yaptıklarımızdan hesaba çekecektir. Bu sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah için çok kolaydır. Ancak kendi yaratılışını unutarak Allah'ı ve ahireti inkar edenler ise bu gerçekten derin bir gaflet içindedirler.

"İnsan, Bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: "çürümüş bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" De ki; Onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." (Yasin Suresi, 77-79)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt