Dijital Makinelerin İlkel Kaldığı An

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Dijital Makinelerin İlkel Kaldığı An

Tıp teknolojisinin gelişmesine paralel olarak insan gözünün ne kadar büyük bir mucize olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Göz hakkında elde edilen bilgilerin teknolojiye uyarlanmasıyla da her geçen gün eskisinden çok daha gelişmiş kameralar, fotoğraf makineleri ve sayısız optik sistemler üretilmektedir. Ancak, teknoloji ne kadar ilerlese de yapılan elektronik aletler gözün ilkel birer taklidi olmaktan öteye gidememiştir.
Omurgalı hayvanların gözleri, gözbebeği adı verilen bir delikten ışığın içeri girmesine izin verilen yuvarlak toplara benzer. Göz bebeğinin arkasında mercekler yer alır. Işık önce bu merceğin daha sonra da göz yuvalarını dolduran sıvının içinden geçer ve retinanın üzerine düşer. Retinanın üzerinde, "koni hücreler" ve "çubuk hücreler" olarak adlandırılan yaklaşık yüz milyon hücre vardır. Çubuklar aydınlık ve karanlığı ayırt edebilirken, koniler renkleri seçebilir. Bu hücreler, üzerlerine düşen ışığın etkisiyle oluşan imajı, elektrik sinyallerine çevirip optik sinir ağı aracılığıyla beyne yollarlar. Gözler ışık yoğunluğunu, göz bebeğini çevreleyen iris aracılığıyla ayarlarlar. İris minik kaslar sayesinde büyüyüp küçülebilir. Bu, fotoğraf makinelerindekine benzer bir mekanizmadır. Makineye giren ışık miktarı, diafram adı verilen mekanik bir iris aracılığıyla ayarlanmaktadır. Phil Gates Wild Technology adlı kitabında, kameraların gözü taklit eden basit bir model oldunu şöyle açıklar:
"Kameralar, omurgalı gözlerinin ilkel ve mekanik bir versiyonudur. Kameralar aslında aynen göz gibi, önlerindeki açıklık dışında içine ışık geçirmeyen kutulardır. Görüntüyü retina yerine bir film üzerine yansıtırlar. Gözlerde görüntüye odaklanma merceğin şekli değiştirilerek olur. Fotoğraf makinalarında ise bu işlem merceğin filme olan mesafesi değiştirilerek gerçekleştirilir." (Wild Technology, Phil Gates, s. 54)
Tıp teknolojisinin gelişmesine paralel olarak, insan gözünün ne kadar büyük bir mucize olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Göz hakkında elde edilen bilgilerin teknolojiye uyarlanmasıyla da her geçen gün eskisinden çok daha gelişmiş kameralar, fotoğraf makineleri ve sayısız optik sistemler üretilmektedir.
Ancak, teknoloji ne kadar ilerlese de yapılan elektronik aletler gözün ilkel birer taklidi olmaktan öteye gidememiştir. Bilgisayar destekli kameralar dahil olmak üzere, hiçbir insan buluşu alet, göze rakip olamaz. (David H.Hubbel, Eye Brain and Vision, Scientific American Library, 1988, s.34.)

Netlik Ayarı

Fotoğraf çekilirken yapılacak ilk işlem netlik ayarıdır. Görme işleminde de, etrafımızdaki görüntülerin duyarlı tabaka üzerine net olarak düşmesi için aynı işlemin yapılması gerekir. Fotoğraf makinelerinde bu işlem elle, gelişmiş kameralarda ise otomatik olarak yapılır. Daha özel amaçlarda kullanılan mikroskop ve teleskoplarda da netlik ayarı yapılır.
Ancak yapılan bu işlem her durumda vakit kaybına neden olur. Oysa insan gözü bu ayarı her an, çok kısa bir süre içinde kendi kendine yapar. Üstelik kullanılan yöntem taklit edilemeyecek kadar üstündür. Göz merceği, çevresinde bulunan kaslar sayesinde görüntüyü retina üzerine kesintisiz düşürür. Yapısı son derece esnek olan ve kolay biçim değiştiren bu mercek gerektiğinde bombelenerek, gerektiğinde gerilerek ışığın düştüğü noktayı sabit tutar.

Işık Uyumu

Bir fotoğraf makinesinde gündüz çekilen fotoğraf net olur. Ancak aynı film ve makineyle gece yıldızlar çekildiğinde fotoğrafta hiçbir şey gözükmez. Oysa göz kapakları saniyenin onda biri zamanda açılıp kapanmasına rağmen geceleri yıldızlar çok net bir şekilde görülebilir. Çünkü göz çok çeşitli aydınlanma koşullarına ve değişik ışık şiddetlerine göre kendisini her an otomatik olarak ayarlayabilmektedir.

Renkli Dünyaya Açılan Pencere

Göz, görüntünün aynı anda hem siyah-beyaz, hem de renkli fotoğrafını çeker. Daha sonra bu fotoğraflar beyinde sentezlenerek normal görüntü halini alırlar. Retina tabakasında bulunan çubuk hücreleri, görülen şeklin siyah-beyaz görüntüsünü tespit ederler. Çubuk hücrelerinin bir diğer görevi bakılan nesnenin biçimini ayrıntılı olarak algılamaktır. Koni hücreleri ise nesnenin biçimini değil renklerini tespit ederler. Sonuçta, her iki hücreden alınan sinyallerin değerlendirilmesiyle, dış dünyanın görüntüsü şekillenir ve renkli bir halde beynimizde oluşur.

Gözün fotoğraf makinesi ile karşılaştırılması yalnızca konunun daha iyi anlaşılması için başvurulmuş bir yöntemdir. Gerçekte fotoğraf makinesi göze göre son derece ilkel bir yapıya sahiptir. Hatta gözün görüntü iletme tekniği en gelişmiş kameralardan bile kat kat üstündür. Sonuç olarak da gözün ilettiği görüntü insanoğlu tarafından yapılmış herhangi bir aletin iletebildiği görüntüden çok daha kalitelidir.
Gözün tüm bu anlattıklarımızdan çok daha üstün bir işleyiş mekanizmasına sahip olduğu dahası hiçbir bakım ve parça değişimine ihtiyaç duymadığı düşünülürse gözün yapısının ne kadar şaşırtıcı ve mükemmel olduğu çok kolay bir şekilde anlaşılır. Peki gözdeki bu kompleks yapı nasıl ortaya çıkmıştır?
Kuşkusuz bu yapının tesadüfler sonucunda ya da uzun zaman içinde kendi kendine oluşması mümkün değildir. Çünkü hiçbir tasarım tesadüfen oluşamaz. Ortada açık bir tasarım var ise Tasarımcı'nın varlığı da şarttır. Gözde ki bu tasarımın da tek sahibi Allah'tır. Allah, herşeyi en güzel bir biçimde algılamamızı sağlayan gözümüzü Kendisi'ne şükretmemiz ve O'nun yüceliğini anlamamız için yaratmıştır. Bu gerçeği Allah bir ayette şöyle bildirmiştir:
"De ki: "Sizi inşa eden (yaratan), size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz?" (Mülk Suresi, 23)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt