Sana Ruh@tan sorarlar

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
"Sana Ruhtan Sorarlar..."
"Sana Ruh'tan sorarlar; De ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir." (İsra Suresi, 85)
Madde dışında hiçbir varlığın mevcudiyetini kabul etmeyen materyalist felsefenin hiçbir açıklama getiremediği konulardan biri insan ruhudur. İnsan, diğer canlılardan farklı olarak düşünen, anlayan, idrak eden, sevinen, heyecanlanan, karar veren, muhakeme ve yargı yeteneği olan, estetik zevkine sahip, tasarım yapabilen bir varlıktır.
Madde dışında hiçbir varlığın mevcudiyetini kabul etmeyen materyalist felsefenin hiçbir açıklama getiremediği konulardan biri insan ruhudur. İnsan, diğer canlılardan farklı olarak düşünen, anlayan, idrak eden, sevinen, heyecanlanan, karar veren, muhakeme ve yargı yeteneği olan, estetik zevkine sahip, tasarım yapabilen bir varlıktır. Ancak insanı atom yığını olarak gören materyalistler, bu özelliklerin kaynağının ne olduğunu hiçbir zaman açıklayamazlar. Çünkü düşünen, akleden ve kavrama yeteneğine sahip olan varlığın, şuursuz ve cansız atomlar olamayacağı açıktır. İnsana tüm bu özelliklerini kazandıran, onu diğer canlılardan farklı kılan, Allah'ın ona Kendisinden üflediği Ruh'tur.

NASIL GÖRÜYORUZ?
Yaşadığımız dünya ile ilgili tüm bilgilerimiz bize beş duyumuz aracılığı ile ulaşır. Gözümüzün gördüğü, elimizin dokunduğu, burnumuzun kokladığı, dilimizin tattığı, kulağımızın duyduğu bir dünyayı tanırız. Doğumumuzdan itibaren bu duyulara bağlı olduğumuz için "dış dünya"nın, duyularımızın bize tanıttığından farklı olabileceğini hiç düşünmemişizdir. Görme çok aşamalı bir biçimde gerçekleşir.
Görme sırasında, herhangi bir cisimden gelen ışık demetleri (fotonlar), gözün önündeki lensin içinden kırılarak geçer ve gözün arka tarafındaki retinaya ters olarak düşerler. Buradaki hücreler tarafından elektrik sinyaline dönüştürülen görme uyarıları, sinirler aracılığı ile, beynin arka kısmındaki görme merkezi adı verilen küçük bir bölgeye ulaşırlar. Bu elektrik sinyali bir dizi işlemden sonra beyindeki bu merkezde görüntü olarak algılanır. Yani görme olayı, gerçekte beynin arkasındaki küçük, ışığın hiçbir şekilde giremediği, kapkaranlık bir bölgede yaşanır. Şimdi genelde herkesçe bilinen bu bilgi üzerinde bir kez daha dikkatlice düşünelim:
Biz, "görüyorum" derken, aslında gözümüze gelen uyarıların elektrik sinyaline dönüşerek beynimizde oluşturduğu "etkiyi" görürüz. Yani "görüyorum" derken, aslında beynimizdeki elektrik sinyallerini seyrederiz. Hayatımız boyunca gördüğümüz her görüntü bir kaç cm3'lük görme merkezinde oluşur. Okuduğunuz bu satırlar da, ufka baktığınızda gördüğünüz uçsuz bucaksız manzara da, bu küçücük yerde meydana gelmektedir. Bu arada gözden kaçırılmaması gereken bir nokta daha vardır.

Kafatası ışığı içeri geçirmez, yani beynin içi kapkaranlıktır. Dolayısıyla beynin ışığın kendisiyle muhatap olması asla mümkün değildir.
GERÇEK MUTLAK VARLIK ALLAH'TIR
Günümüzde bilimsel gelişmeler göstermektedir ki maddesel dünyaya ulaşmamız imkansızdır. Muhatap olduğumuz tüm nesneler, gerçekte görme, işitme, dokunma gibi algıların toplamından ibarettir. Algı merkezlerindeki bilgileri değerlendiren beynimiz, yaşamımız boyunca maddenin bizim dışımızdaki "aslı" ile değil, beynimizdeki kopyaları ile muhatap olur. Biz ise bu kopyaları dışımızdaki gerçek madde zannederek yanılırız. Elinizdeki dergi, içinde oturduğunuz oda, kısaca önünüzdeki bütün görüntüler gerçekte beyninizin içinde görülmektedir. Peki bu görüntüleri beyninizin içinde gören kimdir?
Beyninizin içinde, bir göze ihtiyaç duymadan bu derginin görüntüsünü gören, gördüklerini anlayan, okuduklarından etkilenen, bunlar üzerinde düşünen kimdir? Beyne ulaşan elektrik sinyallerini bir kulağa ihtiyaç duymadan, bir dostunun sesi veya en sevdiği şarkı olarak dinleyen, dinlediklerinden zevk alan kimdir? Bu algıladıkları ile düşünen, sevinen, üzülen, heyecanlanan varlık, protein ve yağlardan oluşan beynin kendisi olabilir mi?
Bu sorular üzerinde düşünen bir insan şuurlu olarak gören, işiten ve hisseden varlığın madde ötesinde bir varlık olduğunu hemen görecektir. İşte bu varlık "ruh"tur. "Maddesel dünya" dediğimiz algılar bütünü, işte bu ruh tarafından seyredilen bir hayaldir. Ve biz bu hayalin, beynimiz dışında maddesel bir karşılığı var mı asla bilemeyiz. Çünkü duyularımız aracılığı ile hiçbir zaman beynimizin dışındaki dünyaya ulaşamayız. Nasıl rüyalarımızda maddesel karşılığı olmayan olay ve nesneleri gerçekmiş gibi görüyorsak, bu dünya hayatına ait görüntüleri de maddesel karşılıkları olmadan, beynimizde oluşan görüntüler olarak görüyor olabiliriz.
Sonuç olarak bizim madde olarak algıladığımız herşey, ruhumuzun gördüğü algılardan ibarettir. Bu satırları yazan ve okuyan akıllı varlıklar, birer atom ve molekül yığını -ve bunların arasındaki kimyasal reaksiyonlar- değil, birer "ruh"tur. Tüm bu gerçekler, bizi çok önemli bir soruyla daha karşı karşıya getirir: Madem maddesel dünya olarak tanıdığımız şey gerçekte ruhumuzun gördüğü algılardan ibarettir, o halde bu algıların kaynağı nedir?...
Bu soruya cevap verirken dikkat edilmesi gereken gerçek şudur; maddenin kendi başına bağımsız bir varlığı yoktur. Madde bir algı olduğuna göre, "yapay" bir şeydir. Bu algının bir başka güç tarafından yapılması, daha açık bir ifadeyle yaratılması gerekir. Hem de sürekli olarak yaratılması gerekir. Bu, bir televizyon ekranında görüntünün devam edebilmesi için, yayının da sürekli devam etmesi gibidir. Peki bizim ruhumuza yıldızları, dünyayı, bitkileri, insanları, bedenimizi ve gördüğümüz diğer herşeyi sürekli olarak seyrettiren kimdir? Çok açıktır ki, içinde yaşadığımız tüm maddesel evreni, yani algılar bütününü yaratan ve sürekli yaratmaya devam eden üstün bir Yaratıcı vardır. Bu Yaratıcı sonsuz bir güç ve bilgi sahibidir. O Yaratıcı Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah'tır.
 
Üst Alt