Sefîne (r.a.)

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Re*sû*lul*lah Efendimizin kurduğu Suffe Medresesi’ne devam edenlerin içtimai mevkileri ayrı ayrı olduğu gibi, milliyetleri de farklı idi. Bunlardan birisi de as*len İranlı bir köle olan Sefîne’dir (r.a.).
Bu zat, Arabistan’da köle olarak satışa çıkarılmıştı. Henüz iman etmemişti. Hz. Peygamber’in (a.s.m.) zevcesi Ümmü Seleme validemiz onu satın aldı. Ga*yesi, azat ederek onu Re*sû*lul*lah’ın hizmetine vermekti. Öyle de yaptı. Daha sonra Sefîne iman etti ve Re*sû*lul*lah’a hizmet etmeyi en kutsi bir şeref sayarak hizmetinde bulundu.[1]
Artık Sefîne İranlı bir köle değil, Kâinatın Efendisi Resûl-i Ekrem’in hizmet*kârı idi. Onun yolunda her şeyini feda etmeye hazırdı. Bir yandan Re*sû*lul*lah’ın hizmetini görürken, diğer taraftan Suffe Medresesi’ne devam eden hâlis talebelerindendi. Sahabiler arasında çok sevilirdi. Sahabilerin, “kardeşlerinin nefisle*rini kendi nefsine tercih” manasındaki “isar hasleti,” bütün mükemmelliğiyle onda tecelli etmişti.
Asıl adı “Sefîne” olmadığı hâlde, bu ismi almasının bir sebebi de bu fedakârlı*ğıydı. Asıl ismi hususunda birçok rivayet vardır. Bazılarının göre Umeyr, bazı*larına göre Müflih, bazılarına göre de Ahmed’dir. Ancak onun “gemi” manasına gelen Sefîne ismini alışı çok ibretlidir, latiftir.
Re*sû*lul*lah ile birlikte sefere çıkıldığında, bazı sahabiler yüklerinin fazlalı*ğından şikâyet ederlerdi. Büyük bir fedakârlık örneği sergileyen Hz. Sefîne, on*ların yükünü de omuzuna alırdı. Kendisinin de bizzat ifade ettiği gibi, yükü bir devenin yükünden fazla olurdu. Re*sû*lul*lah Efendimiz (a.s.m.) onun hâlini görünce, “Bu kadar yükü ancak bir ge*mi taşıyabilir; sen bir gemisin.” buyururlar*dı. Re*sû*lul*lah’ın kendisine bu iltifatından son*ra artık ismi “Sefîne” olarak kaldı. Kendisine ismi sorulduğunda eski ismini söylemez, “Re*sû*lul*lah benim ismimi Sefîne koydu. Artık eski ismimi söylemek istemiyorum!”[2]derdi.
Hz. Sefîne’nin başından geçen mühim bir hadise de, Resûl-i Ekrem’den (a.s.m.) emir alarak Yemen Valisi Muâz bin Cebel’e giderken bir aslanla karşılaşması*dır. Sefîne’den bahseden bütün siyer kitapları bu hasideyi kaydetmektedir. Ha*dise aslında Re*sû*lul*lah’ın bir mucizesidir…
Mesele Bediüzzaman Hazretleri’nin “Mektûbât” isimli eserinde, hayvanlar tai*fe*si*nin de Re*sû*lul*lah’ın peygamberliğini tasdik ettiklerine misal olarak şöyle anlatılmaktadır:
“Resûl-i Ekrem (a.s.m.) hizmetkârı Sefîne, Yemen Valisi Muâz bin Cebel’in yanına gitmek için Resûl-i Ekrem’den emir alıp gitmiş. O Sefîne, ona demiş: ‘Ben Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) hizmetkârıyım.’ Arslan ses verip ayrılmış, iliş*memiş. Diğer bir tarikte [rivayette] haber veriyorlar ki: Sefîne döndüğü vakit yolu kaybetmiş, bir arslana rast gelmiş. Arslan ona ilişmemekle beraber, yolu da göstermiş.”[3]
Sefîne bu hadiseyi naklederken, “Anladım ki, beni uğurluyor!” di*yerek, arslanın kendisine nasıl bir yol gösterici, bir kılavuz ve munis bir varlık olduğunu dile getirmektedir.”[4]
Böylece, Re*sû*lul*lah’ın peygamberliğinin hayvanlar âleminde de bilindiği, onun bir mucize olarak aslana bu vazifeyi gösterdiği, Hz. Sefîne vasıtasıyla zu*hur etmiştir. Bu hadisede Re*sû*lul*lah’ın mucizesi açık bir şekilde görülürken, Hz. Sefîne’nin Re*sû*lul*lah’a bağlılığı ve ona imanının büyüklüğü de müşahede edilmektedir. Zira vahşi bir hayvanla karşı karşıya geldiği anda ona Re*sû*lul*lah’ı hatırlatması, onun elçisi olduğunu bildirmesi gerçekten ibretlidir…
20 sene Re*sû*lul*lah’ın hizmetinde bulunan Hz. Sefîne’nin hayatıyla ilgili malumat, kaynaklarda çok az geçmektedir. Ancak bu kadar uzun bir müddet Re*sû*lul*lah’a hizmet etmesi, onun Re*sû*lul*lah’a en yakın sahabilerden olduğunu göstermektedir.
Allah ondan razı olsun!

_____________________________________
[1]Üsdü’l-Gàbe, 2: 324.
[2] el-İsâbe, 2: 58.
[3] Mektûbât, s. 140-141; Şifaü’ş-Şerif, 1: 603-604.
[4] Hilye, 1: 368.


Yazar:
Sahabeler Ansiklopedisi
 
Üst Alt