Allahın Güzel Isimleri, Kısa Açıklamaları

MURATS44

Özel Üye
Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "En güzel isimler Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır" (A'raf, 180). Ebu Hureyre (r.a)'nin rivayet ettiğine göre, Resulüllah (s.a.v) şöyle buyuruyor: Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları ezberlerse Cennete girer. Allah (c.c) tektir ve teki sever. Esmau'l-Hüsna, en güzel isimler demek olup 99 tanedir ve Kur'an-ı Kerim'de bildirilmişlerdir.

Allah (c.c)
Hakiki (gerçek) ve mutlak (kayıtsız, şartsız) olarak «VAR» ve «BİR» olan; eşi, benzeri ve ortağı asla bulunmayan Yüce Rabb'imizin has (özel) ve en büyük ismi şerifidir. «Allah» Lafzı Celali, diğer mübarek isimlerinin delalet ettiği bütün vasıfları, sıfatları ihtiva eder, ve «Vacibu'l-Vucud» olan Yüce Rabb'imizin İsm-i Azam'ı (en büyük adı) olduğu hususunda İslam bilginlerinin ittifakı vardır. «Allah» Lafzı Celali; Kur'an'ı Kerim'de, diğer mübarek isimlerinden çok olarak 2800 defa zikredilmiştir. Sonra 960 defa ile «Rab» İsm'i şerifi gelir. Bundan sonra, en çok zikredilenler sırasıyla «Rahman», «Rahim» ve «Mâlik» İsmi şerifleridir.

er-Rahmân (c.c)
Dünyada; mümin ve kafir ayırt etmeksizin herkese merhamet eden, şefkat gösteren ve acıyan.

er-Rahîm (c.c)
Merhametli, esirgeyen, koruyan, acıyan; Ahiret'de yalnız mümin kullarına keremiyle muamelede bulunan.

el-Melîk (c.c)
Bütün kainatın mutlak ve hakiki sahibi, mutasarrufu. Bütün kainatın, Zâtı'nın dışındaki bütün varlıkların ezeli ve ebedi tek hükümdarı, ancak Allah Teala'dır. Kainatta, ancak O'nun iradesi, hüküm ve tasarrufu geçerlidir. O'nun mülkü yok olmaz.

el-Kuddûs (c.c)
Azamet ve Celaline layık olmayan her türlü noksanlıktan pek uzak ve pek temiz.

es-Selâm (c.c)
Her çeşit arıza ve hadiselerden salim kalan ve etkilenmeyen; kullarını her türlü tehlikelerden selamete çıkaran, bahtiyar kullarına «Selâm» etmek lütuf ve kereminde bulunan. Cenabı Hak (c.c)
, mevcut her çeşit selametin mutlak ve hakiki kaynağıdır.

el-Mü'min (c.c)
Gönüllerinde iman ışığını uyandıran; Kendine sığınanlara emniyet, güvenlik, rahatlık, veren; müminleri azabından ve yaratıklarının hepsini zulümden emin kılan.

el-Müheymin (c.c)
Saltanatı hakkında dilediği gibi tasarruf eden ve her şeyi gözetip koruyan.

el-Azîz (c.c)
Hakiki ve mutlak surette kuvvet ve galebe sahibi, mağlup edilmesi asla mümkün olmayan Galip; hükümlerinde her zaman galip olan.

el-Cebbâr (c.c)
Emir ve fermanına karşı konulamayan, kırılanları tamir eden, eksikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan, her şeyde hükmünü kayıtsız ve şartsız yürüten.

el-Mütekebbir (c.c)
Büyüklükte eşi olmayan, her şeyde ve hadisede büyüklüğünü gösteren.

el-Halîk (c.c)
Ceza vermekte acele etmeyen gerçek ve mutlak hilm sahibi; affı, bağışlaması, hilmi sınırsız. Allah Teala, emrine karşı gelindiğinde anında görür, bilir. Fakat gücü yettiği halde hemen cezalandırmaz, süre verir. Bu süre içinde pişman olup tövbe edenleri af ve mağfiret buyurur. Israr edenleri ise; dilerse af eder, dilerse cezalandırır.

el-Bâri (c.c)
Her şeyi bir asıldan var eden; her şeyi muhtaç olduğu organ, tabiat ve surette en mükemmel ve uygun şekilde yaratan; yokluktan varlığa çıkaran, yarattıklarını birbirlerinden çeşitli şekillerde ayırt eden.

el-Musavvir (c.c)
Varlıklara suret veren, tasvir eden; onları en güzel şekilde tertip edip, en güzel surette şekillendiren.

el-Ğaffar (c.c)
Mağfireti (yarlığaması) pek çok ve kullarının ayıplarını örtücü; iyiyi, güzeli açığa çıkaran; kötüyü, çirkini örten. Günahları ne kadar çok olursa olsun, affedilmesini can-ı gönülden isteyen kulun günahlarını örten, açıklamayan, mağfiret eden.

el-Kahhâr (c.c)
Her şeye, her isteğini yapacak surette gücü ve kudreti yeten; hükümlerinde mutlak ve hakiki Galip ve Hakim. Allah Teala, kuvvet ve kudretiyle her şeyi içinden ve dışından kuşatmıştır. Bundan kurtulmak mümkün değildir. Çünkü O, mutlak Kadir ve Galiptir. Küfür ve isyanla O'na karşı gelip de tövbe etmeyenleri öldürmek ve zelil etmek suretiyle kahredicidir.

el-Vehhâb (c.c)
Sonsuz, çeşit çeşit nimetlerini daima karşılıksız olarak ihsan eden, bağışlayan. Allah Teala, fazlının tükenmez hazinelerinden rahmet ve nimet bağışlar. O, hakiki ve mutlak Cömerttir.

er-Rezzak (c.c)
Rızıkları yaratan ve kullarına bahşeden; rızıkları ve rızıklandırdıklarını yaratan, rızıklandırdıklarına rızıkları ulaştıran ve rızk elde etme sebebini meydana getiren. Rızk; faydalanılması nasib edilen her şeydir.

el-Fettâh (c.c)
Her türlü zorlukları kolaylaştıran, maddi ve manevi bütün kapıları açan, en büyük Hakim.

el-Alîm (c.c)
Bilgisi ezeli ve ebedi olan; olmuş olacak; gizli, aşikar her şeyi en iyi bilen, kendisinden hiç bir şey gizlenmeyen.

el-Kâbıd (c.c)
Dilediğine rızkı daraltan, sıkan. Allah Teala, istediğinden ihsan ettiği şeyi, gönül rahatlığını alıverir. Kiminin ruhunu kabzeder, kiminin de kalbini kabzederek hayra rağbetsiz kılar.

el-Bâsıt (c.c)
Dilediğinde rızkı açan ve genişleten. Allah Teala, kimine çok rızk, kimine uzun ömür verir; kiminin de kalbini açarak hayra rağbetli kılar.

el-Hâfıd (c.c)
Kafir ve facirleri alçaltan, iman etmeyenleri bedbaht eden; varlıktan yokluğa, ilimden cehle, sıhhatten hastalığa döndüren. Allah Teala, dilediğini şan ve şeref sahibi iken rezil ve rüsvan eder.

er-Râfi' (c.c)
İyileri yücelten, yukarı kaldıran; zilletten izzete götüren, bataklıktan çıkaran, dereceleri artıran ve müminleri yükselten. Allah Teala, dilediğine şan ve şeref verir. Gönülleri iman ve irfan ışıklarıyla parlatır.

el-Muiz (c.c)
Dilediğine tevfik verip aziz kılan; izzet veren, şereflendiren, ağırlayan. İzzet, Allah Teala'nın verdiği bir şeref, bir irfandır.

el-Müzil (c.c)
Dilediğini hor ve hakir kılan; emir ve yasaklarına karşı koyanları zelil eden, süründüren.

es-Semî' (c.c)
Gizli, açık her şeyi hakkıyla işiten. Allah Teala, kainatın her zerresinde olan biteni, kalplerimizden geçenleri, dualarımızı, hasılı her şeyi hakkıyla işitir. Ancak, bu işitme bizim anladığımız manada değildir.

el-Basir (c.c)
Bütün mevcudatta gizli-açık her şeyi kemaliyle gören. Allah Teala, kullarının yaptığı her şeyi görür. O'nun görmediğini sanarak günah işleyenler ne bedbahttır!

el-Hakem (c.c)
Hakiki ve mutlak Hakim; hükmeden, hakla batılın, iyi ile kötünün arasını ayıran; dünyada şerhi hükümleri inzalle ve Ahiret'te kullarının arasını faslederek hüküm veren. Allah Teala'nın hükmünü bozacak hiçbir kuvvet yoktur.

el-Adl (c.c)
Mutlak, hakiki, sınırsız, sonsuz adaletli, çok adil. Allah Teala, yarattığı her şeyi kendine mahsus yere koymuştur.

el-Lâtîf (c.c)
Hakiki, mutlak lütuf sahibi; lütuf kerem ve inayeti sınırsız olan, en ince işleri bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına akıl erdiremeyen en ince şeyleri yapan; görünen görünmeyen türlü yollardan ve yerlerden çeşit çeşit faydalar, ihsanlar bahşeden.

el-Habîr (c.c)
Gerek cismani alemde, gerekse ruhani alemde olagelen her hadiseden, hareket eden her zerreden, alınıp verilen her nefesten bütün ayrıntılı haberdar olan.

el-Halîm (c.c)
Ceza vermekte acele etmeyen gerçek ve mutlak hilm sahibi; affı, bağışlaması, hilmi hududsuz. Allah Teala, emrine karşı gelindiginde anında görür, bilir ama, gücü yettiği halde hemen cezalandırmaz, süre verir. Bu sure içinde pişman olup tövbe edenleri af ve mağfiret buyurur. Israr edenleri ise; dilerse af eder, dilerse cezalandırır.

el-Azîm (c.c)
Hakiki ve mutlak büyük; büyükler büyüğü, pek azametli. Allah Teala, o kadar Azimdir ki, akıllar tasavvurdan acizdir.

el-Ğafûr (c.c)
Kullarının günahlarını affeden, mağfireti sonsuz olan.

el-Şekûr (c.c)
Rızası için yapılan işlere, ibadetlere karşılık daha çoğunu veren; dünyada yapılan iyi ameller karşılığında Ahiret'te sonsuz nimetler ihsan eden.

el-Aliyy (c.c)
Mutlak ve hakiki Yüce; Yüceler Yücesi. Allah Teala'nın Yüceliği, bir başkasına nispetle değildir. Bu Yücelik, vacibdir, zaruridir. O'ndan başka bir «YÜCE»nin bulunması mümkün değildir. Her şey; O'nun emrinde ve hükmü altındadır. O, «Zatı Eceli Ala»dır.

el-Kebîr (c.c)
Her hususda pek büyük; Kibriya Sahibi; Büyüklüğünü ancak Kendisi bilen ve büyüklüğü hiç bir mahluk tarafından bilinemeyen ve hiç bir zaman da bilinemeyecek olan mutlak ve hakiki büyük.

el-Hafîz (c.c)
Hakiki ve mutlak koruyucu; her şeyi belli vaktine kadar afat ve belalardan saklayan. Allah Teala, kainatı, bütün yaratılmışları tayin ettiği ömürleri tamamlanıncaya kadar her şeyden korur. Her şeyin hıfzı, O'na racidir.

el-Mukît (c.c)
Bedeni ve ruhi rızıkları yaratan ve mahlukatının rızıklarını onlara veren, ulaştıran; her şeye kuvvet veren.

el-Hasîb (c.c)
Mutlak ve hakiki Kafi; bütün varlıkların ömürleri boyunca yaptıklarını en ince tafsilat ve teferruatıyla bilip, hesabını en iyi şekilde gören. Allah Teala, Kendisine tevekkül edene Kafidir. Kıyamet Günü, yarattıklarını hesaba çekicidir.

el-Celil (c.c)
Celal (büyüklük) ile vasıflanan, Yücelik sahibi; mutlak ve hakiki. Allah Teala'nın büyüklüğü, yüceliği ölçülemez. Yücelik, ancak O'nundur.

el-Kerîm (c.c)
Keremi nihayetsiz derecede bol; kula istemeden ve karşılıksız olarak veren. Kulları hakkında vaadini yerine getirmesi Allah Teala'nın lütuf ve keremidir.

er-Rakîb (c.c)
Bütün varlıkları her an gözeten; bilen, koruyan ve bütün işleri denetleyen.

el-Mucîb (c.c)
Duaları kabul eden; istekleri yerine getiren, sıkıntıları gideren; bunları yalvarmadan bile lütuf ve keremiyle veren. Mutlak ve hakiki Vasi; ilmi, rahmeti, kudreti, af ve mağfireti geniş ve sonsuz olan.

el-Vası' (c.c)
Mutlak ve hakiki Vasi; ilmi, rahmeti, kudreti, af ve mağfireti geniş ve sonsuz olan.

el-Hakîm (c.c)
Mutlak ve hakiki Hakim: hüküm ve hikmet sahibi; her şeyi hikmet üzere yaratıp, yerli yerinde yapan; bütün emirleri, bütün işleri hikmetlerle dolu olan.

el-Vedûd (c.c)
İyi kullarını seven; onları rahmet ve rızasına erdiren; sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya en çok layık olan.

el-Mecîd (c.c)
Şanı yüce ve kadri büyük; Zâtı şerefli, işleri pek güzel, nimetli ve ihsanı hudutsuz olan.

el-Bâıs (c.c)

Peygamberler gönderen, Mahşer Günü mahlukatı diriltip kabirlerinden çıkaran, sebep ve vesile olan.

eş-Şehît (c.c)
Her zamanda ve her mekanda her an hazır olan, mahlukatının hepsini bilen.

el-Hak (c.c)
Varlığı hiç değişmeden duran, Hakkı izhar eden; ezeli ve ebedi olarak «Var» olan. Allah Teala'nın Zâtı yokluğu kabul etmediği gibi, her hangi bir değişikliği de kabul etmez. Hakikaten «Var» olan ve hiç değişmeyerek hakikaten «SABİT» olan ancak O'dur. O'nun Zâtı'ndan başka her şeyi O yaratmıştır ve yaratılan her şey fanidir, yok olmaya mahkumdur.

el-Vekîl (c.c)
Mutlak ve hakiki vekil; kullarının işlerini düzelten; işlerini usulüyle Kendisine bırakanların işlerini düzeltip, onların yapabileceğinden daha iyi yapıp, temin eden.

el-Kavî (c.c)
Tam ve kamil kudret sahibi; pek güçlü, kayıtsız-şartsız her şeye Kadir.

el-Metin (c.c)
Çok sağlam; kuvvet ve kudreti Metin. Allah Teala'nın kudreti her şeye yeter; dilediği şeyden kimse O'nu alıkoyamaz.

el-Veliy (c.c)
Dost ve yardım edici; müminlere dost, yardım edici; müminleri seven ve işlerini neticelendiren.

el-Hamîd (c.c)
Övülmüş ve her senaya layık olan; ancak kendisine hamd ve sena olunan, bütün varlıkların diliyle övülen yegane Zat. Yaratılan her şey Cenabı Hak Celle Celalühü'yu tespih ve takdis eder. Çünkü O, yegane «eliyy-i nimet»dir.

el-Muhsî (c.c)
İlmiyle her şeyin sayısını bilen; her şeyi sayıcı ve sayılarını bilici olan.

el-Mübdî (c.c)
Mahlukatı maddesiz ve örneksiz olarak yoktan var eden. Ezelde; zaman ve mekan dahi yok iken Allah Teala vardı. Sonra, Varlığını ve Kemalini duyurmak, mahlukatına sonsuz rahmet ve lütufunu vermek; hikmetiyle kainatı yaratmayı diledi; istediği nizam ve şekilde yarattı. Yarattıklarının her birinin yaşamasını ve üremelerini bir takım sebeplere, vesilelere, kanunlara bağladı. Böylelikle, meydana geliş O'ndan olduğu gibi, dönüş de ancak O'na olacaktır.

el-Muîd (c.c)
Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan; ölümden sonra tekrar dirilten. Allah Teala, zamanı gelince yaratıklarının çürümüş olan bedenleri en ince teferruatına kadar yeni baştan yaratacak ve her bedenin ruhunu kendisine iade edecektir.

el-Muhyî (c.c)
Mahluklarını yoktan var edip hayat veren; dirilten, can veren, sağlık veren ve hayat ihsan eden.

el-Mumît (c.c)
Her canlının ölümünü yaratan; öldüren, yok eden, mahveden, dilediği her varlıkta ölümü meydana getiren. Canlılar için ölümün her an gelivermesi mümkündür. Allah Teala, her kulu için dünyaya geliş ve dönüş zamanını tayin etmiştir. Fani hayat, doğumla başlar, ölümle sona erer. Baki hayat ise, ölümle başlayıp sonsuza kadar devam eder.

el-Hay (c.c)
Mutlak ve Kamil Hay; ezeli ve ebedi bir hayat ile diri olan; her şeye hayat ve can veren; her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten.

el-Kayyûm (c.c)
Zâtıyla kaim, daima duran, gökleri, yeri ve her şeyi tutan; her şeye mukadder olan vaktine kadar durmak için sebeplerini ihsan eden.

el-Vâcid (c.c)
Mutlak ve hakiki gani olan, istediği her şeyi bulan; Kendisine darlık, fakirlik ve acizlik arız olmayan; Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiçbirinden mahrum olmayan; istediğini istediği zaman bulan.

el-Mâcid (c.c)
Azamet ve şerefle vasıflandırılmıştır; kadir ve şanı büyük, kerem ve cömertliği sonsuz olan.

el-Vâhid (c.c)

Tek, Zâtı'nda, sıfatlarında, işlerinde, mübarek isimlerinde, hükümlerinde asla ortağı, benzeri ve dengi bulunmayan.

es-Samed (c.c)
Zeval bulmayan ve Baki olan, herkesin muhtaç olduğu yegane Merci; hacetlerin, isteklerin, muratların verilmesi, ızdırapların giderilmesi için müracaat edilen TEK MERCİ.

el-Kâdir (c.c)
Her istediğini, istediği gibi, sonsuz bir güç ve kudretle yapan; dilerse yapan, dilemezse yapmayan. Allah Teala, dilediği her şeyi yapmaya kadirdir. Zâtı'nda yaratmak ve tekvin kuvveti vardır.

el-Muktedir (c.c)
Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden; her mevcudu kuvvet ve kudreti altında tutan.

el-Mukaddim (c.c)
İstediğini ileri geçiren, öne alan. Allah Teala, hem yaklaştırır, hem de uzaklaştırır. insanları gerek din bakımından, gerekse dünya hayatları bakımından derecelendirmiş, bazılarını diğerlerinden üstün kılmıştır.

el-Muahhir (c.c)
İstediğini geri bırakan, geciktiren. Allah Teala, kullarının yapmak istediklerini, dilerse geciktirir. Hiç şüphesiz ki, bunda da ilahi bir hikmet vardır.

el-Evvel (c.c)
Her şey üzerine kadim olan; ilk, evveli olmayan Evvel, her varlığın Halimi ve Evveli.

el-Âhir (c.c)
Her şey yok olduktan sonra Baki olan, varlığı ezeli ve ebedi olan; sonu olmayan son.

ez-Zâhir (c.c)
Alametleriyle vücudu aşikar olan; her yerde, her zaman tasarruflarıyla, kudretiyle, kibriyasıyla tecelli eden, görünen. Allah Teala'nın varlığı aşikardır. Alemlerde gördüklerimiz, içimizde hissettiklerimiz; hasılı her şey O'nun Varlığına, Birliğine ve Kemal sıfatlarına şahittir.

el-Bâtın (c.c)
Yarattıklarının nazarından gizli olan; gizli, görünmeyen. Allah Teala'nın «VAR» olduğu; her şeyden daha zahir ve apaçık bellidir. Bu hususta birçok deliller vardır. Mesela; bu alemin meydana gelmesi, mümkünattan olması; bu alemin bir bedialar topluluğu olması, hikmetler, gayeler manzumesi halinde görünmesi, bu alemin Kadim, ezeli, Ebedi, Alim, Hakim bir Halik'i Zi'şan'ın varlığına şahittir, parlak bir delildir. Bütün bu hususları güzelce düşünen bir insan, derhal bir Halik'i Zi'şan'ın Varlığına intikal eder ve O'nun Kadim, Ezeli, Ebedi mevcudiyetini tasdik ederek iman şerefine nail olur.

el-Vâli (c.c)
Kainatı; her şeyi, mülkünü ve her an olup biten hadiseleri tek başına tedbir ve idare eden.

el-Müteâlî (c.c)
Noksanlıklardan yüce ve münezzeh; yaratılmışların, O'nun hakkında akıl ve idraklerinin mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek üstün, Yüceler Yücesi.

el-Berr (c.c)
İyilik ve ihsanı sınırsız olan; yarattıklarına muhtaç oldukları nimetleri ihsan eden. Allah Teala, kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk istemez. Başkalarına zorluk çıkaranları da sevmez. Yapılan kötülüklerin bir çoğunu bağışlar; yapılan bir iyiliğe karşıda on mükafat verir.

et-Tevvâb (c.c)
Tövbeleri kabul buyurup, günahları affeden, kullarına, tekrar tekrar tövbe etmeleri için sebepler hazırlayan.

el-Müntekim (c.c)
Suçluları, adaleti ile hak ettikleri cezaya çarptıran; Kendisine isyan edenleri, asileri, canileri, azgınları şiddetle cezalandıran. Allah Teala'nın cezası çok elemli ve pek şiddetlidir. Ancak, cezalandırmadan önce suçluya kendisini düzeltmesi için bir süre tanır, sonra cezalandırır.

el-Afûv (c.c)
Çok affedici, çok acıyan, çok şefkatli, merhameti çok olan. Allah Teala, günahları imha eder, masiyetleri cezalandırmaktan vazgeçebilir.

er-Raûf (c.c)
Pek esirgeyen, çok merhamet eden; merhamet, rahmet ve şefkatini esirgeyen. Allah Teala, kullarına muhtaç oldukları her şeyi vermiştir. Kainata bak! O, yarattığı hiçbir şeyi merhametinden mahrum bırakmamıştır.

Mâlikü'l-Mülk (c.c)
Mülkün mutlak, hakiki, ebedi ve ezeli sahibi; kullarının ve onların malik olduklarının Malik'i, mülkünde dilediği gibi hükmünü tenfiz eden. Allah Teala, hem mülkün sahibi, hem de hükümdarıdır. O'na bir ortak veya denk yoktur. Kulu da, kulunun elindeki de O'nun mülküdür. Lütuf ve ihsan ettikleri birer ariyettir.

Zü'l-Celâl-i ve'l-İkrâm (c.c)
Hem yücelik, hem de fazl, şeref ve kerem sahibi, Celal ve Kemal'i mutlak ve hakiki olan. Her nimet Allah Teala'dan gelir; nimeti yaratan da, sevk eden de, dağıtan da ancak O'dur.

el-Muksıt (c.c)
Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan; mazlumlara insaf eden; adil, yaratıklarından hiç birine haksızlık, eza, cefa, eziyet, zulüm etmeyen. Allah Teala, zalimden, mazlumun hakkını alır. Bunu yaparken de; hem zalimi, hem mazlumu memnun eder. Çünkü O, en üstün adalet ve çok merhamet sahibidir.

el-Câmi' (c.c)
İstediğini; istediği zaman istediği yerde toplayan; insanlara Kıyamet Günü hesap için toplayan; birbirine benzeyen, benzemeyen veya birbirlerinin zıddı olan varlıkları bir araya toplayan.

el-Ğaniyy (c.c)
Zâtı ve sıfatı ile her şeyden müstağni, zenginliğinin hududu ve ölçüsü yok, hiçbir şeye muhtaç olmayan. Allah Teala'nın kulunu ibadetle mükellef tutması, Zâtı'nın ihtiyacından değildir. Sırf kullarının maddi-manevi ihtiyaçları içindir. Allah Teala, abes ve faydasız şeyler yaratmaktan münezzehtir

el-Muğnî (c.c)
Kullarından dilediğini keremiyle zengin kılan; istediğini, istediği anda, istediği kadar zengin eden. Allah Teala, her kuluna belli bir rızk takdir etmiştir. Kul, ezelde mukadder olan rızkı ne ise ona nail olur. Ancak, takdir edilen bu rızka sahip olmak için çalışmak şarttır. Fakat, sonunda yine Mukadder olan rızka razı olmak gerekir.

el-Mâni' (c.c)
Bir şeyin olmasına mani olan; koruyucu sebepleri yaratmak suretiyle helak ve noksanlık sebeplerini önleyen, def eden. Kulun istedikleri bir takım sebeplere, sebepler de Allah Teala'nın emir ve fermanına bağlıdır. Allah Teala dilerse, istekleri verir; vermezse mutlaka bir ilahi hikmeti vardır.

ed-Dârr (c.c)
Elem ve zarar verici şeyleri yaratan; dilediğine felaket, keder ve şiddet veren

el-Nâfi' (c.c)
Faydalı şeyleri yaratan; hayır ve menfaat verici şeyler yaratan, dilediğine menfaat veren.

en-Nûr (c.c)
Bütün alemleri nuru ile nurlandıran; göklerde ve yerde Hakkı neşreden, bütün varlıklara akıl, izan, idrak veren; istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran.

el-Hâdî (c.c)
Hidayeti yaratan ve dilediği kulunu Tevhide, hayırlı-kârlı yollara yönelten; her şeye yön veren. Allah Teala, gönüllere imanı sevdiren sebepleri de, küfür yolunu tutturan sebepleri de yaratır. O'ndan başka hidayet ve bahtiyarlığa eriştirecek yahut sapıklık ve hüsrana düşürecek hakiki bir Zâtı ilahi yoktur.

el-Bedî' (c.c)
Yarattıklarını örneksiz ve maddesiz icat edip yaratan; hayret verici âlemleri yoktan var eden; Zâtı'nda, sıfatlarında, fiillerinde asla benzeri bulunmayan

el-Bâkî (c.c)
Vücudu daim olan, fani olmayan; Varlığının başlangıcı olmadığı gibi sonu da olmayan; bizatihi zaruri (vacib) olan mevcut.

el-Vâris (c.c)
Mevcut olan her şeyin netice itibariyle mutlak sahibi ve hakiki maliki.

er-Reşîd (c.c)
Kullarını irşat eden, doğru yolu gösteren; bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp, dosdoğru bir nizam ve hikmet üzere akıbetine ulaştıran.

es-Sabûr (c.c)
Çok sabırlı; şirk ve isyan yolunu seçenleri anında cezalandırmaya kadir iken acele etmeyip tehir eden ve vakti gelince bir lahza dahi geri bırakmadan cezalandıran.a
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

MURATS44

Özel Üye
Sizi kim yarattı? Size bu bedeni, gözlerinizin rengini, saçlarınızın rengini kim verdi? Boyunuzun uzunluğunu, saçlarınızın rengini kim belirledi? Sizinle birlikte diğer insanları, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında yaşayan tüm canlıları kim yarattı? Uzayın derinliklerindeki gezegenlerin, Güneş'in ve yıldızların düzenini kim belirledi?
Siz bütün bu sorulara tek bir cevapla karşılık verirsiniz: "Allah". Sizin gibi diğer insanlara da bu sorular sorulduğunda, onlar da "Allah" diye cevap verirler. Nitekim Allah Kuran'da insanların kendi ağızlarıyla bu gerçeği ikrar edeceklerini şöyle bildirmiştir:
Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş'i ve Ay'ı kim emre amade kıldı?" diye soracak olursan, şüphesiz: "Allah" diyecekler... Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar? (Ankebut Suresi, 61)
Peki sizi ve kainatı en ince ayrıntısına kadar planlayan Yaratıcımızı ne kadar tanıyorsunuz? Sizi her an gördüğünü, işittiğini, yaptığınız herşeyden her an haberdar olduğunu biliyor musunuz? Size göre Allah nerede? Sizi yarattıktan sonra kendi halinize mi bırakıyor? Yoksa nasıl yaşamanız gerektiğini mi bildiriyor? Allah'ı görebilir misiniz? Onunla konuşabilen bir insan var mı? İnsanlardan başka hangi varlıkları yarattı? O, ölümden sonra nasıl bir hayat vaat ediyor?
Kuşkusuz bunlar gibi daha pek çok soru sorulabilir ve siz de kendinize göre bu soruların hepsini cevaplarsınız. Bu cevaplar ya ailenizden, ya akrabalarınızdan ya çevrenizden ya da okuduğunuz kitaplardan öğrendikleriniz olacaktır. Ya da yıllar önce din dersinde okuduklarınızdan aklınızda kalanlar... Peki verdiğiniz cevapların gerçekten doğru olup olmadığını hiç düşünmüş müydünüz?
Kuşkusuz herkes Allah hakkında çok değişik fikirler öne sürebilir. Bir felsefeci Allah'ı anlatırken öncelikle aldığı eğitimi ön plana çıkarır, etkilendiği filozofların fikirlerini kullanarak bir tanımlama yapar. Allah hakkında hiçbir bilgisi olmayan bir ev kadını komşusundan duyduğu bilgilere inanır. Allah'la ilgili kitap yazan bir yazar ise belki de hiç din eğitimi almamıştır, hatta Allah'ın indirdiği ayetlerin tek bir tanesinden bile habersizdir. Fakat bu yazarın kitabını okuyan herkes, sanki onun fikirleri tartışmasız doğruymuş gibi kabullenir, tüm yazılanları uygular ve çevresindeki herkese kendinden çok emin olarak okuduklarını anlatır. Ve çoğu insan, o güne kadar çevresinden duyduklarının ve öğrendiklerinin yanlış veya eksik olabileceğine ihtimal vermez.
Fakat unutulmamalıdır ki, insan yanılabilen, cahillik edebilen bir varlıktır. Şu halde bize, Allah'ı en doğru tanıtacak kaynak, yalnızca O'nun bizlere indirdiği hak kitap Kuran'dır. Allah Kuran'da insanların öğrenmesi gereken şeyleri açıklamıştır. Yukarıdaki soruların Kuran'daki cevaplarına bakacak olursak, öncelikle Allah'ın yalnız göklerde değil her yerde olduğunu görürüz. Allah bütün insanlara olduğu gibi size de şah damarınızdan daha yakındır. Sizin her yaptığınıza şahittir, herşeyi görür. Söylediğiniz tüm kelimeleri işitir. İçinizden ettiğiniz tüm duaları bilir. Her an sizin yanınızdadır. Üstelik Allah dilediği kuluyla konuşur. Örneğin Kuran'da, Hz. Musa ile konuşarak onu diğer insanlardan üstün kıldığı bildirilmiştir. Allah insanları olduğu gibi melekleri ve cinleri de yaratmıştır. Ve Allah dünya hayatından sonra sonsuza kadar sürecek bir cennet ve cehennem hayatı yaratmıştır. İnsanlara ölümlerinden sonra cennete gidebilmeleri için nasıl yaşamaları gerektiğini de Kuran'la bildirmiştir. Bütün bunlar yukarıda sorduğumuz soruların çok kısa yanıtlarıdır ve bu yanıtların hepsi Kuran'da yer almaktadır.
Şu an elinizde tuttuğunuz bu kitap da size şah damarınızdan daha yakın olan Allah'ı, Kuran'da bildirdiği şekilde tanıtmak için yazılmıştır. Bu kitabın amacı, kafanızdaki puslu, silik, yanlış bilgilerin yerine Kuran-ı Kerim'deki gerçek Allah inancını koymak, böylelikle yüce Allah'ı daha iyi tanımanızı, O'na daha yakın olmanızı sağlamaktır. Allah, 1400 yıl önce indirdiği Kuran ayetleriyle insanlara Kendisi'ni tanıtmış, Kendisi'ne ait isimleri bildirmiştir. Kuran'da verilen çeşitli örnekler ve anlatımlar O'nun sonsuz aklını, ilmini, sanatını gözler önüne serer. Allah Kuran ile Kendisi'ni kullarına tanıtır.
Bu kitapta yer alan her ismin altında kullanılan ayetler, açıklanan ismin geçtiği ayetlerdir. Bu ayetlerin Arapçasına bakıldığında, Allah'ın bu isimlerinin ayetlerin içinde geçtiği görülecektir. Ayrıca her ismin altında, belki de bugüne kadar üzerinde düşünülmeyen detayları hatırlatacak kısa tefekkürler bulunmaktadır. Elbette bu tefekkürler göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'ı tanıtmak için yeterli değildir. Zira tüm kainatı, tüm canlıları, insanları ve maddeyi yaratan ve en güzel isimlerin sahibi olan Allah'ın tek bir ismini açıklamak için dahi ciltler dolusu tefekkür yazılabilir. Fakat böyle bir imkan olmadığı için bu kitapta kısa örnekler, insanı düşünmeye sevk edecek izahlar kullanılarak, okuyucunun tefekkür ufku açılmaya çalışılmıştır.
Bu sayfalarla ilgili gözden kaçırılmaması gereken bir nokta daha vardır: Burada yalnızca Kuran'da geçen bilgileri aktarmaktadır. Çünkü bizim, Allah'ın isimleri hakkında O'nun bize Kuran'da öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Bizim bilgimiz dışında kalanlar ise herşeyde olduğu gibi Rabbimiz'in katında saklıdır:

Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." (Bakara Suresi, 32)
 

MURATS44

Özel Üye
ADL
ADİL OLAN - ADALETİ EMREDEN

Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)

Allah adalet yapanların en hayırlısıdır. O'nun düzeni tüm kainatı kuşatmıştır. O, adaletini dünyada ve ahirette kullarına gösterecektir. Herşeyi hakkıyla gören, herşeyin içini dışını bilen, herşeyden haberdar olan Allah'ın tüm işleri hikmetli ve adaletlidir.

İnsanların yaşamları boyunca işledikleri tüm fiiller muhakkak Allah'ın adaletine göre değerlendirilecektir. Zulüm yapanların zulümlerinin elbette karşılıksız kalmayacağını, iyi tek bir sözün bile mükafatının verileceğini, Allah Kuran'da bize haber vermektedir. Tüm bunların adilce değerlendirileceği yer ahirettir; Allah'ın sonsuz adaletinin tecelli edeceği yer...

Dünya hayatında inkarcıların peygamberlere ve müminlere çıkardıkları zorluklar, attıkları iftiralar, işledikleri günahlar elbette karşılıksız kalmayacaktır. Müminlerin cennetteki derecelerini yükselten tüm bu zorluklar, inkarcıların da cehennemin en alt tabakalarında bulunmalarına vesile olacaktır. Allah hesap gününde son derece duyarlı terazilerle hiç kimseyi haksızlığa uğratmayacak, dünyada onlara verdiği sürenin sonunda sonsuz adaletine uygun olarak hesabını çok seri olarak görecektir. Şüphesiz Allah herşeyi bilen ve vaadine en sadık olandır. İnsanlar dünyada yaptıklarının karşılığını ahirette muhakkak göreceklerdir. Böylece inkarcılar, içinde yaşadıkları inkarın, en acı şekilde karşılığını bulacak, Allah'a imanlarında ve bağlılıklarında kararlı olanlar ise yaptıklarının karşılığını en güzeliyle muhakkak Allah'tan alacaklardır. Ayette şöyle buyrulur:

Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir. (Fetih Suresi, 10)

Ancak burada üzerinde önemle düşünülmesi gereken bir nokta vardır. Allah'ın adaletini düşünürken kesinlikle bir insanın adalet anlayışıyla kıyaslama yapılmamalıdır. Çünkü inkar eden bir insan isteklerine ve zaaflarına uyabilir, adaleti gözetirken duygusallığa kapılabilir, bir konu hakkında yanlış hükümler verebilir ve yapılanları unutabilir. En önemlisi de karşısındakinin içinden geçirdiklerini bilmesi mümkün değildir. Allah ise asla yanılmaz ve asla unutmaz. Her insan için onun her hareketini gözetleyen ve kaydeden melekler tayin etmiştir. Bu melekler insanların hem içinden geçeni, hem de tüm eylemlerini yazarlar. Sonuç olarak Allah insanın ruhuna tamamıyla hakimdir. En adaletli hüküm verecek olan da Rabbimiz'dir. İsra Suresi'nin 71. ayetinde, Allah'ın sonsuz adalet sahibi olduğu şöyle haber verilmektedir:

Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir 'hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar. (İsra Suresi, 71)

Yapılan tüm kötülüklerin, inananların aleyhine kurulan örgütlenmelerin, hazırlanan tuzakların karşılığı en küçük ayrıntısına kadar ahirette verilecektir. Allah inkarcılara, dünya hayatında aslında yalnızca onların kötülüklerini artırmaya neden olacak mal, mülk, zenginlik ve bunun gibi birçok imkan verebilir. Allah ayetlerinde bunlara aldanılmaması gerektiğini bildirmiştir. Çünkü kısacık dünya hayatının karının, ahirettekinin yanında hiçbir anlam ve öneme sahip olmadığı şüphe götürmez bir gerçektir. Hele sonsuz bir cehennem inkarcılara gittikçe yaklaşıyorken...

Asıl yurt olan ahirette her nefis yaptıklarını karşısında hazır bulacaktır. Allah sonsuz adaletinin tecellisini kullarına, cennetinde ve cehenneminde sonsuza kadar gösterecektir. Allah en sonunda Kendisi'ne inananlarla inanmayanların arasını hak ile ayıracaktır.

Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. (Mümtehine Suresi, 8)

Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 58)

Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever. (Maide Suresi, 42)

De ki: "Rabbimiz (kıyamet günü) bizi birarada toplayacak, sonra da hak ile aramızı ayıracaktır. O, (gerçek hükmünü vererek hak ile batılın arasını) açandır, (herşeyi hakkıyla) bilendir." (Sebe Suresi, 26)
 

MURATS44

Özel Üye
AFÜVV
AFFI ÇOK OLAN

Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir. (Nisa Suresi, 149)

İnsan, yapısı gereği hata yapmaya çok müsait bir varlıktır. Her an, pek çok konuda eksik düşünebilir, yanlış bir karar verebilir, hatalı bir tavır sergileyebilir. Ancak insanı yaratan ve ondaki bu eksiklikleri bilen Allah, yapılan hataları da affedicidir. Allah'ın 'affediciliği' olmasa hiçbir insanın cennete girmesi mümkün olmazdı. Nitekim bu gerçeğe Kuran'da açıkça dikkat çekilmiştir:

Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. (Nahl Suresi, 61)

Fakat unutmamak gerekir ki, Allah'ın affediciliği samimi kulları için geçerlidir. O, Kendisi'ne içten yönelip dönen insanların günahlarını affeder. Önemli olan kişinin samimi olup, kesin bir kararlılıkla tevbe etmesidir. Yoksa tevbe edip tekrar tekrar eski hatalarına geri dönenlerin ve yaptıklarından gerçek bir pişmanlık duymayanların tevbesini kabul etmeyeceğini Allah bir ayette şöyle bildirmiştir:

Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. (Nisa Suresi, 17)
 

MURATS44

Özel Üye
AHİR
HERŞEYİN YOKOLUŞUNDAN SONRA DA VAR OLAN

O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, herşeyi bilendir. (Hadid Suresi, 3)

Allah kainatı yokluktan yaratmıştır ve onu en sonunda yine eski durumuna çevirecek, yok edecektir. Yok olmayacak hiçbir eşya, ölümsüz olan hiçbir canlı mevcut değildir. Dünyadaki tüm canlılar doğar ve ölürler, herşeyin bir ömrü, sayılı günü vardır. Oysa Kuran'da bildirildiği gibi Allah evveldir, ahirdir yani başlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. Herşey yok olduktan sonra baki kalacak olan da O'dur.

Ömrü ve zamanı yaratan Allah maddeye ait tüm bu özelliklerden uzaktır. O, öncesi ve sonrası olmayandır. Sonsuzluğun sahibi, zamanın ve mekanın üstünde olan Allah'tır. Sonuçta kainat tekrar başlangıç noktasına dönecek, canlı cansız hiçbir şey kalmayacaktır. Yalnız Allah'ın varlığı baki kalacaktır. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirir:

(Yer) Üzerindeki herşey yok olucudur;
Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (Kendisi) baki kalacaktır. (Rahman Suresi, 26-27)
 

MURATS44

Özel Üye
AHKAM-ÜL HAKİMİN
HÜKÜM VERENLERİN HAKİMİ


Allah hükmedenlerin hakimi değil midir? (Tin Suresi, 8)

Her işin hükmünü veren, sonuçlandıran Allah'tır. Tüm olaylar O'nun emriyle, dilemesiyle oluşur ve gelişir. Allah'ın verdiği hükümlerde mutlaka birçok hikmet gizlidir. Fakat insanların çoğu, kendi kısıtlı akılları ile değerlendirme yapar ve dolayısıyla Allah'ın hükümlerini tam olarak kavrayamazlar. Oysa Allah sonsuz aklın sahibidir. Üstelik zaman ve mekandan da münezzehtir; bu kavramları yaratan ve insanların zamana ve mekana tabi olarak yaşamasını uygun görendir. İnsan hiçbir zaman bir gün sonra, hatta bir saat sonra neler yaşayacağını bilemez. O ise bir işe hükmettiği zaman bir gün sonra, yıllar sonra ve hatta kıyamete kadar o işin neyle sonuçlanacağına da hakimdir. Dolayısıyla verdiği hüküm her zaman en doğru, en iyi ve en hikmetli olandır.

Fakat iman etmeyenler bu gerçeğin farkına varamazlar. Çevrelerinde oluşan her olayın belirli sebeplere bağlı olarak, tesadüfen oluştuğunu düşünürler. Allah'ın hükmettiği olaylardaki hikmetleri değerlendiremezler. Meydana gelen her olayın Allah'ın kontrolünde olduğunu fark edemezler. Müminler ise Allah'ın verdiği hükümlerin hikmetlerini kavramaya çalışır ve O'nun daima en iyi ve en hayırlı hüküm veren olduğunu bilirler. Kuran'da şöyle buyrulmaktadır:

Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır. (Yunus Suresi, 109)

Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin." (Hud Suresi, 45)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

MURATS44

Özel Üye
ALİM
HERŞEYİ ÇOK İYİ BİLEN

Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir. (Bakara Suresi, 115)

İnsanlar düşünebilecek bir şuura sahip oldukları andan itibaren bir şeyler öğrenmeye başlarlar. Belli bir yaşa ulaştıktan sonra da öğrenim görmeye ve bu şekilde sayısız bilgiler edinmeye devam ederler. Hatta bazı insanlar belirli bir veya birkaç konu üzerinde uzmanlaşırlar. Örneğin bir fizik mühendisi, fizik kurallarının tamamını öğrenebilir veya felsefe üzerine öğrenim görmüş bir insan, felsefi konulara tam olarak hakim olabilir. Yine yakın tarih üzerinde uzmanlaşmış bir araştırmacı, yakın tarih ile ilgili çok isabetli yorumlar yapabilir. Çünkü bu konu ile ilgili öğrenilebilecek herşeyi biliyordur.

Yukarıda saydıklarımız, 'bilmek' fiilinin insanlar için geçerli olan kısmıdır elbette. Ancak 'bilmek' fiilinin, insanların asla tasavvur edemeyeceği, güç yetiremeyeceği bir boyutu vardır: Allah'ın bilmesi...

Allah göklerin, yerin, bu ikisi arasında olan tüm canlıların, kainatta işleyen tüm kanunların, her an meydana gelen tüm olayların bilgisine sahiptir. Çünkü tümünün Yaratıcısı O'dur. Üstelik Allah'ın 'bilmesi' sınırsızdır; Allah aynı anda dünya üzerinde doğan ve ölen insanların kimliklerini, yeryüzündeki her bir ağaçtan düşen yaprakların sayısını, evrendeki milyarlarca galaksi içindeki milyarlarca yıldızın her birinin özelliklerini ve burada sayfalarca saysak da asla bitiremeyeceğimiz herşeyi bilir. O, yeryüzünde, aynı anda uzayda meydana gelen her olayı, dünya üzerindeki milyarlarca insanın, hayvanın, bitkinin hücrelerinde kodlu olan şifreleri de bilir.

İnsanın unutmaması gereken çok önemli bir sır vardır: Allah yukarıda sayılan tüm detayların yanında insanın içini, aklından geçenleri, gizli veya açık işlediği tüm fiilleri de bilir. İnsan, içinde yaşadığı duyguların, düşüncelerin, sıkıntıların yalnızca kendi bilgisi dahilinde olduğunu zanneder; ama bu büyük bir yanılgıdır. Kainatın her noktasına tam olarak hakim olan Allah, insanın içine ve dışına da hakimdir. Nitekim Allah'ın bu sonsuz bilgisi pek çok ayetle bildirilmiştir:

Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Al-i İmran Suresi, 92)

Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. (Nur Suresi, 41)

Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir. (Yasin Suresi, 38)

Haberiniz olsun; gerçekten onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büker (Hak'tan kaçınıp yan çizer)ler. (Yine) Haberiniz olsun; onlar, örtülerine büründükleri zaman, O, gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Hud Suresi, 5)

Oysa onlar, önceden ellerinin takdim ettiklerinden dolayı onu (ölümü) hiçbir zaman kesin olarak dilemeyeceklerdir. Allah, zalimleri bilendir. (Bakara Suresi, 95)

Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın, ama Allah attı. Mü'minleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı.) Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir. (Enfal Suresi, 17)
 

MURATS44

Özel Üye
ALİYY
ÇOK YÜCE OLAN

Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Şura Suresi, 51)

Allah Kuran'da Kendisi'ni bizlere tanıtmıştır: Tüm alemleri yaratan, kainatın tek hakimi olan Allah Yücedir. Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların yegane sahibi O'dur. O'ndan başka ilah yoktur, Allah insanların şirk koştuklarından çok Yücedir. Tüm mülk Allah'a aittir; O, herşeye güç yetirendir. O, Yüce makamların da sahibidir. Allah alemlerden müstağnidir.

Kuşkusuz 'en güzel isimler' Allah'a ait olduğu için O'nu eksiksiz olarak tarif etmek bir insan için mümkün değildir. Allah'ı ancak Kendisi'nin bize bildirdiği kadarıyla tanıyabilir, Yüceliğini ancak Kuran ayetleriyle takdir edebiliriz. Allah, bir ayetinde Kendi Yüceliğini şöyle tarif etmiştir:

Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
 

MURATS44

Özel Üye
ASİM
KORUYAN

(Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." ... (Hud Suresi, 43)

İnsan acizliği sebebiyle her an, her türlü zorlukla karşılaşabilir. Örneğin, dünya her an doğal afetlerin oluşabildiği bir yerdir. Depremler, seller, kasırgalar, yanardağ patlamaları sık sık karşılaşılan olaylardır. Veya aynı şekilde kişiyi manen sıkıntıya düşürebilen de pek çok olay vardır. Ve bu olaylar karşısında unutulmaması gereken bir gerçek vardır: İnsan ne kadar uğraşırsa uğraşsın, ne kadar acizliğinden kurtulmaya çalışırsa çalışsın, Allah'ın dilemesi dışında başına gelecek herhangi bir şeyden korunamaz. İnsan için tek koruyucu Rahman olan Allah'tır. Kuran'da bu durum şöyle bildirilmiştir:

De ki: "Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: -Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz. " De ki: "Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız." (Enam Suresi, 63-64)

İnsanlar tek başlarına kaldıklarında, ellerindeki maddi imkanların, yakınlarının onlara hiçbir şeyle yardıma güç yetiremeyeceğini anladıkları anlarda ya da sağlıklarını yitirdiklerinde Allah'ı zikreder, O'ndan yardım dilerler. Ancak O, kendilerini kurtarınca yine nankörlük edip başlarına gelenleri unuturlar. Dünyada Allah'tan başka koruyucu bulamayacağını anlamayan, O'nun her türlü yardımına rağmen nankörlükte ayak direten bu kişiler, ahirette sonsuz bir azapla karşılaşarak gerçeği göreceklerdir.
Bu kişilerin durumu ayette şöyle haber verilmektedir:

... Çekimser davrananlar ve büyüklenenler, onları acıklı bir azapla azaplandıracaktır ve kendileri için Allah'tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır. (Nisa Suresi, 173)
 

MURATS44

Özel Üye
AZİM
PEK AZAMETLİ , BÜYÜK OLAN

Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, Yücedir, büyüktür. (Şura Suresi, 4)

Allah'ın büyüklüğü ve azameti kuşkusuz bir insanın kavrama sınırının çok üstündedir. Fakat insan yine de kendi aklının sınırları dahilinde Allah'ın ne kadar güçlü ve kudretli olduğunu görebilir, anlayabilir. Zira tüm kainat Allah'ın büyüklüğünü gösteren sayısız örnekle doludur. İnsanın yalnızca içinde yaşadığı dünyayı biraz incelemesi dahi, herşeyi yaratan Allah'ın azametini hissettirecektir.

Tonlarca ağırlıkta bulutları taşıyan gökyüzü, binlerce metre yükseğe uzanan dağlar, içlerinde milyonlarca çeşit canlının bulunduğu denizler, çakan şimşek ve onun ardından gelen gök gürültüsü ve Allah'a boyun eğmiş milyarlarca canlı... Bunlar ve burada sayılamayan sayısız detay Allah'ın büyüklüğünün açık delillerindendir.

Bir de dünyanın biraz dışına çıkıp düşünelim. Şöyle bir örnek, kainatı yaratan sonsuz azamet sahibi Rabbimiz'i biraz daha derin kavramamıza yardımcı olacaktır:

Evren adını verdiğimiz sınırsız bir mekan içinde yaşıyoruz. Bugün bilim adamlarının ulaşabildikleri bilgi seviyesine göre bu evren, içinde milyarlarca galaksiyi barındırıyor. Peki bu galaksilerin içinde neler var? Yine bilimin bize bildirdiği, her galaksi içinde milyarlarca yıldız bulunduğu. Biz de içinde milyarlarca yıldız içeren milyarlarca galaksiden birinin içinde, Dünya ismi verilen ve saatte 1670 km. hızla hiç durmadan dönen bir gezegen üzerinde yaşıyoruz. Ve kuşkusuz bu rakamlarla düşünüldüğünde, kainat içindeki varlığımızın, bir toz zerreciğinin dünya içindeki varlığı ile dahi kıyaslanamayacak derecede olduğu anlaşılacaktır.

İşte insan, samimi olarak düşündüğünde dahi milyarlarca galaksiyi yaratan ve tümünü kontrolü altında tutan Rabbimiz'in azametini fark edebilir. Rabbimiz tüm kainatı yaratan, milyarlarca yıldızı barındıran, milyarlarca galaksinin tümünü kontrolü altında tutan büyük bir gücün sahibidir. Allah, üstün sıfatlarını bir ayette şöyle haber vermektedir:

Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
 
Üst Alt