Fihrist

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Yirmi Altıncı Söz

b948.gif
-1-
(ilâ âhir) meâlindeki âyâtın sırr-ı kadere âit ve "imân-ı bilkader," "Hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ"nın ispatına medâr mühim bir hakikatini Dört Mebhas ile öyle bir sûrette tefsir eder ki, havâssın fikirleri yetişmediği esrâr-ı kaderiyeyi, basit avâmların zihinlerine takrîb edip anlattırıyor. Hâtimesinde, en kısa ve en selîm ve en müstakîm bir tarîkın esâsını Dört Hatve nâmiyle tezkiye-i nefsin ve tekemmül-ü ruhun medârı olan dört mühim dersi veriyor. Ve Hâtimenin hâtimesinde mesâil-i müteferrikadan altı mesele var ki, birisi Sûre-i Feth'in âhirindeki âyetin bir sırr-ı i'câziyesini açıyor.

Yirmi Yedinci Söz

b949.gif
-2-
âyetinin meâlindeki âyâtın içtihada dâir mühim bir hakikatini tefsir eder. Ve bu zamanda haddinden tecavüz edip içtihaddan dem vuranların haddini bildirip, ihtilâf-ı mezâhibin sırrını güzel beyân eder. "Bu zamanda eski zaman gibi içtihad edebiliriz" diyenlerin ne kadar yanlış, hatâ ettiklerini ispat eder. Bu sözün Zeylinde Sahâbe-i Güzînin evliyâdan yüksek olan mertebelerini gayet parlak bir sûrette ve katî bir tarzda ispat etmekle beraber, Sahâbelerin nev-i beşer içinde enbiyâdan sonra en mümtaz şahsiyetler olduklarını ve onlara yetişilmediğini katî bir sûrette ispat eder.



1- Hiçbir şey yoktur ki, hazîneleri Bizim yanımızda olmasın. Her şeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz. (Hicr Sûresi: 21.)
Biz her şeyi Levh-i Mahfuzda tek tek yazdık. (Yâsin Sûresi: 12.)
2- Halbuki, bu haberi yayacak yerde Peygambere ve müminlerden ihtisas ve salâhiyet sahibi kimselere mürâcaat etselerdi, elbette o kimselerden hüküm çıkarmaya ehliyetli olanlar işin doğrusunu bilirlerdi. Eğer üzerinizde Allah'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, muhakkak şeytana uyup gitmişti. (Nisâ Sûresi: 83.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Yirmi Sekizinci Söz

b950.gif
-1-
âyetinin Cennete ve saadet-i ebediyeye dâir hakikatini teyid eden yüzer âyâtın mühim bir hakikatini iki makamla tefsir eder.

Birinci Makam, "Beş Suâl ve Cevap" nâmiyle Cennetin lezâiz-i cismâniyesine ve hûriler hakkında medâr-ı tenkit olmuş meseleleri öyle güzel bir sûrette beyân eder ki, herkesi iknâ eder.
İkinci Makam, Arabiyyü'l-ibâre olarak on iki "Lâsiyyemâ" kelimesiyle başlar ve gayet kuvvetli ve katî ve hiçbir cihette sarsılmaz, haşre dâir, Cennet ve Cehennemin hakkâniyetine medâr binler bürhânı tazammun eden bir bürhân-ı bâhirdir ki, o bürhan, Onuncu Sözün menşei ve esâsı ve hulâsasıdır.
Yirmi Dokuzuncu Söz
b951.gif
-2-
b952.gif
-3-
b953.gif
-4-
b954.gif
-5-
âyetlerinin meâlindeki yüzer âyâtın haşir ve beka-i ruha ve melâikeye dâir üç mühim hakikatini tefsir eder. Bekâ-i ruhu o kadar güzel ispat eder ki, cesedin vücudu gibi, ruhun bekâsını gösterir. Ve melâikenin vücudlarını Amerika insanlarının vücudları gibi ispat eder. Ve haşir ve kıyâmetin vücud ve tahakkuklarını o kadar mantıkî ve aklî bir sûrette ispat eder ki, hiçbir feylesof, hiçbir münkir itaraza mecâl bulamaz. Teslim olmazsa da, mülzem olur. Husûsan âhirindeki "Remizli Nüktenin Sırrı" nâmiyle haşr-i ekberin esbâb-ı mucîbesini ve hikmetlerini öyle bir tarzda beyân eder ki; tılsım-ı kâinatın üç muammâsından bir muammâsını gayet parlak bir sûrette halleder." Haşiye



Haşiye: Yirmi Dokuzuncu Sözün göz ile görülen bir kerâmeti var. Ezcümle on altı sayfasında ihtiyârsız, tasannusuz her sayfanın satırlarının başlarında on altı elif gelmesidir. Bu tevafuku görmek isteyenler, eski harfli nüshasına mürâcaat etsinler.



1- İmân edenler ve güzel işler yapanları müjdele: Altlarından ırmaklar akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde, "Bu daha önce yediğimiz rızıktandır" derler. Rızıkları dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur. Orada onlar için ter temiz eşler vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. (Bakara Sûresi: 25.)
2- Mü'minler Allah'a ve meleklere İmân ederler.
3- De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. (İsrâ Sûresi: 85.)
4- Kıyametin gerçekleşmesi ise göz açıp kapayıncaya kadar yahut ondan da yakındır. (Nahl Sûresi: 77.)
5- Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi: 28.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Otuzuncu Söz

b955.gif
-1-
b956.gif
-2-
âyetlerinin enâniyet-i insâniye ve tahavvülât-ı zerrât hakkındaki hakikate dâir gelen âyâtın iki mühim sırrını İki Maksad ile beyân eder.

Birinci Maksad: Enâniyet-i insaniyenin muammâ-i acîbesini hallederek silsile-i diyânet ile silsile-i felsefenin menşelerini gayet parlak bir tarzda gösterir.
İkinci Maksad: Tahavvülât-ı zerrâtın tılsımını keşfediyor. Zerrâtın harekâtını o derece hikmetli ve muntazam gösteriyor ki, o umum zerreler Sultân-ı Ezelînin muhteşem ve muazzam bir ordusu ve mutî ve musahhar memurları olduğunu katî delillerle ispat eder. Yirmi Dokuzuncu Söz nasıl ki tılsım-ı kâinatın üç muammâsından birisini keşfetmiş; bu Otuzuncu Söz dahi akılları hayrette bırakan ve feylesofları sersemleştiren o tılsımın üç muammâsından ikinci muammâsını halletmiştir. Husûsan hâtimesinde, yedi hikmet ve yedi kanun-u azîm ile bir İsm-i âzamın tecellîsini göstermekle, tahavvülât-ı zerrâtın hikmetini gayet katî ve parlak bir sûrette gösterdiği gibi, zîhayat cisimlerini, o zerrâtın seyr ü seferine bir misâfirhâne ve bir kışla ve bir mektep hükmünde gösterir, ispat eder.


1- Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsini günaha daldıran da hüsrâna uğramıştır. (Şems Sûresi: 9, 10.)
2- Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki başınıza gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar bir şey Ondan uzak kalamaz; bundan küçük veya büyük ne varsa hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır. (Sebe' Sûresi: 3.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Otuz Birinci Söz
b957.gif
-1-
b958.gif
-2-
âyetlerinin hakikatini teyid eden âyâtın en mühim bir hakikati olan Mi'râc-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) ve o Mi'râc içinde kemâlât-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) ve o kemâlât içinde risâlet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ve o risâlet içinde çok esrâr-ı rubûbiyeti tefsir eder ve katî delillerle ispat eder bir risâledir. Muhtelif tabakâttan olan insanlardan bu risâleyi kim görmüşse, karşısında hayran olup, akıldan uzak mesele-i Mi'râcı en zâhir ve vâcib ve lâzım bir tarzda gösterdiğini kabul ediyorlar. Husûsan o şecere-i nurâniye-i Mi'râcın âhirlerinde beş yüz meyveden "Beş Meyve"sini o kadar güzel tasvir eder ki, zerre miktar zevki, şuuru bulunan onlara meftûn olur.

Zeyl

Şakk-ı kamer mu'cizesine bu zaman feylesoflarının ettikleri itirazlarını "Beş Nokta" ile gayet katî bir sûrette reddedip, inşikâk-ı kamerin vukuuna hiçbir mâni bulunmadığını gösterir. Ve âhirinde de beş icmâ ile şakk-ı kamerin vuku' bulduğunu gayet muhtasar bir sûrette ispat eder. Şakk-ı kamer mu'cize-i Ahmediyesini güneş gibi gösterir.
Otuz İkinci Söz
Üç Mevkıftır.
Birinci Mevkıf

b960.gif
-3-
b746.gif
-4-
âyetinin meâlindeki yüzer âyâtın vahdâniyete dâir en mühim hakikatini öyle bir sûrette ispat eder ki, şirk ve küfür yolunu muhâl ve mümtenî gösterir. Kâinatın etrâfından küfür ve şirki tard eder. Zerrât adedince vahdâniyetin delilleri bulunduğunu beyân eder. Gayet latîf ve yüksek ve mantıkî bir muhâvere-i temsiliye sûretinde hadsiz geniş mesâili o temsil içinde derc edip gösterir. Ve zeylinde gayet latîf birkaç mesele var ki, hakikat oldukları halde şiirin en parlak ve geniş hayâlinden daha parlak, daha geniştir.



1- Ayetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haramdan alıp, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. (İsrâ Sûresi: 1.)
2- Kayan yıldıza yemin olsun. (Necm Sûresi: 1.)
3- Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi (Enbiyâ Sûresi: 22.)
4- De ki: O Allah birdir. • O Allah'tır, Sameddir; her şey Ona muhtaçtır, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. (İhlâs Sûresi: 1-2.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İkinci Mevkıf
b746.gif
-1-'in hakikatine dâir sırr-ı ehadiyete ve vahdete gelen teşkîkât ve evhâmı izâle eder. Ehl-i dalâletin, ehl-i tevhide karşı ettikleri itirâzâtı katî bir sûrette reddediyor. Birinci Mevkıftan daha kuvvetli, âyât-ı Kur'âniyenin vahdâniyete dâir mu'cizâne ispatlarını gösterir. Ehadiyet-i Zâtiye ile bütün eşyayı birden bir anda tedbîr ve terbiye etmek olan hakikat-i muazzama-i Kur'âniyeyi gayet güzel ve vâzıh bir temsil ile ispat eder. Aklı iknâ ve kalbi teslime mecbur eder.
Ve bilhassa bu İkinci Mevkıfın hâtimesinden evvel ikinci temsilin neticesinde Zât-ı Akdes-i İlâhiyeden hiçbir şey saklanmadığını ve hiçbir şey Ondan gizlenemediğini, hiçbir ferd Ondan uzak kalmadığını, hiçbir şahıs külliyet-i kudsiye kesb etmeden Ona yanaşamadığını; ve rubûbiyetinde ve tasarrufunda bir iş bir işe mâni olmadığını ve hiçbir yer Onun huzurundan hâlî kalmadığını, herşeyde bakar ve işitir sem' ve basarının cilvesi bulunduğunu, silsile-i eşya emirlerinin sürat-i cereyanlarına birer tel, birer damar hükmüne geçtiğini, esbab ve vesâit sırf zâhirî bir perde olduğunu, hiçbir yerde bulunmadığı halde her yerde ilim ve kudretiyle bulunduğunu, hiçbir tahayyüz ve temekküne muhtaç olmadığını ve uzaklık ve güçlük ve tabakât-ı vücudun perdeleri Onun kurbiyetine ve tasarrufuna ve şuhûduna mâni olmadığını ve maddîlerin, mümkînlerin, kesiflerin, kesîrlerin, mahdutların hâssaları Onun dâmen-i izzetine yanaşamadığını; ve tegayyür ve tebeddül ve tahayyüz ve tecezzî gibi emirlerden mücerred, münezzeh, müberrâ ve mukaddes olduğunu gayet güzel bir sûrette ispat eder. Bu İkinci Mevkıfın hâtimesinde sırr-ı ehadiyete dâir Arabiyyü'l-ibâre gayet mühim bir parça tercümesiyle beraber gayet parlak bir sûrette çok mesâil-i mühimmi ifâde eder. Husûsan insanın muhâsebe-i a'mâli için haşir ve neşri yapmak, koca kâinatı tağyir ve tebdil ve tahrip ve tâmir etmek sırrını beyân eder.
Üçüncü Mevkıf
b962.gif
-2-
b963.gif
-3- âyetlerinin meâlindeki yüzer âyatın mühim bir hakikatini gayet mühim bir muvâzene ile beyân eder. Ehl-i dalâlet hakkında hayat-ı dünyeviye ne kadar müthiş neticeler getirdiğini ve ehl-i hidâyet hakkında ne kadar güzel neticeler ve gâyeler verdiğini gösterir. Husûsan, muhabbet hakkındaki semerât-ı dünyeviye ve uhreviye; ehl-i dalâlet için ne kadar elîm, ehl-i hidâyet için ne kadar hoş olduğunu gösterir.
Bu Üçüncü Mevkıf hakkında bâzı müdakkik kardeşlerimiz demişler ki: "Sâir risâleler yıldızlar olsa, bu güneştir." Diğer biri ona mukabil demiş: "Herbir risâle, kendi âleminde ve kendine mahsus semâ-i hakikatte birer güneştir. Uzak olanlara yıldız, yakın olanlara şemstirler."

1- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harab olup giderdi. (Enbiyâ Sûresi: 22.)
2- Asıl hayata mazhar olan ise ahiret yurdudur. (Ankebut Sûresi: 64.)
3- Dünya hayatı ise aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir. (Al-i İmran Sûresi: 185.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Otuz Üçüncü Söz

b964.gif
-1-
Otuz üç âyetin birer hakikatlerini tefsir eden "Otuz Üç Pencere"dir. Otuz üç risâle olmâya lâyık iken gayet müsta'cel bir zamanda yazıldığı için, bir veya yarım sayfalık Pencereleri birer risâle kuvvetinde ve birer risâleyi tazammun eder mâhiyetinde olduğunu gösterir. Fakat, maatteessüf, baştaki Pencereler gayet mücmel ve muhtasar kalmış, lâkin gittikçe inbisat ederek nısf-ı âhirdeki Pencereler vâzıh düşmüştür.
Lemeât
Risâle-i Nur Şâkirdlerine küçük bir mesnevî ve imânî bir dîvandır.
Anglikan Kilisesine Cevap


1- Onlara gerek içinde yaşadıkları âlemin her tarafînda, gerekse kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz-tâ ki Kur'ân'ın hak olduğu onlara iyice açıklanmış olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi? (Fussilet Sûresi: 53.)
 

TaHKaR

Aktif Üyemiz
Okudum Hasret kardeşim ancak türkçesini diğer konularınıda okuyacağım kardeşimi yürekten tebrik etmek istiyorum. Daim olsun ilhamınız,
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt