Fihriste-i Mektubat

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Üçüncüsü: Acemi ve tevâfuktan haberi yok ve bize de daha tevâfuk tezâhür etmeden evvel yazdıkları nüshalarda, lâfz-ı "Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm" kelimesi bütün risâlelerde ve lâfz-ı "Kur'ân" beşinci parçasında öyle bir tarzda tevâfuk Haşiye etmeleri göründü ki, zerre miktar insafı olan tesadüfe veremez. Kim görmüş ise, katî hükmediyor ki: "Bu bir sırr-ı gaybîdir, mu'cizât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) bir kerâmetidir."
Şu risâlenin başındaki esaslar çok mühimdir der.
Hem, şu risâledeki ehâdis, hemen umûmen eimme-i hadîsçe makbul ve sahîh olmakla beraber, en katî hâdisât-ı Risâleti beyân ediyorlar. O risâlenin bütün mezâyâsını söylemek lâzım gelse, o risâle kadar bir eser yazmak lâzım geldiğinden, müştak olanları onu bir kere okumasına havâle ediyoruz.
ON DOKUZUNCU MEKTUBUN
BEŞİNCİ VE ALTINCI NÜKTELERİNİN FİHRİSTESİDİR

Bu Nükteler, umûr-u gaybiyeye dâir hadîslerin birkaçını zikretmiştir; hem Hazret-i Hasan (r.a.) ile Hazret-i Muâviyenin (r.a.) muhârebe ve musâlahasını, hem Hazret-i Ali (r.a.) ile Hazret-i Zübeyr'in (r.a.) muhârebe edeceğini, hem ezvâc-ı tâhirâtın içinden birisinin mühim bir fıtnenin başına geçeceğini, hem Hazret-i Ali'nin (r.a.) katlini haber vermiş; hem Hazret-i Hüseyin'in (r.a.) Kerbelâ'da katlini, hem Zâtından (a.s.m.) sonra Âl-i Beyti katl ve nefye mâruz kalacaklarını, hem Hazret-i Ali'nin (r.a.) hilâfetinin tehirini, hem hilâfet ne için Âli Beyt-i Nebevîde takarrur etmediğini, hem asr-ı saadetin başına gelen o dehşetli fitnenin hikmetini, hem ehl-i İslâm, umum devletlere galebe çalacaklarını, hem Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) ve Hazret-i Ömer'in (r.a.) mâhiyet-i hilâfetlerini, hem müşrik Kureyş reislerinin nerede katlolunacaklarını, hem bir ay uzun mesâfede Mûte Harbinden aynen haber verdiğini, hem Hazret-i Hasan'ın (r.a.) hilâfetini, hem Hazret-i Osmân'ın (r.a.) Kur'ân okurken şehit olacağını, hem Devlet-i Abbâsiyeyi, hem Cengiz ve Hülâgû'yu, hem İran'ın fethini, hem Habeş Melikinin cenaze namazını vefâtından haberi olmadan aynı vakitte kıldığını bildirir; hem Hazret-i Fâtıma'nın (r.a.) vefâtını, hem Ebû Zerr'in (r.a.) yalnız bir dağda vefât edeceğini, hem Ümm-ü Haram'ın Kıbrıs'ta vefât edeceğini, hem yüz bin adamı öldüren Haccâc-ı Zâlimi, hem İstanbul'un fethini, hem İmâm-ı Ebû Hanife'yi (r.a.), hem İmâm-ı Şafiî'yi (r.a.), hem ümmetinin yetmiş üç fırka olacağını, hem Kaderiye tâifesini, hem Râfızîleri, hem Hazret-i Ali'nin (r.a.) yüzünden insanlar iki kısım olacaklarını, hem Hazret-i Ali (r.a.) ile Muâviye'nin harbini, hem Hazret-i Ömer (r.a.) sağ kaldıkça fıtnelerin zuhur etmeyeceğini, hem Sehl İbni Ömer'in (r.a.) mühim bir vazifesini, hem Kisrâ'nın oğlu babasını öldürdüğünü aynı dakikada haber verdiğini, hem Hâtıb'ın Kureyş'e gizli mektup yazdığını, hem Ebû Leheb'in oğlu Utbe'yi bir arslanın parçalanmasına ettiği bedduâsının kabul olup aynen çıktığını, hem Bilâl-i Habeşî'nin (r.a.) ezan okuduğu zaman Kureyşîlerin gizli tenkit ettiklerini aynen haber verdiğini, hem Hazret-i Abbas (r.a.) îman etmeden evvel onun gizli parasından haber verdiğini, hem Hazret-i Peygambere (a.s.m.) bir Yahudînin sihir ettiğini, hem Sahâbe meclisinde birinin irtidat edeceğini, hem Hazret-i Peygamber'in (a.s.m.) katlini niyet edenlerin îman ettiklerini, hem müşriklerin Kâbe duvarındaki yazılarını kurtların yediğini ve yalnız o yazılar içindeki Allah isimlerini yemediklerini, hem Beytü'l-Makdîs'in fethinde büyük bir tâun çıkacağını, hem Yezid ve Velid gibi şerir reisleri haber verdiğini, hem "Bundan sonra onlar bize değil, biz onlara hücum edeceğiz" diye haber verdiğini ve bunlar gibi çok ihbarât-ı gaybiye bu iki Nüktede beyân edilmiştir.




Haşiye: Asıl nüshasına göredir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
MU'CİZÂT-I AHMEDİYENİN BİRİNCİ ZEYLİ
b932.gif
-1-

âyetinin meâlinde yüzer âyâtın en mühim hakîkatleri olan Risâlet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) On Dört Reşha nâmiyle on dört katî ve parlak ve muhkem bürhanlarla tefsir ve ispat ediyor. Ve en muannid hasmı dahi ilzam eder. Güneş gibi risâlet-i Ahmediyeyi izhâr ediyor.

ŞAKK-I KAMER MU'CİZESİNE DÂİR

Şu risâle, şakk-ı kamer mu'cizesine bu zaman feylesoflarının ettikleri îtirazlarını Beş Nokta ile gâyet katî bir sûrette reddedip inşikâk-ı kamerin vukuuna hiçbir mâni bulunmadığını gösterir. Ve âhirinde de beş icmâ ile şakk-ı kamerin vukû bulduğunu gâyet muhtasar bir sûrette ispat eder ve şakk-ı kamer mu'cize-i Ahmediyesini (a.s.m.) güneş gibi gösterir.
MU'CİZÂT-I AHMEDİYE ZEYLİNİN BİR PARÇASI

Risalet-i Ahmediye (a.s.m.) hakkında olup, Mîrac Risalesinin Üçüncü Esâsının nihayetindeki üç mühim müşkülden birinci müşküle âit "Şu Mîrâc-ı Azîm, niçin Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma mahsustur?" sualine muhtasar bir fihriste sûretinde verilen cevaptır.


1- Yâ sin. · Hikmet dolu Kur'an'a yemin olsun. · Ki, sen Allah tarafından insanlara gönderilmiş peygamberlerdensin. (Yâsin Sûresi: 1-3.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ÂYETÜ'L-KÜBRÂ RİSÂLESİNİN,
RİSÂLET-İ AHMEDİYEDEN BAHSEDEN ON ALTINCI MERTEBESİ

Kâinatın erkânından Hâlıkını soran bir seyyahın müşâhedâtından bir parça olup, makam münâsebetiyle buraya ilhak edilmiştir.
Yirminci Mektub

b942.gif
-1- âyetinin en mühim bir hakîkatini bildiren ve

b725.gif
-2-

kelâmının on bir kelimesinde on bir beşâret ve on bir bürhân-ı katî bulunduğuna dâir bir mektuptur. Elhak merâtib-i Tevhîd-i hakîkînin hakkında bu Mektub bir kibrit-i ahmerdir ve bir iksir-i âzamdır. O derece parlak ve o mertebede kuvvetli delilleri ve hüccetleri gösteriyor ki, en mütemerrid zındıkları dahi îmâna getiriyor. On Dokuzuncu Mektub olan Risâle-i Ahmediye (a.s.m.) Kelime-i Şehâdetin ikinci kelâmı olan
b935.gif
-3- hükmünü ne derece katî ve kuvvetli ispat etmiştir; öyle de, bu Yirminci Mektub, Kelime-i Şehâdetin birinci kelâmı olan
b936.gif
-4- hükmünü, o katiyet ve kuvvetle ispat ediyor. Ve bilhassa Dokuzuncu Kelime bahsinde, ilim ve irâde-i İlâhiyenin ispatını çok vâzıh bir sûrette beyân ettiği gibi; Onuncu Kelime bahsinde de
b937.gif
-5- bürhânıyla,
b938.gif
-6- âyetinin mühim bir sırrını ve en muazzam bir hakîkatini Beş Nüktede beyân ediyor. Hakâik-ı îmâniyenin bir tılsım-ı âzamını o beş Nükte ile hallediyor.




1- Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Muhammed Sûresi: 19.)
2- Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O birdir. Allah bir olur, ortağı yoktur. Mülk Onundur. Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Ona mahsustur ve Ona lâyıktır. Hayatı veren ve devam ettiren yine Odur. Ölümü de yaratan ve bâkî Âleme alan Odur. O ezel ve ebedî hayat sahibidir. Her hayır Onun elindedir yapılan her hayrı da kaydeder ve karşılığını verir. her şeye gücü yeter ve hiçbir şey Ona ağır gelmez. Dönüş yalnız Onadır. (Hadis-i şerif: Buhârî, Ezan:155, Teheccüd: 21; Müslim, Zikir: 28, 30; Ebû Dâvud, Vitr: 24.)
3- Şehâdet ederim ki, Muhammed Allah'ın Resûlüdür.
4- Şehâdet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.
5- Onun her şeye gücü yeter ve hiçbir şey Ona ağır gelmez.
6- Sizin yaratılmanız da diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi: 28.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
YİRMİNCİ MEKTUBUN ONUNCU KELİMESİNE ZEYL
b939.gif
-1-

âyetiyle

b940.gif
-2-

âyetinin en mühim ve en muazzam bir hakîkatini üç temsil ile tefsir ediyor. Ve herşey ve bütün eşya Cenâb-ı Hakkın kudretiyle olsa, birtek şey kadar kolay olduğuna ve kudret-i İlâhiyeye verilmediği vakit, birtek şey kâinat kadar müşkülâtlı ve suûbetli olduğuna dâir en mühim bir sırrını ve en muğlâk muammâsını, gâyet kolay bir tarzda tefsir ederek keşfeder.

Yirmi Birinci Mektub

Küçük bir Mektubdur; fakat gâyet büyük bir âyetin büyük bir hakîkatini beyân ettiği için, ona ihtiyaç büyüktür.

b941.gif
-3-

âyeti, beş ayrı ayrı sûrette ihtiyar valideyne şefkati celb ettiğinin sırrını gösteriyor. Hânesinde ihtiyar vâlideyni veya akrabâsı veya Müslüman kardeşleri bulunan zâtlar, bu Mektubu okumaya pekçok muhtaçtırlar.





1- Kalbler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur. (Ra'd Sûresi: 28.)
2- Allah şirk ile tevhid arasındaki farkı anlamanız için, birçok geçimsiz kimsenin ortaklığı altındaki köle misâlini verdi. Bu ikisinin durumu bir olur mu? (Zümer Sûresi: 29.)
3- Anne ve babadan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın "Öf" bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle. · Onlara merhamet ve tevâzu kanadını ger ve de ki: "Ey Rabbim, nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur." (İsrâ Sûresi: 23-24.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Yirmi İkinci Mektub

İki Mebhastır.
BİRİNCİ MEBHAS
b942.gif

b943.gif

b944.gif

-1-

âyetlerinin sırrıyla, ehl-i imanı uhuvvet ve muhabbete dâvet ediyor. Nifak, şikak, kin ve adâvetten menedecek mühim esbâbı gösteriyor. Kin ve adâvet, ehl-i îman ortasında hem hakîkatçe, hem hikmetçe, hem insâniyetçe, hem İslâmiyetçe, hem hayat-ı şahsiyece, hem hayat-ı içtimâiyece, hem hayat-ı mâneviyece gâyet çirkin ve merdud ve zulüm olduğunu gâyet katî bir sûrette ispat edip mezkûr âyetlerin mühim bir sırrını tefsir eder.


İKİNCİ MEBHAS
b945.gif

b946.gif
-2-

sırrıyla, ehl-i îmanı hırstan şiddetli bir sûrette meneden esbâbı gösterir. Ve hırs dahi adâvet kadar muzır ve çirkin olduğunu katî delillerle ispat ederek, şu âyet-i azîmenin mühim bir sırrını tefsir ediyor. Hırsa müptelâ adamlar, bu İkinci Mebhası çok dikkatle mütâlâa etmelidirler. Kin ve adâvet marazıyla hasta olanlar, tam şifâlarını Birinci Mebhasta bulurlar.





1- Ancak mü'minler kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki, rahmete erişesiniz. (Hucurât Sûresi: 10.) Kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kimse candan bir dost oluvermiştir. (Fussilet Sûresi: 34.) · O takvâ sahipleri, bollukta ve darlıkta bağışta bulunanlar, öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenlerdir. Allah da iyilik yapanları sever. (Âl-i İmrân Sûresi: 134.)
2- Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah'tır. (Zâriyât Sûresi: 58.) · Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir. O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla bilendir. (Ankebût Sûresi: 60.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İkinci Mebhasın Hâtimesinde, zekâtın ehemmiyetini ve bir rükn-ü İslâmî olduğunun hikmetini güzel bir sûrette beyân etmekle beraber; hakîkatli bir rüyâda güzel bir hakikat beyân ediliyor.
Şu risâlenin Hâtimesinde,

b947.gif
-1-

âyeti altı derece zemmi zemmetmekle, altı vecihle gıybetten zecrettiğini ve mu'cizâne ve hârika bir i'câz ile, gıybeti hem aklen, hem kalben, hem insâniyeten, hem vicdânen, hem fıtraten, hem milliyeten mezmum ve merdud ve çirkin ve muzır olduğunu gâyet katî bir sûrette, Kur'ân'ın i'câzına yakışacak bir tarzda beyân ediyor. Ve gıybet alçakların silâhı olduğu cihetle, izzet-i nefis sahibi bu pis silâha tenezzül edip istimâl etmediğine dâir denilmiştir:

b948.gif
-2-
Yirmi Üçüncü Mektub

Bu Mektubun birkaç mebhası var. Öteki mebhaslara bedel latîf ve mânidar birtek mebhas aynen yazıldı. Şöyle ki:
Ahsenü'l-kasas olan kıssa-i Yûsuf'un (a.s.) hâtimesini haber veren
b949.gif
-3- âyetinin ulvî ve latîf ve müjdeli ve i'câzkârâne bir nüktesi şudur ki:
Sâir ferahlı, saadetli kıssaların âhirindeki zevâl ve firak haberinin acılan ve elemi; kıssadan alınan hayâlî lezzeti acılaştırıyor, kırıyor. Bâhusus kemâl-i ferah ve saadet içinde bulunduğunu ihbar ettiği hengâmda mevtini, firâkını haber vermek daha elemlidir. Dinleyenlere "Eyvah" dedirtir. Halbuki şu âyet, kıssa-i Yûsufiyenin en parlak kısmı ki; Azîz-i Mısır olması, peder ve vâlidesiyle görüşmesi ve kardeşleriyle sevişip danışması olan dünyaca en saadetli ve ferahlı bir hengâmda, Hazret-i Yûsuf'un (a.s.) mevtini şöyle bir sûrette haber veriyor ve diyor ki: "Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için, Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm, Cenâb-ı Haktan vefâtını istedi ve vefât etti, o saadete mazhar oldu. Demek dünyevî, lezzetli saadetten daha câzibedar bir saadet ve daha ferahlı bir vaziyet kabrin arkasında vardır ki, Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâm gibi hakîkatbîn bir zât, o gâyet lezzetli bir vaziyet içinde, gâyet acı olan mevti istedi; tâ öteki saadete mazhar olsun. " İşte Kur'ân-ı Hakîmin şu belâgatına hayran ol, bak ki, kıssa-i Yûsuf'un (a.s.m.) hâtimesini ne sûretle haber verdi. O haberi dinleyenlere elem ve esef değil, belki bir müjde, bir sürur ilâve ediyor. Hem irşad ediyor ki: Kabrin arkası için çalışınız! Hakîki saadet ve lezzet ondadır. Hem Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâmın Âlî sıddıkiyetini gösteriyor ve diyor: "Dünyanın en parlak ve en sürurlu hâleti dahi ona gaflet vermiyor, onu meftûn etmiyor; yine âhireti istiyor. "




1- Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Ondan tiksinirsiniz. (Hucurât Sûresi: 12.)
2- Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü, gıybet zayıf, zelîl ve aşağıların silâhıdır. (Şiir)
3- Benim canımı Müslüman olarak al ve beni sâlihlere kat. (Yusuf Sûresi: 101.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Yirmi Dördüncü Mektub

Kâinatın tılsım-ı acîbini ve müşkül muammâsının en mühim bir sırrını keşf ve halleden bir Mektubdur ve en mühim bir suâlin Haşiye cevabıdır. Şöyle ki:
"Esmâ-i İlâhiyenin âzamlarından olan Rahîm, Kerîm, Vedûdun iktizâ ettikleri şefkatperverâne ve maslahatkârâne ve muhabbettarâne taltifleri, ne sûretle pek müthiş ve muvahhiş olan mevt ve adem ile, zevâl ve firak ile, musîbet ve meşakkat ile tevfîk edilir?" diye suâlin cevabında, tılsım-ı kâinatın üçüncü muammâsını halleden ve kâinattaki daimî faaliyetim muktezâsını ve esbâb-ı mucîbesini gösteren Beş Remiz ile ve gâyelerini ve fâidelerini ispat eden Beş İşaret ile cevap veriyor. Şu Mektub İki Makamdır. Birinci Makam Beş Remizdir.
BİRİNCİ REMİZ
İspat ediyor ki, Sâni-i Hakîm ne yaparsa, haktır. Hiçbir şey ve hiçbir zîhayat, Ona karşı hak dâvâ edemediğini ve "Haksız bir iş oldu" diyemediğinin sırrını katî bir tarzda ispat eder.
İKİNCİ REMİZ
Hayretnümâ, dehşetengîz, dâimî bir sûretteki faaliyet-i Rabbâniyenin sırrını ve halk ve tebdil-i eşyadaki hikmet-i azîmesini beyân ediyor ve en mühim bir muammâ-i hilkati hallediyor.
ÜÇÜNCÜ REMIZ
Zevâle giden eşya ademe gitmediğini, belki daire-i kudretten daire-i ilme geçtiğini ve eşyadaki hüsün ve cemâle âit istihsan ve şeref ve makam, esmâ-i İlâhiyeye âit olduğunu gâyet güzel bir sûrette ispat eder.


Haşiye: Bu Mektubun mesâili bir derece ihsâs edilmek arzu edildiğinden; fıhristiyet ihtisârı muhâfaza edilmedi, uzun oldu.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
DÖRDÜNCÜ REMİZ
Mevcudâtın mütemâdiyen tebeddül ve tegayyür etmeleri; birtek sahifede, her dakikadâ ayrı ayrı ve mânidar mektupları yazmak nevinden, sahife-i kâinatta esmâ-i İlâhiyenin cilveleriyle yazılan cemâl ve celâl ve kemâl-i İlâhiyenin hadsiz âyâtını, mahdut sahifelerde de hadsiz bir sûrette yazıldığını ispat eder.
BEŞİNCİ REMİZ
İki Nükte-i mühimmedir.
Birisi: Vâcibü'l-Vücuda intisâbını îman ile hisseden adam, hadsiz envâr-ı vücuda mazhar olduğunu ve hissetmeyen, nihayetsiz zulümât-ı ademe ve Âlâm-ı firâka mâruz bulunduğunu gösterir.
İkinci Nükte: Dünyanın üç yüzü bulunduğunu, zâhir yüzünde zevâl, firak, mevt ve adem var; fakat esmâ-i İlâhiyenin âyinesi ve âhiretin mezraası olan iç yüzlerinde, zevâl ve firak, mevt ve adem ise, tazelenmek ve teceddüddür ve bekânın cilvelerini gösteren bir tavzif ve terhistir.
BU MEKTUBUN İKİNCİ MAKAMI

Bir Mukaddime ile Beş İşarettir.
MUKADDİME: Hallâkıyet ve tasarrufât-ı İlâhiyeden gâyet azîm bir hakîkati, muazzam ve muhteşem kânunlarla beyân ediyor. Meselâ, bir kuşun tüylü libâsını değiştiren Sâni-i Hakîm, aynı kânunla kâinatın sûretini Kıyâmet vaktinde ve Âlem-i şehâdetin libâsını haşirde o kânun ile değiştirir.
Hem bir ağacın ne kadar meyveleri ve çiçekleri bulunuyor; herbir çiçeğin o kadar gâyeleri, herbir meyvenin o kadar hikmetleri bulunduğunu gösterir.
Beş İşaret ise: Eşya, vücuddan gittikten sonra verdikleri ehemmiyetli beş netice îtibârıyla, bir vecihle mâdum iken, beş vecihle mevcud kalıyor. Şöyle ki:
Herbir mevcud, vücuddan gittikten sonra, ifade ettiği mânâlar ve arkasında bâkî kalan hüviyet-i misâliyesi, Âlem-i misâlde mahfuz kalır. Hem hayatının etvârıyla "mukadderât-ı hayatiye" denilen sergüzeşte-i hayatiyesi, Âlem-i misâlin defterlerinden olan Levh-i Misâlîde yazılır. Ruhânîlere, dâimî mevcud bir mütâlaagâh olur. Hem, cin ve insin amelleri gibi, âhiret pazarına ve Âlem-i âhirete gönderilecek mahsülâtı bâkî kalır. Hem, etvâr-ı hayatiyeleriyle ettikleri envâ-ı tesbihât-ı Rabbâniye bâkî kalıyor.
Hem, şuunât-ı Sübhâniyenin zuhuruna medâr çok şeyleri arkasında mevcud bırakır, öyle gider. Bu Beş İşaretteki beş hakîkati katî delil hükmünde beş mâkul ve makbul temsil ile beyân eder.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
YİRMİ DÖRDÜNCÜ MEKTUBUN BİRİNCİ ZEYLİ
b950.gif
-1-
âyetinin mühim bir sırrını Beş Nükte ile tefsir ediyor. Ve duâ bir sırr-ı azîm-i ubûdiyet olduğunu ve kâinattan dâimî bir sûrette dergâh-ı Rubûbiyete giden en azîm vesîle ise duâ olduğunu ve duânın azîm tesiri bulunduğunu katî ispat etmekle beraber; külliyet ve devam kesb eden bir duâ, katiyen makbul olduğuna binâen, umum ümmetin Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma salâvât nâmiyle duâlarının neticesinde, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ne kadar yüksek bir mertebede olduğunu gösterir. Duânın da üç nev-i mühimmini zikretmekle beraber, beyân eder ki; duânın en güzel ve en latîf meyvesi, en leziz ve en hazır neticesi şudur ki: Duâ eden adam bilir ve duâ ile bildirir ki, birisi var, onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder, onun eli her şeye yetişir. Ve bu boş, hâlî dünyada o yalnız değil; belki bir Kerîm zât var, ona bakar, ünsiyet verir. Onun hadsiz ihtiyacâtını yerine getirebilir. Ve hadsiz düşmanlarını defedebilir bir Zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah ve sürur duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp, "Elhamdülillahi Rabbü'l-Âlemîn" der.
YİRMİ DÖRDÜNCÜ MEKTUBUN İKİNCİ ZEYLİ
Mîrâc-ı Nebevî ve Mevlid-i Nebevîye (a.s.m.) dâir üç mühim suâle, gâyet muknî ve mantıkî ve parlak bir cevaptır. Bu Zeyl çendan kısadır; fakat gâyet kıymettardır. Mevlid-i Nebevîye (a.s.m.) iştiyâkı olanlar buna çok müştaktırlar.
Hâtimesinde, gâyet mühim bir düstur-u mantıkî ile, kâinatta en büyük ferd-i ekmel ve üstâd-ı küll ve habîb-i âzam, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm olduğunu ispat eder.
Yirmi Beşinci Mektub
Sûre-i Yâsin'in yirmi beş âyetine dâir Yirmi Beş Nükte olmak üzere rahmet-i İlâhiyeden istenilmiş; fakat daha zamanı gelmediğinden yazılmamıştır.


1- De ki: Eğer duânız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var? (Furkan Sûresi: 77.)

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Yirmi Altıncı Mektub
b951.gif
-1-

sırrına dâir "Hüccetü'l-Kur'ân Ale'ş-Şeytan ve Hizbihî" nâmiyle, İblis'i ilzam ve ehl-i tuğyânı iskât eden gâyet mühim bir Mektubdur. Bu Mektubun Dört Mebhası var.


BİRİNCİ MEBHAS
Şeytanın en müthiş hücumunu defetmekle, şeytanı öyle bir sûrette ilzam eder ki; içine girerek saklanıp vesvese edecek bir yer bırakmıyor. Ve o kadar kuvvetli delâil-i akliye ile ve katî bürhanlarla şeytanı ve şeytanın şâkirtlerini ilzam eder ki, şeytan olmasa idiler îmâna gelecektiler. Fakat, maatteessüf şeytan-ı cin ve insin, gâyet çirkin dâvâlarını desîselerini bütün bütün ibtâl ve defetmek için, farazî bir sûrette onların çirkin fikirlerini zikredip öyle ibtâl ediyor. Meselâ der ki: "Eğer farazâ dediğiniz gibi, Kur'ân kelâmullah olmazsa, en âdi ve sahte bir kitap olurdu. Halbuki, meydandaki âsârıyla göstermiş ki, en Âlî bir kitaptır." İşte bu gibi farazî tâbirâtın, titreyerek yazılmasına mecburiyet hâsıl olmuştur. Şu Mebhasın âhirinde, şeytanın sûre-i
b952.gif
-2- 'in fesâhat ve selâsetine dâir bir vesvese ve îtirâzını reddediyor.
İKİNCİ MEBHAS


Bir insanda, vazife ve ubûdiyet ve zât îtibârıyla üç şahsiyet bulunduğunu ve o şahsiyetlerin ahlâkı ve âsân bazen birbirine muhâlif olduğunu beyân eder.
ÜÇÜNCÜ MEBHAS
b953.gif
-3-

âyetinin, hayat-ı içtimâiye-i beşeriyenin münâsebâtına dâir gâyet mühim bir sırrını ve insanlar millet millet ve kabîle kabîle yaratılmasının mühim bir hikmetini Yedi Mesele ile tefsir ediyor. Bu Mebhas, milliyetçilere mühim bir tiryaktır. Bu zamanın en müthiş marazına gâyet nâfı' bir ilâçtır. Ve sahtekâr hamiyetfürûşların ve yalancı milliyetperverlerin yüzlerinde perdeyi açar, sahtekârlıklarını gösterir.





1- Şeytandan sana bir vesvese geldiğinde Allah'a sığın. Şüphesiz ki O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla bilendir. (Fussilet Sûresi: 36.)
2- Kaf. Şerefi pek yüce olan Kur'ân'a yemin olsun. (Kaf Sûresi: 1.)
3- Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız ve aranızdaki münâsebetleri bilesiniz diye sizi milletlere ve kabîlelere ayırdık. (Hucurât Sûresi: 13.)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt