Fihrist

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
muhâlif oluyor; vech-i tevfîkı nedir?" suâline karşı, gâyet merakâver ve mantıkî vekatî bir cevap olmakla beraber; "Dalâlette o kadar dehşetli bir elem ve korku var ki, kâfır, değil hayatından lezzet alması, belki hiç yaşamaması lâzım gelirken, ehl-i îmandan ziyâde kendini hayatta mes'ud görmesinin sırrı nedir?" diye suâline karşı gâyet güzel bir temsil ile tam kanaat getirir bir cevaptır.
DOKUZUNCU İŞARET
"Hizbullah olan ehl-i hidâyet, başta enbiyâ ve onların başında Fahr-i Âlem Sallâllahü Teâlâ Aleyhi ve Sellem, o kadar inâyât-ı İlâhiyeye ve imdâdât-ı Sübhâniyeye mazhar olduklan halde, neden hizbüşşeytana karşı bâzan mağlûp olmuşlar? Hem Hâtemü'l-Enbiyânın güneş gibi parlak nübüvveti ve risâletinin komşuluğunda bulunan Medîne münâfıklarının dalâlette ısrarları ve hidâyete girmemeleri ne içindir? Ve hikmeti nedir?" diye suâle karşı herkesi alâkadar edecek güzel ve kuvvetli bir cevaptır.
ONUNCU İŞARET
İblisin, kendini, kendine tâbi olanlara inkâr ettirmek sûretindeki desîse maskesini yırtarak, İblisin pis ve mülevves yüzünü gösterip, vücudunu ispat eder.
ON BİRİNCİ İŞARET
Ehl-i dalâletin şerrinden kâinat kızdıklarını ve anâsır-ı külliye hiddet ettiklerini ve umum mevcudât mânen galeyana geldiklerini, Kur'ân-ı Hakîm mu'cizâne ifade ettiğine dâir merakâver bir beyândır.
ON İKİNCİ İŞARET
Dört suâl ve cevaptır.
"Mahdut bir hayatta mahdut günahlara mukâbil hadsiz bir azap ve nihayetsiz bir Cehennem nasıl adâlet olur?"
Hem, "şeriatta denilmiştir ki: Cehennem ceza-i ameldir; fakat, Cennet fazl-ı İlâhî iledir. Bunun hikmeti nedir?"
Hem, "Seyyiât intişar ve tecâvüz ettiğinden, bir seyyie bin yazılmak, hasene bir yazılmak lâzım gelirken; seyyienin bir, hasenenin on yazılmasının sım nedir?"
Hem, "Ehl-i dalâletin kazandıkları muvaffakıyet ve gösterdikleri kuvvet, ehl-i hidâyette bir zaaf ve hakîkatsizlik olduğundan mıdır?" diye, dört suâle gâyet kısa ve kuvvetli dört cevaptır.
ON ÜÇÜNCÜ İŞARET
Üç Noktadır.
Birincisi: Şeytanın en büyük bir desîsesi, hakâik-ı îmâniyenin azameti cihetinde, dar kalbli ve kısa akıllı ve kâsır fikirli insanları aldatmasına mukâbil, tamamıyla şeytan-ı cinnî ve insîyi de susturacak bir cevaptır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İkinci Nokta: Şeytan, kusurlu insana kusurunu îtiraf etmemek ile istiğfar ve istiâze yolunu kapayıp, enâniyeti tahrik ederek, avukat gibi nefsini müdâfaa ettirir; âdetâ nefsini taksirâttan takdîs ettirmesine mukâbil, herkesi iknâ edecek bir cevaptır. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusur bulunduğunu ve kusurunu görmek, kusurunu kusurluktan çıkarmak olduğunu beyân eder.
Üçüncü Nokta: İnsanın hayat-ı içtimâiyesini ifsad eden en mühim bir desîse-i şeytâniye, "mü'minin birtek seyyiesiyle hasenâtını örtmek" ile, o mü'mine karşı adâvet ettirmeye mukâbil, mîzân-ı ekberde adâlet-i Mutlaka-i İlâhiyenin tecellîsindeki düstur ile, herkese lüzumlu, husûsan hadîdü'l-mîzac ve müşkülpesent insanlara, kıymettar ve haklı ve kuvvetli bir cevaptır.
İşte, şu risâle, On Üç İşaret ile, şeytân-ı insî ve cinnînin on üç hücum yollarını kapadığı gibi,
b1058.gif
sûresinin kal'a-i metîninde tahassun etmek için on üç anahtar olup, on üç kapıyı ehl-i îmâna açar.
Şu Hikmetü'l-İstiâze Risâlesinin iki mühim kardeşi var. Biri, Yirmi Dokuzuncu Mektubun altıncı risâlesi olan Hücumât-ı Sitte mühim bir kale olduğu gibi, ikinci bir kardeşi olan Yirmi Altıncı Mektubun "Hüccetü'l-Kur'âni ale'şşeytâni ve Hizbihî" nâmındaki risâlesi dahi bir hısn-ı hasîndir. Bu üç risâle birbiriyle münâsebettardır. Ve ehl-i îmâna bu zamanda çok lüzumlu olduğunu ihtar ediyorum. Fakat şu risâleler, tamamıyla Kur'ân'a sâdık olanların ellerine verilebilir. Bid'a ve dalâlete taraftar veya siyasetçiliğe müptelâ olanların ellerine vermemek gerektir. Bilhassa Hücumât-ı Sitte, içerisinde Eski Said'in şiddetli lisânı karıştığı için, en has ve en sâdık kardeşlerime mahsustur. şimdilik hakkı dinlemek ve kabul etmek istidâdında olmayanlara gösterilmemesini tavsiye ediyorum. Hem de, İşârât-ı Seb'a, Hücumât-ı Sitte gibi şimdilik havâssa mahsustur.

On Dördüncü Lem'a
İki makamdır.
BİRİNCİ MAKAM : Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan sorulmuş ki:"Arz ne üstünde duruyor?" Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş
b1059.gif
Yani, "Öküz ve balık üstünde duruyor." şu hadîse dâir çok münâkaşât vardır. Coğrafyacılar (hâşâ) bu hadîsi inkâr ediyorlar.
İşte, bu hadîsin hakîki mânâsını, üç vecihle, bu risâlenin Birinci Makamı öyle bir tarzda beyân ediyor ki, münkirlerin zerre miktar insafı varsa ve coğrafyacıların hakka karşı zerre miktar iz'anları bulunsa, bu hadîsi, bâhir bir
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
mu'cize-i Ahmediye (a.s.m.) sayacaklardır. Çünkü o üç cevap hem hakîki ve katî, hem mânidardırlar.
İKİNCİ MAKAM : Bismillâhirrahmânirrahîm'in en mühim beş altı sırlarını tefsir ediyor. Ve Bismillâhirrahmânirrahîm Kur'ân'ın bir hulâsası ve bir fihristesi ve miftâhı olduğunu gösterdiği gibi; Arştan ferşe kadar uzanmış bir hatt-ı kudsî-i nûrânî olmakla beraber, saadet-i ebediye kapısını açan bir anahtar ve her mübârek şeye feyiz ve bereket veren bir menbâ-ı envâr olduğunu beyân eder. Bu İkinci Makam, en birinci risâle olan Birinci Söze bakar. Âdetâ, Risâle-i Nur eczâları bir daire hükmünde olup, müntehâsı iptidâsına Bismillâhirrahmânirrahîm hatt-ı mübârekiyle ittihat ediyor. Ve bu makamda Altı Sır yerine otuz yazılacaktı. şimdilik altı kaldı. Kısadır, fakat gâyet büyük hakâikı tazammun ediyor. Bunu dikkatle okuyan, Bismillâhirrahmânirrahîm ne kadar kıymettar bir hazîne-i kudsiye olduğunu anlar.
On Beşinci Lem'a
Risâle-i Nur Külliyatının Sözler, Mektubât ve On Dördüncü Lem'aya kadar olan kısmının fihristesidir.
On Altıncı Lem'a
Mesâil-i mühimmeden bâzı mesâil hakkında sorulan suâllerin cevaplarını muhtevîdir. şöyle ki, en başta, merakâver dört suâle cevaptır.
BİRİNCİSİ : "Ehl-i Sünnet ve Cemaat hakkında bir ferec ve bir fütûhât olacağı hakkında ehl-i keşfin verdiği haberlerin zuhur etmemesi nedendir?" diye sorulmasına mukâbil, gâyet güzel bir cevaptır.
İKİNCİSİ : "Risâle-i Nur'un müellifi, kendisini şiddetli tazyikât altında tutan ehl-i dünyanın aleyhinde bulunması lâzım gelirken, onlara maddeten ilişmemesinin sebebi nedir?" suâline gâyet latîf bir cevaptır.
ÜÇÜNCÜSÜ : "İngiliz ve İtalyan gibi hükûmetlerin bu hükûmetle muhârebe etmek istemelerine karşı, neden şiddetli bir sûrette haıp aleyhinde bulunuyorsunuz. Halbuki, bu gibi hâdiseler, milletin kuvve-i mâneviyesinin menbâı olan hamiyet-i İslâmiyeyi tehyîc etmekle, şeâir-i İslâmiyenin ihyâsına ve bid'aların ref'ine bir derece medâr olur" diye vâki suâline verilen pek letâfetli bir cevaptır.
DÖRDÜNCÜSÜ : "Neden elinizdeki nurlu risâleleri herkese göstermemek için, arkadaşlarınıza ihtiyâtı tavsiye ediyorsunuz? Ve neden halkları bu nurların feyizlerinden mahrum ediyorsunuz?" suâline verilen pek hoş, pek güzel bir cevaptır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
HÂTIME 'sinde, Lihye-i Saadet hakkında sorulan bir suâle karşı, şüpheleri izâle eden gâyet muknî bir cevaptır.
Daha sonra, eskiden beri mülhidlerin iliştikleri üç meseleye dâir sorulan suâllere verilen üç cevaptır.
BİRİNCİ SUÂL :
b1060.gif
-1- âyet-i kerîmesinin meâli olan, "Zülkarneyn, güneşi, harâretli ve çamursu bir çeşme suyunda gurûb ettiğini görmüş."
İKİNCİ SUÂL : "Sedd-i Zülkarneyn nerededir? Ve Ye'cüc ve Me'cüc kimlerdir?
ÜÇÜNCÜ SUÂL : Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, âhirzamanda gelip Deccalı öldüreceğine dâir suâllere o kadar ulvî cevaplar verilmiş ki, hem ehl-i îmânın îmanlarını takviye eder, hem belâgatıyla edipleri susturur, hem de mülhidleri ilzam ederek tokatlar.
Nihayetinde, Mugayyebât-ı Hamseden yalnız ikisi hakkında sorulan mühim bir suâle ehemmiyetli bir cevaptır.
Rüştü
On Yedinci Lem'a
Zühre'den gelmiş On Beş Notadan ibârettir.
BİRİNCİ NOTA
Nefs-i insâniyetin müptelâ olduğu afil ve nâfil şeylerin, etvâr-ı âlem üzerinde hakîkatlerini gösterip, kalbin râbıtasını kesip, yüzünü bekâ ve âhirete çevirir.
İKİNCİ NOTA
Bir düstur-u Kur'ânî olan tevâzuu emir ve tekebbürden men eder.
ÜÇÜNCÜ NOTA
b1061.gif
-2- sırrıyla, mevtin hakîkatini güzel ve ayn-ı hakîkat bir temsil ile açıp, uzun emelleri ve elemleri keser. Hayy u Kayyûm ve Bâkî-i Dâim ve Biyedihi'l-hayra her umûru teslim eder.
DÖRDÜNCÜ NOTA
Muttarid bir kânun-u âdetullah olan mevsimlerin, asırların değişmesinde, ekser eşyanın aynen iâde ve tazelenmesiyle, şecere-i kâinatın en mükemmel
1 Nihayet gün batısına vardı ve güneşin harâretli ve çamurlu bir çeşme suyunda gurûb ettiğini gördü. (Kehf Sûresi: 86.)
2 Gelmesi muhakkak olan herşey, uzak da olsa yakındır. (Hadîs-i şerif: İbn-i Mâce, Mukaddime: 7/46; Feyzü'l-Kadir, 2:178.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
meyvesi olan insanın, mevsim-i haşr-i ekberde aynen iâde edileceğini, katiyen ispat eder.
BEŞİNCİ NOTA
Şu asr-ı felâket ve helâketin en büyük musîbeti olan ve dinsizliğe giden medeniyet-i sakîmenin içyüzünü ve yüzündeki peçeyi ve Cehennemnümûn mâhiyetini, hüdâ-i Kur'ânî ile muvâzene sûretiyle açar, gösterir. Ehl-i îmânı ona temâyülden şiddetli tenfîr ettirip, sârî bir vebâyı teşhis ile, eczahâne-i Kur'âniyeden zemzem-i tiryâkı içirir.
ALTINCI NOTA
Nefs ve şeytanın en büyük hile ve desîselerinden olan, kâfırlerin çokluklarını ve onların bâzı hakâik-ı îmâniyenin inkârındaki ittifaklarını vesvese sûretiyle göstererek, şüpheleri ve dine karşı lâkaydlığı, ayn-ı hak ve hakîkat bir temsil ile kökünden kesen ve tûbâ-i Cennet olan îman ağacını yetiştiren mücerreb bir iksir-i nûrânîdir.
YEDİNCİ NOTA
Hayat-ı içtimâiye-i İslâmiyenin muzır bir mikrobu olan ve terakkiyât-ı ecnebiyede saadet zannedilen, zulümlü ve zulmetli ihtirâsât-ı dünyevîye ehl-i îmânı sevk eden sahtekâr hamiyetfüruşları, Kur'ân'ın elmas kılıncıyla öldürerek, irtidâda yüz tutan veyahut mertebe-i fıska inen ehl-i îmânı Kur'ân-ı Hakîmin hastahânesine alır, tedâvi eder.
SEKİZİNCİ NOTA
b1062.gif
-1- ' in bir sırrını,
b524.gif
-2- ' nin bir hakîkatini
b1064.gif
-3- ' un bir düsturunu
b1065.gif
-4- ' un bir nüktesini tefsir edip, kâinatta zerreden şemse kadar herşey bir vazife ile mükellef olup, bütün sa'y ve hareketleri kânun-u kader ile cereyan ettiğini ve Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, hizmet içinde mükâfat olarak bir lezzet derc ettiğini ispat ve izah ile, mevcudâtın en mükemmeli ve zîhayatın reisi ve arzın halîfesi olan insan, tenbellik edip gaflete düşerse, cemâdâttan daha câmid, sinekten,
1 Rahmetim herşeyi kuşatmıştır. (A'râf Sûresi: 156.)
2 Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp, Onu tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi: 44.)
3 Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi "OI" demektir; o da oluverir. (Yâsin Sûresi: 82.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
çekirgeden daha kansız olacağını îkaz ve inzâr ile, insanları vazife-i fıtriyelerine sevk edip Ulûhiyet-i Mutlakayı ispat eder.
DOKUZUNCU NOTA
Cenâb-ı Hak, kemâl-i keremiyle, en büyük şeyi en küçük şeyde derc ettiği cihetle, kâinattaki hayır ve kemâlâtı, şecere-i kâinatın meyvesi ve çekirdeği olan nev-i insanın hakîkatini taşıyan nebîlerde gösterdiğini; ve nebîlere intisab eden, hayır ve kemâlâta, nûra ve sürûra çıkacağı gibi, ubûdiyet cihetiyle de, bir zerre gibi küçük bir mahlûk olan insanın, fihristiyet ve o intisap cihetiyle, ağzından çıkan Allahü Ekber sadâsı, küre-i arzın büyük bir Allahü Ekber'i hükmüne geçtiğini, hakkalyakîn bir beyân ile, hakkın saadetini, îmânın hüsn-ü kemâlini bilbedâhe izhâr edip delâlet, şer, hasâret, dînin muhâlifinde olduğunu katî ispat eder.
ONUNCU NOTA
Cenâb-ı Hakkın nûr-u mârifetine yetişmek ve bakmak; ve âyât ve şâhitlerin âyinelerinde berâhin ve delillerin emârelerini görmek üç çeşit olup, bir kısmı su gibi, ikinci kısmı hava gibi, üçüncü kısmı nur gibi olup, takarrübün târifıni ve bu'diyetin vartalarını beyân eder.
ON BİRİNCİ NOTA
Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın ifadesindeki şefkat ve merhametin hikmetini, hem üslûb-u Kur'âniyedeki cezâlet ve selâsetteki fıtrîliği gösterir.
ON İKİNCİ NOTA
b1066.gif
-1- kavl-i şerifine imtisâlen,
b1061.gif
-2- sırrıyla, mevtin ve kabrin mâhiyetini gösterip, serkeş nefs-i emmârenin dizginini çeker. Hem, kısa bir ömür ve muvakkat bir hayatta, bu acîb asırda, saadet-i ebediyeye en yarayışlı amel ve en makbul hizmet ve en devamlı sevap, "imânın takviyesine medâr Risâle-i Nur talebelerinin tarzında ulûm-u îmâniyeye çalışmak" olduğunu beyân eden ve ehl-i ilim ve ehl-i kalemi îkaz eden bir düstur-u hakîkattir.
ON ÜÇÜNCÜ NOTA
Medâr-ı iltibas olmuş Beş Meseledir.
Birincisi:
b1068.gif
-3- sırrıyla,
1 Gerçek ölümü tatmadan önce, nefsin arzularını terk etmek sûretiyle, kendinizi ölmüş biliniz. (Hadîs: Keşfü'l-Hafâ, 2:291.)
2 Gelmesi muhakkak olan herşey, uzak da olsa yakındır. (Hadîs-i şerif: İbn-i Mâce, Mukaddime: 7/46; Feyzül-Kadîr, 2:178.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
tarik-ı hakta çalışan ve mücâhede edenler yalnız kendi vazifesini düşünüp, Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmamaları lâzım geldiğini; ve şiddet-i hırs yüzünden, vazife-i ubûdiyet ve memuriyeti, âmiriyet ve mâbudiyetle iltibas edenlere karşı tefrik edip, haddini tecâvüz eden insana makamını gösteren, herkese lüzumlu bir meseledir.
İkinci Mesele : Ubûdiyetin menşei, emr-i İlâhî; ve neticesi, rızâ-yı İlâhî; ve semerâtı ve fevâidi, uhreviye olduğunu; ve dünyaya âit faydalar ve semereler ve menfaatler, ubûdiyete, vird ve zikre illet veya illetin bir cüz'ü olsa, ubûdiyeti kısmen iptal ettiğini beyân ile, sırr-ı ubûdiyetin hikmetini ders veren çok mühim ve lüzumlu bir meseledir.
Üçüncüsü :
b1069.gif
-1- hadîs-i kudsîsinin mukaddes düsturunu güzel bir temsil ile izah edip, ubûdiyetin esası olan acz, fakr ve kusur ve naksını bilmek ve niyaz ile dergâh-ı İlâhînin rahmet kapısını çalmak lâzım geldiğini; hem her amelde bir ihlâs ciheti olduğundan, insan, hareketinde rızâ-yı İlâhîyi düşünüp, vazife-i İlâhiyeye karışmamasıyla Âlâ-yı İlliyyîne çıkacağını, yol gösteren mühim bir meseledir.
Dördüncü Mesele :
b1070.gif
-2- âyetinin mânâ-yı işârîsiyle, Mün'im-i Hakikîyi hatıra getirmeyen ve Onun nâmiyle verilmeyen nîmeti yemek ve almak câiz olmadığını; eğer muhtaç ise, esbâb-ı zâhiriyenin başı üzerinde Mün'im-i Hakikînin rahmet elini görüp, Bismillâh deyip alınacağını; hem esbâb-ı zâhiriyeyi perestiş edenleri aldatan, iki şeyin beraber gelmesi veya bulunması olan "iktirân"ı, illet zannetmelerini, güzel ve mukâvemetsûz izahla, yüzleri Mün'im-i Hakikîye çevirir.
Beşinci Mesele : Bir cemaatin sa'yleriyle hâsıl olan bir netice veya şerefı, o cemaatin reisine veya üstâdına vermek, hem cemaate, hem de o üstad ve reise zulüm olduğu gibi; Cenâb-ı Hakkın nur ve feyzine mâkes ve vesîle ve vâsıta olan üstâdın, masdar ve muktedir ve menbâ telâkkî edilmemek lâzım geldiğini, güzel bir temsil ile ispat edip, hakîkat-i hale pencere açıp gösterir.
ON DÖRDÜNCÜ NOTA
Tevhîde dâir dört küçük remizdir.
Birinci Remiz : Dar nazarlı, kâsır fikirli ve muhâkemesiz akıllı, esbabperest insanın nazarını vahdâniyet-i İlâhiyenin delillerine çevirip, güzel bir
1 Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecüvüz etmez. (Hadîs-i kudsî)
2 Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanın etini yemeyin. (En'âm Sûresi: 121.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
temsil üzerinde,
b1071.gif
-1- der, Tevhîdi ispat eder.
İkinci Remiz :
b1072.gif
-2- 'nin bir sırrını tefsir edip, aşk-ı mecâzîye müptelâ olan insana, aşk-ı hakîkiyi ve Mâbud-u Bilhakkı gösterir.
Üçüncü Remiz: Hayat-ı bâkiyeye ve sennedî manzaralara namzet, yüksek makamda halk olunan istidâdât ve letâif-i insâniye, bâzan hiç ender hiç olan hevâ-yı nefse esir bulunduğundan, îkaz ve inzâr ile insanı teyakkuza sevk eden büyük bir hakîkatin küçük bir ucudur.
Dördüncü Remiz : Uzun emellerden ve geçmiş ve gelecek elemlerden ruh ve kalbi güzel bir temsil ile kurtarıp, Lâ ilâhe illâllah kelime-i kudsiyesinin şifâyâb ve rahmetbahş hazînesine teslim eder.
ON BEŞİNCİ NOTA
Üç Meseledir.
Birincisi : İsm-i Hafizin tecellî-i etemmine işaret eden
b1073.gif
-3- âyetiyle, Hafîz-i Zülcelâlin küre-i arz tarlasında, ezel ilmiyle halk edip zer' ettiği tohumları, kesif toprak içinde ve şiddet-i burûdet karşısında mukâvemetsiz, nihayetsiz zayıf ve küçük oldukları halde muhâfaza edip, haşr-i baharide, başka bir âlemden gelmişler gibi, evâmir-i tekvîniyeye imtisâl ile gelmeleriyle, emânet-i kübrâ hamelesi ve arzın halîfesi ve kâinatın meyvesi olan insanların ef âl ve âsâr ve akvalleri ve hasenât ve seyyiâtları muhâfaza edilip, haşrin sabahında meydan-ı muhâsebeye getirileceğini katî ispat edip, haşri bâzı sebepler neticesi baîd gören insanlara, bilmüşâhede nümûnesini gösterir.
Hâfız Ali
On Sekizinci Lem'a
İleride başka bir mecmuada neşredileceğinden, buraya derc edilmedi.
On Dokuzuncu Lem'a
b1074.gif
b424.gif
-4-
1 Allah'tan başka ilâh yoktur. O birdir. Allah bir olur, ortağı yoktur. (Hadîs-i şerif: Buhârî, Eıan:155, Teheccüd: 21; Müslim, Zikir: 28, 30; Ebü Dâvud, Vitr: 24.)
2 Ey Bâkî olan Allah! Bâkî ancak Sensin.
3 Kim zerre kadar iyilik yaparsa, onun mükâfâtını görür. · Kim zerre kadar kötülük yaparsa, onun cezasını görür. (Zilzâl Sûresi: 7-8.)
4 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.
Yiyin, için, fakat israf etmeyin. (A'râf Sûresi: 31.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
âyet-i kerîmesini Yedi Nükte ile tefsir eden iktisâdı emredip, israf ve tebzîrden nehyeden ve bilhassa bu asırdaki beşere gâyet mühim bir ders-i hikmet veren, kıymettar ve çok mübârek bir risâledir:
BİRİNCİ NÜKTE : Cenâb-ı Hak, beşere ihsan ettiği bilcümle nîmetlerin mukâbilinde, beşerden ancak bir "şükür" istediğini; iktisat, hem nîmetlere karşı bir ihtiram, hem Cenâb-ı Hakka karşı bir şükr-ü mânevî, hem nîmetin bereketlenmesine bir vesîle olduğunu; israf ise, Mün'im-i Hakikînin nîmetlerine bir hürmetsizlik ve bir tahkir olmakla, vahîm neticeleri bulunduğunu beyân eder.
İKİNCİ NÜKTE : Vücud-u beşer bir saray, mide bir efendi, ağızdaki kuvve-i zâika bir kapıcı, et'imenin verdiği lezzetler birer bahşiş olduğunu göstererek; vücudun idâresi iktisat ile temin edildiğini, israf ise muvâzenesizliği ve hastalıkları tevlid ettiğini beyân eder.
ÜÇÜNCÜ NÜKTE : Kuvve-i zâika, maddî cesede inhisar etmekten ziyâde, akla, rûha ve kalbe baktığından; israf etmemek, zillet ve sefâlete düşmemek ve o kuvve-i zâikayı taşıyan lisânı şükürden istimâl etmek şartıyla leziz taamların tercih ve tâkip edilebileceğini; ve bu hakîkat, hârika kuvve-i kudsiye sahibi şâh-ı Geylânî (k.s.) Hazretlerinin ihyâ-yı emvât kerâmet-i azîmesiyle izah edilerek, ruh cesede, kalb nefse, akıl mideye hâkim olduktan sonra, şükrün müntehâ derecelerine vâsıl olmakla mümkün olduğunu beyân eder.
DÖRDÜNCÜ NÜKTE : İktisat sebeb-i bereket olduğundan, muktesidlerin hayatları izzetle geçtiğini, israf edenlerin her vakit sefâlete, hattâ dilenciliğe kadar düştüklerini, hattâ haysiyet ve nâmuslarını ve hattâ mukaddesât-ı dîniyelerini bile fedâ ettiklerini; ve iktisadın menâfi-i azîmesini ve israfın dehşetli zararlarını ve sehâvetin güzelliği içinde bir oduncu ihtiyarın istiğnâsını zikrederek, iktisâdın kıymet ve izzetini, sehâvetin fevkıne çıkarır.
BEŞİNCİ NÜKTE : Gâyet merakâver bir bal vâkıasıyla, iktisattaki izzet ve bereketini ve israftaki sefâlet ve mahrumiyetin bir sırrını, pek hakîkatli bir sûrette izah eder.
ALTINCI NÜKTE : Hısset ile, hıssetten ayrı olan iktisat haslet-i memdûhasını, Hazret-i Ömer'in oğlu Hazret-i Abdullah'ın (r.a.) bir vâkıasıyla öyle izah eder ki, iktisâdın hısset olmadığını ve israftan ayrı olan sehâvetin derece-i kemâlini gösterir.
YEDİNCİ NÜKTE : İsraf hırsı, hırs kanaatsizliği, kanaatsizlik haybet ve hasâreti ve hem ihlâsı kaçırmakla a'mâl-i uhreviyeyi zedelemek gibi üç mühim neticeyi tevlid ettiğini; ve zekâvetleri yüzünden mâruf ediplerin dilenciliğe kadar tenezzül ettiklerini; ve bir kısım âlimlerin hırs yüzünden dîyk-ı maîşete giriftar olduklarını temsillerle o kadar güzel izah eder ki, fevkınde beyân ve izah tasavvur edilemez.
Hüsrev
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Yirminci Lem'a
b1076.gif
-1- (ilâ âhir)
âyet-i kerîmesiyle,
b1077.gif
-2- hadîs-i şerifı mûcibince, İslâmiyette ihlâs en mühim bir esas olduğunun sırrını, hadsiz nüktelerinden Beş Nokta ile tefsir ve izah eder.
BİRİNCİ NOKTA : "Ehl-i dünya ve ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ve ehl-i nifak rekâbetsiz bir sûrette ittifak ettikleri halde, neden ehl-i hak ve ehl-i hidâyet rekâbetli ihtilâf ediyorlar?" diye vâki, pek mühim ve pek müthiş ve ehl-i hak ve ehl-i hamiyeti hakîkaten kan ağlattıran bu suâle, çok esbabdan yedi sebep ile cevap verilmiştir. şöyledir:
Ehl-i hak ve ehl-i hidâyetin ihtilâfâtı, hakîkatsiz, zelîl olduklarından ve himmetsiz, aşağı ve âkıbeti düşünmeyerek kâsirü'n-nazar olduklarından ve kıskanç ve dünyaya harîs olduklarından olmadığı gibi; ehl-i gaflet ve ehl-i da-' lâletin de kuvvetli ittifakları, hakîkatli ve âkıbeti düşündüklerinden ve yüksek nazarlı olduklarından olmadığını o kadar âlî bir üslûpla ve hakîkatli bir ifade ile beyân ve izah eder ki, "Fesübhânallah! Sebepleri bilinmediğinden, her an için üç yüz elli milyon fedâkâr tebaası bulunan bu âlî İslâmiyet, nasıl olmuş da hepsi yüz elli milyonu tecâvüz etmeyen ve ölümden dehşetli korkan üç dört firenk hükûmetin elinde esir olmuşlar? Hem öyle bir esâretle mahkûm edilmişler ki-Allah Allah!-her fırsatta öyle dehşetli şenâetler yapılmış ki, engizisyon mezâlimine rahmet okutacak işkenceler, bîçare ehl-i İslâma tatbik edilmiş. Gözyaşlarına bedel, damarlarından mütemâdiyen kanlar akıttırılmış. Bir değnek cezaya mukâbil, ehl-i hamiyetin boyunları gaddar zâlimlerin elleriyle koparılmış, atılmış; o bîçare Müslüman hamiyetperverlerinin bir kısmı darağaçlarına asılmış, hayatlarına hâtime verilmiş, dünyanın ufuklarında merhametsizce teşhir edilmiş. Hem hayat-ı dünyevîleri parça parça edilmiş, hem hayat-ı uhreviyeleri zedelenmiş; bir kısmının ise her iki hayatları ve saadetleri birden imhâ edilmiş. Nedendir?" diye vâki olacak suâlin cevapları, elmas hazînesine
1 Rahmân ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
Muhakkak ki Biz sana kitabı hak ile indirdik... (Zümer Sûresi: 2.)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt