8- Hurûf-u Mukattat

HASAN CAN

Administrator
Yönetici
İkinci Bürhan: Herbir nevide, herbir fertte hikmetlere, maslahatlara riayet eden ve inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i tamme, saadet-i ebediyenin gelmesini tebşir ediyor. Çünkü, aksi halde, bedahetle ikrar ve tasdik ettiğimiz şu hikmetleri ve faydaları inkar etmemiz lazım gelir. Çünkü, o faydaların, o hikmetlerin, o maslahatların herbirisi zıddına inkılap ederler. Bu hal ise safsatadır.
Üçüncü Bürhan: İkinci bürhanı tefsir eder. Fennin de şehadet ettiği gibi, Sani-i Hakim, herşeyde en kısa yolu, en yakın ciheti, en güzel ve en hafif sureti ihtiyar etmiştir. Bu ihtiyar, kainatta abesiyetin bulunmadığına delalet eder. Bu ise ciddiyete delalet eder. Ciddiyet ise, saadet-i ebediyenin gelmesiyle olur; yoksa bu varlık adem sayılır ve herşey abesiyete tehavvül eder. Halbuki abes ve israf gibi batıldan pak ve münezzeh olduğunu şu


b327.gif
-1-

kelamiyle i'lam ve talim eden Zât-ı Zülcelâl, sözüne nasıl muhalefet eder?


Dördüncü Bürhan: Üçüncü bürhanı izah eder. Bütün fenlerin şehadetiyle, fıtratta israf yoktur. Eğer insan-ı ekber denilen alemdeki hikmetleri idrakten aciz isen, alem-i asgar denilen insandaki nüktelere, hikmetlere dikkat et.
Evet, fenn-i menafiü'l-a'zanın şerh ve beyan ettiği vecihle, insanın cisminde, herbirisi bir menfaat için takriben iki yüz küsur kemik vardır. Ve herbirisi bir fayda için altı bin damar vardır. Ve hüceyrata hizmet eden yirmi dört bin mesame ve pencere vardır. O hüceyratta cazibe, dafia, mümsike, musavvire, müvellide namıyla, herbirisi bir maslahat için beş kuvvet çalışıyor. Alem-i asgar böyle olsa, insan-ı ekber ondan geri kalır mı? Ruha nisbeten ehemmiyetsiz olan ceset bu derece israftan uzak bulunsa, ne suretle cevher-i ruhla asarında, emellerinde, efkarında ve maneviyatında israf olur. Çünkü, saadet-i ebediye olmasa, bütün maneviyat kurur. O hakikatler, israf memleketine kaçarlar. Acaba dünya kadar kıymetli olan bir cevhere malik olmakla, hem daima onun zarfını ve gılafını muhafaza ettikten sonra, o cevheri birden bire yere vurup kırmak ihtimali var mıdır? Hangi akıl kabul eder? Hem bir şahsın bünyesindeki kuvvet, azasındaki sıhhat, istidadındaki kabiliyet, o şahsın yaşayışına ve tekemmülüne delil olduğu gibi, kainatın ruhuna kadar nüfuz eden hakikat-i sabite ve devam ile yaşayışını ima eden intizamındaki kuvvet-i kamile ve tekemmülüne giden nizamındaki kemal acaba haşr-i cismani yoluyla saadet-i ebediyeye delil olmaz mı? Zira intizamını ihtilalden ve bozulmaktan kurtaran, saadet-i ebediyedir. Ve tekemmüle vasıta olur. Ve o kuvveti inkişaf ettiren odur.
Beşinci Bürhan: Evet, her nevi mahlukatta bir nevi kıyametin ve bir çeşit haşrin tekrarla vukua gelmekte olduğu, büyük kıyametin vukuuna ve geleceğine işarettir.
1- "Bunları boş yere yaratmadın. Ey Rabbimiz" derler. "Seni bütün noksanlardan tenzih ederiz." (Al-i İmran Sûresi: 191.)
 

MURATS44

Özel Üye
Buna bir misal:
Evet, haftalık saate bak. O saatte saniyeleri, dakikaları, saatleri, günleri sayan ibrelerden ve millerden saniyeleri sayan ibre, dakikaları sayan ibrenin hareketini ihbar ediyor. Dakikaları sayan ibre, saatleri sayan ibrenin hareketini ilan ediyor. Saatleri sayan ibre de, günleri gösteren ibrenin hareketini husule getiriyor ve i'lam ediyor. İşte, birincinin hareketinin tamam olması, ikincisinin de hareketinin tamam olacağına ve ikincinin tamam-ı hareket etmesi, üçüncünün de itmam-ı hareket edeceğine işarettir.
Kezalik, Sani-i Hakimin kainat denilen büyük bir saati vardır. Bu saatin milleri, feleklerin çeşit çeşit deveranından ibarettir. İşte bu deveranlar günleri, seneleri, ömr-ü beşeri, dünyanın beka müddetini gösteriyorlar. Binaenaleyh, her geceden sonra sabahın, her kıştan sonra baharın gelmesi gibi, haşrin sabahı, o büyük saatten doğacağına delil ve işarettir.
Sual: Kainatta görünen şu nev'i kıyametlerde eşya ayniyle iade edilmiyor. Halbuki büyük kıyamette neden ecsam ayniyle iade edilir?
Elcevap: İnsanın bir ferdi, başka mahlukatın bir nev'i gibidir. Zira insandaki o nur-u fikir, emellerine, ruhuna öyle bir inkişaf, öyle bir inbisat vermiştir ki, bütün zamanları yutsa doymaz. Zira ondaki o yüksek fikir, insanın mahiyetini ulvi, kıymetini umumi, nazarını külli, kemalini gayr-ı mahsur, lezzet ve elemini daimi kılmıştır. Başka nevilerin fertleri ise böyle değildir. Onların mahiyetleri cüz'i, kıymetleri şahsi, nazarları mahdut, kemalleri mahsur, lezzet ve elemleri anidir. Bundan anlaşılıyor ki, insanın bir ferdi, sair mahlukatın bir nev'i hükmündedir. Binaenaleyh, o nevilerde görünen şu kıyametlerin ve haşir ve neşirlerin keyfiyetleri nasılsa, efrad-ı insaniye de öyledir.
Altıncı Bürhan: Saadet-i ebediyeye işaret eden bürhanlardan biri de, insandaki gayr-ı mütenahi istidatlardır. Evet, Cenab-ı Hak tarafından mükerrem kılınan insanın cevher-i ruhunda ekilen ve rakamlara sığmayan istidatlar var. Bu istidatların altında, hesaba gelmeyen kabiliyetler var. Ve bunlardan neş'et eden, hadde gelmeyen meyiller var. Ve bunlardan husule gelen gayr-ı mütenahi efkar ve tasavvurat var. İşte bunların herbirisi haşr-i cismaninin arkasındaki saadet-i ebediyeye, şehadet parmaklarını uzatarak gösteriyorlar.
Yedinci Bürhan: Evet, Rahman ve Rahim olan Sani-i Hakimin rahmeti, rahmetlerin en büyüğü olan saadet-i ebediyenin geleceğini tebşir ediyor. Zira rahmet, ancak saadet-i ebediye ile rahmet olur. Ve nimet, ancak o saadetle nimet olur. Evet, bütün nimetleri nikmetlere çeviren ebedi ayrılmaktan doğan ve umumi matemlerden yükselen o belalardan kainatı, bilhassa şuurlu olan mahlukatı kurtaran şey, saadet-i ebediyenin gelmesidir. Çünkü bütün nimetlerin, rahatların, lezzetlerin ruhu olan saadet-i ebediye gelmezse, umum kainatın şehadetiyle sabit olan ve güneş gibi parlayan rahmet ve şefkat-i İlahiyenin bedahetine karşı mükabere ile inkar lazım gelir.
 

MURATS44

Özel Üye
Ey Habib-i Şefik ve ey Şefik-i Habib! Ey Said-i Mecid ve ey Mecid-i Said! Rahmet-i İlahiyenin en latifi, en zarifi, en lezizi olan muhabbet ve şefkatine bakınız. O muhabbet ve şefkati, firak-ı ebedi ve hicran-ı layezali ile karşıladığınız takdirde, vicdan, hayal ve ruh ne hale gireceklerdir? O muhabbet ve o şefkat en büyük, en tatlı bir nimet iken, en azim bir musibete, bir belaya inkılab eder.
Acaba göz önünde bilbedahe görünen rahmet-i İlahiye, firak-ı ebedinin muhabbet ve şefkat aleyhine hücum etmesine müsaade eder mi?
b328.gif
Vallahi hayır! Ancak o rahmetin şe'nindendir ki, firak-ı ebediyi hicran-ı layezaliye, hicran-ı layezaliyi firak-ı ebediye ve adem-i mutlakı da her ikisine musallat eder ki, o firakların, o hicranların kökleri ortadan kalksın.
Sekizinci Bürhan: Bütün alemce her hususta sıdkı ve doğruluğu malum ve müsellem olan Hazret-i Muhammed-i Arabi Aleyhissalatü Vesselam, parmağıyla kameri şak ettiği gibi, lisanıyla da saadet-i ebediyenin kapılarını açmıştır. Ve bütün enbiya-yı izamın bu hakikat üzerine icmaları, bir hüccet-i katıadır.
Dokuzuncu Bürhan: On üç asırdan beri yedi vecihle i'cazı tasdik edilen Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyanın haşir hakkındaki beyanatı, saadet-i ebediyenin geleceğine kafi bir delil değil midir? Başka bir delile ihtiyaç var mıdır?
Onuncu Bürhan: Bu bürhan, binlerce bürhanları müçtemidir. Bu bürhanları, çok ayetler tazammun etmişlerdir. Evet, Kur'an-ı Kerim, çok ayetlerinden haşre nazır pencereler açmıştır.
Ezcümle,
b329.gif
-1- ayetiyle, saadet-i ebediyeye yol açan bir kıyas-ı temsiliye işaret etmiştir.
Kezalik,
b330.gif
-2- ayet-i kerimesiyle, o saadeti gösteren bir kıyas-ı adliye işaret etmiştir.
Birinci ayetle işaret edilen kıyas-ı temsili:
Evvela insanın vücuduna bak. Nasıl tavırdan tavıra, yani nutfeden alakaya, alakadan mudğaya, mudğadan et ve kemiğe, et ve kemikten insan suretine bir kast, bir irade ve bir ihtiyar altında mahsus kanunlarla, muayyen nizamlarla, muntazam hareketlerle intikal ettiğini ve kalıptan kalıba girip çıktığını gör. Sonra insanın bekasına dikkat et. İnsan, bu vücut libasını her sene değiştirir. Bu vücut değişmesi, bedendeki hüceyratın yıkılıp yapılmasıyla olur. Bu tamirat da, bütün azanın erzak mahzeni hükmünde olan Cenab-ı Hakkın bir kanun-u mahsusla ihzar ettiği o madde-i latifeden alınan ecza ile yapılır. Sonra o madde-i latifenin ahvaline bak.



________________________________________



1- Halbuki, O sizi halden hale sokarak yaratmıştır.(Nuh Sûresi: 14.)
2- Rabbin ise kullarına haksızlık edecek değildir. (Fussilet Sûresi: 46.)
 

MURATS44

Özel Üye
Nasıl azanın ihtiyaçlarına göre muayyen bir kanunla taksim edilir ve bedenin her tarafına mahsus bir nizamla muntazaman dağıtılır. Yine şayan-ı dikkattir ki, o madde-i latife, dört mutfakta pişirildikten sonra ve dört inkılaptan geçtikten sonra ve dört süzgeçten tasfiye edildikten sonra rızık olarak taksim edilir. Hem yine şayan-ı dikkattir ki, o madde-i latife, yemeklerin ruhu ve hülasasıdır. O yemekler alem-i anasırda dağınık menbalardan muntazam bir düsturla, mahsus bir nizamla cem ve tahsil edilirler.
İşte bütün bu nizamlar, bu kanunlar, bu intizamlar, hep bir kast, bir irade, bir hikmetten çıkıyor. Evet, mesela Habib'in gözünde yerleşen bir zerrenin, unsur-u havadan veya unsur-u türabdan o garip, acip tavırlarda, inkılaplarda yaptığı muntazam hareketinden anlaşılır ki, o zerre, toprakta iken Habib'in gözüne tayin edilmiş ve bir memur gibi mahall-i memuriyetine muntazaman i'zam kılınmıştır (yükseltilmiştir).
Evet, fenni bir nazarla dikkat edilirse anlaşılır ki, o zerrenin hareketi, körü körüne, tesadüf eseri değildir. Çünkü o zerre, hangi mertebeye girerse, o mertebenin nizamına tabi olur. Ve hangi bir tavra intikal etmişse, onun muayyen kanunuyla amel etmiştir. Ve hangi bir tabakaya misafir gitmişse, muntazam bir hareketle sevk edilmiştir.
Hülasa, neş'e-i ulaya dikkat edenin, neş'e-i uhra hakkında tereddüdü kalmaz. Şeygamber Aleyhissalatü Vesselamın emrettiği gibi, "Neş'e-i ulayı gören adam, neş'e-i uhrayı inkar edebilir mi?" Çünkü ikinci teşekkül, yani ikinci yapılış, birinci teşekkülden daha kolaydır. Bunu yapan, onu daha kolay yapar.
Mesela, bir fırka askerin ilk teşekkülünde, efradın birbiriyle ünsiyetleri, muarefeleri olmadığından ve talim ve terbiye görmemeleri yüzünden yontulmamış taşlar gibi olduklarından, o efrad, o fırkanın bünyesinde yerleştirilinceye kadar çok zahmetler vardır. Fakat ba'de't-teşekkül terhis edilip de bir daha taht-ı silaha davet edildiği zaman, pek kolay içtima eder ve fırkayı teşkil ederler. Bu teşekkül, evvelki teşekkülden daha kolay olur.
Kezalik, birbiriyle ülfet peyda eden ve herbirisi yerini tanıyan ve bir derece yontulmuş taşlar gibi kesb-i letafet eden bedenin zerratı, ölümle dağıldıktan sonra, haşirde, Halıkın izniyle, İsrafil'in borusuyla o zerrat-ı asliye ve esasiye içtimaa davet edildikleri zaman, pek kolay içtima ederler ve beden-i insaniyi yine eskisi gibi teşkil ederler. Maahaza, kudret-i ezeliyeye nisbeten en büyük, en küçük gibidir; hiçbir şey o kudrete ağır gelemez.
Arkadaş! Zahire nazaran, haşirde, ecza-yı asliye ile ecza-yı zaide birlikte iade edilir. Evet, cünüp iken tırnakların, saçların kesilmesi mekruh ve bedenden ayrılan herbir cüz'ün bir yere gömülmesi sünnet olduğu, ona işarettir. -1- Fakat tahkike göre, nebatatın tohumları gibi "acbü'z-zeneb" tabir edilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insani neşv ü nema ile teşekkül eder.


_______________________________________



1- Tırnak ve saçların kesildikten sonra toprağa gömülmesi ile ilgili hadisin kaynaklarından biri: Kenzü'l-Ummal, hadis no:1745.
 

MURATS44

Özel Üye
İkinci ayetle işaret edilen delil-i adli ise: Evet, görüyoruz ki, alelekser, gaddar, facir zalimler lezzetler, nimetler içinde pek rahat yaşıyorlar. Yine görüyoruz ki, masum, mütedeyyin, fakir mazlumlar zahmetler, zilletler, tahkirler, tahakkümler altında can veriyorlar. Sonra ölüm gelir, ikisini de götürür. Bu vaziyetten bir zulüm kokusu gelir. Halbuki kainatın şehadetiyle, adalet ve hikmet-i İlahiye zulümden pak ve münezzehtirler. Öyleyse, adalet-i İlahiyenin tam manasıyla tecelli etmesi için haşre ve mahkeme-i kübraya lüzum vardır ki, biri cezasını, diğeri mükafatını görsün.


b332.gif
-1-

Bu cümledeki kelimelerin arasında bulunan nazm ve nizam:
1. Bu cümlenin makabliyle bağlanmasını ifade eden
b1098.gif
bu rükn-ü imaniyenin burada sarahaten zikredilmesi için, amm olarak zikredilen evvelki cümleden bu cümlenin tahsis lüzumuna binaen atıf yapılmıştır.
2. Takdimiyle hasrı ifade eden
b334.gif
-2- kelimesi, bazı ehl-i kitabın İmân ettikleri ahiret, hakiki bir ahiret olmadığına tarizdir.
Çünkü, onların
b335.gif
-3- ayet-i kerimesinin hikaye ettiği gibi, "Cehennem ateşi, bizi daima yakacak değil ya! Ancak birkaç gün yakacaktır" gibi sözleriyle ve bir cihette lezaiz-i cismaniyeyi nefiy ve inkar ettiklerinden anlaşıldığına göre, bildikleri ahiret, mecazi bir ahiret imiş.
3. Malum ve mahut olan şeye işaret için vaz edilen
b247.gif
edatı, bütün kütüb-ü semaviyenin lisanlarında deveran eden mahut ahirete işarettir. Veyahut mezkur delail-i fıtriye ile akılların gözleri önünde hazır olan ve ahiret ile anılan hakikate işarettir.
4. Mukadder bulunan neş'enin sıfatına ahiret tabiri, zihinleri neş'e-i ulaya çevirip, ondan neş'e-i uhraya bil'intikal, imkan yolunu göstermek için ihtiyar edilmiştir.


_______________________________________



1- Onlar ahirete kesin olarak inanırlar. (Bakara Sûresi: 4.)
2- Ahirete.
3- (Bakara Sûresi: 80.)
 

MURATS44

Özel Üye
5. Yakin ile beraber tasdiki birlikte ifade eden
b277.gif
-1- kelimesine bedel
b338.gif
-2- tabiri, haşir meselesi şek ve şüphelere bir mahşer ve bir mecma olduğu için, tasdikten fazla ikan ve yakin daha ehemmiyetli olduğuna işarettir. Veya ehl-i kitabın iddia ettikleri iman, yakinden hali olduğundan, onların imanı, İmân olmadığına işarettir.
• • •

b339.gif
-3-

Bu cümledeki nüktelere işaret eden me'hazlar şunlardır:
1. Evvelki cümle ile bu cümlenin nazmı.
2.
b340.gif
-4- ile işaret-i hissiye.
3.
b340.gif
'deki uzaklık.
4.
b311.gif
'daki ulviyet.
5.
b262.gif
'deki tenkir.
6.
b779.gif

7.
b344.gif
'deki terbiyeden ibaret yedi me'hazdır.
Birincisi: Bu cümleyi makabliyle bağlayan münasebetlerdir.
Birinci münasebet: Bu cümle makablinden neş'et eden üç suale cevaptır.
Birincisi: Hidayetten neş'et eden o güzel vasıfarı labis olarak hidayet tahtı üstünde oturan o şahısları görmek isteyen saile cevaptır.
İkincisi: "O adamların hidayete istihkak ve ihtisasları nedendir?" diye sual eden samie cevaptır. Yani illet, sebep,
b340.gif
ile işaret edilen vasıflardır.


_______________________________________



1- İman edenler.
2- Kesin olarak inanırlar.
3- İşte onlar Rablerinde bir hidayet üzeredirler.
4- Onlar.
 

MURATS44

Özel Üye
Sual: Sabıkan mezkur vasıfların tafsilen zikirlerini
b340.gif
-1- kelimesindeki icmalden daha vazıh bir surette sebebi gösteriyor.
Cevap: İcmal, bazan tafsilden daha vazıh olur. Bilhassa matlup, birkaç şeyden mürekkep olduğu zaman, samiin gabaveti veya nisyanı dolayısıyla, o mürekkebin eczasını mezc etmekle sebebi çıkarmak müşkül olur.
Üçüncüsü: "Hidayetin neticesi, semeresi ve hidayetteki lezzet ve nimet nedir?" diye sual eden saile cevaptır. Yani, hidayette saadet-i dareyn vardır. Hidayetin neticesi, nefs-i hidayettir. Hidayetin semeresi, ayn-ı hidayettir. Zira, hidayet haddizatında büyük bir nimettir ve vicdani bir lezzettir ve ruhun cennetidir. Nasıl ki dalalet ruhun cehennemidir; öyle de,
b346.gif
-2- ahiretin felah ve saadetini intaç eder.
İKİNCİ ME'HAZ:
b340.gif
ile yapılan işaret-i hissiye, birşeyin müteaddit sıfatlarını zikretmek, o şeyin zihinlerde tecessüm etmesine ve akılda hazır ve hayalde mahsus olmasına sebep olduğuna işarettir. Maahaza, sabıkan zikirlerinden bir mahudiyet çıkar. Bu mahudiyet-i zikriye mahudiyet-i hariciyelerine kapı açar. Harici olan mahudiyetlerinden, mümtaz ve müstesna insanlar oldukları tebarüz eder ki, nev-i beşer içinde gözünü açıp bakanların gözlerine en evvel onların parıltıları çarpar.
ÜÇÜNCÜ ME'HAZ: Uzaklığı ifade eden
b340.gif
onların filcümle yakın oldukları halde uzak gösterilmeleri, ulüvv-ü mertebelerine mecazi bir işaret olduğuna işarettir. Çünkü, uzakta bulunanlara bakıldığı zaman, boyca en uzunları görünür. Maahaza, zamani ve mekani olan bu'd, hakiki kastedilirse, belagate daha uygun olur. Çünkü bütün asırlar Asr-ı Saadet gibi bu ayeti zikrediyorlar. Öyleyse,
b340.gif
ile yapılan işaret, safların evvellerine işarettir. Ve bu itibarla bu'd, hakiki olur, mecazi değildir. Binaenaleyh, onların hakikaten zaman ve mekanca uzak oldukları halde işaret-i hissiye ile gösterilmeleri, azametlerine ve ulüvv-ü mertebelerine işarettir.
DÖRDÜNCÜ ME'HAZ: Ulviyeti ifade eden
b311.gif
-3- kelimesidir.


________________________________________



1- Onlar.
2- Ve Ahirete.
3- Üzerine.
 

MURATS44

Özel Üye
Arkadaş! Eşya arasında öyle münasebetler vardır ki, onları ayna gibi yapıyor. Herbirisi, ötekisini gösteriyor. Birisine bakıldığı zaman, ötekisi görünür. Mesela bir parça cam büyük bir sahrayı gösterdiği gibi, bazan olur ki, bir kelime, uzun ve hayali bir macerayı sana gösterir. Bir kelime, pek acip bir vukuatı senin gözünün önüne getirir, temessül ettirir. Yahut bir kelam, zihnini alır; misali alem-i misallere kadar götürür, gezdirir.
Mesela,
b351.gif
-1- kelimesi muharebe meydanını,
b352.gif
-2- kelimesi büyük bir meyve bahçesini insanın fikrine getirir. Buna binaen, buradaki
b311.gif
kelimesi, temsili bir üsluba pencere açar, gösterir kastıyla zikredilmiştir. Şöyle ki: Sanki hidayet-i İlahi, bir burak olup mü'minlere gönderilmiştir. Mü'minler tarik-i müstakimde ona binerek arş-ı kemalata yürürler.
BEŞİNCİ ME'HAZ:
b262.gif
-3- 'deki tenkirdir. Bir nekre, marife olarak mükerreren zikredilirse, o marife, o nekrenin aynı olur. Fakat o nekre, nekre olarak zikredildiği takdirde, alelekser birbirinin aynı olamaz. Bu kaideye göre, nekre olarak tekerrür eden
b262.gif
evvelki
b262.gif
'nin aynı değildir. Ancak, evvelki
b262.gif
masdardır; ikincisi hasıl-ı bilmasdardır ve birincisinin semeresi hükmünde mahsus ve sabit bir sıfattır.
ALTINCI ME'HAZ: Hidayetin Allah'tan olduğunu ifade eden
b779.gif
-4- kelimesinden burada bir cebir hissedilmekteyse de, hakikatte cebir değildir. Çünkü, onların cüz-ü ihtiyarlarıyla hasıl-ı bilmasdar olan hidayete yorumları üzerine, Cenab-ı Hak, o sıfat-ı sabite olan hidayeti halk ve ihsan etmiştir. Demek ihtida, yani hidayete doğru yürümek, onların kesb ve ihtiyarları dahilindedir; fakat sıfat-ı sabite olan hidayet, Allah'tandır.
YEDİNCİ ME'HAZ: Terbiyeyi ifade eden
b356.gif

kelimesidir. Bu kelimenin burada ihtiyar edilmesi; onların rızık ile terbiyeleri, rububiyetin şe'ninden olduğu gibi, hidayetle de tagaddileri rububiyetin şe'ninden olduğuna işarettir.


_______________________________________



1- Meydan okudu.
2- Meyve.
3- Hidayet.
4- ...den.
 

MURATS44

Özel Üye
b357.gif
-1-

Bu cümledeki nüktelerin me'hazları:
1.
b1098.gif
ile atıf.
2.
b340.gif
-2- 'nin tekrarı.
3. Zamirü'l-fasl olan
b359.gif
-3-
4.
b247.gif
edatı.
5. Felah yollarının adem-i zikriyle
b360.gif
-4- 'nin amm ve mutlak bırakılması gibi beş me'hazdan ibarettir.
Birincisi:
b1098.gif
ile yapılan atıf, her iki cümle arasında bulunan münasebete binaen yapılmıştır. Zira birinci
b340.gif
saadet-i acile (
b361.gif
-5- ) olan hidayet semeresine işarettir. İkinci
b340.gif
hidayetin semere-i acilesine (
b362.gif
-6- ) işarettir.
Evet, herbir
b340.gif
makabline bir fezleke, bir icmaldir. Fakat erkan-ı İslamiye me'haz tutulmakla, birinci
b340.gif
'nin birinci
b363.gif
-7- 'ye raptı; ikincisinin de ümmi mü'minlere tahsisi ve keza erkan-ı imaniye ile yakin me'haz tutulmakla ikinci
b340.gif
'nin ikinci
b363.gif
'ye raptı ve ikisinin de ehl-i kitap mü'minlere ircaı daha evladır.


_______________________________________



1- İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Bakara Sûresi: 5.)
2- Onlar.
3- Onlar.
4- Kurtuluşa erenler.
5- Acele olarak, derhal.
6- Vadeye bağlı olarak, şarta bağlı.
7- Ve onlar ki...
 

MURATS44

Özel Üye
İkincisi:
b340.gif
'nin tekrarı, her iki saadetin gerek hidayete, gerek onların medih ve senalarına müstakil ve ayrı ayrı gayeler ve sebepler olduklarına işarettir. Fakat ikinci
b340.gif
'nin hükmüyle beraber, birinci
b340.gif
'ye işareti daha evladır.
Üçüncüsü: Zamirü'l-fasl olan
b359.gif
ehl-i kitaptan olup Hazret-i Muhammed Aleyhissalatü Vesselama İmân etmeyenlere bir tariz olmak üzere bu cümle ile yapılan hasrı tekit etmekle beraber, güzel bir nükteyi tazammun etmiştir. Şöyle ki:
Müpteda ile haber arasında bulunan
b359.gif
zamiri, müptedayı, çok haberlere müpteda yapar. Ve bu gibi haberlerin tayinini de hayale havale eder. Yani haberlerin mahdut ve muayyen olmadığını hayale arz etmekle, hayali, münasip haberleri taharri etmeye teşvik eder. Nasıl ki Zeyd'i ele almakla "Zeyd alimdir, Zeyd fazıldır, Zeyd güzeldir" gibi Zeyd'in sıfatlarından çok hükümleri dizebilirsin. Kezalik
b340.gif
'den sonra gelen
b359.gif
zamiri hayali harekete getirmekle "Onlar ateşten kurtulurlar," "Onlar Cennete girerler," "Onlar rüyete mazhar olurlar" ve daha bu gibi sıfatlarına münasip çok hükümleri ve cümleleri hayale yaptırır.
Dördüncüsü:
b371.gif
-1- kelimesindeki
b247.gif
hakikati tasvire işarettir. Sanki lisan-ı haliyle diyor ki: "Eğer müflihlerin hakikatini görmek istersen,
b340.gif
'nin aynasına bak, sana temessül edecektir." Yahut onların tayin ve temyizlerine işarettir. Sanki diyor: "Ehl-i felah olanları tanımak istersen,
b340.gif
'ye bak, içindedirler." Veya hükmün zahir ve bedihi olduğuna işarettir.
Beşincisi: Felah ve necat yollarını tayin etmeyen
b371.gif
kelimesindeki ıtlak, tamim içindir. Şöyle ki:
Kur'an'a muhatap olan, matlupları ve istekleri muhtelif pek çok tabakalardır ki, bir kısmı ateşten necat istiyorlar, bir kısmı Cennete girmek istiyorlar, bir kısmı rüyete mazhar olmak istiyorlar. Ve bunlar gibi o tabakaların pek çok dilekleri vardır. Kur'an-ı Kerim,
b371.gif
kelimesini amm ve mutlak bırakmıştır ki, herkes istediğini takip etsin.
• • •


________________________________________



1- Kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
 
Üst Alt