Birinci Şua

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
zamanına da bakar. Çünkü
b865.gif
'in makam-ı cifrîsi 1316 ederek, Risaletü'n-Nur Müellifinin ihtiyarsız olarak istihzarat-ı Nuriyede bulunduğu ve umum malûmatını Kur'ân'ın fehmine basamaklar yaptığı en hararetli tarihi olan 1316 adedine tam tamına tevafuku elbette evvelki işârâtı teyid ve onunla teeyyüd ederek Risaletü'n-Nur'u daire-i harîmine remzen, belki işareten dahil ediyor.
Câ-yı dikkat ve ehemmiyetli bir tevafuktur ki, Risaletü'n-Nur Müellifi 1316 sıralarında mühim bir inkılâb-ı fikrî geçirdi. Şöyle ki:
O tarihe kadar ulûm-u mütenevviayı, yalnız ilimle tenevvür için merak ederdi, okurdu, okuturdu. Fakat birden o tarihte merhum vali Tahir Paşa vasıtasıyla Avrupa'nın Kur'ân'a karşı müthiş bir suikastları var olduğunu bildi. Hattâ bir gazetede İngiliz'in bir Müstemlekât Nâzırı demiş:
"Bu Kur'ân, İslâm elinde varken biz onlara hakikî hâkim olamayız. Bunun sukutuna çalışmalıyız" dediğini işitti, gayrete geldi. Birden, makam-ı cifrîsi 1316 olan
b866.gif
-1- fermanını mânen dinleyerek bir inkılâb-ı fikrî ile merakını değiştirdi. Bütün bildiği ulûm-u mütenevviayı Kur'ân'ın fehmine ve hakikatlerinin ispatına basamaklar yaparak hedefini ve gaye-i ilmiyesini ve netice-i hayatını yalnız Kur'ân bildi. Ve Kur'ân'ın i'câz-ı mânevîsi ona rehber ve mürşid ve üstad oldu. Fakat maatteessüf o gençlik zamanında çok aldatıcı ârızalar yüzünden bilfiil o vazifenin başına geçmedi. Bir zaman sonra Harb-i Umumînin tarraka ve gürültüsüyle uyandı. O sabit fikir canlandı, bilkuvveden bilfiile çıkmaya başladı.
İşte hem ona, hem Risaletü'n-Nur'a çok alâkası bulunan bu 1316 tarihine çok âyetler müttefikan bakarlar. Meselâ, Nasıl ki,
b865.gif
âyeti tam tamına tevafukla işaret eder. Aynen öyle de, bir âyet-i meşhure olan
b868.gif
-2- makam-ı cifrîsi şeddeli nun, bir nun sayılsa ve tenvin sayılmazsa 1316 ederek aynen tam tamına o tarihe işaret eder.
Hem Nasıl ki yedi-sekiz sûrelerde gelen âyetler ve o âyetlerde gelen "sırat-ı müstakîm" cümleleri, Risaletü'n-Nur ismine tevafukla beraber, bu mezkûr iki âyet gibi bir kısmı Risaletü'n-Nur telifinin tarihini de gösterir. Aynen öyle de, yedi adet sûrelerin başlarında yedi defa
b869.gif
-3- cümle-i kudsiyesi, makam-ı
1 Onlardan yüz çevir. Enâm Sûresi: 6:68.
2 Şüphesiz ki benim Rabbim hak ve adâlet üzeredir. Hûd Sûresi: 11:56.
3 Onlardan yüz çevir. Enâm Sûresi: 6:68.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
cifrîsi olan 1316 veya 7 ederek aynen tam tamına o 1316 tarihine tevafukla işaret ettiği gibi,
b870.gif
-1- âyeti dahi aynen 1316 ederek o 1316 tarihine tevafukla işaret eder. Güya Nasıl ki Asr-ı Saadette Kur'ân'daki İmân hakikatlerine alâmetler, deliller ve o Kitab-ı Mübînin dâvâlarına bürhanları ve hüccetleri gözlere de göstermek mânâsında tekrarla
b871.gif
-2- fermanlarıyla Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyân ilânat yapıyor. Öyle de, bu dehşetli asırda dahi bir mânâ-yı işârîsiyle o âyât-ı Furkaniyenin bürhanları ve hakkaniyetinin alâmetleri ve hakikatlerinin hüccetleri ve hak kelâmullah olduğuna delilleri olan Resaili'n-Nur'a mânâ-yı işârîsiyle alâmet ve bürhan ve emare ve delil mânâsıyla âyâtın âyetleri diye tekrarla
b872.gif
ferman ederek nazar-ı dikkati Kur'ân hesabına bu asra ve bu asırdaki Resâili'n-Nur'a çeviriyor, itikad ediyorum.
Evet, herbir cihetle ayn-ı şuur olan âyât-ı Kur'âniyenin böyle yirmi vecihle ve yirmi parmakla aynı şeye müttefikan işaretleri tasrih derecesinde bana kanaat veriyor. Benim kanaatime iştirak etmeyen, bu ittifaka ne diyecek? Ve ne diyebilir? Hangi kuvvet bu ittifakı bozar? Resâili'n-Nur bu asra gelen işârât-ı Kur'âniyeye hususî bir medâr-ı nazar olduğuna kimin şüphesi varsa, Kur'ân'ın kırk vecihle mu'cizesini ispat eden Mucizat-ı Kur'âniye namındaki Yirmi Beşinci Söz ve Yirminci Sözün İkinci Makamına ve haşre dair Onuncu Söz ve Yirmi Dokuzuncu Sözlere baksın. Şüphesi izale olmazsa, gelsin, parmağını gözüme soksun!

Yirmi İkinci Âyet ve Âyetler
Hem Yûnus, hem Yusuf, hem Ra'd, hem Hicr, hem Şuarâ, hem Kasas, hem Lokman sûrelerinin başlarında bulunan
b873.gif
-3- ilân-ı kudsîsidir. Yirmi birinci âyetin hâtimesinde bunun münasebet-i mâneviyesi bir derece beyan edilmiş. Cifrîsi ise, bu âyette üç
b1088.gif
1200 ve iki
b1079.gif
, iki
b1069.gif
, 100 eder; yekûnu 1300. Bir
b790.gif
, bir
b1086.gif
, dört veya beş, mecmuu 1316 veya 17 ederek Resâili'n-Nur Müellifi bir inkılâb-ı fikrî ile ulûm-u mütenevviayı, Kur'ân'ın hakaikine çıkmak için basamaklar yaptığı bir tarihe tam tamına tevafuku münasebet-i mâneviyesinin kuvvetine istinaden deriz:





1 Tâ sîn. Bu, yüce Kur'ân'ın âyetleridir. Neml Sûresi: 27:1.
2 Bu, yüce Kur'ân'ın âyetleridir. (Neml Sûresi: 27:1.)
Bu apaçık bir kitabın ayetleridir. (Yusuf Sûresi: 1)
Tâ sîn. Bu, yüce Kur'ân'ın âyetleridir. (Neml Sûresi: 27:1.)
3 Bu yüce kitabın âyetleridir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
O tevafuk remzeder ki, "Bu asırda Resâili'n-Nur denilen otuz üç adet Söz ve otuz üç adet Mektup ve otuz bir adet Lem'alar, bu zamanda, Kitab-ı Mübîndeki âyetlerin âyetleridir. Yani, hakaikinin alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun bürhanlarıdır. Ve o âyetlerdeki hakaik-ı imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir. Ve
b879.gif
kelime-i kudsiyesinin işaret-i hissiyesiyle gözlere dahi görünecek derecede zâhir olduğunu ifade eden böyle işarete lâyık delilleridir" diye remzen Resâili'n-Nuru, bir işârî mânâsının küllî dairesine hususî ve medâr-ı nazar bir ferdi olarak dahil ediyor.
Elhasıl: Nasıl ki bu âyette bulunan işârî mânâ yedi sûrede yedi işaret hükmünde olup delâlet, belki sarahat derecesine çıkıyor. Aynen öyle de,
b880.gif
'deki remiz dahi, yedi-sekiz sûrelerde bulunmakla yedi-sekiz remiz hükmünde olarak o remzi işaret, belki delâlet, belki sarahat derecesine çıkarıyor.
İhtar: Külfetsiz olmak üzere birden hatıra gelen işarat kaydedildi. Tekellüfe girmemek için işaretli otuz üç âyetin çok işârâtı kaydedilmedi.

Yirmi Üçüncü Âyet
b881.gif
-1- Şu âyet her asra baktığı gibi, bu asra da bakıyor ve bu asırda kâbuslu bir rüya gibi musibetlere düşen ve Rabb-i Rahîminden onu hayra tebdil etmesini rica edenler içinde Resâili'n-Nur şakirtlerine hususî remzettiğine bir emaresi şudur ki:
Bu âyetin makam-ı cifrîsi olan 1345'te ehemmiyetli risaleler telif ile beraber, fevkalâde hadiseler vukua gelmeye hazırlandılar. Ve o Resâili'n-Nur'un merkez-i intişarı olan Barla karyesinde ziyade sıkıntı müellifine verildi. Ve hususan küçük mescidine ilişildiği zaman, Resâili'n-Nur şakirtleri kuvvetli bir rica ile dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip, "Yâ Rab, bu müthiş rüyayı hayra tebdil eyle" deyip yalvardılar. Herkesin meyusiyetlerine mukabil pek kuvvetli bir ümit ve rica ile Müslümanların kuvve-i mâneviyelerini takviye ettiler. Bu âyetin birden külfetsiz hatıra geleni bu kadardır. Yoksa esrarı çoktur. Tekellüf olmasın diye kısa kestim.

Yirmi Dördüncü Âyet Ve Âyetler
Hem Sûre-i Zümer, hem Sûre-i Câsiye, hem Sûre-i Ahkâf'ın başlarında bulunan
b882.gif
-2- âyât-ı azîmeleridir. Şu âyetler



1 Umulur ki Rabbimiz bize bundan daha hayırlısını verir. Kalem Sûresi: 68:32
2 Bu Kur'an, kudreti her şeye galip olan ve hikmeti her şeyi kuşatan Allah tarafından indirilmiştir. Zümer Sûresi: 39:1
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
dahi yirmi ikincideki âyetler gibi Risaletü'n-Nur'un ismine ve zâtına, hem telif ve intişarına bir mânâ-yı remziyle bakıyorlar.

İzahtan evvel mühim bir ihtar

Lüzumlu dört-beş nokta beyan edilecek.
Birinci nokta: Hadiste vârit olduğu gibi, "Herbir âyetin mânâ mertebelerinde bir zâhiri, bir bâtını, bir haddi, bir muttalaı vardır. Bu dört tabakadan herbirisinin [hadisçe
b883.gif
tâbir edilen] fürûatı, işârâtı, dal ve budakları vardır" meâlindeki hadisin hükmüyle, Kur'ân hakkında nazil olan bu âyet-i kudsiye fer'î bir tabakadan ve bir mânâ-yı işârîsiyle de Kur'ân ile münasebeti çok kuvvetli bir tefsirine bakmak, şe'nine bir nakîse değil, belki o lisanü'l-gaybdaki i'câz-ı mânevîsinin muktezasıdır.
İkinci nokta: Bir tabakanın mânâ-yı işârîsinin külliyetindeki efradının bu asırda tezahür eden ve münasebeti pek kuvvetli bir ferdi Risaletü'n-Nur olduğunu, onu okuyan herkes tasdik eder. Evet, ben Risaletü'n-Nur'un has şakirtlerini işhad ederek derim:
Risaletü'n-Nur sair telifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur'ân'dan başka me'hazı yok, Kur'ân'dan başka üstadı yok, Kur'ân'dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur'ân'ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur'âniden ve âyâtının nücûmundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor.
Üçüncü nokta: Resâili'n-Nur baştan başa ism-i Hakîm ve Rahîmin mazharı olduğundan, bu üç âyetin âhirleri ism-i Hakîm ile ve gelecek yirmi beşinci dahi Rahmân ve Rahîm ile bağlamaları münasebet-i mâneviyeyi cidden kuvvetlendiriyor. İşte bu kuvvetli münasebet-i mâneviyeye binaen deriz ki:
b884.gif
cümlesinin sarîh bir mânâsı; Asr-ı Saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübînin nüzulü olduğu gibi, mânâ-yı işârîsiyle de, her asırda o Kitab-ı Mübînin mertebe-i arşiyesinden ve mu'cize-i mâneviyesinden feyiz ve ilham tarîkiyle onun gizli hakikatleri ve hakikatlerinin bürhanları iniyor, nüzul ediyor diyerek, şu asırda bir şakirdini ve bir lem'asını cenah-ı himayetine ve daire-i harîmine bir hususî iltifat ile alıyor.
Dördüncü nokta: İşte bu risalede mezkûr otuz üç âyet-i meşhurenin bil'ittifak, tekellüfsüz, mânâca ve cifirce Resâili'n-Nur'un başına parmak basmaları ve başta âyetü'n-Nur on parmakla ona işaret etmesi, eskiden beri ulema ortasında ve
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
edipler mâbeyninde meşhur bir düstur ve hakikatli bir medâr-ı istihracat ve hattâ hususî tarihlerde ve mezar taşlarında ediplerin istimal ettikleri mâruf bir kanun-u ilmî iledir. Eğer o kanuna tasannu karışmazsa, işaret-i gaybiye olabilir. Eğer sun'î ve kastî yapılsa, yalnız bir letafet, bir zarâfet, bir cezâlet olur.
Evet, edipler hususî ve şahsî tarihlerde onun taklidini yapmakla kelâmlarını güzelleştirdikleri, hem cifir ilminin en esaslı bir kaidesi ve mühim bir anahtarı olan makam-ı ebcedî ile işaret ise, her cihetle ayn-ı şuur ve nefs-i ilim ve mahz-ı irade ve tesadüfî halleri olmayan ve lüzumsuz maddeleri bulunmayan Kur'ân'ın bu kadar âyât-ı meşhuresi icmâ ile ve ittifakla Risalei'n-Nur'a işaret ve tevafukları, sarahat derecesinde onun makbuliyetine bir şehadettir. Ve hak olduğuna bir imzadır ve şakirtlerine bir beşarettir.
Beşinci nokta: Bu hesab-ı ebcedî, makbul ve umumî bir düstur-u ilmî ve bir kanun-u edebî olduğuna deliller pek çoktur. Burada yalnız dört-beş tanesini numune için beyan edeceğiz.
Birincisi: Bir zaman Benî İsrail âlimlerinden bir kısmı, huzur-u Peygamberîde, sûrelerin başlarındaki
b885.gif
gibi mukattaat-ı hurufiyeyi işittikleri vakit, hesab-ı cifrî ile dediler:
"Ya Muhammed, senin ümmetinin müddeti azdır."
Onlara mukabil dedi: "Az değil." Sâir sûrelerin başlarındaki mukattaatı okudu ve ferman etti: "Daha var." Onlar sustular...
b423.gif

İkincisi: Hazret-i Ali Radıyallahu Anhın en meşhur Kaside-i Celcelûtiyesi, baştan nihayete kadar bir nevi hesab-ı ebcedî ve cifir ile telif edilmiş ve öyle de matbaalarda basılmış.
Üçüncüsü: Câfer-i Sâdık Radıyallahu Anh ve Muhyiddin-i Arabî (r.a.) gibi esrar-ı gaybiye ile uğraşan zatlar ve esrar-ı huruf ilmine çalışanlar, bu hesab-ı ebcedîyi gaybî bir düstur ve bir anahtar kabul etmişler.
Dördüncüsü: Yüksek edipler, bu hesabı, edebî bir kanun-u letafet kabul edip eski zamandan beri onu istimal etmişler. Hattâ letafetin hatırı için iradî ve sun'î ve taklidî olmamak lâzım gelirken, sun'î ve kastî bir surette o gaybî anahtarların taklidini yapıyorlar.
Beşincisi: Ulûm-u riyaziye ulemasının münasebet-i adediye içinde en lâtif düsturları ve avamca harika görünen kanunları, bu hesab-ı tevafukînin cinsindendirler. Hattâ fıtrat-ı eşyada Fâtır-ı Hakîm bu tevafuk-u hesabîyi bir düstur-u nizam ve


b423.gif
İbn-i Kesîr, Tefsîrü'l-Kur'ani'l-Azîm: 1:38; Tefsîrü't-Taberî, 1:71-72; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 2:722.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
bir kanun-u vahdet ve insicam ve bir medâr-ı tenasüp ve ittifak ve bir namus-u hüsün ve ittisak yapmış. Meselâ, Nasıl ki iki elin ve iki ayağın parmakları, âsabları, kemikleri, hattâ hücreleri, mesâmatları hesapça birbirine tevafuk ederler. Öyle de, bu ağaç, bu baharda ve geçen bahardaki çiçek yaprak, meyvece tevafuk ettiği gibi, bu baharda dahi az bir farkla geçen bahara tevafuk ve istikbal baharları dahi mâzi baharlarına, ihtiyar ve irade-i İlâhiyeyi gösteren sırlı ve az farkla muvafakatleri, Sâni-i Hakîm-i Zülcemâlin vahdetini gösteren kuvvetli bir şahid-i vahdâniyettir.
İşte madem bu tevafuk-u cifrî ve ebcedî, bir kanun-u ilmî ve bir düstur-u riyazî ve bir namus-u fıtrî ve bir usul-ü edebî ve bir anahtar-ı gaybî oluyor. Elbette, memba-ı ulûm ve maden-i esrar ve fıtratın tercüman-ı âyât-ı tekviniyesi ve edebiyatın mu'cize-i kübrâsı ve lisanü'l-gayb olan Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan, o kanun-u tevafukîyi, işârâtında istihdam, istimal etmesi i'câzının muktezasıdır.
İhtar bitti, şimdi sadede geliyoruz.

Sûre-i Zümer, Câsiye, Ahkaf'ın başlarındaki
b886.gif
olan âyetler, sabık ihtarın ikinci noktasında münasebet-i mâneviyesi beyan edildiğinden burada yalnız cifrî remzini beyan edeceğiz. Şöyle ki: İki
b1088.gif
800, iki
b588.gif
100, iki
b889.gif
80, iki
b1079.gif
40, üç
b1065.gif
21, üç
b790.gif
30, bir
b1086.gif
bir
b1096.gif
10, Lâfzullah 67, bir
b1062.gif
70, dört
b1069.gif
dört
b1076.gif
124 olup yekûnu 1342 ederek bu asrın şu tarihine nazar-ı dikkati celb etmekle beraber, Kur'ân'ın tenziliyle çok alâkadar bir nura parmak basıyor. Ve o tarihten az sonra Mucizat-ı Ahmediye (a.s.m.) Risalesi ve Yirminci ve Yirmi Dördüncü Mektuplar gibi Risaletü'n-Nur'un en nuranî cüzleri meydan-ı intişara çıkmaları ve Kur'ân'ın kırk vecihle i'câzını ispat eden Mucizat-ı Kur'âniye risalesiyle haşre dair Onuncu Sözün ikisinin '42'de intişarları ve '46'da fevkalâde iştiharları aynı tarihte olması bir kuvvetli emaredir ki, bu âyet ona hususî bir iltifatı var.
Hem Nasıl ki bu âyetler telif ve intişarına işaret ederler; öyle de, yalnız
b898.gif
kelimesi Risaletü'n-Nur'un ismine (şeddeli nun, bir nun sayılmak
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
cihetiyle) gayet cüz'î bir farkla tevafuk edip remzen bakar, kendine kabul eder. Çünkü
b899.gif
kelimesi 951 ederek Risaletü'n-Nur'un makamı olan 948'e sırlı üç farkla tevafuk noktasından bakar.
Birden hatıra geldi ki: Bu üç farkın sırrı ise Risaletü'n-Nur'un mertebesi üçüncüde olmasıdır. Yani vahiy değil ve olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil, belki ekseriyetle Kur'ân'ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünuhat ve istihracat-ı Kur'âniyedir. Câ-yı dikkattir ki, birinci
b615.gif
olan Sûre-i Mü'min'de
b901.gif
-1- makam-ı cifrîsi, bazı mühim âyetler gibi 1370'e bakıyor. Acaba on beş-yirmi sene sonra başka bir nur-u Kur'ân zuhur mu edecek, yahut Resâili'n-Nur'un bir inkişaf-ı fevkalâde ile bir fütuhatı mı olacak, bilmediğimden o kapıyı açamıyorum.

Yirmi Beşinci Âyet
b902.gif
-2- âyet-i kudsiyesidir. Bu âyetin mânâ-yı işârîsi, Resâili'n-Nur ile münasebeti çok kuvvetlidir. Bir ciheti şudur ki:
Risaletü'n-Nurun ve şakirtlerinin mesleği, dört esas üzerine gidiyor.
Birincisi tefekkürdür; Hakîm ismine bakıyor.
Biri de şefkattir, hadsiz olan fakrını hissetmektir ki, Rahmân ve Rahîm isimlerine bakıyor.
Hem şu âyet Nasıl ki Resâili'n-Nur'un telif ve tekemmül tarihine tevafukla parmak basıyor; öyle de,
b903.gif
kelimesiyle (vakıf mahalli olmadığından, tenvin, nun sayılmak cihetiyle) makamı 547 olarak Sözlerin ikinci ve üçüncü ismi olan Resâili'n-Nur ve Risale-i Nur'un adedi olan 548 veya 49'a, şeddeli nun, bir nun sayılmak cihetiyle pek cüz'î ve sırlı bir veya iki farkla tevafuk ederek remzen ona bakar, dairesine alır.
Hem
b904.gif
'in makam-ı cifrîsi, bir vecihle, yani tenvin, nun sayılsa ve şeddeli iki
b641.gif
'deki lâm-ı aslî hesap edilse,
b773.gif
,
b907.gif
telâffuzda



1 Bu kitap, kudreti herşeye galip olan, ilmi herşeyi kuşatan Allah tarafından indirilmiştir. Mümin Sûresi: 40:2.
2 Hâ mim.
Bu kitap, Rahmân ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir. Fussilet Sûresi: 41:1-2.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
olduğu gibi olsa, 1354 veya 5 eder. Ve diğer bir vecihte, yani tenvin sayılmazsa, 1304 eder. Üçüncü vecihte, yani telâffuzda bulunmayan iki
b1069.gif
hesaba girmezse, 1294 eder.
Birinci vecihte, tam tamına Resâili'n-Nur'un telifçe bir derece tekemmülü ve fevkalâde ehemmiyet kesb etmesi ve fırtınalara tutulması ve şakirtleri kudsî bir teselliye muhtaç oldukları Arabî tarihiyle, şu 1355 ve 54 tarihine, hem otuz bir adet Lem'alardan ibaret olan Otuz Birinci Mektubun telif zamanına, hem o mektubun Otuz Birinci Lem'asının vakt-i zuhuruna ve o lem'adan Birinci Şuânın telifine ve Şuânın yirmi dokuz makamında otuz üç adet âyâtın Risale-i Nur'a işaretleri istihraç edildiği hengâmına ve yirmi beşinci âyetin Risale-i Nur'a îmaları yazıldığı şu zamana, şu dakikaya, şu hale tam tamına tevafuku ise, Kur'ân'ın i'câz-ı mânevîsine yakışıyor, gayet lâtif ve müjdeli bir tevâfuktur.
İkinci vecihte, yani 1304 makamıyla, Risale-i Nur'un tercümanı, Risale-i Nur'un basamakları olan mebâdi-i ulûma besmele-keş olduğu ve fütuhat-ı Nuriyede besmelesini çektiği ve fâtiha-i hayat-ı ilmiyede
b424.gif
okuduğu zamanına tam tamına tevafukla parmak basıyor, arkasını sıvatıyor, "Haydi git, selâmetle çalış" remzen diyor.
Üçüncü vecihte, yani 1293 veya 4 olan makam-ı cifrîsiyle, o tercümanın besmele-i hayat-ı dünyeviyesinin iptidasına tam tamına tevafuk sırrıyla îma eder ki, onun hayatı çok dehşetli dağdağaları ve fırtınaları görmek ve çekmekle beraber, daima Rahmân ve Rahîm isimlerinin mazharı olarak rahmetle muhafaza ve şefkatle terbiye edileceğini remzen mün'imâne haber veriyor. Bu suretle, Kur'ân'ın mânevî i'câzından ihbar-ı gaybî nev'inin bir şuâsını gösteriyor.

Yirmi Altıncı Ayet
Sûre-i Hûd'da
b769.gif
-1- âyetinin iki satır sonra gelen
b911.gif
-2- âyetidir. Şu âyetin şeddeli
b889.gif
ve şeddeli
b1069.gif
ve şeddeli
b588.gif
ikişer sayılmak ve
b915.gif
'deki
b1088.gif
vakıfta olduğundan
b1077.gif
olmak cihetiyle makam-ı cifrîsi 1352 olmakla, tam tamına Resâili'n-Nur şakirtlerinin en meyusiyetli ve musibetli zamanları olan 1352 tarihine tam tamına tevafukla, o acınacak hallerinde
1 O gün insanlardan şakîler ve saidler vardır. Hûd Sûresi: 11:105.
2 Saidlere gelince, onlar da Cennette kalacaklardır. Hûd Sûresi: 11:108.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
kudsî ve semâvî bir teselli, bir beşarettir. Ve âyetin münasebet-i mâneviyesi bir iki risalede, yani Keramât-ı Aleviyede ve Gavsiyede beyan edilmiştir.
b918.gif
'deki
b919.gif
kelimesi
b769.gif
'deki
b921.gif
kelimesine Kur'ân sayfasında tam müvâzi ve mukabil gelmesi, bu tevafuka bir letafet daha katar. Bu âyetin küllî ve çok geniş mânâ-yı kudsîsinin cüz'iyatından Risale-i Nur şakirtleri gibi teselliye çok muhtaç bir cüz'îsi bu asırda 1352'de bulunduğuna tam tamına tevafukla işaret ederek başına parmak basıyor.
Eğer
b922.gif
kelimesinde vakfedilmezse ve
b923.gif
kelimesiyle raptedilse, o vakit
b1088.gif
,
b1077.gif
olmaz. Fakat daha lâtif tesellikâr bir tevafuk olur. Çünkü
b926.gif
kaide-i nahviyece müptedâdır.
b927.gif
onun haberidir. Bu haber ise, makam-ı cifrîsi olan 1349 adediyle, 1349 tarihinden beşaretle remzen haber verir. Ve o tarihte bulunan Kur'ân hizmetkârlarından bir taifenin ashab-ı Cennet ve ehl-i saadet olduğunu mânâ-yı işârîsiyle ve tevafuk-u cifrî ile ihbar eder ve bu tarihte Risale-i Nur şakirtleri Kur'ân hesabına fevkalâde hizmetleri ve tenevvürleri ve çok mühim risalelerin telifleri ve başlarına gelen şimdiki musibetin, düşmanları tarafından ihzarâtı tezahür ettiğinden, elbette bu tarihe müteveccih ve işârî, tesellikâr bir beşaret-i Kur'âniye en evvel onlara baktığını gösterir.
Evet
b928.gif
'de şeddeli
b588.gif
, bir
b588.gif
sayılmak cihetiyle
b1088.gif
400,
b1097.gif
600; 1000 eder. İki
b588.gif
100; bir
b790.gif
iki
b1080.gif
, bir
b1069.gif
200; diğer
b1069.gif
30, ikinci
b790.gif
10, iki
b1076.gif
2, bir
b940.gif
3, bir
b941.gif
4, 49 eder ki; yekûnu 1349 eder.
Bu müjde-i Kur'âniyenin binden bir veçhi bize teması, bin hazineden ziyade kıymettardır. Bu müjdenin bir müjdecisi bir sene evvel görülmüş bir rüya-yı sadıkadır. Şöyle ki:



Cennette sonsuza kadar kalacaklardır. Hûd Sûresi: 11:108.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Isparta'da başımıza gelen bu hadiseden bir ay evvel bir zâta, rüyada ona deniliyor ki, "Resâili'n-Nur şakirtleri imanla kabre girecekler, imansız vefat etmezler."
Biz o vakit o rüyaya çok sevindik. Demek o müjde, bu müjde-i Kur'âniyenin bir müjdecisi imiş. Haşiye

Yirmi Yedinci Âyet
Sûre-i Saf'ta
b942.gif
-1-'dur. Bu âyetteki
b943.gif
cümlesinin makam-ı cifrîsi, 1316 veya 7'dir. Ve bu tarih ise, sabıkan yirmi birinci âyetin hâtimesinde zikredilen inkılâb-ı fikrî sadedinde, Avrupa'nın bir müstemlekât nâzırı, Kur'ân'ın nurunu söndürmesine çalışması tarihine ve Resâili'n-Nur Müellifi dahi ona karşı o inkılâb-ı fikrî sayesinde o nuru parlatmaya çalışması aynı tarihe, hem yedi sûrede yedi defa
b944.gif
-2- aynı tarihe, hem
b945.gif
-3- dahi aynı tarihe, hem
b865.gif
-4- dahi aynı tarihe, hem
b947.gif
-5- dahi şeddeli
b588.gif
, bir
b588.gif
sayılmak ve tenvin sayılmamak cihetiyle aynı tarihe, hem
b950.gif
-6- fermanı dahi aynı tarihe, hem
b951.gif
dahi aynı tarihe bil'ittifak muvafakatları elbette remizden, işaretten, delâletten ziyade bir sarahattir ki, Risale-i Nur o nur-u İlâhînin bir lem'ası olacağını ve düşmanları tarafından gelen şübehat zulümatını dağıtacağını mânâ-yı işârîsiyle müjdeliyor. Hem bu cifrî ve müteaddit ve mânidar tevafuklar ise, kuvvetli bir münasebet-i mânevîyeye istinad ederler.
Evet, Resâili'n-Nur'un 129 risaleleri, 129 elektrik lâmbalarının şişeleri misilli, Kur'ân nur-u âzamından uzanan tellerin başlarına
Haşiye
Cihan saltanatından daha ziyade kıymettar bir müjde-i Kur'âniye, bir beşaret-i semâviye bu sayfada vardır.
1- Onlar Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Fakat Allah nûrunu tamamlayacaktır -kâfirler isterse hoşlanmasınlar. (Saf Sûresi: 61:8.)
2- Bu [hikmetle dolu] kitabın ayetleridir. (Yunus Sûresi: 1.)
3- Tâ, sin. Bunlar yüce Kur'ân'ın âyetleridir. (Neml Sûresi: 27:1.)
4- Rabbim beni dosdoğru yola eriştirdi.
5- Şüphesiz ki benim Rabbim hak ve adâlet üzeredir. (Hûd Sûresi: 11:56.)
6- Onlardan yüz çevir. (Enâm Sûresi: 6:68.)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt