Yedinci Mukaddeme

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Mübalağa ihtilâlcidir. Şöyle ki: beşerin seciyelerindendir, telezzüz ettiği şeyde meylü’t-tezeyyüd ve vasfettiği şeyde meylü’l-mücazefe ve hikâye ettiği şeyde meylü’l-mübalağa ile, hayali hakikate karıştırmaktır. Bu seciye-i seyyie ile iyilik etmek, fenalık etmek demektir. Bilmediği halde tezyidinden noksan, ıslahından fesad, medhinden zemm, tahsininden kubh tevellüd eder. Zira muvazenet ve tenasübden naşi olan hüsnü, 2 ihlâl eder. Nasıl ki bir ilâcı istihsan edip izdiyad etmek, devayı dâ'e inkılab etmektir. Öyle de hiçbir vakit hak ona muhtaç olmayan mübalağalı tergib ve terhib ile,
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
gıybeti katle müsavi veya ayakta bevletmek zina derecesinde göstermek veya bir dirhemi tasadduk etmek hacca mukabil tutmak gibi muvazenesiz sözler, katl ve zinayı tahfif ve haccın kıymetini tenzil ediyorlar. Bu sırra binaen: Vaiz hem hakîm, hem muhakemeli olmalıdır. Evet muvazenesiz vaizler, çok hakaik-i neyyire-i diniyenin husufuna sebeb olmuşlardır. Meselâ: İnşikak-ı kamer olan mucize-i mütevatire-i bâhireyi, meylü’l-mücazefe ile, arza nüzul ile Peygamberin cebine girip çıkmış olan ilâve, o güneş-misal mucizeyi süha yıldızı gibi mahfi ve kamer-misal olan bürhan-ı nübüvveti münhasif ettiği gibi münkirlerinin bahanelerine kapılar açtı.
Hasıl-ı kelâm: Her muhibb-i dine ve âşık-ı hakikate lâzımdır: Her şeyin kıymetine kanaat etmek ve mücazefe ve tecavüz etmemektir. Zira mücazefe kudrete iftiradır ve "Daire-i imkânda daha ahsen yoktur" olan sözü, İmam-ı Gazalî*ye dediren hilkatteki kemal ve hüsne adem-i kanaattır ve istihfaf demektir.
Ey muhatab efendi! Bazen bürhanın hizmetini temsil de görüyor. Öyleyse bak nasıl elmas, altun, gümüş, rasas, hadid ilh.. her birinin birer kıymet ve hâsiyet-i mahsusası vardır ve mütehaliftir. Öyle de: Dinin makasıdı, kıymet ve edillece mütefavittir. Birinin yeri hayal olsa, ötekinin vicdandır. Beriki, sırrın sırrındadır. Evet ticarette bir fels veya on para yerinde bir elmas veya bir altunu verse, nasıl sefahetine hüküm ve tasarruftan haczolunur. aks-i kaziye ile olsa, pek yerinde yuha işitecek. Ve tüccar olmaya bedel, hayyal bir maskara olduğu gibi. kezalik hakaik-i diniyeyi temyiz etmeyen ve her birisine müstahak olduğu hak ve itibarı vermeyen ve her hükümde şeriatın sikkesini tanımayan, hattâ o fabrika-i muazzamadaki eczalar, herbiri mihveri üzerinde hareketine sekte veren gayr-ı mümeyyizler, her biri bir acemi adama benzer ki; gayet muntazam ve cesim bir makine içinde küçük ve lâtif bir çarkı görüyor ki, hareket ve vaziyette büyük çarklara nazar-ı sathisince münasib görünmediğinden, makine fenninde behresizliğiyle beraber, gurur-u nefs nazar-ı sathisini iğfal ile aldatarak, ıslah niyetiyle

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
vaz'-ı muntazamadan tağyire teşebbüs edip bilmediği halde fabrikayı herc ü merc eder, başını yer
elhasıl: şeriatın her bir hükmünde şâri'in bir sikke-i itibarı vardır. O sikkeyi okumak lâzımdır. Sikkenin kıymetinden başka o hüküm her şeyden müstağnidir. Hem de lâfz-perdazane ve mübalağa-cûyane ve ifratperveranelerin tezyin ve tasarruflarından bin derece müstağnidir. Dikkat olunsun ki, böyle mücazifler nasihat ettikleri vakitte nazar-ı hakikatte ne derece çirkin oluyorlar. ezcümle: Bunlardan birisi bir mecma-ı azîmde müskirattan tenfir yolunda zecr-i şer′î ile kanaat etmeden öyle bir şey demiş ki, yazmasından ben hicab ettim. Yazdıktan sonra çizdim. Ey herif!. Bu sözlerinle şeriata adavet ediyorsun. Faraza sadik olsan, sadik-i ahmak olursun. Adüvvü'd-dinden daha muzırsın.

Hatime: Ey hariçten ve uzaktan İslâmiyeti tenkid etmeye çalışan insafsızlar! Aldanmayın.. muhakeme edin.. nazar-ı sathî ile iktifa etmeyiniz... Zira şu sizin bahanelerinize sebeb olanlar, lisan-ı şeriatte ulema-i sû ile müsemmadırlar. Onların muvazenesizlik, zâhirperestliklerinden neşet eden hicabın maverasına bakınız. Göreceksiniz ki: Her bir hakikat-ı İslâmiye necm-i münir gibi bürhan-ı neyyirdir. Nakş-ı ezel ve ebed üzerinde görünüyor. Evet kelâm-ı ezelîden gelkiten ebede gidecektir. Fakat esefa! hubb-u nefs ve tarafdar-ı nefs ve acz ve enaniyetten neşet eden teberri-i nefs ile kendi kabahatini başkasına atıyor. Şöyle yanlışa muhtemel olan sözünü veya hataya kabil olan fiilini, bir büyük zata veyahut muteber bir kitaba, hattâ bazen dine, çok defa hadise, en nihayet kadere isnad etmekle, kendini teberri etmek istiyor. Hâşâ sümme hâşâ... Nurdan zulmet gelmez. Kendi âyinesinde görülen yıldızları setretse de, semadaki yıldızları setredemez. Fakat kendi göremez.
Ey muteriz ağa!.. Ağlamak isteyen çocuk gibi veya intikam isteyen kindar düşman gibi bahane mahane aramakla hilâf-ı şeriatla vücuda gelen ahvali ve
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt