Dokuzuncu Mukaddeme

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Ukul-ü selime yanında muhakkaktır ki: hilkatte hayır asıl, şer ise tebaîdir. Hayır küllî, şer cüz'îdir. Şöyle görünüyor ki: Âlemin her bir nevine dair bir fen teşekkül etmiş ve etmektedir. Fen ise, kavaid-i külliyeden ibarettir. külliyet-i kaide ise, o nevde olan hüsn-ü intizamına keşşaftır. Demek cemi fünun, hüsn-ü intizama birer şahid-i sadıktır. Evet külliyet, intizama delildir. Zira bir şeyde intizam olmazsa, hüküm külliyetiyle cereyan edemez. Çok istisnaatıyla perişan oluyor. Bu şahidleri tezkiye eden, nazar-ı hikmetle istikra-i tamdır. Fakat bazen intizam görülmüyor. Çünkü dairesi, ufk-u nazardan daha geniş, tamamen tasavvur ve ihata olunmadığı için, nizamın tasvir-i bîmisali kendini gösteremiyor. Binaenaleyh umum fünunun şehadetleriyle ve nazar-ı hikmetten neşet eden istikra-i tammın tasdikiyle sabittir ki: hilkat-ı âlemde maksud-u bizzat ve galib-i mutlak, yalnız hüsn ve hayr ve hak ve kemaldir. Amma şer ve kubh ve bâtıl ise; tebaiye ve mağlube ve mağmuredirler. Eğer çendan savlet etseler de muvakkattır.


1- İyice düşünün. (Sebe Suresi: 46)
2- Farkında değiller. (Bakara Suresi: 9)
3- Aklını kullanıp düşünenler. (Bakara Suresi: 164)
4- Aklını kullanıp anlamazlar. (Yunus Suresi: 42)
5- Biliyorlar, anlıyorlar. (Bakara Suresi: 75)
6- Ey akıl sahipleri, bundan ibret alın. (Haşir Suresi: 2)
7- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
8- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Hem de sabittir ki: ekrem-i halk benî-âdemdir. İstidadı ve sanatı buna şahiddir. Hem de benî-âdemin en eşrefi, ehl-i hak ve hakikat olan doğru Müslümanlardır. Hakaik-i İslâmiyet buna şehadet ettiği gibi istikbalin vukuatı da tasdik edecektir. Hem de sabittir ki: ekmel-i küll Muhammed'dir (Aleyhissalâtü vesselâm). Mucizatı ve ahlâk-ı kâmilesi şehadet ettiği gibi, muhakkikîn-i nev-i beşer de tasdik ederler. Hattâ a'dâsı da teslim ediyorlar ve etmeye mecburdurlar.
Vakta ki bu böyle, şu şöyle ve o öyledir. Acaba nev-i beşer şekavetiyle o fünunların şehadetini cerh ve istikra-i tamnakz ve ibtal ve meşiet-i ilâhiyesinin karşısında temerrüd, taannüde muktedir olacak mıdır? Kellâ, muktedir olmaz ve olamaz. Âdil ve Hakîm-i Mutlak'ın Rahman ve Rahîm ismine kasem ederim: Nev-i beşer, şer ve kubh ve bâtılı, zahmetsiz yani biselâmeti’l-emr ile hazmedemeyecektir. Hem de hikmet-i ilâhiye müsaade etmeyecektir.
Evet hukuk-u umumiye-i kâinata cinayet eden afvolunmaz, râh-ı adem verilmez. Evet binler sene şerrin galebesi yalnız bu dünyada en ekall bin sene mağlubiyet-i mutlaka ile netice verecektir. âlem-i uhrada hayr, şerri idam-ı ebedî ile mahkûm edecektir. Yoksa âlemin muntazama ve mükemmele ve evamir-i ilâhiyeye mutia olan sair enva ve ecnas; bu perişan ve şekavetçi olan nev-i beşeri kendileri içinde kabul etmeyerek, hukuk-u vücuddan iskat ve zulmethane-i ademe nefy ve vazife-i hilkatten tardetmek, iktiza ve arz-ı hâl edeceklerdir. Bu ise bütün istidadat-ı beşeriyeyi ve âlemde saltanat sürmek ve ahirette saadet-i ebediyeye mazhar olmak için mücehhez edilen kabiliyatı ve müyulâtı abes ve beyhude olmaklığı istilzam eder. Abes ise istikra-i tamma münakız olduğu gibi Sâni-i Hakîmin hikmetine dahi muarız ve nebiyy-i sadıkın hükmüne de muhaliftir. Evet istikbal bu davaların bir kısmını tasfiye edecektir. Fakat tamam tasfiyesi ise ahirette görülecektir. Şöyle: eşhastan kat'-ı nazar, nev’î ve umumî hüsn ve hakkın meydan-ı galebesi
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
istikbaldir. Biz ölsek, milletimiz bâkidir. Kırk sene ile razı değiliz. En ekall bin sene galebeyi isteriz. Lâkin hem şahsî, hem umumî, hem cüz'î, hem küllî olan hüsn, hak ve hayır ve kemalin meydan-ı galebesi ve mahkeme-i kübrası; ve beşeri, sair ihvanı olan kâinat-ı muntazama gibi tanzim ve istidadıyla mütenasib tecziye ve mükâfat veren, yalnız dâr-ı ahirettir. Zira onda hak ve adalet-i mahza tecelli edecektir. Evet bu dar dünya, beşerin cevherinde mündemiç olan istidadat-ı gayr-ı mahdude ve ebed için mahluk olan müyulât ve arzularının sünbüllenmesine müsaid değildir. Beslemek ve terbiye için başka âleme gönderilecektir. İnsanın cevheri büyüktür, mahiyeti âliyedir, cinayeti dahi azîmdir. İntizamı da mühimdir, sair kâinata benzemez; intizamsız olamaz. Evet ebede namzed olan büyüktür; mühmel kalamaz, abes olamaz. fena-i mutlak ile mahkûm olamaz. adem-i sırfa kaçamaz. Cehennem ağzını, Cennet dahi ağuş-u nazendaranesini açıp bekliyorlar.
Hatime:İslâm'ın ve Asya'nın istikbali, uzaktan gayet parlak görünüyor. Çünkü Asya'nın hâkim-i evvel ve âhiri olan İslâmiyetin galebesi için dört-beş mukavemet-sûz kuvvetler ittifak ve ittihad etmektedirler.
Birinci Kuvvet: maarif ve medeniyet ile mücehhez olan İslâmiyetin kuvvet-i hakikiyesidir.
İkincisi: tekemmül-ü mebadi ve vesaitle mücehhez olan ihtiyac-ı şediddir.
Üçüncüsü: Asya'yı gayet sefalette, başka yerleri nihayet refahette görmekten neşet eden tenebbüh-ü tam ve teyakkuz-u kâmil ile mücehhez olan gıbta ve rekabet ve kin-i muzmerdir.
Dördüncüsü: Ehl-i tevhidin düsturu olan tevhid-i kelime ve zeminin hasiyeti olan itidal ve tadil-i mizac ve zamanın ziyası olan tenevvür-ü ezhan ve medeniyetin kanunu olan telâhuk-u efkâr ve bedeviyetin lâzımı
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
olan selâmet-i fıtrat ve zaruretin semeresi olan hafiflik ve cüret-i teşebbüs ile mücehhez olan istidad-ı fıtrîdir.
Beşincisi: Bu zamanda maddeten terakkiye mütevakkıf olan i'lâ-yı kelimetullah; İslâmiyetin emriyle ve zamanın ilcaatıyla ve fakr-ı şedidin icbarı ile ve her arzuyu öldüren ye'sin ölmesiyle hayat bulan ümid ile mücehhez olan arzu-yu medeniyet ve meyl-i teceddüddür. Ve bu kuvvetlere yardım etmek için ecanib içine ihtilâl veren ve medeniyetleri ihtiyarlandıran mesavi-i medeniyetin mehasinine galebesidir. Ve sa'yin sefahete adem-i kifayetidir. Bunun iki sebebi vardır:
Birincisi: Din ve fazileti düstur-u medeniyet etmemeklikten neşet eden müsaade-i sefahet ve muvafakat-ı şehvet-i nefistir.
İkincisi: Hubbü’ş-şehevat ve diyanetsizliğin neticesi olan merhametsizlikten neşet eden maişetteki müdhiş müsavatsızlıktır. Evet şu diyanetsizlik Avrupa medeniyetinin içyüzünü öyle karıştırmış ki; o kadar fırak-ı fesadiyeyi ve ihtilâliyeyi tevlid etmiş. Faraza hablü’l-metin-i İslâmiye ve sedd-i Zülkarneyn* gibi şeriat-ı garranın hakikatine iltica ve tahassun edilmezse, bu fırak-ı fesadiye, onların âlem-i medeniyetlerini zîr ü zeber edeceklerdir. Nasıl ki şimdiden tehdid ediyorlar.
Acaba hakikat-ı İslâmiyenin binler mesailinden yalnız zekât meselesi, düstur-u medeniyet ve muavenet olursa, bu belaya ve yılanın yuvası olan maişetteki müdhiş müsavatsızlığa deva-i şafi olmayacak mıdır? Evet en mükemmel ve bozulmaz bir deva olacaktır.
Eğer denilse: Şimdiye kadar Avrupa'yı galib ettiren sebeb, bundan sonra neden etmesin?
Cevab: Bu kitabın mukaddimesini mütalâa et. Sonra buna da dikkat et. sebeb-i terakkisi, her şeyi geç almak ve geç de bırakmak ve metanet etmek şe'ninde olan bürudet-i memleket ve mekân ve meskenin darlığı ve sakinlerin kesretinden neşet eden fikr-i marifet ve arzu-yu sanat ve deniz
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ve maden ve sair vesaitin müsaadesiyle hasıl olan teavün ve telâhuk idi. Fakat şimdi tekemmül-i vesait-i nakliye ile âlem bir şehr-i vahid hükmüne geçtiği gibi, matbuat ve telgraf gibi vesait-i muhabere ve müdavele ile ehl-i dünya bir meclisin ehli hükmündedir. Velhasıl: Onların yükleri ağır, bizimki hafif olduğundan yetişip geçeceğiz. Eğer tevfik refik ola...
Hatimenin hatimesi: Asya'nın bahtını, İslâmiyetin taliini açacak yalnız meşrutiyet ve hürriyettir. Fakat şeriat-ı garranın terbiyesinde kalmak şartıyla...
Tenbih: mehasin-i medeniyet denilen emirler, şeriatın başka şekle çevrilmiş birer meselesidir...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt