Onuncu Mukaddeme

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Bir kelâmda, her fehme gelen şeylerde mütekellim muahaze olunmaz. Zira mesûk-u lehü’l-kelâmdan başka mefhumlar irade ile deruhde eder. İrade etmezse, itab olunmaz. Fakat garaz ve maksada mutlaka zâmindir. Fenn-i beyan*da mukarrerdir: sıdk ve kizb, mütekellimin kasd ve garazının arkasında gidiyorlar. Demek maksud ve mesâk-ı kelâmda olan muaheze ve tenkid mütekellime aittir. Fakat kelâmın müstetbeatı tabir olunan telvihat ve telmihatında ve suver-i maani ve tarz-ı ifade ve maani-i ûlâ tabir olunan vesail ve üslûb garazında olan günah ve muahaze; mütekellimin zimmetinde değil, belki örf ve âdete ve kabul-i umumîye aittir. Zira tefhim için, kabul-ü umumî ve örf, ihtiram olunur. Hem de eğer hikâye ise, hâlel ve hata mahkiyyun anh'a aittir. Evet mütekellim suver ve müstetbeatta muahaze olunmaz. Zira onlara el atmak, semeratını almak için değildir. Belki daha yukarı makasıdın dallarına çıkmak içindir. Eğer istersen kinaî şeylere dikkat et. Meselâ: "Filanın kılıncının bendi uzundur" ve "Ramadı çoktur*" denildiği vakit, o adam uzun ve sahî ola... ramad ve kılıncı hiç olmasa da kelâm sadıktır. Eğer istersen misal ve müsül-i faraziyeye dikkat et. Göreceksin: İştihardan neşet eden kıymet
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ve kuvvet ile müdavele-i efkâr ve akıllar arasında sefarete müstaid oluyorlar. Hattâ Mesnevî sahibi* ve Sa'di-i Şirazî* gibi en doğru müellif ve en muhakkik hakîm, o müsül-i faraziyeyi istihdam ve istimal etmelerinden, müşahhat görmemişlerdir. Eğer bu sır sana göründü ve ışıklandı: Mumunu ondan yandır, kıssat ve hikâyetin köşelerine git. Zira cüz'de cari olan, bazen küllde dahi cari olabilir...
Tenbih: Üçüncü Makale'de müşkilât ve müteşabihat-ı Kur’aniyeye dair bir kaide gelecektir. İktiza-i makam ile şimdilik bir nebzesini zikredeceğiz. Şöyle: Vakta ki, kitab-ı hakîm'den maksud-u ehem, ekseriyeti teşkil eden cumhurun irşadı idi. Çünkü havass, avamın mesleğinden istifade edebilirler. Fakat avam ise, havassa hitab olunan kelâmı hakkıyla fehmedemezler. Halbuki cumhur ise ekseri avam ve avam ise me'lufat ve mütehayyelâtından tecerrüd edip hakikat-ı mahza ve mücerredat-ı sırfeyi çıplak olarak göremezler. Fakat görmekleri temin edecek yalnız zihinlerinin te'nisi için, me'luf olan ziyy ve libas ile mücerredat arz-ı endam etmektir. Tâ mücerredatı, suver-i hayaliye arkasında temaşa etmekle görüp tanısın. Öyle ise hakikat-ı mahza, me'luflerini giyecektir. Fakat surete hasr-ı nazar etmemek gerektir. Bu sırra binaendir: esalib-i arabda ukul-ü beşere olan tenezzülât-ı ilâhiye tabir olunan müraat-ı efham ve mümaşat-ı ezhan,
Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan'da cereyan etti. Ezcümle: 1
muhakemat_41_1.gif
ve 2
muhakemat_41_2.gif
ve 3
muhakemat_41_3.gif
ve emsali... Hem de, 4
muhakemat_41_4.gif
ve eşbahı... Hem de 5
muhakemat_41_5.gif
ve nezairi bu üsluba birer mecradır. 6
muhakemat_41_6.gif



1- Sonra arşa istiva etti. (A'raf Suresi: 54; Yunus Suresi: 3)
2- Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. (Fetih Suresi: 10)
3- Rabbinin (emri) geldiği vakit. (Fecr Suresi: 22)
4- Güneşin, hararetli ve çamurlu siyah bir balçıkta gurub ettiğini… (Kehf Suresi: 86)
5- Güneş kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider. (Yasin Suresi: 38)
6- Bu, içinde şüphe bulunmayan bir kitaptır. (Bakara Suresi: 2)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt