16- Ecnebi Feylesofların Kur'an-ı Kerim Hakkındaki Şehadetleri

MURATS44

Özel Üye
Ecnebi Feylesofların,
Kur'an-ı Kerim Hakkındaki Şehadetleri

BU FEYLESOFLARIN KUR'ÂN HAKKINDAHI SENÂLARININ BİR HULÂSASI KÜÇÜK TARİHCE-İ HAYATTA VE NUR CESMESİ MECMUASINDA YAZILMISTIR

PRENS BISMARCK'IN (BİSMARK) BEYÂNÂTI:
Sana Muâsır Bir Vücud Olamadığımdan Müteessirim Ey Muhammed! (a.s.m)

Muhtelif devirlerde, beşeriyeti idâre etmek için taraf-u Lâhûtîden geldiği iddiâ olunan bütün münzel semâvî kitapları tam ve etrâfıyla tetkik ettimse de, tahrif olundukları için, hiçbirisinde aradığım hikmet ve tam isâbeti göremedim. Bu kânunlar değil bir cemiyet, bir hâne halkının saadetini bile temin edecek mâhiyetten pek uzaktır. Lâkin, Muhammedîlerin Kur'ân'ı bu kayıttan âzâdedir. Ben Kur'ân'ı her cihetten tetkik ettim, her kelimesinde büyük hikmetler gördüm. Muhammedîlerin düşmanları, "Bu kitap Muhammed'in (a.s.m.) zâde-i tâbı" olduğunu iddiâ ediyorlarsa da, en mükemmel, hattâ en mütekâmil bir dimağdan, böyle hârikanın zuhûrunu iddiâ etmek, hakîkatlere göz kapayarak, kin ve garaza âlet olmak mânâsını ifade eder ki; bu da ilim ve hikmetle kâbil-i telif değildir. Ben, şunu iddiâ ediyorum ki:
Muhammed (a.s.m.) mümtâz bir kuvvettir. Destgâh-ı Kudretin böyle ikinci bir vücûdu imkân sahasına getirmesi ihtimâlden uzaktır.
Sana muâsır bir vücud olamadığımdan dolayı müteessirim ey Muhammed (a.s.m.)! Muallimi ve nâşiri olduğun bu kitap senin değildir. O Lâhûtîdir. Bu kitabın Lâhûtî olduğunu inkâr etmek, mevzû ilimlerin butlânını ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için, beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir.
Prens
BISMARCK
 

MURATS44

Özel Üye
En Temiz ve En Doğru Din, Müslümanlıktır

Meşhur muharrir, müsteşrik, edebiyat-ı Arabiye mütehassısı ve Kur'an-ı Kerim'in mütercimi Doktor Maurice(Moris) şöyle diyor:
Bizans Hıristiyanlarını içine düştükleri bâtıl îtikadlar girîvesinden ancak Arabistan'ın Hira Dağında yükselen ses kurtarabilmiştir. İlâhî kelimeyi en ulvî makâma yükselten ses, bu ses idi. Fakat, Rumlar bu sesi dinleyememişlerdi. Bu ses, insanlara en temiz ve en doğru dîni tâlim ediyordu. O yüksek din ki, onun hakkında, Gundo Firey Hesin gibi mûhakkik bir fâzıl şu sözleri pek haklı olarak söylüyor: "Bu dinde mukaddes sular, şâyân-ı teberrük eşya, esnâm ve azîzler; yâhut sekerât-ı mevt esnâsında edâmetin bir fâide vereceğini ifade eden sözler; yâhut başkaları tarafından vukû bulacak duâ ve niyazların günahkârları kurtaracağına dâir ifâdeleri yoktur. Çünkü bu gibi akîdeler, onları kabul edenleri alçaltmıştır."
Zamanlar Geçtikçe Kur'ân'ın Ulvî Sırları İnkişaf Ediyor

Doktor Maurice (Moris), Le Parle Françeise Roman (Löparle Franses Roman) ünvanlı gazetede Kur'ân'ın Fransızca mütercimlerinden Selman Runah'ın tenkidâtına verdiği cevapta şöyle diyor ki:
Kur'ân nedir? Her tenkidin fevkinde bir fesâhat ve belâgat mu'cizesidir. Kur'ân'ın üç yüz elli milyon Müslümanın göğsünü haklı bir gururla kabartan meziyeti, onun her mânâyı hüsn-ü ifade etmesi îtibârıyla, münzel kitapların en mükemmeli ve ezelî olmasıdır. Hayır, daha ileri gidebiliriz: "Kur'ân, Kudret-i Ezeliyenin, inâyet ile insana bahşettiği kütüb-ü semâviyenin en güzelidir. Beşeriyetin refâhı nokta-i nazarından Kur'ân'ın beyânâtı, Yunan felsefesinin ifâdâtından pek ziyâde ulvîdir. Kur'ân, arz ve semânın Hâlıkına hamd ü şükranla doludur, Kur'ân'ın her kelimesi, herşeyi yaratan ve herşeyi hâiz olduğu kâbiliyete göre sevk ve irşad eden Zât-ı Kibriyânın azametinde mündemiçtir. Edebiyat ile alâkadar olanlar için, Kur'ân bir kitâb-ı edebdir. Lisan mütehassısları için, Kur'ân bir elfaz hazînesidir. Şâirler için, Kur'ân bir âhenk menbâıdır. Bundan başka, bu kitap, ahkâm ve fıkıh nâmına, bir muhît-i maariftir. Dâvud'un (a.s.) zamanından, Jan Talamus'un devrine kadar gönderilen kitapların hiçbiri, Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleriyle muvaffakiyetli bir şekilde rekâbet edememiştir. Bundan dolayıdır ki, Müslümanların yüksek sınıfları, hayatın hakîkatini kavramak nokta-i nazarından, ne kadar tenevvür ederlerse, o derece Kur'ân ile alâkadar oluyorlar ve ona o kadar tâzim ve hürmet gösteriyorlar.
 

MURATS44

Özel Üye
Müslümanların Kur'ân'a hürmetleri dâimâ tezâyüd etmektedir. İslâm muharrirleri, Kur'ân âyetlerini iktibas ile yazılarını süslerler ve o yazılar, o âyetlerden mülhem olurlar. Müslümanlar, tahsil ve terbiye îtibârıyla yükseldikçe, tikirlerini o nisbette Kur'ân'a istinad ettiriyorlar. müslümanlar, kitaplarına âşıktırlar ve onu kalblerinin bütün samîmiyetiyle mukaddes tanırlar. Halbuki, kütüb-ü İlâhiyeye nâil olan diğer milletler, ve kitaplarına ehemmiyet verirler ve ne de onlara hürmet gösterirler. Müslümanların Kur'ân'a hürmetlerinin sebebi, bu kitap payidar oldukça, başka bir dînî rehbere arz-ı ihtiyaç etmeyeceklerini anlamalarıdır. Filhakîka, Kur'ân'ın fesâhat, belâgat ve nezâhet îtibârıyla mümtâziyeti, Müslümanları başka belâgat aramaktan vâreste kılmaktadır. Edebî dehâların ve yüksek şâirlerin, Kur'ân huzurunda eğildikleri bir vâkıadır. Kur'ân'ın her gün daha fazla tecellî etmekte olan güzellikleri, her gün daha fazla anlaşılan fakat bitmeyen esrârı, şür ve nesirde üstad olan Müslümanları, üslûbunun nezâhet ve ulviyeti huzurunda diz çökmeye mecbur etmektedir. Müslümanlar, Kur'ân'ı tâ rûz-i haşre kadar pâyidar kalacak kıymet biçilmez bir hazîne addeylerler ve onunla pek haklı olarak iftihar ederler. Müslümanlar Kur'ân'ı en fasîl sözlerle, en rakîk mânâlarla coşan bir nehre benzetirler. Şâyet Monsieur Renaud (Mösyö Reno), İslâm âlemiyle temas etmek fırsatını elde edecek olursa, münevver ve terbiyeli Müslümanların Kur'ân'a karşı en yüksek hürmeti perverde ettiklerini; ve onun evâmir-i ahlâkiyesine fevkalâde riâyetkâr olduklarını; ve bunun haricine çıkmamaya gayret ettiklerini görürdü. Yeni nesiller ve asrî mekteplerin mezunları da, Kur'ân'a ve Müslümanlara karşı müstehziyâne bir cümlenin sarfına tahammül etmemektedirler. Çünkü, Kur'ân, iki sıfatla bu ehliyeti hâizdir. Bunlardan Birincisi: Bugün ellerde tedâvül eden Kur'ân'ın, Hazret-i Muhammed'e (a.s.m.) vahiy olunan kitabın aynı olmasıdır. Halbuki, İncil ile Tevrat hakkında birçok şüpheler ileri sürülmektedir. İkincisi: Müslümanlar Kur'ân'ı Arapçanın en kuvvetli muhâfızı ve esâsât-ı dîniyenin amelî bir mâhiyet almasının en kuvvetli menbâı telâkkî ederler. Binâenâleyh, Monsieur Renaud (Mösyö Reno) eserini tashih edecek olursa, bu tercümesiyle, insanları tenvir husûsunda insanlığa büyük bir muâvenette bulunur ve bâtıl îtikadların hudutlarını târ ü mâr etmeye hâdim olur.
Doktor MAURICE
 

MURATS44

Özel Üye
(Nur Çeşmesi'nde ve Risâle-i Nur'da yazılan bu nevi feylesofların kırk altıncısıdır.)

Zât-ı Kibriyâ Hakkındaki Âyetlerin Ulviyeti ve Kur'ân'ın Kudsi Nezâheti

Mister John Davenport, "Hazret-i Muhammed (a.s.m.) ve Kur'an-ı Kerim" ünvanlı eserinde Kur'an-ı Kerim'den bahsederken şu sözleri söylüyor.
Kur'ân'ın sayısız husûsiyetleri içinde bilhassa ikisi fevkalâde mühimdir.
1. Zât-ı Kibriyâyı ifade eden âyâtın âhengindeki ulviyettir. Kur'ân-ı Kerîm, beşerî zaaflardan herhangi birisini Zât-ı Kibriyâya isnaddan münezzehtir.
2. Kur'ân-başından sonuna kadar-gayr-i beliğ, gayr-i ahlâkî, yâhut terbiyeye muhâlif fikirlerden, cümlelerden ve hikâyelerden tamamen münezzehtir.
Halbuki, bütün bu nakîseler, Hıristiyanların ellerindeki muharref Kitâb-ı Mukaddeste mebzûliyetle vardır.

JOHN DAVENPORT

Kur'ân, Serâpâ Samîmiyet ve Hakkâniyetle Doludur

Carlyle (Karlayl) Şöyle diyor:
Kur'ân'ı bir kere dikkatle okursanız, Onun husûsiyetlerini izhâra başladığını görürsünüz. Kur'ân'ın güzelliği, diğer bütün edebî eserlerin güzelliklerinden kâbil-i temyizdir. Kur'ân'ın başlıca hûsûsiyetlerinden biri, onun asliyetidir. Benim fikir ve kanatime göre, Kur'ân, serâpâ samîmiyet ve hakkâniyetle doludur. Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) cihâna tebliğ ettiği dâvet hak ve hakîkattir.

CARLYLE

Müslümanlık Tecessüd ve Teslis Akîdesini Reddeder

İngiltere'nin en meşhur ve en büyük müverrihlerinden Edward Gibbon (Edvor Gibon) "Roma İmparatorluğunun İnhitat ve Sukûtu" adlı eserinde şöyle diyor:
Ganj Nehri ile Bahr-i Muhît-i Atlasî (Atlas Okyanusu) arasındaki memleketler, Kur'ân'ı bir kânun-u esâsî ve teşriî hayatın rûhu olarak tanımışlardır. Kur'ân'ın nazarında, satvetli bir hükümdarla, zavallı bir fakir arasında fark yoktur. Kur'ân, bu gibi esaslar üzerinde öyle bir teşrî vücuda getirmiştir ki, dünyada bir nazîri yoktur. Müslümanlığın esâsâtı, teslisiyet ve Allah'ın tecessüdiyetini ve vahdet-i vücud akîdesini reddetmektedir. Bu mutasavıfâne akîdeler üç kuvvetli ulûhiyetin mevcudiyetini ve Mesih'in Allah'ın oğlu (hâşâ!)olduğunu öğretmektedir. Fakat bu akîdeler, ancak mutaassıp Hıristiyanları tatmin edebilir. Halbuki, Kur'ân, bu gibi karışıklıklardan, iphamlardan âzâdedir. Kur'ân, Allah'ın birliğine en kuvvetli delildir. Feylesofâne bir dimâğa mâlik olan bir muvaahhid, İslâmiyetin nokta-i nazarını kabul etmekte hiç tereddüt etmez. Müslümanlık, belki bugünkü inkişâf-ı fikrimizin seviyesinden daha yüksek bir dindir.
EDWARD GIBBON
 

MURATS44

Özel Üye
Hâlıkın Hukukuyla Mahlûkâtın Hukûkunu En Mükemmel Sûrette Ancak Müslümanlık Tarif Etmiştir

Kur'ân'ın telkin ve Hazret-i Muhammed'in tebliğ ettiği esâsâttan mükemmel bir ahlâk mecellesi vücud bulur. Esâsât-ı Kur'âniyenin muhtelif meınleketlerde insanlığa ettiği iyiliği ve ettikten sonra da Allah'a takarrüb etmek isteyen insanları Cenâb-ı Hakka rabt ettiğini inkâr etmek mümkün değildir. Hâlıkın hukûku ile mahlûkun hukûku, ancak Müslümanlık tarafından mükemmel bir sûrette tarif olunmuştur. Bunu yalnız Müslümanlar değil, Hıristiyanlar da Mûsevîler de îtiraf ediyorlar.

MARMADUKE PICKTAHALL (Marmadük Piktol)

Kur'ân İle Kavânîn-i Tabüye Arasında Tam Bir Âhenk Vardır

Yeni keşfiyâtın veyâhut ilim ve irfânın yardımıyla hallolunan, yâhut halline uğraşılan mesâil arasında bir mesele yoktur ki, İslâmiyetin esâsâtıyla taarruz etsin. Bizim, Hıristiyanlığı, kavânîn-i tabüye ile telif için sarf ettiğimiz mesâiye mukâbil, Kur'ân-ı Kerîm ve Kur'ân'ın tâlimiyle kavânîn-i tabüye arasında tam bir âhenk görülmektedir. Kur'ân, her hürmete şâyân olan eserdir.

LEVAUNE (Lövazon)

Kur'ân Bütün İyilik ve Fazîlet Esaslarını Muhtevîdir İnsanı Her Türlü Dalâletlerden Korur

Kur'ân, insanlara Hukûkullah'ı tanıtmış, mahlûkâtın Hâlıktan ne bekleyeceğini, mahlukâtın Hâlıkla münâsebâtını en sarîl şekilde öğretmiştir. Kur'ân, ahlâk ve felsefenin bütün esâsâtını câmîdir. Fazîlet ve rezîlet, hayır ve şer, eşyanın mâhiyet-i hakîkiyesi, hulâsa her mevzû, Kur'ân'da ifade olunmuştur. Hikmet ve felsefenin esâsı olan adâlet ve müsâvâtı öğreten ve başkalarına iyilik etmeyi, fazîletkâr olmayı tâlim eden esaslar; bunların hepsi Kur'ân'da vardır. Kur'ân, insanı iktisad ve îtidâle sevk eder, dalâletten korur, ahlâkî zaafların karanlığından çıkarır, teâlî-i ahlâk nûruna ulaştırır; insanın kusurlarını, hatâlarını i'tilâ ve kemâle kalbeyler.
Müsteşrik SEDIO
 

MURATS44

Özel Üye
Kur'ân Öyle Bir Peygamber Sesidir ki, Onu Bütün Dünya
Dinleyebilir. Bu Sesin Aksi, Saraylarda, Çöllerde,
Şehirlerde, Devletlerde Çınlar


Kur'ân şir midir? Değildir. Fakat, onun şir olup olmadığını tefrik etmek müşküldür. Kur'ân, şiirden daha yüksek birşeydir. Maamâfih, Kur'ân ne tarihtir, ne tercüme-i hâldir, ne de Îsâ'nın (a.s.) dağda îrâd ettiği mev'ıza gibi bir mecmuâ-i eş'ârdır. Hattâ, Kur'ân, ne Buda'nın telkinâtı gibi bir mâbâde't-tabüye yâhut mantık kitabı, ne de Eflâtun'un herkese îrad ettiği nasihatler gibidir. Bu, bir Peygamberin sesidir; öyle bir ses ki, onu bütün dünya dinleyebilir. Bu sesin aksi, saraylarda, çöllerde, şehirlerde, devletlerde çınlar. Bu sesin tebliğ ettiği din, evvelâ nâşirlerini bulmuş, sonra teceddütperver ve îmar edici bir kuvvet şeklinde tecellî etmiştir. Bu sâyededir ki, Yunanistan ile Asya'nın birleşen ışığı Avrupa'nın zulümatâbâd olan karanlıklarını yarmış ve bu hâdise, Hıristiyanlığın en karanlık devirlerini yaşadığı zaman vukû bulmuştur.

Dr. JOHNSON

Kur'ân'ın Cihanşümûl Hakikati:
Kur'ân, Allah'ın Birliğine İnanmak Hakîkat-i Kübrasını Îlân Eder


İngilizce - Arapça, Arapça - İngilizce lûgatların muharriri Doktor City Youngest (Siti Yangest) Kur'ân hakkında Şu sözleri söylüyor:
Kur'ân, insanların yed-i istifadesine geçen eserlerin en büyüklerinden biridir. Kur'ân'da büyük bir insanın hayal ve seciyesi en vâzıh şekilde görülmektedir. Carlyle, "Kur'ân'ın ulviyeti, onun cihanşümûl hakîkatindedir" dediği zaman, şüphesiz doğru söylemişti. Muhammed'in (a.s.m.) doğruluğu, faaliyeti, hakîkati taharrîde samîmiyeti, sarsılmayan azmi, îmânı, kendisini dinlemek istemeyenlere ezelî hakîkati dinletmek yolundaki sebâtı; bana kalırsa, onun o cesur ve azimkâr Peygamberin hâtem-i risâlet olduğunun en katî ve en emîn delilleridir. Kur'ân, akâid ve ahlâkın insanlara hidâyet ve hayatta muvaffakıyet temin eden esâsâtın mükemmel mecellesidir. Bütün bu esâsâtın üssü'l-esâsı, âlemin bütün mukadderâtını yed-i kudretinde tutan Zât-ı Kibriyâya îmandır.
 

MURATS44

Özel Üye
Allah'ın birliğine îman etmek hakîkat-i kübrâsını îlan ediyorken, Kur'ân, lisân-ı belâgatın en yükseğine ve nezâhetin şâhikasına varır. Kur'ân, Allah'ın irâdesine itaati, Allah'a isyanın neticelerini izah ederken, insanların muhayyilesini elektrikleyen en seyyal lisânı kullanır. Resûl-i Kibriyâya tesellî vermek ve onu teşvik etmek, yâhut halkı sâir Peygamberlerin ahvâliyle, milletlerin âkıbetiyle korkutmak îcap ettiği zaman, Kur'ân'ın lisânı, en katî ciddiyeti almaktadır. Mâdem ki Kur'ân'ın birbirine düşman kabîleleri, yekdiğeriyle mücâdele eden unsurları derli toplu bir millet haline getirdiğini, onları eski fikirlerinden daha ileri bir seviyeye yükselttiğini görüyoruz; o halde belâgat-ı Kur'âniyenin mükemmeliyetine hükmetmeliyiz. Çünkü, Kur'ân'ın bu belâgatı vahşî kabîleleri medenî bir millet haline getirmiş; dünyanın eski tarihine yeni bir kuvvet ilâve etmiştir. Zaman ve mekân îtibârıyla birbirinden çok uzak oldukları gibi, fikrî inkişaf îtibarıyla da birbirinden çok farklı insanlara hârikulâde bir hassasiyet ilham eden ve muhâlefeti hayrete ve istihsâna kalbeden Kur'ân, en şâyân-ı hayret eser tanınmaya lâyıktır. Kur'ân, beşerin mukadderâtıyla meşgul âlimler için tetebbua şâyân en fâideli mevzû sayılır.

Doktor CITY YOUNGEST

Kur'an'ın Lisânı Nezâhet ve Belagat İtibârıyla Nazîrsizdir;
Kur'an, Bizatihî Muhteşem Bir Mu'cizedir


Kur'ân'ın mutaassıp münekkidi ve mütercimi Corsele (Korsel) diyor ki:
Kur'ân, Arapçanın en mükemmel ve pek mevsuk bir eseridir. Müslümanların îtikâdı veçhile bir insan kalemi, bu i'câzkâr eseri vücuda getiremez. Kur'ân, bizâtihî dâimî bir mu'cizedir; hem öyle bir mu'cize ki, ölüleri diriltmekten daha yüksektir. Bu mukaddes kitabın tâ kendisi, menşeinin semâvî olduğunu ispata kâfidir. Muhammed (a.s.m.), bu mu'cizeye istinâden, bir peygamber olarak tanınmasını istemiştir. Arabistan'ın çıplak ve kısır çöllerini aydınlatan, şâir ve hatiplere meydan okuyan Kur'ân, bir âyetine nazîre istemiş; hiçbir kimse bu tehaddîye karşı gelememişti. Burada yalnız bir misâl îrâd ederek, bütün büyük adamların, Kur'ân'ın belâgatına baş eğdiklerini göstermek isterim.
Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) zamanında, Arabistan şâirlerinin şehriyârı şâir Lebid idi. Lebid, Muallâkâttan birinin nâzımıdır. O zaman putperest olan Lebid, Kur'ân'ın belâgatı karşısında lâl kalmış, bu belâgatı en güzel sözlerle ifade etmişti. Kur'ân'ın belâgatı karşısında hayran kalan Lebid, Müslümanlığı kabul etmiş, Kur'ân'ın ancak bir peygamber lisânından duyulacağını söylemiştir.
Kur'ân'ın lisânı beliğ ve hârikulâde seyyâldir. Cenâb-ı Hakkın şan ve celâletini, azamet sıfatlarını ifade eden âyetlerin ekserîsi, müstesnâ bir güzelliği hâizdir. Kur'ân'ı bîtarafâne tercümeye gayret ettim ise de, kârîlerim Kur'ân'ın metnini sadâkatkârâne bir ifadeye muvaffak olamadığımı göreceklerdir. Bu kusuruma rağmen kârîler tercümemde bahis mevzuu ettiğim muhteşem âyetlerin birçoklarını okuyacaklardır.
CORSELE
 

MURATS44

Özel Üye
Kur'ân Beşeriyete İlâhî Bir Lütuftur.
Kur'ân Muzaffer Cumhuriyetler Meydana Getirmiştir


Kur'ân âyetlerini nüzûl tarihine göre tercüme eden ve tertip eden İngiltere'nin en mutaassıp papazlarnıdan Rodrvell (Radvel), şu hakîkatleri îtiraf ediyor:
Kur'ân, Arabistan'ın basit bedevîlerini öyle bir istihâleye uğratmıştır ki, bunların âdetâ meşhur olduklarını zannedersiniz. Hıristiyanların telâkkisine göre Kur'ân'ın nâzil olmuş bir kitap olduğunu söyleyecek olsak bile, Kur'ân, putperestliği imhâ, Allah'ın vahdâniyet akîdesini tesis, cinlere, perilere, taşlara ibâdeti ilgâ, çocukları diri diri gömmek gibi vahşî âdetleri izâle, bütün hurâfeleri istisâl, taaddüd-ü zevcâtı tahdit ile, bütün Araplar için İlâhî lütuf ve nîmet olmuştur. Kur'ân, bütün kâinatı yaratan, gizli ve âşikâr herşeyi bilen, kadîr-i mutlak sıfatıyla Zât-ı Kibriyâyı takdîs ve tebcîl ettiğinden, her sitâyişe şâyândır. Kur'ân'ın ifadesi vecîz ve mücmel olmakla beraber, en derin hakîkati, en kuvvetli ve mülhem hikmeti takrir eden elfaz ile söylemiştir. Kur'ân, devamlı memleketler değilse de, muzaffer cumhuriyetler vücuda getirmeye hâdim olacak esasları muhtevî olduğunu ispat etmiştir. Kur'ân'ın esaslarıyladır ki, fakr ve sefâletleri ancak cehâletleriyle kâbil-i kıyas olan, susuz ve çıplak bir yarımadanın sekenesi, yeni bir dînin, harâretli ve samîmi sâlikleri olmuşlar, devletler kurmuşlar, şehirler inşâ etmişlerdir. Filhakîka, Müslümanların heybetidir ki, Fesdad, Bağdad, Kurtuba, Delhi bütün Hıristiyan Avrupa'yı titreten bir azamet ve haşmet ihrâz etmişlerdir.

RODWELL

Müslümanlık Dünyanın Kıvâmı Olan Bir Dindir;
Cihan Medeniyetinin İstinad Ettiği Temelleri Muhtevîdir


Fransa'nın en mâruf müsteşriklerinden Gaston Care (Gaston Kar),19l3 senesinde Figaro Gazetesinde yeryüzünden Müslümanlık kalkacak olursa, müsâlemetin. muhâfazasına imkân olup olmadığı hakkında makaleler silsilesi yazmış ve o zaman bu makaleler Şark gazezeleri tarafından tercüme olunmuştu. Fransız müsteşriki diyor ki:
"Yüz milyonlarca insanın dîni olan Müslümanlık, bütün sâliklerine nazaran, dünyanın kıvâmı olan bir dindir. Bu aklî dînin menbâı ve düsturu olan Kur'ân, cihan medeniyetinin istinad ettiği temelleri muhtevîdir; o kadar ki, bu medeniyetin, İslâmiyet tarafından neşrolunan esasların imtizâcından vücud bulduğunu söyleyebiliriz. Filhakîka bu âlî din, Avrupa'ya, dünyanın îmarkârâne inkişâfı için lâzım olan en esaslı kaynakları temin etmiştir. İslâmiyetin bu fâikiyetini teslim ederek, ona medyûn olduğumuz şükrânı tanımıyorsak da, hakîkatin bu merkezde olduğunda şek ve şüphe yoktur."
Fransız muharriri, daha sonra Kur'anın umumî müsalemeti muhafaza hususundaki hizmetini bahis mevzuu ederek diyor ki:
"İslâmiyet yeryüzünden kalkacak ve bu sûretle hiçbir Müslüman kalmayacak olursa, barışı devam ettirmeye imkân kalır mı? Hayır, buna imkân yoktur."
GASTON CARE
 

MURATS44

Özel Üye
Kur'an Bütün Dinî Kitablara Fâiktir

Alman âlimlerinden ve müsteşriklerinden Jochahim Du Rulph (Yoahim Dü Raf) Kur'ân'ın sıhhate verdiği ehemmiyetten bahsederken şu sözleri söylüyor:
İslâmiyetin şimdiye kadar Avrupa muharrirlerinden hiçbirinin nazar-ı dikkatini celb etmeyen bir safhasını bahis mevzûu etmek istiyorum. İslâmiyetin bu safhası, onun sıhhati muhâfaza için vukû bulan emirleridir. Evvela şunu îtiraf etmek lâzımdır: Kur'ân bu nokta-i nazardan bütün dînî kitaplara fâiktir. Kur'ân'ın tarif ettiği basit fakat mükemmel sıhhî kâideleri nazar-ı dikkate alırsak, bu mukaddes kitap sâyesinde bütün dünyanın bâzı kısımlarıyla, haşerât mahşeri olan Asya'nın, müthiş bir tehlike olmaktan kurtulduğunu görürüz. Müslümanlık, nezâfeti, temizliği, nezâheti bütün sâliklerine farz etmekle birçok tahripkâr mikropları imhâ etmiştir.

JOCHAİM

Kur'an Âyetleri İslâmiyetin Muhteşem Bünyesinde
Altın Bir Kordon Gibi İşlenmiştir


Sembires Encyclopedia namıyle intişar eden İngilizce muhîtü'l-maarifte, Müslümanlıktan şu sûretle bahsolunmaktadır:
İslâm Peygamberinin seciyesini aydınlatan Kur'ân âyetleri son derece mükemmel ve son derece müessirdir. Bu kısım âyetler Müslümanlığın ahlâkî kâidelerini ifade eder. Fakat bu kâideler bir iki sûreye münhasır değildir. Bu âyetler, İslâmiyetin muhteşem bünyânında, altından bir kordon gibi işlenmiştir. İnsafsızlık, yalancılık, hırs, israf, fuhuş, hıyânet, gıybet; bunların hepsi Kur'ân tarafından en şiddetli sûrette takbil olunmuş ve bunlar rezîletin tâ kendisi tanınmıştı. Diğer taraftan, hüsn-ü niyet sahibi olmak, başkalarına iyilik etmek, iffet, hayâ, müsâmaha, sabır ve tahammül, iktisad, doğruluk, istikamet, suhperverlik, hakperestlik, herşeyden fazla Cenâb-ı Hakka itimad ve tevekkül, Allah'a itaat Müslümanlık nazarında hakîki îman esasları ve hakîki bir mü'minin başlıca sıfatları olarak gösterilmiştir.
 

MURATS44

Özel Üye
Resûl-i Ekrem İdrâk ve Şuur Timsâlidir

Profesör Edward Monte, "Hıristiyanlığın İntişarı ve Hasmı Olan Müslümanlar" ünvanlı eserinin 17 ve 18'inci sahifelerinde diyor ki:
Rasyonalizm, yani akliye kelimesinin müfâdını ve tarihî ehemmiyetini tevsî edebilirsek, Müslümanlığın aklî bir din olduğunu söyleyebiliriz. Akıl ve mantık mısdâkiyle akâid-i dîniyeyi muhâkeme eden mektep, rasyonalizm kelimesinin İslâmiyete tamamıyla mutâbık cılduğunu teslim etmekte tereddüt etmez. Resûl-i Ekrem şuur ve idrâk timsâli olduğu, dimâğının îman ışıkları ve kâmil bir yakîn ile pürnur olduğu muhakkaktır. Resûl-i Ekrem, muâsırlarını aynı heyecanla alevlemiş, bu sıfatlarla teçhiz etmiştir. Hazret-i Muhammed (a.s.m.), başarmak istediği ıslahatı, İlâhî bir vahiy olarak takdim etmiştir. Bu, İlâhî bir vahiydir. Hazret-i Muhammed'in (a.s.m.) dîni ise, akıl kâidelerinin ilhamlarına tamamıyla muvâfıktır. Ehl-i İslâma göre İslâmiyetin esaslarını sükûnetle ve derin bir teemmül ile tekkik ettiğimiz zaman, bunların, Allah'ın birliğine ve Muhammed'in (a.s.m.) risâletine, sonra haşir ve neşre ve îtikâda müntehî olduklarını görürüz. Bizzat dînin esasları müstenid telâkkî olunmakta ve bunlar Kur'ân'ın akîdelerinin hulâsası bulunmaktadır. Kur'ân'ın ifadesindeki sâdelik ve berraklık, Müslümanlığın intişar ve i'tilâsını bilâtevakkuf temâdi ettiren sâik kuvvet olmuştur. Resûl-i İslâm tarafından tebliğ olunan mukaddes tâlimâtın cihanşümûl terakkîsine rağmen Müslümanların ilham kaynağı ve en kuvvetli ilticâgâhı Kur'ân olmuştur. En takdiskâr ve kanaatbahş bir lisânla, başka bir kitâb-ı münzelin tefevvuk edemeyeceği bir ifade ile takrîr eden kitap, Kur'ân'dır. Bu kadar mükemmel ve esrârengîz, her insanın tekikine bu kadar açık olan bir din, muhakkak insanları kendisine meclûb eden i'câzkâr kudreti hâizdir. Müslümanlığın bu kudreti hâiz olduğunda şüphe yoktur.
EDWARD MONTE
 
Üst Alt