BEDİÜZZAMAN’IN NUR TALEBELERİNE YAZDIĞI MEKTUPLAR Hulûsi Bey'e Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İkinci hadiseyi yazmağa kâğıdımız müsaid olmadığından kestim.
1
barla_96_1.gif


Kardeşiniz
Said Nursî
***
Refet Bey,
Senin çok antika iki mucize-i kudret, müzehanemi tezyin etti. Âdi zannettiğimiz şeylerde ne kadar harikulâde işler bulunduğunu ihtar ediyorlar. Şu On Dokuzuncu Mektubda ikinci, üçüncü cüz’ünde salâvat-ı şerifenin her sahifede birbirine bakması tesadüf işi olamaz. Çünkü tesadüf, onda bir tevafuk eder. Bu ise onda dokuz tevafuk var. Demek ne şuursuz tesadüfün işi ve ne de benim ve ne de kâtiblerin düşünüşüdür. Çünkü ben yeni anlıyorum, kâtibler benden sonra anladılar. Demek gaybî bir kasd ve irade ile, umum Sözler’de ve bilhassa On Dokuzuncu Mektubdaki salâvat-ı şerifede harika bir letafeti irade etmiş. O tevafukat ise, gaybî bir kasd ile dercedilen bir belâgat ve letafetin tereşşuhatıdır.
Said Nursî
***
(14 Nisan 1934, Çarşamba)
2
barla_96_2.gif

3
barla_96_3.gif

4
barla_96_4.gif


Aziz, sıddık, müdakkik, meraklı kardeşim Refet Bey,
Namınıza yazılan On İkinci Lem’a’nın izaha muhtaç noktalarının izahına şimdilik ihtiyaç yoktur. Asıl maksad, âyata gelen evhamın def’ine kifayetidir. Ve bu nokta-i nazarda kâfi derecede herkes fehmeder. Her risalede herkesin hissesi var, fakat herkes her şeyini bilmek lâzım değildir. “Mirkatü’s-Sünnet ve vahdetü’l-vücuda* dair iki risaleyi nasıl buldunuz? Elbette kıymet-şinas nazarın onları takdir etmiş.


1- Baki olan yalnızca Allah’tır.
2- Onun (Allah’ın) adıyla.
3- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
4- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Bu defaki sualinizin iki ciheti var: Biri; sırr-ı âl-i âba ciheti ki, o sırdır. Ben o sırrın ehli değilim ki cevab vereyim, yahut her bir sırrın izharı kaleme gelmez. Çünkü, Hakikat-ı Muhammediyenin bir cilvesi o âl-i âbada tezahür ediyor. İkinci cihet-i zâhirîsi ise, zâhirdir. Ezcümle: Sahih-i Müslim’de ümmü’l-mü’minîn Aişe-i Sıddîka (r.a.)’dan mervidir ki, demiş:
1
barla_97_1.gif


İşte bu hadis-i şerif gibi, kütüb-i sitte-i sahiha’da bu mealde kesretli hadisler vardır ki, âl-i âbayı gösterir. Bir zat def’-i beliyyat için istişfa ve istişfa’ için böyle demiş:
2
barla_97_2.gif


Gücenme, şimdilik bu kadar. Senin mektubunda isimleri zikredilen her birerlerine ayrı ayrı selâm ve dua ediyorum.
3
barla_97_3.gif


Kardeşiniz
Said Nursî
“Euzü” sırrına dair yazılan On Üçüncü Lem’a’nın yedi işaretini gönderdim. Bakarsınız, izahı değil, noksanı varsa bildiriniz.
***


1- Bir gün Peygamber (s.a.v.) sabahleyin erkenden, üzerinde siyah yünden yapılmış nakışlı bir aba olduğu halde dışarı çıktı. O sırada Hasan geldi, onu abasının altına aldı. Sonra Hüseyin geldi, onu da dahil etti. Sonra Fatıma geldi onu da dahil etti. Sonra Ali geldi, onu da dahil etti, sonra şöyle dedi: “Ey ehl-i beyt (peygamber ailesi)! Allah sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” [Ahzab Suresi: 33] (Müslim, Fedâilü’s-Sahabe: 9)
2- Benim beş şeyim vardır onunla veba hastalığının ateşini söndürürüm: Mustafa, Murtaza ve onun iki oğlu ve Fatıma.
3- Baki olan yalnızca Allah’tır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(9 Mayıs 1934, Çarşamba)
1
barla_98_1.gif

2
barla_98_2.gif
barla_98_3.gif

Aziz, sıddık, müdakkik kardeşim Refet Bey,
Evvelâ: Nevzad-ı mübarekin dünyaya gelmesini sizin için bir fal-i hayr olarak tebrik ediyorum. İnşaallah 3
barla_98_4.gif
sırrına mazhar olacak. Âsım Bey gibi senin de bir kız evlâdı dünyaya gelmesi, meşrebimizde en mühim esas şefkat olduğu cihetiyle ve şefkat kahramanları kızlar olduğundan ve en sevimli mahluk bulunduğundan daha ziyade tebrike şayansınız. Zannederim, bu zamanda erkek çocukların tehlikesi daha çok. Cenab-ı Hak onu sizlere medar-ı teselli ve ünsiyet ve evinize küçük bir melâike hükmüne getirsin. Rengigül ismi yerine Zeyneb olsa daha münasibdir.
Saniyen: Hikmetü’l-İstiaze’nin, besmele-i şerifenin sırlarına dair senin ve Şerif Efendi’nin ifadeleriniz kısadır. Tenkid mi, takdir mi anlaşılmıyor. Zaten mükerreren demiştim: Herkes her risalenin her meselesini anlamasına muhtaç değil. Ne kadar anlarsa kâfidir.
Salisen: Âlem-i misal, âlem-i ervahla âlem-i şehadet ortasında bir berzahdır. Her ikisine birer vecihle benzer. Bir yüzü ona bakar, bir yüzü de diğerine bakar. Meselâ, ayinedeki senin misalin, sureten senin cismine benzer. Maddeten senin ruhun gibi lâtiftir. O âlem-i misal; âlem-i ervah, âlem-i şehadet kadar vücudu kat’îdir. (Haşiye1) Acaib ve garaibin meşheridir, ehl-i velâyetin tenezzühgâhıdır. Küçük bir âlem olan insanda kuvve-i hayaliye olduğu gibi, büyük bir insan olan âlemde dahi bir âlem-i misal var ki,
Haşiye 1- Bence âlem-i misal’in vücudu meşhuddur. Âlem-i şehadet gibi tahakkuku bedihidir. Hattâ rüya-yı sadıka ve keşf-i sadık ve şeffaf şeylerdeki temessülât bu âlemden o âleme karşı açılan üç penceredir. Avama ve herkese o âlemin bazı köşelerini gösterir.

1- Onun (Allah’ın) adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Erkek evlâd kız evlâd gibi değildir (Âl-i İmran Suresi: 36)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
o vazifeyi görüyor ve hakikatlıdır. kuvve-i hafıza levh-i mahfuzdan haber verdiği gibi, kuvve-i hayaliye dahi âlem-i misalden haber verir. Başta Husrev, Bekir Bey, Rüşdü, Lütfi, Hafız Ahmed, Sezai, üç hoca, üç Mehmed, hanenizdeki üç masum ve kayınpederin olarak oradaki kardeşlerimize selâm ve dua ediyorum. 1
barla_99_1.gif

Kardeşiniz
Said Nursî
***

(30 Mayıs 1934, Çarşamba)
2
barla_99_2.gif
barla_99_3.gif
barla_99_4.gif

Aziz, sıddık, müdakkik, meraklı kardeşim Refet Bey,
Senin bende, bir üstadın, bir kardeşin, bir dostun var. Üstadını her risale içinde görüp, görüşürsün. Kardeşini sabah, akşam dergâh-ı ilâhîde manen ve hayalen o, seni dua ile gördüğü gibi sen de onu o surette görebilirsin. Bendeki dostunu görebilmek için buraya gelmekle zahmet çekme. Çünkü, o dostun ziyarete liyakatı yoktur. O bir, siz çoksunuz. İnşaallah o gelir, sizi orada ziyaret eder.
3
barla_99_5.gif
ayetine dair şimdi cevap vermeye vaktim müsait değil. sıhhatını bilmiyorum, fakat rivayet ediliyor ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ferman etmiş ki, “Oğlan çocuğunu seviniz”. Demişler, “Kızları ne için istisna ettin?” Ferman etmiş ki: “Kızlar kendi kendini sevdirirler,


1- Baki olan yalnızca Allah’tır.
2- Onun (Allah’ın) adıyla.
3- Erkek evlâd kız evlâd gibi değildir (Âl-i İmran Suresi: 36)

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
onlar fıtraten sevimlidirler.”3 Evet kız, şefkat ve cemalin mazharı olduğundan erkek çocuğundan daha ziyade sevilir. Bahusus bu zamanda ebeveyn hakkında kızlar daha mübarektir. Çünkü, tehlike-i diniyeye çok maruz olmuyorlar. İkinci sualin: İbrahim Hakkı*, “Cu’ ism-i âzamdır.” demesinin muradını bilmiyorum. zahiren manasızdır, belki de yanlıştır. Fakat ism-i Rahman madem çoklara nisbeten ism-i âzam vazifesini görüyor. Manevî ve maddî cu’ ve açlık o ism-i âzamın vesile-i vusulü olduğuna işareten mecazî olarak, cu’ ism-i âzamdır, yani bir ism-i âzama bir vesiledir, denilebilir.
Mübarek hanenizdeki masumlara dua ve ders arkadaşlarına umumen selâm ediyorum.
1
barla_100_2.gif

Kardeşiniz
Said Nursî
***

(20 Haziran 1934, Çarşamba)
2
barla_100_3.gif
barla_100_4.gif
barla_100_5.gif

Aziz, sıddık, meraklı kardeşim Refet Bey,
Mektubunda letaif-i aşereyi sual ediyorsun. Şimdi tarikatı ders vermek zamanında olmadığımdan, Tarik-i Nakşî muhakkiklerinin letaif-i aşereye dair eserleri var. Şimdilik vazifemiz ise istihrac-ı esrar olduğundan, mevcud mesaili nakil değildir. Gücenme, tafsilât veremiyorum. Yalnız bu kadar derim ki: letaif-i aşere, İmam-ı Rabbanî; kalb, ruh, sır, hafa, ahfa, insanda anâsır-ı erbaanın her bir unsurdan o unsura münasib


1- Baki olan yalnızca Allah’tır.
2- Onun (Allah’ın) adıyla.
3- Hadis. Bkz. Aclunî, Keşfü’l-Hafâ: 1/48.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
bir lâtife-i insaniye tabir ederek seyr-i sülukta her mertebede bir lâtifenin terakkiyatı ve ahvalinden icmalen bahsetmiştir. Ben kendimce görüyorum ki, insanın mahiyet-i câmiasında ve istidad-ı hayatiyesinde çok letaif var, onlardan on tanesi iştihar etmiş. Hattâ hükema ve ulema-yı zâhirî dahi, o letaif-i aşerenin pencereleri veyahud numuneleri olan havass-ı hamse-i zâhirî, havass-ı hamse-i bâtına diye o letaif-i aşereyi başka bir surette hikmetlerine esas tutmuşlar. Hattâ avam ve havas beyninde taarruf etmiş olan insanın letaif-i aşeresi, ehl-i tarikın letaif-i aşeresiyle münasebettardır. Meselâ: Vicdan, âsab, his, akıl, heva, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye gibi letaifi, kalb, ruh ve sırra ilâve edilse letaif-i aşereyi başka bir surette gösterir. Daha bu letaiften başka saika, şaika ve hiss-i kable’l-vuku gibi çok letaif var. Bu meseleye dair hakikat yazılsa çok uzun olur, vaktim de kısa olduğundan kısa kesmeye mecbur oldum. Senin ikinci sualin olan, mana-yı ismî ile mana-yı harfînin bahsi ise, ilm-i nahvin umum kitabları başlarında o mesele izah edildiği gibi, ilm-i hakikatın Sözler ve Mektubat’lar namındaki risalelerinde temsilâtla kâfi beyanat vardır. Senin gibi zeki ve müdakkik bir zata karşı fazla izahat fazla oluyor. Sen ayineye baksan, eğer ayineye şişe için bakarsan şişeyi kasden görürsün, içinde Refet’e tebeî, dolayısıyla nazar ilişir. Eğer maksad, mübarek simanıza bakmak için ayineye baktın, sevimli Refet’i kasden görürsün. 1
barla_101_1.gif


dersin. Ayine şişesi tebeî, dolayısıyla nazarın ilişir. İşte birinci surette ayine şişesi mana-yı ismîdir. Refet mana-yı harfî oluyor. İkinci surette ayine şişesi mana-yı harfîdir, yani kendi için ona bakılmıyor, başka mana için bakılır ki akisdir. Akis, mana-yı ismîdir. Yani2
barla_101_2.gif
olan tarif-i isme bir cihette dahildir. Ve ayine ise3
barla_101_3.gif
olan harfin tarifine mâsadak olur. Kâinat, nazar-ı Kur’anî ile bütün mevcudatı huruftur, mana-yı harfiyle başkasının manasını ifade ediyorlar. Yani; esmasını, sıfatını bildiriyorlar. Ruhsuz felsefe ekseriya


1- Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şanı pek yücedir. (Mü’minunSuresi: 14)
2- Manası kendisine işaret eder.
3- Manası başkasına işaret eder.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
mana-yı ismiyle bakıyor, tabiat bataklığına saplanıyor. Her ne ise... Şimdi çok konuşmaya vaktim yoktur. Hattâ Fihriste’nin en kolay, en mühim, en ahir parçasını dahi yazamıyorum. Senin ders arkadaşların, bilhassa Husrev, Bekir, Rüşdü, Lütfi, Şeyh Mustafa, Hafız Ahmed, Sezai, Mehmedler, Hocalara selâm ve mübarek hanende mübarek masumlara dua ediyorum. 1
barla_102_1.gif


Kardeşiniz
Said Nursî
***

(27 Haziran 1934, Çarşamba)
2
barla_102_2.gif

3
barla_102_3.gif

4
barla_102_4.gif


Aziz, sıddık ve ziyade müteharri ve müstefsir kardeşim Refet Bey!
Senin faik zekân ve dikkatin, sorduğun suallerin çoğuna cevap verebildiği için muhtasar cevap veriyorum, gücenme. Seninle çendan konuşmak istiyorum fakat vaktim müsaadesizdir.
Müslim-i gayr-ı mümin ve mü’min-i gayr-ı müslimin manası şudur ki: Bidayet-i hürriyette İttihatçılar içine girmiş dinsizleri görüyordum ki; İslâmiyet ve şeriat-ı Ahmediye, hayat-ı içtimaiye-i beşeriye ve bilhassa siyaset-i Osmaniye için gayet nafi ve kıymettar desatir-i âliyeyi câmi olduğunu kabul edip bütün kuvvetleriyle şeriat-ı Ahmediyeye taraftar idiler. O noktada Müslüman, yani iltizam-ı hak ve hak taraftarı oldukları halde mü’min değildiler; demek müslim-i gayr-ı mü’min ıtlâkına istihkak kesbediyordular. Şimdi ise frenk usulünün ve medeniyet namı altında bid’akârane ve şeriat-şikenane cereyanlara taraftar olduğu halde Allah’a, ahirete, peygambere


1- Baki olan yalnızca Allah’tır.
2- Onun (Allah’ın) adıyla.
3- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
4- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
imanı da taşıyor ve kendini de mü’min biliyor, madem hak ve hakikat olan şeriat-ı Ahmediyenin kavaninini iltizam etmiyor ve hakiki tarafgirlik etmiyor, gayr-ı müslim bir mü’min oluyor. İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, bilerek İslâmiyetsiz iman dahi dayanamıyor, belki necat veremiyor, denilebilir. İkinci sualiniz: Ecel-i mübrem ile muallâk, malumunuz olan tabir-i diğerle ecel-i müsemma ve ecel-i kaza tabir edilir.
Üçüncü sualiniz ki, Sözler otuz üç, Mektubat otuz üç, “Pencereler” otuz üç, mecmuu doksan dokuz olduğu gibi, Arabî Katre Risalesi’nin başında beyan edildiği üzere, en evvel bu fakir kardeşinizin harekât-ı fikriyesi namazdan sonra otuz üç 1
barla_103_a.gif
ve otuz üç2
barla_103_b.gif
ve otuz üç 3
barla_103_c.gif

’deki meratibe göre doksan dokuz mücahedat-ı fikriye ve makamat-ı ruhiyedeki tezahürat ve doksan dokuz esma-i hüsna cilvesine mazhariyet sırlarını hayal meyal bir surette uzaktan uzağa hissedilmesindendir ki, bu “otuz üç” mübarek adedi ihtiyarım olmayarak çok harekât-ı ilmiyemde ve neşriyede hükmediyor.
Başta senin ders arkadaşların ve Hacı İbrahim olarak kardeşlerimize selâm ediyorum. Ve mübarek hanendeki masumlara dua ediyorum.
4
barla_103_1.gif


Kardeşiniz
Said Nursî

Yirmi Yedinci Mektubun fıkraları içine dercetmek üzere kardeşim Abdülmecid’in Hulûsi Bey’e yazdığı mektubun işaret olunan baş tarafı ile arkasındaki Refet Bey’in mektubundan alınan fıkraları Husrev yazsın, sonra Hafız Ali’ye göndersin.
***


1- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
2- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
3- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
4- Baki olan yalnızca Allah’tır.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(11 Temmuz 1934, Çarşamba)
1
barla_104_1.gif

2
barla_104_2.gif

3
barla_104_3.gif


Aziz, sıddık, müdakkik, meraklı kardeşim Refet Bey,
Sizin gibi hoş-sohbet bir kardeşimi haksız olarak sual sormamaya ve sükûta davet ediyordum. Çendan bu davette mazurum, belki mecburum. Çünkü, bugün dört saat mütemadiyen kâtibi bekledim ki bir mektub yazacağım, olmadı. Tâ ben yirmi dakikadaki mesafeye gittim. Bağ suyu başında bularak, uykusuz yorgun buldum. Onu aldattım, az bir işim var dedim. Halbuki on dakika zannedip iki saat zaruri yazılar yazdırdım. Zaten kafam da yorgun ve istirahata muhtaçtır. Fakat Refet gibi bir müştakı susturmanın cezası olarak bir tokat yedim. Senin bu hafta edeceğin kolay, lâtif sualine bedel, Senirkentli arkadaşlarımız müz’iç, eski Said’in kuvve-i hafızasına havale edilecek acib sualleri sordular. Dedim kendi nefsime, “Müstahâk oldu. Sen Refet’i dinlemedin, işte bunları dinle.” Halbuki onlara cevap vermek lâzım geliyor; çünkü onlara böyle meselelerde dinsizler ilişiyorlar, mecburi gayet muhtasar ve nakıs ve kısa cevap yazdım. Fakat yine Refet’in hatırı için yazdım. O cevabı, bundan evvel dört suale cevap ve mugayyebat-ı hamse*ye dair Sabri Efendi ve Hafız Ali’nin suallerine dair kısa cevabı Husrev ile beraber okuyunuz. Münasib görürseniz üçü birden ya On Altıncı Lem’a veya yazılmayan On Dördüncü Mektub makamına kaim edilsin. Hem yanlış var ise tashih edersiniz. Çünkü, cevapların aslı sünuhat olmakla beraber tafsilâtında fikrim karışarak yanlış edebilir.
Hafız Ahmed Efendi On Dokuzuncu Mektubu yazacaktı, acaba başladı mı? Ona çok selâm ediyorum. Yazı hizmeti ehemmiyetlidir, kaç cihette ibadettir. Senin mübarek hanenizdeki masumlara dua ediyorum. Ve malum ders arkadaşlarına çok selâm ediyorum. Keçeci Şeyh Mustafa Efendi bazı risaleleri yazıyordu. İnşaallah böyle kudsî hizmete öyle mübarek zatlar iştirak


1- Onun (Allah’ın) adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ederler. Ona da bilhassa selâm ediyorum ve duasını istiyorum. Hacı İbrahim Efendi ve Bedreddin’i, Refet’i tahattur ettikçe ekseriyetle onları hatırlıyorum. Onlara da bilhassa selâm ediyorum. Kardeşiniz
Said Nursî
***
1
barla_105_1.gif

2
barla_105_2.gif

3
barla_105_3.gif


Aziz, sıddık, müdakkik kardeşim Refet Bey,
Sorduğun suale en kolay ve ruhsatlı cevap, senin cevabındır. Mülteka şerhi Damad’ın ve Meraku’l-Felâh ikisi demişler: İki Ramazan için bir keffaret kâfidir. Müteaddid vakıalara bir keffaret kifayet eder, çünkü tedahül vardır. Ve 4
barla_105_4.gif
demişler. Hakikat nokta-i nazarında bu meselede azimet var, ruhsat var. azimet hali, kuvveti müsaid ise her Ramazan için ayrı bir keffaret var. Fakat ruhsat ciheti, tedahül sırrına binaen müteaddid Ramazan için bir keffaret farz, ayrı ayrı keffaret müstehab derecesinde kalır. Bu keffarette mana-yı ukubetle mana-yı ibadet ikisi dahi münderic olduğu için, hem kerhen icbar edilmeyecek, hem tedahül eder.
Aziz kardeşim, fıkhu’l-ekber olan esasat-ı imaniye ile meşgul olduğumuz için nakle ve ehl-i içtihadın medarikine ve meahizine bakan dekaik-ı mesail-i fer’iyeye zihnim şimdilik ciddi müteveccih olamıyor. Zaten yanımda da kitablar olmadığı gibi, vaktim de yoktur ki müracaat edeyim. Hem ulema-yı İslâm o kadar tedkikat-ı saibe yapmışlar ki füruata dair tedkikat-ı amikaya ihtiyaçları kalmamış. Eğer hakiki ihtiyaç hissetseydim, böyle füruata dair müçtehîdinin derin mehazlerine gidip bazı beyanatta bulunacaktım. Belki de daha o nev’i hakaika meşguliyet zamanları gelmemiş, her ne ise. Size bu defa Sure-i Feth’in ahirine aid ve onun münasebetiyle


1- Onun (Allah’ın) adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
4- Doğrusu budur.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt