BEDİÜZZAMAN’IN NUR TALEBELERİNE YAZDIĞI MEKTUPLAR Hulûsi Bey'e Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
haşrin ayrı ayrı çok kuvvetli bürhanlarını mucizane beyan eden o ayetlerin ilhamı ile o ayetlere bir tefsir yazmak niyetinde olduğum vakitte bu suallerin sorulması, lâtif bir tevafuktur. 1
barla_35_1.gif

fıkrasını dua ve münacatımda ilâve ettiğim dakikada hatırıma geldiniz. Bu nev’ duada dahi birinciliği kazandınız. Kalben, kalemen, bilfiil alâkadar olmak şartıyla, yirmi dört saatte yüz defa, tasavvurca beş yüz defa manevî kazanç ve duamda hissedar olmaya müstahak olmanızı arzu ettiğim bir vakitte bu sualleriniz, beni sizin hesabınıza çok mesrur etti ve bir beşaret oldu.
Said Nursî
***

(Hulûsi Bey’e hitabdır)
2
barla_35_2.gif

3
barla_35_3.gif


Aziz kardeşim,
Evvelâ: Mektubun bana tesir etti. Fakat hakikatı düşündüm, o teessür gitti. İşte hakikat şudur ki: Mabeynimizdeki münasebet ve uhuvvet inşaallah halis ve lillâh için olduğundan, zaman ve mekânla mukayyed olmaz. Bir şehir, bir vilâyet, bir memleket; belki küre-i arz, belki dünya, belki âlem-i vücud iki hakiki dost için bir meclis hükmündedir. Böyle dostluk ve


1- Eşleri ve çocukları.
2- Öyle bir zatın ismiyle ki, yedi gök ve yer ve bunlar içinde bulunan bütün varlıklar Onu (Allah’ı) tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın.
3- Ömür dakikalarının aşireleri sayısınca Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Allah-u Teala, hayatınızı selâmet ve âfiyet içinde devam ettirsin.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
kardeşliğin firakı yok, hep visaldir. Fani, mecazî, dünyevî dostluklar sahibleri firakı düşünsün, bize ne. Mezhebimizde (mesleğimizde) firak yok. Sen nerede bulunsan, şu kardeşin ile ellerinizde Sözler vasıtasıyla sohbet edebilirsin. Ben de istediğim zaman, seni yanımda dergâh-ı ilâhiye beraber el açıp niyaz etmek suretinde görebilirim. Eğer kader sizi başka bir yere gönderirse, 1
barla_36_1.gif

hükmüne kemal-i rıza ile teslim ol. Hemen senin gibi, inşaallah kalbi selim, aklı müstakim, hakiki iman dersini veren zatlara başka yerler daha ziyade muhtaçtır. Orada (Eğirdir’de) lillâhilhamd imana çok hizmet ettin. Eğirdir’den ziyade başka yerler belki daha muhtaçtır.
Saniyen: Sorduğun birinci suale senin kalbini tevkil ediyorum. Nasıl fetva verirse ben de öyle razıyım. Meratib-i dünya, nokta-i nazarımda pek ehemmiyetsiz olmakla beraber senin gibi mertebesini hizmet-i Kur’an’a medar edenler için minnet altına ve zillete girmemek şartıyla hoş görüyorum. İkinci sualin ise, peder ve validenin arzuları pek mühimdir. Kur’an-ı Hakîm bir ayet-i kerimede beş tarzda onlara karşı şefkat ve hürmeti emreder. Eğer suhuletle arzuları yerine gelmek kabilse yaparsınız.
Salisen: Aziz kardeşlerim, bahar ve yazın meşgaleleri, hem gecelerin kısa olması, hem şuhur-u selasenin gitmesi ve ekser kardeşlerin bir derece hisse alması ve daha sair bazı esbabın bulunması elbette bir derece neşeli kış dersine fütur verir. Fakat onlardan gelen fütur size fütur vermesin. Çünkü o dersler, ulûm-u imaniyeden olduğu için bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bahusus siz daima bir iki hakiki kardeşi de bulursunuz. Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakkın zîşuur çok mahlukatı vardır ki, hakaik-ı imaniyenin istimaından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemi’leriniz çoktur. Hem mütefekkirane o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş:



1- Hayır, Allah’ın sizin için seçmiş olduğu şeydedir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
1
barla_37_a.gif

2
barla_37_b.gif

Yani: Semavat zemine gıpta eder ki; zeminde halisen-lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için bir-iki adam bir-iki nefes yani bir-iki dakika beraber otururlar; kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı sanatını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.
Hem de ilim iki kısımdır: Bir nev’i ilim var ki, bir defa bilinse ve bir iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibariyle inşaallah o cümledendir. Bütün kardeşlerimize birer birer selâm ediyorum. Zannederim müfarakat ihtimalinden, ikimizden ziyade Hakkı Efendi kardeşimiz daha ziyade sevab kazanmak emaresi olarak daha ziyade müteessirdir. Fakat Cenab-ı Hak hakkımızda çok emarelerle inayet ve rahmetini gösterdiğinden, suri iftirakımız vuku bulsa bir eser-i inayet ve rahmet olduğunu telâkki etmeliyiz.
Rabian: Sizin gibi hakikate yetişmiş ve hakikatteki hakiki teselli ve esaslı sevinci bulmuş zatlara envar-ı imaniyenin ve esrar-ı Kur’aniyenin neşirlerine karşı ehl-i dalâletin ve şeytanların desaislerle tehacümünden neş’et eden müşkilât ve gam ve kedere karşı sabır ve metanet ve hüzün ve merak etme demeye ihtiyaç hissetmem. Hem her vakit beklediğim, ehl-i zındıkanın bana hücumu gayretli talebem, cesaretli biraderzadem olan uhrevî kardeşimden başlaması muhtemel olmakla beraber, hıfz-ı Kur’anî her müşkilâta galib ve lezzet-i hizmet-i imaniye her kederi unutturur itikadında olduğumdan, seni teşci ve teşvike lüzum görmem.
Rakımü’l-huruf Hafız Halid* sana selâm eder, duanı ister.
3
barla_37_1.gif


Ahiret kardeşiniz
Said Nursî
***



1- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
2- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
3- Baki olan yalnızca Allah’tır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Hulûsi Bey’in Sualine Cevaptır) Dişlerin kaplanması hakkındaki suale cevap:
1932 tarihli sualinize şimdilik etrafıyla cevap veremiyorum. Fakat bu mesele ile münasebetdar bir-iki mesele-i şeriatı icmalen yazıyorum. Şöyle ki:
Abdest vaktinde ağzı yıkamak farz değil sünnettir. Fakat gusül hengâmında ağzını yıkamak farzdır. Az bir şey de yıkanmadık kalsa olmaz, zarardır. Onun için dişleri kaplama lehinde ulemalar fetva vermeye cesaret edemiyorlar. İmam-ı Âzam* ile İmam-ı Muhammed* (radıyallahü anhüma) gümüş ve altından dişlerin yapılmasına fetvaları, sabit kaplama hakkında olmamak gerektir. Halbuki bu diş meselesi umumü’l-belva suretinde o derece intişarı var ki, ref’i kabil değil. Ümmeti bu belva-yı azimeden kurtarmak çaresini düşündüm, birden kalbime bu nokta geldi. Haddim ve hakkım değil ki ehl-i içtihadın vazifesine karışayım fakat bu umumü’l-belva zaruretine karşı, fetvalara tarafdar olmadığım halde diyorum ki:
Eğer mütedeyyin bir hekim-i hâzıkın gösterdiği ihtiyaca binaen kaplama sureti olsa, altındaki diş ağzın zâhirisinden çıkar, bâtın hükmüne geçer. Gusülde yıkanmaması guslü ibtal etmez. Çünkü, üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Evet, cerihaların üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması, şer’an o yaranın gasli yerine geçtiği gibi, böyle ihtiyaca binaen sabit kaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması yerine geçer, guslü ibtal etmez. 1
barla_38_1.gif

Madem ihtiyaca binaen bu ruhsat oluyor. Elbette yalnız süs için, ihtiyaçsız dişleri kaplamak veya doldurmak bu ruhsattan istifade edemez. Çünkü, hattâ zaruret derecesine geldikten sonra böyle umumü’l-belvada eğer bilerek sû-i ihtiyarıyla olsa o zaruret ibaheye sebebiyet vermez. Eğer bilmeyerek olmuş ise zaruret için elbette cevaz var.
Said Nursî
***



1- İlim ancak Allah katındadır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Hulûsi Beye hitabdır) 1
barla_39_1.gif

2
barla_39_2.gif

3
barla_39_3.gif


Aziz, sıddık, muhlis kardeşim,
Evvelâ: biraderzadem Halil Naci’nin dünyevî musibeti beni de cidden mahzun eyledi. Cenab-ı Hak onu da kurtarsın, size de sabır ve tahammül ihsan eylesin, âmin. Nur’un eskiden beri hiç sarsılmayan muhlis bir kahramanı elbette dünyanın geçici kıymetsiz fani vaziyetleri karşısında telaş etmez, mağlub olmaz inşaallah.
Saniyen: Silsile-i ilmiyede bana en son ve en mübarek dersi veren ve haddimden çok ziyade şefkatini gösteren Hazret-i Şeyh Muhammedü’l-Küfrevi* (kuddise sırruh)’nun hulefasından Alvarlı Hoca Muhammed Efendi*ye ve ihvanlarına çok selâm ve arz-ı hürmet ederim. Ve o havalide Nurlarla alâkadar senin dostlarına çok selâm ve Nur hizmetinde muvaffakiyetlerine dua ederiz.
4
barla_39_4.gif


Hasta kardeşiniz
Said Nursî
***
1
barla_39_1.gif



Binler selâm. Siz maddî rütbenizden çok yüksek manevî rütbeniz iktizasıyla ayrı ayrı yerlere gönderiliyorsun. O yerlerin sana ihtiyacı var. Hiç merak etme. Senin Risaletü’n-Nur hakkında mektubların çok talebe yerinde senin bedeline hizmet-i Nuriyede çalışıyorlar. Birinciliği daima sana kazandırıyorlar.
Kardeşiniz
Said Nursî
***


1- Her türlü noksanlıktan beri olan Allah’ın adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi ebedî ve daimî olarak üzerinize olsun.
4- Baki olan yalnızca Allah’tır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Aziz, sıddık, muhlis, halis kardeşim!
Evvelâ: Sizin bayramınızı ve Nurlarla ciddi iştigalinizi ve daima birinciliği Nur dairesinde ve sadakatinde muhafaza etmenizi, bütün ruh u canımla tebrik ederim.
Saniyen: Hiç merak etme, seninle muhabere manen devam eder. Bütün mektublarımla “Aziz, sıddık kardeşlerim!” dediğim zaman muhlis Hulûsi saff-ı evvel muhatapların içindedir.
Salisen: Nurlar pek parlak ve galibane fütuhatı geniş bir dairede devam ediyor. sırrıyla, perde altında daha ziyade işliyor. İki makine, bin ve beş yüz kalemli iki kâtib olmasıyla, inşaallah zemin yüzünü de ışıklandıracak derecede ders verecek.
Kardeşim ben de senin fikrindeyim ki, Nur hizmeti için, kader-i ilâhî seni gezdiriyor. En muhtaç yerlere sevk eder. hususan o havali, memleketim. Güzel levha-i hakikatın lâhikalarına geçirmek için, Nur şakirdlerine gönderdik. O civarda Nurlarla alâkadar zatlara selâm.
4
barla_40_5.gif


Seni unutmayan
hasta kardeşiniz
Said Nursî

Biraderzadem Nihad’ın gözlerinden öperim. O da babası ile beraber daima duamdadır.
***


1- Allah'ın adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Ayrılık günlerinin dakikalarının aşireleri sayısınca Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
4- Baki olan yalnızca Allah’tır.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(MEKTUBAT, ÜÇÜNCÜ MEKTUBUN BAŞ KISMI)
1
barla_41_1.gif

2
barla_41_2.gif



Aziz kardeşim ve sevgili arkadaşım,
Şimdi yüz tabakalık fıtrî bir sarayın, en yukarı menzilinde bulunuyorum. Sen de manen burada hazır ol. Bir parça sohbet edip konuşacağız. İşte kardeşim:
Evvelâ: Evvelki mektubumda, bütün Sözlere dair sual etmiştim ki; “İçlerinde cerh edilecek hakikatler var mı? Veyahud avama izharı muzır şeyler bulunuyor mu?” Yoksa yalnız Otuz İkinci Sözün Üçüncü Maksadı için değildi.
Saniyen: Sana Nokta risalesini gönderiyorum. Acibdir ki, Eski Said*in kuvvet-i ilmiyle, nazar-ı aklıyla anladığı ve gördüğü hakikatleri, senin kardeşin şuhud-u kalbiyle, nur-u vicdanla gördüğüne tevafuk ediyor. Yalnız bazı cihetlerde noksan kalmıştır ki, Yirmi Dokuzuncu Sözde tekmil edilmiş. Hususan ahirdeki remizli nükte ve o remizli nüktenin sırrı beyanında, çok hakikatler Nokta’da yoktur. Yirmi Dokuzuncu Sözde vardır. Fakat birbirinden çok uzak bu iki Said’in aklı, kalbi, bu derece ittifakı acibdir.
Salisen: Şeyh Mustafa’ya selâmımı tebliğ ile beraber de ki: Yazdığın Kader Sözü beni çok memnun etti. Dua ile kardeşlik hakkını eda ettiğin gibi, bunun yazmasıyla talebelik hukukunu dahi kaza ettin. Allah senden razı olsun. Yazdığını Abdülmecid’e gönderiyorum. O yüzlerce adama okutturacak, her birisinden sevap sana gelecek.


1- Semavatın, onu yıldızlar, güneşler, aylar ve gezegenler kelimeleriyle tesbih ettiği zatın ismiyle.
2- Göklerdeki yıldızlar sayısınca Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin ve kardeşlerinizin üzerine olsun.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Rabian: Kardeşimiz Abdülmecid’e bir mektubla bazı Sözleri gönderiyorum. Sen gayet emniyetli bir tarzda postaya ver. Adres: “Ergani-i Osmaniyeden, esnafdan Vanlı Şehabeddin Efendi* vasıtasıyla Vanlı Abdülmecid Efendi’ye”. Bu adresi yeni hurufla mektuba ve emanete yazınız.
Hamisen: (Bundan sonraki Hamisen kısmı Mektubat’ın Üçüncü Mektubu olarak 23-26. sahifelerinde mevcuttur.)
1
barla_42_1.gif

2
barla_42_2.gif


Kardeşiniz
Said Nursî
***




1- Çünkü bütün eşya “La ilahe ila hû” deyip kâinatın azim halka-i zikrinde beraber zikrederek çalışıyorlar. Vakit-bevakit lisan-ı istidat ile Cenab-ı Haktan hukuk-u hayatını “Ya Hak!” deyip hazine-i rahmetten istiyorlar. Baştan başa da hayata mazhariyetleri lisanıyla “Ya Hayy!” ismini zikrediyorlar.
2- Baki olan yalnızca Allah’tır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
MEKTUBAT’TA ON SEKİZİNCİ MEKTUBUN BAŞI VE
İKİNCİ MESELE-İ MÜHİMMEDEKİ SUALİN CEVABINA BİR ZEYİLDİR)
1
barla_43_1.gif

2
barla_43_2.gif

3
barla_43_3.gif


Aziz, sıddık, muhlis kardeşim Hulûsi Bey!
Suallerinize dair bir cevap yazmıştım. Kardeşimiz Husrev* bir izah istedi, o zat ruhen size benzediği için, onun istizahına sen de iştirak ettiğini tahayyül ettim. Bu zeyli yazdım, size gönderdim.
Hem keramet-i Gavsiyenin birinci satırına dair bir parça gönderildi, onun ahirine yazarsınız. Hem keramet-i Gavsiye ile münasebettar, bir nükte-i Kur’aniyeyi gönderdik. Meşrebimize muhalif olan, bu izhar-ı esrara beni sevk eden manevî ihtar ile kardeşlerimizin sa’ye ziyade şevk ve gayrete gelmelerine bir vesile olmasıdır.
Hakikaten bir vakit fütur geldi, tevafuk çıktı, şevki tazelendirdi. Bir zaman yine fütur baş gösterdi, keramet-i Gavsiye çıktı, gayreti çok ziyadeleştirdi. Ben bu hâletten anladım ki; izharından hizmetimize zararı yok, olsa olsa nefsime zarardır. Zaten nefsim hizmete feda olmağa hazırdır. Başta muhterem pederiniz, Fethi Bey, Hoca Abdurrahman, Kemaleddin, Ömer Efendi olarak Risalelerle alâkadar olan zatlara selâm ve dua ediyorum ve dualarını istiyorum.
4
barla_43_4.gif


Kardeşiniz
Said
***


1- Her türlü noksanlıktan beri olan Allah’ın adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
4- Baki olan yalnızca Allah’tır.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Hulûsi’nin ikinci sualinin cevabına bir zeyildir)
Sual: Muhyiddin-i Arabî* vahdetü’l-vücud meselesini, en yüksek bir mertebe telâkki ettiği gibi, ehl-i aşk bir kısım evliya-i azime dahi ona ittiba etmişler. Bu meselenin en yüksek mertebe olmadığını, hem hakiki olmadığını, belki bir derece ehl-i sekr ve istiğrakın ve ashab-ı şevk ve aşkın meşrebi olduğunu diyorsun. Öyle ise muhtasaran, sırr-ı veraset-i nübüvvetle ve Kur’an’ın sarahatıyla gösterilen tevhidin yüksek mertebesi hangisidir? Göster.
Elcevap: Benim gibi, hiç ender hiç âciz bir biçarenin kısa fikriyle, bu yüksek mertebeleri muhakeme etmek, yüz derece haddimin fevkindedir. Yalnız Kur’an-ı Hakîmin feyzinden gelen, gayet muhtasar bir iki nükte söyleyeceğim. Belki bu meselede faidesi olacak.
Birinci Nokta: Vahdetü’l-vücudun meşrebine ve saplanmasına çok esbab var, onlardan bir ikisi kısaca beyan edilecek.
Birinci Sebep: Mertebe-i rububiyetin hallâkıyetini âzamî derecesinde zihinlere sığıştıramadıklarından ve sırr-ı ehadiyetle, her şeyi bizzat kabza-i rububiyetinde tuttuğunu ve her şeyi kudret ve ihtiyar ve iradesi ile vücud bulduğunu kalblerine tam yerleştiremediklerinden; her şey odur veyahud yoktur veya hayaldir veya tezahüriyetidir veya cilveleridir diye, kendilerini mecbur bilmişler.
İkinci Sebep:Firakı hiç istemeyen ve firaktan şiddetle kaçan ve ayrılıktan titreyen ve bu’diyetten Cehennem gibi korkan ve zevalden gayet derecede nefret eden ve visali ruhu ve canı gibi seven ve kurbiyeti Cennet gibi hadsiz bir iştiyak ile arzulayan aşk sıfatı, her şeydeki akrebiyet-i ilâhiyenin bir cilvesine yapışmakla firak ve bu’diyeti hiçe sayıp, lika ve visali daimî zannederek, 1
barla_44_1.gif

diye, aşkın sekriyle ve o şevk-i beka ve lika ve visalin muktezasıyla, gayet zevkli bir meşreb-i hâli vahdetü’l-vücudda bulunduğunu tasavvur ederek, müdhiş firaklardan kurtulmak için, o vahdetü’l-vücud meselesini melce ittihaz etmişler. Demek birinci sebebin menşei, aklın eli gayet geniş ve gayet yüksek olan bazı hakikat-ı imaniyeye yetişmediğinden ve ihata edemediğinden ve aklın, iman noktasında tamamıyla inkişaf etmediğinden ve ikinci sebebin menşei, kalbin aşk noktasında fevkalâde inkişafından ve harikulâde inbisatından ve genişliğinden ileri gelmiştir.


1- Allah’tan başka hiçbir varlık yoktur.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt