Husrev, Lütfi ve Rüşdü'ye Yazdığı Mektup

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Öyle ise sair nev’lerin dahi Risalelerin nev’lerine işaret eder diye dikkat ettim ki; yedi nev’ hurma gönderilmiş. Bir parçası büyükçe, otuz üç tane kadar. Fesübhanallah dedim, yedi nev’i göndermekte ne mana var. Birden kalbime geldi ki: İman-ı billaha dair yedi nev’ ile aynı hakikat yazılmış, Van’a gönderilmiş. Dikkat ettim, evet mevzu vahdaniyet-i ilâhiye olduğu halde; Yirminci Mektub ile sureti küçük, manası pek büyük zeyliyle ve Yirmi İkinci Söz her biri birer risale Birinci Makam, İkinci Makamı ve Otuz İkinci Söz Üçüncü mevkıfı ile evvelki iki mevkıf her biri birer risale hükmünde ve Otuz Üçüncü Mektub, Otuz Üç Pencere ile yedi risaledir. O da aynen yedi nevenvar-ı marifetullahtan bir şems-i hakikatın ziyasındaki elvan-ı seb’a gibi bir mahiyet gösterdiğinden, Medine-i Münevvere’nin hediyesi içinde hakikat-ı hurmadan yedi nev’ Nuh Bey’in eline verilip buraya kadar gönderilmesi, o yedi Nur’a tevafukla bir makbuliyet işareti veriyor dedik, Allah’a şükrettik. Hem o nev’den birisi otuz üç tane olması, o risalelerin birisi Otuz Üç Pencere olması ve hediye içindeki tesbih üç defa otuz üç olması, Otuz Üçüncü Sözün Otuz Üçüncü Mektubundan otuz üç penceresine muvafakatı; Nuh’u ihtiyarsız, sırf bir vasıta-i zâhiri olarak bize gösterdi. Nuh’a değil, belki Ravza-i Mutahhara’ya karşı minnetdarane, müteşekkirane baktık. Sonra o mübarek mâ-i zemzem büyükçe bir şişe ve parlak nuranî bir surette içinden çıkması.. dedik ki: Madem o levha-yı mübarek Mucizat-ı Ahmediyeye, o yedi nev’ hurma marifetullaha ve resail-i tevhide işaret var. Elbette bu mâ-i zemzem dahi, âb-ı hayatın mâ-i zemzemesini kâinata dağıtan Kur’an-ı Mübîn’in menbaı ve birinci mahall-i nüzulü bi’r-i zemzem civarı olduğundan Yirmi Beşinci Söz olan İ’caz-ı Kur’an’a işaret vardır. Ve alâmet-i makbuliyet olarak telâkki ediyoruz. Said Nursî
***

Kardeşim Husrev, Lütfi, Rüşdü;1
Size Üstad ve talebeler ve ders arkadaşları içinde faide verecek bir fikrimi beyan edeceğim, şöyle ki:


1- Yukarıdaki mektup başlığı Osmanlıca elyazması teksir nüshada, “Kardeşlerim!” hitabıyla yer almaktadır. (Zehra Yayıncılık)
 
Son düzenleme:

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Sizler -haddimin fevkinde- bir cihette talebemsiniz, ve bir cihette ders arkadaşlarımsınız ve bir cihette, muin ve müşavirlerimsiniz.
Aziz kardeşlerim! Üstadınız lâyuhti değil. Onu hatasız zannetmek hatadır. Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez. hasenenin on sayılmasıyla, seyyienin bir sayılmak sırrıyla insaf odur ki; bir seyyie, bir hata görünse de, sair hasenata karşı kalbi bulandırıp itiraz etmemektir. hakaike dair mesailde külliyatları ve bazen da tafsilâtları sünuhat-ı ilhamiye nev’inden olduğundan hemen umumiyetle şüphesizdir, kat’îdir. Onların hususunda sizlere bazı müracaat ve istişarem, tarz-ı telâkkisine dairdir. Onlar hakikat ve hak olduklarına dair değildir. Çünkü, hakikat olduklarına tereddüdüm kalmıyor. Fakat münasebat-ı tevafukiyeye dair işaretler, mutlak ve mücmel ve küllî surette sünuhat-ı ilhamiyedir. Tafsilât ve teferruatta bazen perişan zihnim karışır, noksan kalır, hata eder. Bu teferruatta hatam, asl’a ve mutlak’a zarar iras etmez. Zaten, kalemim olmadığından ve kâtib her vakit bulunmadığından tabiratım pek mücmel ve nota hükmünde kalır, fehmi işkâl eder.
Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım! Benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hattâ başıma vursanız, Allah razı olsun diyeceğim. Hakkın hatırını muhafaza için başka hatırlara bakılmaz. nefs-i emmarenin enaniyeti hesabına Hakkın hatırı olan bilmediğim bir hakikatı müdafaa değil, ale’r-re’si ve’l-ayn kabul ederim.
Biliniz ki; şu zamanda şu vazife-i imaniye çok mühimdir. Benim gibi, zaif, fikri çok cihetlerle inkısam etmiş bir biçareye yükletilmemeli, elden geldiği kadar yardım etmeli. Evet, mücmel ve mutlak hakaik; biz, zâhiri vesile olup çıkıyor. Tanzim ve tasfiye, tasvir ise kıymettar, muktedir ders arkadaşlarıma aittir. Bazen onlara vekâleten tafsilâta, tanzimata girişiyorum, noksan kalıyor.
Bilirsiniz ki; yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütura düşüp tatil-i eşgale mecbur oluyor. Ciddi hakaik ile tam meşgul olamıyor. Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden iki senedir ciddi hakaika nisbeten yemişler, fakiheler nevinden tevafukat-ı lâtife ile ezhanımızı taltif etti, zihnimizi neş’elendirdi. Kemal-i merhametinden o tevafukat-ı lâtife



 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
meyveleriyle, ciddi bir hakikat-ı Kur’aniyeye zihnimizi sevk etti ve ruhumuza, o meyveleri gıda ve kut yaptı. Hurma gibi, hem fakihe, hem kut oldu. Hem hakikat, hem ziynet ve meziyet birleşti... Kardeşlerim; bu zamanda dalâlet ve gaflete karşı pek çok manevî kuvvete muhtacız. Maatteessüf, ben şahsım itibariyle çok zaif ve müflisim. Harika keramatım yok ki, bu hakaiki onunla isbat edeyim ve kudsî bir himmetim yok ki, onunla kulûbu celb edeyim. Ulvî bir deham yok ki, onunla ukûlu teshir edeyim. Belki, Kur’an-ı Hakîmin dergâhında, bir dilenci hâdim hükmündeyim. Bu muannid ehl-i dalâletin inadını kırmak ve insafa getirmek için, Kur’an-ı Hakîmin esrarından bazen istimdad ederim. keramat-ı Kur’aniye olarak tevafukatta bir ikram-ı ilâhî hissettim, iki elimle sarıldım.
Evet, Kur’an’dan tereşşuh eden İşaratü’l-İ’caz ve Risale-i Haşir’de kat’î bir işaret hissettim. Emsalleri bulunsun bulunmasın bence bir keramet-i Kur’aniye’dir. İşaratü’l-İ’caz’ın bir sahifesine dikkat ettik; satırların başında bütün hurufat ikişer ikişer olup, harika bir intizam ile hurufatın vaz edildiğini gördük. Onuncu Sözde medar-ı tevafuk (3, 4, 5, 6) rakamları, her birisi 13’te ittifakları.. o 13’ün de, Altıncı ve Sekizinci, mahrem Dördüncü Remizlerde mühim bir esrar anahtarı olduğunu gördük. Bunda şüphemiz kalmadı ki, kağıt üzerinde daima kalacak bir keramet-i Kur’aniyedir, bir ikram-ı ilâhîdir ve doğrudan doğruya, risalenin ve iman-ı haşrin tasdikine bir imza telâkki ettik. Havada uçmak su üzerinde yürümeğe benzemiyor. Onlar muvakkat; hem şahsın kemaline ve ihtiyarına, belki istidraca verilebilir. Doğrudan doğruya hakikate -hususan bu zamanda- hizmet edemiyor.
Her ne ise, bir küçük mesele münasebetiyle çok konuştum ve çok da israf ettim. Ahbabla fazla konuşmak mergub olduğundan inşaallah bu israf affolur.
Kardeşiniz
Said Nursî
***
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt