Değişik Nur Talebelerine Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede fedakâr arkadaşlarım Sabri, Hafız Ali, Husrev, Refet, Bekir, Lütfi, Rüşdü Efendiler;
Kardeşlerim, bu Ramazan-ı Şerifte size âlem-i nurdan bahisler açmak arzuları var idi. Maalesef bir hadise zulmet âleminden bahsetmeye beni mecbur ediyor. Bu yeni hadise için etraftaki dostlar lisan-ı kaal ve hâl ile meraklı, endişeli bir tarzda benden istizah istiyorlar. Onları ve sizleri meraktan kurtarmak için o hadiseyi iki kısım olarak bir parça beyan edeceğim.
Birinci kısım: Bu bize nisbeten musibetli ve elîm hadiseyi, Cenab-ı Hak inayet ve rahmetiyle başka surete çeviriyor. Evet Cennet ucuz olmadığı gibi Cehennem de lüzumsuz değil. Bu hadisenin bize karşıki vechi rahmet görünüyor. Ehl-i dünyaya karşı vechi, Cehennemin lüzumunu gösteriyor. filhakika bu Ramazan-ı Şerif’te hadisenin sureti çok çirkindi. Fakat Gavs-ı Âzam’ın dediği gibi inayet gözünün altında ve hıfzında olduğumuzdan çok cihetlerle hakkımızda lemeat-ı rahmet göründü.
İkincisi: Bu Ramazan-ı Şerifte acz u za’fı ve fakr u ihtiyacı tam hissedip Cenab-ı Hakka iltica etmek, bir surette intibah ve heyecan ve şuur ve şiddet verdi. Ramazan-ı Şerifte şimdi okuduğum münacatların okunmasına bu hadise mühim bir kuvvet oldu. Zaten musibetler dergâh-ı ilâhiyeye sevk etmek için birer kader kamçısıdır. Her okuduğum bir kelime ve dua da ve münacat da şuurlu ve şiddetli oluyor. Resmi ve ruhsuz olmuyor. Sahabelerdeki ibadetlerin sırr-ı tefevvuku bu noktadandır. Tesbih ve zikri bütün manasıyla şuurlu bir surette söyledikleridir.(Haşiye1)
Said Nursî
***
Haşiye 1- Bu mektubun mütebakisi bir maksada binaen buradan kaldırılmıştır. (Said Nursî)

1- Onun (Allah’ın) adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Yıldız mektubu) 1
barla_131_1.gif

2
barla_131_2.gif

3
barla_131_3.gif


Aziz, sıddık kardeşlerim, hizmet-i Kur’aniyede çalışkan arkadaşlarım Sabri, Husrev, Hafız Ali, Refet, Bekir, Lütfi, Rüşdü;
Size Cemaziye’l-ahir ayında vuku bulan bir hadise-i semaviye münasebetiyle bir mesele beyan edeceğim. Şöyle ki:
Hazret-i Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmın zuhuru zamanında,4
barla_131_4.gif
ayetinin bir numunesini gösterir bir tarzda, recm-i şeyatine alâmet olan yıldızların düşmesi kesretle vuku bulmuştur. ehl-i tahkikin nazarında; o zaman vahy zamanı geldiğinden vahye şüphe gelmemek için kâhinler gibi gaybî ve cinler vasıtasıyla semavi haberlerine karışanlara sed çekmeye alâmet ve işaret olmakla beraber, Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm cin ve inse mebus olarak teşrifine semavat ehlince bir şenlik, bir bayram gibi bir alâmet-i sürur olduğunu ehl-i keşif ve hakikat hükmetmişlerdir.
Hem o mebus Zat, ehl-i küfür ve dalâlet için bir niran-ı muhrika ve ehl-i hidayet için envar-ı müşrika menbaı olduğuna, gaybî ve semavî bir işarettir. Şimdi şu Cemaziye’l-ahirde emsali görülmemiş bir tarzda gece saat dörtte başlayıp, beş ve beş buçuğa kadar devam eden yıldızların düşmesi ehemmiyetli bir hadise-i semaviyedir. Semavatın hadisatı zeminimize baktığı cihetle herhalde o hadisatın dahi küre-i arzda bir eseri olacaktır. Cenab-ı Hakkın rahmetine sığınmalıyız ki, niran-ı muhrika yapmasın, envar-ı müşrikaya çevirsin.
Evet nasıl ki Kur’an-ı Hakîmin surelerinde, ayetler birbirine bakar, işaret ederler. Öyle de, Cenab-ı Hakkın bir Kur’an-ı kebiri olan şu kâinatın ulvî, süfli sureleri dahi birbirine bakar, birbirinin nüktelerini izhar eder. Sema suresinde bizim gibi lâfz-ı Celâli yalnız kırmızı yazmak değil, belki nur


1- Onun (Allah’ın)adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
4- Yıldızlar etrafa dağılıp saçıldığında. (İnfitar Suresi: 2)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
yaldızıyla lâfza-i Celâl gibi yazılan yıldızlar ve o yıldızlardan fışkıran nuranî noktalar elbette bir işaret fişekleri hükmünde birer sırrı ilân ettiğini o muciznüma semavi suresinin şanındandır. Kendimizce bir fal-i hayr addetmeliyiz. Saniyen: Size semavatın kırmızı yıldızlarını andıran Kur’an’daki ism-i Celâl’in iki bin sekiz yüz altı defa tekerrürü, Kur’an semasını o nuranî yıldızlarla ziynetlendirmiş ve o adedlerin sahifeler, yapraklar, sureler itibariyle birbirine manidar münasebat-ı tevafukiyeleri daha ziyade letafetini, ziynetini güzelleştirmiş.
Bu defa size kendi nüsha-i Kur’aniyemi gönderiyorum. Bu nüshamda size gönderilen listeye göre işaretler koydum. İsm-i Celâl ve ism-i Rabbe ayrı ayrı işaretler vaz’edildi.
İsm-i Celâlin tevafukat-ı adediyesi hem muntazamdır, hem manidardır, fakat bir parça dikkat ister. Çünkü, risalelerde görünen tevafuk gibi, daima sahife sahifeye bakmıyor. Bazen sahife mukabiline değil, belki bir arkasına veya arkasının mukabiline bakar. Bazen bir yaprak atlar, bazen bir sahife iki sahifenin mecmuuna bakar. Meselâ: Otuz beşinci sahifede on üç âdet lâfza-i Celâl gelir. Arkasına sekiz, sonra beş geliyor. Demek o, on üç âdet bu iki rakama birden bakar ki, o da on üç ediyor ve hakeza... Hem bazen bir sahife, iki sahifenin mecmuuna bakmakla beraber aynı suretinde iki âdet gelir, her biri onun bir cüz’ünü gösterir. Meselâ: Sure-i Tevbe’de 188. sahifede on altı lâfza-i Celâl geliyor, arkasında altı geliyor, altının arkasında on geliyor. Beraber yukarıdan okunsa on altı olur, tevafuk eder.
Sure-i Ahzab’ın yine sahife dört yüz yirmi ikide on altı İsm-i Celâl geliyor. Zahiri tevafuku yok. Halbuki bir sahife daha evvel on gelir ve mukabilinde altı var, terkib edilse on altı olur tevafuk eder. Hem bazen ism-i Rab ile beraber tevafuk eder, bazen sahife sahifeye değil, yaprak yaprağa bakar. Hem bazen sahife rakamına bakar. Dokuz rakamı çok defa sahife rakamına baktığı için tevafuktan çıktığını hissettim.(Haşiye1) Her ne ise siz de tedkik edersiniz, sonra meşveretinizle gizli tevafukatı gösterecek rakamları yazacağız. Yeni yazdığımız Kur’an’dan tensib ettiğiniz takdirde
Haşiye 1- Elhasıl: Bazı esrar-ı gaybiye için tevafukat şeklini değiştiriyor. Lâfza-i Celâl’in diğer lâtif ve cazibedar ve manidar bir tevafuku şudur ki; başta Fatiha sahifesiyle beraber yüz elli bir sahifede elli bir defa yedi ile sekiz geliyor.



 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
kaydedeceğiz. Başta yüz elli sahifede elli bir defa yedi ve sekiz geliyor. Yirmi sekizde sekizdir, yirmi üçte yedidir. Bu yedi, sekiz birbirine muvafık kabul edilmiş, yediden sekize sekizden yediye geçmekle tevafuk bozulmuyor. Bu iki rakamın Kur’an’da mühim sırları bulunduğu hissedilir. Salisen: Hazret-i Zat-ı Ahmediye (aleyhisselâm) nasıl bir şecere-i tuba olduğunu ve asfiya ve evliya ve sıddıkîn, o şecere-i nuraniyenin meyveleri ve mesalik ve turuk onun dalları olduğunu gösterir bir silsile-i azime, eskiden kalma ve eskimiş bir silsilename yanımda var. Onu güzelce tebyiz etmek için hattı güzel, cedvelde mahareti bulunan zatları istiyorum. Şimdilik Husrev’le Tenekeci Mehmed Efendi, Bekir Ağa’da bulunan ölçü ile on beş tabaka kağıt beraber, Hafız Ali’nin haber gönderdiği vakit gelsinler.
Rabian: Yirmi Yedinci Mektuba ilhak edilecek kardeşlerimizin bazı yeni fıkralarını size gönderdim. Hakikaten bu fıkralar ve umum Yirmi Yedinci Mektubun fıkraları çok faidelidirler. Ehemmiyetli tatlı hoş güzel manalar, dersler; teşvik, teşci eder hisler vardır. Ben kendim onlardan tatlı istifade ediyorum, tenbel olduğum zaman bana ehemmiyetli bir teşvik kamçısı oluyor. Her ne ise. Kardeşlerim, gücenmeyiniz; bir miktardır sizlere mektub yazdığım zaman birbirinden uzak meseleleri topluyorum. Her mektub bir aşure olur.
Hamisen: Ben kolu kısa boyu kısa cübbeme razı oldum, daha bir şey lâzım değil. Husrev’in sakosu yanımda makbul misafirdi, gönderiyorum. Validesinin bir derece kesb-i afiyet ettiğinden çok mesrur oldum. Cenab-ı Hak sıhhat ve afiyet versin. Orada Husrev’in kardeşi Ali Hasan ve Tenekeci Mehmed Efendi ve Hafız Ahmed gibi Sözler’le alâkadar olanlara selâm ediyorum.
Kardeşiniz
Said Nursî
Numune için gönderilen kağıt zayi olmuş, göremedik. Beyaz kağıttan siz intihab edersiniz. sulfato geldi, fakat çoktur. Mehmed Efendi bana yeniden bir levha yazması beni minnetdar ediyor. Cenab-ı Hak yazdığı her bir harfe mukabil bin sevab ihsan eylesin, âmin.. âmin...
***
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Aziz, ciddi, sıddık kardeşlerim, hizmet-i Kur’aniyede samimi ve kuvvetli arkadaşlarım Sabri, Husrev, Ali, Refet, Bekir, Lütfi, Rüşdü;
Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, sizleri hududsuz bir sahra-yı hakikatta bana enis arkadaş ve yoldaş vermiş. Bu acib sahradaki hareket ve süluk, bazen pek ince ehemmiyetsiz görünen bir şeyde mühim istifadeler edilir. Onun için zâhir nazarda malâyani zannedilen bazı meselelerde fazla takip ediyorum. Ve ziyade nazar-ı dikkatinizi celbediyorum. Ezcümle; Onuncu Sözdeki elif tevafukatı mühim bir mesele gibi nazar-ı dikkatinize gösteriyorum. Bunun sırrı şudur ki:
Bir iltifat-ı hassaya gizliden gizliye bir işaret bulunduğunu kat’î hissettiğim için ihtiyarsız olarak kemal-i sürur ve ferahımdan taşkıncasına bağırarak, “Aman geliniz, siz de görünüz.” diyorum. Evet nasıl ki, bir padişahın has bir edna işaretine mazhar olmak, kanun-u umumiyle bir müşiriyet teveccühünden fazla medar-ı sürurdur. Öyle de, Hâlik-ı Zülcelâlin hususi iltifatını ima eden en gizli bir işarete, yüz bin can olsa ve feda edilse ve yüz bin sene ömür var ise o yolda sarfedilse yine ucuzdur. İşte bu sırdan gelen sürurun verdiği cezbekârane taşkınlıkla, dikkatsizlere malâyani ve israf sayılan böyle tevafukata dair bahisler açıyorum. İşte bir bahis daha açacağım. Onuncu Söz, Kur’an’ın bir sülüsünü inkâr etmek niyetiyle haşr-i cismanîyi resmen millet içinde inkâr etmek fikrinde bulunan zındıkları susturmakla harika bir şu’le-i i’caz-ı Kur’anîyi gösterdiği gibi, daha müteaddid emareler ile manevî i’caz-ı Kur’an hesabına fevkalâde bir mahiyeti bulunduğunu icmalen hissetmiştik. Ve şimdi yeniden tekrar Onuncu Söze nazar-ı dikkat-i ammeyi celbetmek için ihtiyarsız olarak onunla meşgul edildim ve baktım. Bu defa lâfzullahın en birinci harfi olan elif, Onuncu Sözde öyle bir tevafuk gösterdi ki, kat’iyen tesadüfe havale edilmediği gibi, başka emareler ile o tevafukta gaybî bir işareti kat’iyen hissettim. Sonra işaretlerini koydum.


1- Onun (Allah’ın) adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Hem işarete medar olmak için harikulâde olmak lâzım değildir. Çünkü, çok âdi perdeler içinde mühim işaretler verilir, ehli anlar. Madem işaret-i gaybiye var; elbette tesadüf içinden kaçar, daha hükmedemez, en cüz’î rakamları da o işarete maledilir. Madem mecmuunda işaret var, bütün eczası o işaretin hikmetine tabidir, tesadüf orada oynayamaz. Hattâ yirmi dokuzuncu sahifede Üçüncü Hakikattaki elif sayılmamak lâzım gelirken sehven saymıştım. Sonra anladım ki, bana saydırılmış. Baştaki Onuncu Söz kelimesi ile şu Üçüncü Hakikat ikisi sahife başında bulundukları için hakları sayılmaktı. Onların sair arkadaşları sahife rakamları gibi bazı vazifeyi gördürmek için bir cihette saymak işareti olarak haberim olmadan bana yazdırılmış. Her ne ise... Kendimin tereddüdü için değil çünkü, kat’î kanaatım gelmiş. Belki başkasının şüphe ve tereddüdünü izale için bazı muvazeneler yaptım: Onuncu Sözün ahirinde yazıldığı gibi altı yüz sahifeden ziyade bir mübarek kitabın tevafukatı yüz yirmi beş çıktı. Üç yüz elli sahifeden ibaret diğer bir kitabı yine saydım. Elli tevafuk çıkmadı. Yine eskiden kendi telifatım Türkçe ve Arabî olan iki yüz seksen sahifeden ibaret bulunan kitabın eliflerini saydım, tevafukatı kırkı tecavüz etmedi. Demek bu Onuncu Sözde ve İşaratü’l-İ’caz’daki ekseriyet-i mutlakanın tevafukatı, gizli bir işaret-i gaybiyeyi tazammun ediyorlar. mecmuunda işaret bulunsa yeter. Her cüz’ünde işareti göstermek lâzım değildir, fakat her cüz işaretin malıdır ve onun hikmetine tabidir. Size acele edip, en evvelki işaret olunan nüshayı göndermiştim. Az haşiyeleri sonra ilâve ettik. Bu defa Süleyman Efendi ile gönderilen nüsha ile mukabele ediniz, tekmil ediniz ve Halil İbrahim Efendi ile gönderilen nüsha ile yine bu nüsha ile mukabele ederek sonra Âsım Bey’e gönderiniz.
Bu defaki Hulûsi Bey’in mektubunu size gönderdim. İşaret ettiğim iki kavs içerisinde bulunan kısım Yirmi Yedinci Mektubun Dördüncü Zeylinde yazılacak. Kavsler haricinde bulunan ve üzerlerine kırmızı çizgi çekilenler yazılmayacaktır. Hafız Ahmed ve Mehmed Celâl ve Hafız Veli gibi kalbi cezbeli dostlarıma ve tarik-ı hakikatta sair kardeşlerimize selâm ediyorum. Hafız Veli ile çendan geç görüştük, fakat Hafız Veli’nin burada Mehmed Usta isminde on senelik halis bir dostu bulunduğundan ve o Mehmed Usta benim sekiz senedir tarik-ı ahirette gayet ciddi bir kardeşim olduğundan Hafız Veli’ye de o münasebetle eski dost nazarıyla bakıyorum.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
O bana mektub yazmıştı; vakit bulamıyorum ki mektubuna cevab vereyim. ehl-i kalb için bazen sükût dahi bir konuşmaktır. 1
barla_136_1.gif


Kardeşiniz
Said Nursî

Kardeşlerim affedersiniz, bu intizamsız perişan mektubla sizinle konuşmak istemiyorum. Fakat müteaddid işlerle ve tedkikatla meşgul olduğumuz anda, süratli bir surette fikrimizin bir köşesiyle yazdık. Keçeli kâtibin hâli malum. Kafasını başka yerde bırakmıştı, mektub perişan oldu, onun için kusura bakmayınız.
Tevafuktaki müdahale-i gaybiyeyi bir mektubta size böyle bir temsil ile beyan etmiştim. Meselâ, benim avucumda nohut, leblebi, üzüm, buğday gibi maddeler bulunsa, ben onları yere atsam, üzüm üzüme, leblebi leblebiye karşı sıralansa, hiç şüphe kalır mı ki elimden çıktıktan sonra gaybî bir el müdahale edip sıralamasın. İşte hurufat ve kelimat o maddelerdir, ağzımız o avuçtur.

***
2
barla_136_2.gif

3
barla_136_3.gif

4
barla_136_4.gif



Ey bu dâr-ı fanide medar-ı tesellilerim, bu diyar-ı gurbette enislerim ve esrar-ı Kur’aniyede beni iştiyaklarıyla koşturan zeki, ferasetli muhatablarım,
Sizlere yalnız bir iki dakika temâşâ etmekle ne derece acınacak bir halde nakıs bir hat ile çalıştığımı ve sizin kıymettar kalemleriniz ne kadar bana ehemmiyetli olduğunu ihsas etmek için kendi hattımla tashihsiz bir fihriste-i huruf


1- Baki olan yalnızca Allah’tır.
2- Onun (Allah’ın) adıyla.
3- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
4- Kur’an ve sırlarının harfleri sayısınca Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
göndermiştim. Halbuki, sizler bir iki dakika değil saatlerce baktınız ve günlerce zabtettiniz. Bundan anladım ki, siz ona fazla merak ediyorsunuz. Onun için size o listenin tebyizini gönderiyorum. İsterseniz kendinize bir suret alırsınız. Fakat bunu biliniz ki bu fihriste muvakkat bir mehaz olmak için takribi bir tarzdadır. Ben kolaylık için kısmen eski mahfuzatıma kısmen iki mikyas ile dokuz saatte perişan hattımla yazmıştım. Sonra anladım ki bu vadide bir tefsir köyümüzde var. O tefsiri getirdik, mukabele ettik. ekseriyet-i mutlaka ile tevafuk etmişiz, bir kaç büyük yekunlarda on on beş küçük yerlerde muhalefet oldu. Tahkikat neticesinde, tefsirin matbaa ve müstensihlerin eser-i sehvi olarak muhalefet olmuş. İki üç yerde müsvedde listemizi tashih ettik. Sonra o tashihimizin yanlış olduğunu anladık, daha listemizi değiştirmedik. Matbaa hatası olarak tefsir, tashihe muhtaç zannettik, fakat edemedik. Çünkü, sahibi büyük bir müdakkik ve matbaa da Camiü’l-Ezher* yanında ve kurbünde, Ezherî ulemasının nazarı altında olduğundan tashihe cür’et edemedim.
Aynı tefsiri, tebyiz ile beraber gönderiyorum. Ona bakarsınız, fakat tenkide uğraşmayınız. Çünkü, benim listem takribidir, daha tahkikî yapmadım. Tefsir ise, çoğunda rivayete istinad eder. Hem bazı Sure-i Mekkiyede Medenî ayetler girmiş. Belki, hesaba dahil etmemiş. Meselâ, Sure-i Alak’ta hurufu yüz küsur demiş. Muradı, en evvel nazil olan nısf-ı evveldir. O doğru söylemiş. Ben ise eski mahfuzatıma istinaden mecmu-u sureyi zannettiğim için onun sevabında hata etmişim.
Hem tevafuktaki esrar, küllî yekûnlara bakar. takribi fihriste bize kâfidir. Kenzü’l-Arş’ın üç nüktesinde yazılan tevafukat, küsuratın değişmesiyle değişmezler. Belki büyük yekunların değişmesiyle dahi o tevafukat bozulmaz. Meselâ, Sure-i Kehf ile otuz dokuz sure, bin adedinde ittifak ediyorlar. Bir iki tane bin adedini kaybetse, o mühim tevafuk bozulmaz. Ve hakeza... Küsuratın çendan esrarı var, daha bize tamamıyla açılmadı. İnşaallah açıldığı vakitte fihriste dahi tahkikî bir surete girecek.
Said Nursî
***

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Aziz kardeşlerim!
Bilmukabele bayramınızı tebrik ederim. Sıhhatimi soruyorsunuz. Buranın çok şiddetli kışı ve odamın çok soğuğu ve üç hazin gurbetin tesiri ve üç asabi hastalığın sıkıntısı ve bütün bütün yalnızlık ile, kabil-i tahammül olmayacak çok zahmetlere maruz olduğum halde, Hâlikıma hadsiz şükür ederim ki, her derdin en kudsî dermanı olan imanı ve iman-ı bilkaderden kazaya rıza ilâcını imdadıma gönderdi. Tam sabır içinde, tam şükür ettirdi.
Kardeşiniz
Said Nursî
***



Aziz, sıddık kardeşlerim,
Rüşdü’nün gönderdiği otuz liradan yirmi yedisini posta ile size gönderdim. Siz ona gönderirsiniz. Ona da öyle yazdım. Benim ihtiyacım olmadığından ve kaideme muhalif olduğundan kabul edemedim. Yalnız onun hayırlı niyeti için ehemmiyetli hayırlara sarfedilmek suretiyle onun hesabına otuzdan üç banknot aldım. Sizlere ve sizinle alâkadar olanlara pek çok selâm ve dua ediyorum.
Kardeşiniz
Said Nursî
***
3
barla_138_3.gif

4
barla_138_4.gif


Aziz, sıddık kardeşlerim!
Evvelâ: umumunuzun hesabına Tahirî*yi gördüm ve kendi hesabımıza da, umumunuza tam bir Said ve canlı bir mektub olarak gönderdim.


1- Onun (Allah'ın) adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Her türlü noksanlıktan beri olan Allah’ın adıyla.
4- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi ebedî ve daimî olarak üzerinize olsun.

 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt