Çeşitli Konular Hakkında Yazdığı Mektup

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Üçüncü meyvesi: Onları yanımda -ya hakikaten veya hayalen- hazır edip beraber dergâh-ı ilâhîye el açıp dua ederek ve Kur’an’ın hizmetine dair el-ele, kalb-kalbe verip gayet ciddi bir surette rabt-ı kalb etmektir. İşte kardeşlerim size şu üç meyve şimdiden hasıldır.
1
barla_142_1.gif


Said Nursî
***
Mesail-i Müteferrika
BİRİNCİ MESELE:
Sual: Salavatın bu kadar kesretle hikmeti ve salâtla beraber selâmı zikretmenin sırrı nedir?
Elcevab: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma salâvat getirmek, tek başıyla bir tarik-ı hakikattır. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm nihayet derecede rahmete mazhar olduğu halde nihayetsiz salâvata ihtiyaç göstermiştir. Çünkü, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm bütün ümmetin dertleriyle alâkadar ve saadetleriyle nasibedardır. Nihayetsiz istikbalde ebedü’l-âbadda nihayetsiz ahvale maruz ümmetin bütün saadetleriyle alâkadarlığının ihtiyacındandır ki, nihayetsiz salâvata ihtiyaç göstermiştir. Hem Resul-i Ekrem; hem abd, hem resul olduğundan ubudiyet cihetiyle salât ister, risalet cihetiyle selâm ister ki, ubudiyet halktan Hakka gider, mahbubiyet ve rahmete mazhar olur. Bunu 2
barla_142_2.gif
ifade eder. risalet Hak’tan halka bir elçiliktir ki, selâmet ve teslim ve memuriyetinin kabul ve vazifesinin icrasına muvaffakiyet ister ki, 3
barla_142_3.gif
lâfzı onu ifade ediyor. Hem biz 4
barla_142_4.gif
lâfzıyla tabir ettiğimizden diyoruz ki; “Ya Rab! Yanımızda elçiniz ve dergâhınızda elçimiz olan reisimize merhamet et ki bize sirayet etsin.”
5
barla_142_5.gif




1- Baki olan yalnızca Allah’tır.
2- Salât
3- Selâm.
4- Seyyidimiz, efendimiz.
5- Allahım, abdin ve resulün olan efendimiz Muhammed’e, onun bütün âl ve ashabına salât ve selâm eyle.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İKİNCİ MESELE:
Bir kardeşimizin uzun bir sualine kısa bir cevaptır.
Eğer desen: Nedir şu tabiat ki, ehl-i dalâlet ve gaflet ona saplanmışlar, küfür ve küfrana girip ahsen-i takvimden esfel-i sâfilîne sukut etmişler?
Elcevab: Tabiat namı verdikleri şey; şeriat-ı fıtriye-i kübra-yı ilâhiyedir ki, mevcudatta zuhur eden ef’al-i ilâhiyenin tanzim ve nizamını gösteren âdetullahın mecmu-u kavanininden ibarettir. Malumdur ki kavanin, umur-u itibariyedir; vücud-u ilmisi var, haricisi yok. Gaflet veya dalâlet saikasıyla Kâtib ve Nakkaş-ı Ezelîyi tanımadıklarından, kitabı ve kitabeti kâtib ve nakşı nakkaş, kanunu kudret, mistarı masdar, nizamı nazzam, sanatı sani’ tevehhüm etmişler.
Nasıl ki bir vahşi ve insanların içtimaiyatını görmemiş bir adam muhteşem bir kışlaya girse, bir ordunun nizamat-ı maneviye ile muttarid hareketini temâşâ etse, maddî ipler ile bağlı tahayyül eder. Veyahut o vahşi, muazzam bir câmie dahil olsa görse ki, Müslümanların cemaat ve ıydlerde muntazam, mübarek vaziyetlerini görse, seyretse, maddî rabıtalarla bağlanmalarını tevehhüm eder.
Öyle de, vahşiden çok vahşi olan ehl-i dalâletin, cünud-u semavat ve arza malik olan Sultan-ı Ezel ve Ebed’in muhteşem kışlası olan şu kâinata ve Mâbud-u Ezelînin mescid-i kebiri olan şu âleme girdikleri vakit, o Sultanın nizamatını tabiat namıyla yâdetse ve nihayet hikmetlerle meşhun şeriat-ı kübrasını, kuvvet ve madde gibi sağır ve kör ve camid, karmakarışık tezahürattan ibaret tahayyül etse, elbette ona insan demek değil, belki vahşi hayvan dahi denilmez. Çünkü, o tevehhüm ettiği tabiat için, geçen Sözler’de ve sair Risalelerimde yüz yerde, dirilmeyecek bir surette o tabiat fikr-i küfrîsi öldürüldüğü ve Yirmi İkinci Sözde gayet kat’î bir surette isbat edildiği gibi; her zerrede, her sebebde bütün mevcudatı halk edecek bir kudret, bir ilim vermek, belki, Vacibü’l-Vücudun bütün sıfatını onda kabul etmek gibi nihayetsiz muhal ender muhal bir dalâlet, belki dalâletin divaneliğinden gelen manasız hezeyanlardır.
Elhasıl: O Sözlerde gayet kat’î bir surette isbat edilmiş ki, tabiatperest adam bir İlâh-ı Vahidi kabul etmediği için, gayr-ı mütenahî ilâhları kabul etmeye mecburdur. O ilâhlar her birisi her şeye muktedir olmakla beraber,
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
bütün ilâhlara hem zıd hem misil olarak şu kâinatın intizamı içinde birleşsin. Halbuki bir sineğin kanadından tut, tâ manzume-i şemsiyeye kadar hiçbir yerde bir sinek kanadı kadar şerike yer yoktur ki, parmak karıştırsın. 1
barla_144_1.gif


Ferman-ı kat’î, şirk ve iştirakin esasatını kat’î bir bürhanla keser.
ÜÇÜNCÜ MESELE:
Küfür, manevî bir Cehennemin çekirdeği olduğunu İkinci Sözde ve Sekizinci Sözde ve başka Sözlerde isbat edildiği gibi, maddî bir Cehennem dahi onun meyvesidir. Cehenneme duhulüne sebep olduğu gibi, Cehennemin vücuduna dahi sebeptir. Zira küçük bir hakim, küçük bir izzet, küçük bir gayret, küçük bir celâli bulunsa; bir edebsiz ona dese, “Beni te’dib etmezsin ve edemezsin.” Herhalde o yerde hapishane yoksa da, onun için bir hapishane icad edecek, onu içine atacaktır. Halbuki kâfir, Cehennemi inkâr ile, nihayetsiz gayret ve izzet ve celâl sahibi ve gayet büyük bir zatı tekzib ve taciz ediyor, yalancılıkla ve acz ile ittiham ediyor. İzzetine şiddetli dokunuyor, celâline serkeşane ilişiyor. Elbette farz-ı muhal olarak Cehennemin hiçbir sebeb-i vücudu bulunmazsa, o derece tekzib ve tacizi tazammun eden küfür için Cehennemi halk edecek, o kâfiri içine atacaktır.
DÖRDÜNCÜ MESELE:
Eğer desen: Ne için ehl-i küfür ve dalâlet dünyada ehl-i hidayete galib oluyor?
Elcevab: Çünkü, küfrün divaneliğiyle ve dalâletin sarhoşluğuyla ve gafletin sersemliğiyle ebedî elmasları satın almak için verilen letaif ve istidadat-ı insaniye sermayesini, fani şişelere, soğuk buzlara veriyor. Elbette ham cam ve camid cemed, elmas fiyatıyla alındığı için, en alâ cam ve en ecla cemed alınır.
Bir vakit elmascı zengin bir adam divane olur, çarşıya gider, beş paralık cam parçasına beş altun verir. O zengin divaneye, herkes en iyi camlarını alır ona verir, hattâ çocuklar da güzel buz parçalarını ona veriyor, birer altun alıyorlardı.


1- 1-Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı ikisi de (yer de gök de) harab olup giderdi. Arş’ın Rabbi olan Allah, onların (müşriklerin) vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir. (Enbiya Suresi: 22)

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Hem bir vakit bir padişah sarhoş olur, çocukların içine girer, onları vükela ve ümera-yı askeriye zanneder. Şahane emir verir, çocukların hoşuna gider, iyi itaat ettiklerinden güzelce bir eğlence yapar. İşte küfür bir divaneliktir, dalâlet bir sarhoşluktur, gaflet bir sersemliktir ki baki meta yerine fani metaı alır. İşte şu sırdandır ki, ehl-i dalâletin hissiyatları şiddetlidir. İnadı, hırsı, hasedi gibi her şeyi şediddir. Bir dakika meraka değmeyen bir şeye bir sene inad eder. Evet küfrün divaneliğiyle, dalâletin sekriyle, gafletin şaşkınlığıyla fıtraten ebedî ve ebed müşterisi olan bir lâtife-i insaniye sukut eder; ebedî şeyler yerine fani şeyler alır, yüksek fiyat verir. Fakat mü’minde dahi bir maraz-ı asabî bulunuyor veya maraz-ı kalbî var. O dahi ehl-i dalâlet gibi, ehemmiyetsiz şeylere ziyade ehemmiyet verir. Lâkin çabuk kusurunu anlar istiğfar eder, ısrar etmez.
1
barla_145_1.gif


BEŞİNCİ MESELE:
Mühim bir sırr-ı ayet:
Kur’an-ı Mucizü’l-Beyan, mecmuu mucize olduğu gibi her bir suresi dahi bir mucize, hattâ pek çok ayetlerin her birisi birer mucize veya bir lema-i i’cazı gösterir bir tarzdadır. Meselâ, Sahabeden bahseden ahir-i Sure-i Feth olan ayeti ki 2
barla_145_2.gif
’dan başlar, bütün huruf-u hecaiyeyi tazammun etmekle beraber, sahabenin tabakat-ı meşhuresinin ki, ashab-ı bedir*, Şüheda-i Uhud, Ashab-ı Suffa*, Ehl-i Biat-ı Rıdvan* gibi şöhretgir-i âlem tabakatın esmasının adedine işaret ediyor ve şu ayetten evvelki 3
barla_145_3.gif
ayeti altmış üç harf olduğundan ömr-i Nebeviyeye işaret ettiği gibi, bahsettiğimiz ayetle beraber ashab-ı bedir ve Suffa ve Uhud ve Ehl-i Beyt-i Nebevi*nin adedini gösterir. İşte ahirdeki ayetin adedi iki yüz altmıştır. ashab-ı bedir, Şüheda-i Uhud ile beraber, Bedir ile Uhud şühedasından bulunan bir tek sayılmak, hem isimleri bir olanlar bir


1- Ey Rabbimiz! Şayet unutursak veyahut hata edersek bizi bununla sorgulama. (Bakara Suresi: 286)
2- Muhammed Allah’ın resulüdür. (Fetih Suresi: 29)
3- Resulünü hak din ile ve hidayetle gönderen Odur. (Fetih Suresi: 28)

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
sayılmak şartıyla iki yüz altmıştır. Aynı ayetteki hurufat gibi Ashab-ı Bedir Ashab-ı Suffa ile söylediğimiz şart ile beraber iki yüz altmış dört eder. Ayetten dört fazladır ki, Hulefa-yı Erbaa ve Hamse-i Âl-i Abadan dördüne işaret vardır. Ayette her bir harfin ne kadar tekerrür ettiği ve Ashab-ı Bedir ve Uhud ve Suffanın esmasına ne derece muvafık aded göstermesine, gelecek hurufata dikkat et: Hemze lâfzı (9) gayr-ı melfuzu (15) muvafık geliyor. 1
barla_146_a.gif

(3) 2
barla_146_b.gif
(8) 3
barla_146_c.gif
(4) muvafık, 4
barla_146_d.gif
(8) muvafık, 5
barla_146_e.gif
(3) 6
barla_146_f.gif
(6) 7
barla_146_g.gif
(10) 8
barla_146_h.gif
(3) muvafık, 9
barla_146_i.gif
(16) muvafık, 10
barla_146_j.gif
(6) muvafık. Uhud ve Suffadan 11
barla_146_k.gif
(7) muvafık, Suffadan 12
barla_146_l.gif
(2) muvafık, Suffadan13
barla_146_m.gif
(2) muvafık, Bedirden 14
barla_146_n.gif
(2) muvafık, Suffadan 15
barla_146_o.gif
(3) //**barla_146_ö.gif**// (1) Uhudda Abadile-i Seb’a, Hulefa-yı Selase 16
barla_146_p.gif
(10) muvafık, Suffadan 17
barla_146_r.gif
(1) 18
barla_146_s.gif
(14) 19
barla_146_sa.gif
(6) muvafık, Bedir’de 20
barla_146_sb.gif
(24) 21
barla_146_sc.gif
(34) 22
barla_146_sd.gif
(6) muvafık, 23
barla_146_se.gif
(16) muvafık, 24
barla_146_sf.gif
(12) 25
barla_146_sh.gif
(15) 26
barla_146_sk.gif
(16) muvafık, 27
barla_146_sl.gif
(2) 28
barla_146_sm.gif
(18) muvafık.
İşte şu hurufatın yarısı Ashab-ı Bedir ve Suffa ve Uhud’da muvafık gelmesiyle gösteriyor ki, gayr-ı muvafık olanlar başka tabakatın adedine muvafıktır. Meselâ, Ehl-i Biat-ı Rıdvan gibi tabakat-ı meşhureye.
Hem cay-i dikkattir ki: 29
barla_146_1.gif
ayetinde şu ayet gibi bütün huruf-u hecaiyeyi tazammun etmiş. Fakat bunun aksine olarak o hurufatın tekraratı acib bir tarz-ı münasebettedir. Şu ayet ise birbirine bakıyor. Kardeş kardeşine muvafık gelmiyor. Demek şu ayetteki hurufatın vazifesi ayetin manasını teyid ederek, bahsettiği sahabelerin esmasına bakıyorlar.


1- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
2- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
3- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
4- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
5- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
6- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
7- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
8- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
9- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
10- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
11- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
12- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
13- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
14- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
15- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
16- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
17- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
18- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
19- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
20- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
21- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
22- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
23- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
24- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
25- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
26- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
27- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
28- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
29- Daha sonra o üzüntünün ardından, Allah, üzerinize bir güven, bir uyuklama hali indirdi.
(Âl-i İmran Suresi: 154)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Evet şu ayet-i kerime cümleleriyle gösterdiği aynı hükmü yine kelimeleriyle, hurufatıyla aynı manaya işaret eder. Meselâ, şu ayetin hurufatları ashaba baktıkları gibi, kayıdları da ashabın sıfat-ı meşhuresine bakar. O sıfatı göstermekle o sıfat sahiblerine parmak basıyorlar. Meselâ: 1
barla_147_1.gif
’deki maiyet-i hassa, sohbet-i mahsusayı zikretmekle Ebu Bekiri’s-Sıddîk*in medar-ı fahri ve şöhreti olan maiyet-i hassa ile başına parmak basıyor.
2
barla_147_2.gif
şiddet-i hamiyet-i İslâmiye ile küffara galebe-i kat’iyesi ile şöhret-şiar olan Hazret-i Ömer’i ayine gibi gösterir.
3
barla_147_3.gif
şefkat-i rahimane ile meşhur-u enâm olan Hazret-i Osman*-ı Zinnureyn’e parmak basıyor.
4
barla_147_4.gif
kaydıyla rukû ve secdede devam eden ve kesrette meşhur olan Hazret-i Aliyyi’l-Murtaza’ya işaret ediyor.
5
barla_147_5.gif
cümlesiyle Ehl-i Bey’at-ı Rıdvan’a,
6
barla_147_6.gif
Ashab-ı Suffaya,
7
barla_147_7.gif
Fukaha ve ulema-i Sahabeye,
8
barla_147_8.gif
ashab-ı Huneyn ve Feth, Uhud ve Bedir’deki Sahabelerin namdar yiğitlerine işaret ettiği gibi, enbiyadan sonra benî-Âdem içinde en yüksek, en namdar, en mümtaz olan Sahabelerin medar-ı rüchaniyetleri,


1- Onunla birlikte olanlar (sahabeler)… (Fetih Suresi: 29)
2- Kâfirlere karşı şiddetlidirler. (Fetih Suresi: 29)
3- Kendi aralarında ise merhametlidirler. (Fetih Suresi: 29)
4- Onları rükû ve secde ederken görürsün. (Fetih Suresi: 29)
5- Allah’ın bir lûtfunu ve rızasını ararlar. (Fetih Suresi: 29)
6- Onların yüzlerinde secde izleri vardır. (Fetih Suresi: 29)
7- Bu, onların Tevrat’ta zikredilen vasıflarıdır. (Fetih Suresi: 29)
8- Onların İncil’de zikredilen vasıfların ise…(Fetih Suresi: 29)

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
menşe-i imtiyazları ve maden-i meziyetleri olan secaya-yı samiye ve ahlâk-ı âliye ve muamelât-ı galiyeye o mezkûr kayıtlar ve sıfatlarla işaret ediyor. O kayıtlarla diyor ki: Sahabelerin halka karşı vaziyetleri; düşmanlarına şediddirler ve dostlarına ve mü’minlere rahimdirler. Cenab-ı Hakka karşı ruku ve secdede kemal-i itaattadırlar. Her işlerinde Cenab-ı Hakkın rıza ve fazlını kasdederek kemal-i ihlâsdadırlar. Hem sahabelerin ilimde ve amelde ve siyasette ve askerlikte gösterdikleri fevkalâde metanet ve terakki ve sebat ve tefevvuku, maziden Tevrat ve İncil’i işhad ederek mucizane ve müstakbelden ibadet ve cihad vazifesinde harikulâde hareketleri ihbar ederek mucizane mazi ve müstakbelde iki ihbar-ı gaybiye ile sahabelerin i’cazkâr ahvalini haber vermekle, şu ayette bir lem’a-yı i’cazı gösterir ve ayetin daha başka çok işaretleri vardır. İzahı uzun olduğundan ve ihatamız nakıs ve elimiz kısa bulunduğundan kısa kestik. İşte madem şu ayet, hem cümleleri hem kelimeleri hem hurufatıyla ayrı ayrı vazifeleri gördükleri halde mana-yı maksudun etrafında toplanıp ona bakıyorlar. Acaba bilmediğimiz ve beyan etmediğimiz, şu ayetin daha çok esrar-ı acibeyi câmi olduğu anlaşılmaz mı? ALTINCI KÜÇÜK BİR MESELE:
Otuz üç adet Sözlerin ve otuzüç adet Mektubların mecmuuna, Risaletü’n-Nur namı verilmesinin sırrı şudur ki:
Bütün hayatımda Nur kelimesi her yerde bana rastgelmiştir. Ezcümle, karyem Nurs’dur, merhume validemin ismi Nuriye’dir, Nakşî üstadım Seyyid Nur Muhammed’dir, Kadîri üstadım Nureddin, Kur’an üstadlarımdan Nuri, talebelerimden benimle en ziyade alâkadarı Nur isimli bulunanlardır. Kitablarımı en ziyade izah ve tenvir eden Nur misalidir. Kur’an-ı Hakîmdeki en evvel aklıma, kalbime parlayan ve fikrimi meşgul eden
1
barla_148_1.gif
ayetidir. Hem hakaik-ı ilâhiyede müşkilâtımın ekserisini halleden esma-i hüsnadan Nur ism-i nuranîsidir. Hem Kur’an’a şiddet-i şevk ve inhisar-ı hizmetim için hususi imamım zinnureyn’dir.


1- Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, içinde lâmba bulunan bir kandil gibidir. (Nur Suresi: 35)

 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt