Eğirdir Müftüsüne Yazdığı Mektup

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Eğirdir Müftüsü*ne son ihtar.) 1
barla_155_1.gif

Eski bir dost ve ilim noktasında bir arkadaş olmak üzere sizinle bir hasbihâl edeceğim. İkimize taallûk eden mühim bir musibet-i diniyeyi size haber veriyorum. Bunun telâfisine mümkün olduğu kadar beraber çalışmalıyız. Şöyle ki:
Zatınız, herkesten ziyade hizmetimize taraftar ve hararetle himayetkâr olmak lâzım gelirken, maatteessüf meçhul sebeplerle aksimize tarafgirâne ve bize karşı soğukça rakibane baktığınızdan, oğlunuzu bu köyde yerleştirip ona dost-ahbab buldurmak için çalıştınız. Neticesinde buraya öyle bir vaziyet hasıl olmuş ki, mahiyetini düşündükçe senin bedeline ruhum titriyor. Çünkü: 2
barla_155_2.gif
kaidesince bu vaziyetten gelen günahlardan, seyyiattan siz mesulsünüz.
Zehire tiryak namı vermekle tiryak olmadığı gibi; zendeka hissiyatını veren ve dinsizliğe zemin ihzar eden bir heyetin vaziyetine ne nam verilirse verilsin, “Genç Yurdu” denilsin, hattâ “Mübarekler Yurdu” denilsin, ne denilirse denilsin o mana değişmez. Başka yerlerde, “Genç Yurdu ve Türklük Meclisi”, “Teceddüd mahfeli” gibi isim ve ünvanlarla bulunan heyetler başka şekillerde zararsız bir surette bulunabilirler.
Fakat bu köyde madem sekiz senedir ki, sırf esasat-ı imaniye, usul-i hakaik-ı diniye ile meşgulüz. Elbette bu köyde bize karşı muannidane bir heyetin takib edeceği esas, imansızlığa ve usul-i diniyeye muhalif, hattâ zendeka hesabına bir hareket yerine girer. Bilinsin bilinmesin netice öyle çıkar. Çünkü, bu havalide umumca tebeyyün etmiş ki, siyaset cereyanlarıyla alâkadar değilim, belki yalnız hakaik-ı diniye ile meşgulüz. Şimdi burada birisi bize muhalif hareket etse, hükümet hesabına olamaz; çünkü mesleğimiz siyasî değil. Hem yeni bid’alar hesabına da olamaz, çünkü hakiki


1- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
2- Sebep olan yapan gibidir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
meşgalemiz esasat-ı imaniye ve Kur’aniyedir. Hem resmî diyanet dairesinin emirleri hesabına dahi değil, çünkü emirlerini tenkid ve muhalefet meşgalesi bizi kudsî hizmetimizden men ettiği için o meşgaleyi başkasına bırakıp onunla meşgul olmuyoruz. Mümkün olduğu kadar o emirlere karşı temas ettirmemeye çalışıyoruz. Öyle ise, sekiz sene bu cereyan-ı imanî merkezi olan bu köyde bize karşı muhalefetkârane ve mütecavizane vaziyet alan, ne nam verilirse verilsin muhalefeti zendeka hesabına ve imansızlık namına kaydedilecek. İşte sizin ilminize ve makam-ı içtimainize ve mensab-ı fetvanıza ve bu havalideki nüfuzunuza ve evlâd hakkındaki müfrit şefkatinizden gelen teşvikkârane muavenetinize istinad ederek, burada hem beni, hem seni pek ciddi alâkadar edecek bir vaziyet vücuda geliyor. Ben kendim burada muvakkatım, ıslâhına da mükellef değilim, belki bir derece mesuliyetten kurtulabilirim. Fakat zatınız hem sebeb, hem nokta-i istinad olduğunuzdan o vaziyetten gelen müdhiş meyveler defter-i a’mâlinize geçmemek için her şeyden evvel bu vaziyeti ıslâh etmelisiniz veyahut oğlunu buradan çek,(Haşiye1) o daimî senin manevî zararına günah işleyecek tezgâhı tebdil etmeye çalış. Zatınıza bu tezgâhın mahsulâtından numune olarak sizin hesabınıza, bana muhalif suretinde gelen yalnız iki küçük numuneyi göstereceğim:
Birincisi: Beni haddimden çok fazla hüsn-ü zanda bulunan ve hareketimi herkesten ziyade hak telâkki eden bir ehl-i ilim, sana itimaden oğlunuza meslekçe dostluk etmiş. O adam bir gün yanıma geldi. Hususi odamda namazımı kılmak vakti geldi. Benimle beraber cemaatle kılmak onun yanında çok ehemmiyetli olduğu halde, gizli ezan-ı Muhammedîyi (a.s.m.) işitmekten kulağı müteneffirane, havftan gelen istikrah ile kalktı kaçtı. Bu işe sen fetva ver. Fahr-i Âlem (a.s.m.)’ın en nuranî, leziz, kudsî kelimatını işitmekten kaçan bir kulağın altında olan kalbde bulunan iman ne hale girdiğini sen söyle! Bu böyle olsa, başka cahil yahut gençler o meslekte nasıl boya alırlar, kıyas ediniz. Benimle beraber bu işe ağlayınız.
Haşiye 1- Hiç kimseye söylemediğim, hatta düşünmesini de istemediğim, Kur’anî hizmetimize zarar veren bir haleti söyleyeceğim: Zatınız bir zaman bize dost göründüğünüzden, senin oğlun talebe gibi yanıma geliyordu. Ciddi istifadeye çalışıyordu. Değil bana sıkıntı vermek, belki ihtar etmeyi, ciddi telakki ediyordu. Vaktâ ki zatınız bana karşı rakibane bir vaziyet aldınız, oğlunuz da o vaziyetin tesiriyle öyle bir şekle girdi ki, en muti talebeden, en merhametsiz bir düşman vaziyetine geldi. O zamandan beri çektiğim sıkıntıların ve hizmet-i Kur’aniyemize gelen zararların kısm-ı âzamı, oğlunuzun yüzünden ve senin o rakibane vaziyetinden geldiğine şüphe kalmadı. Senin nüfuzun ve şerefin olmasa idi, oğlun böyle şeylere müdahale edemezdi. Her ne ise... Sizi bütün bütün gücendirmemek için kısa kesiyorum. Kardeşim Hakkı Efendi’nin hatırı için ben hakkımı helâl ederim. Fakat bizi istihdam eden ve hizmetine kabul eden Kur’an-ı Hakîm’in darbesinden korkmalı, belki o helâl etmez.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İkincisi: Bir dostum var idi, takvaifrat derecesinde idi. Benim yanıma geldiği vakit ahirete ait en güzel parçaları bana gösteriyordu ve ihtar ediyordu. Zatınız onu bir derece benden soğutmak ve senin oğluna dost yapmak suretinde onunla konuşmuşsunuz. İşte o zat o telkinattan sonra geçen Ramazanda bir gün, bana Hülâgu* ve Cengiz* vakıalarını okutmak için gösterdi, “Aman bunları oku.” dedi. Ben kemal-i taaccüb ve hayretten dedim: “Kardeşim sen divane mi oldun? Benim Delâil-i Hayrat’ı okumağa vaktim yok. Böyle zalemelerin sergüzeşt-i zalimanelerini bu Ramazan-ı Şerifte bana okutmak hissini nereden kaptın.” dedim. Haftada iki defa yanıma gelen o has dostumu iki ayda bir defa daha göremedim. Fakat hakkında inayet vardı, o halden kurtuldu. Her ne ise. Bu nev’den olan elîm hadiseler çoktur. Hakikatlı bir kardeşimin neseben kardeşi olduğunuzdan haşinane değil, mülâyimane bir surette olan bu dertleşmekten gücenmeyiniz.
Said Nursî
***
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt