NUR TALEBELERİNİN BEDİÜZZAMAN’A YAZDIĞI MEKTUPLAR Hulusi Bey'in Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
kal’a-i polat ve bedendir. Hakikat böyle olmakla beraber Kur’anî sura dayanan, Kur’anî kal’aya iltica eden çok acib ve harika Kur’anî esrarın tedkikine koyulan, Kur’an’ı kendilerine delil-i şefi’, imam, refik, muhafız bilen, hâdimü’l-Kur’an namına esrar-ı Kur’an’a inayet-i Hakla muttali, hakaik-ı Kur’an’a lütf-u Hakla aşina, rumuzat-ı Kur’an’a avn-i Hakla vâkıf, müdakkik, muarrif, mübeşşir Üstadımdan şunu öğrenmek istiyor ve bunu kalben cidden çok arzu ediyorum... Hulûsi
***

(Hulûsi Bey’in fıkrasıdır.)
Eyyühe’l-Üstadü’l-muhterem!
Bu kere Yirmi Dokuzuncu Mektubun Dört ilâ Dokuzuncu Nüktelerini havi mübarek mektubunuzu Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesinin sırr-ı azim-i inayet beyanındaki hatimesi namını verdiğiniz ve muciznüma Ramazanın hikmetlerini beyan eden Yirmi Dokuzuncu Mektubun İkinci Kısmını ve münevver hatem-i i’cazı kemal-i şükranla aldım. İştiyakla, lezzetle, zevk-i manevî ile defaatle okudum. Fakat iki haftaya yakındır ki, cevap yazamadım. İşte bu mübarek cuma günü, hem Nurlardan aldığım feyizleri, tesellileri, hem kalbî teessüratımı, icmalen arz maksadıyla, bu varak-pareyi tahrire lütf-u Hakla başladım.
Evvelen: Yirmi Dokuzuncu Mektubun altı nüktesiyle Kur’an’ın hakiki tercümesi kabil olmadığını, imandan zerre kadar nasibi olana Yirmi Beşinci Sözdeki bürhanlar zeylen isbat ediyor. Ve şeair-i İslâmiyeyi gayet güzel bir üslub ile tarif ve mütalâa etmekle beraber ulemâü’s-sû ashabına çok mükemmel ve manevî tokat aşkediyorsunuz. Ve nihayette, mektubdaki hakikatlerin Kur’an’dan geldiğine aklı takvim için, onun belâgat-ı i’caz ve îcazına imtisalen:
. 1
barla_203_1.gif

ayet-i kerimesini nazara vaz’ ediyorsunuz. Bu biçare duacınız, talebeniz, ibraz ve irsal buyurduğunuz Nurların mütalâasında, müsbet ve menfi iki tesir


1- Ateş ehli ile Cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli umduklarına kavuşanlardır. (Haşir Suresi: 20)

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
altında ne yapacağını ve ne edeceğini şaşırıyor. Çünkü, manevî vazifemizi ifa edemiyoruz. Çok az ve dar bir muhite neşredebiliyoruz. Bid’at ve dalâlet her gün artmakta, ahkâm-ı İslâmiye sünnetlerden başlayarak ve Kur’an hedef tutularak, çok insafsızca hücum edilmekte olan böyle bir zamanda ve tam bu yaralara münasip merhem olacak bu nurlu ve şifalı eserlerin mahdud eşhas arasında ve yalnız bu zavallıların ümid ve imanlarını takviye edecek vaziyette kalması teessürü arttırmakta ve dergâh-ı ilâhiyeye ilticadan başka çare bırakmamaktadır. Evet, kat’î kanaat hasıl olur. Hattâ dikkatle bakılsa görülüyor ki, bu saray-ı âlem inkıraza hatve be hatve yaklaşmakta. Her saat çatısından tuğla, duvarından bir kerpiç, sıvasından bir parça kopmakta, hattâ lâmbasının ışığı azalmaktadır. Eksilmez, yıpranmaz, yıkılmaz, değişmez zannolunan bu kervansaray elbette eskiyecek, yıpranacak, yıkılacak ve değişecektir. İşte beşere, bilhassa Müslümanlara arız olan ve ale’t-tevali artmakta olan zaaflar, bu neticeyi tacil ediyor, mütalâasındayım. Fakat irşad buyurulduğu üzere madem ki, netice ile değil, hizmetle mükellefiz. O halde ümidimizi kesmeyerek, sabır ve sükûn ile dua ve niyaz ile dergâh-ı ilâhiyeden yalvarmalıyız. “Muhit ilim ve zevalsiz ve nihayetsiz kudret sahibi olan Hâlikımız iyi yapar, iyilikler halk buyurur inşaallah.” demeliyiz.
Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesinin Hatimesi: Gaybî işarat hakkında ihtimalen dahi olsa, her türlü evhamı izale etmek maksadıyla yazılmıştır. Sıddîkınız, elhamdülillâh mübarek eserlerde delâlet ettikleri manalarda, işaret ettikleri hakaikta, bütün mevcudiyetiyle kabul ve tasdik ve kudsî meanisini dercan etmekten başka bir his asla taşımamıştır. Nasıl ki, aziz Üstadımız bu Kur’anî cevherleri kendisine göstermekle iktifa etmiyor ve muhtaçlara da, “Bakınız, görünüz, istifade ediniz. Siz de muhtaçlara, müştaklara, mütehayyirlere göstermeye vasıta olunuz.” buyuruyorlar. Bu fakir talebeniz, bu emre “ale’r-re’si ve’l-ayn, sem’an ve taaten” demiş. Ve alâ kadri’l-imkân ve mütevekkilen alellah, bu emel uğrunda hizmette bulunmayı minnettarane arzu etmekte bulunmuştur. Binaenaleyh gaybî tevafuk hakkındaki bu müdellel ve muknî beyanat da, yerindedir, fazla değildir. Bu da herhalde lâzımdır. Buna mutlak ihtiyaç vardır veya olacaktır. Gösterilen misalden de anlaşılıyor. Özene bezene yazılmış, senelerle emek sarfıyla cem’edilmiş, toparlanmış, tefsir kavaidine siyak ve sibak-ı kelâm gözetilerek, muhtemelen bazı yerlerinde kesret-i istimal sebebiyle, hâh–nâhâh,



 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
nazar-ı dikkate çarpan tevafuk ve muvazenete de an-kasdin ihtimam edilerek, emniyetle vücuda getirilmiş olan bir tefsir ile doğrudan doğruya hazain-i mukaddese-i Kur’aniyeden, bu asır insanlarına, Müslümanlarına göre nebean, feveran ve lemean eden nurlu âsârdaki gaybî muvafakat, muvazenet kıyas edilebilir mi? Asla... Hatimedeki Ahmed Galib* Bey’in fıkrası hoştur. Bu fıkranın Hazret-i Kur’an’a ve mahzen-i esrar-ı ilâhiyenin bir nev’i nurlu reşahatı ve lemeatı olan Sözler ’e nisbeti, güzelliğini arttırmıştır. Allah bu gibi kardeşlerimizin adedini çok arttırsın. Ve cümlesini, bu meyanda bu fakir-i pür-taksiri de muvaffakun bilhayr buyursun, âmin.
Yirmi Dokuzuncu Mektubun İkinci Kısmı, Kur’an’ın has dürbünüyle bakılmak suretiyle, Ramazanın hikmetlerinden dokuzu mükemmelen ve emsalsiz tarzda beyan buyurulmuştur. Allah sevgili Üstadımızdan razı olsun. Bu sene burada Ramazan-ı Şerife riayet, evvelki senelerden zâhiren ziyade idi. Gönül arzu ederdi, keşke bu âlî eser, bu Ramazandan evvel elimize geçmiş olaydı. Seyyidü’r-rüsul, nuru’l-vücud Efendimiz Hazretleri (sallâllahu aleyhi vesellem) . 1
barla_205_1.gif
buyurdukları malum-u fazılâneleridir. İşte bu sebeple azlığından müteessir olduğum buradaki cemaatimize, tam vaktinde okumak suretiyle, bu emr-i celil-i nebevîyi de, yerine getirmiş olurduk. Fakat bu şereften mahrumiyetimiz, maddî uzaklığından ileri gelmiştir. Çünkü Kur’an’ın madem ki ilk nüzulü şehr-i Ramazanda olmuştur. Bu asırda ve şu zamanda da, o mübarek ayetin hikmetleri hakkında eser yazılmasının bu ayda olması enseb ve âlâdır. Cenab-ı Hak emsal-i kesiresiyle, hayırlısıyla cümlemizi müşerref buyursun, âmin.
Hatem-i i’caz, hizmet-i Kur’an’daki kıymettar kardeşlerimi tanıttırdı. Şu güzel nurlu beyiti hatırlattı:

Ayinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim,
Mir’at-ı Muhammed’den, Allah görünür daim.

Ve şu fıkrayı söylettirdi:


1- Din nasihattir. (Hadis. Müslim, İman: 23; Tirmizî, Birr: 17)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Ayinedir bu hatem, herkes sıdk ile hâdim,
Mir’at-ı Üstaddan, Kur’an’dır görünen daim.(Haşiye1)
Allah-ü Zülcelâl cümlesinden razı olsun. Bu mübarek mir’atın boş köşesine, bu beyit ile imzamın konulmasını tasvib-i arifanelerine arzederim.
Hulûsi
***

(Hulûsi Bey’in fıkrasıdır.)
. 1
barla_206_2.gif
. 2
barla_206_1.gif
. 3
barla_206_3.gif

Eyyühe’l-Üstadü’l-muhterem!
Geçen hafta Yirmi Sekizinci Mektubun Beşinci ve Altıncı Meseleleri isimlerini alan biri şükre, diğeri harem-i şerif sualine cevab olan iki eser-i âliyyü’l-âlinizi, kemal-i şevkle aldım. Zevk ile mütalâa ettim. Çok susamıştım. Şükre dair çok derin manalı, şeker gibi tatlı, şeker şerbetinizi besmeleyle içmeye başladım. Bu âciz talebenize nimetlerinin had ve payanı olmayan ol Hâlik-ı Kerîm, ol Mün’im-i Hakîm, ol rezzak-ı Rahîm (celle celâlühu) Hazretlerinin nurlar namı altındaki in’am ve ihsanına karşı elhamdülillâh, Allahu ekber dedim. Ve manevî susuzluğumu, elim ermez, gücüm yetmez, nazarım erişmez, hülâsa acz-i tamm içinde, fakat rahmetinden ümid kesmediğim bir halde iken, ol Rahmanü’r-Rahîm Hazretlerinin muazzez Üstadım vasıtasıyla teskin ettiğine, yüzbinler hamd ve şükür eyledim ve edeceğim.
Haşiye 1- Lâtif bir tevafuktur ki, birinci Hulûsi ile; “ikinci Hulûsi” ünvanını alan Sabri Efendi, –buradaki– birbirinden çok uzak oldukları halde, aynı fıkrayı mektublarında bana karşı yazıyorlar (Said Nursî)

1- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
2- Her türlü noksanlıktan beri olan Allah’ın adıyla.
3- Risale-i Nur'un, Nur mektublarının ve bin emsallerinin harfleri sayısınca Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Mübarek Sözler’inizde öyle kudsî feyizler var ki, sanki talebenizin alâka ile mütalâa eden veya istima eyleyenleri elinden tutuyor; “Bak bu, bu manaya delâlet eder. Şu, şunun içindir. Bundaki maksad ve gaye ve hikmetler şunlardır. Gel daha yukarı gidelim, daha ilerliyelim.” diye menbadan menbaa, etekten tepeye, izden yola, hakikatten marifete götürüyor, çıkarıyor, ziyaret ettiriyor, istifade ve istifaza ettiriyorsunuz. Bu defa bu seyr ile şükür nehrinin menbaına, şükür dağının tepesine, şükür çığırının şahrahına, şükr-ü mutlakdaki hakikatla marifete götürüyor. Ve mebde’de olduğu gibi, müntehada; “Der tarik-ı aczimendi, lâzım amed çar-i çiz; acz-i mutlak, fakr-i mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz.” 3 buyuruyorsunuz. Biz de “Fehimtü ve sadakte” diyerek mukabele ediyoruz. Dua ve salâvat ile bu kudsî seyahata nihayet veriyorsunuz. İbraz buyurduğunuz pek âlî şefkatten yüz bulan muhtaç ve âciz talebeniz, Üstadının nazarını başka tarafa çevirecek bir suale cür’et eylediği için, “Gel haydi, Harem-i Şerife girelim. Oranın bugünkü hâlini ve esbabını biraz anlatayım.” demek nev’inden olan Yirmi Sekizinci Mektubun Altıncı Meselesini de okudum. Çok istifade ettim. Allah sizden razı olsun.
Hulûsi
***
(Hulûsi Bey’in fıkrasıdır.)
Bu defa lütuf ve inayet buyurulan Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesini hürmetle aldım. Tazimle ve defaatle mütalâa ettim. Ayrıca bu defa yeni talebeniz Hafız Ömer Efendi’ye ve bir defa pederimin eski hocalarından İbrahim Efendi’ye ve bir dostumuza ve bir defa da, Fethi Bey’e okudum. İnşaallah yine okur ve okuttururum. Bu mübarek mektubunuzla başta şu biçare olduğu halde, dinleyenlerin ahval-i ahire dolayısıyla, kalblerinde hasıl olan manevî yaraya çok mükemmel ve münasib bir merhem vurdunuz. . 1
barla_207_2.gif
nass-ı celilini hatırlatarak, Allah’ın lütfuna ve Habib-i Ekreminin (a.s.m.) ruhaniyetine, Kur’an-ı Azîmüşşanın . 2
barla_207_3.gif
devam ettiğine şüphe kalmayan i’cazına



1- Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. (Zümer Suresi: 53)
2- Kur’an’ın inişinin başlangıcından kıyamete kadar.
3- Aczimendî tarikatında dört şeyi bırakmak gerekir: Dünyayı kalben terketmek, ahireti ibadetine asıl maksad yapmamak, faniliğini düşünerek varlıktan vazgeçmek ve terkettiklerini de her şeyiyle unutmak.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
dehâlet ve hakiki sabırla bu acılara mukabele ederseniz, inşaallah yakın ve nurlu istikbale mazhar olursunuz, gibi hakikaten pek azim bir müjde vermiş oldunuz. Biçaregan ümmete, izn-i ilâhî ile beyan buyurduğunuz i’caz-ı Kur’an hürmetine, Allah-ı Zülcelâl, muhterem Üstadımızdan ebeden razı olsun. Ve Hazret-i Kur’an hesabına intizar buyurduğunuz ümidlerinizi, an karib mübeddel-i hakikat ve mü’minlere de selâmet-i iman tevfik buyursun, âmin. Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesini almazdan evvel, mübarek Sözler’le alâkadar olmayan zevata defaatle, Üstadım altı-yedi seneden beri şöyle buyurmaktadır: “Kur’an’ın surları yıkılmıştır. Bütün hücumlar Kur’an’adır. İmanı kurtarmak zamanıdır.” İşte yavaş yavaş bu beyanatın sıhhati, her gözü ve aklı olan mümin tarafından tasdik edilecek hadisat zuhur etmektedir, diyordum. Bu mektub, bu biçare talebenizin Üstadının emirlerini tebliğde sadık olduğunu isbat etmekle beraber, evvelce de arz ettiğim vechile, mektubları almazdan evvel hatırıma gelen, hattâ lisanıma kadar geçen, çok meseleler nevinden olduğuna şüphem olmadığı için, bunu da i’caz-ı Kur’an’dan addediyorum. Tevafukatta bendenizdeki nüshada da, ekseriyetle muvazenet vardır. Evet, hangi cihetten bakılsa inayet-i ilâhiye ayan beyan görünür.
Muhterem Üstadım, rahmet-i ilâhiye ile bir hakikatı daha yakînen anladım. O da şudur ki: İlk şeref-i mülaki olduğum zamanda verdiğiniz ders, bütün risale ve mektublarda vücudunu hissettirmektedir. Fark yalnız o dersteki mücmel hakaikın diğer derslere tafsil, tavzih ve izharından ibarettir. Demek ki, imanı ve Kur’an’ı esas ittihaz etmekle, daimî bir feyz menbaı, sermedî bir nur kaynağı, fenâsız kudsî bir hazine, ilâhî bir kal’a kurulmuş oluyor.
Evet, madem ki kâinatın halkına sebep olan Nebiyy-i efham (s.a.v.) efendimiz Hazretleri, vazife-i risaletlerini mükemmelen ifa ettikten sonra, emr-i ilâhî ile vücuduna bais oldukları âlem-i bekaya teşrif ettiler. Şu misafirhane kapanıncaya kadar gelip geçecek, dolup boşanacak, çürüyüp tazelenecek sükkânına, bilhassa cin ve inse en âlî bir hediye, en mükemmel bir rehber, en mukaddes bir mürşid olarak, Kur’an-ı Hakîmi bırakmışlardır. Nitekim müteakıb asırların yetiştirdiği bir çok zevat-ı âliye, bütün müşkillerini Kur’an ile halletmişler. Aradıklarını Kur’an’da bulmuşlar. İlh.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İşte bu bid’at ve zulümat asrında da, yine o Kur’an-ı Hakîm ve Kerîm, lâyemut i’cazını Sözler ve Mektublarla izhar etmiş ve bu hakikaten azim işte, rahmet-i ilâhiyeye, muazzez ve muhterem Üstadımız elyak ve elhak memur ve vasıta olmuştur. Bu hakikata daha birinci derste, lütf-u ilâhî ile iman ettim. Diğer nurlu dersler kuvvet-i imana vesile olmuş ve olmakta bulunmuştur.
. 1
barla_207_1.gif

Aziz ve muhterem Üstadım! Bu dünya mü’mine zindandır, derler. İşte neşrine, izharına, beyanına vasıta olduğunuz Nurlar, bize bu karanlık dünyamızı aydınlattı. hilkattaki hakikatı talim etti. Baki, daimî ve sermedî, saadetli hayatı tedris etti. Şahsen bu Nurlar olmasaydı, halim ne olacaktı. Ya Nurlara erişmeseydim, ne yapacaktım. Ya bu Nurların neşrine -alâ kadri’t-takati ve’l-imkân- lütf-u ilâhî ile çalıştırılmasaydım, bütün kazancım masiyet ve kara yüzle, perişan hâl ile, nasıl dergâh-ı ilâhiyeye çıkacaktım. Elhamdülillâh sümme ve sümme elhamdülillâh, niyet-i halise ve cüz’-ü lâyetecezza kabilinden olan Kur’anî hizmet sebebiyle, bu abd-i pür-taksir de inşaallah duanızla rahmet-i ilâhiyeye nail olur ümidindeyim.
Hulûsi
***
(Hulûsi Bey’in bir fıkrasıdır.)
Yirmi Dokuzuncu Mektubun Yedinci Kısmı:
1- Şeair-i İslâmiyenin tağyirine asla razı olmayan ve tahammül edemeyerek kulaklarını tıkayanların kanaatlerindeki isabete kat’î bir hüccet.
2- Te’vilkârane, “Zâhirî muvafakat gösteriyorum.” iddiasında bulunanları, birinci zümreye ilhak ettirecek müessir bir kuvvet.
3- Ulemâü’s-sû ahzabına şedit bir tokat.
4- Muhtelif nam ve vesilelerle, dinsizlik gayesiyle bid’alar çıkaranlara, kahir bir darbe-i kudret ve tavk-ı lânet.
5- Beşinci ve Altıncı İşaretler, ıslâh-ı âlemin bizzat Hazret-i Mehdi*’nin


1- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
zuhuruna vabeste olduğuna kanaat eden zümreden, bu zat-ı âlişanın dahi bu emirde muktedir olmasında şüphe duyanların, bu vehimlerini bertaraf edecek, itimadlarını temin edecek, gayet kuvvetli güneş gibi bir hakikat. 6- Yedinci İşaret, bu asrın en makul mücahedesinin nasıl yapılmak iktiza ettiğine delâlet eden, mahz-ı hikmet gibi hassaları câmidir.
Âciz kardeşinizin kısa vasfı da, elbette aczine şehadet eder. Yoksa bu hakaikı lâyıkıyla vasfeylemek, bu biçarenin haddi değildir.
Dünyevî meşgalem, hususi işlerimiz ve pederime yardım gibi, mecburi ahval ve duygular, evvel ve ahir arz ettiğim gibi, hizmet-i Kur’aniyedeki vazifeme çok mâni oluyor.
Ne yapayım. . 1
barla_210_1.gif
diyorum. Duanıza çok muhtacım ve muhtacız. Biz her vakit sevgili Üstadımıza duada bulunuyoruz.
Hulûsi
***

(Hulûsi Bey’in fıkrasıdır.)
Aziz Üstad, müşfik kardeş, muhterem mücahid!
Son iki hafta içinde, iki defada vürud eden Yirmi Dokuzuncu Mektubun Altıncı Kısmı ile Kenzü’l-Arş Duasının Feyzinden Gelen Bir Nükte-i Kur’aniye ve Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının Sekizinci Remzi ve Altıncı Remzi isimlerini taşıyan muciznüma eserleri aldım.
Birinci mektub, hasbe’l-beşeriye çok sıkıldığım bugünün hemen saatinde elime geçti. Evet, gözlerim böyle bir nura, aklım böyle bir derse, hasta vücudum böyle bir ilâca, muzdarib ruhum böyle bir teselliye, nihayet zalim nefsim böyle bir manevî terbiyeye çok muhtaç olduğu bir zamanda bu eserin yetişmesi; hem hakikatte üç gün sonra postaya verilen ikinci eserden dokuz gün evvel gelmesi kat’iyetle gösteriyor ki, bu iş kendi kendine veya tesadüfi olmuş değil. Belki gelmiş değil, gönderilmiş. Yetişmiş değil,


1- Her hâl için Allah’a hamdolsun. (Hadis. Ebu Davud, Edeb: 91)

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
yetiştirilmiş. Maksadsız değil, bu hizmete koşturulmuş. Hattâ bir dest-i gaybî tarafından en lüzumlu bir anda, en muhtaç ve Kur’an hâdimlerinin en zaifi, en âcizi, en liyakatsızı, en zebunu bulunan bu biçare kardeşlerinize mahz-ı eser-i rahmet ve inayet olarak sunulmuştur. . 1
barla_211_1.gif

Yirmi Dokuzuncu Mektubun Altıncı Kısmını pederim, Fethi Bey, Hoca Abdurrahman Efendi ve diğer bir zat hazır iken, geçen cuma okudum. Ben bir kaç defa sırf kendi hesabıma mütalâa ettim. Okuyacak ve okunması icab edecek mahdut zevatın da inşaallah istifadesine çalışacağım. Bu nurlu eserler hem okşamak, hem korkutmak gibi iki zıd tesiri haizdir. İnsanlara bu iki vasıtadan birinin müessir olacağı da şüphesizdir. İşte bu hakikatı göz önünde bulunduran şerait-i imandaki esaslara müşabih bir tarzda, Kur’an-ı Hakîmin tilmizlerini ve hâdimlerini hakikaten ikaz ediyor ve aldanmamaları için altı esası kendilerine bihakkın ders veriyorsunuz:
1- hubb-u cah yerine, Allah’a imanın bir manası olan rıza-i ilâhîyi;
2- havf ve vehim yerine, kadere imanı;
3- Hırs ve tama yerine . 2
barla_211_2.gif
ayet-i celilesi delâletiyle, Kur’an’a, kütüb-ü ilâhiyeye imanı;
4- Menfi milliyetçilik hissi yerine, bütün cin ve inse mürsel nebiyy-i efham (sallâllahu tealâ aleyhi vesellem) Efendimiz Hazretlerinin mesleğini; . 3
barla_211_3.gif
ve 4
barla_211_4.gif
gibi âyat-ı mübarekeyi derhatır ettirmek suretiyle peygamberlere imanı;
5- enaniyet yerine, acze.. noksanımızı itiraf ve Kur’an’ın tereşşuhatının neşr ve muhafazası bâbında hissemize düşen hizmeti yapmak ve hizmetle mükellef olduğumuzu bilerek neticeyi hesaplamak. Yani bir nevi beşeriyetten çıkmak, kütüb ve suhuf-u enbiyainzale vasıta olan melâikeye benzemek suretiyle meleklere imanı;


1- Allah'a hamdolsun. Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.
2- Şüphesiz ki rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan Allah’tır. (Zariyat Suresi: 58)
3- Müminler ancak kardeştir. (Hucûrat Suresi: 10)
4- Allah’ın ipine hep birlikte sımsıkı sarılın. (Âl-i İmran Suresi: 103)

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
6- Tenbellik ve tenperverlik yerine kudsî ve her saatı bir gün ibadet yerine geçecek kıymette olduğuna şüphe edilmemek lâzım gelen Kur’an hizmetine vazifedarlık... Vakit bırakmayacak hallere karşı, bu hizmetin ulviyetini dahi düşünerek elden çıkmazdan evvel gözü dört açmayı, yani ölmezden evvel hayatın kadrini bilmek gibi, kat’î bir lisanla ahirete imanı delâleten, remzen, işareten, sarahaten ders veriyorsunuz ve ikaz lütfunda bulunuyorsunuz. Allah-ü Zülcelâl Hazretleri sizden ebeden razı olsun ve ümmet-i merhume-i Muhammediyeyi (a.s.m.) dalâletten kurtarmak ve şahrah-ı Kur’an’a delâlet eylemek hususundaki ihlâslı mücahede ve hizmetinizde daim ve muvaffak buyursun. Âmin, bihürmeti seyyidi’l-mürselîn ve bihürmeti Kur’ani’l-Mübîn.
“Kenzü’l-Arş Duasının Feyzinden Gelen Bir Nükte-i Kur’aniye” serlevhalı eserle, Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının Sekizinci Remzindeki füyuzat, tarif ve tavsif edilmeyecek âlî ve müstesna bir vaziyettedirler.
Birincide; bütün hurufat-ı Kur’aniyenin aded itibariyle işaret ve izah buyurulan tevafukları garik-ı beht ve hayret etti. Dört küçük suredeki hurufatın tevafukat vechine kısmen işaret eden ikinci eser; hakaik-ı muciznümadır. Nebiyy-i ahirzaman, medar-ı fahr-i cihan, sebeb-i hilkat-ı ekvan ve nüzul-i Kur’an, Peygamberimiz Muhammed* Mustafa (sallâllahu tealâ aleyhi ve alâ âlihi ve eshabihi ve ezvacihi) Efendimiz Hazretlerinin eser-i hikmet ve rahmet olarak, şimdiye kadar mahfî kalmış mucizelerinden i’caz-ı Kur’an’a taallûk eden ve gaybî tevafuk namıyla sevgili Üstadımız tarafından mevki-i intişara vaz olunan bu emsalsiz eserlere karşı duyduğum manevî zevk ve feyzin binden birini bile arz edemeyeceğim. Ve mazhar olduğumuz bu kadar azim niam-ı ilâhiyeye ve kerem-i sübhaniyeye karşı şükürden âcizim.
. 1
barla_212_1.gif

Yirmi Dokuzuncu Mektubun Yedinci Kısmından bir suret Abdülmecid


1- Allahım; Mekkî, Medenî, Haşimî ve Kureyşî olan Habibin hürmetine, muradımızı ve Üstadımız Said Nursî’nin maksudunu hasıl eyle.

 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt