Sabri Efendi'nin Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
hiç olmazsa karınca yürüyüşü takib edeyim, irtibat kesilmesin niyetiyle şu perişan cümleleri derc ve takdim ettim efendim. Mustafa Sabri
(Rahmetullahi aleyh)
***
(Sabri Efendi’nin bir fıkrasıdır.)
Eyyühe’l-Üstad!
Kelâmullahi’l-Azizi’l-Mennan olan Hazret-i Kur’an, şeair-i İslâmiyenin hâdimlerini cenah-ı himaye ve re’fetine alarak -bu defaki hadise-i elîmede- bir seneden beri mülhidlerin çevirdikleri planlarını akim bırakıp, zâhiren üç kardeşimizi beraet ve manen milyonlar mü’min muvahhidînin zümresine nişane-i beraetini bahş ve mülhidlere ebediyet ve ezeliyeti izhar ile kendini müdafaa ve hâdimlerini muhafaza ve himaye ettiğini ve edeceğini göstermekle, Kur’an hâdimlerinin kulûbu behcet ve sürura müstağrak olarak, ilerlemek istedikleri halisane emel ve gayelerinde adımlarını daha ziyade uzatmaya ve dairelerini daha ziyade tevsi’e başlamışlardır.
1
barla_268_1.gif


Aziz Üstadım, Cenab-ı Kibriyanın mahza bir lütuf ve nihayetsiz bir kerem ve ihsanı olarak Nurlar Külliyatı, bu abd-i pürkusur gibi nice gafillere ihsan buyurularak, sürekli yağmurların arz üzerinde tahribat yaptığı gibi; nurlar mahallesinde şu asr-ı dalâlet ve devr-i bid’atte çirkâb-ı hayat-ı maddiye bataklığına batan bu âciz kula, “Zararın neresinden dönsen kârdır.” ders-i ikazını vererek -hamden sümme hamden- zulmet vadisinden çıkarak şahika-i nura yetiştirmişti.
Her nasılsa, bir sene evvel; “Ey Sabri! Belki hubb-u câha meyledersin, olur ki o cihette biraz arzu uyandırır. Gel o bedbahtların bulanık havuzcuğuna bir daha dal, çık.” denildi. Elhamdülillâh selâmet çıktım. Bundan halâsım nazar-ı fakiranemde pek ehemmiyetli bir kurtuluştur.
Talebeniz
Sabri


1- Allah'a hamdolsun. Bu, Rabbimin bana bir lütfudur

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Sabri’nin bir fıkrasıdır.)
Eyyühe’l-Üstad,
Eyyam-ı baharın her bir gününün, birer letafet ve taravet-i bîmisali ve acib tebeddülü; Fâtır-ı Akdes Hazretlerinin nihayetsiz kudret ve azametini irae eylediği gibi, derya-yı Nur’un da bînazîr ve hayret-bahş bir baharı; Minhaclar, Mirkatler, İstiazeler ve emsali lâtif, şirin, nuranî ezhar ve esmar-ı bînihayeleri, ehl-i iman ve tevhide taze hayat bahşediyorlar. Bu Nurlar öyle manevî gıdalar ki, herkesi, her an doyurmağa kâfi ve bu elmaslar öyle kıymettar birer rida’lardır ki herkesi her zaman ısıtmağa vafidir.
1
barla_269_1.gif


Aziz büyük Üstadım, bu risaleleri okudukça ruhum güller gibi açılıyor, hayat-ı faniyeden gelen âlâm ve meşakkati kaldırıp atıyor. Yerine, kanaat gibi bir kenz-i mahfiyi iddihar ediyor. Ve diyorum: “Ey ruh! Şimdiye kadar manevî talep ve arzularını temin eden Nur fabrikasının elmas ve cevherlerinden her birerlerinin ayrı ayrı kıymet ve zerafetlerini görünce, bundan daha kıymettar bir eser olamaz deyip, sen hâlen, ben kaalen hükmediyorduk. Envar-ı Kur’aniye ve reşehat-ı Furkaniye ve lemeat-ı bekaiyenin işte nihayeti yokmuş. Elhamdülillâh hakaik-ı Kur’aniyeden yevmen-feyevmen nasibedar oluyoruz ve olacağız inşaallah. Hemen Cenab-ı Kibriya, şu enhar-ı kevseri hayat-ı bakiye harmanı olan mahşere kadar akıtsın, âmin.
Üstadım efendim, bugün harekât-ı maziyem ile ahval-i hâzıramı mukayese ciheti ihtar edildi. Alâ kadri’l-istitaa tetkik ettim. Neticede ahval-i hazıramı -hamden sümme hamden- sıklet cihetinde pek hafif ve kıymet hususunda pek ağır buldum. Harekât-ı sabıkam ise bunun hilâfınadır. Elhamdülillâh Cenab-ı Feyyaz-ı hakiki, âciz, fakir, muhtaç kullarından rahmet-i rabbaniyesini esirgemedi. “Armut piş ağzıma düş.” kabilinden her nev’i malzeme-i cerrahiye-i ruhiyeyi, hâzık bir operatörle beraber ihsan buyurdu. Eğer bizler, bu ameliyatı görmeseydik ve bu nurlu ve zevkli, şevkli ihrama girmeseydik, hubb-u cah yüzünden acaba hangi bid’attan geri duracaktık.
İşte lâyuad ve lâyuhsa Nurların bîpayan füyuzatı, zümre-i muvahhidîni medyun-u şükran bırakmıştır. 2
barla_269_2.gif




1- Allah'a hamdolsun. Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.
2- Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. (Fatiha Suresi: 1)

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Hemen Cenab-ı Hak cümle Ümmet-i Muhammed’i (aleyhissalâtü vesselâm) envar-ı Kur’aniyeden müstefid ve hakiki muvahhidîn sınıfına ilhak ve şimdiye kadar gafletle geçirdiğimiz zamanlardan, defter-i a’mâlimize yazılan seyyiatımızı, rahmetiyle af buyursun... Âmin.
Hulûsi-i sâni
Sabri
***

(Sabri’nin fıkrasıdır.)
Üstad-ı ekremim!
Hikmetü’l-İstiazenin ikinci kısmı öyle kıymettar bir hazine-i cevahir ve maraz-ı vesvesenin iksir bir ilâcıdır ki, âlem-i faniden âlem-i bekaya göçünceye kadar, nefs ve şeytanın hücumuna maruz bulunan insan, kalbinin üzerine asıp beraberinde taşımalı. O iki düşman her zaman köpük gibi, zâhirde bir şeye benzeyip, hakikatte ele avuca girmeyen havaî itirazat-ı muannidane yaparlar. Onlara karşı en rasin tahassüngâh ve en güzel esliha ve bu uğurda sarfedilecek halis sikkeler bunlardır. Zira vücudumda tecrübe yaptım. Sualleri okuduğum vakit nefsim, sual cihetine mâil bulunuyor. Ve ehemmiyet veriyor. Fakat elhamdülillâh akabinde, tevali eden Kur’anî elmas müdafaalar, o kabil emraz-ı nefsaniyeyi çabuk çürütüyor ve kökünden kurutuyor. Şu nuranî ve Kur’anî hikmetleri, bihakkın takdir hususunda zîruh ve zîşuurun mükemmeli bulunan nev-i beşerin, bidayet-i vahiyden tâ haşre kadar, i’caz ve îcazında izhar-ı acz edegeldikleri, davamızın bariz ve zâhir bir delilidir.
Hülâsa: Kur’an-ı Mucizü’l-Beyanın ahkâm-ı bînazîrinden olan şu risale-i istiaze-yi Furkaniyeyi mütalâamda, derya-yı hakaikda sermeste-i hayran kalarak, kemal-i aşkla dedim: “Ya Rab, şu kitab-ı mübînin infaz-ı ahkâmını teshil ve teysir ve dellâl-ı Kur’an’ı da, a’mâl ve makasıdında muvaffak ve cemi ihvanımla beraber bu kemter kulunu da, hulûl-i ecelime değin kitab-ı mübîne hâdim buyur.” duasıyla ariza-i âcizeye hatime veririm.
Sabri
***
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Sabri’nin fıkrasıdır.)
Bu kerre bir kıt’a lütufname-i fazılâne-i mergubeleriyle tereşşuhat-ı kitab-ı mübînin bir zübdesi bulunan, Fihriste-i mübînin Dördüncü Kısmını, Süleyman Efendi kardeşimiz yedi’yle aldım, okudum. Müellifine, kâtibine, naşirine, hâdimlerine binler dualar ettim. Hakikaten vakt-i kıraetim olan iki saat zarfında Risalâtü’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur’un kâffesini icmalen okumuş kadar mütelezziz ve müstefid ve mütefeyyiz oldum. Ve şöyle dedim: Lütufname-i keremkârilerinde işaret buyurulduğu üzere, dört nüsha değil, belki bir kaç ay, her vazifeye tercihan Fihriste’yi teksir ve neşre sa’y etmeliyiz.
Madem ki, gayemiz neşr-i envar-ı hakaik-ı Kur’an’dır. Bu mübarek ve kıymettar eser-i giranbaha ise hakaik-ı Kur’aniyenin hülâsası ve zübdesi ve tabiri caiz ise, tam bir pişdarıdır. Miftahu’l-nusret ve mirkatü’l-fütuhtur.
Üstad-ı azizim! Mukaddemen, bu kıymettar eserleri avn-i ilâhî ile vücuda getirdikçe, bu kusurlu talebenizi de, bir muhatap addederek her eseri irsal ve tenvir buyurmakta idiniz. Fakat o zamanlar, gayr-i ihtiyarî nurla, zulümat karşısında bulunmaklığım hasebiyle, Nurlar ile aramdaki perde açılmamıştı. Şimdi o semm-i katil tabirine lâyık muhalif, zıt, menfi cereyanların zevaliyle, envar-ı bînihaye-i Kur’aniyenin elhamdülillâh kapıları açıldı. Sâlifü’l-arz zulümatın zebunu bulunduğum sıralarda, münteşir âsârı tekrar okuyup yazıyorum.
Risalelerin derece-i kıymetlerini ve bahşettiği feyzi ve fevzi arzetmek, lisan ve kalemin fersah fersah iktidarının fevkindedir. Bu mübarek ve kudsî tereşşuhat-ı Kur’aniye ve lemeat-ı Furkaniyeyi, hakiki bir dellâl-ı Kur’an olmalı ki, hakkıyla takdir ve sena edebilsin. Zira bu hayat-ı hakikiye ve sermediye hazinelerindeki müstamel kelimat ve tabiratın kâffesi sairlerine min-küll’il-vücuh faik ve bâkîr beyanatı havi, kemal-i selâset ve cezalet ve şayan-ı gıpta ve hayret, dirayeti müştemil ve câmi ve cümel ve fıkarat ism-i Bedi’ ve Hakîmin bir cilve-i hassa ve mümtazesidir, dersem binden bir hakkını bile vermiş olamam.
Hülâsa: Bu Nurların kâffesi Deccal*lara mahsus ve müstahzar elmas gülleler ve ehl-i iman için menba-ı envar-ı hakaik olan Kur’an-ı Hakîmden son asırda nebean etmiş, binler âb-ı hayat-ı bakiye hazineleridir.
Sabri
***

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Sabri Efendi’nin fıkrasıdır.)
Eyyühe’l-Üstadü’l-âzam!
Şah-ı Geylânî Hazretlerinin manidar ve ihatalı bir beyt-i kıymettarilerinin dellâl-ı kitab-ı mübîni manevî parmağıyla irae ve müntesiblerine ima ve işaret ettiği tefe’ülnamenin nihayet fıkrasında okudum ve dedim: “Evet, Nurlar heyetini umum ehl-i hak ve hakikat manevî elektrik ayinelerine hedef etmişlerdir. Ve hattâ Kur’an-ı Azîmüşşanın ve ehadis-i Nebevîyenin bu hususu alenen veya sırren ve remzen ihbar bile vardır.” demekde asla tereddüt etmiyorum.
Bu zümre-i safiye ve halise arasında, “sâni Hulûsi” tesmiyesine bile lâyık ve müstaid olmayan ve hiç-ender-hiç olan bir abd-i pür-kusura da, haddinin fersah fersah fevkinde bir yer veriliyor. Halbuki, bu acz-i bîpayan, kusuru çok, hatası azim Sabri, sahaif-i a’mâline baktığımda çok kara ve mucib-i nefret görüyor. Ve bu mevkide işaret edilen şahıs ismiyle, a’mâl ve harekâtıyla, sabr ve teennisi müsbet ve müsellem bulunan başka kardeşlerimiz olduklarına hükmediyor. Çünkü kıymettar bir hazine ve defineyi keşfeden ve o zemin ve zamanda gayyur keşşafa, taharriyatda bezl-i vücud eden saîler o yolda acaba o defineyi bulabilir mi gibi bir eser-i tereddüt göstermeyerek, sarf-ı mesaide bulunan, pek kıymettar semere-i sa’yi ve âlem kıymetindeki mahsul gayretleriyle, herkesi tergib ve teşvik ve tenvire hasr-ı vücud eden zevat, hakikaten şayan-ı takdir ve tebriktirler.
Hulûsi ise, Şah-ı Geylânî, İmam-ı Rabbanî ve Şah-ı Nakşibend gibi, nice zevat-ı mübarekenin maziden şiddetle bastıkları adımlarının kuvvetiyle, istikbalde coşup fışkıracak olan menabi’ül-envarı, mümaileyh ayrı bir meslek, bir meşrepte olduğu halde, her türlü vezaife tercih ederek, 1
barla_262_2.gif
nida-yı âşıkane ve müştakanesiyle dehâlet etmesi, fevkalâde bir tefeyyüze mazhar olduğuna ve olacağına yegâne delil ve hüccettir. Onun içindir ki Risaletü’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur’a birinci muhatablığı hakkıyla ihraz etmiştir ve müstahaktır. Ve hakeza, Süleyman Efendi kardeşimiz da, manen ve maddeten teşrik-i mesai etmiş ve hiçbir ferdin yapamayacağı fedakârane hidematı yapmış olmasıyla, saadet-i ebediye


1- Onun (Allah) adıyla.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
sikke-i haliselerinin teksir ve tamimine çalışmış 1
barla_273_1.gif
mefhumunca, keza bu zat da, her türlü takdire seza ve lâyıktır.
Bu günahkâr ise, maalesef sâlifü’l-arz zevatın hiçbirisiyle kabil-i kıyas değildir. Madem Üstad-ı âlî böyle görmüşler ve bu şekilde buyurmuşlar. Küfran-ı nimet etmeyip, tahdis-i nimet suretinde kabul eder. Ve gördüğüm sahife-i siyahımın sahife-i beyaza tahvilini, Cenab-ı Haktan tazarru ve niyaz eder ve rahmet-i Rahmana iltica eylerken, teveccühat-ı Üstadanelerinin bekasını yürekten dilerim, efendim.
Sabri
***

Pek muhterem Üstadım efendim hazretleri
Yirmi Yedinci Mektubu bil’istinsah huzur-u ekremîye takdim ediyorum. Fakat takdir ve hitabe-i fazılânelerine lâyık olmayan bu abd-i pür kusur ve âciz hakkında, şu mektubatın mukaddimesinde kemal-i hararetle ve pek müşfikane mütalaat ve ulvi beyanat serdiyle, müşfik bir vâlideden daha eşfak bir Üstad-ı bînazîr ve mesîl bulunduğunuz her zamanki maruzatımı isbata bâriz bir delildir.
İkinci üstadım olan muhterem Hulûsi Beyefendinin, her sözleri nurlu ve hakikatlı ve vüzuhlu ve hakîmâne kaleme alması, hakiki üstada has bir talebe bulunduklarını her türlüsüyle isbat etmektedir.
Ezcümle: Felaketzede bir dostuna yazdıkları ve mektubatın nihayet kısmına dercedilen manevî teselliyet ve tarziyenamede ne büyük hakikatleri feth ediyorlar ve ne bitmez, tükenmez vesaya-yı hakîmaneyi izhar ediyorlar ve ne tam manasıyla nur fabrikasının metalarını değeriyle alıp, hakkıyla ve lâyıkıyla satıyorlar. Çok istifade ettim. Allah birinci ve ikinci üstadlarımdan çok razı olsun.
Elhâsıl: “Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan çıkar.” mefhumunca hakkıyla, tamamıyla, lâyıkıyla sena edemediğim Nur Risaleleri, bir çok ihvanı tahrik ve ikaz etti. Onlar da “Hazâinü’l Envar”dan alıp saçmakta oldukları parlak hakikatler ve nuranî mebhaslar ve çok ticaretli işler ve hoş manzaralı


1- Bir şeye sebep olan, yapan gibidir.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
sahalar göstererek, terakkiyat-ı maneviye ve tealiyat-ı uhreviye cihetinde, hatta mahkûm-u mevt derecesinde bulunanlara gıpta-bahş bir hayat verdiği meşhud olup, şu hal ise, binnetice gafletten ayılarak, ebvab-ı irşadı çalmağa yegâne vesile bulunduğu cihetle, Zat-ı fâzılânelerine ne kadar arz-ı şükran ve minnettar edilse, yine hakkıyla vazifemizi ifa etmiş olamayız. Geçen hafta Asaf Bey’le görüştüm, çok selâm ve hürmetlerini arz ederek, ellerinizi öpüyorlar. Ruhen Hulûsi Bey’e yakın bir vaziyette olduklarını hissediyorum.
Doktor, keza el ve eteklerinizi öper, teveccühatınızın bekasını istirham eder. Şimdi Yirmi Dördüncü Sözü okuyor ve bana Bir’den Dokuza ve On Bir’den Yirmiye kadar olan Sözleri getirmemi diliyor. tedric tedric hepsini veriyorum. Şimdi bizim Zekâi’nin mektubunu aldım, efendimize ait olanı takdim ediyorum. Ve müsaadenizle şu arzumu da yazıyorum.
Bendeniz diyorum ki, Hulûsi Bey’e halef olmaya layık Zekâi’dir. Zihni açıktır, zekidir, gençtir, her türlüsüyle has talebeliğe lâyıktır. Şu devamı da, hat ve hareketiyle mektubu isbata kâfidir. Bakayım, efendimiz ne buyuracaksınız.
Mahsus dest ve damen-i muallalarını öper ve teveccühat-ı kerimanelerini dilerim.
Saferü’l-hayr, 1351 (1)
Pürkusur ve âciz, her an himmet ve
duanıza muhtaç talebeniz
“Hulûsi-i sâni” Sabri
Hulûsi Bey’den gelen ve mümaileyhe gönderilecek olan, iki kıta mektupları da henüz aldım. Gelen çok hoş, giden daha hoş, ne kadar hoş desem o kadar hoş.
Efendim, bu fabrikanın hizmetine, ameleliğine doyulur mu? Usanılır mı? Ah... ne yapayım ki, elim kısa, fazla ilerlemeye vüs’atim yok.
Yirmi Yedinci Mektuba derci emir buyurulan, muhterem Hulûsi Beyefendinin elmas ayar sözlerini seve seve ve ruhumu şenlendire şenlendire geçirdim.
İkinci üstadımı da ne kadar sena etsem hakdır ve lâyıkdır. Şimdi Eğirdir’e gidiyorum. Emirlerinizi ifa edip avdetimde müşahedatımı yine arz ederim, efendim.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt