Husrev'in Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Şu fıkra Husrev’in mektubundandır.)
Sevgili ve muhterem Üstadım,
Sözlerinizin (yani Risalelerinizin) her biri birer derya-yı azimdir. Sözlerinizden pek çok feyz alıyorum. O kadar ki, okudukça tekrar etmeyi istiyorum. Ve tekrarında duyduğum ilâhî bir zevki tarif edemeyeceğim. Bugün Sözlerinizden değil hepsini, bir tanesini alan insaf ile okursa, hakkı teslime ve münkir ise gittiği yolu terke, fasık ise tevbeye mecbur olacağına kat’iyen ümidvarım.
Husrev
***
(Şu iki fıkra Husrev’indir.)
Şimdiye kadar emsaline tesadüf etmediğim bu güzel ve yüksek Sözleri birdenbire kavramak herkese müyesser olamayacağı için affımı rica ediyorum. Duanız berekâtıyla bir gün gelip ona da Cenab-ı Hakkın muvaffak buyuracağı ümidini taşıyorum. Ve beni zat-ı âlinize tevdi eden ve Sözleri yazmaklığıma ruhsat veren Cenab-ı Hakka milyarlarca hamdediyor ve şükrediyorum.
Husrev
***

Risalelerin yüksekliğine ve güzelliğine ve lâtifliğine âciz lisanımla, kısa aklım ile ve zaif idrakimle hayrette kaldığım şöyle dursun, bilâkayd her okuyanı bizzarure tahsine sevk ediyor. Cenab-ı Hakka ne kadar hamdeylesem, şükreylesem bu lütufların hakkını ödeyemem.
Husrev
***
(Husrev’in bir fıkrasıdır.)
Sevgili ve muhterem Üstadım efendim,
Bizi maddî ve manevî tenvir eden, yükselten ve erişilmez feyizlere müstağrak kılan Risalelerinize malikiyetimden ve lâyık olmadığım halde bu şerefe nailiyetimden dolayı, Cenab-ı Hakka bînihaye teşekkür etmekte; gerek bu şerefe nail olmaklığıma vesile olduğunuzdan ve gerekse âtiyen bu hususta üzerimize terettüb eden vazife-i Kur’aniyede muvaffakiyet kazanacağımızı tebşir etmekte olduğunuzdan dolayı duyduğum pek büyük bir sürurla
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
müftehirim. Üstadım! Hakkınızda, hatırınıza gelmeyen nimetlerin en güzeliyle dünyevî ve uhrevî mesud olmanızı her vakit için dua etmekteyim. Muhterem Üstadım, sizi özlemiştim. Aradaki hainlerin her hususta engel olmaları, şüphesiz çok müteessir ediyor. Bugünkü hâl yüreklerimizi sızlatıyor, fakat elimizden bir şey gelmiyor. Nur deryasının feyizli Risaleleri kimin eline geçerse, o zatı kendine ciddi olarak rabtettiği gibi, müştaklar ve ehil olanlar arasında dolaşıyor.
1
barla_279_1.gif

Husrev
***

(Husrev’in Sözler’i yazmağa başladığı zaman yazdığı mektubun fıkrasıdır.)
Muhterem efendim hazretleri,
Bu sefer okumaklığımız için irsal buyurduğunuz iki kitabtan birisini Bekir Ağa’dan aldım. Kitabın birkaç sahifesini okudum. Ve kitabın bir nüshası kendimde kalmak üzere istinsah etmeğe başladım. Kitab, münderecatında arada sırada dimağımı alâkadar eden mesailden bahsettiğini ve küçük mektubların pek büyük hakikatleri kucakladığını gördüm ve çok müstefid oldum. Altıncı Mektuba kadar yazılan Sözleri bir taraftan yazıyor, diğer taraftan da yazının geçce yazılışından sıkılarak okumaya başlıyordum. Pek çok sürur beni kaplıyordu. Altıncı Mektuba gelince, şu gurbetteki firkatinizin en hazin kısmını tayyettiğinizi ve bir kısmının da hikâye edildiğini okudum. Okudukça sizinle beraber kalbim hazin hazin ağlamaktan kendimi alamamakta idim. Hattâ yanımda bulunan valideme dahi okudum. Okurken validem ağlıyor, gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Ben de ağlamamak için nefsime cebrediyordum. Diğer taraftan da, acaba tayyedilen kısmından da biraz yazılsa idi.
Husrev
***


1- Allah'a hamdolsun. Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Husrev’in bir fıkrasıdır.)
Muhterem efendim, sevgili Üstadım,
Yirmi Dokuzuncu Mektubun bir kısmını nasıl bulduğum ferman buyuruluyor. Bu hususta ne yazabilirim, ne gibi bir fikir dermeyan edebilirim? Risalelerin her birisinin nurları bir; fakat mevzuları ayrı, güzellikleri ayrı, lâtiflikleri ayrı, zevkleri ayrıdır. Bu Risalenin nuru diğer Risaleler gibi, her tarafı parlak, her köşesi güzeldir. Bilhassa ruhlarımızı sızlatan, kalblerimizi ağlatan bu hâl-i müessife dolayısıyla sevgili Üstadımdan bir şifa-yı acil bekliyordum. Bu şifayı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu Nükteler beklediğim devayı vermiş ise de, binler maslahat ve faideleri içinde yalnız bir maslahat için bile olmadığı halde tebdil edilen şeair-i İslâmiyeden bazıları, bizi çok meyus ve müteessir ediyor. Fakat sevgili Üstadım, zaman takarrüb etmiş olmalı ki, bir taraftan mülhidlerin tecavüzleri ziyadeleştikçe, diğer taraftan muhterem Üstadımızın, Kur’an’ın feyzi ile nail olduğu hakikat deryasından kükreyip gelen gizli hakaikı izhar etmesi, bizim sevincimizi artırmaktadır. Madem çiçekleri görmek için baharı beklemek zarureti vardır, biz de ona şiddetli ve sabırsızlıkla intizar etmekteyiz.
Husrev
***

(Husrev’in fıkrasıdır.)
Sevgili, muhterem Üstadım, kıymettar Üstadım;
Bekir Ağa ile gönderdiğiniz mektubtan duyduğum süruru tarif etmek, benim gibi âciz bir talebenin ne lisanı ve ne de kaleminin haddi değildir. Sevincimden mektubunuzu takbil ediyor; ruhum sizinle yaşadığı halde, cismen uzak bulunduğumuzdan ağlıyordum. Zaman oluyor ki, gözlerimden dökülen yaşları yazı yazmak veyahut Risaleleri okumakla teskin edebiliyorum. Zaman oluyor kalbim mütemadiyen ağlıyor, ah sevgili Üstadım. Sizden pek büyük istirhamım budur ki: Beni affediniz. İki-üç seneden beri dünyayı sevmez olduğum halde kurtulamadığımdan çok müteessirim. Issız sahralar, susuz çöller, ruhumun birer meskeni oluyor. Hayalen oralarda dolaşıyorum. Güya bir şey arıyorum. Evet, bir şey arıyorum. Heyhat, aradığım hem çok yakın, hem çok uzak görünüyor. Bilmiyorum daha ne kadar
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
zaman bu hâl içerisinde çırpınacağım. Evet, yine pek çok müteşekkirim. Nasıl teşekkürüm hadsiz olmasın. Henüz bir sene oldu; iki gece birbiri üstüne gördüğüm iki rüya-yı sadıkada, temelleri atılmakta olan büyük bir gülyağı fabrikasının kâtibliğine tayin edilmiş ve işe mübaşeret etmiştim. Bu rüya tarihinden iki ay sonra risaleleri yazmağa başladım. Ve bilhassa Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci ve Sekizinci Meselelerinde, hizmetimizin makbuliyeti ve rıza-i ilâhî dahilinde olduğu pek açık bir lisanla yazılması, âciz talebenizi de dilşad etmiş bulunuyor. Sevgili Üstadım, Allah sizden ebeden razı olsun. Husrev
***

(Husrev’in bir fıkrasıdır.)
Çok muhterem sevgili Üstadım,
Yirmi Dokuzuncu Mektubun Üçüncü Kısmını okuduk. Mektub münderecatı hepimizi şevke getirmiş, sevinçle her tarafımızı, doldurmuştu. Kur’an-ı Hakîmin bazı âyatından çıkan kıvılcımlarıyla, bir taraftan aklı gözlerine inmiş olan maddiyyunlar ve emsali tabakasına karşı, Mektubatü’n-Nur ve Risalâtü’n-Nur ile meydan okuyarak onların kafalarına hakikat tokmaklarını vurmakta ve diğer taraftan onların kalblerini pek parlak feyizleriyle doldurmaktadır.
On sekiz bin değil, sevgili Üstadın buyurdukları gibi yirmi sekiz bin âleme bakan o büyük Furkan-ı ilâhînin, bugünkü asırdan başka gelecek asırlara da bakan vecihlerinin bazı mühim noktalarına işaret edilmesi ve lâfzullah üzerinde vaki tevafukatın göze çarpacak ve nazarı celbedecek şekle ifrağ edilmesi ve bazı kelimelerde görünen manidar tevafukatın güzellikleriyle meydana çıkarılması hakkında vaki Üstadımın fikirlerine haddim olmayarak yine Üstadımdan aldığım kuvvet ve cesaret ile iştirak ediyorum. Ve böyle bir Kur’an-ı Kerim’in yazılması hakkında vaki olacak her fedakârlığa hazır olduğumu, utanarak, baştan ayağa kadar beni istila eden bu sürurun verdiği hâlet-i ruhiye üzerine arzediyor ve ayrıca diyorum ki, sevgili Üstadıma istenilen şekilde kendi elimle yazılmış bir Kur’an-ı Kerim’i yazıp takdim etmeyi çok arzu ediyorum. Fakat meselenin müsta’celiyetini düşünemiyordum. Ve bir de diğer kardeşlerimin bu şereften mahrumiyetidir ki, bu fikrimin ve bu arzumun kabulünde ısrar edemiyorum.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Evet sevgili Üstadım! İnşaallah zaman takarrüb etmiştir. İnşaallah mev’ud vakte biz de erişmiş bulunuyoruz. Artık sebep selef-i salihînin Kur’an’a haşiye olarak bir şey ilâve edilmemesi hakkındaki kararlarının, zamanlarına aid bulunması ve ulema-i müteahhirînin müsaadeleri de Arapça’nın tahsili cihetine gidilmediğinden ileri geldiği kanaatini taşıyarak, Arapça’nın okumak ve yazmak istenilmediği bir zamanda bulunuyoruz. Binaenaleyh, Kur’an hakkında sevgili Üstadımın düşündüklerine pek büyük bir ihtiyaç olmakla beraber, bu güzel ve pek büyük bir emr-i hayra kapı açan bu işin hemen ikmal edilmesi için her şeye tercih edilmesi rica ve istirhamındayım. (Saatçi Lütfi Efendi kardeşim de bu kanaattedir.) Sevgili Üstadım! Allah sizden hem ebediyen razı olsun, hem de her bir hayırlı işinizde muvaffak etsin duasıyla, Cenab-ı Hakka müteşekkir olduğum halde size olan minnettarlığımı arzeder ve damenlerinizi öperim, muhterem efendim hazretleri.
Husrev
***

(Husrev’in fıkrasıdır.)
Sevgili Üstadım,
Yorucu bir kuvvetle gece ve gündüz beni düşündüren ve fakat hiç de kıymeti olmayan vaziyetten beni kurtaran mektubunuzu aldığım vakitten beri sürur içinde, Cenab-ı Hakka bînihaye teşekkürlerimi takdim ediyor ve beş vakitte, eltaf-ı ilâhiyeye mazhariyetinizi dua ediyorum. Bilhassa sevincimi artıran keyfiyet, Cenab-ı Hakkın sırf hizmet-i Kur’an’da istihdam etmesinin iş’ar buyurulmasıdır.
Muhterem Üstadım! Vaziyetimden çok çok memnunum. Artık emr-i âlileri mucibince hiçbir şey düşünmüyorum. Düşündüğüm bir şey varsa, o da Risale-i Nur’dan Sözler’ i ikmal etmek, bunlardan istinsah ederek arkadaşlarımızın çoğalmasını temin etmek için lâyıkıyla çalışmaktır. Bunun için kendimde gördüğüm ariyet ve emanet bir varlığa değil, belki Cenab-ı Hakkın kudret ve lütuflarına istinad ediyorum.
Muhterem Üstadım! Yazdığım Otuz İkinci ve Yirmi Yedinci Sözleri takdim ediyorum. Yirmi Yedinci Mektubda arkadaşlarımızın ihtisasatlarını




 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
okurken bilseniz ne kadar sürur duyuyorum. Yekdiğerlerine ayrılmamak için kıymetsiz maddî iplerle değil, kıymetli manevî iplerle bağlanmış bir aile ve bir cemaat efradının hissedeceği sevinçle mütelezziz oluyorum. Şüphesiz Zat-ı Üstadaneleri başımızda olmakla beraber, büyük olanlarımız ağabey ve beraber olanlarımız da kardeşlerimiz olmuşlardır. Bu cemaatin içerisine dahil olduğumdan fevkalhad bahtiyarım. Kur’an-ı Mübînin nurlarının ahz ve neşri hususunda, sevgili Üstadımız, şahsiyetiniz vasıta kılınmasından dolayıdır ki sizi bize veren Cenab-ı Hakka minnettarlığımızı tahdid edemeyiz. Husrev
***

(Ahmed Husrev’in fıkrasıdır.)
1
barla_283_3.gif
barla_283_2.gif
barla_283_1.gif

Kıymettar Üstadım!
Tarih-i mektubdan iki gün evvel idi. Yirmi Yedinci Mektubun Üçüncü Zeylini yazmakla meşguldüm. Hulûsi ve Refet Bey, Zekâi ve Sabri Efendi gibi kardeşlerimin, Risaleti’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur’a karşı gösterdikleri ateşîn muhabbetle, kalbî iştiyaklarını gösteren kalemleri, beni de heyecana düşürmüştü. Bu sırada Bekir Ağa, sizden gelen bir mektubla teşrif etti. Bekir Ağa, mutadının hilâfı olarak pek gülşen yüzlü idi. Mektubu aynı sevinçle, ba’det-takbil beraber açtık. Bir varak-pare-i fazılâneleriyle, Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının sekiz sahifeden ibaret olan Sekizinci Remzi, üç sekiz tevafukatıyla kendini gösterdi. Yirmi Yedinci Mektubun Üçüncü Zeylinden hasıl olan sevinçli bir heyecan-ı kalbî ve Bekir Ağa’nın Üstadına ve Nurlara karşı kalbî iştiyakını gösteren sevimli yüzü ve dört aydan beri beklediğimiz tevafukatın gayesinin mebdeini gösteren


1- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi ebedî ve daimî olarak üzerinize olsun.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Sekizinci Remizdeki, sevgili Üstadımızın manevî bir nur ile parlayan ve gülümseyen o yüksek en harika tatlı Sözü, fakir talebenizde öyle bir hâlet-i azime tevlid etmişti ki, işte o dakikam saadet-i ebediyeye nail olanların geçirdiği anlardan bir dakika idi. Bu sürur içinde mektubunuzu ve Sekizinci Remzi okudum, okurken her bir cümlenin nihayetinde var ol, mesud ol, bahtiyar ol Üstadım, nidaları kalbime tercümanlık eden lisanımdan ihtiyarsız dökülüyordu. İlk defa Bekir Ağa ile, bir defa Rüşdü Efendi kardeşimle, bir defa da Refet Bey kardeşimle okudum. Evet Sevgili Üstadım, senelerden beri Kur’an-ı Azimü’l-Bürhanın bahr-i ummanında medfun defineleri, Risaleti’n-Nur ve Mektubatü’n- Nur ile meydana çıkarmıştınız. İşte, azim bir define daha lütf-i ilâhî ile Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının Sekizinci Remzinde en parlak ve gözler kamaştıran nurlarıyla tezahür ediyor, kendini gösteriyor. Beşerin nazarını ister istemez kendine çeviriyor.
Bin üç yüz seneden beri, sahib-i insafı hayrette bırakan ve dünyanın her köşesinde ve beşerin her tabakasında, cin ve beşer lisanında, semavatta melek ve ruhanîler lisanında, en yüksek makam-ı mümtazı işgal eden, o Furkan-ı ilâhînin esrar-ı mühimmesinden ve i’caz-ı azimesinden bir parçası daha, susmak bilmeyen muciznüma bir sada ve lâtif bir avaz ve tükenmez bir feyizle karşımıza çıkıyor.
O kıymettar Kur’an’ın, bugün mükevvenatı yed-i kudretinde tutan ve azamet-i kibriyasıyla idare eden ve azamet-i celâli karşısında her şeyi kendine secde ettiren, bir Zat-ı Vacibü’l-Vücudun kelâmı olduğunu, üzerindeki hadsiz damgalarıyla gösteren risalelerinizin kıymeti ne büyüktür. O risalelere nasıl kıymet verilir. Nasıl başkasıyla muvazene edilir. Nasıl bir başkasının tefevvuku tahattur edilir.
Beşerin zulmetli simasına nurlar saçan ve tevhid haricindeki her türlü akideleri zîr ü zeber eden ve şakirdlerine gülümseyerek tatlı bir yüzle bakan ve hoş ve pek şirin bir lisan ile söyleyen, o risaleler ve o risalelerin sahibi ve naşiri olan sevgili Üstadım, siz talebelerinizin kalblerinde risalelerinizle yaşıyorsunuz. Hem öyle bir surette yaşıyorsunuz ki, küçük bir işaretinize müheyya talebelerinizin ruhlarında ırmakların çağladıkları gibi tevali eden ve tükenmek bilmeyen ilâhî bir muhabbetle yaşıyorsunuz. Hayat-ı faniyeye veda etseniz bile, büyük büyük cemaatlerin arasında hürmetle
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
yâdedileceğinize//**hasiye_285_1***// ve namınızın dünya ve ukbada ihtiramla taşınacağına ve risalelerinizin pek büyük hahişle revaçta olacağına kaviyyen ümidvarım. Evet, nasıl sözlerim haksız olsun ki, en tehlikeli anlarda bile, hakkı söylemekde susmayan ve pek âlî ruhu taşıyan ve talebelerine her an teselli nurlarını dağıtan, Kur’an-ı Kerim’in bugünkü dellâl-ı muhteremi olan Üstadım! Sizin din-i mübîn-i İslâma olan merbutiyetinize ve o büyük muhabbetinize ve o yüksek sa’yinize mükâfat olarak defter-i hasenatınıza Cenab-ı Vacibü’l-Vücud Hazretleri lâ yuad velâ yuhsa ecirleri yazmasını rahmet-i ilâhiyeden niyaz ederim.
Nasıl bu günkü beşeriyet size ve Risaleti’n-Nur’a medyun olmasın ki, semamızda dolaşan güneşin saçtığı ve her an ufulüyle bir başka âlemi gösteren nurları gibi değil, Kur’an’ın arş-ı âzamından gelen nurlarla ölmez, tükenmez, sermedî bir nuru, risalelerinizde gösteriyorsunuz.
İşte o risaleler ki, her biri başlı başına menbaları ve mecraları ayrı ve fakat bir bahr-i muhit-i ummana dökülen nehirler gibidir. Sonsuz olan bu nehirlerin, hangisine varsa nasıl doyuncaya kadar su içmez? El ve yüzlerini temizlemek isteyenler, nasıl oluyor da, bu enhardan istifade etmez? Veyahut arazilerini iska için, cedveller yaparak hangi tarafa götürülse, azim cemaatler nasıl tefeyyüz etmez?
Bu enharda öyle azim şifalar var ki, hastalar içse, her türlü devayı içinde bulurlar. Yaralılar içse, bin türlü yaralarına merhem bulurlar. İhtiyarlar içse, hayat-ı ebediyenin civanmerd gençlerinden olurlar. Tazeler içse, saadet-i dâreyni bir anda elde ederler.
Risaleleri okuyanlar, sevgili Üstadım! Sizin ne büyük ve âlî bir kalbe malik bulunduğunuzu teslim için, bilmem tefekküre ihtiyaç var mı?
Bunca zamandan beri “Kur’an-ı Azîmüşşan’ın dellâlıyım ve bu kudsî vazifemi hiçbir şeye değişmem” diye vaki olan ilânatınıza, bir kat daha kuvvet
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
veren, bu kerreki neşir buyurduğunuz Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının sekiz sahifelik olan Sekizinci Remzi ne güzel gösteriyor ve bu gösterilen hakikatlere meftun olmamak mümkün mü? Ah sevgili Üstadım, lisan ve kalemim müsaid olsa, her bir risale için lâyık oldukları şekilde medhiyeler yapıp takdim etsem. Heyhat, her şeyde olduğu gibi, bu hususda da pek fakirim.
Evet sevgili Üstadım! Sevincimizi arttıran bir mesele daha var. O da “Kenzü’l-Arş Duasının Feyzinden Gelen Bir Nükte-i Kur’aniye” namı altında neşredilen iki sahifelik huruf-u hecaiye-i Kur’aniyenin, bu kısma ilâvesi ve bu kısmın da, yazmakta olduğumuz tevafuklu ve haşiyeli Kur’an-ı Kerim’in baş tarafına, umumun istifade ve istifazalarının kolaylıkla teminine binaen dercedilmesi hakkındaki tensib-i fazılâneleridir. Bu tensib bizce de, pek çok musib görülmekte, fakir talebenizin nazarını maziden hâle, hâlden de istikbale çeviriyor. Ve istikbaldeki parlayan nurları göstermekle, nihayetsiz sürurlara müstağrak kılıyorsunuz.
Ahmed Husrev
***

(Ahmed Husrev’in fıkrasıdır.)
Sevgili Üstadım,
Bu hâl karşısında kendimi düşünüyorum. Ve bir de, peşinde koştuğum, bu kudsî hizmete bakıyorum. Cenab-ı Hakkın lütf-u ihsanlarına hamdeder ve şükrederken bir kardeşimizin dediği gibi, ben de kendime diyorum ki:
Evet Husrev, iyi olan sen değilsin, takib ettiğin yol iyidir, güzeldir, parlaktır. Ondan daha güzel ve ondan daha parlak ve onlardan daha nurlu, hiçbir şey olamaz diyorum.
Sevgili Üstadım, size medyunuz, risalelere medyunuz. Bizi, size ve Risalelere ulaştıran Cenab-ı Hakka medyun ve müteşekkiriz ve hâmidiz.
Sevgili Üstadım, mektubunuzda yorgunluğumdan bahs buyuruyorsunuz. Evet, bazen yoruluyorum, fakat yorgunluktan istirahatı arzu eden nefsimi, ruhum vazifeye davet ediyor ve belki bugünkü sa’yim, keffaretü’z-zünub
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
olur. Çünkü, Cenab-ı Hakkın rahmeti vasi’dir, diyorum. İşte bu düşünce ile şevk ve sevince doğru ilerlerken, yazılarımın kıymettar Üstadımı memnun etmesi, bu hâlimi kat kat tezyid ediyor. 1
barla_287_1.gif

Ahmed Husrev
***

(Tarikat hakkında olan “Telvihat-ı Tis’a” münasebetiyle yazılmış.)
2
barla_287_2.gif

3
barla_287_3.gif

4
barla_287_4.gif



Sevgili ve kıymettar Üstadım, efendim!
Hafız Ali Efendi kardeşimle irsal buyurulan Yirmi Dokuzuncu Mektubun Dokuzuncu Kısmını pek büyük bir sevinçle aldım ve okudum. Kısmen kardeşlerime, kısmen de yalnız başıma, beş-altı defa okuduğum halde, bu risalenin ruhuma ilka eylediği nuranî feyizleri karşısında okudukça okumak ihtiyacım artıyordu. Ve senelerden beri müştakı bulunduğum tarikatın böyle ulvî, nezih, âlî hakikatlerini öğreten bu kıymettar risaleyi elimden bırakamıyorum. Her okudukça başka bir zevki veren ve kendi arkadaşları olan diğer risaleler gibi, her bakışta başka bir güzellik ve letafet gösteren bu risaleyi ve içindeki ulvî ve âlî hakikatleri bize okuyan levhaların münderecatını belki dört-beş seneden beri arıyor, bulamıyordum.
Sevgili Üstadım, Allah sizden ebediyen razı olsun. Nasıl ki, bahr-i muhit içerisinde yaşadıkları halde, susuz kalmalarından dolayı değil, belki kendilerinde zîkıymet şeylerin husulü için, nisan yağmuruna şiddetli bir alâka ile ihtiyaç gösteren balıklar gibi, benim de bu risaleye ihtiyacım şiddetli idi.


1- Allah'a hamdolsun. Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.
2- Onun (Allah’ın) adıyla.
3- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
4- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt