Hafız Ali'nin Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Tekrar elhamdülillah dedim ve şu âlem-i kübranın fihristesini ve numunesini elime alınca artık pervasız seyahata çıktım. Muhterem Üstadım! Şu söz öyle bir hakikati ders veriyor ki, daha insana yabancı ve bilinmesi mümkün olmayan bir şey kalmıyor. Her gördüğü munis bir arkadaş oluyor ve susuz vadiler ve geniş sahralar ve koca küre-i arz 1
barla_318_a.gif

bir bahçe hükmünde Hâlik-ı Rahîm tarafından izhar edilmiş ve tılsımı da olduğu ve tılsımı bulunmazsa ve alınmazsa, o bahçede yaşamak mümkün olmadığı ve yaşasa da her tarafta yabancı olarak ve her hatvesinde istiskal edilerek, hayat değil, belki camid olarak bulunacağını izah buyuruyorsunuz. Hele bizi her zaman, günde kırk defa havsalamız almayarak “ah!” ile geri dönen mirac-ı mü’min olan namazda 2
barla_318_1.gif

sırrı öyle bir düğme olarak gösteriliyor ki; her mü’min kendi vücud âleminde bir elektrik fabrikası görüyor. Ve düğmesini açınca bütün dünyayı ziya ile gösteriyor.
Sevgili Üstadım! Cenab-ı Hak bu kıymetli eserleri kıyamete kadar mü’min kullarına yetiştirsin, duasıyla hatm-i kelâm eylerim efendim.
Kusurlu talebeniz
Hafız Ali
***
(Hafız Ali’nin fıkrasıdır.)
Sevgili Üstadım, efendim hazretleri!
Otuzbirinci Mektubun On Beşinci Lem’asının Birinci Kısmını, büyük bir meserretle aldım.
Sevgili Üstadım, zaten fakir, âcizane nazarımda şems-i hidayetten neşr-i envar eden Sözler hak ve hem hakikat olarak, hakikat âleminin çarşısıdır. Hakikat âleminde ne varsa, o kadar zengin, o kadar mücehhez, o kadar bîpayandır. Böyle bir çarşı-yı âlem mallarını almak lâzım ki, bir padişah kuvveti olsun. Eğer görmekse, öyle bir keskin nafiz, seyyar bir nazar olmalı ki, seyr-i seyahat ile görebilirsin. Bu da pek ender bulunduğundan


1- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
2- Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz. (Fatiha Suresi: 5)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
almak ve görmek için lâzım ki, bütün malların bir numune levhası bulunsun. Ey sevgili Üstad! Her numune levhaları mukaddema görülüyordu ki, yalnız bir parça ile topların ve küllîlerin nev’ilerini gösterir. Daha bir şeye yaramaz. Fakat seraser nur olan hazine-i binihayenin fihriste ve numune levhasının her parçasından “Hanifen müslimen” gömleği çıkacak. Harika derecede parçaları ve kıymetleri havidirler. Nasıl umuma muhalif küliyatla harika olduğu gibi, cüziyatlarıyla harika bir hatemi taşıyorlar.
Evet Üstadım, bu mektubu istinsah ederken kalb ve ruhum cuş u huruşa gelerek bütün envar-ı resaili kemal-i şevk ve tahassürle görmek istiyordular.
Demek Üstadım, umum risalelerin her parçasına ihtiyacımız olduğu gibi, her parçayı da birden görmeye şiddetle ihtiyaç varmış. Cenab-ı Vacibü’l-vücud size kemal-i rahmet ve merhametinden, o rahmet ve merhametinin iktizasıyla nail-i mükâfat buyursun. Âmin.
Hafız Ali
***

(Hafız Ali’nin bir fıkrasıdır.)
Aziz Üstad!
Bu asrın sisli, semli revacı; şecere-i kâinatın meyvesi olan insanın nüve, lüb, kışır gayelerini zail ve faniye, zillet ve gurura, âfil firaka, zâhir batıla, atalet ademe, hırs ve hayvaniyete, camid ve abesiyete, başıbozukluk ve hiçliğe sevk ile, o meyvenin kısm-ı âzamının ölüp ekallinin de ölmek ve tefessühü anında, mezkûr şecerenin merkez üzerine karip Isparta dalına ta’lik edilen, Hakîm-i Mutlakın etem, ekmel şifahanesi olan Kur’an’dan nebean eden (Tiryak Notalar) tesmiyesi ile, her Notanın binler harfler damlaları ile imdada yetişerek, küre-i arz bahçesini iska ve binler meyvelere hayat bahşeden ve bu yüzden menbaı gibi, kıyamete kadar harika bir keramet ve taklid edilmez bir turra ile çağlayacak olan eser-i mübarek, elhamdülillâh istinsah ettim.
Evet Üstadım! Nasıl ki,

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
barla_320_1.gif

ayet-i kerimesinin binler masadaklarından bir masadakı olan nev’-i insanın her bir ferdine sima, ses, etvar, ahlâk gibi daha çok lâtifeler ve cihazat mevcut iken, birbirine benzemeyip, her bir şahıs bir âlem olarak, Vahid-i Ehad-i Samed’in malı ve masnuu ve muvazzaf memuru olduğunu, bilmecburiye şuuru olana kabul ettiriyor.
Öyle de Kur’an-ı Hakîmin hayattar semeresi olan Sözler ve Mektubatü’n-Nur’un her bir parçası, kendi âleminde nihayetsiz kudreti gösteren ve her mebhasleri ile binler âlemler içinde bir âlem olan âlem-i şuhudun tılsım-ı acibini tam keşf ve hâl ile, her risale bir muammanın miftahı ve hayattar ervahı hükmündedir.
Bundan böyle, daha binler ihsan-ı ilâhî ve rahmet-i sübhanî olsa yazılsa, ihtiyaç görünüyor ve yerleri boş, karanlık bir âlem gibi, o şems-i hakikat güneşinin şualarını bekliyorlar. Dilerim Cenab-ı Haktan, böyle anud bir zamanda (böyle Asâ-yı Musa misillû) çok cihetlerle harika, fütuhata sebeb olan ve inşaallah bundan böyle olacak olan Resaili’n-Nur’u, teksir buyursun. Âmin, âmin.. âmin...
Kusurlu talebeniz
Ali (r.h.)
***

(Hafız Ali’nin fıkrasıdır.)
Pek sevgili ve muhterem Üstadım!
Hazret-i Şeyh-i Geylânî kuddise sirruhu’l-âlinin keramet-i acibe-i gaybiyesini aldım. Hayretimden düşünmeye başladım. Aradan çok geçmeden hizmet ettiğim Nur elektrik fabrikasından bir düğme çevirildi. Bir mumluk bir ziya geldi. Bir şeyler görmeye başladım. Aynıyla yazıyorum. Kusur ve noksan biçare Ali’nindir.


1- Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olması da Onun (varlığının) delillerindendir. (Rûm Suresi: 22)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Evet Üstadım, nasıl ki, Fahr-i Âlem (sallâllahü aleyhi vesellem) Hazretleri şecere-i kâinatın hayatdar çekirdeği, enbiya ve mürselîn o şecere-i mübarekin dalları olup, dalın ibtidasından müntehasına kadar, kat’î bir alâka ile daimî birbirlerini götürüyorlar. Bu asır için Hazret-i Âdem (safiyullah) kokladığı ve hissettiği nur-u Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) hakkında demiş: “Ya Rab, benim alnımda bir çığırtı var, nedir? Cenab-ı Kibriya Hazretleri buyurmuş: “Nur-u Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm)’ın tesbihidir.” Aynen kütüb-ü sabıkada vesile-i dünya olan Şah-ı Levlâk’i evsafıyla, ashabıyla haber vermeleri gösteriyor ki, ulûm-u evvelîn ve ahirîni câmi bir kitab ile ba’s olunacak, kâinatın ruhu hükmünde ve bütün kâinatın güzellikleri kendi fıtratında tecemmu edip, tekemmülle tulûu, fecirden sonra şemsin tulûu gibi bekleniyordu.
İşte bu kitab-ı kâinatın vazıh bir fihriste-i mukaddesesi olan Furkan-ı Mübîn arş-ı âzamdan ve her ismin âzami mertebesinden nüzul ile kökü arş-ı âzamdan, gövdesi Fahr-i Âlem’in (sallâllahü aleyhi vesellem)’in sadrına ve dalları bütün zemini ihata eden kitab-ı kâinatın her sahifesinde ve her cüz’ünde lâfzullah ve lâfz-ı Resul-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm) ve lâfz-ı Kur’anın bütün birbiriyle alâkadarane işaret edip birbirini göstererek biribirinin hükümlerini tasdik ettikleri misillû, Hazret-i Şeyh (kuddise sirruhu) sırrına mazhar olduğu, esma ve cilvesine mazhar olduğu levh-i mahfuz ve lutfuna mazhar olduğu Cenab-ı Hâlikın bildirmesiyle, sekiz asır sonra kendisiyle tevafuk eden bir hadim-i Kur’anı görüp ve tasdik etmekle haber vermesi, hak ve ayn-ı hakikattır.
Evet, Hazret-i Şeyh hadim olduğu o hizmet-i kudsiye-i Kur’aniye hürmetine zamanın padişahlarını titretmiş, nur-u Muhammed (aleyhissalâtü vesselâm) omuzunda tecelli etmesiyle, o nur-u Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselâm) ziyasıyla hareket eden bütün evliya Hazret-i Şeyhe boyun eğmeleri, gerek müslim ve gayr-ı müslim ve her bir meşreb ehli Hazret-i Şeyhi tenkide cüret etmemeleri gösteriyor ki, cadde-i Muhammed (sallâllahü aleyhi vesellem)’de bataklık ve nur-u Muhammedi (aleyhisselâtı vesselâm)’da zıll olmadığını aynelyakîn derecesinde isbat ediyordu.
Öyle de, on dördüncü asrın hadim-i Kur’an’ı dokuz yaşından, seksen altı yaşına (Haşiye1) kadar bilâ istisna doğrudan doğruya Kur’an namına hizmet
Haşiye 1- Üstad Hazretleri bu mektubu tashih ettikleri zaman (altmış yerine) kendi el yazılarıyla bu seksen altı rakamını yazmışlardır. (Nur Talebeleri)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ve hareketi ve zamanın padişahından en canavar reislerine baş eğmediği, hattâ terakkiyat-ı fenniyye ve zihniyede birinciliği ihraz eden, Avrupa Devletlerini iskât eden, zemzeme-i Kur’aniyenin şifahanesinden nebean ederek, onların semlerine karşı tiryakları şişeye değil, ma-i cari nehirlerle i’la-yı kelimetullah eden ve onların kal’alarını zir ü zeber eden, emsali görülmemiş on dördüncü asra mahsus envar-ı Kur’aniyeden Risale-i Nur ile, cihanın cihat-ı sittesini ve semanın yüzünü aydınlatan ve yaralı olup ölmeyen ehl-i imanın yaralarını tedavi ve seksen yaşında ihtiyarlarını şab-ı emret ve gençlerini masum bir hale (Hazret-i Eyyub-vari) hayat bahşine vesile olan hadim-i Kur’anînin ve Nur Risalelerini, değil Hazret-i Şeyh (k.s.) altıncı asırdan on dördüncü asırda görmesi, kütüb-ü sabıkada remzen ve Hazret-i Kur’an’da sarahaten göstermeleri, o kitab-ı mübarekin şe’nindendir, diyebileceğim. İnşaallah vazifenin makbuliyetine işarettir ki, vazifenin ehemmiyetine binaen Cenab-ı Hak ademde göstererek, mebus-u âlem, güzide-i benî-Âdem Efendimizden, Hulefa-i Raşidînden (radıyallahü anhüm), aktab-ı evliyadan öyle bir manevî kuvvet teraküm etmiş oluyor ki, değil bu zamanın kör ve sağırları, dünyanın en azgın firavun ve nemrudları da olsa yine korkacakları ve ağız açamayacakları bedihidir. Dilerim Cenab-ı Haktan, envar-ı Kur’aniyenin 1
barla_322_1.gif
bayrağı altında toplanan ehl-i imanın ellerine yetişmesiyle, ilâ yevmi’l-kıyam o envarın tevessüüne ve neşrine hayatını feda eden ve edecek erbabının teksirini ihsan buyursun. Âmin, âmin. Bihürmeti Seyyidil-Mürselîn... Sevgili Üstadım yarım başımın tercüman olduğu şu arizama, yarım nazarla bakıp af ü kusur buyurmanızı diler, el ve eteklerinizden öper, bize ve bütün âleme vesile-i hayat olan Üstadım, Cenab-ı Hak sizden ebediyen razı olsun, duasını gece ve gündüz niyaz eylerim.
Mücrim talebeniz
Hafız Ali
***


1- Allah’tan başka ilâh yoktur. Muhammed Allah’ın resulüdür.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Hafız Ali’nin fıkrasıdır.)
Muhterem Üstadım!
Birinci, İkinci Sözler çok ellerde dolaştıkları için, okunmaz bir halde idiler. Keza, istinsah ettim. Kalbime geldi ki, acaba şu İslâm ve iman hücceti olan Sözlerde bir sırr-ı tevafuk var mı diye baktım, gördüm, 1
barla_323_1.gif
dedim. Anladım ki, Risalelerde umumiyetle bir kitle-i i’caz ve şems-i sermedînin sönmez bir ziya-yı hakikatı görünüyor. Nasıl ki, Kur’an-ı Hakîm bütün dünyaya, ins ve cinne bin küsur seneden beri nida edip, düşmanlarını iskat ve dostlarını müferrah edip, hükmü, kıyamete kadar bakidir. Öyle de, Kur’an-ı Hakîmin hakiki müfessiri olan Risale-i Nur ve eczaları, bu zulümatlı perdelerin altında kendilerini gösterip, neşr-i envar ettikleri gibi, inşaallah bir zaman olacak, zulümat perdelirini yırtarak, bütün dünyaya hitap edip, Kur’an-ı Mucizi’l-Beyanın mucize-i bahiresini isbat edecektir. Cenab-ı Hak ilâ yevmi’l-kıyam neşr-i envara hizmet eden hadimlerinin teksirini ihsan buyursun.
Hafız Ali
***
(Hafız Ali’nin fıkrasıdır.)
Üstad-ı âlişanım efendim hazretleri!
On Bir nükteyi havi Mirkatü’s-Sünne’yi istinsaha muvaffak oldum. Bu ziyadar lem’a şu zamanda şirk ile imanın ve kötü ile iyinin temyiz ve tefriki için öyle bir cevher-mihenk ki, memduhu gibi gözler, hakikatını görmekte ve akıl, hakikatına ermekte hayran ve âcizdirler. Zaten şu zamanın pek şiddetli zulümatını yırtacak, zıddının pek fevkinde bir nur-u lâyezali, Cenab-ı Hakkın rahmetinden ümid edilirdi. 2
barla_323_a.gif

O nur, bilfiil Risale-i Nur’da, nebean ettiği, her aklı başında olanlarca görülüyor. Değil böyle en büyük bir hakikatı izah ve tefsir eden bir risale, hattâ bir ferdi ikaz için yazılan bir mektubun bile, her meşrebe bakar bir gözü, herkese yarar bir sözü bulunuyor.


1- Allah'a hamdolsun. Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.
2- Bu ifadenin açıklaması metin içinde verilmiştir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Ey aziz Üstad, bizler nasıl şükretmeyelim, nasıl minnettar olmayalım ki, Cenab-ı Hak, şiddetli muhtaç olduğumuz dünyanın o koca güneşi gibi Kur’an güneşinin hakiki bir müfessirine bizleri kavuşturdu. Nasıl salât ü selâm olmasın ki ol hazret-i sipeh-salar-ı enbiya olan Şah-ı levlâke ki, bizlerin görmez gözlerimizi nur ile şuledar edip, tarik-ı müstakime sevk eyledi. Nasıl duâgû olmayalım ol Hazret-i Dellâl-ı Kur’an’a ki, isyanımıza bakıp, bizleri, halka-i irşadından hariç ve hal-i aslimizde bırakmadı ve inşaallah iki cihanda da bırakmayacakdır.
Sevgili Üstad, her iki parçayı istinsah ederken, kalbime geldi ki, asıllarını taklid etmeyeyim. Zira, üzerlerinde zâhir olan ezhar-ı tevafuku, cilve-i bedayi başka tarzda kendini nasıl gösterecek dedim. Ve takdim-i âcizanem olan iki nüshadaki sanat-ı bedia, akıl ve istidad-ı beşerden pek uzak bir tarzda güya tezgâhında ölçülerek, biçilerek, her harfi bir vezn-i kasdi ile zuhur ettiğini gösteriyor. Şu zamanın akıldan uzak eblehlerine manen diyorlar ki, bizim halen üzerimizde tecelli eden cilve-i cemali aklınızla ölçemezsiniz, yalnız gözleriniz varsa görebilirsiniz.
Evet, baharda zeminin yüzünde sanat-ı rabbaniye ile her tarafta sündüs-misal çiçeklerin açılmaları, cüz’î şuuru olan kimse, bir Kadir-i Mutlak olan Zat-ı Zülcelâlden başkasına veremez. Öyle de, Risaleler umumiyetle Kur’an ömrünün asırlar, senelerinden on dördüncü asır nevruz-u sultanı misillû bir baharı taşıyorlar. Arı kadar aklı olan, bu baharda bu çiçeklerden istifade etmezse ne denir? Ve koca baharı görmeyen ehl-i basirete ne denir? Ve görüp de kendini kışda zemherire atana ne denir? Heyhat... Kendine zîşuur ve ehl-i zikir ve ehl-i basiret süsü verenlere...
Var ol ey sevgili Üstadım! Sen bu Kur’anî elmaslar ile, o koca baharın mübeşşirisin. Cenab-ı Hak, maksud ve muradınıza nail buyursun, âmin, duasıyla dest ü damen-i muallalarını öperim efendim hazretleri.
Fakir talebeniz
Ali
Sâlifu’z-zikr eserler hakkında bir arizacık da bu fakir ve âciz talebeniz takdim-i huzur-u fazılâneleri niyetinde isem de, esasen emel ve gayelerimiz bir olduğu için, Hafız Ali Efendi kardeşimin şu mektubunun mealini tekrar ile iktifa eylediğimi arz ve hak-i pay-i ekremilerini öperim efendim.
Pür-kusur talebeniz
Hulûsi-i sani (Sabri)
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt