Asım Bey'in Yazdığı Mektuplar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Şu fıkra binbaşı merhum Âsım Bey’indir.)
Envar-ı Kur’aniye mizan ve bürhanlarından ve kıymeti takdir edilemeyen Sözler namındaki risale-i şerifeler fakiri ihya ediyor, kalbimi nurlandırıyor.
1
barla_332_1.gif

Çoktan beri aramakta iken lehül’-hamd Cenab-ı Hak Sözler’i bu fakire ihsan buyurdu. Kalb ve gönlüme âciz kalemim ve kaalim tercüman olamıyor.
Âsım
***

(Binbaşı Âsım Bey’in Risaletü’n-Nur
Sözleri hakkındaki temsil ettiği bir fıkradır.)
Münezzehdir şuunattan, hep ilham-ı ilâhîdir,
Okurken nur alır vicdan, sütur-u bî-tenahidir,
Riyadan, kibirden, her maasiden münezzehdir,
Kelâm-ı lâyezalîden gelen, bir nur-u müferrihdir.

Nasıl bir vecd içinde anladım bilsen, bu âsârı,
Bu, ayetler gibi nuranî ve lâhutî bu efkârı,
Measir mi, eser mi münceli, yoksa müesser mi?
İlâhî bir sırren’den berk uran, hayret-feza sır mı?

Anılmaz, anlatılmaz, sırr-ı vahdetten haberlerdir.
Sen ey gafil beşer, bil nefsini, gör ki, ne şeylerdir.
Bütün kevni, valih ve hayran düşündükçe serencamın
Kerîm hayretle, hürmetle anar namın, büyük namın.
Âsım
***




1- Bu, Rabbimin bana bir lütfudur. (Neml Suresi: 40)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Âsım Bey’in fıkrasıdır.)
1
barla_333_1.gif

2
barla_333_2.gif

3
barla_333_3.gif


Üstadımı bu fakire lütuf ve kereminden ihsan buyuran Kadîr-i Mutlak, ezel ve ebed sultanı Cenab-ı Hayy-ı Lâyemut Hazretlerine her dakikada yüzbinlerce hamd ve şükür etsem -ki ediyorum- yine yüzbinde bir borcumu bile ifa edemem.
4
barla_333_4.gif


Pür-taksir olan bu fakir, bilâ-fasıla otuz dört sene olan hayat-ı askeriyemde, mukteza-yı beşeriyet, az ve çok masiyet fırtına ve dalgalarına tutulmuş, vazife-i diniye-i uhreviye ve ubudiyet ciheti pek çok noksan kalmış ve hâb-ı gaflet perdesine bürünmekle imrar-ı hayat etmiş olduğumu şimdi anlıyorum ve kusurlu geçmiş zamanlarıma pişman ve nadim olup, evvelki güldüklerime şimdi ağlıyorum. Bu da, siz Üstadıma ve Risalelerinize kavuşmakla hasıl olmuştur ki, yüzbinlerce şükür, Cenab-ı Hak sizi bu fakire ihsan buyurdu.
Dört sene evvel Burdur’a geldiğimde, kardeşimiz Şeyh Mehmed Efendi’nin delâlet ve tavassutu ile muhabereye başlanmış ve binnetice hikmet-resan ve nur-feşan ve müşkil-küşa ve kâinatın muamma-yı tılsımını açan anahtarları bu fakirin eline veren yine o Risalelerdir. İşte o bâha takdir edilemeyen o anahtarlar, öyle mücevherat ve pırlanta elmaslar ki, ne diyeyim iktidarsızlığımdan lisanım ve kalemim kalbimin tercümanı olamıyor, âciz kalıyor.
Şeriat, hakikat ve marifet hazine ve definelerini küşad edecek ve eden, ancak ve ancak bu Nur Risale-i şerifeleridir. Bu Nur Risalelerinin her birisi birbirinden nurlu, hele İ’caz-ı Kur’an, nurun alâ nur. Nasıl tavsif edeyim, bir gülistan-ı ferah-feza, gayet nadide ve hoş bu ezhar-ı lâtife gûna-gûn bulunup da hangisini koparmağa, koklamağa, tercih etmeye mütehayyir kalıp da, neticede hepsinden bir deste, bir demet yapmağa karar verdiği gibi;


1- Allah’ın adıyla.
2- Hiçbir şey yoktur ki, Onu övgü ile tesbih ediyor olmasın. (İsra Suresi: 44)
3- Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
4- Hamd ve minnet Onadır. Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
bu Risale-i şerifeler de yazanı, okuyanı, dinleyeni nur bahçesine, nur deryasına gark edip de mütefekkir, mütehayyir edip, hepsinden bir çiçek demeti yapmaz da ne yapar! İnsanı fakat o insanı, tahayyür ve tefekkür sahrasında mest-i lâya’kıl bırakmaz da ne yapar! Bütün dünyevî beşeriyet ve hayvaniyet hassalarından tecerrüd etmesine, Hâlikına ubudiyet-i mütemadiyede bulunmasına.. mezmum bilcümle ahlâkları def ve tardetmesine ilh... gibi hissiyatıyla mütehassis edip de nefs-i emmareyi öldürmez de ne yapar! Diyebilirim ki, bu Nur Risale-i şerifeleri bir gülistan-ı cinandır. Bu gülistandan istifade edemeyen bed-mayelere, nasibdar olamayanlara sad-hezar teessüf. İşte o gibilere ilham-ı rabbanî erişsin de, Yirmi Üçüncü Söz Risale-i şerifesinin ahirindeki iki levhanın birincisi ki, hicab-ı gafletten nihanı, ikinci levhadaki zeval-i gafletle ayana tebdil edebilsinler. Cümle mü’minîn-i muvahhidînin tarik-i hidayette hatve-endaz olmaları için; Cenab-ı Vacibü’l-Vücud Hazretlerine kavlen dua ve tazarru etmekliğim ve fiilen de, henüz dörtte birini yazamadığım bu Nur Risale-i şerifelerinin fakirde mevcut olanlarını, itimad ettiğim, muhabbet ve aşkı olduğunu hissettiğim ihvana, ezcümle (................) gibi zevat-ı muhteremeye, cuma günleri fakirhanemde toplanıldığı vakit bizzat okuyor ve ellerine birer Nur parçalarından verip akşama kadar ve bazı geceleri okumakta devam ediliyor. Hepimiz Cenab-ı Kadîr-i Kayyuma ubudiyet ve niyazımızı ifa ediyoruz ve zat-ı Üstadanelerine karşı da bu borcumuz olan dua-yı Üstadanelerini yâd ve tezkâr ediyoruz. “Cenab-ı Zülcelâl-i ve’l-kemal Hazretleri muhterem zat-ı Üstadanelerini dünyalar durdukça, Nur Risalelerini rehberlikte, delâlette ve nur dellâllığında ilâ-âhirü’d-deveran kaim buyursun.” duasını her namazın ahirinde hemşîrenizle beraber vird-i zeban etmişiz, efendim hazretleri.
Âsım
***
(Âsım Bey’in fıkrasıdır.)
Muhterem Üstadım efendim hazretleri!
Bu arizamı takdim ve tasdia iki sebeb-i mücbir hasıl oldu:
Birincisi: Sevgili Üstadımın geçenki iltifatnamelerinin bir fıkrasında buyuruluyor ki:
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
“Bu fakir ile aziz kardeşim Husrev gibi yüksek, ciddi, halis kardeş ve talebelerimi, ahir-i ömürümüze kadar hizmet-i Kur’an’da daim eylesin.” Muazzez Üstadımın bu dua, bu niyaz ve himmetlerine bütün mevcudiyetimle, “Âmin.” dedim. Ve daima da diyorum. Ve cenab-ı lemyezel Hazretlerine de daima niyazım budur. Ve pek muhterem ve pek sevdiğim Üstadımın dua ve himmeti sürur, sevinç gözyaşlarımı akıttırıyordu.
Bu fıkra ve cümleyi takib eden ikinci fıkra ki; aynen yazıyorum:
“Ve ben öldüğümde sizi arkamda vâris bırakarak ferah ile kedersiz kabrime girmek rahmet-i ilâhiyeden ümid ederim.” Burası beni çok düşündürdü ve hiçbir dakika Üstadımın bu arzu, bu taleb ve rahmet-i ilâhiyeden bu ümidi zihnimden ve fikrimden ve kuvve-i hayalimden hiç çıkmıyor. Binaenaleyh, bu fıkraya bütün zerrat-ı mevcudiyetimle “Âmin.” dedim ve Cenab-ı Hakkın fazl u keremini tazarru ve niyaz ettim.
Bununla beraber -Yâ Hazret! Riya değil, tasannu değil, içimden doğuyor- gönül şöyle istiyor ve arzu ediyor: Bu fakir, Üstadımdan evvel kabre girsin ve siz, dâr-ı bekanın ilk kapısına gelinceye kadar dâr-ı dünyada bulununuz ki, bu fakir ve muhtaç olan talebenize arkasından göndereceğiniz dua ve hediyenizle mütenaim, şad ve mesrur olsun. Ve sizin teşrifinizde –ki Erhamürrahimîn olan Rabbü’l-âlemîn’den dua ve niyazım budur– ruhum sizi istikbal etmek şerefiyle müşerref olabilmek gibi, gönül arzu ve hayatı hasıl oluyor. (Haşiye1)
1
barla_335_1.gif

Ve çok düşündürüyor. Ve arzu ve niyazımdan daha büyüğü ve şedidi şudur ki: Üstadımın dâr-ı dünyada daha pek çok zamanlar kalması, dolayısıyla vazife-i kudsiyenizin devamı ve hakikat ve hidayet nurları olan Risale-i Nur ve Mektubatü’n-Nurların teksiri ve intişariyle, hab-ı gaflette olanların, dalâlette kalanların, ehl-i bid’a ve mülhidlerin tarik-i hak ve hidayete girmeleri için siz Üstadımın çok zaman daha yaşamaklığınızı ve başımızdan eksik olmamanızı ve sizin gaybubetinizle bizlerin yetim ve öksüz kalmamaklığımızı gönül arzu ediyor.
Haşiye 1- Hakikaten merhumun münacatı karin-i icabet olmuş ki, aynı yıl içinde Üstadına bedel mahkemede Üstadına zarar gelmemek için, “Yâ Rabbi, canımı al.” diyerek mahkemede vefat ederek irtihal-i dâr-ı beka etmiştir. (Rahmetullahi aleyhi, rahmeten vasiaten.)
Sabrî

1- Allah’tan başka ilâh yoktur.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Daha çok söylemek isterim, fakat iktidar ve kifayetsizliğimden kalemim kalbimin tercümanı olamıyor. Her iş gibi bu arzumu da Cenab-ı Kibriyaya havale ederiz...
Âsım
(Rahmetullahi aleyh)
***
(Âsım Bey’in fıkrasıdır.)
Sevgili Üstadım,
Ne diyeyim, müştakı olduğum bu risale-i şerife, bu sözler, bu hakikat, bu nur; bu fakire lütuf ve kerem-i ilâhî olarak ihsan buyuruldu.
1
barla_336_1.gif


Cenab-ı Kadîr-i Mutlak Hazretlerine hadsiz ve hesabsız hamd ü sena ediyorum ki, siz Üstadıma kavuştum ve bin-netice bu nurları, bu hakikatleri gördüm, okudum, yazdım ve gerdenbeste-i inkıyad oldum. Binaenaleyh tavsiye ve dua-i Üstadaneleriyle feyizyab olmak için Cenab-ı Zülcelâl ve’l-Kemal Hazretlerinden ve mefhar-ı mevcudat, aleyhi ekmelü’t-tahiyyat aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz Hazretlerinden ve bütün pîr, pîran ve mürşidan ve Şah-ı Nakşibend (k.s.) Hazretlerinden ve bilhassa bütün mevcudiyetiyle gerdendade-i inkıyad ve teslim olduğum siz Üstadımdan tazarru ve niyaz ve istimdad ediyorum ki, mütevekkilen alellah yâ Üstad-ı âzam, tarikat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) maksad, gaye ve esasını, teferruat ve füruatını zikir ve beyan eden bu Dokuzuncu Kısım bir nur-u tarikat ve hakikattır. Okumağa doyulmaz, okudukça hasıl olan şevk ve lezzet hesaba gelmez. Hele Dokuzuncu Telvih; hülâsa ve icmal edilerek bütün hakikatler toplanmış. Temsilde hata olmasın, Hazret-i Mevlâna’nın üfürdüğü neyden tuğyan ve feyezan eden, Hazret-i Ali’nin (kerremellahu vechehu) kuyuya söylediği esrar-ı hakikatten başka nedir? Farkı nerededir ki, o ney, o kuyuda hasıl olan kamıştandır...
Kariham dar, kalemim âciz, kalbime tercüman olamıyor. Şu kadar diyebilirim ki; benim gibi fakir ve mübtedilere büyük ve pek büyük bir ders, bir mürşid ve mutmainneye erişmiş ve daha yukarı çıkmış safilere bir düstur ve


1- Bu, Rabbimin bana bir lütfudur. (Neml Suresi: 40)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ders-i ibrettir. Kıymet takdir edilmez bir şaheser-i tarikattır, bir nur-u hakikat-feşan, bir gülistandır. Daha doğrusu, sırf bir ilham-ı rabbanîdir. Cenab-ı Lemyezel Hazretleri siz Üstadımı, bu ve bunun emsali âsâr-ı bergüzîde telifinde, envar ve hakikatler neşr ve dellâllığında çok zamanlar daim ve kaim buyursun. Ve siz Üstadımı, sizi sevenlerin ve dellâllığında bulunduğunuz nidalarınızı işitmek ve dinlemek, okuyup yazmak, mucibince hareket ve amel etmek heves ve iştiyakında bulunan kardeşlerimin başından eksik buyurmasın. Âmin, bihürmeti seyyidi’l-mürselîn... Âsım (r.h.)
***
(Âsım Bey’in fıkrasıdır.)
Bu Risale Fihristesi, hakikaten menba-ı Nur ve mecma-i hakikattır. Elhak Nur fihristeleridir. Şöyle söyleyebilirim ki: Otuz Üç Söz, Otuz Üç Mektubun her biri, füyuzatta bir menba-i nur-i hakikat ve gülistan-ı bağ-ı cinandır. Binaenaleyh bu müteaddit güller bağının her birisinde müteaddit güller koparıp dört kısım üzerine güller demeti yapılmış gibi vücuda getirilmiş bir eser-i cihan-kıymet olduğuna kanaat ettim.
Bu fihristeleri okumak; herhalde ve behemehal Söz ve Mektublar risale-i şerifenizi görmek, okumak, yazmak için insanı iştiyak ve gayrete sevk ediyor ve şiddetli kamçılıyor. Fakirce noksan olan Risale-i şerifelerin hangisini evvelâ yazayım? Çünkü; her biri birbirleriyle nur ve hakikat müsabakasına çıkmış diye, mütelâşi ve heyecanlı bir vaziyetteyim. İnşaallah -dua-yı Üstadaneleriyle- kâffesini yazarım. Şurasını da arz etmek isterim ki, Sabri Efendi kardeşimin ilhahı ve zat-ı Üstadanalerinin ilhamı ile fihristelerin telifi çok musib ve hayırlı, hem hadsiz hakikatlere anahtar olmuştur...
Cenab-ı Hak, sevgili Üstadımızı afiyette daim, ömürlerine bereket ve her bir umurunda muvaffakiyet ihsan buyursun da, pek çok zamanlar başımızda tac-ı zafer olarak taşıyalım ve hizmet-i Kur’an’da çalışalım, yorulalım, yol alalım. Ve cümle mü’minîn de istifade etsin ve ehl-i bid’a ve mülhidlerin de başları yere gelsin.
Talebeniz
Âsım (r.h.)
***
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Âsım Bey’in fıkrasıdır.)
Üstad-ı ekremim!
Bu kerre ikmaline muvaffak olabildiğim üç risale-i şerife ki; Yirmi Dördüncü, Yirmi Dokuzuncu Söz, Otuz Birinci Mektubun Beşinci Lem’ası Mirkatü’s-Sünne Risaleleri bera-yı tashih ve manzur-i Üstadanelerine buyurulmak üzere takdim edildi. Risale-i şerifelerin cümlesi, birer hakikat nuru fışkıran birer gülistan-ı cinandır. Hele Otuzbirinci Mektubun Lem’aları ki, Minhacü’s-Sünne ve gerekse Tiryak-ı Marazu’l-Bid’a olan Mirkatü’s-Sünne okunmaya doyulmaz. Okundukça hissedilen manevî sürur ve füyuzatın hadd ü hududu bulunmaz bir umman-ı feyizdir. Bazı cümleler oluyor ki, namazdan evvel ve sonra fakirhaneye gelen ihvana müteaddid defalar okuyup feyizleniyoruz. Hele Giritli Hasan Efendi, gözyaşlarından kendisini alamıyor. Malum-u Üstadaneleri, kendisi Kadîri şeyhidir. Zat-ı Üstadanelerine ve bahusus Gavsü’l-Âzam Şeyh Geylânî Hazretlerine merbutiyet ve muhabbeti derece-i nihayettedir.
Üstad-ı Ekremim! Bu defa Risale-i şerifeler bir parça tehire uğradı. Bunu fakirin atalet, betalet ve kesaletine haml buyurmayınız. Şikayet değil müftehirane arz ediyorum. Bu sene Cenab-ı Hakkın fakire lütf u ihsan ve keremi çok oldu. Lehülhamd vel minne, yüzbinlerce müteşekkirim. Ramazan Bayramından beri, iki defadır hastalığım ki, elan nekâhet devrindeyim, Risale-i Nur-u şeriflerin istinsahına okudukça bir fasıla vermiş oldu. Çok şükür elhamdülillâh bu hastalıklar bir inam-ı ilâhîdir. Dua-yı Üstadaneleriyle sıhhatim yerine gelmektedir.
Âsım
***
(Asım Bey’in fıkrasıdır.)
Otuz Birinci Mektubun Dördüncü Lem’ası olan Minhacü’s-Sünne elhak çok kıymettar ve emsali bulunmayan bir Risale-i şerifedir. Takdir ve tahsine bihakkın elyak, medih ve senaya şayeste olup, ne kadar medih edilse, yine azdır. Her gören ve her okuyan ve dinleyen meftun oluyor. Hattâ meşrebçe alevilik, sünnilik cihetinde müfrit olanlar bile, son derece takdir etmektedirler. Müfrit meşreblerin birbirine karşı adamları dahi, hiç itiraz edemeyip münakaşa kapısı açamıyorlar.
Âsım
***
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
(Binbaşı Âsım Bey’in fıkrasıdır.)
Muhterem Üstadım, efendim!
Her defa olduğu gibi bu kerre de nâmüstahak olduğum halde hakk-ı fakiranemde lütuf ve ibzal buyurulan iltifatat-ı bînihaye bu fakiri mestediyor. Ne yapacağımı şaşırıyorum. Ancak Cenab-ı Lemyezel Hazretlerinin lütf u kerem ü ihsanına hamd ü şükr ü sena ederek Risale-i şerifelere sarılıyorum. Ve lezzet alıp, siz Üstadımı karşımda ve yanımda bulup mütehayyir ve mütefekkir olarak bahr-i sürura dalıp gidiyorum. Ve bu hâlin devam ve tezyidini eltaf ve inayet-i Sübhaniyeden niyaz ediyorum. Nasıl etmiyeyim ya Hazret! Fakire bunca iltifattan başka hele bu defaki lütufnamelerinin başına çok tavsiften sonra, “Hizmet-i Kur’aniyede kuvvetli arkadaşım ve tarik-i hakta ve ebed yolunda enis yoldaşım.” kelimat-ı lâtifesi, bu cihan-kıymet kelâmlarınız, benim gibi fakir, hakir, muhtaç bu kardeşinize karşı ibzal ve himmet buyurulması, sizin büyüklüğünüze ve daha doğrusu Gavs-ı Âzam Şeyh Geylânî (kuddise sırruhü’l-âli) Hazretlerinin teveccüh, dua, himaye ve muhafazası olduğuna nasıl iman etmiyeyim. Nasıl ki, bu defa Gavs-ı Âzam’ın ihbarat-ı gaybiyesi Risale-i şerifesini gördüm, okudum, yazdım. Gavs-ı Âzam, âzam-ı aktab olduğunu bilir ve kalben tasdik ederiz ve ziyade muhabbet etmekte iken, bu defa bu kanaat, bu muhabbet tasdikimi, kat ender kat ziyadeleştirdi ve takviye etti. Ve Hazret-i Şeyhe iman ve muhabbetimi habl-i metin ile bağladı. Nasıl bağlanmayayım? Bu keramet ve ihbar-ı gaybiyesi ki, hakikat fışkıran ve ruha hayat bahşeden Sözleri söyleyen, haber veren öyle bir sahib-i menba-ı keramat ve hakikat olan Hazret-i Gavs-ı Âzam, üstadımın üstadıdır.
İşte bu keyfiyet, Üstadıma olan incizab, merbutiyet ve teslimimi bir kat daha tarsin etti ve yıkılmaz ve tahrib edilmez bir kal’a hükmünü aldırdı. Madem bu fakir, bu muhkem kal’adayım, hariçten ve hiç kimseden pervam yok. Ve haricin taarruz ve kıyamına da mukabil taarruz ve hücumlar his ve kuvvetini elde ettim. Lütuf ve inayet-i Bâri ile, Gavs-ı Âzam’ın teveccüh ve duasıyla siz Üstadıma kavuştum.
1
barla_339_1.gif


Bâri-i Tealâ ve Tekaddes Hazretlerinden dilerim ve niyaz ederim ki, ahir ömrüme kadar bu yolda hatve-i endaz olayım ve buyurulduğu gibi “Sıddık, fedakâr hakiki ahiret kardeşiniz ve hizmet-i Kur’aniyede kuvvetli arkadaşınız


1- Allah'a hamdolsun. Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.

 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ve tarik-ı hakta ve ebed yolunda enis yoldaşınız” olmağa bihakkın kesb-i istihkak ve liyakat edeyim. 1
barla_340_1.gif


Yâ Üstad-ı ekremim! Size yani Risale-i Nur’a hüsn-i hat ve daha doğrusu tazim, tekrim, hürmet, samimiyet, muhabbet ve teslimiyetimin binde birini takdim ediyorum. Âciz kalemim ve lisanım, hissiyat ve ruhumun tercümanı olamıyor.
Ruhumun siz Üstadıma karşı incizab ve mahbubiyeti, yüzde beş şahsınıza karşı ise, doksan beşi neşr-i envar-ı hakikat ve dellâllığında bulunduğunuz Kur’an-ı Hakîm şerefine tazim ve tekrimdir. Öyle kanaat ve imanım var ki, sizin nur ve hakikat fışkıran Sözleriniz, Kur’an-ı Hakîm’den muktebes tefsiridir. Takdir, tahsin medih ve sitayiş etmeyen ve muhabbet ve merbutiyet beslemeyen insan değildir ve daha doğrusu merdud-u ilâhî ve peygamberî olanlardır. Cenab-ı Hâlik-ı Lemyezel Hazretleri bu gibilere de tarik-i hakkı nasibedar eylesin. Âmin bihürmeti seyyidi’l-mürselîn.
Sevgili Üstadım! hemşîrenizin hastalığının hadd devresi geçmiş. Evvelce arz etmiştim. Yüzde yirmisi mevcuddur. Henüz yataktan kalkmadı. Kuvvet ve iktidarı yok. Namaz kılabiliyorsa da vücudu titremekte ve arasıra arızaya maruz kalmaktadır. Lehülhamd ve’l-minne, çok şükür Cenab-ı Hakkın lütuf ve keremine ve bugününe. Mazinin sıkıntı ve elemi geçti. Hâl-i hazırına şükür ve istikbale tevekkül ile meşguldür. Ve siz Üstadıma dualar ediyor ve diyor ki: “Şu nur ve hakikat-i Kur’aniye Risale-i şerifeleri imdadıma yetişti.” Hele Otuz Birinci Mektubun İkinci Lem’asındaki sabır ve tahammül ve şükür bahsine o kadar bağlanmıştır ki, mezkûr Risale-i şerifeyi evvel ve ahir ve bilhassa hastalığı sırasında müteaddiden fakire okutmuş ve Cenab-ı Hakka hamd ü sena etmiş ve diğer Üçüncü Lem’ayı ve sair Risale-i şerifeleri okutup dinlemekte ve göz yaşları dökmektedir.
2
barla_340_2.gif


Bunlar ve diğer Resail-i şerifeler hakikat fışkıran, nurlar saçan bir feyizdir. Şu kadar diyebilirim ki, ehl-i dalâlet ve bid’aların en ileri gidenleri ve


1- Muvaffakiyet Allah’tandır.
2- Allah'a hamdolsun. Bu, Rabbimin bana bir lütfudur.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt